30 Kasım 2013 Cumartesi

KUR’ANDA GEÇEN ASHAB-I KEHF OLAYI

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Halk Arasında Ashabı-ı kehf ile ilgili uydurma olan, evrenin yasasını delip geçen, bir anlayış olarak, üç yüz dokuz sene, mağarada uyuyup sonra uyanan, Gençlerden bahsedilir.

Dünya hayatında insanların yaşayabileceği maksimum ve minimum bir ömür vardır. Eğer bu ömür sınırlarını dışarı çıkarak bir din anlayışı oluşturulursa, bu devamlı bahsedip durduğumuz fıtrat dinini hanif dinini, İbrahim Dinini kökünden parçalayıp atar. Kuran gibi eğer Allah’tan orijinalliği bozulmamış bu güne kadar korunup gelen bir kitap olmasaydı, İslam diye anlatılan dinin Tevrat ve İncil’deki Hıristiyan ve Yahudi dinlerinden farkı kalmayacaktı.


72/99- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."

Kuran gibi bir hakikat belge ayet delil burhan ortaya çıkınca artık uydurma olan bütün sözleri delip parçalayıp yıkıyor Ama Kuran’ı sahiplenenler olursa tabi ki.

Şimdi batılın üzerine hakkı fırlatılıp da onu kökünden darmadağın param parça eden Kuran dan Ashabı- Kehf olayını dinleyelim.

18/9- Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?

18/10- O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: "Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).

18/11- Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik).

18/12- Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık

Burada Kuran dan kehf suresinden dört tane ayet naklettik Kuran’daki ayetlerin yorumunu düzgün bir şekilde yapabilmek için, Hem kendisinden önce hem de kendisinden sonra gelen ayetlerle bağlantılı olduğunu iyi bilmek ve Kuran Bütünlüğüne ilme, akıla pratik hayata uygun olmasına dikkat etmek lazımdır.


Kuran Burada Son Peygamber Hz Muhammet (SAV)e Geçmiş Kavimlerden iman edenlerin başına gelen Kıssalardan örnekler vererek, Dünya hayatında bir Müslüman olarak başına gelebilecekleri anlatarak bilgilendirmektedir.

Ashabı’- Kehf ile ilgili ayetlere gitmeden önce gelen ayetlere, bir göz atarak olayın daha düzgün anlaşılmasını sağlamaya çalışalım.

18/6- Şimdi onlar bu söze (Kurban’a) inanmayacak olurlarsa Sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi)?

18/7- Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.
18/8- Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz.

Yine kıssaya başlarken, Dokuzuncu ayeti tekrar ederek başlayalım.

18/9” Sen Yoksa kehf ve rakim ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın.”

Önce şunu iyi bilmek Lâzımdır ki Her avantajın bir dezavantajı, her inişin bir yokuşu, Her Sıkıntının ardından da bir rahatlık vardır.
Allah Dünya hayatında insanları imtihana tabi tutmaktadır. Bu imtihanı başarıyla kazananlar zorlu ve engebeli yolu aşarak cennete gidiyor, o sarp yokuşa göğüs geremeyip nefsinin tutkularına yenik düşenler ise cehenneme gidiyor.


Bazı ulamaların söylediği gibi İnsanlar inandım iman ettim diyerek Allah’ın Emirlerini pratik hayata dönüştürmeden cezası miktarınca cehennemde yandıktan sonra cennete gideceğini söylüyorlar.

İşte Dünya hayatında insanlar iman ettik dedikleri zaman Allah Onları Mutlaka denemeye tabi tutacaktır. Yeri gelecek karşısına bir ekmek bulamamış adam çıkaracak. Ekmek verip vermeyeceğini deneyecek. yeri gelecek. Annesi babası bakıma muhtaç olacak ona bakıp bakmayacağını deneyecek, yeri gelecek üzerine savaş yazılacak savaşa katılıp katılmayacağını deneyecek vs. İşte kimin hangi safta yer aldığı belli olmadıkça ölmeyeceklerdir. Tabi ki çocuklar hariç.

Yeri gelmişken onu burada izah etmeye çalışayım Allah İnsanlara mükâfat ve ceza verirken imtihan ettikten sonra notunu verecektir imtihana tabi tutulmamış birinin mükâfat ve ceza alması Allah’ın sünnetine uygun değildir.



18/80”"Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk."

18/81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik

Bu Ayetler şu ayetin yorumu idi.

.18/74”Böylece ikisi ( yine )" yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar. O hemen tutup onu öldürüverdi (Musa) dedi ki Bir cana karşılık olmaksızın. Tertemiz bir canı mı öldürdün. Andolsun sen kötü bir iş yaptın.

İşte Kuran bir meseleyi anlatırken, Böyle edebi bir sanatla anlatmıştır. Eğer Olayları mecazi bir anlatım tarzıyla değil de gerçek anlatım tarzıyla anlamış olursak İçinde bir çok çelişkiler ortaya çıkar. Bir defa Hz Musa’nın sığındığı kul Allah’ın Katından bir kuldur. Burada onun ayrı bir özelliği vardır. Bir Peygamber olacak kişinin peşine düşüp de sığındığı bir kul. Bir çocuk öldürecek, Hz. Musa ya Sen bunun sırrını kavrayamazsın ifadesini kullanacak.

Burada Allah Hz. Musa’nın bir hayat yolculuğundan bahsediyor. Sığındığı kul da hayatın kendisidir. Yani hayatta başa gelen olayların hepsi Burada Kuran Hayatta günahsız olan çocukların ölüşünün hikmetlerini izah ederken Dünyaya gelme ve gelmeme arasında netice olarak hiçbir şey değişmediğini, Onlar dünya hayatında eğer uzun bir müddet Hayat yaşamış olsalardı ve deneme sürecinden geçselerdi İnkar edenlerin onun üzerine baskı ve zulüm uygulayarak Onun küfre gitmesine vesile olabilecekti,


böylece cehennem onun için bir yatak olacaktı. İşte çocuğun öldürülmesinin Veya ölmesinin yorumunu yapan o bahsettiğimiz iki ayet cehenneme gitmektense. Toprak olması daha uygun anlamında kullanıyor.


Yoksa Onun Annesi babası mümin kimselerdi ifadesini kullanırken mecazi anlamında kullanmıştır. Değilse Hep ölen çocukların annesi babası mümin olması lazım ki Kâfir olanların çocuğu ölmemesi gerekirdi.

Öyleyse ölen çocuklar cennete gidecek Anlayışı Kuran’a uygun değildir. Onlar Akıl baliğ çağına ermeden öldükleri için sevap ve günahları da yoktur. O zaman kâfir olanların Cehennem azabını gördükleri zaman ah keşke toprak olsaydım demeden, onlar toprak olmuşlardır. Bu daha iyi değil mi?

İşte Allah resul’üne Allah inkâr edenlerin verilen davete karşı inkâr edip başkaldırmalarından dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirerek, üzülme diyor. Çünkü Dünya hayatını onlara çok aldatıcı ve çekici kıldık. Onların yaratılışında doğruya ve yanlışa gidebilme eğilimi var. İnsanların yaratılışı böyle, Eğer Allah isteseydi İnsanların hepsini hidayete gidecek eğiliminde yaratırdı. Hepsi Müslüman olurdu. Ama ben onları denemeden geçirmek için böyle yarattım.


Burada konunun bir meseleyi izah etmek için dışına çıktık Şimdi tekrar konumuza dönelim.

Allah resulüne geçmiş kavimlerden Ashabı- kehf ten örnekler vermeye başlayıp o kıssayı anlatıyor. Yine kıssaya dönecek olursak,

18/9” Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?

Aslında Her Toplum, Bütün toplumların, özelliklerinden, her insan bütün insanların özelliklerinden her damla kan bir insandaki, bütün özelliklerden taşıdığı gibi, Özellik taşır.

Önce insan ben Müslüman’ım dediği zaman, O konuda dik duruşunu kararlılığını gösterdiğinde, başına geleceklere katlanması gerekir. Zaten bunlara katlandığında sabır ve kanaat gösterdiğinde, Arkasından, Ödediği bedelden daha çok mükâfat gelmeye başlar.

111- Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran’da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddır. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.

İşte dünya hayatında batılla mücadele ederken, dik duruşunu gösterirken başına en büyük gelecek olan bela ölümdür. Dünyayı kaybetmektir. Karşılığında bir cennet vardır. Dünya bir an ahiret ise ebedidir. Akılını Kullanabilen herkesin seçenekli olay karşısında iyilerden mutlaka birini seçecekse daha iyiyi kötülerden birini tercih yapacaksa daha az kötüyü seçmesi gerekir. Burada akıllı olan cenneti seçmesi lazımdır.


Cennete gitmek ben inandım iman ettim demeyle hemen kazanılıverecek olan bir yer değildir. Bir de bunun denenmesi var.

29/2”İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan -ayırt etmeden cennete bırakılacaklarını mı sandılar?

142- Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip ayırt etmeden, gireceğinizi mi sandınız?


Ben Müslüman'ım diyen Veya Allah’ın elçi olarak gönderdiği her peygamber, dövülmüşler, alay edilmişler, sürülmüşler ya da öldürülmüşlerdir. Allah’ın Yanında olduğunu ilan ettikten sonra, Yapmak ve yamamakla yemek ve yememekle yükümlü olduğu görevler vardır. İşte onu şu ayet nasıl izah ediyor.

2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahitleştiklerinde ahdilerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru bunlardır.

İşte bunları pratik hayata uyguladığın zaman, insanın öz yapısında var olan takvanın ve fıskın yansımasından bir toplum meydana geliyor. Bir tarafta hayır işleyen, bir tarafta hayrı engelleyen vardır. Bir başka deyişle, Müslüman ve Müslüman olmayan İnsanlar ortaya çıkıyor.

İşte Allah resulüne Ashabı- kehf olayını anlatarak bu olayların senin de başına gelebileceğini Bu Allah’ın bir sünneti olduğunu İzah ederek kedisine verilen görevi ve sorumluluğu hatırlatıyor ve şöyle buyuruyor.

2/214-Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.


Allah’ın gönderdiği peygamberler ve müminler için dünyada rahatça yaşamalarını sağlayan Allah’ın özel bir mucizesi yoktur. Eşyanın yapısı ile kim gerekli diyalogu (inansın veya inanmasın) kim gerektiği şekilde kurarsa dünyada güç ve iktidar onundur. Allah hiçbir zaman kâfir ve Müslüman ayrımı yapmadan çalıştığının karşılığını tastamam verir.

17/18: Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.


17/19- Kim de ahir eti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.


Bu genel bilgilerden sonra Ashabı- kehf ile ilgili ayetleri özetleyerek bir giriş yapmaya çalışalım birkaç tane genç Allah’ın dinini yaşamaya başladıkları zaman başta önde gelenler olmak üzere firavun örneğinde olduğu gibi engellemeye çalışılıyorlar. Kralları onları cezalandırmak için harekete geçiyor Onlar da krala karşı koyacak kendilerinde gücü göremeyince genelde peygamberlerin hicret ettiği gibi bunlarda hicret ediyorlar.




Ve uzun bir müddet başka toplulukların içerisinde yaşadıkları halde kendi din ve yaşam biçimlerini kendi bulunmuş oldukları topluluklara anlatamıyorlar. ve anlatmaktan çekiniyorlar. Bu süre içerisinde Allah Kuran’da onların durumunu anlatırken kendi dinlerini dışarıya anlatamadıklarından dolayı bulunmuş olduğu konumları “Mağara” ifadesiyle izah etmiştir. Dinlerini açığa çıkaramama olayını da uyku ile izah ederek bize anlatmıştır.


Uyku yarı bir ölümdür, ölüm ise gerçek anlamda dünya hayatının bitişidir. Ama burada onların kendi dinlerini açığa çıkaramama olayına “yarı ölüm” ifadesiyle yumuşak bir anlatım yapmıştır. eğer onlar vahye karşı duyarsız bir şekilde olsaydı Kuran buna ölü ifadesini kullanırdı. Bazılarının söylediğine göre 309 sene bu hal devam etmiştir. Daha sonrada Allah onları uyandırdı anlayışı bize hikâye ve masal olarak anlatılıp durmuştur.

Ashabı- kehf’in uykudan uyanıp Allah’ın dinini anlatırken halkın kendi dinlerini sorgulamaya açtıklarını Ashabı- kehf yanında olanlar ve ona muhalefet edenler olmak üzere ikiye ayrıldığını Kuran bize sanatsal bir üslupla anlatmıştır. İşte bu sanatsal üslupla çok uzun anlatılması gereken olayı özetlemiştir.

Şimdi Ashabı- kehf ile ilgili olan kıssayı Kuran’dan kaldığımız yerden anlatmaya devam edelim.

18/13: Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.

Allah Kuran da geçmiş kavimlerden biri olan Ashabı- kehf’in başına gelen olayı bir kıssa olarak anlatmaktadır. Onların yaşam biçimlerindeki örnekliği, onlardaki sabrı, onlardaki imanı ve kararlılığı, her çeşit gösterdikleri zulüm ve işkencelere rağmen dik duruşlarını bize örneklendiriyor.

18/14: Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; İlah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız."

İnsanlar arasında insan kişiliğindeki fısk ve fücurun takva ile kavgası gibi insanlar arsındaki din ve yaşam kavgası insanoğlunun var oluşuyla beraber devam edip gelmiştir. Eşyanın yapısına baktığımız zaman buzu ortaya attığımızda sıcak bir ortamda hemen bir hareket başlar. Buz soğuk verir hava buza sıcak verir. Bu hareket o ortamdaki sıcaklık dengeleşinceye kadar devam eder.

Aynen onun gibi batıl toplum içerisinde oraya hak girmezse o toplum o hallerini devam ettirir Giderler.. Ama oraya hak girdiği zaman buz misalinde olduğu gibi toplumda alışveriş ve çatışma başlar. Bir tarafta Allah’ın gönderdiği vahyin kontrolünde hareket eden toplum diğer tarafta Allah’ın gönderdiği vahiy toplumunu hazmedemeyip şeytanın yolunda yürüyen, Allah’a muhalefet eden toplumlar.

Bunlar birbirlerine karşı ateşle barut gibidirler. Her an patlamaya hazır bir bomba gibidir. Burada şunu izah etmeden geçemeyeceğim. İman etmeyenler şeytanın taraftarlarıdır. Ama rabbim Allah’tır diyeni öldürmek için harekete geçenler var. Bir de kendi dininde kimseye saldırmadan yaşayanlar var. Allah hiçbir zaman kendi dininde kimseye saldırmadan yaşayan gayri Müslimlere kesinlikle saldırmaya gönlü razı olmuyor. İşte Müslüman’ın asıl hedefi kendilerine din konusunda sataşmayanlar değil, kendilerine din konusunda birbirlerine destek olarak saldıranlardır. Bunlara birer ayetle örnek vermeye çalışalım.


60/8: Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

60/9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.


İslam: Allah’ın yeryüzünde inanıp teslim olanların nerde nasıl davranacağının yolunu yöntemini gösteren, Allah tarafından projelendirilmiş bir dinin adıdır.

Aslında fıtratını düşünen ve vicdanından gelen sesi dinleyen herkes o dini bulduğu zaman kabullenir. Ve sahiplenir. Bilmeyenler ancak düşman olurlar. Yine burada İslam’ın asıl amacı eğer inananlar güç ve iktidar olurlarsa, ayrı ayrı dinlerdeki insanların dinlerini kendilerine vererek herkesin dinini kendi özgür iradesi ile yaşamasına zemin hazırlar.

Eğer başka dinden birisi başka bir dinden olan birine müdahale ederse o müdahale eden zalimin zulmü mazlum olanın üzerinden kaldırılarak, kendi dininde serbestçe yaşaması temin edilir. Rabbim Allah’tır diyen her Müslüman da kendi dinini kimse müdahale etmeden istediği gibi yaşama hakkına sahip olması gerekir.

Ama beşeri sistemlerde olgun ve hoşgörü yok her sistem kendi bulunmuş olduğu toplumları kendi Dinlerine uyup yaşamadığı sürece onu barındırmazlar.

Bilindiği gibi Beşeri sistemlerden en önde gelenleri kominizim ve Kapitalimimdir. Kominizim de her şey maddedir onlar için Allah peygamber öte dünya diye bir şey yok ilahları yol göstericileri akıldır. Mal mülk hürriyetleri yoktur her şey devletindir. Eşitlik( ne kadar eşitlikse ) ilkesinden hareketle Devlet yiyeceğini içeceğini giyeceğini verir. Onları köle gibi çalıştırır. Mal kazanma hürriyeti olmayınca Rekabet anlayışı da gelişmemiştir. Bu sebeple başarısız ekonomi tablosu ortaya çıkınca Rusya örneğinde olduğu gibi çökmüştür.


Diğer Önde gelen beşeri sistemlerden biride kapitalimimdir kapitalimim de Aşırı bir mal serbestliği vardır Rekabet alabildiğice gelişmiştir. Fakat İnsanlar ihmal edilerek Herkes kedi kesesini düşünmüş, ben kazanayım ben yiyeyim, alta kalanın canı çıksın zihniyeti hâkim olmuştur. Bu Da toplumda aşırı bir sınıf farklılığı oluşturmuş, Bir taraftan çöp bidonlarında ekmek deşeleyip karnını doyurmaya çalışanlar oluşurken, bir taraftan da yatları uçakları son model arabalarıyla öğünen bir sınıf Ortaya çıkmıştır.


Bu Anlayış toplumların vahye karşı gözlerini köreltmiş kulaklarını sağırlaştırmış kalplerini de mühürleştirerek Helak’ine sebep olmuştur..


İslam: İnsanları ve kâinatı yaratan Allah’ın, Dünya hayatında insanlardan talip olanlarına, Kendileriyle Kendileri arasında, kendileriyle Allah Arasında, Kedileriyle eşya arasında ve kendileriyle insanlar arasında, nerde nasıl davranılacağını Her örnekten bir örnek vererek hiçbir eksik bırakmadan Allah’ın insanlara sunduğu bir yaşam projesidir Hayat tarzıdır.

Ben Müslüman’ım diyen her insan, Dünya hayatında bir rolü bir görevi olduğunu Bilir. Dünyaya başıboş bir varlık Halinde yaşasın diye yaratılmadığını, Bu Dünya hayatının ardında bir de ahiret âlemi olduğunu, Yaptığı her iyi veya kötü davranışlarının hesabını mutlaka verileceğini bilir ve hayata bu Gözle Bakar.


İnanıp iman edenlerin dünya hayıtı, Tiyatro sahnesinde oynanan bir rol gibidir. Allah’ın Kişilere vermiş olduğu bu rolleri kişilerin oynayış derecesine göre ödülleri verilecektir. Bu Ödüller Bazıları dünyada bir kısmı verilecek büyük bir kısmı da ahiret âlemine ertelenecek Onun İçin Kişilerin yaptığı her güzel davranış heba olup giden bir şey değil, O Vaadinde mutlaka duran Allah tarafından karşılığı fazlalaştırılarak ödenecektir.

Bakınız Kominizim deki eşitlik anlayışını suiistimal ederek ortaya çıkardıklarını İslam nasıl izah ediyor.

16/71- Allah rızkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?


Dünya hayatı inanlar için imtihan yeridir, İnananlar kardeştir.
Hem de tek bir vücut gibidir. Vücutta herhangi bir yerde olan ağrı vücudun her yerinde hissedildiği gibi, İslam toplumu içerisinde olan fertlerin rahatsızlığı toplumun bütününü de rahatsız eder. Karşılıklı etkileşim başlar.

Aynen buz parçasında olduğu gibi Buz parçasını ortaya attığın zaman bulunmuş olduğu ortamda hemen bir alışveriş başlar buz ortama soğuk verir sıcak alır bu alış veriş dengeleşinceye kadar devam eder.

İslam Toplumlarında da, Aslında buz olayında olduğu gibi Zengin olanların fakir olanlara kendi mallarından Zekât ve infak ederek fakir olanlara aktarırlar.

2/272- Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak infak ederseniz -haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın- size eksiksizce ödenecektir.

2/215- Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir."

2/219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;

2/261- Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.

2/262- Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.

2/264- Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez.

2/265- Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir.

2/267- Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır.

2/270- Her neyi nafaka olarak infak eder ve adak olarak neyi adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.

2/271- Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat gizleyip fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. O, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

2/273- (Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.

2/274- Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.

3/92- Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.


3/134- Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.

4/38- Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah'a ve ahiret gününe de inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o.

4/39- Allah'a ve ahiret gününe inanarak Allah'ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir.

9/53- De ki: "İsteyerek veya istemeyerek infak edin; sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. Çünkü siz bir fasıklar topluluğu oldunuz."
9/54- İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.

Bu İnfak ile ilgili ayetlerden sonra Ben Müslüman’ım Diyen herkesin Dünyada Allah’ın ona yüklemiş olduğu görev ve sorumluluk Rol bakımından hiç önemli değildir. Önemli olanı O Allah’ın vermiş olduğu görev ve sorumluluğu en güzel şekilde yaparak Allah’ın rızasını kazanabilmektir.

Aslında yaratılış gayesinin sırrına vakıf olan insanlar, Hangi rolde ve görevde olması pek önemli değildir. Zengin olursa ihtiyaç sahiplerinin üzerindeki yükümlülük üzerlerine binecek, Fakir olursa da sabır ve yokluk çekecek, Ama ne kadar dünyada durduğu kadar. Bunun gibi Diğer hangi konularda olursa olsun Sağlıklı olanlar hastalara sağlam olanlar sakatlara barınanlar barınmaya muhtaç olanlara. Güçlüler zayıf olanlarla devamlı El uzatmakla denendiğini bilmelidirler.

9/91” Allah'a ve elçisine karşı 'içten bağlı kalıp hayra çağıranlar' oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk (günah) yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.


9/92- Bir de (savaşa katılabilecekleri bir bineğe) bindirmen için sana her gelişlerinde "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum" dediğin ve infak edecek bir şey bulamayıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana boşana geri dönenler üzerinde de (sorumluluk) yoktur.

9/93- Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde (savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar, bilmezler.

Görüldüğü gibi hangi konumda bulunursan bulun hiç önemli değil önemli olan, Bulunmuş olduğun konumda yapabileceğinin en mükemmelini yaparak Allah’a Teslim olmaktır.

Yine Ashabı- kehf ile ilgili kıssamıza dönerek devam edelim.


18/15. "Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?"

İnsanlar yaratılırken sen bizim rabbimizsin diye söz vermişlerdi Fakat Dünya hayatı çekici ve süslü gelince o vermiş oldukları sözden vaz geçtiler
7/172 Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

Rab Edinme demek Onun adına okumak onun adına yaşamak onun adına ibadet etmek demektir. Allah’ı Bilmek veya Allah’ın varlığını kabullenmek bir şey ifade etmiyor. Asıl önemli olanı Allah’ı’ Allah’ın yarattıklarından ayırarak her varlığın yerini ve konumunu kendi yerinde ve konumunda tutarak Allah’a olan sevgi ve ihtiramı Allah’ın yarattıklarının önüne geçirmektir.

Doğru olanı da o değimli? Yerleri ve gökleri yaratan Ve Kâinattaki bütün varlıkları insanoğlunun önüne seren Onlara ikramda bulunan ellerini ayaklarını gözlerini aklını düşünmeyi veren Bir Yaratıcı varken Onun yarattıklarından her hangi birine aynı sevgiyi ve ihtiramı bulunmak haksızlık olur. Allah kendisine ortak koşulmasını istemez. Şirk Koşanı adı ku’an da müşrik diye ifade edilmiştir.


39/29 Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar”

Düşünüldüğü zaman toplumumuz içindeki insanlar öyle değil mi? Hem Allah’a İnandıklarını Söylerler hem de Allah ile beraber başka ilahlara ibadet ve kulluklarını sürdürürler. 


Allah’ın, koyduğu haram ve helâller ölçüsünde yaşamazlar.

Evet Allah dünya hayatında kendi sofrasına Oturan insanlara neyin helal neyin haram, Neyin günah neyin sevap, Neyin iyi neyin kötü olduğunu, Orijinalliği bu güne kadar bozulmamış ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak. Olan Kuran’la Her Örnekten vererek sunmuştur.

İşte Bunu Hayatına rehber edinenlerin İlah’ı Allah’tır Yoksa Nefsini abisini mezhebini, meşrebini karısını kocasını kızını çocuğunu Toplumunu evlerini ilah edinenlerin, ilahı değil.
İnsanlar her hangi bir konuda Eğer bir iş yapacakları zaman, Nerde nasıl yapılacağını Allah’ın Kitabına göre değil de kedi akıllarına göre yapıyorlarsa. Onların ilahı Allah değil de kedi akıllarıdır
Bakınız Kuran’ın ilk Ayeti şöyledir.

96/1” Yaradan rabbinin adıyla oku”

İfadesini kullanarak, İnsanları yaratıklara tapmaktan uzaklaştırıp, Küçük küçük dünyalık menfaatler uğruna taptıkları ilahları devirerek. Beyinlerde ve vicdanlarda silinmez bir yankı uyandıran 96/3” Oku Rabbin en büyük kerem sahibidir. Ayetini göndererek asıl yönel inmesi gerekenin Allah olduğunu söylüyor.


Gerçek olan da o değil mi? Adam bir araba icat ediyor, araba onu bir yerden bir yere alıp götürdüğü zaman Şükran Arabaya değil de arabayı yapana yapılması gerekiyorsa, Onun da ötesinde O arabayı icat edeni de yaratan. Ona icat edebilme becerisini veren Allah’a olması gerekmez mi?


İşte Hz İbrahim kavminde olduğu gibi Bize Allahın küçük küçük vesileler kıldığı ( Bize faydası oldu diye) Aracıları ilah edinmekten, Kendimizi uzaklaştırarak, Gerçek ilahı bularak sevgimizi ibadetimizi Kıyamımızı bel büküşümüzü secdemizi ona yapalım Gerçek din gerçek Allah’ın yolu budur.

18/16- (İçlerinden biri demişti ki:) "Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.

Daha öncede bahsettiğim gibi, Allah’ın dinine girdiğin zaman bir risk göze alıyorsun demektir. Bu Risk en son çare olarak ölümü göze alma riskidir. Dünya haya tın’da da öyle değil mi? Risk büyüdükçe kazanma şansı artar risk küçüldükçe de kazanma şansı o oranda azalır.
Kumar oynayan birini düşünün ortaya koydukları meblağ kadar risk taşırlar. Büyük koyarlarsa büyük kazanır veya kaybederler, Küçük Koyarlarsa küçük kazanırlar veya kaybederler.


Yapılan her iyi veya kötü davranışın bir bedeli vardır. Genellemesini düşündüğümüz zaman Dünya hayatındaki cezası Konulan kurallara uymama cezasıdır. Örneklendirecek olursak, Trafik kurallarına uymadığında kırmızı ışıkta geçerse, çarpışır, bedeli darp veya ölümdür. İçki yasağına uymaz ise vücudunu harap eder. Sosyal toplum içerisinde toplumun kurallarına uymaz bedeli kınama ve hapis cezasıdır. Ama Ahiret hayatındaki cezası ebedi cehennemdir.

Rahmanın yolunda İlerleyenler başına bu davadan dolayı gelen her bela ve musibet her, acı her sıkıntı stres ona bedel olarak ahiret aleminde cennet olarak geri katlanarak geri dönecektir. Bu Bir taşla iki kuş vurmak gibidir. Güzel davranışlar yapmakla o kişiyi hem cehennemden kurtarıyor hem de cennet gibi bir ödüle sahip oluyor.

2/243 Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez.

Bize örnek olan topluğun hayat hikayesinin temeli mekkede atılmıştı. O vermiş oldukları ahide bağlı kalarak sadakat göstermeleri ve ölümü göze alan o Kuran’ın bahsettiği erkek adamlar olmasaydı, Allah bu dini kemale erdirip tamamlamaz, yeni ahdinde durarak sadakat gösteren erkek adamlar türeyinceye kadar peygamberlik hayatı devam edip giderdi.

Allah o Müslüman topluluğa ölümü göze alarak, Allah’ın dinini yaşama ve tebliğ etme karşılığında Allah onlara hem dünya hayatında güzellik veriyor. Hem de ahiret hayatında güzellik veriyor.

9/52” 52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz

Yine bu açıklamalardan sonra konumuza dönecek olursak Ashabı- kehf’in Mallarını mülklerini yurtlarını terk ederek Yaşadıkları hayat o kadar acılı ve zorlu geçtiği halde Kuran bunu sanatsal bir üslûpla dar bir çerçeveyle özetleyerek mağara tabirini Kullanıyor.


18/17- (Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın.

Allah evrene bir yasa koymuştur. Bazı dönemler bolluk ve bereketlerle ortalık şenlenir. Bazı dönemlerde de ortalığı kıtlık ve yokluk sarar. İman edenler bu yokluk zamanında sabrederek Allah’a olan kulluklarından ödün vermeden Hayatlarını sürdürürken Bolluk zamanlarında da kibir ve gurur onları etkilemeden Allah’ın Kendilerine verdikleri nimetlerden sadaka ve infaklarını vererek hayatlarını sürdürürler. Çünkü Onlar Allah'tan gelene sevinmezler, gidene de üzülmezler Onlar bir şeyi neticesinin hayır mı şer mi olduğunu bilmezler sadece Onlar,” Biz ona inandık tümü rabbimizin katındadır derler.” Teslim olurlar.

İman ve sabır etmeyenler için dünya hayatı, başlarına gelen .
Musibetlere karşı onları ümitsizliğe sevk eder O karabulut sandığı şey beklide onun için bir hayır olduğunu bilmez beklide onu intihara kadar sürükler ona bu hayatın olumsuzlukları ona bir yük gibi gelir.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir

18/ 18- Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.


Onlar Öyle acı ve sıkıntı içinde bir hayat yaşıyorlardı ki. İblisten gelen sesi tamamen susturmuşlar takva sesini kendilerine hakim kılarak Kararlı ve dik duruşlarını taviz vermeden, yanlışlıklara boyun eğmeden,Hayatlarını sürdürüp gidiyorlardı, Onların bu yaşayışı her insanın yapabileceği bir şey değildir. Eğer sen öyle bir ortamda bulunmuş olsaydın buna tahammül edemezdin öyle bir sorumluluk altına girmezdin. Ve oradan kaçar giderdin. Uyanık sanırsın ifadesiyle de Kuran’ın değişik yerlerinde,”Ölümün benzeri gösterildi,” “Ruhumuzu gönderdik o da düzgün beşer kılığında görüldü “ ifadeleriyle Gözlerin gördüğü dünyalık görünümünün arkasındaki sırrı sanatsal bir üslûpla bize anlatıyor. Onlar gerçek dünya gözüyle bakanlar için uyanık yaşıyorlar.


18/19” Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.

Daha öncede belirttiğim gibi ölü kelimesi. Burada vahiysiz yaşanılan bir hayatın tebliğ edilmeden İçlerde gizlendiği bir hayattır. Ne zaman o vahiy hayatı dışarıya çıktı o zaman o diriltilmiş oluyor. Tohumun Toprak altından patlayarak yeryüzüne çıkışı gibidir.

 Dirilme oluyor o tohum yeryüzüne çıkmadan önce ölü idi Yeryüzüne çıkınca dirilip, hayat canlı bir şekilde devam etmeye başlıyor
Kıyamet günündeki olacak olan hadiseyi sanki hemen Olmuş Gibi anlatarak sanat yapmıştır.

30/55- Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkârlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı

Allah’ın Dini Toplumda anlatıldığı zaman Kabul etmezler. Her İnsanın Kendisine ait bir dini vardır. Kendi dinine uymayan bütün dinler onun yanında yanlıştır. Küfür ve müşrik toplumlarda kendi ilahına öyle bağlı olanlar var ki Onun Yanında başka dinlerde olanlara hayat hakkı bile tanımazlar. Allah Onları çok iyi tanıdığı için Onların hakkında bilgi edinmeden bildirmeyin. Yoksa sizin Müslüman olduğunuzu bilirlerse sizi sezerlerse sizi barındırmazlar veya sizi kendi dinlerine çevirirler.

18/20- "Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.

Eşyanın yapısında hiçbir zaman çelişki yoktur Doktora Bir Hasta gelse
onu tanımadan o hastalığı teşhis etmeden karar verse ilacını da yazsa doğru bir iş yapmış olur mu? Elbette olmaz. Çünkü önce hastayı bir muayene edip kan tahlilini yaparak nerde nesi var araştırdıktan sonra bir bulguya varıp karara varması gerekirdi.


İnsanlar da aynen öyledir Bakınız Allah Burada davranış metodunu da insanlara yaklaşırken nasıl olacağını tarif ediyor.
“Oldukça nazik davransın sakın sizi kimseye sezdirmesin”

18/21- Böylece, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler

İman etmiş ve kendi kimliklerini ve dik duruşlarını göstermiş olan o gençler Her ne pahasına olursa olsun toplumda kendi Dinlerini tartışmaya açacak bir imkânı bulup ses getirmişlerdir. Allah Her Topluma bir elçi göndererek Bir Kıyamet gününün olacağını, İnsanlar öldükten sonra dirilip hesaba çekileceğini iyi yolda gidenlerin cennetle mükâfatlandırılacağını. Kötü yolda yürüyenlerin de cehennemle cezalandırılacağını mutlaka insanlara duyuruyor.

Buna kulak verip duyarlı olanlar nasibini alıyor kulaklarını tıkayanlar ise dünya hayatları sağır ve kör olarak bitip gidiyor. Zaten Allah Uyarıcı göndermediğimiz kavim helak edilmez buyuruyor.

15/4- Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmadık

36/.6- Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin)

Kuran’ı Kerim Sayısı belli olmayacak kadar peygamberler ve elçiler gönderdiği halde yirmi beş tanesinin adı zikredilmiştir diğerlerinin adı anılmamıştır. Sebebi ise Topluma anlattıkları zaman hemen öldürmüşler veya kabul görmemiştir Kuran bir kıssası olan toplumda ses getiren peygamberleri anlatmıştır. Üstelik en çok bahsedilen en çok ses getiren peygamberlerdir. Kuran’da da ses getiriş derecesi kadar yer işgal etmiştir.

İşte Ashabı-Kehf’in Anlattığı din de toplum içinde masaya yatırılıp tartışılmaya başlanmış ki orada olaylar meydana gelmiş bu olay hem halk tarafından hem de Allah tarafından gündeme getirilmiş ki Farklı anlayış ve anlatış ortaya çıkmıştır Bakınız Kuran’ın anlattıklarıyla halktan gelen bilgiler biri birleriyle çelişkili olarak bize intikal etmiştir..

18/22- (Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.


Bakınız Kur’an burada halktan gelen bilgilerin Sağlıklı olmadığını, herkes biri birlerine uymayan çelişkiler içerisinde bir şeyler söyleyip anlattıklarını. Fakat bunların hiç birisinin doğru olmadığını Allah bildiğini bize anlatıyor.

Kuran Burada bilinmeyen şeylerin peşine düşme Elinde belge olmadan konuşmayı yasaklayarak Devam ederek
18/23- Hiçbir şey hakkında: "Ben bunu yarın mutlaka yapacağım" deme.

18/24- Ancak: "Allah dilerse" (inşallah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir.”

İnsan Gelecek Hakkında şunu veya bunu yapacağım deme hakkına sahip değildir. Gayıbın anahtarı Allah’ın Elindedir Senin vaat ettiğin zamana kadar yaşatacak olan odur. O gerçekleştirmek istediğinin imkânlarını da verecek olan odur. Öyleyse sen yöneleceksin Allah da sana o süreye kadar yaşama izni verip imkanları da önüne serdiği zaman sen ancak istediğini gerçekleştirebileceksin o zaman da Allah izin verirse inşallah demen gerekiyor, Allah izin vermezse yaprak bile kıpırdamaz..

18/25- Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar.

18/26- De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz

Bakınız yıllarca asırlarca toplumların ağızlarında geveledikleri Üç yüz dokuz yıl kaldılar sözünü Kuran değil Halk söylüyor. Halkının söylediğini, bu güne kadar sanki Allah öyle söylemiş gibi bir imaj uyandırarak Bir mucize olarak anlatmışlar durmuşlardır.
“De ki ne kadar kaldıklarını Allah bilir” Sözüyle Onların görünmeze attıkları taşın yerine isabet etmediğini vurgulamaktadır."


ALİ RIZA BORAZAN

ANMUR / MERSİN


7 Kasım 2013 Perşembe

ALLAH GELECEĞİ DE BİLİR GEÇMİŞİ DE BİLİR İNSANIN NASIL AMEL İŞLEYECEĞİNİ DE BİLİR….





RAHMAN VE RAHİM  OLAN ALLAH’IN ADIYLA!


Son zamanlarda Bazı kişilerin Allah’ın insanların gelecekte ne yapıp yapmayacağını bilmediğini söylemesi ve bu konuda epey kişilerin bu söylemi desteklemesi Kurani anlayışa gölge düşürmektedir. Kanaatimce asıl mesele bu söylemin muhatabı bazı ateistlerin sormuş oldukları şu sorunun altından kalkamayışlarından kaynaklanmaktadır.


Soru: Allah bizim cehenneme veya cennete gideceğimizi biliyorsa neden bizi yarattı? Veya kaderimizde hangi yolda yürüyeceğimizi yazmışsa nereye gideceğimiz belli ise bazılarının kaderini cehennem bazılarının kaderini de cennet yazması haksızlık değil mi?


43/20- Dediler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca 'zan ve tahminle yalan söylüyorlar.'

43/21- Yoksa Biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?

43/22- Hayır; dediler ki: "Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz."


Önce, Kader nedir? Kuran’daki tarif edilen kaderi ve ateistlerin sormuş olduğu bir soruya kuranın vermiş olduğu cevabı vermeye çalışalım.


Kader Kuran’a göre iki kısma ayrılmaktadır. 1- insanın kendi iradesinin dışında olan kaderi 2- insanın kendi iradesi ile çizdiği kaderi.


İNSANIN KENDİ İRADESİ DIŞINDA OLAN KADERİ NEDİR?


Allah’ın insanları ve kâinatı yaratması ve insanlara kendilerine ayrılmış bir zaman dilimi içerisinde süre tanıyıp denemesi İnsanların kendi ellerinin dışında olan bir kaderidir.


İnsanlar içerisinde Allah bizi neden yarattı? Veya bizi neden erkek yarattı? Veya bizi neden kadın yarattı? Veya bizi neden zengin yarattı veya bizi neden fakir yarattı? Veya Bizi neden öldürüyor? Veya çocukları neden öldürüyor? gibi sorular Bizim kendi irademiz dışındaki kaderimizle ilgilidir. Allah Bizi nerde ne şekilde yaratmışsa bundan dolayı sorumlu olmadığımız gibi, kadın ve erkek olarak yaratılışımızdan dolayı da avantajlı veya dezavantajlı değiliz.


Kâinatta yaratılmış olan varlıklar içerisinde hiçbir varlık hiçbir varlığın aynısı değildir. Bunda düşünen akıl sahipleri için birçok hikmetler vardır. Şu bir gerçek ki; Eğer bitkiler tek cins olsaydı Bu kadar vitamin çeşitlerine ihtiyacı olan insanlar bu ihtiyaçlarını nereden karşılayacaklardı? Devamlı hava bulutlu olsaydı insanlar güneş ihtiyacını nereden karşılayacaklardı. Veya devamlı güneş olup yağmur yağmasaydı insanlar su ihtiyaçlarını nereden karşılayacaklardı?


33/38- Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.


54/49- Hiç şüphesiz, Biz her şeyi kader ile yarattık.


İNSANIN KENDİ ELİYLE ÇİZDİĞİ KADERİ:


17/13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.


İnsan haşa tabiri caizse yeryüzünde kendisine verilmiş zaman dilimi içerisinde akıl baliğ çağına erdikten bunaklık ve ölüm dönemine kadar Allah’ın makamına oturmaktadır. Hani bazen ilkokuldaki çocukları cumhurbaşkanı ve başbakan koltuğuna oturtarak sen başbakan veya cumhurbaşkanı olsaydın neler yapıp veya yapmazdın sorularını sorarak onun fikirlerini alırlar ya. İşte insan da aynen öyledir. Kendisine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde Allah’ın makamına oturtularak denenmektedir.


76/2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

Allah’ın yeryüzünde ve kâinatta yaratmış olduğu varlıkların en mükemmeli şüphesiz insanlardır.  İnsanın yeryüzünde ve kâinatta Allah adına iş gören ve aynı zamanda Allah’ın vekili anlamında bir adı da halifedir. Kâinat ve kâinatta bulunmuş olan bütün varlıklar insan için yaratılmış ve hepsi insanın emrine amade kılınmıştır.

15/28- Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım."

15/29- "Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum'dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."

15/30- Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.

Kâinatta temel olarak yaratılmış olan iki varlık vardır. Birisi akıl ve iradesi olmayan Allah’ın kendilerine kotlamış olduğu bilgilerle hareket eden melekler vardır. Bunların yaratılış gayeleri sadece insanların kendilerine verilmiş zaman dilimi içerisinde denenmelerine hizmet etmektir. Bir başka ifadeyle insanların seçmiş oldukları yollarda inanan veya inanmayan diye ayırt etmeden onlara hizmet eden varlıklardır.

İkinci yaratılmış olan varlıklar da insanlardır. İnsanlar diğer varlıklardan hem takva yoluna gitme ve hem de fısk yoluna gitme dürtü ve eğilimiyle ayrılmakta ve hangi yola gideceğini kendi karar verebilen mekanizmasıyla kendi yolunu kendisi seçmektedir.

Yani insan diğer varlıklardan akıl takva ve fısk ve fücur yoluna gidebilme eğilimi ile ayrılmakta kendi kararını kendisine verilmiş donanımla en güzel makama taşıyarak en güzel bir yaratılış konumuna getirmektedir.

95/4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

95/5- Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.

95/6-Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır.

Allah hem çelişkisiz bir kâinat, hem de insanlara doğru yolu gösteren çelişkisiz bir kitap göndermiştir. Yeter ki insan kendisine verilmiş donanımla doğru bir şekilde düşünsün ve Salih amellerle kendisine verilmiş zaman dilimi içerisinde kendisini yaratan Allah’a kulluk yapsın.

Aşağıda bakara suresinden 30- 37. ayetine kadar aktardığım ayetler bize kâinattaki varlıkların konumlarını lisan-haliyle anlatarak bilgi vermektedir.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Yukarda da değinmeye çalıştığım gibi, melekler insanların kendilerine verilen bir zaman dilimi içerisinde denenmelerine ortam hazırlayan insanlar kendilerine verilmiş olan iradeyle dilediği yolda gitmek için almış oldukları karar yönünde hizmet eden varlıklardır.

Kuran’ın anlattığına göre kâinatta insan yaratılmadan önce insanların dünya hayatında yaşayabilecek ortam hazır bir şekilde bulunmaktadır. Ve insan kendisinin dışında bütün varlıklar yaratılmış olarak beklemektedirler. İnsanlar böyle hazır bir ortama gelmişlerdir.

76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

Bu günküğü bilim adamlarının tahminlerine göre insanoğlu yaratılmadan önce yaklaşık on üç milyar yedi yüz milyon  yıl geçtiği tahmin edilmektedir. Yani insanlar yaratılmadan önce gök cisimleri,  yeryüzü ve yeryüzündeki dağlar ovalar su bitkiler hayvanlar yaratılmış olarak bekliyorlardı.

İşte insanlardan önceki varlıkları lisanı- haliyle konuşturarak bir halife var edeceğini anlatmaktadır. Kuran’ın melek diye bahsettiği varlıklar bunların tamamıdır. Bu varlıklar kendilerine kotlanmış olan bilgilerle insanlar yöneldikleri zaman onlara secde anlamında emirlerine amade olmaktadırlar.  Başka bir ayette şöyle anlatılmaktadır.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Kuran yine burada mecazi bir anlatım kullanmış. Emanet sorumluluk yüklenme demektir. Yetki verilmesi demektir. O kendi kararıyla hükmedebilen bir konumda olması demektir.  İşte insanların hangisinin güzel amel işleyip işlemeyeceği kendisine verilmiş donanımla gerçekleşmektedir. O zaman meleklerden insanları ayıran temel özellik şunlardır.

1-İnsanlarda takva olgusu vardır ama meleklerde yoktur.

2-İnsanlarda iblis ( fısk ve fücur) olgusu vardır ama meleklerde bu yoktur.

3-İnsanlarda akıl vardır ama meleklerde akıl yoktur.

Meleklerde akıllı bir insanın uzun bir zaman dilimi içerisinde akıllarıyla başarabilecekleri kotlanmış bilgiler vardır.

Şimdi zaten ayetler inceledikçe konuların daha güzel anlaşılacağına inanıyorum.

2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

Adem Kelimesi Kuran’da iki anlama gelmektedir. 1-peygamber olan adem -2-insanların genelini kapsayan ademdir.

Peygamber olan ademe öğretilen bilgi de vahyi bilgilerin ona öğretilmesidir.

3/ 33- Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti;

Vahyi bilgilerle öğretme şekli bir mucidin icadını gerçekleştirirken gelen ilham veya bir şairin şiirini yazarken gelen ilham  Peygamberlere gelen vahyi bilgiler katışıksız değildir.  Bir ayetle bunu perçinlemeye çalışalım.

22/ 52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Vahyi bilgiler ilk peygamber olan ademle başlamış ve peş peşe dizilerek Her örnekten bir örnek verilen ve hiçbir eksik bırakılmadan insanlar eliyle bütün peygamberlere gelen vahiylerin kıssalarının kayda değer ve insanlara örnek teşkil edenleri Kuran gibi bir kitapta toplayarak Peygamberlik dönemini noktalamıştır.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

İkinci bilgi eşyaya yerleştirilen bilgidir. Bu bilgi İnanlar var oldukça gelmeye devam edecektir. “İşte ademe isimlerin hepsini öğrettik” ifadesiyle insan oğlu var oluşla yok oluş arasındaki vahiy ve eşya bilgisini öğretilmesini murad etmektedir.

Meleklerde ise böyle bir donanım yoktur. onlar kendilerine ne kotlanmışsa onun dışına çıkmayan çıkamayan varlılardır. Meleklerin ademe secdesi de insan oğlu dünya hayatında var oldukça insanlar küfre gitse de Allah yolunda gitse de isteklerini yerine getirmeleridir. Bir örnek verelim.

Üzümü pekmez yapıp yese de üzüm ona secde etmekte, üzümü rakı şarap yapıp içse de üzüm onun emrini yerine getirmektedir.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

16/49- Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.

16/50- Üstlerinden (her an bir azap göndermeye kadir olan) Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.

İşte burada melekler kendilerine verilen bilgilerin dışında bilgileri olmadığını itiraf ederek Allaha teslimiyetlerini ifade etmektedirler.

2/33- (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

Adem diğer meleklerden takva fısk ve akıl ile yaratılış bakımından ayrılmaktadır. Meleklerde düşünme akıl etme takvaya veya fısk yolunda gitme diye bir seçenek yoktur. Yaratılış olarak meleklerden üstün bir konumdadırlar. Bu sebeple meleklerin ademe secde etmesi onun emrine girmesi demektir.

Bitkileri hayvanları madenleri kendi istedikleri istikametinde evirip çevirmesi onu anlatmaktadır. Madenlerden uçak yapmakta ve bu uçaklara emredip kendilerini istedikleri istikamete götürmektedir. Madenlerden gemiler arabalar yapmakta dünyada bunlarla bir takım işlerini görmektedirler. Bitkileri hayvanları terbiye ederek onlardan dilediği şekilde istifade etmektedirler.

Ama meleklere gelince Onlarda hiçbir şekilde kültür aşaması bilgide ilerleme diye bir şey yoktur. Arı Yaratılalıdan bu yana bal yapıyorsa şimdi de bal yapmaktadır. Elma ağacı yaratılalıdan bu tarafa elma veriyorsa şimdi de elma vermektedir. İnşaların dışında olan varlıklar kendilerine ne görev verilmişse bu görevde insanlar onu değiştirmedikçe değişmeyen varlıklardır.

22/18- Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azap hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.

Meleklerin görevi insanlara secde etmektir bu görevlerini yerine getirmekle de aynı zamanda Allah’a secde etmiş olmaktadırlar.

2/34- Ve meleklere: "Adem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Bu ayette kâinatta yaratılmış olan iki varlıktan (melekler- insanlar) sanki farklı bir varlıkmış gibi üçüncü bir varlık daha karşımıza çıktı.

Şunu aklımızın bir köşesine yazıp hiç unutmamamız gerekir. Yerlere ve göklere baktığımız zaman görebildiğimiz veya göremediğimiz varlıklar içerisinde bir varlık hakkında bize bir bilgi geldiğinde ya bu varlık melekler kategorisindendir ya da insanlar kategorisindendir başka bir varlık yok çünkü.

Bizim karşımıza çıkan iblis adem ve meleklerden farklı gibi algılansa da melekler kategorisinden olup, Görevi nüans farkıyla diğer meleklerden farklılaşıp sadece insanı inkara isyana fuhşa ve haram yiyiciliğe,  bir başka ifadeyle yasak ağaca yönelmeyi teklif sunmakla görevli bir melektir. Eğer İblis olmamış olsaydı, Yeryüzünde Allaha ibadet ve kullukla sorumlu bir varlığın denenmesi diye bir olay olmazdı. Şimdi bu olayı bir ayet örneği vererek daha güzel açıklamaya çalışalım.

7/ 20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Sık sık tekrarladığımız, insanlarda hem takva yoluna gitme eğilimi, hem de fısk yoluna gitme eğilimi, bulunmasıyla insanlar diğer yaratıklardan ayrılmaktadır. Bu ayette bahsedilen yasak ağaç insanın fısk yolunda gidebilecek malzemeleri temsil eden ağaçtır. Bir başka ifadeyle iblisin insana sunduğu tekliflerdir.

Şeytan ise İblisin tekliflerinin ilkeleşmesi ve bunu insanlar içerisinde kendisine yaşam kuralı olarak seçmesidir. Yani insanlar iblisin teklifleri sonucu takvanın sesinin onlar üzerinde artık kesilmesi ve anlamsız bir hale gelmesi onun şeytanlaştırması olmaktadır.
Eğer insanlarda İblis olgusu olmamış olsaydı insanlar da diğer melekler gibi olacaklardı. İşte insanları halife kılan yasaklara ve güzelliklere karşı gidip gitmemekte denenmeye tabi tutan ve bunların sonucunda ya ebedi bir cennete ya da ebedi bir cehenneme götüren olgunun adıdır.

Demek ki iblis melekler Kategorisinden olup İnsanın denenmesine vesile olan insanları Allah’ın yasak ettiklerine karşı eğilimli kılan meleğin adıdır. Her melek insanlar için vardır. Diğer melekler insanlar hangi yola gitmek isteseler o yolda hizmet sunarlar ama iblis meleği sadece insanı saptırmayı teklif sunmakla görevlidir.

İnsan aslında takvadan gelen bir başka ifadeyle vicdandan gelen tekliflerle iblisten gelen teklifler arasında özgür bir yol seçme hakkına sahip bir varlıktır. İşte insanı halife kılan ve her iki teklifi yapıp yapmama hakkı kendisinin olan bir varlıktır.

Allah’ın “ dilediğimi saptırırım dilediğimi hidayete getiririm “ ifadesi sapma yolunu ve malzemelerini veren aynı zamanda hidayete geme ve o yolda gitmek isteyenlere malzemelerini veren insanlara her iki yöne gitme seçeneğini de yaratan Allah olması sebebiyle ayetteki ifade yerini bulmaktadır.

Yani insan hangi yola giderse Allah insanın seçtiği ve gittiği yolu açması onun yol seçmesinde ne avantajlı ne de dezavantajlı bir konum getirmiyor.

Şu ayetler olayı bariz bir şekilde izah etmektedir.

91/ 7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

İblis olgusu insanda anlamını bulur. İblisin inkâr etmesi ve kâfilerden olması insana verdiği teklifin insan tarafından kabullenilip yapılmasıyla anlamlaşır. Yoksa iblisin teklifini kabul eden insan çıkmamış olsaydı iblisin inkârının hiçbir anlamı kalmazdı. Tıpkı canın ölü bedene girmesiyle, elektirik enerjisinin ampule buzdolabına girmesiyle anlam kazandığı gibi. Can insandan gittiği zaman bedenin hiç bir işe yaramadığı gibidir.

7/ 12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

7/13- (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."

7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.

7/15- (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi.

7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."

7/17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."

7/18- (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım."

İblisin insanları kandırmak için değişik yolardan insanlara yaklaşması ve insanların diriltilip kaldırılacakları güne kadar süre verilmesi iblis olgusunun genetik olarak insandan insana aktarılmasıyla ancak mümkün olabilir.

İblis ile Her halde Allah pazarlık yapmaz. Burada iblis olgusunu lisanı- haliyle konuşturarak Allah bize bilgi vermekte bizi iblise karşı uyarmaktadır.

35- Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

Tefsirlerde  yanlış anlatılan ve İslam toplumlarında kavranmayan konulardan  olan  yasak ağaç ve cennet kavramı  bu ayette kendisini tanımlamaktadır.,

Önce bu ayete bahsedilen cennet ve yasak ağaç nedir onu anlatmaya çalışalım.

Cennet:  Bu kelime kuranda iki anlama gelmektedir.

1-İnsanların öldükten sonra yeni bir yaratılışla yaratılıp iman eden ve Salih amel işleyenlerin ebedi bir saadet olan ahiret âlemindeki cennettir. Bu cenneti kuran şöyle tanımlamaktadır.

Cennetle ilgili Kuran’da yüz yirmi sekiz ayet geçmektedir. Ahiret alemi ile ilgili geçen cennet ancak konu içerisinde ne anlama geldiği anlaşılmaktadır. Bunlardan bir tane örek verelim.

2/25- (Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.

2- İkinci anlamda kullanılan ve bizim asıl konumuzu oluşturan cennet İnsanların imtihana tutulmadığı konumdaki cennettir. İşte anlamakta güçlük çektiğimiz cennet bu anlamdaki cennettir.

Bazıları bu cenneti dünyada bir bahçe olarak tanımamışlardır. Bu tanım Kurani bir tanım değildir. Dünya hayatındaki bahsedilen cennet bütün yaratılan insanların kendilerine sorumluluğun henüz yüklenmediği bir dönemi kapsamaktadır. Genel anlamda çocukluk dönemini içerisine aldığı gibi aynı zamanda sorumluluk yüklemeyen deli ve bunaklar için de kullanılmaktadır.

Yani ademin cennetten kovulması her akıllı olan insanların günah işleyebilen ve günahından dolayı tövbe eden bir konuma gelmesi olarak tanımlanmıştır. Bir başka ifadeyle insanlara takva olgusunun ve iblis olgusunun yerleştirilmesiyle bulunmuş olduğu günahsız ortamdan günah işleyen ve günahından dolayı tövbe eden bir konuma gelmesidir. Bu da bize gösteriyor ki her akıl baliğ çağına eren insan bu anlamı ifade eden cennetten kovulmaktadır.

İşte ademin cennetten kovulması bu anlamdadır. O zaman insanlar cennetten kovulmuş şimdi de kovulmakta ve insanların ölüp de dirileceği güne kadar yine kovulmaya devam edecektir. İşte bu da iblisin kendisine verilen yaşam süresini bize anımsatmaktadır.

7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.,

Bütün insanlar ilk yaratılışlarında tertemiz günahsız suçsuz masum olarak yaratılırlar ister bunların soyları ateist ister deist isterse başka kirlenmiş dinlerden olsunlar hepsi melek gibidirler Allah’ı rab olarak kabul edecek konumdadırlar. Bunu bir ayetle perçinlemeye çalışalım.

7/172- Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

İnsanlara bu konumdan çıkmayı teklif sunan iblis olgusu yerleştirilince İnsanlar Allah’tan başka kendilerine rab edinmeye başlamaktadırlar

Bazı insanlar yaratılışta vermiş oldukları “Rabbim Allah’tır “ Sözüne Dünya hayatında Allah’ın kendilerine yüklemiş olduğu emirleri yerine getirerek sadık kalarak ebedi istirahat olan cenneti hak etmişler. Bazıları da iblisin dolayısı ile şeytanın peşine takılarak cehennemi hak etmişlerdir.

Bu açıklamalardan sonra tekrar konumuza mevzu olan ayeti hatırlayarak bir daha anlamaya çalışalım.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

Bu Tavsiye insanların ilk yaratılışından bu tarafa erkek ve kadın ayırdetmeden Her yaratılan insanın çocukluk döneminden ergenlik dönemine geçiş anındaki bir durumu anlatmaktadır. Artık İnsan çocukluk dönemindeki gibi sorumsuz günahsız masum değil, attığı her adım konuştuğu her söz yaptığı her eylem ona sorumluluk yükleyen ve bedelini sadece kendisi ödeyen bir konuma geçişi anlatmaktadır.

Sen ve eşin ifadesi bir evliliğin başlangıcını hatırlatmakta kadın olsun erkek olsun her ikisinin de verilen öğüde kulak verilmesi istenmektedir. Verilen asıl mesaj bakınız sizin her ikinizde de hem fısk ve fücur( yasak ağaç) var aynı zamanda takva ağacı da var. Sana gelen her iki sesten olan iblisin verdiği teklifleri ve onun meyve olarak insanlar içerisinde şeytanlaşan insanların yaptıklarını yapma yeme ve içme. Ama bunun yanında takvadan (vicdan) gelen seslere kulak ver onu dinle o ağacın meyvelerinden dilediğin kadar ye iç ve yap denmektedir.

Şimdi Kuran’dan Lokman’ın oğluna bu konuda verdiği vasiyeti dinleyelim. Bu bizim için hayatımızda çok büyük anlam taşımaktadır.

31/13- Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; "Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür."

33/14- Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır."

31/15- Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana 'gönülden-katıksız olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.

31/16- "Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır."

31/17- "Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, marufu emret, münkirden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.

31/18- "İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez."
31/19- "Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir."

İşte Allah İsaların yeryüzünde böyle bir davranış ve yol tutturmasını istemektedir.

2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.
Şimdi dördüncü bir varlık karşımıza çıktı. O varlığın adı şeytandır.

Şeytan: İblisin tekliflerinin ilke haline gelip, o ilkeler şeytan olarak tanımlandığı gibi bu ilkeleri kendisine yaşam biçimi haline getiren insanlara da şeytan ismi verilmektedir.

Ayetten de anlaşıldığı gibi, İçinde bulundukları neydi? Cennetti, Nasıl cennetten çıkarılıyor O yaratılıştaki Rabbim Allattır sözüne muhalefet ederek çıkarılıyor. Yani Günahsız suç işlemeyen bir konumdan iblisin tekliflerini kabul etme eğilimiyle Günah işleyen ve günahından dolayı tövbe edebilen bir konuma girerek Yeryüzünde kendisine verilmiş olan bir zaman dilimi içerisinde imtihana tabi tutuluyor.

Her insanda fıtratında var olan fısk ve takva olgusu ergenlik çağına ulaşmasıyla birlikte aktif hale dönüşmektedir. Böylece İblisin yolunda giden ve şeytanlaşan insanlarla takva yolunda giden muttakiler arasında bir düşmanlık ortaya çıkmaktadır. İşte dünya üzerinde çıkan savaşlar hep iblis ağacından nemalanan insanlarla takva ağacından nemalanan insanların hayata farklı pencereden bakmalarının sebebi budur. Kuran bu iki tip insanın konumunu ademin çocuklarıyla tiplemiştir.

5/27- Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."

5/28- "Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."

5/29- "Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."

5/30- Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.

Kuran’da anlatılan bu kıssa Bütün insanlardaki var olan bir gerçeğin temsili olarak anlatılmasıdır. İman edenlerin ve hayatını vahyin rehberliğinde düzenleyenlerin Ölümü dirimi namazı ibadeti yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın adıyladır.

6/161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine… O, müşriklerden değildi."

6/162- De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."

2/37- Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

İnsanı insan yapan onu yeryüzünde halife kılan ve kendisine verilen bir zaman dilimi içerisinde denenmesine vesile olan akıl, takva ve iblis olgusudur. Eğer bunlar olmamış olsaydı insan diye bir varlık olmaz ve denenme imtihan diye bir şey de olmazdı.

Allah burada hüsnü tahlil sanatı yapmaktadır. Yani sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlamaktadır. Bir başka ifadeyle Allah insanlara Aklını takvasını fıskını vermiş, hem takva yoluna gidecek malzemeleri ve yol gösterici peygamberleri de vermiş. Hem de fısk yoluna gidebilecek ve kılavuz olarak şeytanları ve malzemeleri de vermiş insanları her iki yola gittiğinde sonuçlarına katlanmak koşulu ile dilediği yolda yürümelerini kendi özgür iradelerine bırakmıştır.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

Allah İnsanlar dünya hayatında kendilerine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde yetkiyi ve sorumluluğu vermiş ve denenmektedirler.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

ALLAH DÜNYA HAYATINDA KENDİ YOLUNDA GİDENLERLE VE KENDİ YOLUNDA GİTMEYENLERE ÖZEL BİR MÜDAHALESİ YOKTUR.


22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

Ayette verilmek istenen temel mesaj Allah Dünya hayatında insanlar kendi dinlerini veya yaşam biçimlerini kendileri korurlar ve kendileri yıkarlar. Ben onların asla yaşamlarına müdahale etmem benim asıl müdahale edeceğim yer ahiret alemidir.

1/3- Din gününün malikidir.

Kuran’da din günü ahiret hayatı olarak belirtilmiştir. Allah insanları dünya hayatında her türlü donanımı ve malzemeleri vermiş fakat hangi yola giderse de o yola gidecek malzemeleri de vererek insanları kendi özgür iradelerine bırakmıştır.

Yani İnsanlar Allah’ın göndermiş olduğu Peygamberlerin yoluna gitse de insanlar şeytanların yollarına gitse de hiçbir zaman ne destekçi olmuş ne de yanlış yolda giderse köstekçi olmuştur. Aksine kim hangi yolda gitmek isterse yolunu kolaylaştırmış önünü açmıştır. Şu vereceğim ayet onu anlatıyor.

35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

Eğer Allah zalim olmaların yaptıkları zulme müdahale etmiş olsaydı peygamberleri, adalet sahiplerini Allah dostlarını öldürecekleri zaman engel olmaz mıydı? Ancak Kuran’da birçok ayetlerde İman edenlere yardım ettiğini yardım edeceğini söyler. Bu yardım ahiret hayatındadır. Dünya hayatında Allah’ın yardımı sadece vahiylerle iman eden ve Salih amel işleyenlere yol göstermesidir

Ateistin birisi Şöyle söyledi. Allah Müslüman olanlarla birlik olup kâfir olanlara savaş açıyor neticesinde Allah ile Müslümanlar mağlup olarak geri dönüyorlar.

Şu anda İslam toplumlarındaki anlayış bu değil mi? Eğri oturup doğru konuşalım Yağmur yağmadığı zaman dağların başına yağmur duası yapılmaya gidilmesi Kâfir olanlar saldırdığı zaman kâfirleri yenmek için Allah'ın yardıma çağrılması bunlara bir örnektir.

Dünya hayatı bir denenme imtihan salonudur. Allah asla ne Müslüman olanlara ne kâfir olanlara özel ne bir yardımı ne de özel olarak bir zulmü vardır. Dünya hayatında Allah’ın kendileri için yaratmış olduğu melekleri kendi lehlerine kullanırlarsa gerekli donanımı gerekli gücü elde ederlerse Allah güç ve kuvveti ona vermektedir. Görünen de o değil mi? Kâfir olanlar işini gereği gibi yapıp eşyanın konuşma dilini çözerek onları kendi uhdelerinde kullanmayı başarabilmişler ve dünya hayatında üstünlüğü sağlamışlardır.

8/53- Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

İnsanların hak yoldan sapması veya batıl yoldan hak yola gelmesi insanların kendi gidişatını değiştirmesiyle geçekleşmektedir. İnsanlardan birisi birini öldürse veya açlıktan dermanı kalmayan birisi ölmek üzere olsa Allah onun önüne yemek indirir mi? Asla insanlardan mazlum olanları zalim olanlardan engelleyen çıkmadıkça veya doğal yasalarla zalime bir felaket gelmedikçe Allah onlara engel olmaz yemek de indirmez.

Allah zaten evrene insanların istediğinden fazlasıyla nimetleri koymuştur insanlar bu rızkları almaları için biraz gayret ve çaba göstermeleri gerekmektedir Hazır yemek bile ağzına alındığı zaman en azından bir çiğnenmesi gerekiyor. Öyle hazır rızk yok Usulüne uygun şekilde çalışmak çalışmak ve yoğunlaşmakla insanların isteklerine Allah cevap vermektedir.

Aşağıdaki ayetler dünya hayatında Allah insanlar isterse sapma yolunda isterse de hak yolunda gitmek isterlerse yollarını açmakta ve kolaylaştırmaktadır.

1-Kolay olanı kolaylaştırması (cennet)

92/5- Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa,

92/6- Ve en güzel olanı doğrularsa,

92/7- Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.

2-Zor olanın kolaylaştırılması (cehennem)

92/8- Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse,

92/9- Ve en güzel olanı yalan sayarsa,

92/10- Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız
.
Tabiri caizse iki farklı milletlerden atlet yarışıyorlar. bu atletin birisi senden birisi de sana düşman olan bir milleten ister senden olsun, isterse de sana düşman olan milleten olsun. Atletler yarışırken bir hakem önünde hiç birisine iltimas yapmadan onların yarışlarını adil olarak sonuçlarını açıklıyorsa Allah da inanan veya inanmayan diye ayırt etmeden kim kendini dünya hayatında hazırlar gerekli gayreti gösterirse Allah ona gücü ve iktidarı vermektedir.

3/145- Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz.

ALLAH İNSANLARIN KİMİNLE EVLENECEĞİNİ DE BİLİR. NASIL AMEL İŞLEYECEĞİNİ DE BİLİR. ANCAK KİŞİLERİN ÖZGÜRLÜĞÜNE MÜDAHİL OLMAZ

Konumuzun asıl gündemi oluşturan ayet şudur.

9/16- Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü’nden ve müminlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Kuran’da geçen yalnız bir ayetle hüküm verilemez. Kuran’da geçen onunla ilgili bütün ayetlerin bilinmesi ve o ayete anlam verirken Kuran’a ilme akıla ve pratik hayata ters düşmeden açıklanmalıdır. Eğer bir ayete doğru bir yorum yapabilmişsen o yorumu destekleyen mutlaka başka ayet veya ayetler bulmak gerekir. Bir başka ifadeyle ayetin ne dediği değil ne demek istediğinin yalanması gerekir.

Bir de en önemi olanı doğru anlamanın metotlarından birisi de ayeti konu içerisinde değerlendirmek gerekmektedir. Şimdi konu içerisinde ayetin anlatmak istediği anlam neymiş onu yakalamaya çalışalım.

9/13- Yeminlerini bozan, elçiyi (yurdundan) sürmeye çabalayan ve sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer inanıyorsanız, Kendisi'nden korkmanıza Allah daha layıktır.

9/14- Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin ellerinizle azaplandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, müminler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun.

9/15- Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

9/16- Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü’nden ve mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Konuda inkâr eden bir topluluğun anlaşma hükümlerini bozarak rabbim Allah’tır diyen iman edip Salih amel işlemek isteyenlere bir saldırı ve savaştan söz edilmektedir.

Surenin Medine’de indiği anlaşılıyor. Münafık olanlar İslam’ın güç ve otorite haline gelmesiyle Müslüman olduklarını söyleyerek İslam’ın nimetlerinden istifade etmeyi planlıyorlardı Konu içerisinde de belirgin halde görülmektedir. Ki Eğer bir kişi iman ettim diyorsa onun riskine de katlanması gerekmektedir. Yoksa iman ettim demekle denenmedikten sonra onun iman etmesinin gerçek olup olmadığı beli olmaz. Bir ayetle bu söylediklerimizi belgelemeye çalışalım.

2/214-Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.

Eğer bir kişi ahiret yurdunu istiyorsa dünyadaki iki tercihten birisini seçmekle karşı karşıya kalırsa ya cennet ya da dünya denilirse Cenneti tercih edenler ancak teslim olanlardır. Bir kişinin samimi olup olmadığı ancak dünyalık menfaatleri Allah için ahiret için riske atabiliyorsa onun samimiyeti test edilmiş olmaktadır.

Tövbe suresi, on altıcı ayette Allah’ın İman edenlerle inkâr edenlerin kim olduğunu bilmemesi değil, Ahiret hayatında yargılanabilmesi için onun nasıl bir inançta ve eylemde olduğunun bir belge olması için dünyada değişik testlerden geçirilmektedirler. Ben Müslüman’ım diyen bir kişi Müslüman’san haydi cepheye savaşa dendiği zaman inanmayan bir insan bilebile kendisini ölüme atabilir mi? Sonra başlar kıvırmaya başlıyorlar da ayette onu anlatmaktadır.

Belki konuyu anlatırken uzunca olması okuyucuları biraz sıkacak ama belgeleri vermeden de konu anlaşılmıyor bakınız konumuzu şu ayetler nasıl güzel açıklıyor?

9/41- Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

42- Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.

9/43- Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin?

9/44- Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilendir.

9/45- Senden, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.

9/46- Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; "(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun" denildi.

9/47- Sizinle birlikte çıksalardı, size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah, zulmedenleri bilir.

9/48- Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı.

Bu ayetler Bana üniversite yıllarında ülkücü milliyetçi olanlarla, solcu sosyalist olanların kavgalarını hatırlattı. Bir gurup solcu ve ülkücü sokaklarda kendilerine destekçi toplamak için çıktıklarında, ülkücü gurup, sokakta gördüklerinde soruyorlar. Sen ülkücü müsün solcu musun eğer solcuyum derse onu eşek sudan gelinceye dövüp onun üzerinde korku salıyorlar. Eğer ülkücüyüm derse gel bakalım sen de bizimle solcularla savaşacaksın diyorlar. Eğer hiçbir taraftan değilim derse kendi guruplarında savaşmaya davet ediyorlar gelmezse onu da dövüyorlardı. Aynı durum solcular için de geçerliydi. Sanki onların bir simetriği idi bu olay!

Hayatın her alanında insanlar devamlı taraf tutması gereken testlerden geçmektedirler. Şimdi kâfir olanlarla Müslüman olalar arasında savaş başlamış. Müslüman olanlar tarafında olalar eğer inanmadığı halde Müslüman’ım diyorsa Ya savaşa katılmamak istemeyecek ya da kâfir olanlar güçlü bir konumda ise inkârını gösterecek kâfir olanlar tarafına kaçacak tarih boyunca hep öyle olmamış mı?

İman edip etmediği testten geçirilen Müslüman’lar savaş başladığında Peygamberden savaşa çıkmamak için izin istediklerinde peygamberin izin veresini Allah eleştirmekte ve nebisini tabiri caizse fırçalamaktadır. Şu ayet onu anlatmıyor mu?
9/43- Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin?
Eğer Burada Allah onların inanıp inanmadığını bilmemiş olsaydı neden peygamberini izin verdiği için azarlarsındı. Burada kimin inanıp inanmadığını kimin inancında samimi olup olmadığını Allah bilmekte fakat insanlar onu bilmemektedirler. İşte kişilerin test edilmesini onlara izin vermek ve onların almış oldukları tavır belli olmaktadır. Oysa Allah kalplerden geçenleri ve kalplerinden geçenleri açığa vuranları bile bilmektedir.

2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir

Eğer Allah bir insan kalbinden iyilik yapmayı ve kötülük yapmayı planlayan birisinin içinden geçenler biliyorsa ve bunu ertelediğini bile biliyorsa Allah’ın bilmediği bir şey olabilir mi?

İşte Allah Ahiret hayatında kötülük, inkâr, şirk koşmak isteyenlerin fiillerini gerçekleştirmediği halde bile onların yaptıklarını ve yapacaklarını kendilerine itiraz etmeleri mümkün olmayan belge olsun diye dabbe olarak karşılarına çıkarmaktadır.

27/82- O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.

Bu inkâr edenlerin inkâr ettiklerini ahiret âleminde belgeleyen müthiş bir ayettir kameralı bir sistemdir. Öyle bir kamera ki, insanın yaptıklarını ve yapmayıp da yapacak oldukları şeyleri bile okuyan bir kamera sistemidir. Kuran’da bahsedilen dabbe bu anlamdadır. Şu ayetler bunu açıklayan bir belge değil mi?

17/13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

17/14- "Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter."

O zaman şöyle bir soru sorsak, Bir kişi iman etmiyor ama hiçbir zaman insanlara kötülük de yapmıyor. Böyle inanıp inanmadığını açığa çıkaracak savaş da olmadı Ve böylece adam öldü. Bu adam cennete mi cehenneme mi gidecek?

Allah bu adamın inanıp inanmadığını bilmez mi diyelim. ve bundan dolayı bu adamın gideceği yer neresidir? Bu adamın dünya hayatında dünyayı besleyecek gücü olsa beslese bile Allah’ın rabliğini tanımadıktan sonra Allah onun yaptıkları güzel amelleri boşa çıkaracaktır. Şu ayet onu anlatmaktadır.

2/264- Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.

Allah’ın Her şeyi bildiği bilmediği bir şeyin olmadığını vurgulayan ayetleri aktarmaya devam edelim

49/14- Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."

49/15- Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü’ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.

57/29- Öyle ki, Kitap Ehli (Yahudi ve Hıristiyanlar) Allah'ın fazlından hiçbir şeye 'güç yetirip-sahip olmadıklarını' ve fazlın muhakkak Allah'ın elinde olduğunu, onu dilediğine verdiğini bilip-öğrensin. Allah, büyük fazl (üstün lütuf ve ihsan) sahibidir

3/154- Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

Önce şunu anlamak lazım, bir kişinin inanıp inanmasının kendisinin dışında kime ne zararı ve yararı var?  O insanlara zulmetse de Onun yapmış olduğu zulümden Allaha bir zarar gelmez, o insanlara hayır işlediği zaman Allah onun yapmış olduğu hayra ihtiyacı yoktur. Kim dünya hayatında güzellikler işlerse kedi lehine kötülükler yaparsa da kendi aleyhinedir.

6/104- Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim.

Allah’ın kişilerin sapmadan önce sapacağını hidayete gelmeden önce hidayete geleceğini bilmesi insanların kendi çizmiş oldukları kaderi üzerinde ne değiştirir?

2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.

9/114- İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.

İbrahim’e Babasının kendisine düşman olduğu nasıl açıklanmış? Babasının İbrahim’e karşı almış olduğu inancına karşı düşmanca aldığı tavırlarla açıklanmış Allah babasının putçu inkârcı olduğunu biliyordu ama İbrahim bilmiyordu İbrahim’e açıklaması onun davranışlarıyla karşı çıkmasıyladır.

9/115- Bir topluluğa Allah, hidayet verdikten sonra, korkup-sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar, onları sapıklığa sürükleyecek değildir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir.

ZAMAN NEDİR? ALLAH ZAMANA MAHKÛM-MUDUR?

Bazı sorular sorarak zaman kavramını anlamaya çalışalım.

Zaman nedir? Zaman dünyanın kedi miğferi etrafında dönerek gece ve gündüzün meydana gelişi, dünyaanın güneş etrafında dönerek dönüşüne başladığı yerden aynı yere gelmesi bir zamanı çağrıştırır. Saatin yelkovan ve akrebinin yirmi dört saate ayarlanmış zaman dilimini bitirdikten sonra tekrar başladığı yere dönmesi bir zamanı çağrıştırır. her günün bitip tekrar başlaması her haftanın biterek yeniden haftaya başlanması, her ayın biterek yeniden aylara başlanması her yılın biterek yenden yıllara başlaması bir de en acı ve gerçek  olanı insanlara ait ayrılmış olan zaman sürecinin biterek insanların ölmesi bize her olayın bir zaman dilimi içerisinde seyrettiğini göstermektedir.

76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

Ayette de bahsedildiği gibi nisan yaratılmadan önce yaratılmış olan bir şeyler var ki Allah bunu anlatmaktadır.  Elbette yaratılan kâinattır. Bu kainatın yaratılışından bu tarafa ilim adamlarının tahmine göre yaklaşık on üç milyar yedi yüz milyon yıl geçtiği sanılmaktadır. Demek ki bu zamandan önce ne vardı desek? Aklı olalar diyecekler ki bu kâinatın bir Yaratıcısı Vardır. Diyecekler.

Yaratılış hakkında bir kaç ayet daha verelim

57/3- O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, her şeyi bilendir.

57/4- Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.

7/54- Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.

57/3- O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, her şeyi bilendir.

Kâinatın yaratılışı üzerinden bir zaman geçtiyse zaten buna itiraz eden yok. O zaman bu kâinatın yaratılışının bir başlangıcı olması gerekir. İşte zaman da kâinatın başlangıcı ile beraber ortaya çıkmaktadır. Başlangıcı Başlatan Allah’tır

“O, Evveldir,” Başlangıcı olmayan bir Allah için bir başka ifadeyle evvel olan Allah için zaman kavramı diye bir şey düşülebilir mi? O halde kâinatı da insanları da zamanı da yaratan Allah’tır. Allah geleceği bilmez demek veya insanların kiminle evleneceğini nasıl bir amel işleyeceğini bilmez demek yerleri ve gökleri yaratan insanların kalplerinden geçenleri ve ertelediklerini ve yere yaş kuru gireni çıkanı da bilen Allah’a Karşı haksızlık olmaz mı?

Zamanı yaratan Allah ise Ki Allah’tır. Kâinatın yaratılış anı ile kâinatın sonu arasında olup bitenleri Allah’ın düzenlemesi ile Allah için bir zaman var mı? Elbette yoktur. O zaman insanların fiilleri işlemesiyle işleme anındaki veya işleyecek olduklarının da Allah'a göre zaman farkı yoktur. Bir ayet örneği ile bunu biraz daha açmaya çalışalım

67/ 1- Mülk elinde bulunan (Allah) ne Yücedir. O, her şeye güç yetirendir.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

“ölümü ve hayatı yarattı” Ölüm ve hayat Allah’a göre zaman yoksa kişilerin güzel amel işlemesi ve kötü amel işlemesi Allah’ın gözlemlemesi altında olmuyor mu?

Demek ki İnsanlara göre gelecek olan zaman Allah'a göre andır. Bir başka ifadeyle sıfırdır. İşte Kuran’da “ol” dedik mi oluverir ifadesi bunu anlatmaktadır.

2/ 117- Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.

6/ 73- O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "ol" dediği gün (herşey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.

Allah’ın İnsanların iyi amel mi kötü amel mi işleyeceğini bilmesinden neden hayıflanıyorsunuz? İnsanların gelecek olmadan kendi ilimleriyle deneme yanılma sonucunda bazı şeyleri bilmeleri vaki değil mi?

Hava tahmin raporunda eğer gerçek bilgiye ulaşabilirlerse hava durumunun ne olacağını tespit edebilmekte ve bir kaç gün önceki söyledikleri zamanı geldiğinde söylendiği şekilde tutmaktadır. Güneşin ne zaman tutulacağını güneş tutulmadan önce bilmeleri vaki değil mi? Ay tutulmasının yıllar önce tutulacağını söylemeleri ve o an geldiğinde ayın tutulduğuna şahit olmadık mı?

İnsanlar kendi ilimleriyle gelecekteki bir olayın daha gelmeden bilmelerini kabul ediyoruz da Allah’ın gelecekteki bir olayı daha gelmeden önce bilmesini neden yadırgıyoruz “Allah geleceği bilmez “ diyebiliyoruz bu yaratana karşı haksızlık değil mi?

Sonuç olarak diyebiliriz ki; Allah insanların daha yaratılmadan önce cennete gideceğini cehenneme gideceğini hangi anadan babadan meydana geleceğini nerede ne zaman öleceğini daha sayamadığımız nice şeyleri bilir. Ancak Allah’ın insanların sapması ve hidayete gelmesi konusunda sapıp sapmamaları hidayete gelip gelmemeleri konusunda müdahil değildir.

Yani Allah insanlara aklını sapma ve doğru yola gitme maharetini insanlara verir hangi yola gitmeye insan karar verirse o yöndeki o yola gidebilecek sermayeyi de verir ve insanları kendi özgür iradeleriyle sonucuna katlanmak koşulu ile baş başa bırakır. Allah kişilerin cehenneme gideceğini bilir ama Kişilerin Allah’ın bu konudaki bilgisinde insanların bir haberi yoktur, insanların cennete gideceğini Allah bilir ama kişilerin cennete gideceğinin bilmesinden insanların haberleri yoktur.

O zaman İnsanlar kendi amellerini kendileri kurguluyorlarsa Hangi amel işlerlerse Allah onlara müdahale de etmiyorsa insanlar kendi kaderlerini kendisi çiziyor demektir. İşte yeryüzünde bir adı Halife olan insan bu demektir. İman ediyor Allah’tan bir ses yoksa inkâr ediyor yine Allah’’tan bir ses yoksa anasını babasını yakınlarını öldürüyor yine Allah’tan dünyada bir karşılık yoksa o zaman insanlar özgürce kendi amelini başka insanlardan bir müdahale eden gelmedikçe insanlar kendi hayatlarını kendi kaderlerini kendileri düzenliyor demektir.

İşte tek Allah'ın insanlarla hesaplaşma yeri ahiret alemidir. Orada insanlar Allah’tan gelecek emre karşı ses hırıltı çıkmadan sonucu beklemektedirler. Eğer Allah dünya hayatında ceza verecek olsaydı bu kadar zulmeden kavimler ayakta kalabilirler miydi?

35/ 45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

O zaman diyebiliriz ki kendisini cehenneme hazırlayan da insanın kendisidir. Cennete hazırlayan da insanın kendisidir. Allah kimseye zulmetmez insanlar ancak kendilerine zulmederler demek ki Allah kimseyi cennete de atmaz cehenneme de atmaz diyerek konumuzu burada noktalayalım

Biz elimizden gelen çabayı göstererek Kuran’daki konumuzla ilgili anlayışı ortaya koymaya çalıştık yanlışlarım bana doğrularım ise Allah'a aittir selam ve dua ile!

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN- ANAMUR.