30 Kasım 2008 Pazar

KUR’AN’IN EVRENSEL MESAJI



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!



Global Dünyaya baktığımız zaman, bir taraftan çöp bidonlarından ekmek toplayan insanlar olduğu gibi bir taraftan da aynı toplum içerisinden yatları özel uçakları olan insanlar da bulunmaktadır. Aslında Allah zenginlik ve fakirlik farklılığını insanları denemek için yapmıştır.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” 

Maalesef insanlar bunun şuuruna vakıf olmadıklarından,bencil tutkuları yüzünden, necip fazılın da söylediği gibi bir kişiye dokuz pul dokuz kişiye de bir pul düşmektedir. Bu olay hem sosyal barışı zedelemekte, hem de insanlar arasında Adaletsiz bir servet farklılığını oluşturmaktadır. Böylece dünyada dengesiz bir. Yaşam farklılığı gündeme getirmektedir. Allah. İnsanları sadece kimin ne yapacağını denemek için, rızkı farklı dağıtmıştır.insanlar. Bu imtihanı kaybederek, onu tabulaştırıp başkalarına infak etmeyi unutmuşlardır.

16/71- Allah rızkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar?”

Dünya üzerinde yaratılmış olan her insan, Allah’ı bulup tanıma ve kendi yolunda yürüyebilecek kapasitede yaratmıştır. Ama, denemenin nedeni olan iblis, ona dünya hayatını süsleyerek, Allah’ın yolundan alıkoymanın tekliflerini insana sunmuştur.

7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."

7/17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." 

İşte insanlara sunulan bu teklif çok cazibeli gelmiş. Büyük bir çoğunluğu iblisin ağacından nemalanıp batıl bir yolu tercih etmişlerdir. Kuran, Yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın, Halife olarak göndermiş olduğu Adem oğlunun var oluşuyla başlayıp, yok oluşuna kadar geçen bir süreç içerisinde, Yaşam tarzının Allah tarafından sunulmuş bir yaşam hayat Projesidir. İşte bu projeyi kabul edenlerin kuran yol göstericisidir. 

2/’2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitaptır.”

İblisin cazibeli teklifinin peşine düşen insanlar, artık yollarını dosdoğru olduğunu sanmaya başlamışlardır.

43/36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.

43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

Takva dışında yol alanlar, Kuran'da günahı kendisini kuşatanlar diye anılmıştır. Bu gurup insanlar, yeryüzüne fırka fırka dağılarak, Takva yolunda yürüyenleri ve yürümek isteyenleri engellemişler, kendi yollarına yürütmenin yollarını aramışlardır.

Aslında her insanın fıtratlarında susturulmuş ve gizlenmiş olan tevhit inancı vardır. Ama o şeytanın bağladığı kabukla hidayete bir türlü gelemiyorlar. Ne zaman şeytanın bağlattığı o kabuk başına gelen bir musibetle kırılırsa ancak kendini gösterebilecektir.

Yerin altındaki sert tabakalarla örtülü kalan suların, artezyenle delinip fış kırıyorsa, kabukla bağlanmış olan fıtratlarda ki o din dışarıya çıkabilmesi için hayatında bazı kırılmalar olması gerekmektedir. İnsanların doğru olarak sandıkları bazı şeylerin yanlış, Yanlış olarak sandıkları bazı şeylerin de doğru, olduğu ancak o zaman anlaşılmaktadır. 

Yeri gelmişken başımdan geçen bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.Yıl bin dokuz yüz altmış üç bizim köyün mezarlığının tam ortasından köy yolu geçmesi gerekti.  köy muhtarı yol geçecek olan Yerde yakınlarının mezarı olanlar mezarlarını kaldırsın diye tebligat gönderdi. Rahmetli dedemin mezarı  da o geçecek olan yolun üzerinde bulunuyordu. 

Babam da rahmetli oldu ya, o güne kadar şöyle diyor ve inanıyordu.“iyi adamların bedenini toprak yemez” babasının mezarını açtığında bembeyaz bir kefen ve yüzünden terler akan bir ceset bekliyordu. Dedemin ölümünün Ardından on üç sene geçmişti. Mezarı babam ve benimle beraber üç abim vardı. Onların en küçüğü de bendim. Herkes mezar açılırken korkak ürkek titrek bir eda ile asıl bir durumla karşılaşacağımızı bilemediğimizden Merakla bekliyorduk. mezarı açtığımızda ne kefen ne de babamın beklediklerinden hiçbir şey kalmamış. sadece sakalı kafa tası birkaç kol ve bacak kemikleri kalmıştı.

Olayı babam gözleri ile görünce çok şaşırdı, demek ki bu anlayış doğru değilmiş, biz yanlış biliyormuşuz dedi. Ve kalan o parçacıkları kefene  doldurup başka bir mezara taşımıştık. Bunu bilenler ancak toprağın ölü olan bedeni yediğini, onun iyi adam veya kötü adam olup olmadığına bakmadığına şahit olmuş olduk.

İnsanlar, Zaten topraktan yaratıldı. yine toprak olacaktır.Eğer biz böyle bir şeyle karşı karşıya kalmasaydık aynı inanç bizde de sürüp gidecekti. Aynen onun gibi, insanın başına gelenler ona bir şey öğretebiliyor. Nasrettin hocanın söylediği gibi uzun lafın kısası damdan düşenin halini ancak damdan düşen anlarlar.

İşte Kuran evrensel dünyaya mesaj verirken, zalim olanlar zalimliği kendileri yapsa bile zalim olanların yapmış oldukları zulümden hoşlanmazlar. Zalim olanlar bir gün gelip de er ya da geç toplumlar tarafından dersi verilip, kibirlenip gururlananlar aşağılanan konuma gelmektedirler.

22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.”

İnsanların temel istek ve arzularında özgürlük vardır.

6/104- Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim.”

18/29- Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.”

88/21- Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcı sın.

88/22- Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin” 

İşte naklettiğimiz bu ayetler. İnsanların din seçiminde sonucuna katlanmak koşulu ile ne kadar serbest olduklarını açıklamaktadır. İnsanlar kendi özgürlüklerinin ellerinden alınmasını kesinlikle istemezler. Em pati yaptıkları zaman bunu çok güzel Anlarlar.

Kuran bir taraftan orijinalliğinin bozulmadığını ve bozulmayacağını söylerken,

15/9- Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.” 

Bir Taraftan da Onun benzerini biri yada birilerinin meydana getiremeyeceğini söyleyerek meydan okumaktadır.”

2/23- Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)’dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.”

Kuran'daki ayetler, Aynen eşyanın yapısında olduğu gibi, inceleme ve tahlil sonucunda doğru bir şekilde anlaşılabilir. Güçlü bir mantık ve güçlü bir kuran bilgisinin. Kuran'ın bütünlüğü içerisindeki ayetlerin ne anlama geldiği tahlil sonucunda ancak belli olduğu bilinmesi gerekir. 

Nasıl insan vücudunda bulunan. Fakat nerede olduğu bilinmeyen bir rahatsızlığın Ancak insan vücudunun tümünün taramadan geçirildikten sonra anlaşıldığı zaman biline biliyorsa, bir ayetin kastettiği manayı bilebilmek için kuran ve kainat bilgisinin bilinip, ne anlama geldiği ancak o zaman anlaşılabilir. İşte Doğru bir kuran anlayışının ortaya konulabilmesi için şu gerçeklerin bilinmesi gerekir.

1-Kuran'daki Her Ayet Kur’anın bütünlüğünden bir parçadır. Kuran'ın özelliklerini taşır ama kuranın tamamı değildir. Nasıl insandan alınan bir damla kan insanın özelliklerini taşıdığı halde insanın tamamı olmadığı gibi.

2- Kuran'da geçen her ayetin doğru anlaşılabilmesi için, hem konu ile ilgili ayetlerle, hem de Kuran'ın bütünündeki ayetlerle uyum halinde olması gerekir.

4/82- Onlar hala Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

18/1- Hamd, Kitap’ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir.

3-Kur’anda geçen her kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır Eğer öyle gibi sanılsa da, mutlaka bir farklılığı vardır. İblis kelimesi ile şeytan kelimesinin farklılığı, veya insan kelimesi ile cin kelimesinin farklılığı gibi!

4- Kuran'daki hiçbir ayet o konu ile ilgili ilimle çelişmez. Zaten o konunun ilmi o Ayetin açıklaması oluyor. 

21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

Tıp İlmi insanın ölümünü açıklarken, beyin ölümü dediği son nefesinin verilmesiyle gerçekleştiğini söylemesi onun hayati fonksiyonlarını yitirmesi anlamındaki ölümüdür. Böyle beyin ölümü gerçekleşmiş olan birisinin artık kesinlikle geriye dönmesi mümkün değildir. Kıyamet gününde dirilme olayı hariç insanlar dünyada dirilmeyecekler'dir. Allah evrene böyle bir yasa koymuştur. Bu yasayı kimse değiştiremez. Hz İsa peygamberin dirilttiği ölüler,hayati fonksiyonlarını yitiren ölüler değil vahiylere karşı duyarsız olanların duyarlı hale gelmesi anlamındaki ölülerdir.

5/110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrail oğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm.

Bütün dünyadaki İslam toplumları Allah’ın Hz İsa peygambere ölüleri diriltme mucizesi verdiği inancındadırlar. bu ayette!

“ benim iznimle Ölüleri (Hayata) çıkarıyordun” 

ifadesi hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan ölüler değil vahiylere karşı duyarlı olmayanları, Vahiylere karşı Allah’ın izniyle duyarlı hale gelme anlamındaki diriltme Olarak kullanılmıştır.  

5- Kuran'daki ayetler muhkem ve müteşabih olarak iki kısma ayrılmıştır. Muhkem olan ayetler, kitabın anasını temelini oluşturan ayetlerdir. bunlar Açıktır. Bunları genelde aklı olan herkes anlar. Mesela güneş doğduğu zaman ortalık aydınlanır. Güneş battığı zaman ise ortalık kararır . Bütün herkes bu konuda aynı düşünür ve görür. Ama müteşabih olan ayetler farklıdır.

Müteşabih olan  ayetler benzeşen ve farklı anlamlara gelebilen ayetlerdir.Karmaşıktır. tahlil ve inceleme sonucunda ancak kastettiği anlam yakalanabilir.. Dağlarda genelde bütün madenler vardır. Ama Tahlil ve inceleme neticesinde hangi madenin olduğu ve nasıl elde edilmesi gerektiği bir uzmanlık gerektirir veya İnsanın bir yerinden ağrı geliyorsa, o ağrının mutlaka bir sebebi vardır. O konuda uzman olanlar tahlil ve inceleme neticesinde ancak sebebini bulup karar verebilmektedirler. 

Şimdi kurandan bahsettiğimiz ayeti naklederek onunla ilgili örnekleri vermeye çalışalım.

3/7- Sana Kitap’ı indiren O'dur. Ondan, Kitap’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.

Şimdi muhkem olan ayetlerden bir tane örnek vermeye çalışalım.

4/23- Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir araya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

bu naklettiğimiz ayeti aklı olan herkes anlar anlamı açıktır. Şimdi de müteşabih olan bir ayete örnek verelim.

6/.146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.

İşte müfessirlerin büyük bir kısmının yanlışlığa düştüğü ayetlerden birisidir. Konumuz o olmadığı için detayına girmeyeceğim. Ama oradaki haram etme olayı Allah tarafından özel olarak haram edilme değil, onlar kendi kendilerine haram edişlerinden dolayı Allah böyle bir anlatım sanatı kullanmıştır. Yoksa Müslüman olanlara neleri helal neleri haram ettiyse Yahudi ve diğer din mensuplarına da haram ve helal edilmiştir. Yine bunları yeri geldikçe detaylı bir şekilde izah edeceğim inşallah.

6- Kuran Allah’ın gönderdiği bir kitap olması hasebiyle, her söylediğini her insan kavrayamayabilir. Ama ilahi bir mesaj olması nedeni ile kabullenmek zorundadır. Zamanımızdan bin dört yüz küsur sene önce insanlar arasından çıkan bir kişi kalksın!

36/38- Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir. 

Güneşin hakkında sanki bir uzay bilim adamı gibi bilgi versin, Bu insan aklını zorlayan ve Allah’ın insanlar arasından seçmiş olduğu bir peygambere gayıp olan bilgiyi vermesidir.

7-Kur’an her asra hitapedecek şekilde tasarlanmıştır. Çağ ilerledikçe insan kültürü ve teknolojisi de ilerlemektedir. Bir önceki olan icatlar yenileriyle yer değiştirmektedir.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten herşeye güç yetirendir.

Kuran bilindiği gibi yirmi üç yıllık bir dönem içerisinde tamamlandı. İlk gelen ayetlerle son gelen ayetlerin hitap ediş şekli bakımından bile çok farklılıklar vardır. Bazıları bunları gereği gibi okuyup anlayamadıkları için sanki Kuran'da bir çelişki varmış gibi algılıyorlar. Bir taraftan "kafirlerin yapmış olduklarına karşı sabredin" ile ilgili ayetler olurken, Bir taraftan da "size karşı savaş açanlara savaş açın ve onları gördüğünüz yerde öldürün" ayetleri. şarta zamana ve olaylara göre anlaşılması gereken ayetlerdir.

Yine yanlış anlaşılan ve algılanan olaylardan biri de sanki kuran kapalı gelmiş peygamberde onu açıklamış gibi İslam toplumlarında bir anlayış vardır. Kuran'ı açıklayan peygamber değil Allah peygambere kuranı açıklamıştır.

75/16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.

75/17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.

75/18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.75/19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.

Zaten kitabımın Kuran ve sünnet bölümünde onlara değinmiştim. Kuran Evrensel olan bir kitaptır. Her çağa bakan bir yüzü vardır peygamber kendi bulunmuş olduğu dönemindekilerle ilgili ayetleri ancak açıklananları yaşamıştır. Yoksa peygamber bir astronot veya bir pilot veya bir doktor değildir. Eğer peygamber Kuran'ın tamamını açıklamış olsaydı şu ayete ters olurdu.

6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar”

Bakınız “ bir kısmını açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi” ile ilgili bölümü açıklananlar. O gün peygamber ve Müslümanların yaşadığı hayatla ilgili bölümüdür. Çoğunu göz ardı ettiğiniz bölümü de daha gelecek asırda olacak olan bölümüdür.

8- Kuran'daki anlatılan peygamberlerin hiç birinin hiç birine karşı üstünlüğü yoktur.

2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız.

Diğer bir ayette de. Bazı peygamberleri bazı peygamberlere üstün kıldık (. diyor. Bu Ayetleri de yazdıktan sonra ikisini beraber düşünmeye çalışalım.

2/253- İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O’nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.

17/55- Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun, Biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud'a da Zebur verdik.

Bir Kısım peygamberlerin de Kuran'da adı anılmamıştır.

40/78- Andolsun, Biz senden önce elçiler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve kimini anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.

Peygamberler arasında ayırım yapmadığı takva yönündendir, bütün peygamberler. Allah’ın vermiş olduğu emre muhalefet etmezler konuştukları ve yaşadıkları vahiydir. Bazılarını bazılarına üstün kıldığı, peygamberler. Allah’ın göndermiş olduğu vahiylerle topluma anlattığı zaman duyarlı olanlarla olmayanların azlığı veya çokluğu ile ilgilidir. 

Bu peygamberlerin kendi ellerinde olan bir şey değildir. Tamamen toplumlarla ilgilidir. Toprağa ekilen tohum gibi şartlar elverişli olursa mahsul güzel olur şartlar elverişli olmaz ise mahsulün iyi olmadığı gibidir. Adları zikredilmeyen peygamberler,bulunmuş oldukları toplumlarda ses getiremeyen peygamberlerdir. 

Ben peygamberim dediği zaman hemen öldürülmüş olanlar, veya söylediklerine karşı duyarsız olanlardır. "seni babaları uyarılmamış kavmi uyarman için gönderdik” Ayeti gibi, mesajı almayan toplumların durumu ile ilgilidir. Yani Gelecek olan toplumların örnek edineceği bir olayı ve kıssası olmayan peygamberlerdir.

9-Bütün peygamberlerin getirdikleri dinin adı İslamdır. Hiçbir peygamberin getirdiği haram ve helaller ile hiçbir peygamberin getirdiği haram ve helaller birbirleriyle çatışmaz. Bununla ilgili ayetlerden nakletmeye çalışalım.

6/145- De ki: "Bana vah yolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah'tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.

6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.

16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

39/.6- Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz.

Bütün peygamberlere gelen dinlerin orijinali Allah tandır. Ayetlerde görüldüğü gibi birbirlerine zıt gibi görülen ayetleri bir araya getirdiğimiz zaman ayetlerin kastettikleri mana yakalanabiliyor. Yahudi olanlara haram Müslüman olanlara helal olmaz buradaki kastedilen mana, helal olanı kendileri yememeleri nedeni ile kendi kendilerine haramlaştırmalarıdır.

Allah Özgür bir ortamda insanları imtihana tabi tutmak istemiştir.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahit (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Kabe’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Bu Ayet Allah’ın dininin bir peygamber ve onu etten duvarla koruyan Müslümanların oluşturduğu bir otoriteden söz edilmektedir.Bu çok önemli olan bir olaydır. Her örnekten bir örnek verildiği ve hiçbir eksiğin bırakılmadığı, ve şeytanın asla bir katması çıkarması olmadığı, Allah Tarafından insanlar eliyle korunduğu ve  kıymete kadar korunacak olan bir kitapla örnek bir toplum ve örnek bir yaşamın sergilendiği hem kendi dönemlerinde hem de kendi toplum dışında gelecek olan toplumlara bir model oluşturmuştur.

Kuran Yeryüzünde ne kadar insan türü varsa, Onların, renklerine dillerine,cinslerine, makamlarına, hasta ve sağlam olanlara bakmadan onların hiç birini diğerinden ayırt etmeden aynı terazi ile tartarak. İmtihana tabi tutmuştur. Aralarındaki fark sadece tiyatrodaki rol farkı gibidir. Kim bu rolünü Allah’ın  vahiyllerlerle çizdiği kurallara göre oynarsa. Allah katında üstün ve değerli olan odur.

49/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

Allah’ın emirlerini kabul edenler eğer güç ve iktidar sahibi olurlarsa şunlar ortaya çıkar.

1-Kuran buna Takva İktidarı diyor eğer iman edenler ve Salih amel işleyenler iktidar olurlarsa!

3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.

3/110- Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır. 

22/41- Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.

Allah bütün insanların, Aklını takvasını fıskını vererek yol seçimini kendi özgür iradesiyle baş başa bırakmıştır. Bunlar temel olarak iman eden ve Salih amel işleyenler, diğeri de inkar edenlerdir. İman edenler dünyadaki hayatlarında başı boş olmadıklarını onları gözetleyen ve yaptığı her davranışını kameraya alan bir Allah’ın olduğunu bildiklerinden kendi isteklerine göre yaşayamazlar. Onların Kendileriyle Allah Arasında, Kendileriyle diğer insanlar arasında ve kendileriyle insanların dışındaki varlıklarla diyalogu bir kurala ve prensibe bağlanmıştır.

2- İslamın Otorite olduğu yerde, Asıl o otoritenin anasını oluşturan Müslümanlardır. Bunlar ya Allah’tan gönderilmiş bir Peygamber Ya da Allah’ın kitabına göre yaşayan bir devlet başkanına itaat etmeyi kendilerine bir görev bir ibadet olarak kabul ederler. Bunlar devlete otoritenin ayakta kalabilmesi için bu günün tabiri ile vergi. İslami tabirle de adı zekattır.Zekat Müslüman olanların vermiş oldukları verginin adıdır. oranı her dönemde günün şartlarına göre düzenlenir. Gücü yetip de vermeyenlere caydırıcı güç kullanılır. 
.
2-110- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.

İslam otoritesinde bulunan ikinci gurup insanlar gayrı Müslimler'dir. Kuran gayrı Müslim olanları temel olarak iki kısma ayırmıştır.

1-Anlaşmalı olanlar. İslam devletinin bunlara karşı tutum ve davranışlarını kuran şöyle belirlemektedir.

9/4- Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah Muttaki olanları sever.

İslam otoritesinde hukuk Allah’ın hukukudur. ister Müslümanlardan isterse gayri Müslimlerden peygamber ve devlet başkanları da dahil olmak üzere Allah’ın emirlerine muhalefet eden bir sözde ve davranışta bulunamazlar. Yani kimse kendi keyfine göre davranamaz. Allah, İslamın devletle kendi takva iktidarını oluşturan Müslümanlar ve gayrı Müslimlerle davranış şekillerini kurallarını belirlemiştir.

İşte gayri Müslimlerden kendileri İslam otoritesinin dinini kabul etmediği halde eğer orada yaşayıp devletin nimetlerinden istifade ediyorsa, yollarını suyunu topraklarını kullanıp yaşıyorsa bunun bedeli olan cizye ve haracı ödeyerek kanunlara kendi dinlerine müdahale edilmediği sürece İslam otoritesine teslim olmak zorundadır. Müslüman olanlarda vergi olarak zekat varsa, bunlarda da vergi olarak cizye ve haraç vardır. 

Nasıl müslümanım diyenlerden zekatını vermeyenlere karşı savaş açılıyorsa, gayri Müslimlere de cizye ve haraçlarını ödemedikleri zaman savaş açılarak zorla kendi elleriyle cizye ve haraçlarını vermeyene güç kullanılır.

9/29- Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.

Bakınız Din Konusunda Allah gayrı Müslimlere İslam olmaları için kesinlikle zor ve baskı kullanmalarını yasaklamaktadır. Cizye ve haraçlarını düzgün ödedikleri taktirde onlarla nasıl bir iletişim kurulması gerektiğini Kuran'dan dinleyelim.

60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

9/7- Mescidi Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, Muttaki olanları sever.

2- İkinci tip Gayrı Müslim de, Müslümanın olanların  varlığından rahatsız olan onları bulundukları yerden çıkaran, ve İslam otoritesine karşı çeteleşerek bir birlerine destek olup fesat çıkaranlardır. Ki işte Allah böyle tiplere karşı alınması gereken pozisyonları şöyle izah ediyor.

9/5- Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tövbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”

Burada ayette haram aylar parantez içerisinde dört ay diye bahsederken İslam otoritesine karşı gayrı Müslimlerin baş kaldırmadığı usluca durduğu dönemler anlamındadır. Bu gidişlerini veya duruşlarını değiştirdiklerinde işte onlara karşı caydırıcı ve savaş dönemi başlamış demektir.

9/12- Ve eğer antlaşmalardan sonra, yine yeminlerini bozarlarsa ve dininize hınç besleyip-saldırırlarsa, bu durumda küfrün önderleriyle çarpışın. Çünkü onlar, yeminleri olmayan kimselerdir; belki cayarlar.

8/38- O inkar edenlere de ki: "Eğer vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler bağışlanacaktır. Ama yine dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan) sünnet, muhakkak (onların başından da) geçmiş olacaktır.”

8/39- Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.

Kuran Evrenseldir Bütün Dünyadaki insanlar bir araya gelseler, Kuran'daki herhangi bir konu ile ilgili bir açıklamayı Kuran'ın anlattığı gibi anlatamazlar.

8/31- Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman; "İşittik" dediler. "İstesek, biz de bunun bir benzerini söyleyebiliriz. Bu, eskilerin efsanelerinden başkası değildir.

17/88- De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kuran’ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."

Bu Konuda sonuç olarak şunları söyleyebiliriz, 1-Her insan istediği dini seçip yaşayabilir,2- Ama Kendi dinini başkalarına zorla kabul ettirmeye çalışamaz. Eğer böyle bir davranışta bulunmaya kalkışırlarsa İslam otoritesi ona güç ve kuvvet kullanarak bu yanlış davranışından vazgeçinceye kadar onlarla savaşır.

4/75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?

4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

11- Kuranda geçen kelimeler genelde çift kullanılmıştır. İşte o kelimelerin ne anlama geldiği ancak konu ve kuran bütünlüğünde değerlendirildiği zaman, kastettiği mana yakalanabilir. Bir örnek verecek olursak, ölü kelimesini kuran bir gerçek anlamında kullanmıştır, bir de mecazi anlamda kullanmıştır.

6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahy olunmamışken “Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen..”.

Buradaki bahsedilen ölü gerçek anlamında bahsedilen ölüdür.

5/110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm."

6/122- Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayanın durumu gibi midir? İşte, kafirlere yapmakta oldukları böyle 'süslü ve çekici' gösterilmiştir.

2/72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.

2/73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.

İşte bu ayetlerde bahsedilen ölü kelimeleri gerçek anlamındaki hayati fonksiyonlarını yitirmiş ve beyin ölümü gerçekleşmiş anlamında değil , yaşımın gerçek anlamındaki ibadet ve kulluk anlamını yitirmiş anlamında kullanılan ölüdür. Eğer o anlamda olmamış olsaydı. Şu ayete ters olurdu.

21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler

İşte asırlarca kuranın bu anlatım sanatı kavranılamadığı için Kuran'daki ayetlerin kastettiği mana tamamen çarpıtılmış hazreti isa peygamberin ölüleri gerçek anlamında dirilttiği ona bir mucize olarak verildiği inancı devem edip gelmiştir. Halbuki Allah mucizelerin sadece  kendisine ait olduğunu söylemektedir.

29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyı m." 

peygamberlere Allah’ın sadece verdiği mucize olarak göndermiş olduğu vahiydir diye  bildirmiştir.

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitap'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. İnsanlar peygamberleri Allah’ın tarif ettiği sıfatın dışına çıkararak başka bir kılıfa sokmaya çalışmışlardır.

Bir örnek daha verecek olursak, gece kelimesi de iki anlamda kullanılmıştır. Birisi güneşin batışı ile doğuşu arasındaki kalan karanlık bölge Diğeri de cehalet karanlığı Anlamında gece kelimesi kullanılmıştır.

97/1 biz bu kuranı kadir gecesinde indirdik.

Gerçek anlamda kullanılan gece.

17/78- Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur'an'ı, işte o, şahid olunandır.

17/.79- Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.

Eğer kadir gecesinde indirilen kuran gerçek anlamında kullanılan gecede indirilmiş olsaydı, kuranın yirmi üç yıllık dönemde inişi ile ilgili olaya ters olurdu orada ki kullanılan gece gerçek anlamındaki gece değil cehalettir karanlığı aydınlatan vahiylerdir. Eğer bu kelimelerin ne anlama geldiği çözülmez ise Ayetlerin anlatmak istediği anlam yakalanamaz.

12- Kuran'da Akıl eden, düşünebilen ve yaptıklarından dolayı hesaba çekilecek olan tek varlık adem şemsiyesi altındaki insan türleridir. Adem oğlunun dışındaki varlıkların hiç birisi yaptıklarından dolayı sorumlu değildir. Eğer insanların dışındaki varlıklara sanki akleder ve yaptıklarından dolayı sorumlu gibi bir anlayışla ayetlere yaklaşılırsa bu doğru değildir. Bir örnek verelim.

7/163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

Dikkat edilirse bu ayet Yahudilerin ibadet kurallarına uyup uymadığı sanki balıklar tarafından biliniyormuş da yasaklara uydukları zamanlar balıklar kıyıya geliyor. yasak kurallarına uymadıkları zamanlar ise balıklar kıyıya gelmiyor. diye anlamışlardır. Halbuki Kuran düşünmeyen aklını kullanmayan insanlara hayvanlar gibidir ifadesini kullanmıştır.

25/44- Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.

Buradaki Araf suresi yüz yetmiş üçüncü ayetteki anlatılmak istenen Yahudiler Allahtan gelen emirlere bağlı kaldıkları sürece eşya ile ilgiyi iyi kurabildikleri sürece dünya hayatında nimetler bol bol gelir. Ama işlerini iyi takip etmez gönderilmiş olan vahiylerden uzak kalırlarsa da bu günkü Müslüman toplumların düştükleri konuma düşerek küfrün karşısında rezil rüsva olurlar.

Dünya üzerinde tarih boyunca evrenin yasasına gerektiği gibi uyan insanlar devamlı egemenliklerini ayakta tutmuşlar. ama yasalara uymayan toplumlar da Allah'a En yakın olduklarını iddia etseler bile yenik düşmüşlerdir. Dünyanın yedi harikasından biri olan piramitler bilindiği gibi firavun tarafından yaptırılmıştı. Bu konuya yanlış anlama ve yanlış algılama nedeniyle, konuyu aydınlatmak için kısacık da olsa değinmek istiyorum.

10/90- Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (İlah'tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi.

10/92- Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler.

Devamlı üzerine basa basa durduğum bir şey var. Eğer Kuran'daki bir ayetin kastettiği mana doğru anlaşılmış ise pratik hayatta uygulamada doğru netice ortaya çıkar. Mesela yukarı atılan bir taş yer çekimi nedeni ile aşağı düşer. Bu söz deneme yanılma sonucunda ortaya çıkarak kanun haline gelmiştir. Eğer bu söz doğru değilse yukarı atılan taş yer çekimi nedeniyle yere düşmezdi. 

Aynen onun gibi Firavun ile ilgili ayette geçen ifade “ seni alemlere ibret olsun diye bedeninle kurtaracağız “ ifadesi cesedini kızıl denizde iki üç bin sene sonra bulacaklar anlamında değil senin yaptığın o piramitleri insan oğluna ibret olsun diye Dünyanın yedi harikasından biri olarak göstereceğiz 

Allah’a iman etmeyen toplulukların dünya hayatında ne kadar başarılı olsalar bile bir gün gelip hayatlarının sona erip o saltanatlarının yıkılacağını ima ederek gelecek olan kuşaklara ders vermektedir. İşte ayette geçen seni bedeninle kurtaracağız ifadesi cesedinin kurtulması anlamında değil, dünyanın yedi harikasından biri olan piramitleri kastetmektedir. 

Bütün dünya firavunu konuşması onun dünya hayatındaki dünyalık başarılarını kastetmektedir. Yoksa denizde bulunan her cesedi firavun diye bahsedilmesi yanlış olur kanaatindeyim. Eğer gerçekten bahsedilen beden anlamındaki et ve kemiklerden meydana gelen ceset olmuş olsaydı onun kurtuluşunun ne önemi vardır?

13- Kuran'ın doğru olarak anlaşılmasını engelleyen mucize ve sünnet kavramının yanlış algılanmasıdır. Şeytan bu iki anlayışın arkasına saklanarak fitneyi İslam toplumuna yerleştirmiştir.

Mucize: bilindiği gibi kelime olarak Kuranda geçmez,onun adı Ayet, belge,delil, burhan olarak geçer. Peygamberlere gelen vahiyler de dahil olmak üzere Yerlerde ve göklerde yaratılmış olan zerreden küreye kadar varlıkların hepsinin adıdır.
29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.

6/35- Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap). Eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.

İşte kuran gibi bir kitabın indirilişinden daha büyük mucize ne olabilir ki? O bütün insanların toplanıp bir araya gelseler getiremeyecekleri bir kitaptır.

İkinci olarak da şeytanın katıp çıkardığı hadis ve sünnettir. Eğer hadisler kurandan ise kurandan ayrı bir adla çıkılmasının ne anlamı var? Eğer hadisler Kuran'dan değilse o zaman o ölçü alınamaz, Hadislerle amel edilemez. Öyleyse Kuran her örnekten bir örnek vermiş Hiçbir eksiklik bırakmamıştır.

17/89- Andolsun, bu Kuran’da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler. 

18/54- Andolsun, bu Kuran’da insanlar için Biz her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsan, her şeyden çok tartışmacıdır.” 

İnsanlar yanlışın peşine takılarak kelimeleri Allah’ın Koyduğu yerden kaldırarak farkında veya farkında olmadan, şeytanın peşine takılmışlardır.Araştırıldığı zaman sahih denen hadislerin kurana uymadığı ve kendi aralarında da çeliştikleri görülmektedir. Kuran'a bir şey katıp veya bir şey çıkarma ümidi kalmayan şeytan korunması garantörlük altına Allah tarafından alınmayan hadisleri kendisine paravan olarak kullanmıştır.

Peygamber Kuran'ın dışında bir şey söylemeye veya ondan bir şey çıkarmaya hakkı yoktur. Ve olmamıştır da 

53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.

Allah Peygamberi nereye koymuşsa ne olduğunu nasıl tanıtmışsa birilerinin tanıttığı o peygamberi Allah’ın Koyduğu yerin ne üzerinde bir yere çıkarmaya ne de altında bir yere indirmeye kimsenin Hakkı yoktur. o söylerse Kuran'dan söyler Kuran'ın dışında hiçbir şey söyleyemez. Yaşadığı hayatta kuran dır söyledikleri de kurandır. Buna şu ayetleri de ekleyebiliriz.69/43,4445,

13-Kuran insanlar eliyle korunmuş bir kitaptır. Burayı biraz açıklamak gerekiyor. Hristiyan misyonerler diyorlar ki İncil Tevrat Zebur da Allah Tarafından gönderilmiş kitaplar değil mi ?onlar neden korunmamış da sadece kuran korunmuş diye eleştiri getiriyorlar.

Koruma olayını Allah kendi özel olarak müdahale ederek değil, insanlar eliyle korumuştur. Bunu Kavrayabilmek için bazı kuralların bilinmesi gerekmektedir.

1- Allah insanlara özgürlüğü verip, peygamberler ve kitaplarda göndererek yol seçme hakkını insanların kendilerine vermiştir.

41/40- Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.

6/104- Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim. 

18/29- Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.”

Daha önce de bahsettiğim gibi, insanlar ilk yaratıldığı zamanlar ilim ve teknoloji sıfır idi. Her gelen kuşak kendilerinden sonra gelen kuşaklara bir kültür mirası devrederek bu gün bilgisayar ve uzay çağına ulaşılmıştır. Kuran'ın korunması da, iki yolla olmuştur. Birincisi yazı kültürü ve sanatının gelişmesiyle Allah’tan gelen vahiyler, deriler ve kemikler üzerine yazılarak korunmuştur. 

Yine burayı da biraz açmak gerekiyor. Yazı bilindiği gibi milattan önce üç bin beş yüz yıl önce bulundu. Bir icat bulunduktan belirli zamandan sonra belirli şeyler onun üzerine bina edilmeye başlar. Kuran gelinceye kadar Allah’tan gelen vahiyler. Peygamberden peygambere devam ederek korunuyordu Yani Her peygamber kendilerinden önce gelen peygamberleri doğrulayıp ve tasdik ediyor, Kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdeliyordu.

61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.”

İşte Hristiyan misyonerlerinin düştükleri hata buradadır. Allah’tan gelen vahiyler İnsanlardan duyarlı olanları o konu ile eğilimi oluşu ve teknolojinin o konu ile ilgili gelişmesine bağlıdır. Yazı kültürü ve sanatının Allah’tan gelen bilgileri koruma ve saklamasına elverişli olacak şekilde gelişmemesi nedeni ile peygamberlere gelen vahiyler Peygamberler ölünce Ağızdan ağza aktarılan bir hikaye ve masal gibi olmuştur. 

Orijinal olan din bir belgeye dayanması gerekmektedir. Bakınız bu günkü İslam diye bahsedilen, kuran orijinli dinden uzak olarak anlatılan din bozulmuşsa, geçmiş dinlerde orijinali olmayan Tevrat İncil ve diğer dinler de öyle bozulmuştur. Zaten orijinalliği korunmuş olan Kuran’da onların gerçek haberleri geçmektedir. Kuran'da diğer kitapların belgelerinin yazılarak korunduğuna dair bir ayet yoktur. Ama Kuran'ın yazılarak korunduğuna dair ayet vardır.

6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.

Hristiyanların eleştirdikleri Allah’ın kitabı olan Tevrat ve İncil, neden korunmamıştır demeleri doğru değildir. Onların kitapları da Kuran'la korunmuştur. Kuranda geçen Hazreti İsa peygamber ve diğer peygamberlerle ilgili kıssalar gerçek bir haber olarak anlatılmaktadır. böylece Allah onlardaki orijinal olan dinin aslını Kuran'la korumuştur.

2- Kuran'ın bir de ezberlenerek korunmasıdır. Yani hafız ordusu kuranın ezberlenerek korumasıyla nesilden nesile miras olarak devredilip gelmiş hem orijinal olan belgelerle elde olan kuranla mukayese edilerek bu güne kadar bize bozulmadan gelmesine vesile olmuşlardır. 25/4,5

14- Yine Yanlış algılanan ve yanlış anlatılan olaylardan biri de Hazreti İbrahim peygamber’in ölülerin nasıl diriltildiğini sorması ve cevabı ile ilgilidir.

2/260- Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona:) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."

Buradaki ölülerin diriltilmesi gerçek anlamındaki ölülerin diriltilmesi değil, Duyarsız olan bazı hayvanların bazı konularla eğitilerek, duyarlı hale gelmesi anlamındaki diriltilme-sidir. Yunus balığının deniz kıyılarında mayın araması, Köpeklerin eğitilerek, depremde ceset araması eroin esrar araması, atların savaşlarda kullanılması, daha doğrusu evcil olmayan hayvanların evcilleştirilerek insanın yararına çalışması,o dirilme veya diriltilme anlamında kullanılmıştır. 

Yoksa gerçek Anlamındaki ölüleri Allah’tan başka kimse diriltemez Allah peygamberlere de böyle bir mucize vermemiştir.21/95

15-Önemli olan ve hala daha ne anlama geldiği, Anlaşılamayan konulardan birisi de şeytan ve iblis kelimelerinin, düzgün bir şekilde çözülüp anlaşılamamıştır. Şeytan :Bazılarının söylediği gibi, insanlardan ayrı bir yaratık değil, İblisin tekliflerinin ilkelleşerek yaşam haline getiren ve geriye dönüşü mümkün olmayan bir konum giren insanların adıdır.  "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; Ateşten yaratılan şeytan değil, Ateşten yaratılan iblistir. 

7/12- (Allah) Dedi: ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
Şeytan ise insanın yoldan sapanın adı olduğuna göre o ateşten değil, topraktan yaratılmıştır.

İblis; İnsana vesvese veren kötü yolları teklif etmekle görevli olan bir melektir. Zaten iblis gibi kötülüğü teklif eden bir olgu olmamış olsaydı, insanlar da diğer varlıklar gibi melek konumunda olurlardı.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

İşte insanın diğer yaratıklardan farkı, iblisin İnsana yanlışa gitmesi için teklif sunmasıdır. Yani insanın iyiye ve kötüye gidebilmenin seçeneklerinin oluşuyla meleklerden ayrılıyor. İblisin Allah’tan insanların diriltilecekleri güne kadar süre istemesi onun insanlardan insanlara miras yoluyla aktarılan her insanda var olan fısk olgusunun  insan var oldukça sürüp gitmesi anlamındadır.Yoksa İblis eğer canlı varlık ise canlılar doğarlar büyürler ve ölürler. Eğer cansız ise insana teklif sunarak insanları kandıramazdı.

16-Yanlış anlaşılan ve algılanan konulardan birisi de Kabirde Azap çekme olayıdır. Bu Hurafe olan bir anlayıştır. Bedenle, ile can bir araya gelmeden hiç bir insan acı ve azap çekmez. Ölen insanın bedenle canı bir birinden ayrılmıştır. O Ahiret aleminde bedenle can bir araya geldiği zaman ancak mükafatı ve acıyı hissedecektir.

36/52- Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş.

Kabir azabı çeken insanlar ahiret aleminde böyle bir şeyi nasıl söyler. Diğer bir olayda bedenler çiftleştirilme den azap olayı olmaz demiştik.

7/7- Nefisler, birleştiği zaman, işte burada ki nefislerin birleşmesi, bedenle canın bir araya gelmesi ile mümkün olur.

Zaten zaman olayı insanlara göredir, Allah’a göre zaman yoktur, zaman kainatın yaratılışı ile beraber yaratılmıştır. Kainat bir zaman dilimi içerisinde halife olan insan oğlunun emrine amade olarak verilerek, insanlar deneniyor, ve insan oğlunun ömrü bitince tekrar zaman ortadan kalkarak zamansızlığa giriliyor.

Yani ezeli olan bir ortamdan gelip, bir zaman dilimi içerisinde insanlar denenip tekrar ebedi bir ortama gidiliyor. Bu kabir azabı, denen bir olay olmuş olsaydı, insanların ilk yaratılışıyla ölen insanın çektiği kabir azabıyla kıyametin kopuş anındaki ölen ve diritilenin kabir azabı farklı olurdu ki, bu da Allah’ın adil sıfatına yakışmazdı. 

Dünyada Allah’ın göstermiş olduğu , şekilde hayat sürenler ebedi olarak cennete girecekler ve kalacaklar, bunun dışında olanlar da ebedi olarak cehennemde kalacaklardır. Cehenneme gidip de belirli bir miktar yanıp cennete girme olayı yoktur. Onu Hristiyan ve Yahudiler uydurmuşlardır.

3/24- Bu, onların: "Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak" demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür.

17- Ahiret aleminde kadın ve erkekler diye ayırım olmayacaktır. Orada yeni bir yaratılışla insanlar yaratılacaklardır.

56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. 

56/62- Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?

Dünya hayatı tiyatro sahnesindeki gibi her ırktan her dilden her cinsten fakir ve zengin,ayırt edilmeden hepsinin bulunmuş olduğu konumla ilgili bir sorumluluğu ve görevi vardır. Bu rol denenme ve artık ölünce bitmiştir. Artık İman eden ve Salih amel işleyenler. İnkar edenler ve zulmedenler diye ayrılacaklardır. İnkar eden ve zulmedenler, derece derece yaptıkları zulmün derecesine göre ebedi olarak cehenneme girerek cezalandırılacaklar. Hiç orada kendilerine yardım edecek de bulunmayacaktır.  

İman edenler ve Salih amel işleyenler de orada yaptıkları amellerin karşılığına göre değerlendirilecekler. Kadın ve erkek ayırımı yapılmadan tek bir cins olarak yaratılıp, orada dünya hayatındaki verilmiş olan göreve bağlı kalışına göre hiç torpil ve şefaat olmadan derece derece ebedi olarak cennette cennet nimetleriyle yerlerini alacaklardır. Böylece yıllardır erkeklere neden huriler veriliyor da kadılara bir şey verilmiyor diye sorular artık kapanacaktır.Orada yeni bir yaratılışla yaratılan iman eden ve Salih amel işleyen kadın ve erkeklere ayırım yapılmadan huriler diye anımsanan yeni bir varlık türü eşle verilecektir.

55/56- Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.

18-Yanlış Anlaşılan ve algılanan anlayışlardan birisi de Kuran'ın abdestsiz okunamayacağı ile ilgili anlayıştır. Kuran'da kuran okumaya başlayacağınız zaman abdest alacaksınız diye bir ayet yoktur. Ancak namaz kılmak için abdest alma ile ilgili ayet vardır.

5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.

Asıl yanlış anlaşılan nokta temiz kelimesinin ne anlama geldiği Kura'na göre doğru anlaşılamadığından kaynaklanmaktadır. Bakınız Kuran'dan bu konu ile ilgili ayetleri incelemeye çalışalım.

56/77- Elbette bu, bir Kur'an-ı Kerim'dir.

56/78- Saklanmış-korunmuş bir Kitap'ta (yazılı)dır.

56/79- Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.

92/18- Ki o, malını vererek temizlenip-arınır.

Eğer temizlenmek kelimesi abdestle olan bir şey olmuş olsaydı, veya abdest almayı sadece temizlenme anlamında kullanmış olsaydı. Mal vererek insan nasıl temizlenirdi. Buradaki kastedilen asıl mana kalplerin temizlenip Allah’a yönelmesidir.Abdest olayı kalpleri Allah’a yönelmiş olanların , Allah’ın emirlerine uymanın bir ibadet kuralıdır. Bakınız bununla ilgili bir ayet daha nakletmeye çalışalım.

8/11- Hani Kendisi'nden bir güvenlik olarak sizi bir uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalplerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu.”

Demek ki Temiz kelimesi abdestle temizlenmek değil kalplerin temizlenip şeytanın vesveselerine karşı kişinin kendisini koruma altındaki temizliktir.

19-Çok sorulan sorulardan birisi de Kuran'da Namazın tarifi ve vakitleri yok. Bunu nereden öğreneceğiz.?

Namaz Kuran'da kişilerin yaşadığı hayatın ve dinin adıdır. İki kısımda ele alınır. Birincisi Kuran'ın orta namaz diye bahsettiği Allah’ın tarif ettiği şekildeki, yaşanan hayat namazı, Hayat namazını Kılmayan kişilerin günün belirlenmiş vakitlerindeki kılınması emredilen namazını kılmasının bir anlamı yoktur. İşte tarif edilen Kuran'daki hayat namazı.

2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.

İşte Kuran bir kişinin söylediklerinin samimi olup olmadığı, yaşadığı hayatla sorgulanması gerektiğini söylüyor. Eğer Kişi Kendisinin Allah'a ve Allah’tan gönderilmiş olan peygamberler ve kitaplara inanıyorsa, bunu hayatıyla buluşturması gerekmektedir. Yani inancını yaşaması gerekmektedir. İşte asr suresinde dikkat çekilen konu da budur.

103/1- Asra andolsun;

103/2- Gerçekten insan, ziyandadır.

103/3- Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.

Allah İman eden ve Salih amel işleyenler için bir yol belirlemiş , o yol Kuran'ın tarif ettiği yoldur. Ölçü odur terazi odur mizan odur. İnsanlar neleri ne kadar yapabilmişse o Kuran'a uygunluk derecesine göre değere tabi tutulur. İşte hayat namazı budur. İkinci olarak kılınan namaz da yaşanan hayatın Allah’a ait olduğunu belirlemek amacıyla Allah’ın insanlardan istediği benim tesbit edebildiğim kadarıyla Peygamber için Altı Diğer Müslümanlar için de beş vakit şekillenmiş olan namaz vardır. 

Daha önce de bahsettiğim gibi bu şekillenmiş olan namazın Allah Katında hüsnü kabul görmesi için düzgün Allah’ın emir ve yasaklarına uyulan bir hayatın oluşu neticesinde kılınması gerekir. İşte Maun suresinde namazları kabul olunmayacak kişilerin tanımını Şöyle yapmaktadır.

107/1 Dini Yalanlayanı gördün mü.?

2-işte yetimi itip kakan

3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.

4- Namaz kılanların vay haline,

5-Ki Onlar namazlarında yanılgıdadırlar.

6- ve ufacık bir yardımı da engellemektedirler.”İşte bu tip insanların Allah katında kılmış oldukları namazlar kabul olmayacaktır.

Önce Namaz Allah’a Kulluk Yapmayı kabul edenlerin başta peygamberler olmak üzere günün tarif edilen belirli vakitlerinde Allah’a Ait yaşanan Hayatın İnsanın kendi kendisi ile hesaplaşarak. Allah'a Allah ile yaptığı sözleşmenin tekrarlanarak Şahitlendirilmesi demektir. Yani Yaşanan hayatın o bölümü ile ilgili diliminde yapmış olduğu yanlışlıklardan dolayı özür dileyerek kendisinin, Allah’tan af ve mavfiret dileyerek, doğru yolda yürüyebilmesi için dua etmesidir. 

Dikkat edildiği zaman insanlar, çok yanılgıda, çok aceleci çok unutkandırlar. Çünkü Onu Doğru Yoldan engelleyen ve devamlı yanlışa götürmenin hesaplarını yapan iblis ve şeytanla imtihan edilmektedir.

Önce Kuranda Namazın kaç rekat olduğunu ve namazın kime ve kimin adına kılınması gerektiğini yakalamaya çalıştıktan sonra hangi vakitlerde kılınması gerektiğini bulmaya çalışalım inşallah
.
ALLH’IN KURAN'DA TANIMLADIĞI NAMAZ SAVAŞ ANINDA BİR REKAT NORMAL ZAMANDA DA İKİ REKATTIR.

4/100- Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü’ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.

4/101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.

4/102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.

4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.”

Şimdi ben burada ki anladığımı ,okuyucularla paylaşmak isterken benim söylediğim doğru deyip dayatmak istemiyorum. Eleştiri mutlaka olacaktır. Onları da saygı ile karşıladığımı belirtmek isterim.

Allah Kuran'da Ayette belirtildiği gibi bir korku ve savaş namazından bahsetmektedir. Kuran bir konuyu işlerken bir hikaye bir masal gibi anlatmamıştır. Daha öncede verdiğim örnekteki gibi dağın içerisindeki madenleri nasıl inceleme ve tahlil yaparak, ayrıştırıp, ayrı ayrı ortaya çıkıyorsa, Kuran'daki ayetlerin kastettikleri manalarda kuran içerisine serpiştirilmiş vaziyettedir. Onun yorumunu kuranın bütününde aramak lazımdır.

Nisa suresinin yüz ikinci ayetinde, Allah resulüne savaş anında kılınan kısaltılmış bir namazın tatbikatını yaptırıyor. Ve nöbetleşe kılınan namazdan bahsediyor. 

“ Sen içlerinde olup, onlara namazını kıldırdığında, onlardan bir gurup seninle birlikte namaza dursun .Silahlarını (yanlarına) alsın böylece onlar secde ettiklerinde,arkalarınızda olsunlar,” 

İşte buraya kadar peygamberin önderliğinde bir gurup Müslümanın kılmış oldukları namaz anlatılmıştır. Secde ifadesi de Kuran'ın diğer ayetlerinde söz edilmektedir. Kılınan peygamberin dışındaki Müslümanların namazı bir rekat olmaktadır. Ayete devam edelim, "Namazlarını kılmayan diğer gurup seninle birlikte namaz kılsınlar” işte burada ikinci gurubun da kıldığı namaz da bir rekattır. Bu ayetin orijinalinde yok ama birinci gurupta kılınan namazın rekat sayısı ikinci gurupta da verilmeye gerek yoktur. 

Peygamber iki tane guruba nöbetleşe birer rekat kıldırmasından dolayı kendisi iki rekat diğer Müslüman birer rekat kılmış oluyorlar. Bu Hem onlardan peygamberin farklılığını izah ederken hem de bir önderin her konuda önce taşın altına koyan kendisi olmalı ki, kendisini takip edenlere o yaşam zor gelmesin. Onunla ilgili bir ayet örneği nakledelim.

17/79- Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır” İşte bu namaz. Diğer Müslümanların kılmak zorunda olmadığı namazdır.

Yine namazların rekatları ile ilgili ayeti incelemeye devam edelim. Asıl ayette önemli olan ve verilmek istenen mesaj” onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler.

Kafirlerin Allah Müslümanların boşluk anını yakalamak için fırsat kolladıklarını onlar hep birden eğer namaz kılarlarsa fırsatı ganimet olarak bilirler ve sizi yenilgiye uğratarak kendi dinlerine çekerler. veya sizi eziyete uğratırlar. uyarısında bulunmaktadır. Allah Kendisine inanan ve kul olanlara öyle bir yaşam biçimi öğütlemektedir ki. Normal anda kılınan namazı iki rekat savaş anında kılınan namazı da bir rekata düşürerek Müslümanların diğer vakitlerini boş durmaksızın eşyanın dilini çözerek küfrün karşısında güçlü onurlu ve dik duruşu göstererek Allah’ın dinini yeryüzüne duyurulmasını istemektedir.

8/60- Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.” 

Görüldüğü gibi Namaz esas olarak Allah adına yaşadığının ibadet ve kulluğu Kime yaptığını sembolize etmektir. Yoksa Allah’ın insanların namazına ihtiyacı yoktur. İnsanların namaz kılmaya ihtiyacı vardır. Namaz insanları gerçekten farkında olarak eğer kılınıyorsa kötülüklerden alı koyar.

29/45- Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.”

Bakınız namaz normal şartlar altında veya güvenliğin oluştuğu zamanlarda tam olarak kılınması gerektiğini emretmektedir.

4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır”

Daha önce bahsettiğimiz gibi savaş anında veya kafirlerin kötülük yapma korkusuyla namazın kısaltılması gerektiği vurgulanırken, acaba kısaltılma dört rekattan bir rekata mı kısaltılıyor. Yoksa iki rekattan bir rekata mı kısaltılıyor. Dikkat edildiği gibi orada peygamber namazı korku anında iki rekat kılıyor. Çünkü bölükler halinde iki cemaat oluşuyor. Diğerleri ise birer rekat kılıyorlar. Ben bu konuda normal şartlar altında namazın iki rekat kılınması, ayetin anlattığına göre daha uygun olur kanaatindeyim. 

Çünkü şu Anda aramızda peygamber yok. Ama ben dört rekat olarak anlayanlara da saygım vardır. Anlayış yanlışlıklarından dolayı insanlar bütün cehtlerini gösterdikleri zaman sorumlu tutulmayacaklardır. O zaman şu çelişki ortaya çıkmaktadır. Kuran hiçbir zaman şu namazı iki şu vakit namazları dört şu vakit namazı da üç rekat kılacaksınız diye bir emir vermemiştir. Doğru olanı, ya hepsi ikidir ya hepsi üçtür, yada hepsi dörttür. Farklı farklı rekat sayısı olmaz.

Ama bir gerçek vardır ki Cuma namazı genelde ittifak halinde, bütün imamlarda veya alimlerde iki rekat olduğu bize mütevatir olarak gelmiştir. Cuma namazının İslamın emirlerinin sansür uygulanmadan kılındığı yerde, öğle namazının yerine geçtiği halde öğle namazı dört rekat Cuma namazı ise iki rekat kılınması çelişki oluşturmaktadır. 

Yani Cuma namazı iki rekatsa öğle namazı da iki rekattır. Öyleyse diğer namazlar da ikişer rekattır. Diyebiliriz Dört kılanlara da neden dört kılıyorsunuz diye yadırgamam. Ama Allah’a ait olan ibadet ve kulluğu saptırarak namaz kılış şeklini bir de başka birilerinin adını kullanarak kılınırsa bu insanları şirke götürür kanaatindeyim Allah korusun.

NAMAZLARIN FARZI SÜNNETİ OLMAZ!

Namazların farzı ve sünneti olmaz. Peygamberler örnek olarak, namazları Allah’a kılarlar. Diğer Müslüman olanlar da Peygamberin kuran'da tarif ettiği gibi, kıldığı namazı, örnek olarak onlar da Allah’a kılarlar. Allah’ın emri vardır. Allah’ın yasakladığı vardır. Peygamberler kendiliğinden bir hüküm koyamaz bir emir veremez onun yaptıkları ve konuştukları Kuran'dandır. Eğer namazın sünneti diye bir namaz kılınıyorsa bu Allah’a şirk olur. Kuran'da iki çeşit namaz vardır. Birincisi peygamber ve diğer Müslümanların Allah’ın emrettiği vakitleri belirlenmiş olan namaz, diğeri de peygamberlerin farklı olarak kıldığı nafile namazdır.

17/79- Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.” Diğer Müslümanlar da kılarlarsa onlarda nafile olarak kılarlar.

Eğer peygamber Sünnet namazı kılıyor indiyse, namaza niyet ederken ne diye niyet ederdi? Niyet ettim öyle namazımın sünnetimi kılmaya mı derdi? Bu anlayış yanlıştır. İşte Yahudilerin ve Hristiyanların Kendi peygamberlerini ilahlaştırması bu anlamdadır.

9/30/Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hristiyanlar da, "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emir olunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.

Görüldüğü gibi Rab edinmek ilah edinmek demek, Ona olan sevgiyi övgüyü, ihtiramı Allah’a olan sevgi ve ihtiramın önüne geçirmek demektir. Soruyorum size öğle namazı on rekattır diyorlar. Dördü ilk sünnet dördü farz ikisi de sünneti mükkede diyorlar. Yani dört rekat Allah’a altı rekat peygambere kılınıyor bu çarpık bir paylaştırma değil mi.?

6/136- O'nun üretip-türettiği ekin ve hayvanlardan Allah için bir pay ayırdılar, sonra kendi zanlarınca: "Bu Allah'ındır, bu da ortaklarımızındır" dediler. Kendi ortakları için olan (pay), Allah tarafına geçmez, ama Allah'a ait olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçer. Ne kötü hüküm veriyorlar?

6/137- Yine bunun gibi onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdiler. Hem onları helake düşürmek, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak.

6/138- Ve kendi zanlarınca dediler ki: "Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Onları bizim dilediklerimiz dışında başkası yiyemez. (Şu) Hayvanların da sırtları haram kılınmıştır." Öyle hayvanlar vardır ki, -O'na iftira etmek suretiyle- üzerlerinde Allah'ın ismini anmazlar. Yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı O, cezalarını verecektir.

6/139- Bir de dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca bizim erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar da bunda ortaktırlar." Allah, (bu) düzmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm sahibi olandır, bilendir.

6/140- Çocuklarını hiçbir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile Allah'a karşı yalan yere iftira düzüp Allah'ın kendilerine rızkı olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır.

Bu Ayetlere baktığımız ve incelediğimiz zaman da Hristiyan ve Yahudilerin kendi peygamberlerini, ilahlaştırmasıyla, müslümanım diyenlerin peygamberini ilahlaştırması arasında ne fark vardır.? Bunları inşallah ilerde detayı ile inceleyeceğiz.

Öyleyse peygamberin sünneti diye namaza niyet edilmez. Peygamberde namazı Allah’a kılar. Diğer iman edenler de peygamberin kıldığı gibi Allah’a namazı hangi vakide ait kılacaksa o vaktin ismini anarak Allah için namaz kılmaya diye niyet eder iki rekat kılar ve yeryüzünde rızkını arayarak. Eşyanın esrarını çözer durmadan çalışır küfre karşı yenik düşmemenin yollarını arar.

4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, müminler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.

KURANDA BAHSEDİLEN NAMAZ VAKİTLERİ

Kuranda her örnekten bir örnek verdik hiçbir eksik bırakmadık derken Allah nasıl namazın rekatlarını belirtmişse namazın vakitlerini de belirlemiştir. Bu vakitleri Ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.

SABAH NAMAZI.: 

50/39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Hamd ile tespih et.
Sabah namazı, gecenin bitişi ile başlar, ve güneşin doğuşuna kadar devam eder Gecenin bitişini de kuran başka bir ayette şöyle izah eder.

2/187- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tövbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.

Ayette izah edildiği gibi, Oruç tutmaya başlanılan an gece ile gündüzün birbirinden ayırt edildiği, beyaz iplikle siyah iplik ifadesiyle, sanatsal bir üslupla anlatılan bölümdür. Bunun saatini bu konunun uzmanlarına bırakalım. Demek ki sabah namazı beyaz iplikle siyah ipliğin biri birinden ayrıldığı zamandan başlayıp, Güneş doğuncaya kadar bölümüdür.

ÖĞLE NAMAZI: 

24/58- Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

20/130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini Hamd ile tespih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.

24/58 De bahsedilen açık olarak öğle diye bahsetmektedir. 20/130 da ise gündüzün uçlarında diye bahsedilen öğle namazıdır. Aslında bu ayette akşam namazı hariç bütün vakitleri kapsamaktadır. Güneşin doğuşundan önce kılınan sabah, batışından önce kılınan ikindi, gecenin bir bölümü yatsı namazıdır.30/18

İKİNDİ NAMAZI.:

Yine Aynı ayeti örnek olarak verebiliriz, 

20/.130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini Hamd ile tespih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tespihte bulun ki hoşnut olabilesin. Batışından önce kılınan namaz ikindi namazıdır.

AKŞAM NAMAZI: 

30/17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin).

30/18- Hamd O'nundur; göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de.”

YATSI NAMAZI:

50/40- Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O'nu tesbih et.

20/130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.”

SADECE PEYGAMBERE HAS NAFİLE NAMAZI.:

17/79- Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.”

İşte kurandan verdiğim ayet örnekleri bunlardır. İsterseniz namaz vakitleriyle ilgili karmaşık olarak ayetleri vereyim hangi ayette hangi namaz vardır onun kararını siz verin.

17/78- Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur'an'ı, işte o, şahid olunandır.

17/79- Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır
24/58- Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

30/17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin).

30/18- Hamd O'nundur; göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de.

50/”39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.

50/40- Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O'nu tesbih et.

Doğrularım Allah'a Yanlış anladıklarım ve yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN-ANAMUR.