RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!
Hazreti Musa Peygamberin Firavunun karşısında mücadele
verirken denizin kenarında sıkışıp kaldığında Hazreti Musa peygamberin
askerleri eyvah yakalandık deyip şaşırdıklarında.,Hazreti Musa Allah bizimledir. Allah bize mutlaka bir çıkış yolu gösterecektir. Dediğinde Allah’ın yardımı
geliyor. Ve ey Musa Asanı denize vur dediğinde O da denize vurduğunda deniz
ikiye ayrılıyor.
İnananlar hazreti Musa ile beraber kuru bir yol açılarak
geçince Arkasından takip eden Firavun ve Askerlerini deniz boğuyor. Firavun
Boğulurken ben de Musa'nın Allah'ına inandım dediği anlatılıp duruyor.
Bu Konuda bazı müfessirler bu olayı gerçek anlamda algılamış bazıları met cezir
olayı ile açıklamaya çalışmış. Fakat kuranın anlatım sanatı kavranamadığından,
Ayetlerdeki anlatılmak istenen gerçek mana yakalanamamıştır.
Devamlı üzerine ısrarla basa basa vurgulamak ve Kuran'daki bazı ayetlerin altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum. Ki Kuran'daki anlatılanları
çelişkisiz bir şekilde anlamaya çalışalım.
1-Kuranda
Çelişki Yoktur.
4/82- Onlar hala Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı,
kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.,
18/1- Hamd, Kitap’ı
kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir
2-.Kâinatta Çelişki Yoktur.
67/3- O, biri
diğeriyle 'tam bir uyum� (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman
(olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk� (tefavüt) göremezsin.
İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık)
görüyor musun?67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz
(uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
67/3-Allah’ın Evrene koyduğu yasalarla Din Olarak gönderdiği yasalar arasında çelişki olmaz işte Allah’ın insanlara sunduğu dinin adı budur.. 30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Bu Olayları kavramak için bazı ilim dallarının verilerini gözden geçirmek gerekmektedir. İlimler ve ilim ehli Kuran’ın anlaşılmasında önemli bir rol oynamaktadırlar. Son peygamber Olan Hazreti Muhammed’e Gönderilmiş olan vahiylerin Allah’tan olduğunu vurgulamak ve Kuşkularını gidermek için, düşünen ve aklını kullananları zikir ehline sormaya yönlendirmektedir.
10/94- Sana
indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun,
Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.
21/7- Biz senden önce
de kendilerine vah yettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer
bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.
3/159- Allah'tan bir
rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın
onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için
bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a
tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
3- Dünya
hayatında Allah İnsanlara davranış ve suç işlemelerinden dolayı özel bir ceza
vermiyor. Ceza Ahiret âlemine erteleniyor.
35/45- Eğer Allah,
kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin)
sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye
kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah
Kendi kullarını görendir.
18/58- Senin Rabbin
rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı onları
(azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı.
Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir
sığınak bulamayacaklardır
10/.11- Eğer Allah, onların
hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de
çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte Bize kavuşmayı
ummayanları Biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda
bırakırız.
16/11- Eğer Allah,
onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de
çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte Bize kavuşmayı
ummayanları Biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda
bırakırız.
9/52- De ki: "Siz
bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını
mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle
size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz
biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
4-Yanlışlıklara
Allah’ın Özel bir müdahalesi yoktur. Ancak insanların bir birlerine müdahale
sonucu yeryüzünde düzeni sağlar.
22/40- Onlar,
yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere
yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini
kimiyle def etmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler,
havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır
giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder.
Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
9/52- De ki: "Siz
bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını
mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle
size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz
biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
5- Peygamberlerde kendilerine gönderilmiş olan vahiylerin dışında olağan üstü
harikulade bir mucizeleri yoktur. Mucizeler Allah katındandır.
17/91- "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın."
17/92- "Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin."
17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin.
Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine
de inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir
beşerden başkası mıyım?
17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey,
onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden
başkası değildir.
17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen
melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.”
29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli
değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise,
ancak apaçık bir uyarıcıyım.
6- Allah söylediğine muhalefet etmez,
Bazıları Allah’ın Evrene koymuş olduğu, Yasaları
çiğneyerek bazen gerektiği zaman değişiklikler yaptığı inancındadırlar. Ve öyle
ileri gidiyorlar ki Sen Allah'ı Koymuş Olduğu Kanunlara uymaya mecbur mu
ediyorsun diyorlar. Hayır, Allah Söylediğine muhalefet etmez. Bunlardan bazı örnekler
verelim. Allah Dünya Hayatında ölenler tekrar dünyaya geri gelmez diyor.
21/95- Yıkıma
uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz
onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Bular Hazreti İsa Peygamberin Ölüleri Dirilttiğini Örnek Veriyorlar.
5/110- Allah şöyle
diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben
seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla
konuşuyordun. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle
çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona
üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle
iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrail
oğulları�na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar,
"Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrail oğulları�nı senden geri
püskürtmüştüm."
7-Allah Her Nefis Ölümü Tadacaktır diyor.
29/57- Her nefis ölümü
tadıcıdır; sonra Bize döndürüleceksiniz,
3/185- Her nefis ölümü
tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten
uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir.
Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.
Bunlar Hazreti İsa Peygamberin Ölmediğini Göğe yükseltildiğini söylüyor ve inanıyorlar.
Bunlar Hazreti İsa Peygamberin Ölmediğini Göğe yükseltildiğini söylüyor ve inanıyorlar.
4/158- Hayır; Allah
onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah Bir taraftan Ateşi yakmak için görevlendirirken, Hazreti İbrahim
Peygambere gelince vadinden tövbe haşa dönüyor Yakmıyor,
21/68- Dediler ki:
"Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda
bulunun."21/69- Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve
esenlik ol Allah Peygamberlere kendi peygamberliğini göstermek için olağan üstü
harikulade mucizeler vermediği halde Hazreti Salih peygamberin dağdan deve
doğurtturması inancı,
7/73- Semud (toplumuna
da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk
edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge
(mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de
Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap
yakalar" dedi.
8/Hazreti Musa’nın Asasının Yılan ejderha Olması
7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye
vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını
derleyip-toparlayıp yutuyor.
7/107-
Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.
27/10- "Asanı
bırak;" (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket etttiğini görünce,
geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı. “Ey Musa, korkma; şüphesiz Ben(im);
Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz."
20/17- "Sağ elindeki
nedir ey Musa?"
18- Dedi
ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan
yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."
19- Dedi
ki: "Onu at, ey Musa."
20-
Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan
(oluvermiş).
21- Dedi
ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."
26/32- Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne
görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
26/44- Onlar
da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç
tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.
26/45-
Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta
olduklarını yutuveriyor.
26/63-
Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve)
Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
64-
Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
65-
Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
66- Sonra
ötekileri suda boğduk.
26/63, Hazreti Musa Peygamberin şimdiki Konumuzla İlgili
Olan Asasını vurarak denizi ikiye ayırması.
Eğer Bu Ayette geçen hazreti Musa peygamberin asasıyla denize vurduğu zaman deniz ikiye ayrılıp iman edenlere kuru bir yol açılarak kurtulmuş olsalardı, yani ayette geçen ifade mecazi anlamda değil de gerçek anlamında olsaydı, Aktarmış olduğumuz onunla ilgili bir çok ayetleri siler süpürürdü.
Bir taraftan Allah’ın insanları denemek için dünyaya
getirdim diyen ve denenme anında insanların suç işleyenleri cezalandırması
doğru olmazdı. Denenme bitinceye kadar imtihan’ın devam etmesi gerekirdi.
Yine diğer bir yanlış Anlama. Allah cezayı dünya hayatında
insanlar aracılığı ile verip dünyada düzeni sağlıyor.
22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz
Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip
çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye
uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın
isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi
(dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü
olandır, Aziz olandır.
9/52- De ki: "Siz bizim için iki
güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı
bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size
bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de
sizlerle birlikte bekleyenleriz.
Eğer Kuran’ın bu vermiş olduğu ayet örneklerindeki anlayış
doğru olmamış olsaydı. Şimdi de yanlışlık yapan insanlar ve toplumlar, Helak
olur giderlerdi. Ama bir toplumun veya kavmin cezasını Eğer güçleri yeter ve
duyarlılıkları açık ise başka toplumlar veya kavimler yerine getirerek fesadı
önlemektedirler.
Düşünüldüğü zaman her devlet kendi toplumları içerisindeki
asayişi kendilerinin çıkarmış oldukları bir takım yasalarla sağlamaya
çalışmaktadır. Öyle zulmedenler oluyor ki, öldürme yaralama gasp kesme asma
fuhuş vs. bunların cezalarını her devlet kendilerinin koymuş oldukları yasalara
göre vermektedirler. Düzenlerini böyle korumaktadırlar.
Fakat öyle faili meçhul cinayetler var ki bunlar devlet tarafından yakalanamadığı zaman, mazlum olanın zalim tarafından yapmış olduğu zulüm eğer ahiret âleminde Allah’ın o zalime verecek olduğu ceza olmamış olsa idi, o zaman zalimin zulmü yanına kar kalacaktı. Ama dünya üzerinde adalet ancak Allah adına iş gören ve Allah’a inanıp Onun yolunda hayatını düzenleyenler tarafından ancak tesis edilebilir.
Fakat öyle faili meçhul cinayetler var ki bunlar devlet tarafından yakalanamadığı zaman, mazlum olanın zalim tarafından yapmış olduğu zulüm eğer ahiret âleminde Allah’ın o zalime verecek olduğu ceza olmamış olsa idi, o zaman zalimin zulmü yanına kar kalacaktı. Ama dünya üzerinde adalet ancak Allah adına iş gören ve Allah’a inanıp Onun yolunda hayatını düzenleyenler tarafından ancak tesis edilebilir.
Kâfir olanlar iş başına geçtikleri zaman ekini ve nesli
yok ederler. Ama iman eden ve salih amel işleyenler iş başına geçtikleri zaman
da orayı mamur hale getirir ve adaleti tesis ederler.
Kuran Bunun Örneğini Hazreti Musa ile firavun arasında geçen olayları, sembolik
anlatımla. Her toplum ve kavimlerde olağan şeyleri bize haber vermektedir.
Dünya üzerinde firavun ve Musa Bir tane değildir. Her an be an firavun ve Musa
oluşmaktadır. Ve asırlardır bunlar olmuştur ve kıyamete kadar da olmaya devam
edecektir.
Bu Allah’ın bir sünnetidir. Firavun ve Hazreti Musa
kıssasında ki temel özellikleri Kuran şöyle anlatmaktadır. Şimdi ben buraya kasas
suresinde geçen hazreti Musa ve firavun arasında geçen olayı naklederek
okuyucularla beraber düşünüp doğru bir anlayışı yakalamaya çalışmak istiyorum.
Beklide konunun uzun anlatılması okuyucuları sıkabilir ama
bunlar kavrandığı zaman kurandaki müphem olan çok şeylerin anlaşılacağı
kanaatindeyim.
28/3- Mü'min olan bir
kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölümünü) sana
okuyacağız.
28/4- Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
28/5- Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz.
28/6- Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde 'iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım', Firavun'a, Haman'a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.
28/7- Musa'nın annesine: "Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız" diye vahyettik (bildirdik).
28/8- Nihayet Firavun'un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi.
28/9- Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz." Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi.
28/10- Musa'nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden
olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık,
neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı.
28/11- Ve onun kız kardeşine: "Onu izle," dedi. Böylece o da,
kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
28/12- Biz, daha önce ona süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:)
"Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya
eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.
28/13- Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah'ın
va'dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak
onların çoğu bilmezler.
28/14- O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir 'hüküm ve hikmet' ve
ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
28/15- (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga
etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından.
Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi.
Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) "Bu
şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır" dedi.
28/16- Dedi ki: "Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsime zulmettim, artık
beni bağışla." Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır,
esirgeyendir.
28/17- Dedi ki: "Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık
suçlu günahkarlara
destekçi olmayacağım."
28/18- Böylece şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken, bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa, ona dedi ki: "Sen açıkça bir azgınsın."
28/19- Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: "Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun."
28/20- Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: "Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler, artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim."
28/21- Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti:
"Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar" dedi.
28/22- Medyen'e doğru yöneldiğinde de: "Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir" dedi.
28/22- Medyen'e doğru yöneldiğinde de: "Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir" dedi.
28/23- Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu.
Onların gerisinde de (hayvanları su başına götürmekten çekinen) iki kadın
buldu. Dedi ki: "Bu durumunuz ne?" "Çobanlar sürülerini
sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız, yaşı ilerlemiş bir
ihtiyardır." dediler.
28/24- Hemencecik onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi
ki: "Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım."
28/25- Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi.
"Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükafaat vermek üzere
seni davet etmektedir." dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri
anlatınca o: "Korkma" dedi. "Zalimler topluluğundan kurtulmuş
oldun."
28/26- O (kadın)lardan biri dedi ki: "Ey babacığım, onu ücretli olarak
tut; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir
(biri)dir."
28/27- (Babaları) Dedi ki: "Doğrusu ben, sekiz yıl bana hizmet etmene
karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum; şayet
on (yıl)a tamamlayacak olursan, artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak
istemem; beni de inşaAllah salih olanlardan bulacaksın."
28/28- (Musa) Dedi ki: "Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma)dır.
Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı bir
haksızlık söz konusu olamaz. Allah, söylediklerimize vekildir."
28/29- Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca,
Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: "Siz durun, gerçekten bir ateş
gördüm; umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası
getiririm" dedi
.28/30- Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir
ağaçtan: "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye
seslenildi.
28/31- "Asanı bırak." (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan
gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı.
"Ey Musa, dön ve korkuya kapılma. Şüphesiz güvendesin."
28/32- "Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü)
dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden
Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar,
fasık bir topluluktur."
28/33- Dedi ki: "Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni
öldürmelerinden korkuyorum."
28/34- "Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün
konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni
doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
28/35- (Allah) Dedi ki: "Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz;
sizin ikinize de öyle bir 'güç ve yetki' vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde
size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar galip olanlarsınız."
28/36- Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: "Bu, düzüp
uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu
işitmedik" dediler
.28/37- Musa dedi ki: "Rabbim, kimin Kendisi'nden bir hidayetle geldiğini
ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir.
Gerçekten, zulmedenler, felah bulmazlar."
28/38- Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah
olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe
bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu
yalancılardan (biri) sanıyorum."
28/39- O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize
döndürülmeyeceklerini sandılar.
28/40- Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle
zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
28/41- Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.
28/41- Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.
28/42- Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise,
onlar çirkinleştirilmiş olanlardır.
28/43- Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Musa'ya, insanlar için
(gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere
kitap verdik. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürler diye.
28/44- Musa'ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen
(Tur'un) batı yanında değildin ve (buna) şahid olanlardan da değildin.
28/45- Ancak Biz birçok nesiller inşa ettik de onların üzerinde (nice)
ömür(ler) uzayıp geçti. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi
onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen Biziz”
Kuran'da Hazreti Musa ve firavun ile ilgili bir kıssayı buraya nakletmeye
çalıştık. Musa ve firavun ile ilgili olaylar daha kuranın birçok surelerine
serpiştirilmiş olarak, anlatılmaktadır. Kuran’da bahsedilen müteşabih ayetlerle
Kıssada kastedilen manalar gizlenmektedir.
Hangi konunun uzmanları olursa olsun kendi konuları ile
uzmanlıklarında olayların neden ve niçinler ini en ayrıntılı bir şekilde
bilerek o konu ile düzgün verileri ortaya çıkarıp karara varıyorlar.. Söylenen
tek kelime ile uzun zaman çalışmalarının neticesini izah etmektedir.
Ama o ayrıntıları ancak o konunun uzmanları anlayabilir. Bir örnek vereyim. On on beş gün kadar Ankara'da tam teşekkülü olan bir hastanede kaldım. Bir tane hasta günlerce yatıyor. Sebebi yediğini dışarı çıkarıyor. Bir türlü vücudunda incelemedik yer koymadıkları halde gene de bir netice bulamadılar.
Ama o ayrıntıları ancak o konunun uzmanları anlayabilir. Bir örnek vereyim. On on beş gün kadar Ankara'da tam teşekkülü olan bir hastanede kaldım. Bir tane hasta günlerce yatıyor. Sebebi yediğini dışarı çıkarıyor. Bir türlü vücudunda incelemedik yer koymadıkları halde gene de bir netice bulamadılar.
En sonunda boğazından hortum attılar sorun boğazda imiş.
Teşhis, gırtlak kanseri olduğu anlaşıldı.. Kanser demek için belki bir ay uğraş
verdiler. Son kelime kanser oldu. Bu kelimeyi kim anlar. O konuda uzman olanlar
ve uğraş verenler anlarlar.
Aynen onun gibi Kuran olayları Anlatırken detayına girerek
anlatmaz. Kâinatın oluşumunu anlatır. Ol dedik oluverdi der. Kuran Hazreti İsa
peygamberin oluşunu anlatır. Ol dedik oluverdi der. İnsanların kötü yola
gidişlerinden söz eder helak ettik der. Kuran dağlardan madenlerin çıkarılışını
anlatır.
Dağlar Hallaç Pamuğu Gibi atıldığından söz eder. Kuran suyun ayrıştırılarak arabalarda yakıt olarak kullanılmasını denizler tutuşturulduğunda ifadesini kullanır. Kuran insanoğlunun eşyanın esrarını çözerek, kendi hayatlarının sona ermesini buluşlarını izah ederken yıldızlar döküldüğünde güneş köreltildiğinde ifadesini kullanır daha neler eler anlatılır. İşte kuranda geçen olayları kavrayabilmek için onunla ilgili gerekli tahlil ve incelemeleri yapmak lazımdır.
Dağlar Hallaç Pamuğu Gibi atıldığından söz eder. Kuran suyun ayrıştırılarak arabalarda yakıt olarak kullanılmasını denizler tutuşturulduğunda ifadesini kullanır. Kuran insanoğlunun eşyanın esrarını çözerek, kendi hayatlarının sona ermesini buluşlarını izah ederken yıldızlar döküldüğünde güneş köreltildiğinde ifadesini kullanır daha neler eler anlatılır. İşte kuranda geçen olayları kavrayabilmek için onunla ilgili gerekli tahlil ve incelemeleri yapmak lazımdır.
Hazreti Musa peygamberin Hayat hikâyesinden bir bölümünü ayetlerden nakletmeye
çalıştık. Bununla ilgili İhsan eli Açık kardeşimizden klasik anlayışları
delerek yeni bir anlayışı size aktardıktan sonra tekrar anladıklarımı aktarmaya
çalışacağım inşallah.
İhsan Eli Açık Denizin yarılmasını açıklıyor.
Dikkat ederseniz, bunca gürültü arasında, mecbur kalmadıkça doğrudan gerilimli gündeme ilişkin yazmamaya çalışıyorum. Yazarsam bile on yıl sonra da okunabilecek yazılar çıkarmaya çalışıyorum. Yazdığım yazılar daha çok M. İkbal’in tavsiyesi doğrultusunda “İslam’da dini düşüncenin yeniden inşasına” yönelik…
Ortalık kısmi sükunete de kavuşmuşken, kendi mecramda akmama ve epeydir beklettiğim bir konuyu ele almama müsaade ediniz…
***
Yazının başlığını okuyunca, bir çok kişi Hz. Musa zamanında Kızıldeniz’in yarılmasını hatırlamış ve “Bunu da inkar edecek” diye sanırım hayıflanmıştır…
Yo, inkar etmeyeceğim.
“Benzerinin bugün de olması lazım” tefsir ilkemiz gereği nasıl olduğunu göstereceğim, hem de fotoğraflarıyla…
Zaten ben bu tür Kur’an kıssalarını İsrailiyat etkisinden kurtarmaya, “Yaşayan Kur’an” espirisi çerçevesinde, tarih, hayat ve tabiat bağlamında yeniden ele almaya çalışmaktayım.
Çünkü Kuran her ne şeyden bahsediyorsa, bilin ki, aktörleri değişmek suretiyle bugün de oluyordur. Aksi halde Kuran’ın evrenselliğinden bahsedilemez.
Bu tür Kuran kıssalarını yaşandığı tarihte bir kez olmuş bitmiş bir mucize olarak görenler, asıl Kuran’ı tarihsel olarak anlamaktalar. Kuran’ın evrensel mesajını olayın geçtiği o zaman ile sınırlandırmakta, o tarihe gömmekte ve o mekâna hapsetmekteler. Zira Kuran’dan evrensel mesajlar çıkarılabilmemiz için ele aldığı konuların benzerlerinin bugün de oluyor/yaşıyor olması lazım.
Bu şu demektir; O çok bildiğimizi zannettiğiniz Kuran’ı, yeniden okumamız gerekiyor!
Bunu en çok da insanları “Kuran’a” çağıranların yapması gerekiyor!
Bu anlamda mucizenin “olağandışı olan şey” değil; “olmakta olan şey” olduğunu, bunun için tarihe, hayata ve tabiata bakmamız gerektiğini yani kafamızı kaldırıp etrafa bakmamız veya Kuran’ın tabiri ile “yol kenarlarında” duran kanıt ve kalıntılara bakmamız gerektiğini söyleyip durmaktayım.
***
İşte size fotoğraflarıyla başka bir kanıt daha…
Güney Kore’nin Jindo adasına gidiyoruz…
Aşağıdaki haberi lütfen okuyun. Fotoğraflı olarak alıntıladım. Diğer fotoğrafları internette bir çok haber sitesi veya gazeteden fotoğraflarıyla beraber okuyabilirsiniz.
Haber şöyle:
“Güney Kore'de bulunan Jindo adası dünyanın en şaşırtıcı doğal olaylarından birisine tanıklık ediyor. Denizde yaşanan Med-Cezir sırasında deniz iki taraftan çekiliyor ve kara ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan kara
Med - Cezir zamanlarında adada artık geleneksel olarak bir
festival düzenleniyor. Güney Koreliler festivalde adeta adaya akın ediyor.
Milyonlarca insan denizin çekilmesiyle birlikte ortaya çıkan bu yoldan adaya
yürümek için burada toplanıyor…
Ancak Güney Koreliler bu olayın med cezir olduğuna
inanmıyorlar. Efsaneye göre Jindo Adasında yaşayan köylüler sık sık kaplanların
saldırılarına uğruyorlardı. Günün birinde kaplanlar bütün köy ü kuşatınca köyde
yaşayanlar can havliyle adanın komşusu olan Modo adasına yüzdüler. Bu arada
köyün en yaşlı kişisi olan bir kadın yüzme bilmediği için Modo Adasına
gidemedi. Sahile kadar yürüyen bu kadın, adaya geçemeyeceğini anlayınca
Tanrı’ya dua etti. Duası kabul olan bu kadın için o gün denizden bu yol açıldı.
Yüzme bilmeyen yaşlı kadın bu yoldan yürüyerek karşı ad aya ulaştı ve kaplanlardan
kurtuldu. O günden bu yana bu efsane için adada toplanan Koreliler, aynı yolu
yürüyerek geçerek Tanrı’ya dua ediyorlar…”
***
Görüldüğü gibi Güney Koreliler de, tıpkı Yahudiler gibi Tanrı’nın gücünün ve mucizesinin “olmakta olanda/ doğal olanda” olduğunu kabule yanaşmıyorlar, çok ilginç!
***
Görüldüğü gibi Güney Koreliler de, tıpkı Yahudiler gibi Tanrı’nın gücünün ve mucizesinin “olmakta olanda/ doğal olanda” olduğunu kabule yanaşmıyorlar, çok ilginç!
Neden acaba?
Çünkü…
Doğal olunca herkese ait oluyor ve kendilerinin bir ayrıcalığı kalmıyor. Oysa Tanrı’nın hassaten örneğin Yahudilerin yanında olduğunu, onları kayırdığını, onlara sıkıştıklarında mucizeler gönderdiğini göstermeleri gerek! Kendilerinin diğer “sıradan” milletlerden ayrıcalıklı “Tanrı’nın seçimleş ırkı” olduklarını kör gözlere ancak böyle kabul ettirebilirler. Bunun için, bu olayın, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir “Tanrısal mucize” olması gerek! Diğer milletler selde, tufanda, tsunamide, depremde, yanardağ patlamalarında lavlar altında kalarak can pazarı yaşıyorken bunların Tanrı’nın özel muamelesi ile kurtarılıyor olması gerek! Yoksa üstünlüklerini nasıl ispat edecekler?
Yahudilerin Hz. Musa üzerinden, Hristıyanların Hz.İsa üzerinden ve hatta kimi Müslümanların Hz. Muhammed üzerinden ürettikleri “mit” anlaşılıyor olmalı…
Sırf, bunların nüfuz cüzdanını taşıyor olmakla kurtulmuşluk vehmine kapılma…
“Ateş bize birkaç günden fazla dokunmaz” avuntusuyla geri kalan herkesi cehenneme doldurma ihtirası…
Tanrı’ya sahip çıkma, Peygamberi tekeline alma, mucizeyi kendine hasretme ve bunlarla tarihte tutunma arzusu…
Yahudiler, Tanrı’ya sahip çıkma ve mucizeleri yalnızca kendi soylarına mahsus kılmakla kalmamışlar, peygamberliği de kendi tekellerine almışlar. Hind kast sisteminden devşirdikleri dini oligarşik yapı ile bütün peygamberlerin ancak ve sadece kendi soylarından çıkabileceğine inanmışlar. Adem’den itibaren dünya tarihini Tevrat’ta böyle yazmışlar.
Baştan sona kurgu…
(Benu-İsrail= İsrail’e (Yakup’a) nispet ederek bina etme, düzme, kurgulama, onun torunları olduğunu iddia etme cingözlüğü!!!)
Görüyorsunuz, “herkese ait olan” üzerinde tam bir simsarlık ve baronluk tesis edilmiş!
Halbuki ne diyor Kur’an;
“Cennet ne sizin kuruntularınızla, ne de önceki çağlarda kitap verilenlerin kuruntularıyla kazanılacak bir yer değildir. Kim bir kötülük yaparsa cezasını çeker ve Allah’tan başka da ne bir yâr, ne de bir yardımcı bulabilir” (Nisa; 4/123).
Yani: Cennet “Biz Müslümanlarız, bizim dinimiz son hak dindir. Müslüman olmadıkça, bizim dinimize geçmedikçe cennete girmek mümkün değildir. Her ne kadar günah işlesek de Allah bu son dine mensup olduğumuz için bizi affeder. Allah bizi yakmaz” diyerek sizin kuruntularınızla, “Biz Allah’ın seçilmiş halkıyız. Bütün peygamberler bizden çıkmış. Asıl hak din ve hak kitap bizimkisi. Cehennem bize sayılı gönlerden başka dokunmaz” diyen Yahudilerin kuruntularıyla, “İsa hepimiz için kendini feda etmiş. O’nun kilisesine girmedikçe, vaftiz olup temizlenmedikçe kimse cennete giremez” diyen Hristıyanların kuruntularıyla kazanılacak bir yer değildir!
Yani: “Allah’ın hakkını teslim eden” (Müslüman) derken Araplar, Türkler veya Farslar, “Allah’a kulak veren” (İsmail) derken Arap soyu, “Tanrı ile yürüyen” (İsrail) derken İbrani soyu, Allah’ın yardımcıları (Ensarullah) derken de Haçlılar, İngilizler, Almanlar, Fransızlar vs. kastediliyor değildir. Kurtulmuş soy, seçilmiş ırk veya lanetlenmiş kavim diye bir şey yoktur. Kim sahiden “Allah ile yürüyorsa”, hakkı teslim edenler de, Tanrı ile yürüyenler de, Allah’a yardım edenler de işte onlardır.
Allah ile yürümek demek, Allah’ın varlığına, birliğine,
bölünmez bütünlüğüne ve hesaba, kitaba canı gönülden iman edip iyilik,
güzellik, doğruluk yolunda çalışmak, böylece Allah bilinciyle yaşanmış erdemli
ve dürüst bir hayat sürmek demektir. Irk, kavim, millet ve tarihsel din
telâkkileriyle, etiketlerle, nüfus cüzdanı kimlikleriyle avunup durmayı
bırakın. İman, ahlâk, adalet, doğruluk, dürüstlük gibi değerleri yaşamaya, ete
kemiğe büründürmeye bakın, evrensel kurtuluşun yolu budur!
***
Fazla dağıtmadan konuya dönelim…
***
Fazla dağıtmadan konuya dönelim…
Kızıldeniz’in yarılması olayını Meal-Tefsir’de şöyle açıklamışız;
“Deniz yarılmasının, bugün bu denizin Süveyş kanalı olarak bilinen kuzeybatı ucunda gerçekleştiği anlaşılıyor. Olayın yaşandığı çağlarda burası şimdiki kadar derin değildi ve bazı bakımlardan Kuzey Denizi’nin ana kıtayla Frisian adaları arasında kalan sığ bölümü gibiydi. Denizin geri çekilmesi (cezir) hallerinde bu gibi yerlerde sığ bölgeler çıplak kalmakta ve geçici olarak gerilebilir hale gelmekte, bu durumdayken deniz kapanması (met) ile sulara gömülmekteydi. Olayın böylesi bir anda yaşandığı anlaşılıyor. Nitekim olaylar yazılı metinlerde anlatıldığı gibi bir anda olup bitmiyor, günlerce sürebiliyordu.
Keza Tevrat’ta olay “ Ve Rab bütün gece kuvvetli şark yeli
ile denizi geri çevirdi ve denizi karaya çevirdi ve sular yarıldı”(Çıkış;
14/1–31) şeklinde anlatılır. Şu halde olayda Allah’ın ayeti (mucizesi) Musa’nın
asası ile denizi yarıp karşıya geçmesi değil; met-cezir olayı ile yarılıp
açılmış olan deniz ve ortasında görünen toprak yoldan Musa’nın asası ile orayı
işaret ederek karşıya geçilmezsidir. Yani Musa ve taraftarları zaman zaman
meydana gelen ve bilinen bir tabiat olayından (med-cezir) yararlanmışlardır.
Firavun’un da içlerinde olduğu bir çoğu da orada boğulmuştur. Çünkü eğer hepsi
boğulsaydı Firavunluk yıkılır, Musa da geri dönerdi.
Oysa bu olaydan sonra Firavunluk daha yüzlerce yıl devam
etti… Burada Kuran’ın “varlığın diliyle konuşan” üslubunu görüyoruz. Bu usluba
göre ilahi fiiller doğa olaylarının dışından gelmez; doğal olanın bizzat
kendisi odur zaten. Dahası bu tür olaylar halen olmaya devam etmektedir…”
(bkz.Yaşayan Kur’an, Taha; 20/78 tefsiri).
***
Bu tefsiri yukarıdaki Güney Kore Jindo adasındaki olayla karşılaştırınız. Fotoğraflara iyice bakınız. Taha suresinde anlatılan olayların “yaşayan tefsirini” göreceksiniz.
Hz. Musa’nın yarılan denizden karşıya geçmesi de işte böyleydi!
Kur’an’ın verili tarih, yaşayan hayat ve canlı tabiat ile tefsiri dediğimiz şey işte budur!
Güney Korelilerin olayı mitleştirdikleri gibi Yahudiler de anlattığımız sebeplerle aynen öyle mitleştirdiler ve Tevrat’a o mitleşmiş haliyle aldılar. Bizim Müslümanlar da oradaki mitleşmiş halini iktibas edip duruyorlar. Yeryüzünde dolaşıp yaşayan hayata, canlı tabiata bakma ve araştırma zahmetine katlanmıyorlar. Böyle olunca da okudukları Kur’an bir “ölü metin” haline geliyor.
“Yaşayan Kur’an” ile ne demek istediğimi anlatabilmek için döktüğüm onca dilden sonra sanırım artık susma makamındayım.
Her an bir iş ve oluşta olan, dün olduğu gibi bugün de enfesteki ve afattaki “yaşayan ayetlerini” hiç durmadan gösteren Allah’a ham dolsun
************************************************************************
Hazreti Musa peygamberin Asasıyla denizin yarmasını böyle açıklamış. İHSAN ELİAÇIK KARDEŞ..
***********
Bu açıklama benim kanaatime göre Kuran'daki anlatım
esprisine uygun düşmüyor. Orada bir doğal olayla Hazreti Musa ve askerlerine çıkış
yolu açıldığı ile açıklamaktadır. Denizin gerçek anlamda öyle ya da böyle
yarılması anlamında oluyor. O zaman Kurandaki Şu ayeti koyacak bir yer
bulunamaz
22/40- Onlar,
yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere
yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini
kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler,
havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır
giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder.
Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
Ayete baktığımız zaman yurtlarından sürülen rabbim Allahtır diyen adamlar eğer
doğa veya Allah’ın Dünya hayatında müdahalesi olmuş olsaydı onlara da bir doğa
veya Allah onlara müdahale edecek bir şey bulurdu. Allah’ın müdahale ettirecek
askerleri mi yok? Ama Burada denemeye tabi tutulan insanlar Ancak biri
birlerini engellemeleri neticesinde ancak yapılan yanlışlar engellenip veya
körüklenmektedir. İhsan kardeş mucizelerin her an oluştuğunu ve devam etmekte
olduğunu üzerine basa basa vurgulamaktadır.
Ona aynen katılıyorum. İnsanoğlunun var oluşuyla başlayan
Âdemin iki oğlunun mücadelesi aynen devam edip durmaktadır. İnananlarla
inanmayanlar veya menfaatini ön planda tutanlarla tutmayanlar. Devamlı biri
birleriyle mücadelelerini devam ettirip durmuşlardır. Günümüz Meselesi olan
İsrail ve Filistin olayında. Eğer Allah’ın Zulmedenlere yaptıklarına karşılık
Allah’ın Özel bir Müdahalesi Dünya hayatında Olmuş Olsaydı. Şimdiye kadar İsrail
ve onu destekleyenler yerle bir olmuştu.
Ama Bunların yaptıkları zulümleri Takva sahibi veya
vicdanının sesini dinleyen insanlar gerek silahla gerek psikolojik olarak
protosta etmekle engellerse engelliyorlar yoksa insanların müdahalesi olmadan
İsrail Filistin’e Fosfor bombalarını atarak yerle bir etmesi değil dünyayı aynı
bombalarla yok etse Allah yine müdahalede bulunmaz. O zaman Hazreti Musa
Peygamberin kıssasını anlatırken Asası İle vurdu denize deniz ikiye ayrıldı
iman edenler kurtuldu iman etmeyenler de suda boğuldu diye geçen ayeti, başka
türlü bir anlamı olduğunu düşünmek gerekiyor.
Buradaki anlatılan deniz büyük su kütlelerinin oluşturduğu
deniz değil, Hayat denizi anlamındaki, denizin yarılması anlamında açıklanması
gerektiğini düşünüyorum.
Asa Kelimesi Dayanılan destek anlamındadır. Kuran’da Anladığım Kadarıyla temel olarak iki Anlamda kullanılmıştır. Birincisi Dayandığı Dünyalık Güçler anlamındaki malıyla servetiyle aşiretiyle var olan dünyalık her şeyi anlamındaki asadır örnek verelim.
20/18 "Sağ elindeki nedir ey Musa?"Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."
20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."
20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
20/21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."
İşte Kura’nın buradaki bahsettiği asa dünyalık kazandığı güçler anlamındaki asadır. Mal ile kendini oyalamış birine sen mallarının hepsini Terk edeceksin desen, onda bir an soğuk duş etkisi yapar. İşte o anı hızla koşan bir yılanla tasvir edilmektedir.
Diğer bir asada " Allah’tan aldığı ve dayandığı vahiy asası anlamındadır.
Buna da kurandan bir örnek verelim.
7/104- Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin
Rabbinden (gönderilme)
bir elçiyim."
7/105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrail oğulları’nı benimle gönder."
7/106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."
7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.
7/108- (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi).
7/109- Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür";
Ayetlerdeki anlatıma dikkat ettiyseniz Allah’tan apaçık belgelerle geldiğini söyleyince firavunun onu ispat et demesiyle Hazreti Musa’nın Allah’tan aldığı ayetleri ve kainattaki varlıkların Allah’ın tasarrufu altında olduğunu yerleri ve gökleri yaratan Allah olduğunu ibadet ve kulluğun Allah’a yapılması gerektiğini, insanları köleleştirmekle yeryüzünde haksızlık yaptığını topluma ve firavuna anlatınca Firavunun kandırmaca olarak insanlara anlattığını insanlara kulluk yapılması gereken kendisinin olduğunu anlatmanın yanlış olduğunu firavun görünce Asayı atıp ejderha oluşunu böyle mecazi bir anlatım sanatı kullanarak olayı özetlemiştir.
İşte firavunun karşısındaki asayı atıp da ejderha oluşu vahiyler karşısında beşeri sistemlerin çöktüğünü iflas ettiğini, Hazreti Musa Peygamber çıkmasa daha Halkı köleleştirerek kendisine kul etmeye devam edeceğini anlatmaktadır. İsterseniz o konu ile ilgili olan ayetlere devam ettiğimiz zaman olay daha iyi anlaşılacak kanaatindeyim.
7/110- "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?"
7/111- Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla";
7/112- "Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."
7/113- Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?"
7/114- "Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."
7/115- Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?"
7/116- (Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.
7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
7/118- Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı.
7/119- Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler.
7/120- Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.
7/121- "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
7/122- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine�"
7/123- Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz."
7/124- "Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim."
7/125- (Onlar da:) "Biz de şüphesiz Rabbimize döneceğiz" dediler.
7/126- "Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimizin ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür."
7/127- Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: "Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır'da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?" (Firavun) Dedi ki: "Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz."
7/128- Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir" dedi.
7/129- Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi.
7/130- Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.
7/131- Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.
7/132- Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler.
7/133- Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
7/134- Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, Andolsun sana iman edeceğiz ve İsrail oğulları�nı seninle göndereceğiz.
7/135- Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine antlarını bozdular.
7/136- Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
Bir Taraftan azaba uğratılan işkence çektirilen bölünen Halk diğer taraftan, fırkalara ayrılan doğru olanları gördüğü halde firavun ve askerlerinin baskısı yüzünden gıklarını çıkaramayan mustazaf kitlesi. bir taraftan da firavunun baskı ve zulmünden korkarak firavun’un yanında yer almak ona kul olan hamanlar. ve yalakacılar İşte böyle bir ortam içerisinde Hazreti Musa onları örgütleyerek çoğalıp firavuna karşı güç olmaya çalışan mazlum olanların ezilmesine işkence yapılmasına razı olmayan Musa peygamber.
Uzun yıllar sabır ve kanaatle kendi yanına topladığı
rahman olana ibadet ve kulluk yapmayı kendisine ilke edinmiş olanların
güçlenerek firavunun karşısına çıkarak onun zulmüne son verdirerek
köleleştirilmiş olan halk nefes almaya başlamış olmasıdır.
İşte kuran bir bütünsellik içerisinde anlaşıldığı zaman her güç sahibi olan Müslümanların mustazaf olan mazlumun yanında yer alarak zalimlere ezdirmemesi gerekmektedir. Tamam, Allah insanları özgür iradesine bırakarak herkes kendi dinlerini özgür olarak yaşamalarını emrediyor ama. Onları özgür olarak dinlerini yaşamak isteyenler zulmedilmesine de taraftar değildir. İman eden Müslüman olan güçlere bunlara engel olmaya davet etmektedir.
İşte kuran bir bütünsellik içerisinde anlaşıldığı zaman her güç sahibi olan Müslümanların mustazaf olan mazlumun yanında yer alarak zalimlere ezdirmemesi gerekmektedir. Tamam, Allah insanları özgür iradesine bırakarak herkes kendi dinlerini özgür olarak yaşamalarını emrediyor ama. Onları özgür olarak dinlerini yaşamak isteyenler zulmedilmesine de taraftar değildir. İman eden Müslüman olan güçlere bunlara engel olmaya davet etmektedir.
4/ 75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
Olayları çok geniş anlatıyorsun diye eleştiriler alıyorum. Keşke insanlara anlattığım zaman leb demeden leblebiyi anlayacak kapasitede olsalar da Leb demeyle olayı anlatabilsek. Ama öyle olmuyor. Bazı temel olan meselelerin bilinmesi gerekiyor. Bunlar bilinmedikçe o bütün olarak söylenmiş olanlar kavranamaz.
İşte kurandaki bir ayet, Belki binlerce cilt dolu kitaplar
yazsan o kastedilen manayı yine anlatamazsın veya anlatmak istediklerini
bitiremezsin. Bakınız kuran ne diyor.
18/109- De ki: "Rabbimin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa ve yardım için bir benzerini (bir o kadarını) dahi getirsek, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, elbette deniz tükeniverirdi.
31/27- Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ama Allah her konu ile ilgili bir uzmanlık alanı oluşturarak o konu ile ilgili uzman olanlar kendi konuları ile ilgili ilmi ortaya çıkararak. O konudaki Allah’ın ilmini göstermektedirler. Şimdi bu genel bilgilerden sonra. Hazreti Musa peygamberin denize asasıyla vurarak ikiye ayırması mecazi bir anlatımdır.
Deniz kuranda iki anlamda kullanılmıştır. Biricisi
Yaşanılan hayat dünyaya deniz ifadesini kullanmış. İkinci deniz de geniş
birikmiş olan su kütleleridir. Buradaki hazreti Musa’nın asasını vurup da
inananları kurtardığı deniz Hayat denizidir. Yani. Vahiylerin kontrolünde
yaşanılan hayatın adıdır. Vahiylere uygun yaşanan bir hayat ancak peygamberler
önderliğinde yaşanan bir hayatın örnek alınmasıyla ancak doğru bir yaşam
olabilecektir.
Bu yaşam ancak insanları ebedi bir yaşam yolculuğuna
götürebilir. İşte Hazreti Musa’nın hakla batılı doğru ile yanlışı çirkinle
güzeli iyi ile kötüyü ayrıştırarak kendisini veli edinenleri sağ salim dünya
hayatındaki karmaşıklardan çıkararak. Onları ahiret âlemindeki ebedi olan
cennete götürmeye vesile olmasıdır.
İşte şeytan ve taraftarlarının gerek zorlamayla gerekse
özgür iradelerine tekliflerde bulunarak insanları mucura kapılmalarına karşı,
onları bu mucurdan kendisine tabi olanları, diğerlerinden ayırarak, onları
arındırması pisliklerden uzaklaştırması hem dünya hem de ahiret hayatlarını
mutlu bir sona ulaştırılmasıdır.
Buradaki asa Dünya hayatlarının sona ererken ellerindeki diplomalarla imtihanı kazanmış olmanın mutluluğu içerisindeki sevinç gözyaşlarıdır.. Buradaki asa meleklerin onları selamla karşılamaya vesile olan asadır., Buradaki asa geride kalanlara. Düzgün bir hayat vasiyet edilen asadır. Buradaki asa cehennemin acı çığlıklarından kurtaramaya vesile olan asadır. Buradaki asa. Allah’a kavuşma sevincinin yaşandığı ver her istediklerinin dünyada kazandığı say ve gayretinin katlarcasına verilmesine vesile olan asadır.
Buradaki asa Dünya hayatlarının sona ererken ellerindeki diplomalarla imtihanı kazanmış olmanın mutluluğu içerisindeki sevinç gözyaşlarıdır.. Buradaki asa meleklerin onları selamla karşılamaya vesile olan asadır., Buradaki asa geride kalanlara. Düzgün bir hayat vasiyet edilen asadır. Buradaki asa cehennemin acı çığlıklarından kurtaramaya vesile olan asadır. Buradaki asa. Allah’a kavuşma sevincinin yaşandığı ver her istediklerinin dünyada kazandığı say ve gayretinin katlarcasına verilmesine vesile olan asadır.
Kuran Ebabil kuşlarıyla mecaz anlatım sanatı kullanarak ebrehe ordusu derken Hıristiyan ve Yahudi mezaliminin ortadan kaldırılışını Son Peygamber tarafından yenik ekine dönüştürülüp yerine bütün dünyaya Allah’ın dinini duyurulması anlamında dır.
Bazı insanların taptıkları cinler Süleyman peygamberin uhdesinde kullanılması Süleyman peygamberin hizmetinde kullanılması yine aynı anlama gelmektedir.
Sonuç Olarak diyebiliriz o zaman.
1-Hazreti Musa gerçek anlamda asası ile denizi yarmamıştır. Yardığı deniz hayat denizidir. İnananlarla inanmayanları ayırmıştır.
2_ Kuru bir Yolu Kuran vahiy yolu olarak. Anlatmıştır.
3-Karaya çıkarmayı. Denizin kenarındaki ada ve ya suların dışındaki yer anlamında değil ahiret âlemindeki mükâfat alınan yer anlamındadır.
4- Firavunun suda boğulması küfür denizinde kâfir olarak ölmesi anlamındadır. Yoksa. Dünyada cezası hemencecik verilmesi olurdu bu verdiğimiz ayet örnekleriyle çelişirdi.
5-bedenini kurtarılması da. Cesedi anlamında değil, dünya hayatında dünyalık piramitlerdir. Dünyadaki kazandıklarıdır. Şu anda firavundan bahsedilmesi onun dünya verdiği çabanın karşılığının dünyada verilmesi anlamındadır.
Yanlışlarım bana doğrularım ise Allah’a aittir en
doğrusunu Allah bilir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN –ANAMUR
alirizaborazaan@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder