30 Eylül 2012 Pazar

ZÜLKARNEYN KİMDİR?



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Kuran’da geçen Zu'l-Karneyn hakkında geçen kıssayı naklettikten sonra  yorumumuzu yapmaya çalışalım.

18/83- Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.

Kuran’da Örneklik teşkil eden ya nebilerden ya da nebilere gelen vahiyleri Kendilerine kılavuz olarak kabul eden  resuller örnek olarak insanlara sunulmaktadır. Nebi; Kelimesi daha önce de değişik makalelerimde izah ettiğim gibi, vahye muhatap olan resullerdir. Nebiler yanıldıkları zaman  Allah tarafından düzeltilme özellikleri mevcuttur. 

Peygamber kelimesi bizim kültürümüze Farsçadan geçmiş bir kelimedir. Her ne olursa olsun, orijinal olan kuran metininde peygamber kelimesi geçmese de, İslam toplularında  vahye muhatap olan elçi olduğu anlaşılır. Yani onlar konuştukları zaman vahiy konuşurlar. Kendi hevalarından konuşmazlar. Onların diğer insanlara göre bazı farklılıkları bulunmaktadır. Konumuz o olmasa da olayın düzgün anlaşılması açısından, peygamberlerin farklılık arz eden bazı özellikleri vermeye çalışayım.

1-Onlar yanıldıkları zaman Allah tarafından düzeltilirler.

22/ 52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

22/53- Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler.

22/54- (Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kur'an'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir.

2-Nebilerin, Allah kendilerine gösterilen yoldan sapmamalarına dair bir sözleşmeleri bulunmaktadır. Bu sebeple hiçbir peygamber kendisine nebilik görevi verildikten sonra o görevden kaçması ve dönüş yapması söz konusu değildir.

3/81- Hani Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de "Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım" demişti.

3-Her peygamber mutlaka kendilerinden önce gelmiş peygamberleri doğrulama ve tasdik etme özellikleri vardır. Ve kendilerinden sonra gelecek olanı da Allah’ın bildirmesiyle müjdelemektedirler.

3/3- O, sana Kitab’ı hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti.

19/7- (Allah buyurdu:) "Ey Zekeriya, şüphesiz Biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; Biz bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız."

ZÜLKARNEYN  KİMDİR?

Şimdi Zülkarnyn hakkında Kuran’ın anlattıklarında onun hangi konumda birisi olduğunu yakalamaya çalışalım.

18/84- Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.

Allah Peygamberi Geçmiş kavimlerden  Örnekler vererek bilgilendirmektedir. Bundan önce   Aynı surede Ashabı Kehf Ve hazreti Musa’nın kendi Katından bir kul ile  geçen yolculuğu anlatmış, Ve o konular hakkında bilgi vererek nebisine öğüt vermişti. Tabi ki inananlarla beraber  bu öğüdü almışlardı. Şimdi de,Zülkarnyn  ve kavmi ve başından geçen olayları ve halkla nasıl mücadele verdiğini  anlatarak peygamberini bilgilendirmek istiyor.

Bilindiği gibi her insan kendisine verilen ister bedeni güçten, isterse mal ve mülk gücünden, isterse de halkın ona verdiği destekten dolayı bir yük yüklenmiştir. Kişi kendisine verilen güç kadar sorumludur. İnsanların dışındaki varlıklarda böyle sorumluluk yoktur. Onlar kendilerine nasıl bir görev verilmişse onu yerine getirirler. Ama insanlar Bir halife olarak yaptıkları her işten, iki yol seçme eğiliminde olup, dünya hayatında bir emanet yüklenmişlerdir.

33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Evet, İnsan bu dünyaya başı boş dolaşsın diye gelmedi. Her insanın dünya hayatında yapması ve yapmaması gereken bir çok helal ve haramlar vardır.

İşte ayette lisanı haliyle anlatılmak istenen iki varlık, (melekler ve insanlar) farklı konumlarda yaratılmışlardır. Melekler tabiri caizse bir işçi, insanlar ise bir patron veya bir başka ifadeyle işverendir. İşçi karı zararı düşünmez. Akşam olunca ücretini alır gider. Ama patronun üzerinde ağır bir yük vardır. O iş yerinin çarkının devam edebilmesi için kârlılık esasına dayanarak yönetmek zorundadır. Eğer iş yerini iyi yönetemezse veya zarar ederse o iş yeri iflas eder.

