RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN
ADIYLA!
Arı bal yapıyorsa ilk yaratılışında milyarlarca yıl geçmesine rağmen bu bal yapmada bir değişiklik olmamış ve bu gün de devam edip aynı şeylerin tekrarını yapıp durmaktadırlar.
İnsanlar bir taraftan Allah’ın evrene koyduğu bilgileri çözmeye aday olurken, bir taraftan da diğer varlıklardan farklılaşarak, denenmeye tabi tutulmasıyla yaptığı her işin attığı her adımın sorumluluğunu beraberinde taşımaktadır. İşte Allah burada insanla diğer varlıkları temel olarak ayırmak için şöyle bir ifade kullanmaktadır.
İşte Kur'an’ın “Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti” ifadesiyle insanoğlunun var oluşuyla başlayan öğrenmenin, insanoğlunun yok oluşuna kadar geçen süreci hüsnü tahlil sanatı kullanarak geçmişi anı ve geleceği aynı anda kullanma sanatı yaparak özetlemiştir.
Siz de takdir edersiniz ki insanoğlunun yaratılışından bu tarafa daha yeni yakına kadar elli bin yıl geçtiği söylenirken, bu gün bu rakam yüz bin yıl olduğu söylemlerine kulaklar şahitlik etmektedir.
Bu bilgilere ulaşanlara ressamın resmi konuşturması, şairin kelimeleri dizerek insan beynini okunduğu zaman edebi bir söylemin zevkini tatmaları mucidin kendi sahasındaki varlıkların bilgisine ulaşarak bir şeyler icat etmesi insan hayatının güzelleşmesini renklendirmektedir.

Sümerce'nin Hint-Avrupa ve Sami kökenli dillerle akraba olmadığı bilinmektedir. Dilin bazı özellikleri Ural-Altay grubu dilleriyle benzerlik gösterse de dil bu gruba dahil edilemez. Sümerce bugün yapılan pek çok araştırma Hint-Avrupa Dil Ailesi'nden çok sondan eklemeli yapısı sebebiyle Japonca, Korece, Moğolca ve Türkçe ile yakın akrabalıkları tahmin edilmektedir.
Bu konuda araştırmalar yapan yazar İbrahim Okur, Sümerce'nin Türkçe ile olan yakınlığını çeşitli kaynaklar göstererek göz önüne sermiştir. Her ne kadar Sümer halkı iktidarı daha sonraları başka halklara bıraksa da, her zaman en yaygın konuşulan dillerden olmuştur.
Özellikle dini kayıtlarda büyük bir öneme sahip olmuştur. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ..Çünkü Sümer diliyle Türkçe arasında o kadar benzerlik var ki... Mesela Sümerce alım-Türkçe alımlı, bab-baba, dim-dimdik, es-esmek, gim-kim, güles-güleç, ib-ip, ir-er, kıya-kıyı, ulu-ulu, kusu-koşmak gibi...[kaynak belirtilmeli]sözleriyle Sümerce-Türkçe arasında bir akrabalık olduğunu savunmaktadır.
Tarihte ilk yazılı hukuk kuralları Sümerler tarafından oluşturulmuştur. Bu özellikleri ile Sümerlere dünyadaki ilk Hukuk devleti denebilir. Otoritenin korunmak istenmesi hukuk kurallarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Lagaş Kralı Urukagine tarafından oluşturulan ilk yazılı kanunlar "fidye ve bedel" sistemine dayanıyordu.
Sümerlerin en önemli edebiyat eserleri; Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı ve Tufan Hikayesi'dir. Sümerler Matematik ve Geometrinin temellerini atmışlardır. (Dört işlemi bulmuşlar, dairenin alanını hesaplamışlar, çarpma ve bölme cetvelleri hazırlamışlardır. Sümerler astronomide de gelişmişlerdir. (Burçları bulmuşlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır. Ayrıca güneş saatini icat etmişlerdir. Dünyada ilk kez ay yılı hesabına dayanan takvimi Sümerler bulmuşlardır. Akadlar tarafından egemenliklerine son verilmiştir.
Peygamberin getirdiği vahiyler, peygamber söyledi denilip de istismarcıların soyguncuların din satıcılarının haram yiyicilerin ağzında bir sakız gibi koz olarak değiştirilerek dolaşıp duracaktır.
Artık insanların yol göstericisi olarak ve ondan sorguya çekileceğimiz belgeyle yazılarak ve ezberlenerek bu güne kadar bozulmamış ve insanların yeniden diriltilip kaldırılacakları güne kadar da bozulmayacak olan bir kitap bizim yol göstericimiz olacaktır.
Nasıl insanları sapmayı yaratıp sapan insanlara onları ben saptırdım veya insanların hidayete ve bağışlamayı dileyenlere sapmayı ve bağışlanmayı yaratıp bağışlamanın malzemelerini de yaratarak ben saptırdım ben hidayete getirdim ifadesi kullanıyorsa, bu Kur'an'ı da insanların Kur'an'ı korumak için gayret göstermesi ve Kur'an’ın belgelenmesinde Kur'an’ı koruyabilecek teknolojiye ulaşmalarıyla Kur'an'ı biz indirdik onu koruyacak olaan da biziz ifadesi kullanmaktadır.
Arı bal yapıyorsa ilk yaratılışında milyarlarca yıl geçmesine rağmen bu bal yapmada bir değişiklik olmamış ve bu gün de devam edip aynı şeylerin tekrarını yapıp durmaktadırlar.
İnsanlar bir taraftan Allah’ın evrene koyduğu bilgileri çözmeye aday olurken, bir taraftan da diğer varlıklardan farklılaşarak, denenmeye tabi tutulmasıyla yaptığı her işin attığı her adımın sorumluluğunu beraberinde taşımaktadır. İşte Allah burada insanla diğer varlıkları temel olarak ayırmak için şöyle bir ifade kullanmaktadır.
İşte Kur'an’ın “Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti” ifadesiyle insanoğlunun var oluşuyla başlayan öğrenmenin, insanoğlunun yok oluşuna kadar geçen süreci hüsnü tahlil sanatı kullanarak geçmişi anı ve geleceği aynı anda kullanma sanatı yaparak özetlemiştir.
Siz de takdir edersiniz ki insanoğlunun yaratılışından bu tarafa daha yeni yakına kadar elli bin yıl geçtiği söylenirken, bu gün bu rakam yüz bin yıl olduğu söylemlerine kulaklar şahitlik etmektedir.
Bu bilgilere ulaşanlara ressamın resmi konuşturması, şairin kelimeleri dizerek insan beynini okunduğu zaman edebi bir söylemin zevkini tatmaları mucidin kendi sahasındaki varlıkların bilgisine ulaşarak bir şeyler icat etmesi insan hayatının güzelleşmesini renklendirmektedir.

Sümerce'nin Hint-Avrupa ve Sami kökenli dillerle akraba olmadığı bilinmektedir. Dilin bazı özellikleri Ural-Altay grubu dilleriyle benzerlik gösterse de dil bu gruba dahil edilemez. Sümerce bugün yapılan pek çok araştırma Hint-Avrupa Dil Ailesi'nden çok sondan eklemeli yapısı sebebiyle Japonca, Korece, Moğolca ve Türkçe ile yakın akrabalıkları tahmin edilmektedir.
Bu konuda araştırmalar yapan yazar İbrahim Okur, Sümerce'nin Türkçe ile olan yakınlığını çeşitli kaynaklar göstererek göz önüne sermiştir. Her ne kadar Sümer halkı iktidarı daha sonraları başka halklara bıraksa da, her zaman en yaygın konuşulan dillerden olmuştur.
Özellikle dini kayıtlarda büyük bir öneme sahip olmuştur. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ..Çünkü Sümer diliyle Türkçe arasında o kadar benzerlik var ki... Mesela Sümerce alım-Türkçe alımlı, bab-baba, dim-dimdik, es-esmek, gim-kim, güles-güleç, ib-ip, ir-er, kıya-kıyı, ulu-ulu, kusu-koşmak gibi...[kaynak belirtilmeli]sözleriyle Sümerce-Türkçe arasında bir akrabalık olduğunu savunmaktadır.
Tarihte ilk yazılı hukuk kuralları Sümerler tarafından oluşturulmuştur. Bu özellikleri ile Sümerlere dünyadaki ilk Hukuk devleti denebilir. Otoritenin korunmak istenmesi hukuk kurallarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Lagaş Kralı Urukagine tarafından oluşturulan ilk yazılı kanunlar "fidye ve bedel" sistemine dayanıyordu.
Sümerlerin en önemli edebiyat eserleri; Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı ve Tufan Hikayesi'dir. Sümerler Matematik ve Geometrinin temellerini atmışlardır. (Dört işlemi bulmuşlar, dairenin alanını hesaplamışlar, çarpma ve bölme cetvelleri hazırlamışlardır. Sümerler astronomide de gelişmişlerdir. (Burçları bulmuşlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır. Ayrıca güneş saatini icat etmişlerdir. Dünyada ilk kez ay yılı hesabına dayanan takvimi Sümerler bulmuşlardır. Akadlar tarafından egemenliklerine son verilmiştir.
Peygamberin getirdiği vahiyler, peygamber söyledi denilip de istismarcıların soyguncuların din satıcılarının haram yiyicilerin ağzında bir sakız gibi koz olarak değiştirilerek dolaşıp duracaktır.
Artık insanların yol göstericisi olarak ve ondan sorguya çekileceğimiz belgeyle yazılarak ve ezberlenerek bu güne kadar bozulmamış ve insanların yeniden diriltilip kaldırılacakları güne kadar da bozulmayacak olan bir kitap bizim yol göstericimiz olacaktır.
Nasıl insanları sapmayı yaratıp sapan insanlara onları ben saptırdım veya insanların hidayete ve bağışlamayı dileyenlere sapmayı ve bağışlanmayı yaratıp bağışlamanın malzemelerini de yaratarak ben saptırdım ben hidayete getirdim ifadesi kullanıyorsa, bu Kur'an'ı da insanların Kur'an'ı korumak için gayret göstermesi ve Kur'an’ın belgelenmesinde Kur'an’ı koruyabilecek teknolojiye ulaşmalarıyla Kur'an'ı biz indirdik onu koruyacak olaan da biziz ifadesi kullanmaktadır.
İslam
dünyası ile Yahudi ve Hristiyan Toplumlarının epey bu düşünce kafalarını
karıştırmıştır. Kur'an’da Kur'an'ın
Allah tarafından indirilip koruma altına alındığını söylediği halde, İncil ve
Tevrat için böyle bir koruma söz konusu olmamıştır. Neden? Hep insanların
kafasını bu sorular işgal etmiştir.
15/9-
Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten
Biziz.
Allah
insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa devamlı insanlara kendi içlerinden nebiler ve resuller göndermiştir. Nebi
vahye muhatap olan Allah’ın gönderdiği vahiyleri insanlara ulaştıran elçilerdir.
İnsanlığın
başlangıcı Allah’ın evrende yarattığı insanların
dışındaki varlıkların hepsinin
eksiksiz var olmasıyla, başlamaktadır. Yani İnsan kâinatta yaratılmış olan
varlıkların en sonda gelenidir.
76/1-
Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken,
uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
İnsan hem yeryüzünde ve kâinat içerisinde
yaratılmış olan varlıkların en mükemmelidir. Kâinatta insanın özelliklerinin
bir benzeri insanların dışında yaratılmış olan hiçbir varlıkta yoktur. Ama
insanın yaratılış biçimi
kâinattaki yaratılmış olan bütün varlıkların özelliklerinden taşımakla insan
bir kâinat veya kainatın küçültülmüş bir halidir diyebiliriz.
İnsanların
dışındaki yaratılmış olan bütün varlıklar kendilerine özgü bilgi kotlanmasıyla
görev alanları içerisinde secdelerini yapmaktadırlar. Kâinatın yaratılışında insanların dışında yaratılmış olan
varlıklar hangi bir görevi üstlenmişlerse onu yerine getirmişlerdir.
Hayvanlardan
bitkilerden aklına hangi bir varlık gelirse hepsi ilk kâinatın yaratılışında
insanların bozmaları hariç aynı görevi yapmaktadırlar. Ama insan ilk
yaratılışında sıfır bilgi ile evrendeki gizli sırları çözmek için aday olmakla
halife unvanı alarak yeryüzünde anılmaktadır.
33/72-
Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu
yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü
o, çok zalim, çok cahildir.
Kur'an
burada insanların dışındaki
yaratılmış olan varlıklarla, insanların yaratılış gayesini tamamen farklı kılarak
insanların dünya hayatında
yaşamanın halife olmanın bir sorumluluğu bir yükümlülüğü olduğunu
açıklamaktadır. İnsanların dışında yaratılmış olan varlıklar içerisinde
insanlara yaratılış olarak en yakın varlık hayvanlardır.
İnsanın biyolojik yapısını incelediğimiz zaman, insanların biyolojik yapısıyla
hemen hemen aynıdır. Fakat
insanlarda hayvanlara ait olmayan üç farklı özellik bulunmaktadır. Akıl, takva,
fısk fücur, İşte bu üç farlı özellik diğer yaratıklardan fiziki sosyolojik ve psikolojik olarak daha güzel bir donanıma sahip oluşu ve
manevra kabiliyetinin en güzel biçimde yaratılması insanı farklı bir konuma
taşımaktadır.
95/4-
Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.
İnsan:
Günah işleyen, tövbe eden sevap
işleyen soran sorgulayan, üzülen, sevinen, ağlayan, gülen, merhameti olan, zalimleşen, savaşan, ölen öldüren, karşısına çıkan problemleri çözen, Allah’a ibadet eden kul olan bir
donanıma sahiptir. Bu sebeple insan, Allah’ın iki eliyle özenip bezenerek yarattığı, mükemmel bir
varlıktır.
38/75-
(Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten
alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?"
Bu
kadar insan ile ilgili ön bilgilerden sonra, İnsanın karşısında iki yükümlülük
beklemektedir. Birincisi Yol seçerek gittiği yolda hizmet vermesidir. Bu yol ya rabbani
yoldur, ya da şeytani yoldur. İkinci görevi ise evreni çözmek Allah'ın evrene
koyduğu yasaları sırları çözerek dünya hayatında kendisine hayatını kolaylaştıracak teknolojiyi üretmektir.
İnsan ilk yaratıldığında ilim ve teknoloji ile ilgili bilgi, sıfır idi. Ama insan kendisine verilen
akıl ile, Allah yeryüzüne insanların yararlanmaları için yerleştirdiği insan ihtiyaç duyduğu ne varsa yönelip gerekli gayretini gösterdiğinde, her
ihtiyacını cömertçe önüne koymuştur. Bakınız Kur'an bütün insanların özelliklerini bir tipleme olarak âdemin iki oğlundaki
iki yol farklılığını anlattığı gibi, dünya hayatında insanların yeryüzünde
yaratılmış olan varlıklara yönelmesiyle kendilerine gerekli bilgileri
sunacağını açıklamaktadır.
5/27- Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan
haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan
birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul
edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:)
"Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."
5/28- "Eğer beni öldürmek için elini bana
uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü
ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
5/29- "Şüphesiz kendi günahını ve benim
günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim.
Zulmedenlerin cezası budur."
5/30- Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi
(tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden
hüsrana uğrayanlardan oldu.
5/31- Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek
kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana
yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini
gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.
Kur'an bu kısa ve öz bir anlatım tarzıyla
insanların iki zıt yönde düşünen ve yaşamak isteyen, iki tip insanın farklılıklarını özetlerken, aynı zamanda, bir problem karşısında hayvanlara yöneldiği zaman
onlara verilmiş bilgilerle dünya yaşamını süslemelerini fısıldamaktadır.
Konumuzu ilgilendiren asıl yönü insanlara Allah’ın
verdiği akıl ile, Allah karga örneği verip, hem insan hayvanlara yöneldiği zaman
bilgiler öğrenebileceğini, hem de yanlış davranışlarda bulunması nedeniyle
hayvanlar seviyesine hatta daha da aşağı konumlara düşerek büyük bir eleştiri almaktadır.
25/44- Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir
ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır,
onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.
Âdem'in iki oğlunda anlatılmak istenen, ey
insanlar, siz eşyanın yapısına yöneldiğiniz zaman hem doğru yolda gidebilecek,
hem de yanlış yolda gidebilecek malzemeler bulabilirsiniz. İnsanların dışında olan varlıklara gerekli bilgi kodlanmış onlar insanlardan talep beklemektedirler. Ve onlar insanlara secde
etmek insanların dünya hayatında hangi yönde giderse o gitmiş oldukları yönde
onlara yolları
kolaylaştırmaktadırlar.
Başka bir anlamı da insanların halife oluşuyla
iki yol ve iki amaç karşısında insan dilediğini seçme özgürlüğü verildiği, vurgulamaktadır.
İnsanlık yaşamaya devam ediyor. Âdem'in iki
oğlu için verilen iki değişik yaşam biçimine sahip olan insan ilk yaratılışta
vardı şimdi de var. Ve kıyametin kopuş anına kadar da, var olmaya devam edecektir.
5/31- Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek
kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana
yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini
gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.
Kur'an’da verilen Adem'in iki oğlundan birisinin
kardeşini öldürerek ne yapacağını herhalde karga ağzına bir ölü kuşu getirip ey
ahlaksız adam, ben de bir kuş öldürdüm bak ben onu öldürdüğüm zaman ne yapacağımı biliyorum ve sana
gösteriyorum, demez. Ama onlarda böyle insanlara karşılaştıkları problemlerde
yöneldikleri zaman bilgilere ulaşabileceklerinin sinyalini verir.
Allah’ın âdeme bütün isimleri öğretmesinin
ifadesinin altında bu yatmaktadır.
2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti.
Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana
isimleriyle haber verin" dedi.
İşte İnsanoğlunun yaratılışıyla başlayan öğrenme bilgi edinme ve
evreni çözme maratonun başlangıç noktası ilk yaratılan
insanın yaratılışı ile başlayan bilgi öğrenme, kendisinden sonraki kuşaklara
devrederek yeni kuşakların yeni bilgiler edinmesine yol açmaktadır.
İnsanlığın ilk başlangıcında sıfır olan bilgi,
kar topağının yuvarlandıkça çığlara neden olacak şekilde büyüyerek devam etmesi
gibidir. Yani insanlar ilim ve teknolojide ilerlerken sayıların birden
başlayarak sona ulaşmasındaki trent gibi ilerlemektedir.
İlk yaratılan insanların hayata tutunabilmeleri
ve üzerinin çıplaklıktan kurtularak örtüne bilmeleri, kendilerini soğuktan ve sıcaktan koruna bilecek evler yapmaları, demiri ve diğer
madenleri kullanarak hayatlarını kolaylaştıracak, var olanlardan bir şeyler icat edip rahatlamaları rahatladıkça daha çok rahatlayacak bir şeyler üretmeleri bin
yılları almaktadır.
İnsanın yaratılışıyla
beraber başlayan öğrenme iki kanaldan gelmektedir. Birinci
kanal Allah’ın insanlar arasından nebiler seçerek her dönemde istisnasız
insanların çağda oluşturulan ve insanlara nelerin haram nelerin helal olduğunu
peygamberler aracılığı ile öğretmesi, ikinci bilgi de insanların evrendeki
varlıkları inceledikçe onlara yerleştirilmiş bilgilere ulaşıldıkça onlardan
öğrenilen bilgilerdir.
Bu zevkler ve renklilikler içerisinde dolaşan
insanlara peygamberler çağın şartlarında vahiy bilgisi ile hangi üretilen
şeylerin insanların zararına hangi üretilenlerin insanların faydasına olduğunu
insanların hayatta yürürken nerede nasıl davranacağını her peygamber kendi
çağındaki insanlara Allah'tan aldığı vahyi bilgilerle inanan insanlara doğru olan yolu göstermektedir.
Dikkat edilirse her peygamber kendi çağlarına
bakan yönünü kavimlerine açıklamışlardır. Peygamberler bir biyolog değil, ama bir biyoloğun getirdiği vahiy bilgisi
ile tezat teşkil etmeyecek bir söylemi ortaya koyalar. Yani Kur'an hangi konu ve
ilim dalına ait genel bir kanun vaaz etmişse ilmin getirdiği verilerde o
söylemle tezat teşkil etmemiştir.
Yazı insanlık tarihinin başlangıcından bu
tarafa elli bin yüz bin yıl geçmiş olmasına rağmen gelen rivayetlere göre
milattan önce üç bin iki yüz ve üç bin beş yüz yıl öncelerine rastlamaktadır.
Bir siteden yazının ilk bulunuşu ile ilgili bir makaleyi aktarıyorum.
Nede oLsa 6. kadehten sonra
hepsi aynı Gece gördümüzü sabah istemeyiz..
YAZI NE ZAMAN BULUNDU?
İlk yazıyı M.Ö. 3200
yıllarında Sümerler buldular. İlk yazıları şekiller üzerine kurulu yani her
varlık ve olay için bir şekil kullandılar. Çivi yazısı işaretleri geçmişteki
bir resim yazısına dayanır. Bir kavramı ifade eden işaretlere ideogram adı
verilir.
BU ALINTIDAN SONRA TEKRAR
KONUMUZA DÖNELİM
Pozitif bilimlerin
açıklamasına göre teknoloji; tikelden tümele doğru bir büyüme trendi içerisinde büyüdüğünü söylemektedir. Bu da
gösteriyor ki; genel olarak bir önceki döneme göre bir sonraki çağ daha
medeniyette kültürde bilgide teknolojide ilerlemiş olarak karşımıza çıktığı
anlamına gelmektedir.
Kur'an'da bu konu ile ilgili
ayetin nesh edilmesi bir anlamda bunu
anlatmak istemektedir.
2/ 106- Biz, daha hayırlısını veya bir
benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti nesh etmez (hükmünü yürürlükten
kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç
yetirendir.
Bu ayet konu içerisinde Tevrat
ve İncil sahiplerinin gönderilen vahye uymadıklarını onların yapmış oldukları
yanlış davranışın Kur'an’la düzeltilmesi anlamında söylendiği halde, bir başka anlamı da insanların ürettikleri
teknolojik bilgilerin ve icatların yenileri gelince eskilerinin tedavülden kaldırılması anlamında ait olduğu yerini almaktadır.
Yazı icat edilmeden önce
insanlar peygamberlere gelen vahiyle doğru ile yanlışı hak ile batılı haram ile
helâlı bilebiliyorlardı. Ne zaman her örnekten bir örnek verildi. Hiçbir eksik
bırakılmadı ve Allah’tan gelen vahiyleri belgeleyecek bir ortam oluştu artık Allah
peygamberlik ayetini nesh ederek peygamberlere gelen vahiylerin Kur'an’la zapt raptı
altına alınmasıyla artık bütün peygamberlerdeki kıssası oluşan peygamberlerin
hayat hikâyelerinin de bütünleştiği bir kitapla yeni bir dönem yeni bir çağ
başlamıştır.
Her peygamber, Kendisine
gelen vahiylerle bulunmuş olduğu toplumlara mesajını ulaştırmaktadır. Elde
yazılı ne bir metin var, ne de bir kitap sadece ben Allah’tan gönderilmiş
peygamberim bana itaat ediniz diyerek karşılarına çıkmışlardır.
Peygamberlerin alınlarında
peygamber olduklarına dair ne bir mühür ne de ellerinde kendilerinin peygamber
olduğunu söyleyen sihirli bir değnek var. Sadece ondan süzülüp gelen
konuştukları zaman vahiy konuşan Allah’ın gönderdiği bilgilerle hayatlarını
düzenleyen engin ahlak sahibi bir insandırlar.
Fakat iman etmeyen
toplumların peygamberlerden olağan üstü yapabilecek ve göstermelerini
istedikleri bazı mucizeler istediklerinde Allah peygambere şöyle cevap
vermesini istemektedir.
17/ 93- "Yahut
altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim
okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de
inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden
başkası mıyım?"
İşte, Allah, kâfir
olanların istediklerine karşı peygamberlerden söylemesini istediği cevap,” De
ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?"
İnsanlar, peygamberler aracılığı ile gelen vahyi bilgileri kendilerinden sonraki kuşaklara yazı yazacak kâğıdın kalemin
bulunmadığı dönemlerde mesajlarını nasıl ulaştıracaktı?
Ama yazı kültürü gelişti. Kalem
kâğıt ortaya çıktı. aynı zamanda o vahiyleri deriler ve kağıtlar üzerine aktaran iman edenler çıktı bir taraftan belgelerin toplanıp kitap haline getirilmesi bir taraftan da hafız ordusunun sürekli ezberleyip belgelerle ezberde olanlar test edilerek günümüze kadar korunmuş bir kitap olarak geldi. Allah peygamberlik ayetini nesh ederek peygamberlik
ayetinin yerini Kur'an ayetiyle yerini değiştirdi.
33/ 40- Muhammed, sizin
erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin
sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
Artık Yeni bir çağ yeni
bir dönem ortaya çıkmıştır. Allah insanlar
arasından nebi ve resul seçerek, vahye muhatap olacak olan bir daha elçi göndermeyecektir.
2/ 2- Bu, kendisinde şüphe
olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.
43/ 44- Ve şüphesiz o
(Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan)
sorulacaksınız.
Kurandaki bir ayetin ne
demek istediğini daha iyi anlamak için iki ayet örneği vereceğim
15/9- Hiç şüphesiz, zikri
(Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.
8/17- Onları siz
öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah
attı. Müminleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.)
Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
Ayetin birisinde Kur'anı
biz indirdik onu koruyacak olan da bizi ifadesi kullanıyor. Birinde de de
bedirde Müslümanlar ile kafirlerin çarpışması sonucunda Müslüman olanların galibiyetini anlatırken
okları Müslüman olanların değil de kendisinin attığını söylüyor.
Peki, Allah okları kâfirlerin
üzerine nasıl atmış? Eğer bu ifadeyi Kur'an'ın bütünlüğündeki bütün ayetler
hakkında bilgi sahibi olunmazsa ayetin
ne demek istediği anlaşılamaz.
Ayette kastedilen manayı
düşündüğümüz zaman aklı veren Allah’tır.
İman etmenin yollarını açan Allah’tır, evrene o malzemeleri koyan Allah’tır. Elleri
gözleri veren de Allah peki insan neyi yapıyor? Bu okları insan nasıl atıyor? Allah’ın
verdikleriyle atıyor. İşte övünmenize böbürlenmenize gerek yok sizi ve sizin
sahip olduğunuz malzemeleri yaratan benim benim iznim olmamış olsaydı, siz
bunları yapamazdınız ifadesi kullanılıyor.
Şimdi Aynı olayı Kur'an’ın Allah
tarafından indirilip Allah tarafından koruma altına alınmasını düşünelim.
Eğer Allah insana aklını
vermemiş olsaydı veya Allah insana takvayı vermemiş olsaydı, eğer Allah kâğıdı
bulacak, o Kur'an’ı hıfzedecek donanımı insanlara vermemiş olsaydı, bu Kur'an nasıl korunacaktı? Allah bu Kur'an'ı
insanlar eliyle korumaktadır.
6/91- Onlar: "Allah,
beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek
takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak
getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir
kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin
ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki:
"Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında'
oyalanıp-dursunlar.
Bakınız kâğıtlar üzerine
yazılan kitaptan bahsediyor. Eğer
kâğıt ve kâğıtlara yazacak kalem olmamış olsaydı, bu Kur'an nasıl korunacaktı?
Veya bu Kur'an’ı kabul eden insanlar olmasaydı gelen vahiyler olmadığı gibi
vahyin kaynağı olan Allah’ın göndermiş olduğu peygamberler düşmanlara karşı
korunmamış olsaydı Allah bu Kur'an’ı biz koruduk ifadesini kullanmazdı.
Eğer Kur'an’da geçen bu gibi kavramları Kur'an ve evren
yasaları bütünlüğünde anlamaz ve incelemezsek çarpık bir din anlayışı ortaya
çıkar. Allah dünya hayatında yaratmış olduğu varlıklar içerisinde en mükemmel
olan insana halife unvanını vermiştir. O denenmektedir Allah dünya hayatında
ona sınırsız özgürlük vererek özgürlüğüne de müdahalede bulunmamıştır. Allah
ahiret âleminde zorba zalim
olanların hesabını soracaktır. İşte Kur'an’da sık sık geçen din günün maliki
ifadesi onu anlatmaktadır.
1/3- Din gününün
malikidir.
Oysa Allah yerleri ve
gökleri yaratan olduğu halde, burada
o kelimeye yüklenen mana sorgulama ve hesap günündeki bir tehdidi
anlatmaktadır. Yesin içsin çalsın çırpsın öldürsün güldürsün Allah insanların hiçbir zaman
gidişatına müdahalede bulunmamıştır.
76/3- Biz ona yolu
gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Allah şükreden kedi göndermiş
olduğu peygamberler ve ona itaat edenlerle yeryüzünde bozgunculara zalimlere
karşı mücadeleyi vermeleri dışında özel bir müdahalede bulunmamıştır.
22/40- Onlar, yalnızca;
"Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından
sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi
(yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde
Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah
Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü
olandır, Aziz olandır.
ORİJİNAL OLAN TEVRAT ORİJİNAL OLAN İNCİL İLE KURAN ARASINDA FARK YOKTUR.
Kur'an’da geçen bazı
ayetlerin konu ve Kur'an bütünlüğü içerisinde düşünülüp doğru anlaşılmadığından
anlam kargaşası çıkmaktadır. Şimdi Kur'an’dan İncil ve Tevrat hakkında söylenmiş
olan bazı ayetleri naklederek ne anlatmak istediğini anlamaya çalışalım.
5/47- İncil sahipleri
Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle
hükmetmezse, işte onlar, fasık olanlardır.
Şimdi ayetin içerisinde bahsettiği
“İncil sahipleri” ifadesi bu gün dört tane insanların yazdığı İncil mi? Yoksa
Allah’tan Hazreti İsa peygambere gelen vahiy orijinli saklanmayan gizlenmeyen
satılmayan İncil mi? Önce bu hususun aydınlatılması gerekir.
Allah peygamberlik halkası
ile kendi gönderdiği dinini korumuştur. Her peygamber kendisinden öncekileri
doğrulamış ve tasdik etmiş ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberleri de
müjdelemiştir.
61/6- Hani Meryem oğlu İsa
da: "Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş
bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmet"
olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık
belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.
Peygamberler,
kendilerinden önce gelen peygamberleri nasıl doğrular? Ve tasdik eder? Onların
getirdikleri mesajların ilkelerini haramların ve helallerin ne olduğunu söylemek ve yaşamakla o ilkeleri devam
ettirmekle onları tasdik eder ve doğrular. Bu anlayış, insanların ilk
yaratılışındaki rabbim Allah’tır sözüyle örtüşen bütün peygamberlerin
getirdikleri din anlayışındaki birliği tevhidi sağlayan bir ifadedir.
Bu rabbani yolda olan
bütün insanların tekbir ümmet tek
bir şeriat olduğunu gösterir. Allah bu peygamberlerin getirdikleri dinin adına İslam
kelimesi koymuştur Allah katında hüsnü kabul görecek olan dinin adı da İslam’dır.
5/3-Bugün size dininizi
kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı
seçip-beğendim.
Allah'ın gönderdiği vahiy orijinli Tevrat ve İncil’deki
mesajlar da bunların aynısıdır.
Allah bütün temiz olan şeyleri bütün kavim ve topluluklara helal, pis ve
murdar olan şeyleri de haram kılmıştır. Yoksa Tevrat
ve İncil sahiplerine haram ve helal olanları Kur'an sahiplerine de haram ve
helal kılmıştır.
16/118- Yahudi olanlara
da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik,
ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Muhammet peygambere bütün yasaklanan haramlar, kendisinden önce
gelen Yahudi ve Hıristiyan ve daha önce gelmiş olan diğer kavimlere de haram
edilmiştir. Helal olan bütün
şeyler de kendinden önce gelmiş olan kavimlere de helal edilmiştir.
6/146- Yahudi olanlara her
tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya
bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara
haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle
cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.
Şunu hiç akıldan
çıkarmamak gerekir. Allah sapmayı hidayete gelmeyi ve bağışlanmayı yaratır.
Halife olan insana da sapmaya hidayete ve bağışlanmaya yönelecek yeteneği de
verir. Önüne de hem sapmaya hem hidayete gelmeye hem de bağışlanmaya
yöneldiğinde istedikleri yönde malzemeleri vererek kişilere seçme hakkını kedi özgür iradeleriyle baş
başa bırakır.
İşte Allah Peygamberler aracılığı ile İnsanların
haram olanlardan yememelerini ve yapmamalarını, temiz ve helal olanlardan
yemelerini ve yapmalarını bildirir ve dünyada imtihana tabi tutar.
İşte Kur'an’da kullanılan
dilediğimi saptırırım dilediğimi hidayete getiririm bağışlarım ifadesinin
anlamı budur. Yoksa Allah birini dileyip saptırırsa birini dileyip hidayete
getirirse Allah’ın adil sıfatıyla uyuşmaz. birine zulüm olur birine de iltimas
olur. Allah katında bütün insanlar eşittirler ve hiç kimseye Allah zulmetmez
insanlar ancak kendi kendilerine zulümederler.
Ayette geçen ifadeye
dikkat ederseniz” 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları
böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.”
Yani bunlar Allah’ın
tanımladığı ve kelimelere yüklediği manayı yerinden oynatarak Allah onlara
güzel ve temiz olan şeyleri helal
kıldığı halde onlar kendilerine haram kılmışlardır. Böylece zalim olmuşlardır.
5/44- Gerçek şu ki, Biz
Tevrat�ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş
peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun)
ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın Kitabı�nı korumakla görevli kılındıklarından ve
onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan
korkmayın, Benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim
Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanlardır.
Bütün“Teslim olmuş
peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbani yun)
ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın Kitabı�nı korumakla görevli kılındıklarından ve
onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.)”
Allah Kendi dinini dikkat
ederseniz peygamberler ve bilginler ve yöneticilerle koruyormuş. Peygamberler
ve bilginler ölünce onlara gelen rabbani olan yol yazılma saklanma belgelenme olmayınca saptırılarak mitolojilerde
anlatılan menkıbelere sonradan kaleme alınıp insanlar arasında dolaşmasına
neden olmuştur.
Allah’ın gönderdiği,
emirlerin koruna bilmesi için iki şart vardır.1- Onu kabul eden insanların
olması gerekir 2-Gelen vahiylerin kabul eden insanlar tarafından yazılması ve
belgelenerek saklanması ve ezberlenerek korunması gerekir.
Eğer insanların yazma
belgeleme sanatı yoksa peygamberler öldükten veya öldürüldükten sonra
çarpıtılarak kasıtlı veya kasıtsız olarak insanlar arasında dolaşmaya başlar.
İşte bozulma ve koruma budur. Yoksa Allah gökten melek gönderip mucizevî bir şekilde
koruma altına almaz İnsanlar korursa Allah ona korudum ifadesi kullanır.
5/ 5- Ve dediler ki:
"Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup
kendisine sabah akşam okunmaktadır."
Sonuç olarak. İnsanlar yeryüzünün ve kâinatın içerisinde
bulunan varlıkların her türlü
manevra kabiliyetine sahip olmakla, onu halife konumuna taşımaktadır. Allah sadece halife olan insanlara kendinden bilgilerle peygamberler
aracılığı ile dinleyenlere itaat edenlere kılavuz olarak kitaplar veya vahiyler
göndererek teklif sunar. Ama insanlara sunduğu bu teklifi kabul edip etmemelerini
kendi özgür iradelerine bırakır ve dener.
Ama insanlara bu dünya
hayatında suçlarından dolayı özel
bir ceza vermez cezayı ahiret âlemine erteler.
35/ 45- Eğer Allah,
kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin)
sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye
kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah
Kendi kullarını görendir.
Ceza ve mükâfatın
karşılığının ahiret âleminde verileceğini de hatırlatarak insanlarla karşılaşmanın ve hesaplaşmanın ahiret âleminde
olacağını bildirir.
Bu sebeple kitabı
koruyanlar da insanlar kitabı bozanlar
da insanlardır. Yoksa Allah Kur'an’dan önce gelmiş geçmiş bütün vahiy orijinli
kitapların korunmasını ihmal edip de Kur'an’a özgü bir özellik arz etmez diğer
kitapları son nebi ve resule inen
kitapla onları zaten koruma altına almıştır.
Onların korunmuş hali Kur'an’dadır.
Artık Allah kendi katından gönderdiği bilgileri Kur'an’la toparlayarak Kur'an’dan
sonra rabbani yolda yürümek isteyenlere insanlar eliyle korunan ve insanların
ezberlenmesiyle ayakta indiği şekliyle duran bir kitap var ellerinde.
Artık peygamberlik dönemi
bitmiştir.
33/ 40- Muhammed, sizin
erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve
peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
Her örnekten bir örnek verilen hiçbir insanın arayıp da
bulamayacağı eksiklik bırakılmadan ve her çağda teknolojinin getirdiği şartlara
göre çağa hitabeden peygambersiz Kur'an'la iletişimin kurulduğu bir dönem başlamıştır.
Son olarak Kur'an'ın ilk kasede sesli olarak alındığı tarih bin sekizyüzseksenbeş tarihidir. bu da söylediklerimizin bir kanıtıdır.
Doğrularım Allah'a Yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder