30 Eylül 2009 Çarşamba

EHLİ KİTAP VE MÜŞRİKLERİN KURANA GÖRE TANIMLAMASI



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


1-Ehli Kitap ne demektir.?

2-Müşrik ne demektir?

3-Müşrik davranışına ve yaşamına sahip olan ehli kitap da müşrik olmaktadır.

4-İbrahim dini hanif dini ne demektir?

1-EHLİ KİTAP NE DEMEK?

Ehli Kitap ne demektir: Allah'ın varlığına, Allah'tan peygamberler ve kitaplar geldiğine, ahret aleminin olduğuna, iman ettim dediği halde, Allah'tan peygamberler aracılığı ile gelen, dini Allah'tan geldiği gibi koruyamayan vahyin orijinalinden saparak, satan gizleyen Allah'tan olmadığı halde bu Allah'tandır. diyen ve yaşayamayan kişilerin ve toplumların adıdır.

5/15- Ey Kitap Ehli, kitaptan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size açıklayan ve birçoğundan geçiveren elçimiz geldi. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.

Bilindiği gibi, Allah Toplumlardaki tevhit akidesini, Kuran gelinceye kadar, göndermiş olduğu peygamberlerle ayakta tutuyordu. Allah'ın gönderdiği peygamberler ölünce veya öldürülünce. Getirdiği mesajlar halkın arasında ağızdan ağza dolaşan bu da elde belge olmayan bir din haline dönüşüyordu. 

Bu da yeni bir peygamber gelinceye kadar, birçok bozulmalara neden oluyordu. Bunun sebebi ise, din adamlarının ve papazların, kendilerine gelen dini, menfaat karşılığı gizlemeleri veya satmaları neticesinde, dosdoğru olan dinleri bozuyorlardı. Allah da bu yanlışları yeni bir peygamberle düzeltiyor ve tazeliyordu. İşte Allah'tan geldiği şekilde korunamayan dini kabul edenlerin adı Kuran'da ehli kitap diye anılıyor.

2/79- Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.

5/68- De ki: "Ey Kitap Ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir şey üzerinde değilsiniz." Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkârlarını artıracaktır. Sen de kâfirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.

Kuran'ın ifadesine göre Kitap ehli, Allah'tan gelen dinin Allah'tan geldiği gibi korunamayıp saptırılmasıdır. Allah da kendilerine, göndermiş olduğu peygamber ve kitaplarına Allah'tan geldiği gibi iman edip yaşamadıkça, Doğru olan dinlerini, eğip büktükleri sürece hiçbir anlam taşımadığını anlatmaktadır. Asıl sorun burada yatmaktadır. Bakınız Kuran Kitap ehlinin düşmüş oldukları yanlışlıkları şöyle sıralamaktadır.

1-Allah Hakkında bilgilerinin yanlışlığı! 

4/171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (‘OL’ kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa onundur. Vekil olarak Allah yeter.

Bütün peygamberler geldiklerinde insanları bir tek Allah'a yöneltirler. Fakat inananlar içerisinde aklını kullanmayanlar ve gereği gibi düşünmeyenler. O peygamberleri Allah'ın koymuş olduğu yerden kaldırarak sevgiyi saygıyı ve ihtiramı Allah'ın önüne çıkarmaktadırlar. Böylece nimeti vereni değil, nimeti verenden alıp ileteni, ilah olarak tanımaktadırlar. 

Elbette görünüşte hiçbir insan hiçbir insana sen benim Allah'ım-sın demez. Ama asıl yaratanı geri planda bırakarak o elçilik yapanı ön plana çıkarmaları onları doğru olan yoldan alı koymaktadır. Bakınız Allah mecazi bir şekilde, anlatarak bu olayı şöyle izah etmektedir.

5/116- Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."

5/117- "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeyin üzerine şahit olansın.”

Peygamberlerdeki temel amaç, Allah'ın göstermiş olduğu yolda insanları yönlendirmek doğru ile yanlışı, hak ile batılı haram ile helali, birebirinden ayırarak doğru bir çizgide insanlara yol göstermektir.

2-Kitap ehli cehennemin ebedi olmadığını belirli bir miktar yandıktan sonra cennete gideceklerine inanmaktadırlar.

2/80- Dediler ki: "Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir." De ki: "Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"

2/81- Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.

Bu Hristiyan ve Yahudilerdeki inanç aynen İslam toplumlarına da yansımıştır. Kuran'ın dışında hikaye masallarla gelen din anlayışlarında iman ettim diyen Müslümanların hayatı boyunca günahların içerisinde yuvarlan-salar bile ölüm anındaki son kelimesi kelimeyi tevhit ise cezası miktarınca yanıp daha sonra cennete gideceği inancı, ehli kitap inancının bir devamıdır. Burada Kuran'ın anlattığına bir bakalım.

4/48- Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.

İnsanların hayatları boyunca Allah'ın emirlerine muhalefet ederek yaşaması onu kolay kolay doğru yola götüremez. Tövbe; kişinin gittiği yanlış yoldan dönerek değişmesi demektir. İslam toplumlarındaki bu anlayış Kuran'a asla uymamaktadır. Kuran Salih amalle bütünleşmeyen inancın asla bir değeri olmadığını, son nefesinde eğer kişi inancını hayra dönüştürememişse veya hayra dönüştürecek fırsat bulamamışsa o başka, onun imanı Allah katında kabul değildir.

6/158 iman edip de sonra inkar eder tekrar iman eder sonrada inkarını arttıranlar da asla hidayete ermezler.

4/137- Gerçek şu, iman edip sonra inkara sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkara sapanlar sonra da inkarları artanlar… Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir.

3-Kitap ehlinden olan Hristiyanlar, Hazreti İsa peygamberin ölmediğini ve göğe yükseltilerek, Allah'ın sağ yanına oturduğunu ve Allah'ın tasarruf hakkında ortak olduğunu söylemektedirler.
Evet Kuran hazreti İsa peygamberin katımıza yükselttik ifadesi kullanıyor. ama onu mecazi bir anlatım sanatı ile bunu anlatmaktadır.

4/157- Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.

Allah evrene bir yasa koymuştur. Bütün canlılar doğarlar büyürler ve ölürler. Eğer Allah Kuran'ın gönderen ve kâinatın da yaratıcısı ise ki öyledir. Gönderdiği kitapla, evrene koyduğu yasalar biri birlerine ters düşmezler. İşte Önemli Olanı Kuran'ın ne söylediği değil, ne söylemek istediğini anlamak gerekir. 

Küçük bir misalle bunu açıklamaya çalışayım. İlkokuldaki iki çocuğa. Babasının yaşının elli, dedesinin yaşının da, babasının yaşından yirmi yaş küçük ise dedesinin yaşının kaç olacağını sordum. Bir tanesi otuz olur dedi. Öbür çocuğa sorduğumda dedenin yaşının babanın yaşından küçük olamayacağını söyledi. 

Dede babadan hiçbir zaman küçük olamaz. Dedesinin yaşının otuz olduğunu söyleyen çocuğa tekrar sordum hanginizin verdiği cevap doğru dedim arkadaşının verdiği cevabın doğru olduğunu, söyledi. Kendisi, baba ve dede kavramlarını düşünmeden böyle cevap verdiğinin farkına varmıştı. İşte Kuran'daki ayetleri anlarken kâinattaki yasalarla kurandaki emirlerin ve yasaların asla birbirleriyle çelişmeyeceğini göz önünde bulundurarak, olayları değerlendirmek gerekir. 

Aynen onun gibi. İnsanlar hep ölümlüdür. Eğer Kuran'da ayette belirtildiği gibi onu öldürmediler onu asmadılar ifadesi kullanılıyorsa, onun hayati fonksiyonlarını yitirmediği anlamında değil. Onun mecazi anlatım sanatı kullandığını yakalamak gerekir. Kuran’ın şehitler hakkındaki söylediğine bir bakalım.

2/154- Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.

3/169- Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmakta dırlar.

Allah bu ayetlerde Şehitlerin ölmediğini Allah katında diri ve rızıklanmakta olduklarını söylerken onların gerçek anlamda hayati fonksiyonlarını yitirmediği anlamında değil, onların Ahret âleminde rızıklanacağını ve vahyin kontrolünde yürüdüklerini, Onaylayarak onları onurlandırdığını anlatmaktadır. 

Kuran ölü kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birisi biraz önce söylediklerim anlamında hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamındaki ölü, bunlar bir daha dünyada dirilmeyecek ve dünyaya tekrar geri gelmeyecek olanlardır. Buna Hazreti İsa ve şehitler de dahildir.

21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

Dünya hayatında, öyle ya da böyle ecelleri gelip de ölenler, bir daha dünya hayatına geri gelmeyeceklerdir. Onlar ahret aleminde yeni bir yaratılışla yaratılıp tekrar diriltilip hesaba çekilecekler ve cezaları ve mükafatları, cennet ve cehennemle karşılık görecektir.

İkinci ölü kelimesini kuran kullanırken, asıl dünyaya geliş gayesini, yaratılışta verdiği, "Rabbim Allah'tır" sözünü unutarak, verdiği sözün muhalifine hayat sürenler için kullanmıştır. Yani peygamberler ve elçilerin kendilerine uyarıyı getirdiklerinde uyarıyı duymayan kabul etmeyenler için kullanmıştır.

2/72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.

2/73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.

Bu ayetler eğer gerçekten hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında ölü olmuş olsaydı” Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler” Ayetiyle çelişirdi. Bir daha dirilmezdi tekrar dirildiğine göre vahye karşı duyarsız olanlar anlamında kullanıldığı bir gerçektir. 

Veya herhangi bir konuda duyarlı olmayanların o konu ile ilgili duyarlılık göstermeleri anlamındadır. Hazreti İsa peygamberin ölüleri diriltmesi, İbrahim peygamberin duyarsız olan hayvanları eğitilme sonucunda duyarlı hale getirmesi bu anlamda ölüleri dirilmedir.

5/ 110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm."

2/260- Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona:) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."

Öyleyse Hazreti İsa peygamberin Allah tarafından katına yükseltilmesi, onun hayati fonksiyonlarını yitirmediğini göstermez o dünya hayatında görevini hakkıyla yerine getirerek ölmüştür. Ve Allah da onu cennetle ödüllendirmiştir.

4- Hristiyanların düşmüş olduğu bir yanlışlık da hazreti İsa'nın babasız doğması ile ilgili yanlışlıktır. 

Bu Yanlış anlama aynen İslam toplumlarına da sıçrayarak devam etmiştir. Zaten öyle bir anlayış onları şirke düşürmüştür. Allah'ın yasasında babasız doğal seyri içerisinde çocuk meydana gelmez. Burada bu kıssayı geniş geniş izah edecek değilim ancak bazı ayetler vererek duyarlı olanları düşünmeye ve aklını kullanmaya davet ediyorum. Kuran'ın hiç bir yerinde hazreti İsa peygamberin babasız meydana geldiğine dair bir ayet yoktur. Yalnız Kuran ve kâinat bütünlüğünü göremeyenler böyle bir yanlışlığa düşmektedirler.

19/16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.

19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

19/18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."

19/19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."

19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.

19/21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.

19/22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.

19/23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim.

Bazı kıssaların açıklanması için bazı ayetlerin ve bazı bilgilerin bilinmesi gerekir” - Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."

“- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuzu göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü” Bazıları ruh kelimesini Cebrail için kullandığını var sayarak böyle mesnetsiz ve çirkin anlayışlara sebep olmaktadır. 

Bakınız Ruh kelimesini kuran değişik yerlere koyarak anlatım sanatı kullanmıştır. Ruh Cibril anlamında kullanıldığı gibi, ruh, aynı zamanda kuran, Allah, can, peygamber, anlamlarında da kullanılmıştır. Buradaki ruh, peygamber anlamında kullanılan ruhtur. Kuran'ın peygamberler hakkındaki verdiği temel mesaj kendilerinden önce gelen peygamberleri tasdik etmesi doğrulaması ve kendilerinden sonra gelecek olanları da müjdeleme sidir. 

İşte Meryem'e gelen elçi, peygamber olan bir beşerdir. Yaratılırken verdiği sözde ahitte sadakat gösterip bir erkekten bahsetmektedir. İşte o da İsa peygamberdir. Kuran iffetini korumuş küfür toplumu ile kendisi arasında bir perde çekilmiş Meryem’in başına gelecekleri ve çektiği sıkıntıları anlatırken hem de sonucunda bu sabır ve kararlılığın meyvesini tattıracağımı  vurgulamaktadır. 

İşte devamlı Zekeriya peygamberle beraber anılan Meryem, kalemleriyle kura atarlarken Zekeriya’nın ondan sorumlu kılınması, kuran okuyanları düşündürmesi gerekmektedir. Olayları kuran bütünlüğü içerisinde düşünüp anlamazsak materyalist olanlara malzeme verecek yanlışlıklar ortaya çıkar. Elbette materyalist olanlara şirin görünmek ve onları hoşnut etmek için bunlar yapılmamalıdır. 

Ama bir gerçek var ki yanlış bir anlayış, herkesin fıtratlarında, dış dünyaya yansımasa bile onulmaz bir yara açmaktadır. Kuran'ı iyi anlamak Kuran'daki kelimeler ve ayetlerin konu ve Kuran bütünlüğüne ters düşmeyecek şekilde anlaşılması gerekir. Kuran'da geçen ana çatının içeriğini oluşturan ayetler. Hiçbir zaman birbirlerinin sınırını ihlal etmezler. 

İlim, sperm ile yumurtalık birleşmeden asla çocuğun olmayacağını söylemektedir. Evet, Allah isterse yapar yaratır iman edenlere bu gayet normaldir. Ama. Allah'ın hem Kuran'ın kendi içerisindeki yasalar, hem kainattaki yasalar böyle Sünnetullah ve Adetullah muhalefetine asla olamaz. 

Zaten varsa var o olup gitmektedir. Bu Allah'ın sünnetidir. Hazreti İsa peygambere kadar gelen bütün üremeleri bir erkekle bir dişiden meydana gelsin, hazreti İsa erkeksiz yani sperma olmadan meydana gelsin. Bu Allah'ın evrene koyduğu yasaya ters düşer.

Bir gün tv. Kanallarından birinde. Hazreti İsa peygamberin babasız olup olmadığı tartışılıyordu. Bir tane inançlı bir profesör hazreti İsa peygamberin babasız meydana geldiğini söyledi. Materyalist Profesör Yazıklar olsun sana, köydeki bir Ahmet ağa Mehmet ağa böyle şeylere inanıp söyleyebilir ama senin gibi eşyanın esrarını çözen bir ilim adamına bunu yakıştıramadım dedi. inanan prof un ağzından gık bile çıkmadı. Çünkü söylediği sözü kalbi onaylamıyordu. 

Çünkü bir bilim adamına asla böyle bir inanç yakışmazdı. Kuran'ın söyledikleriyle ilim asla çelişmezliğe daha uygundu. İsa peygamberin babasız oluşu ile ilgili inanca sahip olanlar insanların ilk yaratılışında âdem nasıl annesiz babasız yaratılmışsa Allah da İsa peygamberi babasız yaratma gücüne sahip değil mi? sorusunu sormaktadırlar. 

Evet, Allah istediğini istediği şekilde yaratır. Buna bir kul ve inanan kişiler asla muhalefet edemez. Yalnız orada Allah'ın koyduğu bir ilkeler ve yasalar var öyle anlaşıldığı zaman kendi koymuş olduğu yasaları çiğneyip atma anlayışı gündeme gelmektedir. Allah koyduğu yasalarda bir çelişki olmayacağını anlatsın bir başka yerde Allah kendi koyduğu yasaları çiğneyerek bozsun bu anlayış Allah'ın ilahlık sıfatıyla uyuşmaz.

5-İnsanların ilk çoğalmasının Tevrat ve İncil'e göre, Adem ve havadan olma anlayışıdır. Bu anlayış aynen İslam toplumlarına da yansımıştır. Eğer iman eden Müslümanlar şu ayetleri bilmiş olsalardı Böyle bir inancı asla kabul etmezlerdi.

4/23- Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, sütkız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir araya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak (cahiliye de) geçen geçmiştir. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Adem ve havadan çoğalma anlayışları Kuran'ın kardeş evliliğini yasaklama anlayışını ihlal etmektedir. Sayfamda bu konuyla ilgili bölümde böyle bir çoğalma ve üreme şeklinin sünnetullaha uygun olmadığını izah etmeye çalıştım. Burada bunu tekrar anlatmaya gerek yok düşünen ve akledenler olayları Kuran bütünlüğü içerisinde düşündüğü zaman kavrarlar. Yani insanlar bir tek âdem ve havadan değil de birçok âdem ve havadan olduğunu ilim geliştikçe anlayacaklardır. Kanaatindeyim.

Kuran kendisinden önce gelen toplumlardaki bozulan din anlayışlarının Allah'ın göndermiş olduğu peygamberin anlattıkları din anlayışıyla uyuşmadığının vurgulamasını yaparken kendisinden sonra gelecek olanların da Aynı hatalara düşmemeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Eğer onlar da Allah'tan gelen Kuran'ı göz adı ederek bir takım ehli kitabın düştüğü yanlışlıklara düşmüşlerse onlar da aynı konumda olmuyorlar mı?  

1-Ehli kitap, kendi peygamberlerini Allah'ın oğludur demekle kendi peygamberlerini Allah'ın tanımladığı yerden alıp onu ilah konumuna getirmekle müşrik oldular. ifadesine koyarken, İslam toplumlarının da kendi peygamberlerine bazı sıfatlar yakıştırarak onlar da ehli kitabın düştüğü hatalara düşmektedirler. Örneğin, son peygamberin diğer peygamberlere karşı üstünlüğünü öne çıkararak Allah'ın onun Hakkında söylemediği bir sözü ona yakıştırmakt kelimenin konulduğu yerden oynatılmasına neden olmuştur.

( seni yaratmasaydım seni yaratmasaydım iki cihanı da yaratmazdım) ifadesi Kuran'ın ifadesi değildir. Kuran hiçbir peygamberin hiçbir peygambere karşı üstün olmadığını anlatmaktadır. 

2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."

2- Peygamberlere Allah kuranda gönderilmiş olan vahiylerin dışında mucizeler verilmediğini anlatırken ehli kitap ve İslam toplumları peygamberlere olağan üstü mucizeler verildiğini Allah'a olan bir hasletin onlarda olduğunu söylemeleri onları Allah'a ortak koşma konumuna götürüyor. Kuranda peygamber ayı ikiye böldü diye hiçbir hüküm yokken ayı ikiye bölme ile ilgili inançları onları Allah'ın tanımladığı peygamber tablosundan uzaklaştırarak onu ilah konumuna ortak konumuna sürüklüyor.

3- Allah Kuran!da Ahret âlemine gidenlerin ya süresiz cehenneme ya da süresiz cenete gidecek ifadesini kullanmasına karşılık İslam toplumlarının meşreplerdeki mezheplerdeki. Cemaatlerdeki temel görüş cezaları miktarınca yanıp tekrar cennete gidecekleri inancı onları Ehli kitabın anlayışına götürüyor. Onlar demişlerdi ki Ateş bize sayılı günler kadardır”

4- Kuran Hiçbir zaman kabir azabından bahsetmezken, kabirlerde azap olacağını söyleyerek Kendi türettikleri dini ön plana çıkarıyorlar.

5- Kuran insanların dünya hayatıyla ilgili ne kazanmışlarsa karşılığında ahret aleminde zerre kadar haksızlığa uğratılmadan onu, bulacaklar. ifadesini kullanırken,Ahret Aleminde peygamberlerin evliyaların alimlerinonlara şefaat edeceği inancı anlayışı, Kuran'a  muhalefet eden bir anlayış değil mi?

2- MÜŞRİK NE DEMEKTİR

Müşrik: Kur’an müşrik kelimesini Allah'a inandığı halde, Allah'tan gelen peygamberlere, kitaplara ve ahret gününe iman etmeyen, Mekke müşrikleri ve o özelliklerini taşıyanlar için kullanılmıştır.

98/6- Şüphesiz, Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşin-dedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir.

Müşriklerin temel özellikleri, Öldükten sonra yeniden yaratılış ve hesaba çekiliş olacağını kabul etmezler.

23/37- "O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz." 

Ahret âlemine iman etmediklerinden, peygamber ve peygamber yolunda gidenler, müşrik olan puta tapıcılarından çok çekmişlerdir. Müslüman olanlara en şiddetli düşman olanlar, Yahudi zihniyetli ve müşrik olanlardır.

5/82- Andolsun, insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.

Dünya üzerinde Allah'a inanmayan insan sayısı yok denecek kadar azdır. Allah'a dünya üzerindeki insanların büyü bir çoğunluğu inanmaktadırlar. Yalnız, Allah'a inanırken şirkleriyle yani ortaklarıyla beraber inanmaktadırlar. Bu sebeple Allah onları Kuran'da müşrik ifadesiyle anmıştır. 

39/38- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."

Bu Olayı, bir kıssa ile anlatmaya çalışayım. Bir tanesi parayı eline alıyor. Ey para sana Allah desem Allah değilsin. Ama sensiz hiçbir şey olmuyor. Sen Allah'tan fazla iş görüyorsun diyor. Sana tapıyorum diyor. İşte bu anlayış, Onları müşrik yapıyor demektir.

Elbette Allah sebepsiz hiçbir şey yaratmamıştır. İnsanların önüne kâinattaki nimetlerin hepsini sunan Allahtır. Eğer insan arka planda onları insanlara nimet olarak veren Allah'ı hesaba katmaz ve sadece nimeti hesaba katarsa, insan kelimeleri, tam anlamıyla konulduğu yerden kaldırmış nimete olanı sevgiyi ilah derecesine çıkarmış demektir.

Tapmak demek illaki nimetlerin önünde secde etmek değil, sevgiyi ve ihtiramı Allah'a olan sevgiye denk ve onun üzerinde sevgi beslemek demektir. Bu sebeple yaratıkların içerisinde olan hiçbir varlık Allah'ın emirlerinin karşısında Allah'a rağmen söz söylemesi, veya onun emirlerine muhalefet etmesi, asla hakkı değildir. İnsan bir şeyler üretmişse onun mülkünde onun verdiği akılla, onun verdiği el ile,  onun verdiği malzemelerle, onun verdiği zamanla bunları üretmiştir. 

Yoksa Allah bunları o insanın emrine vermemiş olsaydı, Ne yapabilirdi ki? Müşrik veya kâfir demek, Allah'ı inkâr etmek değil, Allah'a ait olan bazı sıfatları yaratıklara vererek ortak kılmaktır.

39/3- Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. Ondan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yakıştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidayete erdirmez.

Kâfir ve müşrik olanlar, kendilerinin dosdoğru yolda olduklarını, sanırlar, 

6/148- Şirk koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de, Bizim zorlu-azabımızı tadıncaya kadar böyle yalanladılar. De ki: "Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak "zan ve tahminle yalan söylersiniz."

6/149- De ki: "En 'üstün ve apaçık' delil Allah'ındır. Eğer O dileseydi elbette tümünüzü hidayete yöneltip-iletirdi."

6/150- De ki: "Gerçekten Allah'ın bunu haram kıldığına şehadet edecek şahidlerinizi getirin." Şayet onlar, şehadet edecek olurlarsa sen onlarla birlikte şehadet etme. Ayetlerimizi yalan sayanların ve ahirete inanmayanların heva (istek ve tutku)larına uyma; onlar (birtakım güçleri ve varlıkları) Rablerine denk tutmaktadırlar.

6/151- De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını Biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz."

İster bu anlayış Mekke müşriklerinde olsun isterse Mekke müşriklerinden önceki kavimlerde, olduğu gibi, günümüze kadar da sürüp gelmiştir. Ve devam edecektir. Kuran gördüğünüz gibi belge delil burhan istemektedir. Delilsiz ve belgesiz yol ve söylemler ancak zan ve tahminden öteye geçemez. Allah insanları saptırıp, hidayete getirmez. 

Ancak insanlara sapacak ve hidayete gelecek malzemeyi verir belgelerle sapmamaya davet eder. Diğerlerini de kişilerin özgür iradesine bırakır. İşte Allah'ın Gönderdiği bu Kuran insanları dosdoğru yola yöneltip iletir. Kuran'ın dışında yol alanlar. Ancak şeytanın yoluna uyanlardır.

43/36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.

43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

Müşrik Olanlarla iman edenleri temel olarak ayıran özellik, Allah'tan vahiy geldiğine iman etmemeleridir. İman etmeyenler, Allah'ın insanlar içerisinden bir elçi seçip, insanları uyarması onlara asla doğru gelmiyordu 

7/63- "Sakınıp rahmete kavuşmanız için, içinizden sizi uyarıp korkutacak bir adam aracılığı ile bir zikir (kitap) gelmesine mi şaştınız?" 

İşte müşrik olanları iman edenlerden ayıran en büyük sebep budur. Güya onlar da kedilerine vahiy geldiğini kendilerinin de bir kitap yazacaklarını söylemektedirler.

6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken “Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen...

Bu Açıklamalardan anlaşıldığı üzere, müşrik kelimesini kuran iman etmeyen ve ehli kitaptan olmayan Mekke müşrikleri adına kullandığı gibi bu özelliği taşıyan günümüze kadar gelen ve günümüzden sonra gelecek olan kuşakları kapsamaktadır. 

Kuran Bize bunları tanımlarken onlarla nasıl diyalog kurulması gerektiğini de tanımlamaktadır. Ve inananları eğiterek yaşamlarını güzelleştirmektir. Dünya üzerinde yapılmış olan ilimler, insanoğlunun, hangi konu ile ilgili ise o konu ile bilgilendirilip verim alınmasıdır. İlim bir konu hakkındaki doğru olan bilgileri insanın önüne koyar. Uygulayıp uygulamamayı insanların kendi özgür iradesine bırakır.

3-MÜŞRİK OLANLARIN DAVRANIŞLARI GİBİ DAVRANIŞ SERGİLEYEN EHLİ-KİTAP OLANLAR DA MÜŞRİK OLARAK ANILMAKTADIR.

Müşrik, Allah'ın dünya yaşamında İnsanlar için  koymuş olduğu yasalar dışında yasa koyarak, veya  Allah'ın koyduğu yasaları satarak gizleyerek yozlaştırıp Allah'tan olmadığı halde bu Allah'tandır diyen putatapıcı ve ehli kitap olanların hepsini içerisine almaktadır.

Müşrik olanların temel özellikleri Allah'ın varlığını kabul edenlerin  etmeyenlerin kendi zan ve tahminler ince Allah'ın emirlerine muhalefet eden veya Allah'ın emirleri olmadığı halde bu Allah'tandır diyerek zan ve tahminle din uyduranların genel adıdır.

Yaratıklardan bazı varlıkları kendilerini Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye onları Allah ile kendileri arasında aracı kabul ediyorlardı. Hâlbuki Allah onların bu davranışlarını asla onaylamıyor. Allah kulları ile kendisi arasında aracı şefaatçi olmayacağını vurguluyordu. Müşrik toplumlar veya kavimler. Allah ile kendileri arasında Kuran'ın isimlendirdiği lat, menat uzza, hübel putlarını aracı olarak kabul etmişlerse ehlikitap olanlar da, papazlarını âlimlerini kendilerine aracı olarak kabul ediyorlar. 

Öyleyse Müşrik toplumlarla ehli kitap arasındaki ince çizgi birisi kitaplarında öyle olduğunu var sayarak Allah’a şirk koşmakta. Diğeri ise hiçbir kitap kabul etmeden zan ve tahminleriyle şirk koşmaktadırlar bu anlamda her ikisi de Allaha karşı şirk koşmaktadırlar. 

İki Anlayışa da günümüz toplumlarına bunu uyarlayacak olursak. Materyalist olanlar yani Allahtan peygamber ve kitap gönderildiğine iman etmeyenler. Derler ki biz öldüğümüz zaman tekrar diriltilecek değiliz derler doğarız büyürüz ölürüz zaman bizi yok eder hepsi bundan ibarettir derler. Bunların böyle söylemeleri ellerinde hiçbir belgeleri yok. Sadece zan ve tahmine dayanmaktadır. Bu Anlayış kurana göre doğru değil. Allah iman edenlere yol gösterici bir kitap gönderdiğini

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

Ama iman etmeyenlerin dünya hayatındaki tutum ve davranışlarının belgeye dayanmadığından dolayı karma karışıktır. Kuran müşrikler hakkında bakınız neler söylemektedir.9/28- Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler; öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer ihtiyaç içinde kalmaktan korkarsanız, Allah dilerse sizi Kendi fazlından zengin kılar. Şüphesiz Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

9/29- Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.

9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir

Ehli Kitap olanlar gerçekten Allahın dininde samimi olsalardı, kendilerinden sonra gelen ve kendi peygamberlerinin müjdelediği peygamberi kabul ederlerdi. Ve Ahret âlemine inandıklarını ağızlarıyla inandıklarını iddia etseler de Ahret hayatına inanların davranışlarını sergilerlerdi

2/93- Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkarları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?"


94- De ki: "Eğer Allah Katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin."

95- Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiçbir zaman kesin olarak dilemeyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir.

96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.

Maalesef kuran bunların bu söylemlerinde samimi olmadıklarını üzerine basa basa vurgulamaktadır. Asıl samimi olanlar firavunun karşısında hazreti Musanın Allahtan aldığı vahiyleri onlara anlattığı zaman kesseler assalar bile kesinlikle onları Musa’nın Allah’ına iman edip onları ölüm korkusu engelleyememiştir.

20/71- (Firavun) Dedi ki: "Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız."

72- Dediler ki: "Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla 'tercih edip-seçmeyiz." Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin."

73- "Gerçekten biz Rabbimiz'e iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir

İşte Allahın kuranda tanımladığı iman etme budur. Dünyalık zevkler ve makamlarını Allahın tanımladığı dinine geldiği zaman kaybedeceklerinin korkusu onların imanı yaşanan hayata götüremiyorsa yeri geldiği zaman bunları Allah uğruna terk edemiyorsa bu nasıl iman olmaktadır?

4- KURANIN TANIMLADIĞI İBRAHİM HANİF FITRAT DİNİ NASILDIR
Doğru bir dinin doğru bir şekilde öğrenilebilmesi için insanlarla kendisi arasında elçi olarak seçtiği peygamberler göndermiştir. Bu Vesile ile düşünen aklını kullananları kendi yolunda dosdoğru olarak yürütmeyi hedeflemiştir.

Peygamberler, kendilerine iman edenleri dünya hayatında nerde nasıl yaşanacağını nasıl bir hayat sürüleceğini Allahtan aldığı bilgilerle kendisine tabi olanları ulaşmak istenilen hedefe ulaştırmıştır. 

İşte kuran kendisinden önce peygamberliği kabul ettiği halde peygamberlerin izini kaybetmiş ehli kitabın anlayışlarını, masaya yatırarak onların anladıkları ve yaşadıkları dini ortaya koyup bize haber verirken, diğer taraftan da peygamberlik inancını kabul etmeyenlerin yaptığı yanlışlıkları ve hayatlarını bize anlatıp doğru olan yaşam biçimini anlayışı bize öğretmektedir.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Yani göndermiş olduğu vahiylerin kurallarıyla yaratmış olduğu kâinatın yasalarının çatışmadığı bir dinin sunulması olarak tanımlamıştır. İşte Allahın kabul ettiği din yol ve hayat hep bu merkezde dönüp dolaşmaktadır. Bu Anlayış bir taraftan kendilerine kitap verilenleri, doğru bir din anlayışına sevk ederken bir taraftan da Müşrik olanları hem Allahın gönderdiği kitaba ve anlattığı dine davet etmektedir. 

Böylece Nasıl Allah yerleri ve gökleri yarattıysa insanlara peygamberler ve elçiler göndererek onların dosdoğru yolda yürümeleri için bir kılavuz bir ölçü olarak hak ile batlı biri biriden ayıran kuranı göndermiştir.

Kuranı anlamak için okuyanlar düşünenler iyi bilirler ki, geçmişte gelecekte ve anda olan insanların bazı bilemedikleri gayıp haberlerini de içine alarak insanlara o konu hakkında bilgi vermiştir. Bir taraftan, geçmiş kavim ve toplumların yaşadıkları hayatlardan kesitler sunarak olayları doğru bir şekilde bilgilendirmiştir. 

Bir taratan da, ilerdeki bir zamanda ancak ulaşabilecekleri bilgileri o zaman gelmeden haber vermiştir. Bunlar Aklını kullanabilenler için gerçekten düşündürücüdür. Kuranın verdiği bu bilgiler iman etmeyen puta tapıcıların söylediklerini çürütmekte, kendisinden önce gelen peygamber yolunda olduğunu iddia ettiği halde olmayanları da doğru bir anlayışı getirmektedir.

Allah insanların öz yapısına doğru bir dini bula bilme yeteneği vermiştir. aklını ve düşünme melekelerini harekete geçirdiği zaman mutlaka, kavrayabileceklerini anlatmaktadır. Aslında Allah kesinlikle adaletsizlik yapmaz. İnsanlara götürebilecekleri kaldırabilecekleri kadar yük yükler. 

Ve ondan sorumlu tutar. Eğer insana doğru bir yolu bulabilecek akıl vermemişse sorumluluk da yüklememiştir. Ve onları sorguya da çekmeyecektir. Allahın sorguya çekeceği akıl verdiği halde aklını kullanmayanlardır. Asıl Olan bu hanif dinde olanlar soru sorup sorgulayarak doğru bir anlayışı gerçekleştirebilirler.   

16 Eylül 2009 Çarşamba

KUR'ANDA TANIMLANAN ERKEK VE KADIN!



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Toplumlarda sık sık gündeme gelmesi nedeniyle Kuran'da geçen erkek ve kadının konulduğu yeri, Tekrar gündeme alma ihtiyacı hissettim. Önce kuranı düzgün anlayabilmek için, ön bilgi ve yargılardan uzaklaşarak Kuran'ın bütünlüğü içinde her şeyi arayarak çözmek gerekmektedir. Çünkü kuranda insanlar için her örnekten bir örnek verilmiş ve hiçbir eksik de bırakılmamıştır. Kuran'daki anlatılmak istenen bir meseleyi düzgün olarak anlayabilmek için bazı kavramları bilmek gerekiyor. 

Kuran gerçekten Yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından gönderilmiş bir kitaptır. Her onu okuyan dikkatlice okumaya başladığı zaman onda bir harikuladelik olduğunu sezer. Bu sebeple Kuran çelişkisiz bir kitaptır. Elbette akıl Kuran'ı anlamada önemli bir yer tutar ama. Sadece akıl ile yol alanlar göremedikleri bilemedikleri bir problem karşılarına çıktığı zaman, bir yere tosla maktadırlar. 

Kuran Allah'ın göndermiş olduğu bir hayat projesinin adıdır. Belki içerisinde insan kendisine uygun olmayan konularda ters veya dezavantajlı olduğu konularda kabullenmek istemese de. İman ettim diyenler için asla bu doğru olmaması gerekir. Allah hiç bir zaman yaratmış olduğu kullar içerisinde, tamamen kayırdığı veya tamamen nefret ettiği, insan yoktur. 

Allah imtihana tabi tuttuğu bütün insanlara eşit mesafededir. Düşünün ki Kâinatta yaratılmış olan insanlar arasında yaratılışta, konum olarak çok büyük farklılıklar olduğu gibi, İnsanların dışında yaratılmış olan varlıklar arasında da çok büyük farklılıklar olmaktadır. Bu kâinat incelendiği zaman gören gözler için Bunlarda bir takım ayetler vardır.

O zaman şöyle bir yargıya varabiliriz. Dünya Hayatı Allah'ın adalet dağıttığı yer değil dünya hayatı farklı şekillerde yaratılan insanlara, Adaletle davranmayı emrettiği bir yerdir. Biz bir yaratılmış kul olarak yerleri ve gökleri yaratan Allah'ı tövbe hâşâ eleştirmek yerine Allah'ın bize göndermiş olduğu mesajı iyi anlayıp ve o mesaja kendi aleyhimizde olsa bile uymamız gerekiyor. 

Allah huzurundan, İblisin kovulması yaptığı davranışların yanlışlığı ve isyanının Allah tarafından hoş görülmemesi ondan kaynaklanmaktadır. İnsanların iblis gibi davranmalarının yanlışlıkları anlatılmaktadır.

7/12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

DÜNYA HAYATINDA ERKEK İLE KADININ YERİ VE KONUMU!

ŞAHİTLİK KONUŞUNDA BİR ERKEK İKİ KADIN!

İşte kuranın burada insanlara vermek istediği temel mesaj, Allah kendisini hangi konuma yerleştirmişse o konumda görevini isyan ve baş kaldırmadan yapması, onu Allah katında üstünlüğe götürmektedir. Bunun erkek olması kadın olması, akıllı olması, aklının zayıf olması beyaz olması siyah olması İngiliz olması Arap olması fark etmez. 

Onun bulunmuş olduğu konumu ve görevi ne ise, o görevi bulunmuş olduğu konumda istenilen şekilde yerine getirmesidir. İşte üstünlük budur. İşte meziyet budur. Onun padişah olması onun patron olması, onun köle veya fakir olması önemli değil, onun bulunmuş olduğu konumda yapılması gerekenin en mükemmeli yapılmasıyla anlam kazanmaktadır. Şu Ayetin anlatmak istediği o değil mi?

49/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

İnsanlardaki asıl problem Kadın olması, erkek olması zengin olması, fakir olması problemi değil, onların kendilerine verilmiş olan sorumlulukları, öyle ya da böyle sebeplerden dolayı yerine getirip getirmemeleri problemidir. Allah da insanlarda bu farklı yaratılışından dolayı veya farklı rol almalarından dolayı, hesaba çekmeyecektir. Allah katında bunların hiçbirinin önemi yoktur. Allah katında önemli olanı onların takvasıdır.

22/37- Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver.

Erkek ve kadın konusundaki farklılıkların oluşu, bazı kuranı anlayamayanlar ve ya iman etmeyenler tarafından yanlış aktarılmakta veya eleştirilmektedir. 

Erkekler ve kadınlar dünya hayatında farklı yaratılmış ve farklı mevzilere yerleştirilmiş, Ahret hayatında erkekle kadından her ikisi de Allah katında ödül verilirken onların dünyada iken güçlü veya zayıf oluşuna göre ödül veya ceza değil, Onların dünya hayatında yapmış olduğu kulluğu yerine getirme derecesine göre değerlendirilecektir. Öyleyse Kuranın Dünyadaki erkek ve kadınlara verdiği roller, farklı olmasına karşılık Ahret hayatındaki almış oldukları ödül ve cezalar yönünden ikisi arasında hiçbir farklılık yoktur. Bunları biraz açmaya çalışalım.

Kuran da geçen erkekler ile ilgili ayetlere bir göz attığımız zaman, yaratılış olarak erkeklerin kadınlara göre güçlü yaratıldığı konusunda biyolog ve sosyologların da katıldığı gibi bir ihtilaf yoktur. 

Kuran peygamberleri erkeklerden seçtik demesi, Erkekleri kadınlar üzerine sorumlu ve gözetici kıldık demesi, erkekleri devamlı kadınlardan, önce zikretmesi, Şahitlik hususunda iki kadının karşısında bir erkekten bahsetmesi, miras hukukunda kendisiyle alakalı olmayan konularda erkeğe iki kadınlara bir verilmesi, İmran’ın karısının bir kız doğurdum kız erkek gibi değildir demesi, evlenirken, erkeklerin dörde kadar alma ruhsatının olup da kadınlara böyle bir ruhsat verilmemesi, Zorunlu durumlar olmadıkça boşama hakkının erkeğe verilmesi, evlenme teklifinin genelde erkek tarafından gelmesi istenmesi, Aranızdaki üstünlüğü unutmayın demesi,  erkekle kadının farklılığını ortaya koymaktadır.

2/237-- Eğer onlara mehir tespit eder de, el sürmeden boşarsanız, bu durumda -kendileri veya nikah bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tespit ettiğiniz (mehr)in yarısı onlarındır. Sizin (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü (derece farkını) unutmayın. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görendir. hep kuranda erkeğin kadına göre aile içerisinde erkeği hakim kılarak,uzun ömürlü, aile hayatının oluşmasında önemli bir yer tutmaktadır.

Bazı kuran okuyucu kardeşlerimizin realist düşüncelere şirin görünmek adına kuranda tanımlanan erkek ve kadını kabul etmeyip veya yanlış anlayıp, kadınla erkeğin aynı yaratıldığına veya dünya hayatında aynı haklara sahip olduğunu anlamakta ve anlatmaktadırlar. Kuran devletlerin ve toplumların temelini oluşturan aileye çok önem vermiş, uyanlar için kolay kolay yıkılmayacak hale getirmiştir. 

Kuran kâinatın rabbinin bir tane Allah olduğunu, eğer kâinatta iki tane Allah olsaydı kâinatın fesada uğrayacağını söylemektedir. O zaman aile hayatında söz sahibi, iktidar sahibi de bir kişinin olması gerektiğini söylemesi ve yaratmış olduğu varlıkları en güzel bilmesi insanları neden rahatsız etmektedir? Kuran ideal olan bir evlilikten söz ederken takva sahibi bir erkeğin takva sahibi bir kadınla kendi özgür iradeleriyle topluluk huzurunda sözleşmeleridir. Mutlaka ikisinden birisi o aileyi yönetip sevk ve idare etmesi gerekmektedir. Allah da bu görevi erkeğe vermiştir. 

Erkeği aile hayatında reis yapmıştır. Siz olsanız ne yapardınız, Eğer iki tane reis olsun derseniz bu aile hayatında kesinlikle fesat başlatır. Eğer kadını erkeğin konumunda, erkeği de kadının konumunda yaratmış olsaydı, bu sefer kadını ailede sorumlu gözetici kılarlardı o zaman da itiraz edenler neden kadın reis de erkek değil sorusunu sorarlardı. Eğer kadın olsun derseniz kadının yaratılış biçimi buna müsait değildir. Reis olan kişinin şu özellikleri taşıması gerekir. Aile içerisinde en güçlü onun olması gerekir. 

Koruyan kollayan gözeten, sahiplenen ve aile içerisindeki olumlu ve olumsuz olan her davranışın sorumluluğunu üzerine alabilecek ve çözebilecek birisi olması gerekir. Hele hele hayat her zaman güllük gülistanlık gitmiyor omzuna silahını alıp gerektiği zaman düşmanlara karşı vatanını ailesini koruması gerekmektedir. Erkekler ve kadınların ruhsal ve biyolojik yaratılışlarını, o konunun uzmanlarına bırakıyorum. Ama bir gerçek var ki o da genel olarak kadınlara göre erkekler daha güçlüdür.

Erkeğin reis olması demek, onun Allah katında üstün olması şah padişah anlamında değil, sadece dünya hayatındaki ihtilafın ortadan kalkarak bir yöne yönelmesi anlamındadır. Hani derler ya bir baş bin işçi diye. Yoksa. çok küçük meselelerde bile aynı hedefe giden yol farklılaşır aile içerisinde geçimsizlikler başlar ve akabinde aile hayatları ayrılıkla sonuçlanır. 

Bu da gelecek olan çocuklarında mutsuz bir yaşam ve ruhsal yönden toplumsal bozulmalar meydana getirir. Aile, toplumların ve milletlerin küçültülmüş bir parçasıdır. Aile içerisinde her hangi bir konuda karar verileceği zaman reis olan erkek, aile içerisindeki fertleri toplar, onların o konu ile ilgili görüşlerini alır. Gerekirse insanlar arasında o konunun uzmanlarıyla görüşülür bir karara varılır. ve erkek olan şahsın da buradaki görevi o kararı uygulama konusunda yetkili olmasıdır.

Peygamberlerde ve başarılı devlet adamlarının da yaptıkları o değil miydi? Belkıs. Kendisine Süleyman peygamberden gelen mektup konusunda Belkıssın kurmaylarıyla bir araya gelip o konuda görüşler alarak ne yapılması konusunda istişare yapması, Süleyman peygamber de, ilim adamlarından o konu hakkında bilgi toplaması, Hazreti Muhammed de iş konularında o konu ile ilgili uzmanlarla istişare ederek, danışması istenmesi müşavere yapılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. İşte aile içerisinde bazı konularda kadınlar erkeklere göre bilgili ve maharetli olabilir. ama sevk ve idare etmede erkek yönetici olması yaratılış biçiminin gereğidir. 

Bu anlayış insanlar üzerinde serpiştirilmiş olan ilimlerin bir araya gelerek birbirlerini dinleme ve onlar bilgilerini paylaşmasından daha güzel ne olabilir. Kibirlilik ve gururla hayatlarını sürdürenler ben bilirim ben yaparım diyenler, kesinlikle değişik konularda değişik maharet ve ilimlerde serpiştirilmiş olan insanların bilgilerinden istifade etmekten mahrum kalmaktadırlar. Akılını kullananlar Allah'ın bütün peygamberlere de öğütlediği gibi istişare yaparak geçmişlerden ve günün toplumlarından istifade ederek başaran insanlardır.

2/282- Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi bilendir.

Eğer iki erkek yoksa, şahitlerden rıza göstereceğiniz bir erkek biri şaşırdığında, öbürü ona hatırlatacak iki kadın” Kuran elbette cinsiyet olarak sadece burada erkeklerden bahsetmemektedir yaratılırken vermiş olduğu söze sadakat gösteren erkek anlamında kadını da içine alarak böyle bir ifade kullanmıştır. Bu Anlamda erkek kadından da olmuştur,

33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

İmranın karısı Meryem buna bir örnektir. Bitki gibi yetiştirilmesi insanların bozulduğu gibi bozulmadığını anlatmaktadır. Bazı müfessirler bu ayeti tefsir ederlerken, Erkekle kadın arasındaki bu farklılığın, kalktığını söylemektedirler. 

İnsan kültürü ilerledikçe teknoloji geliştikçe, Yaşamlardaki bazı şeyler kolaylaşmaktadır. Geçimlerini kuranı elleriyle yazarak sürdürenler, matbaa çıkınca geçimlerini başka alanlara kaydırmaları, inşaat sektöründe binalar yapılırken betonarmeleri, insan eliyle yapılırken yerini makinelere bırakması. Bunlardan bir kaçıdır. 

Noterin çıkışıyla da söz verilenin yerini sözlerini tutup tutmayacağı tereddüde bırakılmadan orada belge altına alınmaktadır. Noter huzurunda verilmiş olan bir sözün cayma ihtimali ortadan kalkınca da şimdi bir erkek iki kadın anlamında şahitliğe gerek yoktur. Böyle olması demek insanın yapısında değişiklik olması anlamına gelmez. Kadınlarda psikolojik sosyolojik bir değişiklik olmamıştır erkek yine aynı erkek kadın yine kadındır.

Kuranın insanlara vermek istediği temel mesaj, bulunmuş olunan konumda malzeme olarak ihtiyaçları karşılamak için üretilmişlerin o konu ile ilgili olanın en idealini, en iyisini kullanarak ihtiyaçları sürdürmeyi öğütlemektedir. Bilindiği gibi kuran insanoğlunun var oluşuyla, insanoğlunun ömrünün son buluşuna kadar geçen hayatın kitabını oluşturmaktadır. Her peygamber bulunmuş olduğu çağda insanların geliştirdiği teknolojik ve kültüre göre nerde ne yapılmasının yaşam tarzını uygulamıştır. 

Asıl olan onların getirdiği vahiylerin Ahlaki insani boyutlardaki var oluşla yok oluş arasında hiç bir değişme olmadığı, ama teknolojik yöndeki gelişmelerde haram ve helaller deki değişmelerin, kendi bulunmuş olduğu çağa uyarlanmasıdır. Bir başka deyişle adapte edilmesidir. Vahiy; Aklı örten insan düşünmesini engelleyen bir içkinin insan sağlığına vermiş olduğu zararı söyler. Ve o özellikte bulunan bütün içkileri yiyecekleri yasaklar. Bunların isimleri değişebilir ama içlerindeki temel özellik sarhoş etmesi nedeniyle aynı konuma girmektedir. Bakınız Kuranın indiği dönemde bildiğim kadarıyla bağımlılık yapan sadece şarap vardı. 

Ama şimdi ise boyut değiştirdi, viski, bira, rakı, eroin, esrar, vs. değişikleri ortaya çıktı. Bunun haram ve helalliğini kuran üzerinde uzman olan bir kişinin, o konu ile ilgili zikir ehli ile istişare tahlil ve inceleme yaparak, ondan aldığı bilgiye göre haram ve helal olduğunu söyler. Peygamberlerle kuran okuyucular arasında ki fark yanlış anlaşılan ve uygulanan bir dinin peygamberlerde düzelticisi Allah, kuran üzerinde çalışanlarda ise diğer kuran âlimleri ve ilimlerdir.

O zaman kadınların şahitliği konusundaki erkeklerden farklılığı kadının sosyolojik ve psikolojik yönünün değişmesi değil, teknolojinin gelişmesiyle öyle bir kuralın gündemden kalkmasıdır. Şartlar aynı olduğu zaman yine kuranın tanımladığı anlamda şahitlikte bir erkek ve iki kadın olmasıdır.

MİRASTA ERKEĞE İKİ KADINA BİR!

4/11- Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir'dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

4/12- Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir'de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah'tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.

4/176- Senden fetva isterler. De ki: "Allah, 'çocuksuz ve babasız olanın (kelale’nin)' mirasına ilişkin hükmü açıklar. Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır. Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- açıklar. Allah, herşeyi bilendir.


Kuranda tanımlanan Hak ve adalet, insanlara eşit olarak mal paylaştırarak vermek değil, insanların hak ettiği kadar verme taraftarıdır. Hamallık yapan iki kişiden birisi güç ve kuvvet olarak öbürünün tam iki katı, ise ikisine de aynı yükü eşitlik olsun diye yüklemek, hak olmaz. hak olan iki kat güçlü olana, hem ücretin iki kat verilmesi, hem de yüklenen yükün iki kat olmasıdır.

Allah erkek ve kadının kendi üzerlerine düşen görevleri sıralamış, temel olarak kadın ve erkeklerin kazanmış oldukları kendilerine ait olan malların kendilerinin olduğunu belirtmiştir.

4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

Miras hukukundaki paylaşım kendilerine ait olan malda değil miras olarak erkek olan kardeşlerin alacakları paylaşımdan söz etmektedir.”çocuklarınız konusunda Allah iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder.” Ayete baktığımız zaman burada kadınların haksızlığa uğradığı bir izlenim vermektedir. Ama şu bir gerçek ki Allah insanlara kesinlikle zulmetmeyi emretmez. Ama iman eden erkek ve kadın için Allah'ın vermiş olduğu bir emre de muhalefet etme hakkı da vermez.

Kainatta yaratılmış olan her varlık ve sistem kedi koymuş olduğu kanunlar ve kurallar içerisinde değerlendirilmelidir. Allah kendisine iman edenlerin adına Müslüman, teslim olanların adına da İslam demiştir. Islama teslim, olanlar o kurallar içerisinde yaşam biçimlerini düzenlemek zorundadır. Düşünüldüğü zaman bile bir kg. dünyanın değişik yerlerinde bile farklılık arz eder. 

Ayda çekim farklılığı nedeniyle on dört kat daha hafif kalmaktadır. Dünyadan on dört kg. aya altın götürüp satmaya kalksan bir kg. ağırlığa düşer yani on dört kat zarar edersin. Aynen onun gibi İslam toplumlarındaki kurallara göre uyarlanan bir erkeği İslam dışındaki kurallara göre hukuk uygulayan bir topluluğa gittiği zaman kadın iki kat karlı, erkek ise iki kat Zaralı olmaktadır.

İslami kurallara göre kadın erkekten boşandığı zaman Çocukların velayeti erkeğe ait olması gerekiyor. Hatta çocuk yeni doğduğu zaman, iki yıl emzirilmesi ve ya emzirtilmesi gerekiyor işte zorunlu olarak çocuğun annesinin yanında kaldığı sürece onun bedeli erkeğe ödettirilmektedir.2/233 evlenirken mehiri erkek vermektedir.

2/237 Şu bir gerçek ki kadınlar ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, Fıtratlarındaki ses bağışı, harcamaları, besleyen yediren içiren erkeğin olmasını istemektedirler. Peki, Allah gökten bir mucize olarak erkeklere ayrıca bir mal indirmediğine göre nasıl bu bedelleri karşılayacak? Bu değirmenin suyu nereden gelir. 

Çocuk okula gidecek masraflarını baba karşılayacak, çocuk evlenecek masrafını baba karşılayacak, eve ekmek yiyecek gelecek baba karşılayacak. Bunları karşılamak için didinip çalışacak kadınla erkek eşit olacak. bu anlayış Allah'ın adaletine sığmaz. Neden kuranda geçen erkek ve kadına ait sorumlulukların sadece miras ve şahitlik konularındaki ayetleri gündeme getiriyorlar da anlattığım ayetleri göz ardı ediyorlar.

Bedeli ödeyen, Sorumlu olandır. Eğer erkeğin üstlendiği bu görevi kadın üslenip yapıyorsa. Bunda bir terslik vardır. Bektaşi ye sormuşlar abdestsiz namaz kılınır mı demişler o da kılınmaz demiş. Bir tanesi demiş ki ben kıldım dediği zaman kıldıktan sonra kılınır demiş. Aynen onun gibi kuran evde reis erkektir demiş bir tane kadın ben reisim dediği zaman sen reisim dedikten sonra olur.

Miras hukukunda erkeğe iki kadına bir verilmesi bazıları tarafından eleştirilmektedir. Güya kuranın indiği dönemlerde savaşan, çalışan, bütün yükleri omuzlayan erkek olduğundan dolayı böyle bir paylaşım olduğunu savunmaktadırlar ama günümüzde ise erkek de kadın da çalışmaktadır. Bu sebeple aile içerisinde erkek ve kadının mirasta eşit almasını savunmaktadırlar. O zaman onlara şöyle bir soru sormak gerekir. 

Şimdi kurandaki bu hüküm, Eşi çalışan kadınlarda değil eşi çalışmayan kadınlar için geçerli olması gerekir desek, doğru olur mu? Günümüzde çalışmayan kadınlarda evde reis erkek ve miras taksiminde erkek iki, kadın bir alır. Ama kadın çalıştığı zaman mirasta pay olarak erkek ve kadın ikisi de eşit alır desek uygun olur mu? Mademki itiraz konusu, kadının da çalışma farklılığıdır. 

Pratik hayatta kadın ve erkeğin eşit olduğu toplumlarda evlilik huzur mutluluk sürekli mi acaba? neden her imkâna sahip olan ailelerde geçimsizlik oluşuyor? İstatistiklerde kadınların ekonomik özgürlükleri arttıkça boşanmalar da o oranda artmakta bu da toplumları mutsuz, hayata küsmüş bir hale götürmektedir. öyleyse bunda mutlaka bir terslik olması gerekmektedir. İşte iblis bulunmuş olduğu konumu beğenmemekle Allah onu huzurundan kovmuştur. Şu iyi bilinmeli ki Allah'ın huzurundan kovulanlar asla kurtuluşa eremezler.

Üzerinde ısrarla durmak istediğim, Allah asla insanlara kötülüğü ve çirkin olanı fahşayı emretmez. Allah güzel olan şeylerin yapılmasını emreder. Kibirlenenleri ve gururlan anları da asla hidayete erdirmez. İman eden erkek ve kadınlar için, Allah ve resulün vermiş olduğu emirler, kendi isteklerine ters olsa bile muhalefet etme hakları yoktur.

AHİRET HAYATINDA ERKEK VE KADIN!

Ahret hakkındaki insanların söyledikleri zan ve tahmine dayanmaktadır. Dünya hayatında, kadın, erkek, topal kör, sağır, hasta, beyaz, siyah, uzun, kısa, vs. Bunların hepsi bir denemeydi. Ahret âleminde ise bunların hepsi kalkacak yeni bir yaratılışla yaratılan insanlar iki kısımda işlem göreceklerdir. İman eden ve Salih amel işleyenleri dünya hayatında gösterdiği başarıya göre, cennette derecelerle ödüllendirilecekler. Bunlar erkek ve kadın diye ayrılmadan, diğerleri de iman etmeyen ve insanlara ve kendisine zulmedenlerin yeri de zulümlerinde derecelere göre cehennemdeki yerlerini alacaklardır.

56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık56/.61- (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda. 56/62- Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?

29/20- De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

İşte bu ayetlere göre Allah yeni bir yaratma tarzıyla insanları orada yaratacak ve bu dünyadaki anlamda kadın ve erkek değil imtihanlarını başarılı bir şekilde vermiş olanların cennette yeni bir yaratılış tarzıyla yaratılıp onlara eşler verilecektir. Kuranda eşlerden bahsederken onların özelliklerini sayarken 55/56-

Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.55/58- 

Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler.56/22- Ve iri gözlü huriler,56/23- 

Sanki saklı inciler gibi;56/24- Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur); erkeklere verileceğine dair hiçbir ayet yoktur. Oradaki eşler buradaki kadınılar gibi değil oradaki erkekler de buradaki erkekler gibi değildirler.

Dünya hayatında sadece insan olarak rol farklılığı ile rol alan insanların Ahret hayatında rollerini güzel oynayanlar tek tip yaratılışla yaratılıp onlar ya cennetle ödüllendirilecekler. Ya da rollerini kurallara göre oynayamayanlar da cehennemle cezalandırılacaklardır. Hiç Kuranda cehennemde ve cennette kadın ve erkeklerin ayırım yaparak bahsettiğini görmüyoruz. İşte bu anlamda Ahiret âleminde Allah bir hurma çekirdeğinin lifleri kadar haksızlık yapmadan insanlara ceza ve mükafatlarını verecektir.33/35 

Öyleyse kalplerinde maraz olanların, Allah ahret aleminde erkeklere huriler verilecek kadınlara ne verilecek? sorusu mantıksızdır. Onlara cevap olarak huriler. kadınlara da kılmanlar verilecek diyen din adamlarının verdikleri cevap da mantıksızdır.

Öyleyse Allah erkekleri kayırıyor mu? sorusu olayların iç yüzünü kavrayamayan insanların sorusudur. Olayın iç yüzünü kavrayan insanların iman edenlere, layık olan anlayış onun cinsiyette güçte hastalıkta ki farklılıklar değil, önemli olan her akleden insan bulunmuş olduğu konumu dünya hayatında tespit edip kendi üzerine düşen görevi yapıp yapmadığının muhasebesini yapmaktır.

Cehenneme giden insanlar kadın ve erkek ayırt edilmeden orada ceza çekerlerken kuranın aktardığı tabloya bakınız.

56/41- "Ashab-ı Şimal", ne (mutsuzdur o) "Ashab-ı Şimal."

42- Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,

43- Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler.

44- Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim).

45- Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.

46- Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.

47- Ve derlerdi ki: "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?"

48- "Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?"

49- De ki: "Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de."

50- "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."

51- Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalanlayıcılar,

52- Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.

53- Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız.

54- Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.

55- Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz.

56- İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.

57- Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?

Eğer dünyadaki gibi bir konumda olmuş olsalardı yanan ateşe nasıl ölmeden dayanabileceklerdi. İşte onların derileri dökülür tekrar yenilenerek yanmaya devam eder.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR