27 Nisan 2012 Cuma

28-TİN SURESİNİN TFSİRİ



 RAHMAN RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

Tin suresi nüzul sırasına göre yirmi sekiz, Kuran sıralamasına göre de doksan beşinci sure olup, mekkede indirilmiştir. Sekiz ayetten ibarettir.

95/1- İncire ve zeytine andolsun,

Yine Allah diğer surelerin başlangıcında olduğu  gibi, Bir meseleyi anlatmak için insanların bildikleri bazı şeylerin isimlerini zikrederek  bilmedikleri şeyleri anlatmaya başlıyor. Aynı zamanda insanların  o bilinen şeylerdeki bazı bilinmeyen fakat insanlar o konularda o eşyanın bilgilerine ulaştıkça keşfedebilecekleri önemli şeylere de dikkat çekerek mesaj vermektedir. Bu ayette incire ve zeytine dikkat çekmekte onlarda insanlar için ne yaralar olduğunu anımsatmaktadır.

95/2- Sina dağına,

Bu ayette de Sina dağına dikkatleri toplamaktadır.

23/ 20- Ve (daha çok) Tur-i Sina'da çıkan bir ağaç (türü de yarattık); o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir.

95/3- Ve şu emin beldeye (güvenilir şehre).

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah’ın insanlara rabbani bir yolun yer yer  putların işgal edildiği yer yer nebevi yolun simgesini oluşturan kabenin   bulunduğu bir şehre dikkat çekmektedir.

95/4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Bundan önce bahsedilen üç ayet  insan hakkında detaylı bir bilgi vermek  ve insanı tanıtmak için ön giriş olarak yapılmıştır.İnsan üzerinde araştırma yapanlar yer yüzünde ve kainatta insan gibi mükemmel bir donanıma sahip hiçbir varlığın olmadığını rahatlıkla kavrayabilmektedir. İnsan hem aklıyla hem takvasıyla hem de fıskıyla diğer yaratıklardan ayrılarak farklılaşmaktadır. 

Ve  insanlardan başka yaratıklarda olmayan bir donanım onda görülmektedir. Bu konum onu yeryüzünde halife yani bütün kainatta yaratılmış olanlara hükmedebilme onları kontrol altına alabilme yeteneğine taşıdığı gibi, aynı zamanda onu Allah’ın emirlerini yeryüzünde insanlara Allah’tan aldıkları emirleri   duyurma ve uygulama konusunda Allah adına iş gören bir konuma taşımasından dolayı da bu ismi almaktadır.

Kuran’da Halife kelimesinin ne anlama geldiği konusunda yukarıda anlatmış olduğumuz ifadelerin karşılığını ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.

6/165- O sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti. Şüphesiz senin Rabbin, sonuçlandırması pek çabuk olandır ve şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir.

Bu  ayette halife kelimesi genel olarak insanı murat etmektedir. Yani yeryüzünde ve kainatta yaratılmış bütün varlıklara hükmetmesi onlar üzerinde hakimiyet kurabilecek donanımda yaratılmasıyla bu unvanı taşımaktadır. Meleklerin ademe  secde etmesi de bu anlamdadır. Yani yeryüzünde ve kainatta ne varsa insanların dışındaki bütün Varlıklar insanların emirlerine amade olmaları onlardan dünya hayatında kendi istedikleri istikamette yararlanmalarını anlatmaktadır.

İkinci anlamı olan halife; Allah’ın yer yüzünde kendi emriyle dolaşmasını isteyenlere  yüklediği isimdir.

38/26- "Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır."

Dünya hayatına denenmek için gönderilmiş olan insanlar, kendilerine verilmiş bu mükemmel donanımla diledikleri gibi iki yoldan her hangi birisini seçme özgürlükleri ile,  iki yol iki amaçla yürüyebilmeleri için donatılmışlardır. 

Yani Allah insana hem aklını hem takvasını hem de fıskını vermiştir. İşte bu donanımla hem dilerse insan rabbani yolda onun göndermiş olduğu nebilerin getirdikleri vahiylerle doğru bir şekilde yürüyerek ahret hayatında cennetini kazanabilmekte, hem de  dilerse fıskın yolunda yürüyerek cehennem ateşini kendilerine hazırlamaktadırlar.

95/5- Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.

Yine insan  kendi özgür iradesiyle  seçmiş olduğu yolun  Allah’ın tanımladığı  istikametin dışına taşarak yol seçmesini nankörlük ve kafirlikle  sürdürmeleridir. İşte bu şekilde yol alanlar gerek iman eden ve Salih amel işleyenler gerekse insanların dışında yaratılmış  olan bütün varlıklardan aşağıda bir tanımla anılmaktadırlar.

8/55- Allah Katında canlıların en kötüsü, şüphesiz inkar edenlerdir. Onlar artık inanmazlar.

Allah İnsanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklar kendilerine verilen görevleri yerine getirirken, maalesef azgınlık baş kaldırma isyan kötülük hep insanlardan (bir kısmı hariç)  gelmektedir.

16/49- Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.


95/6-Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır.

Kendi özgür iradeleriyle yol seçme özgürlüğüne sahip insanların, ancak Allah katında kabul göreceği davranışlarının sonucu mükafata dönüşecek olanlar iman eden ve imanın gereği olan güzel davranışları yerine getirenler olacaklardır.

Dikkat edilirse kuran inancını Salih amelle bütünleştirmeyen  vahiylerin gözetiminde yaşamını ilkeleştirmeyen insanların dünya hayatında yapmış olduğu  davranışlar Allah katında kabul görmeyecektir. İllaki iman ve arkasından imanın gerektirdiği şeylerle hayatı yaşamaktır. 