İşte insanlar, Yaptıkları her davranışın  hem yetkilisi hem de  sorumlusudur. Eğer insan dünya hayatında sorumluluğunu gereği gibi yerine getirirse, ve bunları rabbinin adını anarak yaparsa, dünya hayatında aç kalmaz. Ahret hayatında da bunu ibadet için yapması dolayısıyla iyi bir makama ulaştırılırlar.

Zülkarneyn Dünya hayatında kendisine verilen emanete sahip çıkıp, Allah’ın kendisine yüklediği sorumluluğu yerine getirenlerden birisidir. Ve aynı zamanda dünya üzerinde güç ve iktidar sahibi olarak gücünü zulüm ve işkence olarak kullananların karşısında,  mazlum olanlara destek verme, ve onları koruma  konumunda olan birisidir.

Kuran Bunun yanında Firavun gibi halka zulmeden ve o halkın Allah’ın dinini yaşamasını engelleyen , köleleştiren  eylemleri karşısında ona boyun eğmeyen Bir Musa kıssasından da söz eder.  Ve bunları kuran örneklendirirken  hem geçmiş kavimlerden zulmedenler olduğu gibi, hem de zulmeden insanlarla nasıl mücadele verileceğini anlatmaktadır.

18/85- O da, bir yol tuttu.

Ayette Zülkarneyn kısasını anlatmaya başlıyor.

Kıssa  üç ana  bölümde ele alınmaktadır.

1- Birinci bölümde, Güç ve iktidarını  kendisine muhalefet eden  bir kavimle nasıl mücadele verileceğini anlatan bölüm.

2-İkinci merhalede Zülkarnyn öyle şatafatlı bir merhaleye ulaşıyor ki, Bilgi ve detaylı bir donanımı ile  detaylı bir ordu hazırlıyor.

3-üçüncü merhalede Artık Zülkarnyn karşısında zulmeden ve halkı köleleştiren kavimleri  karşısına alarak mazlumlarla yapılan diyalogu gündeme getiriyor.

BİRİNCİ BÖLÜM!

18/86- Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin."

Dikkat edilirse Zülkarnyn ayette anlatıldığına bakılırsa  vahye muhatap olan nebilerden olduğu anlaşılmaktadır. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin."

Kuranda Bu ifade Allah'ın kendisine muhatap aldığı nebiler için kullanılır. Nebi olmayan  İnsanlara böyle bir ifade kullanılmaz.,

 42/ 51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Ayette bahsedildiği gibi, Allah üç tip insanlarla farkılı şekilde konuşmaktadır. Bir başka ifadeyle vah yetmektedir.

VAHİY İLE, PERDE ARKASINDAN,ELÇİ ARACILIĞI İLEDİR.


Vahiy ile konuşması  Nebilere kendi katından bilgiler vererek insanlara yol kılavuz olan  kitaplar göndermiştir. Bu tip Allah’ın konuşması veya vahyetmesi son peygamberle noktalanmıştır.

33/40-Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

İkinci tip konuşma şekli perde arkasından Konuşmadır. Bilindiği gibi İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa insanlar Allah tarafından iki yoldan bilgilendirilmektedir.

Vahyi  bilgiler, Diğeri de evrende yaratılmış olan eşyaya kotladığı bilgilerdir. İşte evreninin yaratılışı ve eşyanın bilgisine ulaşılarak mucitlerin icatlarını gerçekleştirmeleri, İnanmasalar bile Allah’ın onlarla konuşmaları ve bilgilendirilmeleri olmaktadır. Perde kelimesi genelde Kuran’da inkar edenlerle diyalog konusunda Vahyi bilgilerin kapanması anlamında  kullanılmıştır.

Dikkat ederseniz Kuran’da Kafirlere hitap ederken  peygamber aracılığı ile hitap etmektedir. “de ki; Ey kafirler” Gibi.

Üçüncü tip konuşma Nebi olmayıp, Nebilere gelen vahiyleri kabul eden onu okuyan ve hayatına uygulayan insanlara da Elçi aracılığı ile konuşma şeklidir. İşte ayette Zülkarnyn’ Direk vah yetme olayı onun  nebi olduğunun bir kanıtıdır.



Ayette sık sık vurgulanan güneşin doğuşu, batışı Nimetlerin azalması ve çoğalması anlamında kullanılmıştır.  

18/17- (Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın.

Ashabı Kehf de bahsedilen olay da aynıdır. Mağara ifadesi ayette de mecazi bir anlam ifade etmektedir. Kendi içlerindeki iman ve Salih amel hazinesini Kralın zulmünden kaçarak dışa vuramayan kehf ehli Bulunmuş olduğu toplumda Hazineleri diğer insanlarla paylaşıncaya kadar onların durumunu mağarada uykuda kalma olarak ifade etmiştir. Ne zaman topluma bu hazineleri ikram etmeye başladılar. İşte onların  uykudan uyanması olarak anlatılmıştır.

Zülkarnyn kıssasında da Vahyin getirdiği mesajlardan uzak  dünya hayatını tabulaştırmış Bir kavmin konumundan bahsetmektedir. Bir peygamber herhangi bir toplumda ortaya çıktığı zaman  toplum içerisinden  peygambere destek verenler insanlar olduğu gibi iman etmeyen ve ona düşman olanlar da olmaktadır. Ve toplum,  ikiye ayrılmaktadır. Eğer Zülkarneyn’e destek veren bir toplumla belirli bir güce ulaştıkları zaman arkasından mutlaka bir savaş çığlığı gelmektedir. Nitekim  tövbe suresinde bu olay ayette şöyle özetlenmektedir.

9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.

"Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin."  

Ayette bahsedilen önde gelenlerden,  zenginlikten şımarmış bir kavmin savaşla yenilgiye uğratılarak, Onların mazlum  olan halka zulüm ve işkence yapmalarını engellemektir. Ya onlar zulkarneyn’in gücü karşısında bel büküp eğilecek onlara yeryüzünde adil bir ortam sağlayacak ya da karşı gelip savaşırsa onlar yenilgiye uğratılacak ve aşağılatılmış olarak zülkarneyn’e itaat etmek zorunda bırakılacaktır.

İnsanları özgür bir ortam hazırlayarak kişilerin dünya hayatında kimseye dininden dolayı zulüm yapmadan insanlar istedikleri gibi inanacak ve yaşayacak sonucunda da Allah güzel amel işleyenleri ve iman edenleri cennetle ödüllendirilecektir. İşte aşağıdaki ayetler onu anlatmaktadır.

18/87- Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu gazaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla gazaplandırır."

18/88- Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz."

İKİNCİ  BÖLÜM

18/89- Sonra (yine) bir yol tuttu.

18/90- Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.

İkinci merhalede  Güçten düşmüş Ve zalim iktidarlar tarafından kuşatılmış Bir kavimden söz etmektedir. Zülkarnyn gibi adil bir hükümdarın o mazlum kavim üzerine bir güneş gibi doğarak onları yaşamlarında rahatlatmıştır.

18/91- İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında olup-biten herşeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM.

18/92- Sonra bir yol (daha) tuttu.

18/93- İki seddin arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.

Bu Merhalede Zülkarnyn Artık Karşısında  Büyük bir zulmeden güçlü bir ordu olduğu gözleniyor. Zulme uğrayan halk onların işkence ve zulmünden bıkmışlar zülkarneynn’den yardım istemektedirler. Ve aşağıdaki ayet bunu bariz bir şekilde anlatıyor.

18/94- Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?"

Daha önce de üzerine basa basa durduğum, ve altını kalın çizgilerle çizdiğim bir  konu şudur. Bütün peygamberlerin  getirdikleri dinin adı İslam teslim olanların ad da Müslüman’dır. Müslüman olanlar tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisindedirler.
İslam İnsanları Müslüman etmek için değil, İslam insanların başka dindeki olan insanlara kendi din ve yaşam biçimlerini baskı ve zulüm aracı yapmadıkça onlarla iyilik yapmayı engellemez.

60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

O zaman  Zülkarneyn’in  Yecüc ve Yecüc denilen zalim ve zulmeden bir topluluğa karşı yardım  isteyen, fakat Müslüman olmayan mazlum güçsüz bir topluluktan, kavimden söz edilmektedir.

Zülkarneyn de aşağıdaki ayette kendisini tanımlayarak onlarla iletişime geçmektedir.


18/95- Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım."

İnsanlık tarihinin başlangıcından  bu tarafa rabbani yolda olanlarla , gerek müşriklerden gerekse de kitap ehli olanlarla  hak ve batıl mücadelesi sürüp gelmektedir. Ne zaman İman edenler ve Salih amel işleyenler  Allah’ın kendilerine verdiği argümanlarla gerekli gayretlerini Gösterip Yarış atlarıyla düşman güçlerine karşı üstün geldiler. Orada hak ve adalet hakim olmuştur.

Ama ne zaman inkar edenler ve ehli kitap olanlar gerekli gayreti gösterip güç ve kuvvetçe üstün olmuşlarsa o zaman onlar güç ve iktidar olmuşlardır. Ve iş başına geçtiklerinde ekini ve nesli yok etmişlerdir.

2/ 205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

11/15- Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.

18/96- "Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim."

Burada ", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" İfadesi mecazi anlamda anlatılmıştır.

Ayetlerde anlatılmak istenen , Hayata bakışları taban tabana zıt olan iki topluluktan söz ediliyor. Yani rabbani yolda olanlarla gayri rabbani yolda olanların konumundan söz ediliyor. İnkar edenler asla Allah’a iman eden ve Salih amel işleyenlerden hoşlanmazlar. İman edenlerle inkar edenler arasında görünmez bir perde vardır.

17/45- Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.

17/46- Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kuran’da sadece Rabbini "bir ve tek" (İlah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler.

İnkar edenler, işbaşına geldikleri zaman ekini ve nesli yok ederler. Ama iman edenler iş başına geldikleri zaman cennete ve mağfirete çağırarak adaletle hükmederler.

İşte ayetlerde iki tip toplumun dünya yaşamında izah edilen profili budur.

2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.

Savaşın oluşabilmesi için Karşılıklı güçlerin üç aşağı beş yukarı bir dengede olması gerekir. Kuran hiçbir zaman Müslüman olanların az ve güçsüz olduğu zamanlarda dövülseler sürülseler yerinden yurdundan edilseler de savaş yapılmasını   önermemiştir. Mekkede on üç yıllık geçen süreç bunun en güzel örneğidir.

Ne zaman Müslüman olanlar inkar eden ve onları yerinden yurdundan eden topluluğun saldırmaları anında kendilerini güçlü hissederlerse o zaman savaş olayı  vuku bulur.

8/43- Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

Son bölümü özetleyecek olursak, Zulkarneyn gibi bir resulün gelmiş olduğu toplulukta güç ve iktidar sahibi olunca, Zalim olan ve halka zulmeden yecüc ve mecüc gibi bir küfür toplumuna  karşı mazlum olanları korumak ve kollamakla yükümlüdür.

Hazreti Süleyman Nasıl karşısında  ilim ve teknolojide oldukça ileri gitmiş olan Belkıs’ın ordusu karşısında değişik toplumlardan uzman olanları getirterek güçlü ve donanımlı bir ordu hazırlayıp  Belkıs’a karşı zafer kazanmışsa. Zülkarneyn de inansın veya inanmasın zulmeden otoriteye karşı  güç  toplayıp bir savaşın olması gerekiyordu ki; Kibir ve gururu kırılarak aşağılansın ki zulüm yapamasın.

Kıssada geçen iki dağın düzleşmesi, İki karşılıklı gücün dengeleşmesi anlamında kullanılmıştır. Dengelenen iki birbirine düşman olan iki güç artık  kozlarını paylaşarak kimin  galip kimin mağlup olduğu savaştan sonra belli olacaktır.

18/97- Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.

Bir topluma Hak geldi mi, O toplumda batıl ile mutlaka bir çatışma yaşamaktadır. Bu olay insanlık tarihinin başlangıcı ile beraber var idi. Şimdi de var ve kıyamete kadar da var olmaya devam edecektir.

İnsan var oldukça bu iki zıt kutup  çatışmaya birbirlerine düşman olmaya devam edip gidecektir.

60/4- İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik ve 'içten Sana yöneldik.' Dönüş Sanadır."

18/98- Dedi ki: "Bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di haktır."

AHİRET ALEMİ GERÇEĞİ.

Nebilerin en büyük mucizelerinden birisi, Allah’ın kendilerine bildirmesiyle bildirdikleri ahret alemi ile ilgili getirdikleri bilgilerdir. Eğer deistleri ve ateistlerin dedikleri  gibi Allahtan vahyi bilgiler gelmez inancı doğru  olmuş olsaydı, Ahret alemi ile ilgili bilgileri insanlar nereden bilebileceklerdi. Evet test sonucu, ve deneme yanılma yollarıyla insanlar eşyanın bilgisine ulaşabiliyorlar. Ahret alemi ile ilgili hiçbir bilgi nasıl test edilip ulaşılabilecek?

Bütün peygamberlerin temel görevi, insanları ahret alemine varmadan başlarına gelecek felaketlere karşı  yanlış olda olanları uyarmak doğru yolda olanları da müjdelemektir.  Ahret alemine inanmak sadece  mümin olanlara ait bir olgudur. Onun dünyada iken bir ispatı yok. Güneş var diyoruz bizi ışık ve sıcaklığı ile aydınlatıp ısıtıyor. Deniz var diyoruz, onu gözümüzle görüp, içerisinde yüzebiliyor, ve gemilerle dolaşabiliyoruz. 

Ama ahret alemi var diyoruz, ne onu dünyada iken görebiliyor, ne de varlığını hissedebiliyoruz. Ancak Gönderilen vahiylerdeki kendi aralarındaki çelişkisizlik ve tutarlılık insanın kendi aklı ile üretebileceği bir kitap olmadığını ve bu Allah tarafından gayb’i bilgilerin  de doğru olabileceğine iman ediyoruz.  

2/ 2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

4/ 82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

“Allah Din günün malikidir.” Ayeti Dünya ve kainattan uzak anlamına gelmez. Allah insanları dünya hayatında bir zaman dilimi içerinde sermayeyi verip kendi özgür iradesiyle dilediği şekilde iki yoldan birini tercih ederek yaşama özgürlüğü ile baş başa bırakmıştır. Yoksa Allah her insanın yaptıklarını kalbinden geçirip de yapamadıklarını ertelediklerini bile bilmektedir. Ve insanların her yaptıkları davranış, bir kitap halinde ahret hayatında  önüne konulacaktır..

17/ 14- "Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter."

Artık Orada ayrı ayrı yollar yok dünya hayatında yollarının doğru olduğunu sanan kafir ve ehli kitap olanlar, nefesleri kesilmiş yaptıkları ve kalplerinden geçirdikleri bile kameralara kaydedilmiş kendilerine izlettirilmektedir. Dünya hayatında mal verilip şımarmış olan ve bunu insanlara adalet için kullanmayıp, zulüm ve işkence yapmak için kullananlar artık orada bu rütbe ellerinden alınmış, sadece sanık sıfatıyla orada yargılanacak ve ait oldukları cezayı adalet ölçüsü içerisinde çekeceklerdir.

20/ 105- Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: "Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak"

20/106- "Yerlerini bomboş, çırçıplak bırakacaktır."

20/107- "Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek."

20/108- O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.

20/109- O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.

İşte İnkar edenler, böyle bir günün geleceğini sanmıyorlardı. Ama geldi ve çattı. Artık olan olmuş, ok yaydan fırlamış, geriye dönüş yok. Onlar inanmadıkları yere geldiklerinde şöyle diyecekler.

32/ 11- De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız."

32/12- Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen.

6/ 27- Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz'in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık."

6/28- Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir.

İşte Zülkarneyn kıssası böyledir. Eksiksiz hatasız ve yanlışsız bir tek Allah vardır. Hatalar ve kusurlar bana ait, doğrularım ise Allah’a aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN -ANAMUR