28 Şubat 2010 Pazar


CİN KELİMESİNE KURAN'IN YÜKLEDİĞİ ANLAM NEDİR?

RAHMAN V RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Bu güne kadar, bize klasik olarak anlatılan dinde Cin: beş duyularla algılanamayan. Dumansız ateşten yaratılan görülmeyen varlıkların adıdır. Diye tarif ediyorlardı.

Şimdi Kur’an daki anlatılan cin neymiş onu incelemeye çalışalım. 

Kuran’ı okuyup Cin ile ilgili ayetleri tahlil ettiğimizde cinin de Adem şemsiyesi altında olan aklıyla takvasıyla fıskıyla onunda bir insan olduğu, onun da Allah’a karşı ibadet ve kullukla sorumlu ve görevli bir varlık olduğu, anlaşılacaktır.

51/56” Ben insanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım”

Daha öncede bahsettiğim gibi Kuran'daki bir ayetin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için Kuran'da onunla ilgili geçen bütün ayetler kafada bir projektör gibi şavkarmalı, kastettiği manayı konu ve Kuran bütünlüğüne, o konunun ilmine, akla ve pratik hayata ters düşmeden anlayarak yorumlamak gerekiyor.

Edebi anlatım sanatı sadece Kuran'da değil, bu anlatış insanın yapısında ve özünde var olan ve her milletin dilinde ve edebiyatında bulunan bir gerçektir.

Bizim dilde de Kullanılan deyimlerin ve edebi sanatların bazılarına öreneler vermeye çalışalım.

Açık kapı bırakmak: Eğer gerçek anlamında anlaşılmış olsaydı, bir kaç kapıdan, birisinin açık kalması anlamında anlaşılırdı.

Ama mecazi anlamını düşündüğümüz zaman ; Bir iş ya da sorunla ilgili olarak, son sözü söylemeyip,biraz daha elverişli davranışta bulunma olanağı vermek anlamındadır.

Göz yummak: Gerçek anlamında anlarsak Gözleri kapamak anlamındadır. Mecazi anlamına baktığımız zaman , ise hoş görmek,bağışlamak, kusurları görmezlikten gelmek anlamında kullanılan bir deyimdir.

Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Kuran'daki ayetleri de anlarken Kuran'daki anlatım sanatını iyi kavramak lâzımdır.

Yine cin konumuza dönelim, Örnek verdiğimiz ayette ,Cin ve insan ikisi de adem şemsiyesi altında olduğu halde sanki ikisi ademden farklı ayrı ayrı yaratıklar olduğu sanılmıştır.

Bakınız başka bir ayette hepsi adem şemsiyesi altında olduğu halde başka başka isimlerle zikredilmişlerdir.

2/96”Andolsun onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (onlardan) her biri bin yıl yaşatılsın ister. Oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah onların yapmakta olduklarını görendir”

Bakınız Kur’an “ ben insanları ve cinleri” İfadesini kullanırken iki değişik ademden söz etmektedir.” Onları,insanlardan ve şirk koşanlardan” İfadesiyle de üç değişik yaşam biçimine sahip ademden söz etmektedir.

Ayette geçen onlar ifadesiyle Yahudilerden söz ederken,insanlar ifadesiyle de yolu belirlenmemiş ademlerden, söz etmektedir. Şirk koşanlar ifadesiyle de puta tapıcılardan söz etmektedir. 

Soru 1-Neden Allah orada, Cin de insanda adem olduğu halde İbadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlıktan bahsetmektedir?

Bakara suresinin 96. ayeti kerimesinde şirk koşan, onlar, ve insanlar adem şemsiyesi altında insan olduğu halde sanki insandan ayrı ibadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlık olmadığını bunların hepsi davranış biçimleriyle birbirlerinden farklılaşarak insan oluyorsa,“ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım “ ayetinde cin kelimesi neden insandan ayrı bir varlık olarak algılanıyor?

Öyle ise adem şemsiyesi altında sadece davranışlarda farklı olarak, ibadet ve kullukla görevli varlıkların hepsi insanın davrnış farklılığından dolayı sıfat alarak isimlendirilmiştir.

İşte cinle ilgili kafaya takılan soruların insanı rahatlatacak ve kalpleri mutmain edecek cevabı alabilmek için ayetleri sıralamaya çalışalım.

72/1- De ki: "Bana gerçekten şu vahy olundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik" 

Eğer algıladıkları gibi, Cinler beş dyulaarla algılanamayan varlıklar olmuş olsaydı,"Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik"  Dinleme ifdesi beş duyu ierisinde değil midir?

72/2- "O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız." 

Demek ki,Onlarda akıl ve irade var ki, Allah'a ortak koştukları şeylerden rücu ederek iman etmeye ve rabbin terbiyesi altına girmeye yönelmişlerdir.

72/3- Elbette, Rabbimiz'in şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk." 

Allah'a Çocuk edindi diyen, gelen peygambereri ilah konumuna getirenler yahudi ve hristiyanlardır. Bu tip cinlerin kitap ehlinden olduğu anlaşılmaktadır.

72/4- "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler."

Bunu söyleyen cinler de yine kitap ehlinden olan cinlerdir Vahyin orijinalinden saparak zan ve tahminle Allah'tan olmayan Allah adına bir takım şeyler uyduran  Yahudi ve hıristiyan olanların önde gelenleridir.

72/5- "Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık." 

Demek ki bu cinler, Fıtratı bozulamış,gelen uyaıcılara karşı beyin anteleri aık olan cinlerdir. Eğer öyle olmamış olsaydı hala şirk koşmaya devam ederlerdi.

72/6- "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı." 

Buradaki Bahsedilen,"İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı." Her ikisi de Adem şemsiyesi altında olup yol sememiş, insanların, tercihini gayri Rabbani yolda kullanarak rabbani yoldan ayrılan teknolojik bilgilerle kendisini donatmış olan insanlara veya cinlere sığındıklarını onları kendilerine rab kabul ettiklerini  anlatmaktadır.

72/7- "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı." 

Bu ayette bahsedilen cinler, Yine tercihini iblis yolunda olup müşrik olaan, Ahiret alemine peygamberlere kitaplara iman etmeyen cinlerden söz edilmektedir.

40/37-'O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.'

72/8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk." 

Bu tip cinler her ikisini, yani, ehli kitap ve müşrik olan cinleri içerisine almaktadır.Yani elişki olmayan bir kainat olduğunu gözleyip anlayailen insanlardır.

72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur." 

Kuran Gelmezden önce İnsanları aldatmak için insanların göremedikleri yerleri görerek onlara yaldızlı sözlerle kandırıp, aldatıyorlardı. Ama şimdi ne zaman altatacak bir şeyler söyleseler hemen onu delip geçen bir kuran ayeti karşılarına çıkmaktadır.

72/10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?" 

Kendi kendilerine soruyorlar. Bu hakikatler neden böyle gzlenmiş ve gizlemeye çalışıyorlar?

72/11- "Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz." 
Dünya Hayatı kendilerine verilen bir zaman dilimi içerisinde denenme ve sınavdır. Aklını kullanaan iblisin yolunda kendilerini arındırarak müslüman olanlar olunca orada din ve yaşam biçimi farklı olan insanlardan söz etmektedir. Cinlerden müslüman olunc artık o cin değil müslüman insandır. Nasıl kafir müslüman olup da ona kafir denilemediği gibi bu da öyledir.

72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık." 

İblsin şeytanın yolunda olan insanlar, Kuranı dinleyip iman edince Yerleri ve gökleri yaratanın Allah olduğunu anladık onu inkar etmekle, kendimizi inkar ettiğimizin, farkına vardık.

72/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından." 

Tam bir müslüman olanın portresi çizilmektedir.
 

72/14- "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır." 

Yani Yaratılışta érabim Allahtıré deyip de dha sonra kavimlerin atalarının vermiş oldukları bu sözden cayarak yabancılaşanlar içerisinden aklını kullanarak gelen uyarıcılara kulak verip müslüman olanlardn bahsetmktedir. Kendilerini değiştirenleri Allah değiştirmektedir. Hala müslüman olmayı kabul etmeyenler hem kendilerine hem de başkalarına zulmederek hayatlarını sürdürmektedirler.

72/15- “Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.” 

İşte müslüman olmaya zulmeden ciner ebedi olarak cehennem için odun olacaklardır. Bir başka ifadeyle ebedi olarak cehenmede yanacaklardır.

72/16- “Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı', mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik.” 

Eğer Yol belilirlememiş insnlarla yolunu  tercihini şeytani yolda yapan insanların her ikisi de Allahın tanımladığı şekilde inansalar ve yaşamış olsalardı Allah nimetlerini onlara bol bol sunardı.

Cin suresinde buraya kadar ayetleri nakletmeye çalıştık.

Biz iddia ediyoruz ki yer yüzünde adem şemsiyesi altında insanlardan başka ibadet ve kullukla sorumlu hiçbir varlık yoktur.

Önce şu soruyu sorarak Kuran’da çelişkisiz olarak yerine oturan bir cin anlayışını ortaya koyalım.

Cinler adem değilse, nasıl olur da ademden olan bir peygamberden Kuran dinlerler?

17/94Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Bu ayetlere göre insandan peygamber ancak insanlara peygamber olarak gönderildiğini anlatmaktadır. Eğer melek olsaydı meleklerden bir peygamber gönderileceğini vurgularken, cinler beş duyu ile algılanamayan varlıklar ise beş duyu ile algılanamayan varlıklardan peygamber gelmesi gerekirdi.

Öyleyse ademden bir peygamberin beş duyu ile algılanamayan varlıklara elçi olarak gelmesi veya vahiy aktarması, Kuran’a ters, ilme ters, akla ters ve pratikte de böyle bir şey olmamıştır. 

Eğer cinler beş duyularla algılanamayan ve onlar da Allah'a ibadet ve kullukla sorumlu bir varlık iseler, o zaman beş duyularla algılanamayan varlıklardan peygamber olması gerekirdi. İnsanlardan olan bir peygamberin cinlerden olan, varlıklara vahiy iletmesi düşünülemezdi.

Ademlerin dışında bütün varlıklarda akıl ve irade olmadığı halde cinlerin “doğrusu bizim beyinsizlerimiz Allah’a karşı saçma şeyler söylemişler” ifadesiyle aklı olduğu halde aklını kullanmayan cinlerden söz etmektedir. “ rabbimizin şanı yücedir o ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk”.

Bu sözü söyleyen cinlerdir.Kuran’ın bütünlüğünde bununla ilgili başka ayetlere baktığımız zaman bu sözü söyleyenlerin Yahudi ve Hıristiyan oldukları anlaşılmaktadır.

9/30:” Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?”

bazı cinlerin Allah çocuk edindi demesiyle Yahudi ve Hıristiyan olanların Allah’ın oğlu demesi arasında ne fark vardır?. “insanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki onların azgınlıklarını arttırırlardı.

Kuran’ın anlatım sanatına bir bakın sığınma olayı, ilah edinme rab edinme anlamında kullanılmıştır. Bu da Allah’ın yarattıklarından herhangi birine olan sevgi ve ihtiramı Allah’a denk veya Allah’ın üzerinde sevgi ve saygıya sebep oluyorsa Kuran bunu müşriklikle suçluyor. bu da şirkle giden kişinin asla bağışlanamayacağını söylüyor.

4/48:” Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.

Daha önce de bahsettiğim gibi cini Kuran yabancıllaşmış insan anlamında kullanmıştır.insanlardan bazı aklını kullanamayanlar yabancıları gözlerinde öyle büyütmüşler ki; her şeyi bilen gayb dan haber veren onları kontrol eden bir anlayışa sahip olduklarından dolayı Allah’tan daha çok korkma ve sığınma ile onlara sığınmışlardır.

Eğer, bir adam yanlış bir yolda giderse, onun yanlışını destekleyen bir toplum da oluşursa, hem onun yanlışlarını daha çok yanlışa götürerek azgınlaştırır.

Samirinin buzağı heykeli yapıp onu destekleyenlerin onu azgınlaştırarak vahiylere karşı duyarlılığının kaybolarak helak olması gibi.

Bugün İslam topluluklarındaki hastalık ilim ve teknolojide, ileri gitmiş Avrupa ve Amerika’nın halkına bağlanması gibi. Batının kültür ve medeniyetini Allah’ın koymuş olduğu medeniyetin yanında adı bile anılmaya değmezken onların medeniyetini tapınılır hale getirmişlerdir.

Yerleri ve gökleri yaratan insanlara aklını takvasını, fısk ve fücurunu Allah verdiği halde ihtiram, saygı, ibadet ve kulluk, hamd ona layık iken maalesef kendileri de yaratılıp ölmelerini bile engelleyemeyen cinlere yabancı adamlara ibadet ve kulluğu ön plana çıkarmışlardır.

İşte Kur’an’ın insanlardan bazı adamların cinlerden(yabancılardan) bazı adamlara,sığınıp onların azgınlıklarını arttırmasının anlamı budur.

Genelde mütercimlerin ve müfessirlerin yanıldığı nokta ayette geçen (cannı) kelimesini cinni diye tercüme etmelerinden kaynaklanmaktadır.

15/27:” Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.” 

Kuran’ın metninde cannı kelimesi geçtiği halde onu cinni diye tercüme etmeleri onunla ilgili bütün ayetlerin yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Cin yabancı insan can ise insanı ayakta tutan, enerjidir.

55/15- Cann'ı (cinni) da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.


Kur’an’ı kerimin hiçbir yerinde cinni dumansız ateşten yarattık diye bir ayet yoktur. Şeytan, cin, can, iblis kelimelerini Kuran’ın anlatış biçimine göre kavrayamadıkları için kavram kargaşası çıkmaktadır.

Bakınız Kuran İblisin dışında secde etmişlerdi. o cinlerdendi” ifadesiyle insana fısıltı veren, İnsanı Allah’ın yolundan alıkoymaya çalışan, bir cinden söz ediyor. Ama o adem olan yabancı değil, O insanın asıl yapısına , yaratılışına yerleştirilmiş  takva yolunu bozmak için, var olan bir yabancıdır. Bir sestir.Dağdan gelip bağdakini kovma “Ata sözüne yakışan bir anlatımdır.

Buradaki “ iblis cinlerdendi ifadesi Özgür bir iradeye sahip olan insana yanlışları teklif eden fısıldayan sesi eğer insan kabul eder o yaşamı tercih ederse,bu insanın adı şeytan oluyor. Yani asıl Allah’a ibadet ve kullukla görevli insanı kuşatarak hakkı olmayan yeri işgal edip insanı doğru yoldan alıkoyuyor.

Muttaki olanların hayatta yaşarlarken iki amaçları vardır. Birincisi kimseye zulüm yapmamak, başkalarına olan hakları ihlal ederek onları yurtlarından çıkarmamak. İkinci amacı ise hem kendisi hem de kendisinin dışındakilere yapılan haksızlık ve zulümlere rıza göstermemektir.

İşte iblisin görevi muttaki olan yolu engellemektir. Bu anlattığım meseleler, ailelerin toplumların milletlerin, devletlerin ve bütün dünyanın öz yapısında olan kanayan bir yaradır.

Kendi iktidarını iblisin eline teslim etmiş insanlar başkalarının yurtlarını işgal ederek onlara zulüm yapmışlardır. Dünyada zulüm makinesinin başı olan Amerika iyilik vaatleriyle binlerce kilometre uzaklardan gelerek Afganistan’ı ve Irak’ı işgal ederek mazlum halkı öldürerek yerleşmesi gibidir.


Can ve iblis dumansız ateşten yaratılmış enerji olan varlıklardır. Adamdan olan cin ise yabancılaşmış insandır. İnsa’nın yaratılışı da nasıl ise cin de öyledir.

6/130” Ey insan ve cin topluluğu içinizden size ayetlerimi aktarıp okuyan,ve size bu karşı karşıya kaldığınız gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar nefislerimize karşı şahadet ederiz derler. Dünya hayatı onları aldattı.kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler,”

Beş duyularla algılanamayan gözle görülemeyen varlıklar insanlardan olan bir elçi bir peygamber tarafından nasıl uyarılabilir.?

17/93”Yahut altından bir evin olmalı,veya gökyüzüne yükselmelisin üzerimize bizim okuyabileceğimiz,bir kitap indirinceye kadar, senin yükselişine de inanmayız. De ki:Rabbimi yüceltirim. Ben elçi olan bir beşerden başka mıyım.? “

17/94 “ Kendilerine hidayet geldiği zaman ,insanları inanmaktan alıkoyan şey.onların : “Allah elçi olarak bir beşerimi gönderdi ? Demelerin den başkası değildir.”

17/95”Deki: Eğer yeryüzünde (insan değil de) Tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı ,bizde elçi olarak elbette melek gönderirdik.” 

Ayetlerden de anlaşıldığı gibi akıl eden düşünen ve her yaptığı iyi veya kötü davranışlardan yetkili ve sorumlu bir varlık kendi cinsinden olan bir elçiyle uyarılıp korkutulduğunu söylüyor.

Cinler beş duyularla algılanamayan varlık 0lsaydı, ayetlere göre Allah peygamber olarak kendi içlerinden beş duyularla algılanamayan peygamberler göndermesi gerekirdi. Öyleyse cinlere İnsandan bir  peygamber Kuran anlattığına göre cinlerin insan cinsinden varlıklar olduğu muhakkaktır.

46/29” Hani cinlerden bir kaçını ,Kur’an dinlemek üzere sana yönlendirmiştik.Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, kulak verin sonra bitirilince,kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.”

46/30” Dediler ki gerçekten biz Musa’dan sonra indirilen kendinden öncekileri doğrulayan, bir kitap dinledik. Hakka ve doğru olan yola yöneltip iletmektedir.” 

Peygamber, Hıristiyan ve Yahudilerden bir gurup hasbel kader geliyorlar. Kur’an’ı dinlediklerinde Kuran’ın yol gösterici bir kitap olduğunu, kavrayıp kabullenip, kendi kavimlerine uyarıcılar olarak dönüyorlar.

Eğer cinler beş duyularla algılanamayan varlıklar olmuş olsaydı insan olan bir peygamberden nasıl Kuran dinleyebilirlerdi?

Yine cinlerle ilgili ayetleri aktarmaya devam edelim.

34/12” Süleyman içinde, sabah gidişi bir ay akşam dönüşü bir ay olan rüzgâra (boyun eğdirdik)Erimiş Bakır madenlerini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında rabbinin izniyle bir kısım cinler vardı,Onlardan kim bizim emrimizden çıkacak olsa.ona çılgın ateşin azabından tattırırdık.”

34/13” Ona dilediği şekilde Kaleler heykeller,havuz büyüklüğünde çanaklar,ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. Ey Davut ailesi Şükrederek çalışın. Kullarımdan şükrederek çalışan azdır.

34/14” Böylece onun ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü onlara asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası Haber vermedi. Artık o yere yıkılıp düşünce açıkça ortaya çıktı ki,Şayet cinler, gaybı bilmiş olsaydı,Böylesine aşağılatıcı bir azap içinde kalıp yaşamazlardı.”

Buraya sebe suresinden aktarmış olduğumuz ayetleri yorumlayacak olursak, Süleyman peygamber babası Davut peygamberden Öylesine güçlü bir devlet mirası teslim almış ki: Çağdaş toplumlara karşı, teknolojik yönden büyük bir üstünlük sağladığı anlaşılıyor.

Rüzgârları kullanıp onlardan istifade etmesini başarabiliyor Kendisinin ihtiyacı olan sahalarda yabacı küfür toplumlarından uzman bilgin utsalar çalıştırarak ve bakır madenini kullanmasını keşfederek, muazzam devlet otoritesi kuruyor.

Doğru olan odur ki, Akıllı olan insan başkalarının aklından istifade edebilen insandır.Süleyman peygamber, hem kendisine bağlı olan Müslüman kesimden yapabileceklerini yapıyor. yapamadıklarını ise, İhtiyaç duydukları konularda ise yabancı toplumlardan (cinlerden) uzman o konuda ehliyetli bilim adamlarını çalıştırmasını başararak Çağdaş düzeyde müreffeh devlet oluşturuyor.

Nasıl her şeyin bir başlangıcı bir gelişmesi bir de sonu varsa,Süleyman peygamberinde,sonu yaklaşmış, Artık otorite sarsılıp, Yavaş yavaş imparatorluk çökmeye başlayınca, Bakanlıklar genel müdürlükler laçkalaşmış, hiyerarşi bozulmuş disiplin de ortadan kalkınca, Cinler Süleyman peygamberin kendi üzerlerinde bir gücü olmadığını görünce istemeyerek çalıştırıldıkları ordudan çekip gidiyorlar.

Kuran sanatsal bir üslûpla anlatarak, İnsanların ,” cinlere ait gaybı bilgiler bildikleri ile ilgili inançlarını yıkarak, Otoriteyi bir asaya , Kurdu da iç ve dış düşmanların istilasıyla, Saltanatın yok oluşunu özetliyor.

Yoksa Süleyman peygamber hem devletin komutanı, hem de bir insanın ağaçtan yapılmış bir deyneğe dayalı kalarak ölmesi,ve yıllardan sonra asaya dayalı kalarak. Orada kimseden haberi olmadan kurtlar asayı yiyinceye kadar beklemesi, eşyanın yapısına uygun değildir. Kuran'a uygun değildir, salim akıl sahibi de bunu kabul etmez.

Böylece Kuran bir mesaj daha vermektedir sizin tapındığınız o cinler yani gözünüzde büyütüp ilahlaştırdığınız yabancı insanlar ,

Süleyman’ın tahtı çökmeden tahtın yıkılacağını fark edemediler.
Eğer bunu daha önce fark etselerdi istemeyerek çalışmazlar çeker giderlerdi.

Herhalde Kuran’dan cinlerle ilgili yeteri kadar örnekler verdik sanırım. Aklını kullanıp, olayları inceleyen insanlar, üfürükçülerin ve cincilerin azizciğine uğrayarak kendilerini bu yaptıkları hilelerin pençesine kaptırmazlar.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com
Kaydı Yayınla

23 Şubat 2010 Salı

GELENEKSEL OLAN KURAN DIŞI ANLATILANLARLA KURAN'DAN ANLATILANLAR ARASINDA TEMEL FARKLILIKLAR


RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


1-İnsanların ilk çoğalması gelenekçilere göre bir Bir tek Adem ve havvadan meydana gelmiştir. Kuran'a göre birçok Adem ve Havva'dan meydana gelmiştir. 
2-Gelenekçilere Göre Peygamberlerde Olağan üstü vahiylerin dışında mucizeler var. Kuran'a göre onlar normal bir insandır. Sadece diğer insanlardan onları ayıran Allah'tan vahiy gelmesidir.

3- Gelenekçilere göre. Peygamberler Allah'ın koyduğu yasaları, deler. 

Örnek: Ateşe atıldığı zaman peygamber olursa ateş onu yakmaz. sıkıştığı zaman ellerindeki sihirli değneklerle, zaman deniz yarılır. ay ikiye bölünür. Pınarlar fışkırtır. Kuran'a göre   Alah'ın Evrendeki  koyduğu yasalara muhalefet eden bir işlem gerçekleşmez.

4- Gelenekçilere Göre Kura'n kapalıdır. Onu Peygamberden başkası anlayamaz. Peygamber de onu hadisleriyle açıklamıştır Hadislere göre amel edilmelidir. Kuran'a göre Kuran'da her örnekten bir örnek verilmiş hiçbir eksik bırakılmamıştır. Kuran yeterlidir. Zaten peygamberin söyledikleri ve yaşadıkları Kuran'ın uygulamasıdır. Peygamberler kendiliğinden Allah'a rağmen söz söyleyemez. Kuran'ı anlamak için okuyanlar anlar.

5- Gelenekçilere göre  Allah iman etmeyen kavimleri Tabiat kuvvetlerini harekete geçirerek helak etmiştir. Kuran'a Göre Allah insanlara bu dünyada everene Allah'ın Evren yasalarına ve insanların birbirlerine müdahalesi hariç,  özel cezası yoktur. Asıl ceza Ahret âlemindedir.

6/-Gelenekçilere Göre Dinin temelini hadisler ve ehlisünnet âlimleri oluşturur. Kuran'a göre Allah'tan başka söz sahibi hüküm koyucu yoktur. Kuran dinin temelini oluşturur.

7- Gelenekçilere göre Her peygamberin getirdiği şeraitler farklıdır. Kuran'a göre Her peygamberin şeraitleri aynıdır.

8- Gelenekçilere göre hazreti İsa babasızdır Kuran'a Göre Dünya hayatında insanların ilk  yaratılışı hariç  Allah bir sünnet koyarak bütün insanlar bir erkek bir kadınadan meydana getirmiştir. Bu sebeple babasız çocuk olmaz Hz. İsa da babasız değildir.

9- Gelenekçilere göre, İblis ile şeytan aynı şeydir Kuran'a Göre İblis ile şeytan tamamen farklıdır. Birisi ateşten diğeri topraktan yaratılmıştır. Bir başka ifadeyle İblis insana insan içinden kötülükleri teklif sunan şeytan ise bu teklifleri kabul eden insanların ısracı olanların adıdır.

10- Gelenekçilere göre Dinlerle ilimlerin yakınlığı yok. Kuran'a göre İlimle Kuran birbirlerinin söylediklerini onaylar. Asla, ters olmazlar.

11-Gelenekçilere göre,cehennem ebedi değildir. Cehenneme giden günahlarının cezasını çektikten sonra Cennete gitme durumu var. Kurana göre İnsanlar ya cennetlik ya cehennemliktir. Cennete giden ebedi cennette cehenneme giden de ebedi cehennemde kalacaklardır.
.
12-Gelenekçilere göre çocuklar cennete gidecek Kuran'a göre çocuklar ölünce imtihandan geçmedikleri için toprak olacaklardır.

13- Gelenekçilere göre Erkeklere Huriler verilecek, Kuran'a göre, ahret âleminde kadın ve erkek olayı kalkacak, tek cinste toparlanıp, onlara huri olarak ahirette yaratılan  eşler verilecektir.

14-Gelenekçilere göre, En büyük peygamber son peygamberdir. Kuran'a göre peygamberin küçüğü büyüğü olmaz. Hiçbir peygamberin hiçbir peygambere göre üstünlüğü yoktur.

15-Gelenekçilere Göre cinler beş duyularla algılanamayan varlıklardır. Kuran'a Göre cinler Yaratılıştaki, "Rabbim allahtır" sözünden cayan insanların genel adıdır. Onlar da insandır onlr da topraktan yaratılmışlrdır.  

16- Gelenekçilere göre melek tanımı yapılamamıştır. Kuran'a göre melekler, İnsanların  fiziki psikolojik yapıları da dahil olmak üzere insanların dışında yaratılmış ve insanların emirlerine verilmiş bütün varlıkların adıdır.
17- Kurana göre kâinatta ana çatı olarak iki varlık vardır. Birisi ibadet ve kullukla Allah'a arşı sorumlu  olan varlıklar. İkincisi ise hem bulunmuş olduğu konumdan Allah'ın emirlerine itaat eden hem de insanların emirlerine amade olan meleklerdir.

18- gelenekçilere göre ölen insanları peygamberler mucizeler göstererek diriltebilir. Kuran'a göre ölen asla ahret âlemi dışında dirilmeyecektir. gerçek anlamındaki Ölüleri peygamberler diriltemez.

19-Gelenekçilere göre İsa peygamber ölmedi göğe çekildi kıyamete yakın bir zamanda gelecek. Kuran'a Göre İsa peygamber ölmüştür. Kıyamete yakın bir zamanda gelmeyecektir.

20- Gelenekçilere göre Allah dilediğini saptırır dilediğini hidayete erdirir. dilediğini bağışlar. Kuran'a göre Allah kişiye Aklını takvasını fıskını verip önüne de doğru yola yanlış yola gidecek malzemeleri verir. Kişi kendisi istemedikçe Allah insanı saptırmaz, hidayete getirmez bağışlamaz, Allah saptırmayı hidayete getirmeyi ve bağışlamayı yaratır. Seçimi insanın özgür iradesine bırakır.

21- gelenekçilere Göre Peygamberler âlimler iyi adamlar ahret âleminde şefaat edecek. Kuran'a göre Ahret âleminde Kişinin dünya hayatındaki ameli dışında kimse yardım edemeyecektir.

22-Allah Dünya hayatında Müslüman olanlara vahiylerin dışında Özel bir yardımı yoktur. Kâfir olanlara da özel müdahalesi yoktur. kim çalışır gayretini gösterirse dünyada üstün olan odur.

Doğrulrım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
Kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

KUR’ANDA DEVLET ANLAYIŞI!



RAHMN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!



 Devlet: Sınırları belirlenmiş toprak üzerinde bulunan toplumların çoğunluğunun siyasi görüşü etrafında teşkilatlanmış Yasama, yürütme, ve yargılama yetkisine sahip olan otoriteye denir.

Kuran'a Göre devlet: Allah'ın Peygamberler aracılığı ile getirmiş oldukları kitaplarda ön görülen, kanunlar çerçevesinde devlet başkanı ve onun gurubunun hem o kanunlara kendilerinin uyması hem de halka o kanunlara uymaya çağırmasıdır.

Biz burada Allah'ın insanlara sunduğu bir devlet modelinden söz edeceğiz. Şuna inanıyoruz ki, Allah İnsanları ve kâinatı yaratandır. kâinatı yaratılmış olanlardan çok daha iyi bilen olduğunu kabullenmekteyiz. Bu sebeple Dünya hayatındaki Allah'ın insanlar için çizdiği bir projeyi, kabullenenlerin iktidar olduğu bir toplumda uygulamayı pratik hayata götüren devlet modelinden söz edeceğiz.

Allah yeryüzünde ve kâinatta yaratılmış olan varlıkların en mükemmel olarak yaratılanları âdemoğlu şemsiyesi altında olan insanlardır.Bu sebeple Her insan başlı başına bir devlettir. O kendisine nasıl değişik iki yerden gelen seslerden herhangi birisini tercih ederek yol seçmede yetkili ve sorumlu ise, Devlet de iki temel düşünce etrafında toplanmış olan insanlardan ya takva yönünün ya da fısk yönünün iktidarı olmaktadır.

Bir başka deyişle gücün veya çoğunluğun, Ya Allah'a teslim olmuş rab olarak Allah’ı Kabul eden insanların iktidarı vardır. Ya da çoğunluğun veya gücün, şeytan’a teslim olan insanların  iktidarı vardır. 

Dünya üzerinde Bulunan ve aklı olan her insan dünya hayatında istediği yolda yürümek, Allah tarafından kendisine verilmiş bir haktır. Bütün dünyada olan insanlar bir araya gelseler bir kişi herhangi bir yola gitmeyi seçmişse, onu kimse seçmiş olduğu yoldan alıkoyamaz buna gücü yetmez. Sonucuna Katlanmak koşulu ile istediği yolda yürümeyi kendi özgür iradesine verilmiştir.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

Allah Kendisine iman edenleri, Tiyatrodaki bir suflör gibi, yanlış yaptıkları zaman uyarmış onlara veli olmuştur. İşte Allah'ın veliliği altına girerek yaşayanlar hem bu dünyada hem de ahret hayatında asla mutsuz olmamışlar ve olmayacaklardır.

20/123- Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size Benden bir yol gösterici gelecektir; kim Benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz."

Allah İnsanlara öyle bir hayat biçimi önermiş ki, Hiçbir zaman aklı olan insanın kaçamayacağı yaşadığı hayatın her bölümünde yapması gerekenleri gücü yettiği oranda yapmak yapmamsı gerekenleri de yapmamakla yükümlüdürler. Hiçbir zaman Allah insanlara gücü üzerinde yük yüklememiştir.

6/152- "Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (Emir) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz."

Şimdi İnsanın nasıl bir yapıya sahip olduğunu neleri yapıp neleri yapmamakla görevli olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalışalım. Şimdiye kadar dünya üzerindeki bilginler ve filozoflar insanı tanımlarken, Bazıları insan düşünen bir hayvandır demişler, bazıları insanları diğer yaratıklardan ayıran özellik akıldır demişlerdir.

Kuran Bakınız İnsanı nasıl tanımlamaktadır?

91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (Andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Bu Ayetler İnsanın nasıl bir varlık olduğunu tanımlarken, her akleden insanların hissetiği gibi, Bir olay karşısında birbirlerine zıt iki sesin gelmesidir. Kuran bu sesin birisine fısk ve fücur diğerine ise takva sesi kullanmıştır. Aklını takva yolunda yürümeye kullanıp nefsin azgın tutkularından kendisini arındırmış olan insanlara muttaki, Bir adı iblis bir adı nefis bir adı da fısk ve fücurdan gelen sesle hayat bulan insanlara da cin ifadesi kullanmıştır.

Halk dilinde vicdan diye bilinen takva sesi, İblisten gelen her bir yanlış teklif sonucunda muttaki olanları  uyaran ve insanlaarı rabbin yoluna davet etmekle görevli bir melektir. Bunun tamamen zıddı olan iblis sesi de insanı All'a karşı isyana inkara kibirlenmeye doğru götürmeye teklif sunmakla görevli bir melektir.


O zaman İnsanı tanımlamaya çalışalım.

İnsan: Hem takva yolunda yürümeye doğru eğilimli, hem de iblisin teklifleri yolunda yürümeye doğru eğilimli nötr bir varlıktır. 

İnsanın, iyi ve kötü yönde  almış olduuğu kararları, ve seçmiş olduğu yönde dini ve yaşam tarzı sonucunda isim alması onların, sıfatlarıdır. İnsan dışındaki bütün varlıklarda böyle bir haslet yoktur. Bu sebeple Allah'ın halife diye isimlendirdiği İnsanların dışındaki diğer yaratılan,varlıklar insana hizmet etmek onun emirlerine boyun eğmekle görevidirler. İşte Kuran bunlara melek ismini vermektedir.
Melek: İnsanların fiziki ve psikolojik yapısı da dhil olmak üzere insanların dışında insanların emirlerine amade olan bütün varlıkların adıdır.

95/4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Dünya üzerinde bulunan hiçbir varlık insan gibi mükemmel yaratılmamıştır. Kâinatta bulunan bütün varlıklar insanoğlunun emrine amade olarak yaratılmıştır. İnsan Var oluşuyla beraber eşyanın esrarını çözerek bu günkü bilgisayar ve uzay çağına ulaştığı halde diğer varlıklarda böyle bir ilerleme yoktur. Onlar insanoğlunun kendilerini hizmete davet edenlerine cevap vermektedirler.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." 

2/33- (Allah:) "Ey Âdem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Burada insanın dışında olan bütün varlıkların insana hizmet etmek için yaratıldığını ve hizmet ettiklerini vurgularken, insanların da cinlerin de kendisine ibadet ve kullukla görevli olduklarını söylemektedir.

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

Cin kelimesi geçmişken , sakın ola ki cinleri insanların dışında bir varlık olarak algılamayın. Cin, insanların tercihlerini rabbin yolunda yürümeyi ve yaşamayı tercih eden insanların geneladıdır.
Buraya kadar insan Allah ve kâinat hakkında biraz da olsa bilgi verdikten sonra, şimdi devletin temelini oluşturan insandan başlayarak nasıl devlet haline gelir onun kurandan profilini çizmeye çalışalım.

Kuran'da geçen Halife kelimesi temel olarak iki Anlam taşımaktadır.

İNSAN OLAN HALİFE!

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Burada bahsedilen halife Allah adına Dünyada en mükemmel yaratılış nedeni ile kâinata hükmedebilen insandır. Daha önce bahsettiğimiz gibi meleklerin âdeme secdesi onun emrine girmesi anlamındaki secdedir. Yani Allah Kâinatta yaratmış olduğu bütün varlıkları insanlar için yaratmıştır. İnsanlar kâinat var oldukça kâinattaki gizli bazı bilinmeyenleri gün yüzüne çıkarıncaya kadar, kıyamet kopmayacaktır. İnsanoğlunun ömrüne eşdeğer olan kâinat insan ömrü bitiği zaman kâinat da yok olacaktır. 

ve kıyamet kopmuş olacaktır. Yeniden bir yaratılışla tekrar yaratılan insanlar ceza ve mükâfat görmek için ayrılmış olan yerlerine gidecekler. Asıl bizim konumuz İman edenlere Allah'ın proje olarak sunduğu dini ayakta tutmak için var olan halifeliktir.

DİN ADINA GÖNDERİLEN HALİFE!

5/92- Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir.

Kendilerini Allah'a yöneltmiş ve takva iktidarını kurmuş olanların, Yol Göstericisi Allah'tır. İnsanlar kendi akıllarına göre dünyada yaşamak için kanun vazetme insanları kendi akıllarından çıkarmış oldukları kanunlarla yönetme hakkı, Allah'a göre yoktur.

Dünya hayatında kendisine iman edenlerin kesinlikle itiraz hakkı olmayan yanıldıkları zaman düzeltilen ölçü örnek alacakları peygamberler göndermiştir. Her peygamber kendisine gelen vahiyleri önce kendisi kabullenmek ve yaşamak daha sonra da diğer İnsanlara tebliğ etmektir. 

Peygamberlerin getirdikleri Allaht'an vahiy olması sebebiyle yanılma payları yoktur. Bu sebeple peygamberin getirdikleri konusunda sıkıntıya düşme ve itaatsizlik doğrudan doğruya Allah'a itaatsizlik demektir. Bu sebeple her peygamber, Başlı başına itaat edilmesi gereken örnek olan bir halifedir.

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

Bu itaat tabii ki peygamber ve Allah'a iman edenler içindir. Allah ve resulüne iman ettim diyenler, artık Allah'tan gelen bütün hükümler kendi aklına ters düşse bile Hatta onun söylediği bir söz, kendi ve yakınlarının aleyhine olsa bile ona muhalefet etme hakkı yoktur. Kabullenmek zorundadır. Hatta kalbinden bile verilen emre itaat konusunda rahatsızlık duyma hakkı da yoktur.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine Andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

Allah iman edenleri kadın olsun erkek olsun tek bir ümmet olmasını istemektedir. Nasıl bir fabrikada her bir görev için yerleştirilmiş parçalar ve parçacıklar biri birlerine hiçbir muhalefet yapmadan bir bütünlük içerisinde kendi görevlerini icra edip yapıyorlarsa. Müslümanım diyenler de kendi bulunmuş oldukları konumda, rolde kendi üzerlerine düşen görevi bir reise bir peygambere bir lidere  itaat etmekle görevlidirler.

Organizmaların tümüne baktığımız zaman da öyle değil mi? Aybir İnsanın organizmasının işleyişi gibi, İnsanda bir beyin vardır. O beyinin haberi olmadan deyim yerinde ise kuş bile uçmaz. Vücudun bir yerinde bir arıza olsa bütün vücut rahatsızlık çeker. Onu tedavi etmek için bütün vücut seferber olur. O acıyı önce beyin hisseder daha sonra da diğer yakınlık derecesine göre vücudun diğer organları hissederler. İşte İslam toplumları da öyle olması gerekir.

9/128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz Onun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. 

O elçi, çiftlikte bir horozun diğer dıştan gelecek tehlikelere karışı tavukları koruması, Hayvanların yavrularına karşı duydukları hassasiyet gibi müminlere karşı hassasiyet duymaktadır.

Allah, peygamber ve ona bağlı olduğunu kabul eden Müslümanların dünyada nasıl yaşamaları gerektiğini, Örnek bir peygamberle profilini çizerek kendisinden sonra gelecek kuşaklara model teşkil etmiştir. Artık her örnekte bir örne verildiği hiç bir eksiğin bırakılmadığı, elde yazılmış belgelenmiş ezberenerek korunan bir kuranla yeni bir çağa girilmiş olmaktaddır. Yani peygamberlik dönemi bitmiş. yerine herkesin elinin altında dilerse bütün peygamberlere gelen vahiylerin toplandığı bir kitap bulunmktadır.  

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

İşte Örnek bir lider, örnek bir toplum budur. Bir taraftan insanlar önlerindeki hayatın nasıl olacağını bilmezken onların önlerinde Allah ile irtibatlı bir önderleri var. O lider. Bir mesele hakkında sıkışıp kaldığında ona vahyeden o problemleri tek tek çözen Allah’ı vardı. Ve ona suflörlük yapıyordu.

75/16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.

75/17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.

75/18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.

75/9- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.

İşte Peygamberin peygamber oluşuyla başlayan, problemler peygamberlik tarihi bitene kadar karşısına çıkan problemleri Allah tek tek nerde ne yapacağını izah ederek hayatı Allah'ın yol göstericiliğinde okuyarak, peygamberini yönlendirmiştir. Ve peygamberlere Allah kılavuzluk yapmıştır.

İnsan yaratılış olarak eksik ve hatalıdır. Peygamberler de Hayatlarında yer yer yanlışlıklar yapmışlardır. Kuran’da Bu peygamberlerin yapmış oldukları yanlışlıklardan söz ederek, onlar düzeltilmişlerdir.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İşte peygamberlerle diğer insanları ayıran özellik budur. Bu sebeple peygamberlere kesin bir itaat vardır. O ne söylemişse kendisinden değil Allah'ın emirlerini iletmiştir. Ama peygamberler dışındaki devlet başkanlarına veya ulul emre itaat ince bir ayrım farkıyla peygamberlere itaatten, ayrılmaktadır.

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Ayette geçen,” Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün” peki Allah ve resulü hayatta iken bu anlaşmazlığı Allah'a ve resulüne götüreceğiz de öldükten sonra kime götüreceğiz?

Allah da resulü de gönderilmiş olan Kuran'dır. İnsanoğlunun var oluşu ile başlayan peygamberlik ayeti insanoğlunun olgunlaşması ve yazı kültürünün gelişmesi ile nesih edilerek yerini Kuran ayeti almıştır.

33/ 40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Kur’an hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmayanlar veya kalplerinde maraz olanlar. Peygamberliğin devam ettiğini, her peygamber gönderilen topluluğun, kendi peygamberlerinin son peygamber olduğunu söyledikleri gibi İslam toplumları da son peygamber olduğunu söylediklerini söylemişlerdir, diyorlar.

Vahiy orijinli dinlerin dışında insanların söylemleri hakkı örtemez.

61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.

Kuran'dan önce gelmiş geçmiş ve kıssaları oluşmuş her peygamber, mutlaka kendilerinden önce gelmiş olanları tasdik edip doğrulamış ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelemiştir. Bu Büyük bir mucizedir. En son gelen peygamber de kendisinden sonra bir daha peygamber gelmeyeceğini peygamberlik hayatının noktalandığını vurgulayarak yeni bir dönemin başladığının işaretini vermiştir.

Bir başka deyişle yeni bir çağın başlangıcını oluşturmuştur. Her şeyin bir başlangıcı bir gelişmesi ve bir bitişi olduğu gibi peygamberlik son nebi ve resul olanla, bitmiştir.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir. 

Bazılarının söylediği gibi, nesh etmek ayetin hükümlerini kaldırmak anlamında değil, daha güzeli varken öncekinin kullanılmaya gerek kalmamasından kaynaklanmaktadır. Bu Güne kadar yazılan kitaplar kalemlerle defterlerle bir sürü masraf ve zaman harcanarak yapılıyor ve basılıyordu. Elektronik ortama gelinince artık matbaa dönemi kapanacak bilgisayar dönemi ile insanlar iletişimini daha kolay sağlayacaktır. İşte Allah matbaa ayetini silerek veya feshederek bilgisayar ayetini göndermesi gibidir.

Aklını kullanan insanılar için de öyle olması gerekmez mi? Her örnekten bir örnek verildiği ve hiçbir eksiğin bırakılmadığı insanlar için yeterli açıklamanın yapıldığı Kuran gibi bozulmamış ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak olan kitap varken başka peygamber gelmesine   gerek var mı?

Bütün dünyadaki her insan isterse bu kitaba ulaşması mümkündür. Peygamberler aracılığı ile gönderilen dinin her meselesi onda mevcuttur bu daha güzel değil mi? İşte Kuran Bütün Peygamberlerdeki Hayat kısalarını özetleyerek nerde ne yapılması gerekenleri içerisinde toplamış ve kendisine sahip olanlara dosdoğru yolda götürmüştür. 

Ve insanlar eğer önyargısız ve kalpleri marazlanmadan okuyup anlayanların hepsini kendisine büyüleyerek evrensel bir din olduğunu kanıtlamıştır. Öyle olması da gerekirdi. Kuran Allah tarafından gönderilmiş çarpıklığı olmayan bir kitaptır. Elbette insanı insanlardan daha iyi bilen, onlara nerde hangi hastalıkta nasıl bir ilaç vereceğini en güzel bilen Allah'tır.

O zaman bu ilahi mektubun ilahi reçetenin ne demek istediğini anlamak ve oradaki hangi hastalığa nasıl ilaç verileceğini tespit ederek onu kendimiz için kendimize uygulamamız gerekmektedir. Bugün dünyanın hastalığı bu, insanlar Kuran'ı keşfedememişler. Onun için Kuran'ın dışındaki tarif edilen verilen ilaçlar onların hastalığını iyileştirme yerine hastalıklarını arttırmıştır.

Bu Hastalığın ilacının Kuran olduğunu bilenler çıksa da, onların sesi kesilmeye, insanoğlunun var oluşuyla beraber başlamış ve yok oluşuna Kadar da devam edip gidecektir. Ne zaman hakkı hâkim kılma mücadelesinde ortaya çıkan peygamberler ve elçiler ortaya çıktığı zaman onu destekleyenler olursa o hak yeşermiş toplumda iktidar olmuş ve rahat bir nefes almışlardır.

PEYGAMBER ÖRNEK BİR DEVLET BAŞKANIYDI!

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Allah son peygamberi, gelecekteki, devlet başkanı sıfatıyla devlet başkanlarına model olarak seçmiştir. Kuran'dan onun insanlarla iletişimini gerek müslüman halk ile, gerek gayri Müslimlerle iletişimini nasıl kuracağını tanımlamıştır.

Allah inananlara devlet kurmayı emretmemiş. Çünkü devlet kurmak aynı tevhit akidesi etrafında insanlar toplanırsa oluşması gereken bir olaydır. Kuran'ın da belirttiği gibi İnsanoğlunun var oluşundan buyana Kuran'da bahsedilen yirmi beş peygamber geçmektedir. Binlerce peygamber gelip geçtiği halde onlar tarih sahnesine çıkamamışlardır. 

Bunun sebebi onlar görevlerini düzgün yapmadıklarından mı? Elbette hayır. Onlar Allah'tan gelen emirleri toplumlara ulaştırmışlar fakat dinleyenler olmamıştır. Ve öldürülmüşler dövülmüşler ve sürülmüşlerdir.

O peygamberlerin, bu gün İslam ve ehli kitap toplumlarının anladığı gibi ellerinde sihirli bir değnek veya olağan üstü harikulade vahyin dışında bir mucizeleri yoktu. Onların ellerindeki malzeme sadece vahye karşı duyarlılık antenleri açık olup kendilerini destekleyen Müslümanlardı.

3/52- Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.

Kuran'daki ayetleri, yalın olarak ele alıp bu ayet şöyle diyor demek yanlıştır. O Ayet orada bütün Kuran'daki ayetlerin içerisinden süzülerek gelen hiçbir ayetin sınırını ihlal etmeden bir yorum çıkararak, Kuran bütünlüğü içerisindeki ayetlerin, zedelenmeden bir yere oturtturulması gerekir. 

Allah isterse Kendisi Hz. İsa peygamberi destekleyemez mi idi? elbette ona gücü yeterdi. Ama Allah dünyayı düzenlerken böyle düzenlemiş, biz Allah'ın dünyayı ve kâinatı neden böyle düzenledi diye Allah’ı sorgulamak yerine düzenleme şeklindeki hikmetleri kavrayarak anlamak için yol almamız gerekmektedir.

Allah Akleden kendisine teslim olan insanlara dünyada yaşarken, İman edenlere velilik ettiğini, Allah'ın peygamberler aracılığı ile ulaştırdığı insanların iman edenlerine şöyle söylemektedir.

Ey İman eden Kullarım. Sizi dünya hayatında birçok imtihanlar zorluklar beklemektedir. Ben sadece dünya hayatında elçilerle nerde ne yapacağınıza suflörlük yaparım. Siz eğer dünya hayatında gerekli gayreti göstermezseniz karşıda sizin iman etmenize düşmanlık eden kâfirler ve şeytanlar var. Onlar eğer güçlü olurlarsa sizi sizin dininizden güç kullanarak alıkoymak isteyecekler. 

Eğer onlara karşı size saldırdıklarında gerekli savaş hazırlıkları yapmazsanız o kâfir ve şeytanlar sizi mağlup ederler. Size elçi olarak gönderdiğim o resule bağlılığınızı gösterin. Ve sabırla çalışın yılmayın üzülmeyin her zorluğun arkasında bir kolaylık vardır. Sabredenler ancak kurtuluşa ererler. Belki siz size verilen mallardan fakirlere öksüzlere yolda kalmışa dilenenlere vermekle mallarınızdan eksilebilir. 

Bu eksilme sizi hayra doğru yolda yürümede kararlı kılacaktır. Cimrilik ederek kendisi yığdıkça yığarak ihtiyaçlı olanlarla da alay ederek şımaranlara asla hidayet ulaşmaz. Onların bu tutum ve davranışları kendilerini helake götürecektir. Onlara imrenmeyin Onların sadece bu dünyada yaşarız ölürüz. Demelerinden dolayı böyle cimrileşerek mallarından vermek istemezler. 

Eğer İman edenler, Kâfir olanlara imrenecek olmasalardı Onlara dünyada malı yığdıkça yığardım. Ama ben öyle yapmadım kim bu dünyada gerekli gayreti gösterirse ona veriyorum siz durmadan çalışın üzülmeyin gevşemeyin İmtihan olduğunuz şu dünya hayatında ne kadar ömrünüz var ki? O zaman zarfında çekmiş olduğunuz sıkıntılar ve sabrınız size ebedi bir cennet kazandıracaktır.

Örnek bir peygamberin devlet otorite haline geldiği zaman Kuran'da tanımlanan görevleri incelemeye çalışalım.


1-Peygamberin müslüman olan halkla münasebetleri.

2-peygamberin gayri Müslim halkla münasebetleri.

3-peygamberin devletin dışında bulunan devletlerle münasebetleri.

PEYGAMBERİN MÜSLÜMAN OLAN HALKLA MÜNASEBETLERİ!

Asıl İslam  devletinin  ana çatısını oluşturan Müslümanlardır. Peygamber kendisine bağlı olan Müslümanlarla ancak Allah'ın tanımladığı yaşam biçimlerini pratik hayata götürebilir. Bu toplumda direksiyon peygambere aittir. O Allah'ın haram kıldığı bir şeyi helal kılamaz Allah'ın helal kıldığı bir şeyi de haram kılamaz o Allah'ın ona yüklediği görevler çerçevesinde hareket etmek zorundadır.

53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.

İşte bu ayetler bir peygamberin profilini çizerek diğer insanlardan ayrı bir konuma taşıdığını göstermektedir. Onun yaptığı her davranış Allah'ın gözetimi altındadır. Yanıldığı zaman düzeltilen bir konuma gelmektedir.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İşte Kuran peygamberin yerini ve konumunu böyle tanımlamaktadır. Onun İçin peygamberin peygamberliğini kabul edip ona iman ettim diyenler bazı kuralları Bilmeleri gerekir. Her ne şartta olursa olsun peygamber herhangi bir konuda bir hüküm verdiği zaman ona itaat etmesi ve hatta kalbinde bile isteksizlik bir sıkıntı duymaması gerekmektedir.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine Andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

İşte Allah ve resulüne böyle bağlılık gerekiyor. Onun söyledikleri vahiy ise o söylerken vahiy çizgisinden sapamaz ise Ona itaat Allah'a itaat ona itaatsizlik de Allah'a itaatsizliktir. Zaten o Kuran'a uymayan bir hal ve harekette bulunamadığını ve bulunamayacağını Allah söylüyor.

69/43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

Peygamberi tutup da Allahın tanımladığı yerden kaldırıp sanki Kuran yetmiyormuş, veya Kuran eksik de peygamber onun eksiklerini tamamlayan bir konuma götürmek zalimliktir. Peygamberler Gönderilen vahyi hem insanlara bildirir. Hem de onun nasıl hayata uygulanacağını örnek olarak örnek bir yaşamı ile ortaya koyar. Yoksa peygamber kendi kafasından kanunlar çıkarıp yaşam ortaya koyamaz.

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

Allah Emri verir peygamber de, kendisine iman edenlere o emri uygulayarak nasıl yaşanacağını gösterir.

İnsanlar güllük gülistanlık ortamda iman ettim diyerek amellerini süslü gösterebilirler. İnsanların asıl denenmelerine sebep olan Hayatın zorluk anlarındaki tutum ve davranışlarındaki tutarlılık, ihlâs ve samimiyettir. Peygambere iman ettiğini Allah savaş anlarında deneyerek kimin samimi kimin samimi olmadığını denemektedir.

2/214-Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.

İşte Allah Dünya hayatında böyle bir düzen kurmuş. Bir kimsenin peygamber olması evliya olması sahabe olması veli olması onun dünya hayatında kurallara uyma dışında bir ayrıcalığı yokur. Ancak onlar Allah'ın emirlerine uyduğu zaman evrenin yasalarına uyarak kendilerine vahyin yol göstericiliği vardır. 

Allah'ın onlara yaptığı sadece suflörlüktür. Kâfirler gerekli gayreti gösterip teknolojik yönden saldırdıkları zaman onlara özel bir yardımı olmamış sadece onlara psikolojik destek vermiştir.

Peygamberler kendisine iman edenleri devamlı eğiterek sıkıntılı ve zor zamanlarda, onların sağlıklı düşünmelerini, sabır göstermelerini gevşek durdukları zaman başlarına bir sürü felaketler geleceğini bildirerek. Onları olgunlaştırmaya çalışmıştır. En zorlu deneme savaş zamanlarında geçmiştir. İman edenleri samimi olanlarıyla samimi olmayanları savaş ayırmaktadır.

2/216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

Bakıldığı zaman savaşa gitmek kesin olarak ölmek değil ama Ölmekle kalmak arasında bir çizgide bulunmak demektir. Yani Kabullendiğin din ve kişilik uğruna namusunu şerefini vatanını milletini korumak adına canını riske atmak demektir. İman edenler için ölüm yok olup gitme değildir. Onlar için dünya hayatında Allah'ın insanlar için, emrettiği kurallara gereği gibi uyanlara, ebedi cennet vardır. 

İşte Ölüm Müslümanım diyenler için dünya hayatından daha cazibeli ve daha güzel bir yere gitmenin adıdır. Müslüman Bu sebeple Ya zalim olanın sana dayattığı hayat tarzını, sana yaptığı zulmü ortadan kaldıracak, ya da onun vahşice zulmüne boyun eğip çarpışmayacak onun sultası altında şerefsizce yaşamayı kabul edecektir. Müslüman için, savaşı kazanırsa dünyada güzellik kaybedip ölürse de ahrette güzellik ortaya çıkacaktır.

9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.

Ayette; ceza, ya Allah katından derken Ahret aleminde zulmedenler için cehennem, ya da bizim elimizle derken, dünyada iken müslüman olanlar galip geldiklerinde onların aşağılanır bir konuma düşmesi savaşı kaybetmeleri anlamındadır.

8/70- Ey peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."

Allah'ın İnsanlara verdiği her emir, inansın ya da inanmasın insanların hayrınadır. İnsanlar bazı bilmedikleri şeyleri başlarına nusubet geldiği zaman anlamaktadır.” Bir nusubet bin nasihat “ demeleri ondan kaynaklanmaktadır. 

İşte kâfir olanlar Rabbim Allah’tır diyenlere zulmettikleri zaman onlarla savaşıp kaybettikleri zaman kendileri zayıf düştüklerinde zayıf düşenlerin hallerini ancak anlayabilmektedirler. Bu sebeple dünyada iken savaşı kaybedip esir olduklarında görmeyen gözler görür. işitmeyen kulaklar iştir hale gelerek ahret alemini görürler de ebedi hayatları belki kurtulur.

İslam’ın otorite olduğu Medine'de Müslüman olanlar ganimetler içerisinde olunca, Yahudilerden Hristiyanlardan, müşriklerden ve diğer din mensuplarından goraf goraf müslüman olmuşlardır. İşte Münafıklık burada türemişti. Allah da Elbette onları denemeye tabi tutmadan öldürmez.

3/166- İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) mü'minleri ayırt etmesi;

3/167- Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.

3/168- Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse."

İman ettim diyenler mutlaka denenecek iman edip etmediği yaşadığı hayatına inancını uygulamasıyla ortaya çıkacaktır. İşte yürekten iman etmediği halde münafık olanlar. İster bu ehli kitap anlayışında olanlar olsun isterse puta tapıcılardan olsun iman etmediği halde inadım dediğinde onun bedelini ödeyecek bir davranış ortaya çıktığı zaman kıvırtmaya ve bahaneler aramaya başladığı görülür. İşte kendilerine uydurdukları bahaneler.

Müslümanım diyenlerin iman edip etmediği sadece savaş anında değil, hayatın her Alanında deneniyor. Ve denenmeye devam edecektir. Anne ve babanın çocukları ile denenmesi, Çocukların anne babasıyla denenmesi Komşunun komşularıyla denenmesi Devletin toplumla, toplumun devletle denenmesi, işçinin patronlarıyla patronların işçilerle denenmesi, yoksulun zenginle zenginin yoksulla denenmesi devam edip gitmektedir. İşte Burada, Her alanda insanlar Bulunmuş oldukları konumda yapabilecekleri kadar kendi üzerlerine düşen görevleri yapmak zorundadırlar.

Bir Örnekle Bunların hepsini anlatmış olalım diğerlerinde hep bu örnekteki duruma benzer. Anne Baba çocuklarını. Küçük iken doğurup yedirip içirip giydirerek, eğitimlerini de kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar. Sağlamak zorundadırlar. Genelde Toplumlarda bazı istisnalar hariç bu kurallara uyulmaktadır. Ama Anne baba ihtiyarlık ve bunaklık dönemine geldikleri zaman çocuklarda aynı duyarlılık bulunmamaktadır. 

Normalde Bir Anne babanın Bir tane evladı varsa, onlar bunaklık ve ihtiyarlık dönemine geldiklerinde o bir çocuk onlara şefkat kanatlarını gererek öf bile demeden Bakmakla yükümlüdür. Eğer Bunlar birden çok evlat iseler o anne ve babalarına ait yükümlülüğü paylaşarak yapmak zorundadırlar. Eğer bunlardan herhangi birisi bu kendisini eften püften bahanelerle kendi üzerindeki sorumluluktan kaçıyorsa Bunun Savaştan kaçması ile ne farkı vardır?

Bizim beldede, Kocası ölmüş birkaç tane evladı olan bir kadın vardı. Evladının birinin yanında kaldığı sırada, Başka bir evladına telefon ediyor. Oğlum ben sizi özledim biraz da sizin yanınızda kalmak istiyorum diyor. Oğlu cevap veriyor. Ana Ben eşime bir danışayım izin verirse, tamam olur kabul edeyim diyor. Eşine danışıyor. Bu İşin çokluğunda başına bela mı arıyorsun getirme diye kocasına bağırıyor. Ve Annesi tekrar telefon açıyor. Ne oldu oğlum eşin izin verdi mi diyor. İzin vermedi ana seni getiremeyeceğim diyor.

Her insan olanları vicdanının sesini dinlemeye davet ediyorum sizce bu nasıl bir tablo. Bu davranış sizce doğru mu? Elbette insan yaratılırken Allaha sen bizim rabbimizsin dediği sözle bu yaptıkları uyuşmaz. Allah da Böyle olan insanlara asla hidayet vermez. İşte Allah İman edenlerle, İman etmeyenlerin arasını böyle ayırmaktadır. 

İman edenler. Her bir güzel amel işlediklerinde onları Allah kalplerini daha da yumuşatarak onlara şefkat rahmetini daha da güçlendirerek, ebedi bir mutluluğa doğru götürmektedir. İman etmeyenleri de her yanlış bir davranmış yaptıklarında onların yanlışlarını şeytan süsleyerek kurtuluşu mümkün olmayan bir bataklığa doğru götürmektedir.

Huzur evi yapan ve ona destek verenleri kutluyor ve tebrik ediyorum. Bu Toplumda kimsesiz kalmış duyarlılığını yitirmiş olan evlatların bulunduğu bir toplumda olmazsa olmazlardandır. İşte burada kınanacak birisi varsa o da huzur evine anne ve babalarını gönderenlerdir. O Allah'ın Kendilerine yüklemiş olduğu sorumlulukları yerine getirmeyenlerdir.

46/15- Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım."

Her İnsan önce kendi evinin önünü temizlemekle yükümlüdür. Her insan başlı başına kendi yükünü gücü yettiği zaman kendisi taşımakla görevlidir. İşte asıl sorun Gücü yettiği halde başkalarına hangi konuda olursa olsun yük olmaması gerekir. Ama güçsüz ve başkalarının desteğine ihtiyacı olma durumu başka, işte İlk önce ona destek olması gereken en yakın olanlardan bu yükü yüklenmek en yakınlarından başlamaktadır.

Bu Konuda Aile başlı başına kendileri arasında birbirleriyle kenetleşerek aile içerisinde herhangi birinin sıkıntıları diğerlerini Kuran'ın tarif ettiği miras hukukundaki anlattığı gibi yakınlık derecesine göre sorumludurlar. Eğer bunu aile içerisinde çözülemeyecek bir sorun oluşursa bu sorun en yakın akraba ve yakınlarından başlayarak komşulardan uzak komşulara kadar genişleyerek devam etmesi gerekir. Çözüm bitmiş değil, bu köye beldeye ve devlet yönetimine aktarılarak devam eder.

Böyle bir toplum bu ölçüler içerisinde hareket ederse Allah o topluluğa Kendi ellerinden olan davranışlar yüzünden Rahmet kanatlarını germez mi? İşte devlet başkanı Bu sorunların çözümünde hem yetkilisi hem de sorumlusudur. Kendi Tebaasından aldığı destekle toplumuna eşit uzaklıktadır. Devlet başkanı Allah'ın koyduğu sınırlar içerisinde Topluma adalet dağıtarak yönetmesi gerekmektedir. 

Dünya hayatı Allah'ın adalet dağıttığı yer değil, Dünya hayatı Allah'ın kendi dinini temsil edenlere Adaletle Davranmayı emrettiği yerdir. Eğer devlet başkanı müslüman değilse Nasıl nerden kurallarını alıp halka adalet dağıtacak?

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Müslüman olmayanlar iş başına geçtikleri zaman ekini ve nesli yok ederler Onun için Devlet adil bir davranış sergileyebilmesi için Allah'tan korkan ona ibadet ve kulluğu ilke edinenler tarafından yönetilmesi gerekir.

Eğer Bir devlet Takva iktidarının oluşturduğu güç ile iktidarsa Toplumda bozgunculuk çıkaran hakkı ihlal etmek isteyen kötülüğü yaygınlaştırmak isteyenlerle nasıl mücadele etsin?

3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

Allah O İktidar sahiplerinin önce kendi kendilerini takva yönünde eğitmiş olanlardan olmasını istemektedir. Allah Müslüman olanların güç kuvvet olansını o güçleri ile başkalarına zayıf bırakılmış olanlara zulmetsin diye değil onlara zulmedenleri ortadan kaldırmak onların zulümlerini engelleyerek toplumda refahı huzuru sağlamak için vardır.

Devlet Başkanı Adil olarak yaşayacak önce kendisi bu yaşayışın öncülüğünü yapacak daha sonra bu adil yaşayışın güzelliğinin tebaasına emredecek. İşte Peygamber ve onun yaşam biçimini devam ettiren Allah dostları hariç iş başına geçtiklerinde Mal yığmaya nüfuslarını kullanmayla çalışmışlardır.

Kuran'ı inceleyenler iyi bilirler. Bütün peygamberler gelirlerken önce kendileri taşın altına ellerini koymuşlardır. Açlık çektilerse önce kendileri açlık çekmişler. iman edenlere merhamet kanatlarını germişler ölürlerken de servet bırakıp geride kalanlara mal kavgası yaptırmamışlardır. Normal bir vatandaşın yiyip içtiğinden fazla yiyip içmemişlerdir. Vasat bir yol izlemişlerdir. Kuran'da ensar ve muhacirin durumu anlatılırken bize ibret olacak sahnelerden bahsetmektedir.

9/100- Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.

Devletin içerisinde bulunan iki tip topluluk vardır.

1-MÜSLÜMAN TOPLULUK

2-GAYRI MÜSLÜMAN OLANLAR.

Devletin ayakta durmasını ve gelirlerini bu iki topluluktan karşılıyordu.

MÜSLÜMAN OLANLAR.

İslam toplumlarıda müslüman olan halktan alınan verginin adı zekât diye geçmektedir. Eğer Müslüman tebaa zekâtını vermezse Onlardan zorla alınır. Zaten dikkat ederseniz zekât kavramı namazla beraber anılmaktadır. Eğer kişi ben müslümanım diyorsa Devletin kendisine vergi olarak belirlediği miktarı, zekâtı, vermekı zorundadır. Eğer ben müslüman değilim deyip de kendisini başka dinden olduğunu söylemişse onlar da devletin bir takım işlevleri yapmaları için onlardan cizye ve haraç almaktadır.

ZEKAT

İslam toplumlarında bu gün zekât kavramı yanlış anlaşılmaktadır. İnfakla karıştırılmaktadır. Zekât. İslam toplumunda Ben müslümanım diyenlerin devletin kendisinin maddi durumuna göre günün şartlarına göre, belirlediği verginin adıdır. Bunun Oranını devlet yönetimi belirler. 

Ve değişken olandır. Günün koşullarına göre şartlara göre değişken olan bir vergidir. Kendi devleti, ayakta kalamazsa kendi güvenliği de tehlikeye düşmektedir. Onun İçin takva sahibi her müslümanım diyen kişilerin namazını nasıl kılıyorsa mallardan zeket vermesinden doyı eksilen müslüman bozgunculk çıkarmaz yüzleri de ekşimez.  

Fıkıhçıların belirttiği gibi zekât 1/40 diye bir sınırlama yoktur. Onun için Kuran'da böyle bir oran belirlenmemiştir. Onu devlet yönetimi  günün şartlarına göre belirler.

İslam toplumunda bulunan gayri Müslimler O toplumun içerisinde bulundukları sürece O devletin nimetlerinden istifade etmektedirler bu sebeple Allah onları diğer Müslüman toplumdan ayırarak onlar İslam devini ortadan kaldırmak için birbirlerine destek verip çeteleşme dikçe onlarla güzel geçinmeyi, cizye ve haraçlarını ödedikleri sürece onlarla savaşmayı yasaklamıştır.

9/7- Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.

Müslüman Olduğunu söyleyip de İslam’da devlet yok diyenlere soruyorum Müslüman olanları müslüman olanlar yönetir. Devletin başındaki kişi ya müslümandır. Ya da garı müslümandır. Bir kişi hem müslüman hem de gayri müslüman olabilir mi? İslamı öyle yozlaştırmışlardır.

Dinin ve devletin birebirinden ayrılması diyerek Kuran'daki muttaki olanların iktidar olmasını söz sahibi olmasını kelime oyunları ile o saygın değerler Kuran'ın emirleri örtbas edilmeye çalışılmıştır. Bu toplumu müteşabih ayetlere çekilmeye çalışarak laik kelimesi ile en büyük Kuran anlayışını darbelemeye çalışılmıştır. Bu sebeple Laiklik ve laikliğe karışı olan kelimeler üzerinde durmadan geçemeyeceğim.

LAİKLİK;

Laiklik kelimesi bize Avrupa Hıristiyan dünyasından ithal edilen bir kelimedir. Hıristiyan dünyası 1789 Fransız ihtilaline kadar devleti din adamları papazlar yönetiyordu. Ama ihtilal ile birlikte din adamlarıyla devlet yönetimi birbirinden ayrılarak Devlet işlerine dinin karışmaması ve din işlerine de devletin karışmaması anlamında laikliği getirdiler.

Hıristiyanlık dini ile İslam dini birebirlerinden tamamen farklıdır. Zaten kuran anlayışının ortadan kaldırılması İslamı İslam toplumlarını Hristiyan dinin anlayışı ve yaşamı etkileyerek yozlaştırmayı başarmışlardır. 

İslam'da Kuran'a göre devlet, Bedenle ruh nasıl biri birinden ayrıldığı, zaman hiçbir anlam taşımıyorsa, iman eden bir kişi yaşam biçimini imanını şekillendiren Kuran'dan almıyorsa onun inançlı olmasının bir anlam ve önemi yoktur. Devletin başındaki kişiler de toplumu yönetirken Allah'tan aldığı emirleri toplumuna uygulamıyorsa anlam ve önemi  yoktur.

İnsan hayatını yaşamını şekillendirmeyen bir inancın ne önemi var ki? Senin inandığın yasalar seni hayata bağlar. Yoksa bir anlam taşımaz. İslami devletlerin idarecileri genelde topluma uyguladıkları yasaları eğip büktükleri, gizleyip ve kendi menfaatleri uğruna sattıkları için. inanan ve inanmayan toplumlarda haklı olarak İslami devlete karşı çıkılmışlardır.

İslami devlet: Bütün Halka eşit uzaklıktadır. Allah insanları kendi dininde dünyada özgür iradesine bırakmışsa, İslami devlet de bunu pratik hayata uygularken kişilerin inançlarına bakmadan onlara adil ölçüde davranmayı emreder. İşte Bu Anlamda Kişilerin inancı Allah ile kendisi arasındadır. O dünya hayatında kendisine ait olan davranışlarda devlete ait yükümlülükleri hariç istediği gibi yaşama hakkına sahiptir.
2/256- Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.

İslam devletleri sanılıp da Kuran'ın ön gördüğü yaşam biçiminden uzaklaşarak Allah'ın tanımladığı yönetim biçiminden uzaklaşmışlardır. Bir taraftan Allah Bir insanı öldürmek bütün dünyadaki insanlar öldürmek. Derken Hiç bir insanı haklı bir nedene dayanmaksızın hiç bir insan öldüremez.

5/32- Bu nedenle, İsrailoğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.

Devletin bekası için kardeşini öldüren devlet başkanları bir taraftan normal halkın yiyeceğinden içeceğinden fazla yemeyi yasaklayan Kuran Saraylarını köşklerini altın musluklar altın banyolar yaparak lüks hayat yaşamışlardır.

Bir köyde bir mahallede bir beldede bir ihtiyar inliyorsa, O ihtiyarın iniltisinden o ihtiyarın derdinden o devlet başkanı sorumludur. Doğru Olanı Devlete ait malları kendi özel bir mülkiyetine geçiremediği gibi özel mülkiyetinde olan devlet başkanları ellerinde bulundurduğu daha önceki mal varlığını ihtiyaçlı olanlara dağıtması lazım ki. Şaibe oluşmasın.


PEYGAMBERİN VEYA DEVLET BAŞKANININ DİĞER GAYRİ MÜSLİM OLANLARLA İLİŞKİLERİ!

Herkesin bildiği gibi Medine’de Müslüman olanlar iktidar sahibi olduklarında Yahudi ve Hıristiyanlardan müslüman olanlar olduğu gibi, Yahudi ve hıristiyenlardan hatta müşrik olanlardan müslüman olmadığı halde İslam toplumu içerisinde bulunuyordu.
Kuran Peygamber ve devlet başkanı sıfatında olan bütün iman eden emir sahiplerine Müslüman olan toplumlarla anlattığımız diyalog gibi. Gayri Müslim olanlarla da nasıl iletişim kurulacağını belirlemiştir.


60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

Daha önce de belirttiğim gibi, İslam toplumunda bulunan gayrı müslümler aslında o topluluğa yabancıdırlar. Kendi dinlerinde serbest kalmak koşulu ile Otoritenin kendileri üzerinde koyduğu kurallara uymak zorundadırlar. Ama bunlar içerisinde uyanlar olduğu gibi uymayanlarda bulunmaktadır. Bunları kuran iki kısma ayırmaktadır.

a- Anlaşmalı olanlar.

Bu tip gayri Müslimler, cizye ve haraçlarını verip de otoritenin kendilerine kendi dinlerinde yaşama özgürlüğü vererek,İslam toplumlarında bulunmalarıdır. Bunlar bu tutum ve davranışlarını değiştirmediği taktirde onlara bir zorlama yoktur.

9/7- Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.

b- İslam otoritesini yıkmak için çeteleşenler.

Gayrı müslim olanlar içerisinde Din konusunda serbest olduğu halde, Otoriteye karşı çeteleip saldırırlaarsa  otoritenin de onlara karşı yapacağı davranış sürülüp öldürülmeleridir. İşte İslam devletinin mücadelesi bunlarladır. Ya İslam otoritesine teslim olacak onlara itaat edecek kendi dininde kalmak koşulu ile, ya da İslam otoritesini ortadan kaldırmaya çalışırsa da o zaman Allah onlara karşı caydırıcı olan tedbirin alınmasını bildirmektedir.

60/8-Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever.

60/9-Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost (veli) edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
 
İSLAM OTORİTESİNİN DİĞER DEVLETLERLE MÜNASEBETLERİ!
İslam devletinin, Temel amacı hem kendi sınırları içerisindeki halkın güvenliğini sağlamak, hem de İnsanlar arasında Güzelliği ve hayrı yaygınlaştırmak, helal ve temiz olan şeyleri emretmek murdar ve pis olan şeyleri de yasaklamak yaygınlaşmasına vesile olmamaktır. Fakir olanları ihtiyaç sahiplerini zor ve güç durumda olanlar İslam otoritesinin koruması altındadır.
8/60- Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

Dış devletlerde Olanlarla da halkına zulmeden ve kendisi içerisinde yardım bekleyen onların zulümlerinden kurtulmak isteyenleri de yardım ellerini uzatarak onlar kurtarmaktır.
.4/75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?

Bu Yardım Halkı müslüman olan bir devletin, halkının o devlet başkanına verdiği bağlılık ile doğru orantılıdır. Bir memleketi ayakta tutan adalet ilkeleridir. Adalet mekanizması çökmüş bir devlet ayakta duramaz.

Kuran bir toplumun dinini İslam etmek için savaşmayı emretmez. Bir toplumun dini kendisine verilmek için savaş yapmayı emreder. İşte ayette din Allah'ın oluncaya kadar savaş edin dediği budur.

2/193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.

Dünya üzerinde Eğer lider olan ülke Allah'ın tanımladığı gibi, Müslüman olan bir devlet olmuş olsaydı, Dünyada savaş ortadan kalkar, insanlara zulüm işkence kalkar. Herkes zulüm yapmadığı sürece kendi dininde istediği gibi yaşama hakkına sahip olacaktı.

Bellerine Bombalar dolayarak mazlum günahsız insanların üzerine intihar bombaları atmak Allah'ın tanımladığı İslam değildir. Dünya üzerinde Kuran'ın anlayışı ve anlatışı yaygınlaştırılarak, İslam ülkeleri Kafasını iki elinin arasına alarak, biz nerde yanlışlık yapıyoruz  diye düşünmeleri gerekir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR
kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com