Tabi ki, bu sarp bir yokuştur. İnanmak Müslüman olmak bir takım sorumlukluları da beraberinde getirmektedir. Bu sorumluluklar gerek tabiat şartlarından gerekse diğer iman etmeyen insanlardan eziyet görmeyi beraberinde sürükleyecektir. İşte sabır ve tahammül ederek bu Rab yolunda dengesini kaybetmeden yürümek zorundadır.

2/214-Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.

9/16- Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü’nden ve mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Dünya hayatı Allah yolunda gidenler için inkar edenler bir düşmanlık vesilesidir. İman edenler ve Salih amel işleyenler yeryüzündeki yaşam kuralını kanunu Allah’tan alırlar. Onlar dünya hayatında başka dinde olanlara dinlerinden dolayı hiçbir zaman zulüm ve işkence yapmayı kendilerine haram olarak kabul ederler. İnkar edenler ve müşrikler kendilerini din konusunda yerinden yurdundan sürüp çıkarmadıkça onlarla güzel geçinmeyi bir ibadet telakki ederler.

60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

60/9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.

Kuran'ı eleştirenler,inkar eden ve müşriklerin yaptıkları saldırılara  karşı vermiş olduğu konuları ne olduğunu anlamadan  eleştirmekle ne kadar haksızlık ve zulüm yaptıklarının farkında mıdırlar? Kura'nın hiçbir yerinde Müslüman olanlara, hangi din ve inançlara sahip olurlarsa olsunlar, onlar başkalarının din ve inançlarından dolayı zulüm ve işkence yapmadıkları sürece, onlara karşı savaş açmayı ve savaşı ilk başlatan olma emri verilmemiştir. 

Ama seni Allah’ın yolundan alıkoymak mallarını mülklerini elinden almak isteyenlere seyirci kalmayı da istememektedir. eğer gücün yetiyorsa mücadele vermeyi İllaki doğru yolda yürümek için sana savaş açanlara karşı savaş yapmayı bir görev olarak vermektedir.

5/33- Allah'a ve Resûlü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.

İnkar edenlerin inkarları kendilerinin olsun onlar Allah'ı hesaba almamakla Allah'ı veli edinmemekte hem dünya hayatında hem de ahret hayatında mutlaka zarara  uğrayacaklardır. Ama din konusunda güç ve iktidar sahibi olduklarında mustazaf olanlara kendi din anlayışlarını onlar üzerine baskı ve zulüm aracı olarak kullanmaktadırlar. Onlar iktidar sahibi olduklarında ekini nesli yok etme çabasındadırlar. İnanan  ve Salih amel işleyenlerle, inkar edenlerin dünya hayatındaki fotoğrafını şöyle ortaya koymaktadır.

2/204- İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır.

2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

2/206- Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.

2/207- İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah'ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır.

Herhalde Allah bu iki insan tipini aynı değere tabi tutmayacaktır. İnanan ve Salih amel işleyenlerin  karşılığını ödüller vererek  karşılayacaktır.

95/7- Öyleyse bundan sonra, hangi şey sana dini yalanlatabilir?

Yerlerin ve göklerin yaratıcısı Allah olduğunu bildikleri halde onlar Allah’ı rab olarak kabul etmemektedirler.

39/37- Allah, kimi hidayete erdirirse, onun için bir saptırıcı yoktur. Allah, intikam sahibi, güçlü ve üstün olan değil midir?

39/38- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."

39/39- De ki: "Ey kavmim, üzerinde bulunduğunuz duruma göre yapın-edin; elbette ben de yapıp-ederim. Artık yakında öğreneceksiniz."

Allah’ı  Kabul etmek onun göndermiş olduğu vahiyleri kabullenmek ve yaşamakla anlam kazanır.

95/8- Allah hükmedenlerin hakimi değil midir?

Allah kainatın halkıdır.yediren içiren  yaşatan öldüren,sapmayı ve hidayete gitmeyi yaratan Allahtır. Hüküm ve ferman da onundur. Onun koyduğu hükmü değiştirerek  başkalarının veya kendi isteklerinin hükmüne  boyun eğmek haksızlık ve zulümdür.
Allah Kendisinin muhatap olduğu  ve sorumlu tuttuğu iki eliyle özenip bezendiği, mükemmel bir insan yaratmıştır. 

Bu insan yeryüzünde hem yetkili hem de sorumlu bir varlıktır. Yaptığı her davranışın iyi veya kötü mutlaka karşılığını görecektir. İnsan için iki hayat vardır. Bir dünya hayatı, ikincisi de ahret hayatıdır. Dünya hayatında her akıllı insan ekmiş olduğu ekinin mahsulünü ahret hayatında kaldıracaktır. Bu sebeple Allah dünya hayatında her insana aklını takvasını ve fıskını vererek bir zaman dilimi içerisinde imtihana tabi tutarak kendi özgür iradesiyle baş başa bırakmıştır.

İnkar eden ve zulmedenlere Allah özel bir dünya hayatında müdahale ederek onları cezalandırmıyor. Kuran’da kavimlerin suç işleyenleri helak ettik ifadeleri mecazi bir anlatım taşımaktadır. Eğer Allah dünya hayatında suç işleyenleri yok etseydi, bu kadar zulüm ve işkence eden insanlar nasıl elini kolunu sallayarak dolaşabilirlerdi?

35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

Evet Allah din gününde suç işleyenlerin hesabını soracak ve onları cezalandıracaktır.

Helak: Nebilerin ve resullerin getirdikleri vahiylerin yolarından saparak,inkar zulüm, saldırı,işkence, fuhuş gibi suçların, onları kuşatarak doğru yola dönecek mecalinin kalmaması demektir. Bir başka ifadeyle inkar ve günahı kendisini kuşatarak geriye dönüşü mümkün olmayan bir çıkmaza girmesidir.

Daha doğrusu Allah insanlara dünya hayatında yaşayabilecek her türlü sermayeyi vermiş, bazıları bu sermayeyi kendilerini, doğayı, ve başka insanlara zulüm aracı olarak kullanmış. bazıları da verilen bu sermayeyi kendilerini başka insanları ve doğayı arındırma temizleme  aracı olarak kullanmışlardır.

 
1/ 2,3,4. Hamd, Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim ve Din gününün maliki olan Allah'adır.


İşte hakimlerin hakimi olan Allah insanların yapıp ettiklerinin karşılığını ahret aleminde verecektir. Bu Allah’ın kesin  bir vaadidir.Allah asla vaadinden dönmez.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN ANAMUR



23 Nisan 2012 Pazartesi

27-BURUC SURESİNİN TEFSİRİ




RAHMAN  RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!


Buruç suresi nüzul sırasına göre yirmi yedi, Kuran sıralamasına göre de seksen beşinci ayet olup mekkede indirilmiştir. Yirmi iki ayetten ibarettir.

85/1- Burçları olan göğe andolsun,

Sure ismini  burçlardan almaktadır. Burç kelimesinin ne anlama geldiğini Kuran içerisinde burç geçen ayetleri bir araya getirerek, anlaşılır. Bir kelime edebi sanatlarda başka cümleler konular içerisinde  geçince o kelimenin ne anlama geldiği anlaşılıyorsa, Kuran’da da bir kelime kendi sistematiği içerisinde ayetler içerisinde  ve konu içerisinde konuşlandığı yere bakarak anlaşılır. 

Kuran’da geçen kelimelerin hem ayet içerisinde hem de konu içerisinde kendisinden önce ve sonra gelen ayetler mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Burç ve burçlar kelimesini bu şekilde bakarak anlamaya çalışalım.

15/15- Mutlaka: "Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir.

15/16- Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.

15/17- Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.

Üç adet ayet içerisinde  Burç kelimesinin geçtiğine şahit olduk.On altıncı ayette ” gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.” Takip edenler için süslü kılınan bir burçlardan bahsedilmektedir. Bir sonra gelen ayette de” Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.”  İfadesiyle burçların koruma altına alındığı söylenmektedir. 

Ayetler içerisinde anlatılmak istenen Burç kelimesi  isteyenlerin dünyada olup bitenleri izlediği zaman hedef belirlenmiş ve bayraklaştırılmış bir yolun simgesini bize işaret etmektedir. Zaten insanlar yaratılırken yerlerin ve göklerin yaratıcısına lisanı haliyle  teslim olduğunu itiraf ederek gelmişlerdi. Fakat denenmenin asıl nüvesini oluşturan iblis de vesveseler vererek insanı hedeflediği noktadan uzaklaştırmak istemektedir. Dikkat edilirse  Ayet içerisinde burç kelimesi geçtiği zaman inkar edenlerin devamlı muhalefetinden söz edilerek konuya girilmektedir.


25/60- Onlara: "Rahman (olan Allah)a secde edin" denildiği zaman, "Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?" derler ve (bu,) onların nefretini arttırır.

25/61- Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne Yücedir.

25/62- O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için.

72/8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."

72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."

72/10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?"

Burç kelimesi geçen ayetlerin siyak ve sibaklarına baktığımız zaman,Rab yolunda giden ve gitmeyenlerin  konumundan söz etmektedir. Öyleyse her iki yolun insanlarının ulaşabilecekleri son noktayı, bir başka ifadeyle hedefi işaret etmektedir.

Dünya hayatında iki yol ve bu iki yola gidebilme eğiliminde olan insanların her birinde bu haslet  olduğu gibi, İki yol  seçimi de haliyle toplumlar arasında da ortaya çıkmaktadır. Dünya ahretin kazanma tarlasıdır. 

Bu tarlada hem cehenneme gidecek malzemeler var. Hem de cennete gidebilecek malzemeler vardır. Seçim kendisine yetki ve sorumluluk verilmiş insanlara aittir. Dileyen cehennem malzemelerini kullanır. Ve o yönde kendisini donatır. Cehennemi seçer. Dileyen de cennet malzemelerini kullanır, o yönde ilerler güçlenir cenneti seçer. Bu tamamen Akıl ve irade verilmiş imtihan sürecine dahil olmuş kişilere aittir. 

Bu anlamda Kişiler davranış ve yaşam biçimlerinin kaderini Allah’ın insanlara sunduğu malzemelerle kendisi seçmektedir. Kişinin kendisi ile ilgili olmayan kaderi de kendi elinde olmayanlarla ilgilidir. Bu ifadeyle kişinin alın yazısı erkek olması kadın olması Türk Kürt V.S.olması olabilir ama, asla bunlar kişilerin doğru ve yanlış yol seçiminde insan üzerinde etken bir sebep  değildir.Ve bunlardan dolayı sorumlu da değillerdir.

Allah Her akıl sahibi insana Doğru bir yolda yürüyebilmeleri için,  her ne şartlarda olursa olsun gerekli donanımı vermiş olup, üstelik  doğru yolu gösterebilecek insanlar içerisinden elçiler de göndermiştir. İman eden ve Salih amel işlemek için çaba harcayanlara nebiler ve resuller teklif sunucu olarak  geldiği gibi, inkar edenler ve batıl yolda yürümek isteyenlere de  iblis ve şeytanları teklif sunucu olarak göndermiştir. İşte iki deniz olarak kuranda bahsedilen olay budur. Birisi küfür denizi diğeri de hak ve hakikat denizidir.

55/19- Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi.

55/20- İkisi arasında bir engel (berzah) vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler.

55/21- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

55/22- İkisinden de inci ve mercan çıkar.

85/2- O vadedilen güne,

Vaat edilen  gün ahret alemidir. Nebiler  getirdikleri gayıp haberlerinden en önemlisi ahret alemi ile ilgili  gelen bilgilerle farklılaşmaktadırlar. Eğer yerleri ve gökleri yaratan Allah nebiler aracılığı ile ahret alemi ile ilgili bilgileri vermemiş olsaydı, insanlar ahret alemini nerden öğreneceklerdi? Allah görülemiyor. 

Ama kainatı incelediğimiz zaman muazzam bir dizayn edilmiş bir  sanat karşımıza çıkmaktadır. Herhalde bu kainatta tesadüfen böyle her şey yerli yerine yerleşivermedi. Her icadın bir mucidi olduğu gibi her yaratılmışın da mutlaka bir yaratıcısı olması gerekir. En büyük mucizelerden olan insanın yaratılışı bile incelendiği zaman  kan donduracak düzeyde harika bir yaratılış biçimi karşımıza çıkmaktadır. 

Nasıl insan bu muazzam bir insan ve muazzam kainatın tesadüfen bu kadar düzenli ve intizamlı bir şekilde yaratılmasını tesadüfen  olmuş deyip işin içinden  sıyrılabilir? Evet bir otomobil, bir gemi bir uçak vs. tesadüfen önümüze gelip konmuyorsa, onun mutlaka bir ustası bir mühendisi  varsa,  bu muazzam kainatın  da tesadüfen olması mümkün değildir.

İşte yerleri ve gökleri bir ölçü ve nizam içerisinde yaratan Allah, nebiler aracılığı ile dünya yaşamının arkasından yeni bir yaratılışla yaratılarak ahret aleminde yapılanların hesaba çekileceği günü bize haber vermektedir.

2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.

Ahret  hayatına inanmak, uzman bir doktorun hastasının  tedavisi için gerekli ilaçları verip kullanmadığı zaman başına gelmeden gelecekleri bilip, söylemesi gibidir.

Yerleri ve gökleri yaratan Allah, ahret yaratmasını da bilir. Ve orada insanların o hayatı yaşamadan başlarına gelebilecek felaketleri daha gelmeden önce haber vererek uyarmaktadır.

29/20- De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

Evet insanlar yeni bir yaratılışla ahret hayatında yaratılacak ve dünya hayatlarında ektikleri mahsulün karşılığını orada göreceklerdir. Kim ne ekmişse onun karşılığı tastamam eksiltilmeden, zulüm yapılmadan iade edilecektir.

Allah Böyle bir günün olacağını vaat ediyor. vaadine en çok sadakat gösteren Allahtır.

14/46- Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.

14/47- Allah'ı, sakın elçilerine verdiği sözden dönen sanma. Gerçekten Allah Azizdir, intikam sahibidir.

14/48- Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, kahhar olan Allah'ın huzuruna çıka(rıla)caklardır.

Evet inkar edenler inanmasalar da bu ahret alemi gerçekleşecektir. Zaten kuran bunlara inananlara iman eden ifadesini kullanmaktadır. 

Dünyayı güneş aydınlatıyor. Denemeden sonra her aklı olan insanlar bunları görüp algılandıktan sonra inanır. ama ahret alemi ile ilgili hayat ancak insanlar orada diriltilip dünya da iken peygamberlerin söylemiş olduğu sözler gerçekleştiği zaman testten geçirilmiş olacaktır. İnkar edenler orada bunun gerçek olduğunu göreceklerdir.

13/4- Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.

13/5- Eğer şaşıracaksan, asıl şaşkınlık konusu onların şöyle söylemeleridir: "Biz toprak iken mi, gerçekten biz mi yeniden yaratılacağız?" İşte onlar Rablerine karşı inkara sapanlar, işte onlar boyunlarına (ateşten) halkalar geçirilenler ve işte onlar -içinde ebedi kalacakları- ateşin arkadaşları olanlardır.

13/6- Onlar, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmak istiyorlar; oysa onlardan önce nice örnekler gelip-geçmiştir. Ve şüphesiz, senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için bağışlama sahibidir ve şüphesiz senin Rabbin, cezası çok şiddetli olandır.

13/7- İnkar edenler derler ki: "Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya." Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.

10/15- Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir." De ki: "Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım."

10/16- De ki: "Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. Ben ondan önce sizin içinizde bir ömür sürdüm. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?"

Nebiler sadece kendilerine vah yedileni okurlar geçerler. İnsanlardan  İman ederek onların getirdikleri mesajlarla hayatlarını sürdürenler ancak kendileri için yararlıdır. İnkar edenler de  inkar etmekle  ancak kendilerine zarar verirler. Allah inkar edenlere dünya hayatında özel bir müdahalede bulunmuyor. Onlara dünyadaki çalışmalarının karşılığını tastamam veriyor. Ve şöyle diyor.

2/126- Hani İbrahim: "Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de (Allah: “Sadece inananları değil) inkar edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o" demişti.

Dünyalık kazanç inansın inanmasın her ikisine de gösterdiği performans kadar kendilerine verilmektedir. Allah’ın rahman sıfatı da bu demektir. İnsanlar arasında dünya hayatında insan ayırımı yapmadan çalıştıklarının karşılığını verecektir.

85/3- Şahid olana (görene) ve şahit olunana (görülene).

Dünya hayatında  yapılan hiç bir suç şahitsiz olmadığı gibi, yapılan hiçbir iyilik de şahitsiz değildir. En azından iki kişiden üçüncüsü üçün de dördüncüsü Allahtır. Yerlerin ve göklerin yaratıcısı olan Allah, insanların  ne yaptıklarını ne yapacaklarını bildiği gibi aynı zamanda  kendi elleri be ayakları yapmış oldukları yanlış davranışlara şahitlik etmekte ahret aleminde buna da şahitlik edeceklerdir.

24/24- O gün, kendi dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerinde yaptıklarına dair şahitlikte bulunacaklardır.

Bu gün İnsanların olmadığı bir yere kamera konulduğu zaman  kendisinin yapmış olduğu kötülüklerden kimsenin haberleri olmadığını sananlar, kamera kayıtları incelenip suçlarını  inkar ettikleri anda kayıtlar onlara belge olarak gösterilince nasıl yaptıklarını itiraf ediyorlarsa, Ahret aleminde de dünyada yapmış oldukları her davranışın kameraları çekilmekte ve onlar buna şahitlik edeceklerdir.  Cehennemi de böylece kendileri hak ettiklerine dair şahitlik edeceklerdir.Kamera sistemi  olmasaydı bu konuları izah etmek zorlaşacaktı.

41/20- Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.

Şahit belge delil demektir. Bu gerek adalet sahibi insanlardan gerek, meleklerden gerekse de Allah tarafından yapılanların belgelenmesi demektir. Ahret alemine iman etmeyen yaptıkları yanlışlık ve kötülüklerinin karışılığını cezasını çekmeyeceklerini sananlar bunlardan habersizdir. Onların, bunlara karşı gözleri kör kulakları sağır kalpleri de mühürlenmiş olanlardır. Allah kendi kalplerini kendileri mühürlenenlerin kalplerindeki mührünü kendileri açmadıkça asla çözmeyecektir.

85/4- Kahrolsun Ashab-ı Uhdud

Burada kuran kafir olanların Müslüman olanlara sadece rabbim Allahtır demelerinden dolayı yaptıkları bir işkence olayını, anlatmaktadır.

85/5- 'Tutuşturucu-yakıt dolu o ateş,'

85/6- Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı.

85/7- Ve mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

 85/8- Onlardan, yalnızca 'üstün ve güçlü olan,' öğülen Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.

Dünya Hayatı bir denenme ve  gözetlenme yeridir. Her zalim başka mazlum insanlara yapmış olduğu zulüm ve işkencenin kendisine yaptığının farkında değildir.  

Ama Allah’ın insanlara  göndermiş olduğu nebi ve resuller, bulunmuş oldukları kavimlere insanlar arasında ayırım yapmadan gelecekte yaptıklarının karşılığını mutlaka ama mutlaka göreceklerine  dair bilgiler sunmuş ise de, inkar edenler maalesef bunlara karşı kulaklarını tıkamışlar böyle bir şeyin olacağına inanmamışlardı. 

Üstelik iman edip o gelen resulün söylediklerini yapmaya çalışanları da dövmüşler yakmışlar yerlerinden yurtlarından çeşitli bahanelerle sürerek onların mallarına el koymuşlardır. Üstelik sizin Allah'ınız haşa gelsin de sizi bu işkenceden kurtarsın bakalım diye de onlarla alay etmişlerdir.

Evet Allah dünya hayatında zulüm ve işkence yapanların cezasını dünya hayatında değil, ahret aleminde vereceğine dair ahit vermiştir.

10/19- İnsanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu.

Dünya hayatında inkar edenlerin ve zulmedenlerin  mazlum olanlara yapmış oldukları zulüm ve işkencelerin  cezasını Allah ahret aleminde verecektir. İman edenlerin ve Salih amel işleyenlerin  güzel davranışlara karşılık onların mükafatlarını ahret alemine sakladığı gibi, inkar edenlerin cezalarını da ahret alemine saklamaktadır. 

Allah’ın dünya hayatında evrenin yasalarına ve dünya hayatında insanlar arasındaki kurallara uymama sonucunda insanların ve yasaların dışında yaptıkları güzel ve kötü davranışların karşılığını görmeyeceklerdir. Şu iki farklı ayet söylediklerimizin ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir.

22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

Eğer Allah zulmedenlerin  cezalarını dünyada iken verecek olsaydı, insanların imtihan edilmelerine lüzum kalmayacaktı. Allah yolunda yürüyen ben Müslümanım diyenlerin , nebi ve resullerin dünya hayatında uğramış oldukları zulümleri Allah onlardan gidermeye gücü yeterdi. Dünya hayatı inanlarla inanmayanların bir yarışma pistidir. Kim gerekli gayreti gösterir ve işine gereği gibi sarılırsa Allah onu dünya hayatında üstün kılmaktadır.

43/33- Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah'ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.

43/34- Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,

43/35- Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin Katında muttakiler içindir.

Kafir olanlar sadece çalıştıklarının karşılığını teknolojik ve ekonomik olarak dünya hayatında görmektedirler. Evet dünya hayatına bakıldığı zaman onların dünyada daha müreffeh bir hayat yaşadıkları görülmektedir. 

Bu da gösteriyor ki, Gerekli gayreti göstererek çaba gösterenlerin ücretini Allah ister inansın ister inanmasın ayırım yapmadan onlara dünyada vermektedir. Yahudileşen ve cin lenmiş olan insan topluluklarının devamlı dünyayı ta bulaştırmalarından dolayı hiç ölüm gelemeyecekmiş gibi dünya hayatlarını mamur etmeye kendilerini vermişlerdir. Kuran onların konumlarından bahsederken şöyle buyurmaktadır.

2/91- Onlara: "Allah'ın indirdiklerine iman edin" denildiğinde: "Biz, bize indirilene iman ederiz" derler ve ondan sonra olan (Kur'an)ı inkar ederler. Oysa o (Kur'an), yanlarındakini (kitabı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: "Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"

2/92- Andolsun, Musa size apaçık belgelerle geldi. Sonra siz onun arkasından buzağıyı (tanrı) edindiniz. İşte siz (böyle) zalimlersiniz.

2/93- Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkarları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?"

2/94- De ki: "Eğer Allah Katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin."

2/95- Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiçbir zaman kesin olarak dilemeyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir.

2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.

Dikkat edilirse  Bu ayetler dünyevileşmiş olan Yahudilerin konumunu bize tasvir etmektedir.


85/9- Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Allah, herşeyin üzerinde şahid olandır.

Allah Her şeyin sahibidir. İnsanların ne yaptıklarını ve kalplerinden neler geçirdiklerini bilmekte ve onu kayıt altına almaktadır. Hiç kimse sanmasın ki,yaptıkları suçlar cezasız kalacak. Hayır onların yapmış oldukları büyük küçük ayırt edilmeden onların önlerine ahret aleminde bir kitap olarak konulacaktır.

17/13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

17/14- "Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter."

Allah Hiçbir şeyi karşılıksız bırakmayacaktır. İman eden ve Salih amel işleyenlerin karşılığını arttırarak cennetini vereceği gibi , inkar edenlerin de  inkar ve zulümlerinin karşılığını misilleme olarak cehennemle ödettirecektir.

85/10- Gerçek şu ki, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar, sonra tevbe etmeyenler; işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azap onlaradır.

                                                        TÖVBE;

Ayet içerisinde geçen ve ayetin anasını oluşturan tövbe kelimesi üzerinde biraz durmak istiyorum. Tövbe kişilerin cehalet sonucu bilmeden işledikleri suçlardan dolayı pişman olarak bir daha o yanlışlığı kasıtlı olarak yapmadan dönüş ve değişim demektir. Yoksa dil ile yapılan yanlışlığı söyleyip tekrar aynı yanlışlıkta ısrar ederek hayata devam etmek tövbe değildir.

İnsanlar  kendilerine ergenlik döneminden bunaklık ve ölüm dönemine kadar geçen süreç içerisinde sın-anmaktadırlar. Belki  denenmenin başlangıcında insanlar Allah yolunda yürüyerek dosdoğru bir yol tutturarak ölüme kadar bu istikameti tuttururlar. 

Belki de insanlar ölüm anına kadar yanlış yolda giderek gittikleri yolun yanlışlığının farkına vararak iman edebilirler. Ama şu bir gerçek ki ölümün geleceğinin farkına varıp da tövbe etmek Allah katında asla geçerli bir mazeret değildir. Ancak ölüm gelmeden tövbe edip de kalpten yönelenler olmuşsa ve imanını hayra dönüştürecek fırsat da bulamamışsa Allah katında yine tövbesi kabul görecektir.

4/17- Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

4/18- Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.

Görüldüğü üzere,  ölüm anındaki yapılan tövbe asla Allah katında kabul görmeyecektir. Yani insanlar günahlar içerisinde yuvarlanarak son anda onların kelimeyi şahadet getirmeleri asla onları kurtarmadığı gibi, Allah da onların yaptıkları yanlışlardan dolayı onlara düzelme fırsatı da vermeyecektir. İşte firavun ben de Musa’nın ilahına ölüm anında iman ettim dedi ama Allah bunu kabul etmedi.

10/90- Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (İlah'tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi.

10/91- Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.

10/92- Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler.

Ölüm anında yapılan tövbe kabul değildir. Zaten günah ve kötülüklerde ısrar edenler kendi sonlarını kendileri hazırlamaktadırlar. Helak olmanın anlamı da bu olmalıdır.

Helak; İnkar edenlerin günahlarında ısrar ederek geriye dönüşü olmayan bir yolda yürüyerek cehennem azabını hak edenler için kuran bu ifadeyi kullanmıştır. Ama Müslüman olanlar günahta ısrar etmezler. Ve hemen tövbe ederler.

3/135- Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.

Bir taraftan Allah’ın insanlara dünya hayatında özel bir müdahalesi yoktur. Bir taraftan da Allah günahta ısrar etmeyenleri bağışlar diyorsunuz diye bir eleştiri gelebilir. Evet Allah kimseyi dünya hayatında ne saptırır ne de bağışlar. 

Ne de hiç kimseye zulüm yapar. Ancak Allah dünya hayatında insanlara aklını takvasını fıskını  vererek, önüne de hem takva yolunda, hem de fısk yolunda yürüyebilecek malzemeleri de vererek insanları özgür iradeleriyle kendilerine ayrılmış bir zaman dilimi içerisinde onları imtihana tutmaktadır.

Sapan insanlara saptıkça, sapma yollarını açtığı gibi hidayete eren insanlara da güzellikleri yaşadıkça onlara da rabbani yolları açmaktadır. İnsanların kendi istekleri  yönünde  ya cehenneme ya da cennete ulaştırmaktadır.Allah elbette  insanları ve kainatı yaratandır. Sapmayı da bağışlamayı da o yaratmıştır. Sapan insanlar onun sapış yoluna gidebilecek malzemelerle sapmaktadırlar. Nitekim bedir savaşı sonucunda Müslümanların galibiyetindeki kibir ve gururunu şu ayetle yenmektedir.

8/17- Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

Allah Kuran’da böyle bir anlatım sanatı kullanmıştır. Ne zaman Allah Müslüman  olanlar ile kafirler çarpışırken Allah eline silah aldı veya ok aldı da kafirler üzerine attı olarak anlamak doğru değildir. Bu anlatış tamamen Kuran’ı ifadeyle müteşabih, edebi sanatlara göre de mecazi bir anlatım şeklidir. Mecazi anlatım az bir söz ile çok şeyler anlatma sanatıdır. Adamın burnu havada dediğin zaman onunla ilgili bir çok kelimeleri iki üç kelime ile izah edilmektedir.


85/11- Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.

Kuran’da  genelde iman eden kelimesinin arkasından Salih amel kelimeleri gelmektedir. Çünkü kuru kuruya iman olmaz. Bir kişi neye inanmışsa o yolda inandığı şeyle ilgili aktivitelerini hayatına koymadıkça bir anlam taşımaz. Kuran‘da iman eden kelimesi geçtiğinde arkasından gelen Salih amel bu inancına uygun yaşamı beraberinde getirmelidir. Nitekim ayette şöyle buyrulmaktadır.

29/2- İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?

Allah insanları, savaşla kadınla kardeşle barışla anayla babayla daha bir çok yöntemlerle denemekte, gerçekten bulunmuş olduğu her ne şartta olursa olsunlar Allah’ın emirleri yerine getirilip getirilmediği gözetlenmektedir.

3/13- Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin için andolsun bir ayet (ibret) vardır. Bir topluluk, Allah yolunda çarpışıyordu, diğeri ise kafirdi ki göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda, basiret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır.

3/14- Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır.

3/15- De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir."

5/94- Ey iman edenler, Allah görünmezlikte (gaybte) Kendisi'nden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şeyle andolsun sizi deneyecektir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acı bir azap vardır.

Evet; İman etmenin bir bedeli bir denenmesi bir testten geçirilmesi vardır. Dünya hayatında kimin hangi yolu seçip seçmeyeceği  belirlenmeden insanlar ölmeyeceklerdir. Ölenler mutlaka ahret alemine ya rabbani yolu ya da gayrı rabbani yolu seçerek intikal ederler. Ya ebedi bir cehennemi hak etmiş olurlar. ya da ebedi cenneti hak etmiş olarak dünyadan ayrılmışlardır. Bazı tefsirlerde anlatıldığı gibi, cehennemde yanıp yanıp cennete girme olayı olmayacaktır.

85/12- Doğrusu, Rabbinin 'zorlu yakalayışı' şiddetlidir.

Zorlu yakalayış ahret hayatındadır. İnkar edenler, ve zulüm yapanlar, ahret aleminde kendilerine gelecek bir azaba inanmıyorlardı. Ama inanmadıkları o azap kendilerine geliverince şok geçirerek şöyle söyleyecekler.

25/25- Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;

25/26- İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır. İnkar edenler için oldukça zorlu bir gündür.

25/27- O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: "Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,"

25/28- "Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim."

O pişmanlıkları ne yazık ki onlara bir yarar sağlamayacaktır. Çünkü dünya hayatında onlara bir uyarıcı gelmiş ve o büyük gün gelmeden önce onlar uyarılmışlardı. Fakat onlar böyle bir günün olacağını zannetmiyorlardı. Ama oldu. işte girin cehenneme denilecek ebedi olarak orada kalacaklardır.

85/13- Çünkü O, ilkin var eden, (sonra dirilterek) döndürecek olandır.

Nebi zaten haber getiren demektir. Peygamberlerin en önemli vasıflarından birisi, ahret aleminde insanlar yeniden diriltilip, hesaba çekileceğinin haberini   Allah’tan o bilgiyi alarak ,vermesidir.

85/14- O, çok bağışlayandır, çok sevendir.

Allah bir annenin çocuğuna olan merhametinden  çok insanlara merhamet edendir. Eğer Allah bağışlanmayı yaratmamış olsaydı, insanlardan kurtulan olmazdı. İnsanların son nefesine kadar Allah onların değişmelerini ve doğru bir istikamet tutturmalarını sabır ve tahammülle beklemektedir. 

Allah’tan daha çok merhametli olan kimdir. Bağışlamayı sakın ola ki, ahret aleminde olacak olarak algılanmasın. Bağışlama dünya hayatında yapılan yanlışlıktan dönerek doğru istikamete gelmek demektir. Ahret aleminde kesinlikle söz değişikliğe uğratılmayacaktır.

50/28- (Allah buyurur:) "Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim."

50/29- "Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim."

50/30- O gün cehenneme diyeceğiz: "Doldun mu?" O da: "Daha fazlası var mı?" diyecek.

Sapma da bağışlama da hidayete gelme de dünya hayatındadır. Ölümle her şey sona eriyor. Ahret aleminde insanlar ellerine aldıkları dünyadaki karnelerinde sınıfta kalıp kalmadığı hangi derecelerle  orada sıraya alındığı kayıtlıdır. Her şey Onunla  sonuç bulacak.

85/15- Arşın sahibidir; Mecid (pek Yüce)dir.

Yaratılmış olan kainatta ne varsa onundur.  O yücedir. Ondan başka hamda layık olan yoktur. O her şeyi kendi tasarrufu altına almıştır. Yere gireni yerden çıkanı kuru ve yaş hepsini en ince ayrıntılarıyla bilendir. Hatta insanların kalplerinden yapmak isteyip de yapamadıklarından bile haberdardır. Ondan da hesaba çekileceklerdir.

2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, herşeye güç yetirendir.

85/16- Her dilediğini yapıp-gerçekleştirendir.

O her şeyi dilediği gibi yapan ve yaptıklarından dolayı kimseye hesap vermeyendir.

85/17- Orduların haberi sana geldi mi?

Dünya  üzerinde mal ve mülk verilmiş  sure içerisinde iki kavimden söz etmektedir.

85/18- Firavun ve Semud (ordularının)?

Bunlardan birisi  Firavun ve orduları, diğeri ise semud kavmi ve ordulardır.

85/19- Hayır; inkar edenler, (kesintisiz) bir yalanlama içindedirler.

Bu iki kavmin bu  kıssada örnek olarak verip yaptıkları zulüm ve işkencelere değinip geçmektedir.

85/20- Allah ise, onları arkalarından sarıp-kuşatmıştır.

Ama İnsanlar Allah’ın kendilerine verdiği mal ve mülkü Allah’a şükür vesilesi olmaktan öte, inkar ve zulüm haline dönüştürmelerini anlatmakta ve yaptıklarının hesabını mutlaka ödeyeceklerine işaret etmektedir.

85/21- Hayır; o (Kitap), 'şerefli-üstün' olan bir Kur'an'dır;

Evet  O kuran bilenler için dünya hayatında İnsanlar için bir hayat iksiridir. Hayatı  kullanma kılavuzudur. Meşaledir. Işıktır. Yol göstericidir. Rehberdir. Onsuz hayat ruhsuz bir beden gibidir.

85/22- Levh-i Mahfuz'dadır.

O hem evrenin yasalarında hem de Allah katında bilinmekte ve gizlenmektedir. saklanmaktadır. Allah’ın  güçlü askerleriyle muhafaza altına alınmıştır.

Doğrularım Allah'a Yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

20 Nisan 2012 Cuma

KURAN’DA TANIMLANAN ŞEYTAN




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


ŞEYTAN, İnsanın  asıl denenmesine vesile olan iblisin,insanı  doğru yoldan saptırmak için  teklif sunduğu vesveselerin ilke haline gelmesi, ve bu ilkelerin insanlar tarafından yaşam ve din haline gelmesi ile geriye dönüşü mümkün olmayan batıl yolda yürüyen insanların adıdır.

Öyleyse iblisten ayrılarak asıl tohumu atan iblis, fakat vermiş olduğu meyve  kabul eden insanlarda şekillenerek, kin öfke haksız yere adam öldürme içki kumar fuhuş  faiz eşyaları değerinden düşürmek kan haram olanları yemek ve yedirmek onlara destek ve yataklık ederek beslemek  gibi daha bir çok olumsuzlukları üzerinde barındırarak  karşımıza çıkmasıdır.

Asırlardır şeytanın bir tane olduğu ve  o bütün dünyadaki insanları kandırdığı anlatılıp durmuştur. İblis ile şeytan arasında Kuran'ın anlattığı farklılıklardan habersiz olarak kalınmıştır. Hangi İslam toplumunda yaşayan din adamlarına sorsan iblis ile şeytan arasındaki fark nedir desen? Onlardan alacağın cevap iki İsim arasındaki farkın olmamasıdır. Oysa Kuran kendi içerisinde barındırdığı kelimeleri kendisi açıklamaktadır. Kuran’da kullanılan hiçbir kelime hiçbir kelimenin aynısı değildir

Yaratılış biçimi iblis ateşten  yaratıldığı halde şeytanın ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet geçmez.  Kuran’da seksen dört yerde  şeytan on iki yerde de iblis  kelimesi geçmektedir. İblis kelimesini  açıklamıştık şimdi de Kuran'dan bazı örnekler vererek şeytan kelimesini açıklamaya çalışalım.

2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz."

2/168- Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helal ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır.

Dikkat ederseniz Kuran’da insanların yemeleri içilmeleri ve yapmaları haram sayılmış genelleme olarak ismi yasak ağaçtır. Bu yasak ağacın meyvelerini yiyenler şeytanlardır. İblisin insanlara sunmuş olduğu teklifler  ilke haline gelmiş ve insanda müzminleşmişse  bu geriye dönüşü mümkün olmayan bir felaketin içerisinde kendisini bulmuş ve helak olmuştur. Bu sebeple şeytanı kendisine veli edinenler artık onun izni ile hayatlarını sürdürmeye başlarlar ve ondan izinsiz hiçbir iş yapamazlar.

58/19 Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

 Haşr/16   Şeytanın durumu gibi; çünkü insana 'İnkâr et' dedi, inkâr edince de: 'Gerçek şu ki, ben senden uzağım. Doğrusu ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım' dedi.

Her insan dünya hayatında mutlaka bir yol seçmektedir.

Ya insan yerleri ve gökleri yaratan Allah'ın insanlar içerisinden nebiler aracılığı ile gönderdiği vahyin yolundadır. Bu yolun adı Rabbani yoldur. Bu yolun ilkelerinin adı İslam bu ilkelere teslim olanların adı da Müslüman’dır.

İslam: Allah’ın  insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa  nebilerle gönderdiği dinin adıdır. İslam  Dünyaya imtihan için gönderilmiş eğer kabul eden insanlar tarafından güç ve iktidar haline gelmişlerse ,o toplumda zulüm  kalkar yerini esenlik ve barış alır. Her insan din ve yaşamını kendi din ve yaşamını başkalarının üzerinde baskı ve zulüm olarak  Kullanmadıkça özgürce yaşama hakkına sahiptir.

3/ 19- Hiç şüphesiz din, Allah Katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.

Evet; İslam dünya üzerinde bulunan bütün insanlara helal olan ağacın temsilcisidir. Yani Allah tarafından gönderilen her nebi ve resul İnsanlara Müslüman olmayı teklif sunar. Ve onların üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur.

5/ 99- Elçiye tebliğden başka (yükümlülük) yoktur. Allah açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da bilir.

Şeytanın insanlar üzerinde de zorlayıcı bir güçleri yoktur.  Öyleyse insan  yol seçme hakkı kendisine verilmiş ister rahmanın isterse şeytanın yolunu dünyada iken sonucuna katlanmak koşulu ile dilediğini seçebilir.

16/ 99- Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur.

16/100- Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir.

Rabbani yolda yürüyen insanları yol göstericisi vahiylerdir. Onlar dünya hayatında tek bir ümmet tek bir şeriat içerisindedirler. Allah’ın onlara koyduğu isim Müslüman  kelimesidir.

41/ 33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

Kuran’a göre bu ismin dışından kendilerine isim koyanlar ister bunlar  müşriklerden isterse ehli kitap toplumlarından olsun hepsinin yolu batıldır. Şeytan insanları vahyin yolundan saptırmayı ve insanları fırka fırka bölerek kendisine kul etmeyi başarabilmiştir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR