13 Mart 2014 Perşembe



KURAN TEFSİRİ
ÖNSÖZ
RAHMAN VE RAHİM  OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Kuran; Birçok müfessirler tarafından tefsir edilmeye çalışılmıştır. Ama ne yazık ki Kuran'daki ayetlerin anlatmak istediği manayı, Kuran'daki ayetlerle değil, Kuran'ın dışından gelen bilgi ve ön yargılarla Kuran tefsir edilmeye çalışılmıştır. Oysa Her ilim ve her ideoloji kendi sistematiği içerisinde kendisini tanımladığı gibi Kuran da kendini kendisi tanımlamış ve açıklamıştır. Kuran'ın dışından gelen bilgiler ve anlatışlar Kuran'ı tanımlamaya ve anlatmaya hakkı olmadığı gibi yetkisi de yoktur.

Kuran; Peygamberimizin peygamber oluşuyla birlikte başlayan anlatım ile peygamberimizin peygamberlik tarihinin bitişi ile son bulan bir kültürün bir edebiyatın dili, Kuran'da yansıtılmıştır. Kuran'da geçen bir kelime Kuran'da geçen başka ayetler içerisine anlatılmıştır. Herkes Kuran hakkında bir tanımlama getirmeye çalışmıştır. 

Ama her şeyin bir doğrusu olduğu gibi bir de yanlışı vardır. Kuran'a Kuran dışından gelen yaklaşımlar Kuran'ı doğru açıklamaya uygun değildir. Kuran'daki bir ayetin doğru anlaşılabilmesi için önce Kuran'da geçen diğer ayetlerle çelişmemesi, İkinci olarak evren yasalarıyla çelişmemesi, Üçüncüsü olarak akılla çelişmemesi gerekir. dördüncüsü olarak da ayet doğru anlaşılmışsa pratik hayatta verim ürün alması gerekir.

Peygamberlere verilen hikmet budur. Allah kendi vahyini nebilere vahy ederken onlara aynı zamanda bu vahyi anlama feraseti ve yeteneği vererek doğru düşünmenin metodunu da vermiştir. Kâinatta yaratılmış her bir varlık, bir yere konmuş ona Allah tarafından bir değer biçilerek ait olduğu yer belirlenmiştir.

Kuran'da geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmadığı gibi. Kâinatta yaratılmış hiçbir varlık da hiçbir varlığın yerine konulmamıştır. Bir ağaç üzerinde ne kadar yaprak varsa, hiçbir yaprak hiçbir yaprağın aynısı değildir. Yağan kar ve dolu daneleri de hiçbir kar ve dolu taneleriyle aynı değildir. Dünya üzerinde bu güne kadar gelmiş geçmiş insanların parmak uçlarının çizgileri hiç birbirine benzemediği gibi kıyamete kadar var olacak olan insanların da parmak uçları da hiç birinin aynısı olmayacaktır.

75/4- Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.

Kuran'ı doğru anlamanın önünde Temel olan engel Kuran'ı okurken ve anlamaya çalışırken, ön bilgi ve ön yargılardan uzaklaşarak Kuran'ı sadece Kuran'da geçen kelime ve ayetlerle Kuran'ı anlamaya çalışmak lazımdır. İşte Müessirler Kuran'ı tefsir ederken genelde müteşabih ayetlerin anlaşılmasında sıkıntıya düştükleri zaman O ayetleri peygamber anlar anlayışıyla hadisler peşine düşmüşler ve o Kuran'ı anlama sihri orada bozulmaya başlamıştır. Çünkü hadisler bir belge ve ilim niteliği taşımaz taşıyamaz da. Hadislerin büyük bir kısmı, ehli kitap tarafından uydurulmuştur. 

Kuran'ın inişiyle zaten hadislerin gündeme gelmeye başlaması arasında yüz elli iki yüz sene gibi bir zaman geçmiştir. Ağızdan ağza dolaşan hele hele çok cahil ve zalim olan insanların eline de düşerse bunlardan ne kadarı doğru olarak kalabilir? Yüz binlerce hadisler içerisinde Kuran'daki bir ayetin kastettiği manayı arayıp bulmak da ayrı bir dert olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaten peygamber de gelen vahye göre hayatını düzenlemiş ve Kuran'ın dışına çıkmamıştır. Kuran bunu bize şöyle anlatmaktadır.

69/40- Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.

69/41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?

69/42- Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?

69/43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.

69/47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.

Görüldüğü gibi, peygamberleri kutsallaştıran ona itaat etmeyi sağlayan olgu onun kendisinden bir vahiy uydurmadığı o sadece Allah'ın söylediklerini söylemesi ve onu pratik olarak yerine getirmeleriyle diğer insanlardan onları ayrı bir konuma taşımaktadır. Ona itaatin Allah'a itaat olması ona itaatsizliğin Allah'a itaatsizlik olması bu sebepten kaynaklanmaktadır. Elçiye zeval olmaz derler ya o kendisinden uydurmuyor o sadece Allah'ın verdikleri emir ve yasakları aktarıyor.

Bir mümin kadın ve erkek her hangi bir konuda bunu ben kabul etmiyorum deme hakkına sahip değildir.

33/ 36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlüne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

İnsan ya iman eder. vahyi emirler, hem söylemde hem de yaşamda onun hayatını şekillendirir. ya da iman etmez kendi aklına ve diğer insanların peşine takılarak hayatını şekillendirir. Elbette ne şeytanın ne de nebi ve resullerin insanlar üzerinde zorlayıcı bir güçleri yoktur. 

Her insan bu dünyada yetki ve sorumluluk sahibidir. Kimse kimsen üzerinde yola gitmede ne bir kurtarıcı ne de sorumluluğu üstlenme pozisyonunda değildirler. Hiçbir insan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar bir araya gelseler onu ne doğru yola ne de yanlış yola götüremezler. Sadece teklif sunarlar.

Kuranın doru anlaşılması üzerinde tefsircilerin yanılmış oldukları bazı konuları başlıklar halinde kısa kısa açıklayarak benim kuranı tefsir ederken anlattığımı okuyucular okurken kolay anlamada önemli bir katkı sağlayacağını umuyorum.

ALLAH DÜNYA HAYATINDA İNSANLARIN YAŞAM BİÇİMLERİNE MÜDAHALE ETMEZ.

Belki Bu başlık ilk olarak bu güne kadar geleneksel olarak anlatılan ve anlaşılan İslam anlayışını silkelemektedir. Ama göreceksiniz ki Kuran'ın doğru anlaşılmasının önünde ilk sırayı bu yanlış anlayış oluşturmaktadır. Dünya hayatı bir imtihan ve Allah'ın gözetleme yeridir.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Dünya hayatında Allah insanlara aklını takvasını ve fıskını vermiş ve insanlar her iki yola gitmek istediklerinde her iki yolda da yürüyebilecek malzemeleri de vererek her insanı bir ferd olarak bir zaman dilimi içerisinde kendi özgür iradeleriyle denemeye tabi tutmuştur. Ve hiçbir müdahalede bulunmamıştır. Asıl yapılan suçların cezası din günü olan ahiret âleminde verilecektir.

35/ 45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

Bu konunun anlaşılması biraz zaman alacaktır.. Çünkü bu Kuran'da geçen bu anlatımlar edebiyat dilinde mecazi Kuran dilinde de müteşabih olarak geçmektedir.

Müteşabih: kelimesinin asıl anlamı benzeşen ve karmaşık olan ayetler anlamını ifade eder. Bunu anlayabilmek için de Kuran'da geçen diğer ayetler hakkında derin bir bilgiye sahip olmak gerekir. Bazı örnekler vererek bunları kısacık da olsa bilgi vermeye çalışalım. 

Hazreti İsa'nın ölüleri diriltmesi Kuran'da geçmektedir. İlk olarak Kuran'a iman etmiş bir insana hazreti İsa Hayati fonksiyonunu yitirmiş bir insanı  diriltemez. böyle bir olay olmamıştır. desen hemen seni ayeti yalanlamakla suçlarlar. Hâlbuki Kuran ölü kelimesini iki anlamda kullanmıştır. 

Birisi canlı olduğu halde duyarsız insanları vahiyden uzak insanları kastetmektedir. Diğeri ise hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan ölülerden bahsetmektedir. Bu ayetin hangi konuda, Kuran içerisinde geçen diğer ayetlerden ne anlama geldiği doğru olarak anlaşılabilir.Kuran'da geçen, bir ayete verilen bir anlam diğer ayetlerin sınırlarını ihlal etmemesi gerekmektedir. Eğer bir okuyucu o ayeti okurken şu ayeti de beraberinde düşünebilmiş olsaydı o anlayışından hemen vazgeçerdi.

21/ 95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

Kuran çelişkisiz bir kitap olduğunu söylerken bir taraftan hazreti İsa'nın öleni diriltsin hem de Allah ölenin dünya hayatında geri gelmeyeceğini söylesin. Bu çelişki olmayan bir kurana çelişki meydana getirmez mi?

Bir ayette Allah dünya hayatında İnsanların suç işlemesiyle cezalandırmayacağını söylüyor. bir ayette de suç ve zulüm işlemeleri dolayısıyla helak ettiğini söylüyor bir ayette de hem kâinatın hem de gönderilmiş olan kitabın çelişki olmadığından söz ediyor. 

Kuran'da anlatılan kıssalar olaylar arasında bir tutarsızlık varsa ateistler ve deistler burada haklı çıkmış olurlar. Kuran’ın Muhammed'in tecrübi bir bilgi sonucu kendi yazdığı ve yazdırdığı kitap hükmüne girmiş olurdu. Hayır, ben Kuran'ın yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından insanlar içerisinden seçtiği bir elçiye ve nebiye vahy ederek gönderildiğine iman ediyorum. Biz kuran anlayışımızı tekrar gözden geçirmemiz gerekmektedir.

Kuran'da ve kâinatta da hiçbir çelişki ve tutarsızlık yoktur. çelişki ve tutarsızlık bizim yanlış anlayışımız-dandır. Yine konumuza geri dönecek olursak Allah evrene insanoğlunu halife olarak koymuş ve kendisi insan için sermaye olabilecek her türlü malzemeyi vermiş ve vermeye devam ederek insanların özgür iradelerine hiçbir zaman dünya hayatında müdahale etmemiştir.

Ama insanlar evrende düzgün yolda yürümedikleri zaman, ceza gibi algılanan fakat bunlar Allah'ın cezası değil insanların kendi ellerinden dolayı başlarına gelen felaketlerdendir. Birisi evrenin yasalarına uymadıkları zaman başlarına gelen felaketler. Bunlar deprem sel afetleri, ateş denizler, yırtıcı hayvanlara olan iletişim kurallarına uymadıkları zaman bir takım zararlar görmektedirler. 

Deprem kaç şiddetinde süregelen bir sünnet olarak o bölgede oluyorsa o olagelen şiddetten daha dayanıklı binalar yapılması lazım ki o sarsıntı geldiğinde zarar görülmesin. işte bu felaketlerin insanların iman edip etmemeleriyle alakası yoktur.

İnsanların başlarına gelenler, evrensel yaslara uyup uy-mamalarıyla alakası vardır.

Olaylarda görüldüğü gibi depreme karşı dayanaklı binalar yapan ülkeler hiç bir kişinin burnu bile kanamadan o sarsıntıları atlata bilmektedirler. Bu yasalar insan yaşamında her alanda aynıdır. Trafik kurallarına uymayanların başlarına gelen felaketler, denize girme kurallarına uymamanın sonuçları, ateşin kurallarına uyulmadığı zaman sonuçlar, hep bunlar Allah'ın dünyayı kullanma kılavuzunun içerisinde bilenler için mevcuttur.

İkinci bir felaket insanların insanlar elleriyle verilen cezalardır. İnsanlar eğer bir insanı öldürürse veya zulmederse Allah zalim olanlara müdahalede bulunmaz. Ancak bu müdahaleyi diğer insanların fıtratlarına yerleştirir. Onlar birbirlerine müdahale eder ve zarar verirler. Ayette de onu anlatıyor.

22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

Öyleyse kuranda geçen Nuh Tufanı ad, sem ut Salih ve diğer kavimlerin başlarına gelmiş gibi anlatılan felaket ve helakler edebiyat dilinde mecazi Kuran dilinde müteşabih olarak anlatımlardır. 

Helak denemeye tabi tutulan insanların dersine çalışmayıp da oyun eğlenceyle vakit geçiren öğrencilerin sınıfta kalarak dünya hayatında rezil olmaları gibidir. İnsanlar imtihanı kaybedenler ahiret âleminde cezalandırılacaklardır. Kuran bunları kıssalarla olacak olan olayları, olmuş gibi anlatmaktadır. Bunları surelerde ve ayetler konu içerisinde geçtikçe detaylı olarak Allah ömür verirse anlatmaya çalışacağım.

MUCİZE KAVRAMININ YANLIŞ ANLAŞILMASI

Kuran'da mucize kelimesi geçmez ama bizim kültürümüze kuranda ayet olarak geçen kelimeler mucize olarak, tercüme etmişlerdir. İnsanları yanıltan Allah'a ait olan ayetlerin sanki peygamber tarafından insanları iman etmeleri için onlara verilen oğlan üstü haller olarak anlatılmıştır.

Kuran'da geçen ayet kelimesi kâinatta Allah’ın yaratmış olduğu zerreden küreye kadar ne varsa hepsinin yaratılışı için kullanılmış bir kelimedir. Kuran'i anlayışta bir inek ayet olduğu gibi bir savaş da ayettir. Bir insan bir deve de ayettir. Peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik onların söylediklerinin vahiy olmasıdır. İşte Allah'ın peygamberlere verdiği bizim kültürümüzde mucize geçen olay budur.

29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

İslam toplumlarının anladıkları ve algıladıkları gibi Allah peygamberlere, On parmağından su akıtarak askerlerini sulaması kuru çeşmeyi sulandırması ölüleri diriltmeleri ellerinde sihirli bir değnekle istediklerini yapmaları için olağan üstü mucizeler vermemiştir. Allah'ın peygamberlere verdiği mucize sadece vahiyler ve kitaplarıdır.

Eğer Kuran “İşte size mucize bir deve “ dediği zaman bunu Salih peygamberin insanları iman ettirmek için mucize olarak dağdan deve doğurttu olarak anlarsak o zaman Allah'a ait olan ayetlerin peygamberlerde zuhur etmesi anlamına gelir ki, İsa peygamberin ilahlaştırılması gibi diğer peygamberler de ilah konumuna sokulmuş olurlar. 

Allah Kendi bilgilerinin insanlara nasıl ulaştığı konusunda kuranda anlatmıştır. Ne yazık ki ayet kelimesi geçen ayetler kurandaki sureleri meydana getiren ayetler olarak anlaşılması Kuran’ın doğru anlaşılmasını önemli ölçüde engellemiştir.

Evrende yaratılmış olan hangi bir organizmayı insanlar toplanıp bir araya gelseler yapabilirler? İnsanları aciz bırakan mucize olan onların kendileridir. İşte peygamberlerin yaptıkları o mucizelerin Allah'a ait olduklarını insanlara göstermektir. Yoksa hiçbir peygamberin Allah'a ait olan bir varlığı mucize olarak yapması ve göstermesi olacak şey değildir.

İnsanların yanıldıkları konulardan birisi de Kuranda kıssalar anlatılırken kelimelerin mecazi anlamda mı yoksa gerçek anlamında mı kullanıldığı konusunda ayırım yapılamamasından kaynaklanmaktadır. Bazı kuran okuyucu ve savunucusu kardeşlerimin yanıldıkları noktalardan birisi de kuranın indiği toplumların tarihi sosyal kültürel yapılarının bilinmesiyle ayetlerin anlaşılmasına doğrudan etki edeceği inancındadırlar. 

Hâlbuki tarih bir insanın olaylara bakış açısının belgelenmesi anlamdadır. O zaman hiçbir tarihçi Allah'ın baktığı gibi bakabilme onların iç yüzünü kavrayabilme yeteneğine sahip değildir. Bu tarihi bilgileri kuran anlayışına bir delil olarak getirilip konulursa doğru bir anlayış olmaz kanaatindeyim.

Kuran o kültürü saf ve yalın bir biçimde kendi sistematiği içerisinde anlatmış zaten. Biz kurandan doğru bir anlayışı ancak kavramakla anlayabiliriz.

Kuran'ı insan kitabından uzaklaştıran Olgulardan birisi de gayp haberleriyle ilgili bilgilerdir. Asıl peygamberlerin peygamber olduğu bu bilgilerle anlaşılabilir. Zaten cemaat liderlerini kendi cemaatine saygınlığını kazandırmak için böyle gaybi bilgiler sunarak onları kendilerine itaat etmesini sağlamışlardır. 

Onların gayba ait söyledikleri zan ve tahmindir. hatta vahyin dışında peygamberlerin de bilgi vermesi mümkün değildir. Ancak Allah'ın peygamberlere Kuran'da bahsedilen gayıp haberleri vahiyle bildirilen gayp haberleridir.

Kuran iki gayıp haberinden peygamberleri bilgilendirmiştir. Birincisi, insanlar dünya hayatında yaşarlarken sonucuna teknolojinin ilerlemesiyle varılan gayp haberidir. İkincisi de insanlar dünya hayatında hiçbir zaman ne kadar,Teknolojik olarak ilerleseler de çözemeyecek oldukları ve  ulaşamayacakları gayp haberleridir. Bir peygamberin kendisinden sonra gelecek olan ve gelmemiş olan bir peygamberi müjdelemesi onun kendisine ait bir gaybi bilgi olamaz. 

Çünkü gelecekte kimin peygamber olacağı konusunda insanın bilgi sahibi olması insan yaratılışına uygun değildir. Bir başka örnek, kendi sahasında uzman olmadığı halde o sahada uzmanların toplanıp da verdiği bilgi konusunda fikir birliği edinmeleridir. Hiçbir ilim kendi dalıyla ilgili Kuran'dan bir bilgi verilsin de onun ilmiyle çelişsin bu olmamıştır.

Bir insanın bütün ilimlere karşı söylemiş olduğu bir söylemin tıpatıp uyuşması onun insan sözü olmadığını gösterir.

İkinci Gayıp ve en önemli gayıp bilgisi de budur. Ahiret âlemi ile bilgilerdir. Evrenin hiçbir yerinde ahiret âlemi ile bilgiye ulaşılamaz. Zaten peygamberlik olgusunu kabul etmeyen ata dini mensupları onun için ahiret âlemini kabul etmemektedirler. Bu bilgiyi peygamberlerden başka bilen yoktur. Onlar aracılığı ile ahiret inancı toplumlara yerleşmiştir. Peygamberler de kendilerinden üretmezler onlara Allah bu bilgiyi verir. Onın ispatını Allah Ahiret hayatında yapacaktır.

Kuran'ın anlaşılmasında önemli olanı Kuran'ın ne söylediğinden ziyade Kuran'ın ne söylemek istediğinin yakalanması gerekir. Allah dilediğimi saptırırım ifadesinde yol seçme özgürlüğü verilen insanlardan dileyeni saptırırım anlamının yakalanması gerekir.

 “Allah bana borç verin” İfadesinde Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığının bilinmesi borcu ihtiyaç sahipleri için cennet karşılığında Allah için vermek anlamında olduğunun çıkarılması gerekir.
Kıssalar'da anlatılan helak edilen kavimlerin helakinin tabiat kuvvetleriyle deprem sel felaketlerle yok edilmesi anlamında değil, ahiret âleminde onları korkunç bir şekilde cehennem azabı ile, cezalandırılması olduğunun bilinmesi gerekir. Adam Allah'a küfrediyor Allah'tan bir ses yok. Adam küçücük kızlara tecavüz edip öldürüyor, Allah'tan yine bir ses yok. Adam öldürüyor. Allah'tan yine bir ses yok. Bu sefer adam Allah'ın bir ceza vermeyeceği anlayışına kapılıyor. 

Bu yapılan zulümler karşılıksız kalmayacak ya insanlar eliyle ya da Allah'ın ahiret âleminde cehennem azabı ile bu cezalar mutlaka verilecektir.Belki de yakın zamana kadar, genel olarak bakıldığında duyulmamış ezber bozan konuları dile getirmeye çalışacağız. Şimdiye kadar Kuran'ın bakış açısının dışında bir bakış açısıyla bakılarak bir takım tefsirler yapılmıştır. 

Ancak Kuran'ı Kuran'la anlatan ve insanlara nebilerin sanki ayaktaymış gibi diri olarak insanlara sunulan bir tefsir karşınıza çıkmamıştır. İnşallah Kuran'ın çağımızda nasıl dinleyenleri ve kendisine tabi olanların dirildiğine dünya şahit olacaktır.
Kuran her çağa hitabe diyor. Bu çağımıza da hitabe diyor. Ve kıyametin sona kadar onun diriliği inanmaları diri tutacaktır. raflarda saklanan tozlanan kuranın raflardan inecek ve insanlar cehalet karanlığından aydınlığa kavuşacaktır. Tekrar cehalet karanlığına düşen insanlar onu okudukça onda dirilecekler ve İslam toplumu ezilmişlikten yanlış olan kader anlayışından kurtulacaklardır. 

Doğru bir anlayışla yeniden dirilecekler. Mustazaf olma yerine güç ve iktidar olacaklar ve ekini ve nesli yok etme yerine adaleti ihsanı emredecekler insanlar tekrar hangi dinden hangi meşrepten olurlarsa olsunlar akın akın İslam’a yani güvenilen emin ve eman içerisinde olan yere sığınacaklardır.
Yeni başladığım Kuran tefsirini, yıllarca çalışmamın bir ürünü olan Kuran anlayışımı Allah yaşım ilerlemesine rağmen, ölmeden insanlarla paylaşma fırsatı  inşallah verir. Dünyada Allah'ın bana ayırdığı zaman dilimi içerisinde ona iyi bir kul olmayı kovulmuş Şeytanın zulmüne uğramadan bana son nefesime kadar sadece kendisini rab edindiğimi hem insanlara şahit hem meleklere şahitlik ettirir. de kendi huzuruna çıktığım zaman beni mahcup etmez edilmesine de müsaade etmesin niyazında bulunuyorum.
İnsan olmak hata yapabilme olgusunu ve dürtüsünü de beraberinde taşımaktadır. Elbette bu tefsirimde gerek gaflet sonucu gerek idrakte eksilik sonucu yaptığım tüm hatalar ve yanlışlar bana aittir. doğrularım ise hatadan eksiklikten münezzeh olan saygının hürmetin ihtiramın hamdın övgünün sadece ve sadece layık olan Allah’a aittir.
Ali Rıza Borazan
http//kuranianlamametodu.blogspot.com

10 Mart 2014 Pazartesi

MİRAÇTA NEYDİ GÖSTERİLEN AYETLER?

BİR GECE KULUNU MEKKE’DEN MEDİNE'YE GÖTÜREN 

ALLAH'IN GÖSTERDİĞİ BAZI AYETLER.


Yukarıda İsra suresinin birinci ayetinin bize verdikleri mesajlar hakkında dilimizin döndüğü aklımızın kavradığı kadar anlatmaya çalıştık.Ayet kelimesi bazılarının anladığı gibi sadece kuranda geçenler ve vah yedilen bilgiler değil aynı zamanda kainat yaratılan madde ve mana aleminde insan yaşamının karşısında bir hayat yolculuğu içerisinde oluşan zerreden küreye kadar her şey olduğunu anlamaya çalıştık.

İnsanlar içerisinde İnsan olan yeyip içen pazarlarda dolaşan acıkan sıkıntı çeken üzülen sevinen ağlayan gülen evlenen çocukları olan hanımlarıyla bir yaşam biçiminin bizzat pratik hayatta diğer insanların başına gelebilecek isyan ve baş kaldırırlar karşılaşan nebi ve resulün, yaşanan hayatta nasıl aktör olarak oynadığını bize bir model olarak sunup yaşanacağını anlatmıştır. Nebileri diğer insanlardan farklı kılan deistlerin ve ateistlerin kabul etmediği onlara Allah'tan vahiyiler gelerek onların hayatları bir ayet olarak diğer insanlardan farklı bir konuma yükselmeleridir.

O peygamberler ne sofizm’de ki anlayış gibi on parmağından sular akıtıp orduları, sulayan ne elinde sihirli bir değnek olup o değnekle istediğini yapan, ne heymen gibi havalarda altında bir hayvanla gezen Allah'ın yanına giderek pazarlık yapıp kendi isteğine göre biri, ne de realizmin, deistlerin, pozitivistlerin söyledikleri gibi sadece aklın ürünü ile evreni okuyan onun tecrübî bilgileri sonucunda hareket eden biriydi.

O peygamberler, Kuranın ifadesiyle nebi olduktan sonra hayatlarında bir devrim yaparak kendi istekleriyle hareket etmekten uzaklaşarak söyledikleri ve yaptıkları vahyin gözetiminde güzelliklerde hastalıklarda savaşta barışta evlenmede insanlarla iletişimde yaşamın her alanında onu kuşatarak tabiri yerindeyse Allah'ın perde arkasından hareket ettirilen bir kumandası gibidir.

İşte peygamberleri kutsal yapan ona itaatin Allah'a itaat ona yapılan saygısızlığın Allah'a saygısızlık olduğu konuma getiren olgu budur. O zaman İsra olayı, göğe yükseliş değil Mekke’den Medine’ye hicret edişle işkence ve zulme uğrama döneminin kapanarak güç ve kuvvet toplanıp küfre karşı palazlanıp saldırılara karşı cevap verme döneminin başlamasıdır. Bir başka ifadeyle Müslüman olanların her ne koşulda olursa olsun kendi kimliklerine kavuşarak yaşanan hayatta ezilmişlikten horlanmışlık-tan miskinlikten kabuğuna çekilmişlik-ten sessizlikten kurtularak kendisini göstermesidir.

NELER DEĞİŞTİ?

1-Bize miraç diye bahsedilen İsra suresi birinci ayetteki ayetin anlattığı peygamberimizin Cebrail gelerek Burak’la yedinci kat semaya çıkarılarak orada bir kul olan peygambere isnat edilen yakıştırmalar Allah'ın emrinin pazarlık sonucu söke söke aldığı hâşâ emirler değil, Miraç diye bahsedilen olay Mekke’den Medine’ye hicret yolculuğudur.

Eğer İslam toplumlarının anladığı gibi peygamber bedenen veya ruhen yedinci kat semaya yolculuk yapmış olsaydı, Mekke müşriklerinin onu öldürmek istediklerinde mağarada gizlenerek Mekke’ye bin bir sıkıntı meşakkat içerisinde kalmadan heymen gibi havada Allah onu ve yanındaki destekçilerini uçurarak Medine’ye indirirdi. 

Fakat öyle olmamış mağarada yılanların akreplerin içerisinde canlarını riske atarak günün koşullarında imkânlar neyse gerek açlıkla gerekse sıcakların verdiği yakıcı alevlerin arasında boğuşarak yolculuklarını düşmanların her türlü yakalamalarına karşı gizlilik içerisinde saklanarak Medine’ye ulaşmışlardır.


2-Medine’ye geldiklerinde inançlarını söyledikleri zaman öldürülme yerine hicret eden Müslümanlara karşı merhamet ve şefkat kucaklarını açan kendi nefislerine karşı, gelen muhacir Müslümanlara yiyemediklerini yediren giymediklerini giydiren barındıran ensar vardı.

59/9- Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.

Hayırlarda yarışan şerde ve kötülükte birbirine asla destek olmayan kötülüğün yok edildiği iyilik ve güzelliklerin hâkim olduğu Bir topluluktur. İşte dünya toplumlarına tarih sahnesinde kayıtlara geçmiş ve dönemini insanlığa yaşamını Altın harflerle yazdırarak bu güne kadar kendisinden söz ettirmiş ve bundan sonra da kıyamete kadar söz ettirecek bir örnek toplum abidesi olmuştur.

3- Allah'ın Elçisine değer veren ve onu canlarında ve mallarında daha çok seven öl dediği zaman gözünü kırpmadan ölmeyi bilen verdiği emirler karşısında saygıyla eğilen bir topluluk ortaya çıkmıştır.

33/6- Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitap'ta yazılmış bulunmaktadır.

“Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır” 

Böyle bir toplum oluştuğu zaman peygamberler Bulunmuş oldukları çağda ve toplumlarda adaleti uygulayabilirler. Allah'ın emirleri karşısında başkaldıranlara, bozgunculuk çıkaran çeteleşip birbirlerine destek olarak hakkın hakimiyetini yeryüzünde kaldırmaya çalışanlara karşı ancak yaptırım uygulayarak onları dize getirir.


Şimdi globalleşen dünyamızda insanların zaafından istifade ederek sömüren köleleştiren ve insanları mezhepler tarikatlar şeyhler ön plana sürerek inananları bölük pörçük ederek kendi hakimiyetini sürdüren zalimlere firavunlara karşı, Muhammet peygamber gibi halkına karşı yumuşak şefkatli bir lider o lidere karşı da onu etten duvarla örecek bir iman nesli  ortaya çıkmıştır.

9/ 128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.

Böyle bir lidere karşı da Onun eli kolu olan bir toplum iman edenler ordusu gerekiyor. Ki Allah'ın ayetleri yeşersin ve Allah'ın hoşnut olacağı bir konuma gelsin. Ve dünya rahat bir emin ve Eman içerisinde bir nefes alsın.

9/ 100- Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.

4- Allah'ın En büyük gösterdiği ayetlerden birisi, İnsanların Eman ve emin içerisinde olabilmeleri için Müslüman olanların güç ve kuvvet sahibi olmalarıdır. İktidar sahibi olduklarında Artık hiç kimse başkalarının dini üzerinde oyun oynayamayacak. Her insan kendi dinini başkalarının üzerinde baskı unsuru yapmadığı sürece istediği gibi inanıp yaşama hakkına sahip olacaktır.

Kuran'ın dışında anlatılan halife ve İslam Hakkındaki anlatılanlar Kuran'ın öngördüğü değildir. Yeryüzünde fitne fesat kalmayıncaya kadar cihat edilmesi insanların Müslüman olması için değil, insanların başka dinden olanlara zulmeden insanların Zulümlerinin mazlum üzerinden kaldırılması için emir vardır.

8/ 39- Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.

5- En büyük ayetlerden biri si de Kuran'dır. Hakla batılı doğru ile yanışı iyi ile kötüyü en ince ayrıntılarla bize açıklayan ve doğru bir bakışın ilkelerini koyan bir kitaptır. Elde bu güne kadar orijinalliği bozulmamış ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak olan bir belgedir. İnananların vahiy  Asasıdır, insanların pusulasıdır. İnsanların yol işaretleridir. İnsanların psikolojik tabibidir. İnsanların mizanıdır terazisidir ölçeğidir Cinlerin ve şeytanların insanlara karşı attıkları vesveseleri bertaraf edendir. İnsanlara arınıp temizlenme yollarını gösterendir.

Dünya insanlarının helak oluşu böyle bir kitabın insan yaşamından uzaklaştırılmasından kaynaklanmıştır.

25/ 30- Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kuran'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar."

Kuran ya inkâr edenler tarafından kabul edilmemiş, ya da inananlar tarafından içerik ve yaşam olarak terk edilmiştir. Konumuz Kuran'ın anlaşılması ve getirdikleri yaşam biçimi değil ama, Kuran'daki bir ayetin yanlış anlaşılması ve uygulanması sonucunda ne gibi problemler çıktığını bir ayet örneği vererek açıklamaya çalışacağım.

2/ 193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.

Allah insanlara dünya hayatında aklını takvasını ve fısk fücurun'u vermiş, insanların önüne de doğru veya yanlış yola gidebilecek malzemeleri de vermiş kişileri, gittiği yönde yolu istisnasız bir şekilde ayırım yapmadan sonuçlarına katlanmaları karşılığında müdahale etmeden kendi özgür iradeleriyle yaşamalarını kendileriyle baş başa bırakmıştır.

67/ 2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Dünya hayatında ayette iman edenlere verilen savaş emri insanların inanmamalarına veya inançlarına uygun yaşamalarına değil, iman etmeyenlerin başka dinler üzerindeki yaşamalarına saldırışlarına karşı savaştır. Ayette dikkat ederseniz bunu vurgulamaktadır. 

Artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur. Her insan ister iman etsin isterse de iman etmesin. Her insan kendi hesabını Allah'a karşı kendisi verecektir. Ahiret âleminde zaten herkes kazandığının karşılığını eksiltilmeden alacaktır. Ama dünya hayatında kişilerin başka insanlar üzerinde kendi inancını dayatmaya kalkarsa bu zulüm olur bu zalimlik olur.


İşte kuran insanların ayrı dinden olmalarına veya inanmayanlara karşı savaş değil İman etmeyenlerin yaşam ve din anlayışlarını diğer insanlara dikte etmelerine zorlamalarına karşı savaş yapmayı istemektedir. İslam toplumlarının anladıkları anlattıkları veya dünya konjonktürde kabul edildiği gibi değildir. Yani savaş emri bütün dünyadaki insanların Müslüman olması için değil bütün dünyadaki insanların esenlik içerisinde kendi dinlerini yaşama özgürlüğüne sahip olmaları için vardır.

Kurandaki konu ve anlatılmak istenen anlaşılmadan Bektaşi'nin söylediği gibi namaza yaklaşmayın ayetinin sonundaki bir cümleyi alarak namazın yok olmasına delil olarak kullanması gibidir. Sarhoş ve cünüp iken namaza yaklaşılmasını Allah yasaklamıştır. Aynen onun gibi Kâfir olanları nerede bulursanız öldürün ayetinin başını bilmeden sanki Allah iman edenlere kâfir avına çıkmaları için seferber etmiş bir konumda anlamışlar ve anlatım imajı vermişlerdir. Kuranda ise olay tamamen farklı anlatılmıştır.

2/ 190- Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.

2/191- Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.

2/192- Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir.

Kuran'da Hiçbir zaman Müslüman olanlara iman etmeyenlere karşı savaşı başlatan olun dememiştir. Ama ne zaman seni inancından imanından yaşam biçiminden dolayı sen onların din ve yaşam biçimlerine karşı silahla çıkıp savaşmadığın halde onlar sana saldırırlarsa Allah savaşmayı böyle şart koşmaktadır. Ve öldürme olayı ancak ondan sonra emredilmektedir.

” - Onları, bulduğunuz yerde öldürün” 


Bakınız kuran iman etmeyenlere karşı saldırmadığı sürece onlarla dostça insanca geçinmekten men etmez.


60/7- Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık besledikleriniz arasında bir sevgi-bağı kılar. Allah, güç yetirendir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

60/9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.

Bu ayetler dünya hayatında Müslüman olanlarının namazlarını bir başka ifadeyle din ve yaşam biçimlerinin profilini çizmektedir.

5/33- Allah'a ve Resulü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.

5/34- Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

Demek ki Kuran iman etmedi veya Müslüman olmadı diye asla insanları öldürmeyi emretmez. Ama,iman etti diye Müslüman olanlara savaş açıp öldürmek için savaşa karşılık vermeyi ve öldürmeyi emreder. Onlar edeplice durdukları takdirde bakınız Kuran onlar hakkında ne buyuruyor.

9/1- (Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah'tan ve Resûlün’den kesin bir uyarıdır. 

9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.

9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü�nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resûlü de� Eğer tövbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azapla müjdele.

Evet, Müslüman olanlar otorite oldukları zaman kimseyi inançsızlıktan dolayı öldürmezler. yerlerinden ve yurtlarından sürmezler edeplice durdukları sürece kendi dinleri kendilerine aittir.

6-NEBİ VE RESULÜN VAHİYLE MUHATAP OLMASI
İman edenlerle iman etmeyenler arasında temel çizgiyi oluşturan, hayata bakışın, yaşamın anlam haline gelmesini sağlayan temel olgularından birisi ona vahiy gelmesidir. Muhammedi resul yapan onu diğer insanlardan farklı kılan ona yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından dünya hayatında nasıl yaşanacağına ait bilgilendirilmesi vahiy gelme olgusudur.

2/97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren Odur.

Yeryüzündeki insanların az bir kısmı hariç, büyük bir çoğunluğu Allah'a inanmaktadırlar. Ama Allah’ın rabliğine iman edip onun gönderdiği nebi ve resullerin getirdiği, mesajlarla beraber iman edip Allah'ın rabliğine iman edenlerin sayısı da yok denecek kadar azdır. Dikkat çekmek istiyorum. Ve altını çizerek vurgulamak istiyorum. 

Allah'a inanmakla Allah'ın rabliğine iman etmek birbirinden farklı şeylerdir. Allah'a inandım dediği halde onun rabliği altına girmeden onun gönderdiği nebi ver resullerin çizgisinde hayatı yaşamadan Allah'a iman etmek bir anlam taşımaz.


43/7- Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.

43/8- Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.

43/9- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler.

Ehli kitap toplumlarının ve İslam toplumlarında vahiysiz zan ve tahminlerle abartılarak rivayetler yoluyla gelen peygamber fotoğrafı ortada yoktur. Yani peygamberlerin karşıdaki inanmayanlara ellerinde Allah'tan gelen kitaplardan başka bir mucizeleri yoktur. 

İnkar edenlerin, gözleri perdelenmiş   Bu sebeple O da bizim gibi bir insan. Diyerek gelen vahiyleri inkâr etmektedirler. İşte Allah O peygamberlere vahiy indirilmesini kabul etmeyen onun getirdikleriyle hayatlarını bütünleştirme-yenler, Allah tarafından düşman ilan edilmişlerdir.


2/98- Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır."

Kuran'da kullanılan kelime ve ayetler doğru bir şekilde kuranla açıklanırlar. Miraç konusu ile ilgili hiçbir emare olmadığı halde necim suresinde inanlar için doğru bir peygamber fotoğrafını tanımlarken peygamberi nebi ve insan konumundan soyutlayarak yedinci kat semaya Allah ile görüşmeye göndermeleri Allah'ın tanımladığı peygamber tablosunu parçalayıp bozarak onu ilah konumuna düşürmektedir. Miraç konusu ile gündeme gelen necim suresinin miraçla ilgili verdikleri ayet örneklerini tahlil edelim.

53/1- Battığı zaman yıldıza andolsun;

Kuran'da Dikkat ederseniz bir olayı anlatırken bilinen şeylerden yemin ederek bilinmeyen bir başka deyişle müteşabih olanları insanlara açıklamaktadır. Hayatımızda da her şey öyle değil mi? Rakamları insanlar öğrenmeden hesap yapabilirler mi? Kelimeleri öğrenmeden insanlar cümle kurup, kitap okuyup yazabilirler mi? İşte Allah da Kuran'da bilinenleri anlatıyor. 

Ve arkasından gelen bilinmeyenleri tek tek açıklıyor. Aşağıdaki ayette insanların bilmediği tereddüde düştükleri konulardan birisi nedir? Kendi içlerinden olan birinin nebi ve resul olduğunu ilan etmesiydi. Ve Allah da bu konuda onlara açıklama yapmaya başlıyor.


53/2- Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.

Kuran'ın değişik ayetlerinde Bulunmuş oldukları toplumlarda peygamberler kendi içlerinden çıktığı zaman o peygamberler deli olmakla Mecnun olmakla sapık olmakla suçlanmışlardı. 

Allah da kendi içlerinde, hayat yaşayan ve kendilerinin güvendikleri insanlara asla bir zarar vermediğini bilip onu sahiplendikleri halde ne zaman onlara ben size Allah'tan peygamber olarak gönderildim dediği zaman düşmanlık başlıyor. Aslında ona düşmanlık kendi şahsına değil, ona düşmanlık, onun getirdikleri vahye düşmanlıktır. Bir başka ifade ile Allah'a düşmanlıktır.


51/52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir.

Ayette gördüğünüz gibi o sapmadı ve azmazdı o sizin önceki sahip edindiğiniz, kişiden başkası değil o bir deli değil bir mecnun da değil o Allah'tan size kendi ayetlerini göndermek için seçtiği bir nebi ve Resuldür.

53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

Allah kâfirlerin inkarlarına karşı resulünü tanıtmaya başlıyor. O gelen vahiyler kendi öngördüğü ve uydurduğu değildir. O hem söylem ve hem de eylem olarak Allah ile sözleşmiştir. O hiçbir zaman kendi isteklerine yenilerek menfaatine uygun bir şey söylemez o ne konuşursa ne söylerse vahiyden başka değildir.

53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Sakın ola ki onun getirdiklerini kendisi uydurdu demeyin eğer o gönderilen vahyin dışında bir söz ve eylemde bulunmuş olsaydı onu şah damarından yakalar hesabını sorardık.

69/43- Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.

Bu kadar işte peygamberin durduğu oturduğu makam ve koltuk burasıdır. Kim bu koltuktan aşağı ve yukarı onu indirip çıkarırsa o zalimdir. İşte kelimeleri yerinden oynatmak da budur. Hristiyanların İsa Allah'ın oğludur Yahudilerin de Üzeyir Allah'ın oğludur demekle peygamberlerini bulunduğu koltuktan kaldırıp tabiri caizse Allah'ın koltuğuna oturtmuşlardır.

9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

Şimdi peygamberin tanımını kuran yaptıktan sonra ona vahyin nasıl geldiği konusunda bilgi vererek insanların kendi aralarında tartışmalara son noktayı koymaktadır.

53/5- Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.

Yine vahyin gelişi konusunda gerek Hıristiyan ve Yahudi toplumlarında gerekse de İslam toplumlarında vahyin insanların kendi kafalarında fotoğrafladıkları bir Cebrail portresiyle anlamışlar ve ifade etmeye çalışmışlardır. Meallerdeki yapılan en büyük yanlışlardan birisi de budur. 

Kuran'ın hiçbir ayetinde Kuran'ın gelişini Cebrail ile gönderdiğine dair bir ayet yoktur. Konumuz miraçla ilgili olduğu için bu ayrı bir gündemi oluşturmaktadır. Fakat Kuran'da başka bir surede ve başka ayetlerde de vahyin öğretilmesi ile ilgili bilgi vermektedir.


81/ 17- Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun, 

18- Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;

19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;

20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.

21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.

22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.

23- Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür.

24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)

25- O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.

26- Şu halde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz?

27- O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikirdir;

28- Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için.

29- Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.

Ne olur beni bağışlayın okuyuculardan sık sık uyarılar alıyorum. Uzun yazma ve konuyu uzatma hakkında. Fakat olayların detayına girmesen de anlaşılmıyor. Ben bir ayeti işlerken bir konu içerisinde onun oturduğu yeri de göz önünde bulundurarak anlatmaya çalışıyorum.

Bakınız surede Kuran'ı getiren bir elçiden söz edilmektedir. Eğer bu elçi kavramı konu içerisinde nasıl bir yere ne anlamda konulduğu anaşılmazsa yanlış yorumlar ve anlayışlar ortaya çıkar. Meallerde de vahyin gelişini ön yargı olarak Cebrail getirdiği inancı olunca elçi kelimesine konu içerisinde yüklenen mana da ister istemez Cebrail olarak anlatılmıştır.

Yukarıda tekvir suresinde anlatıldığı gibi Kuran gerçekten Allah'ın öğrettiği ve elçi olan Muhammed'in getirdiği bir kitap olarak mı anlamak lazım Yoksa Konu içerisinde geçen elçi kelimesi Cebrail'e atfedilerek Cebrail'in öğretti bir kitap mıdır?

19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;

Buraya bir soru işareti koyalım bu elçi kimmiş konuya devam edelim. Gerçekten bu kuranı öğreten Allah mı yoksa Cebrail mi?

81/20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.

81/21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.

81/22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.

Gördüğünüz gibi konu içerisinde işlenen ve elçi kavramı hakkında insanların ynıldığı nokta onu Cebrail diye adlandırmalarıdır. Allah katında şerefli olan gayıp haberlerine karşı suçlanamayan konuştukları vahiyden başka bir şey konuşmayan, sahiplendiklerikişiyi sapıklıkla delilikle mecnun olmakla suçladıkları Cebrail değil kendi içlerinden insan olan ve onlara Allah'tan aldığı vahiyleri ulaştıran nebi ve resul olan Muhammettir.

İnanları miraç konusuna odaklayan ve miraca gidişini Ruh  ile mi? beden ile mi? yaptı. tartışmaları içerisinde boğup kalan İslam toplumları kurandaki anlatılanlara karşı gözlerini ve kulaklarını perdeledikleri için farkında  varamamışlardır.

Tekvir suresinde geçen bundan sonraki ayetlerde necim suresindeki bundan sonraki anlatılanlarla tıpatıp örtüşmektedirler Demek ki, Kuran'ı öğreten üstün güç Cebrail değil yerleri ve gökleri yaratan insanların kalbinden geçeni bilen, düşen, her yaprağın düşüşünden haberdar olan Allah'ın öğretmesi vahyetmesi imiş.

Şimdi tekvir suresindeki geçen ayetler burada kalsın konumuzu oluşturan necim suresinde miraçla ilgili delil gösterdikleri ayetlere Kuran'ın bakışı ile bakarak anlatmaya devam edelim.

6- (Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.

Ayette bahsedilen ifade Cebrail’ ait değil, Kuran mecazi bir anlatımla resulü ile nasıl diyalog kurduğunu sanatsal bir üslupla anlatıyor. Kullardan kendisine yaklaşanları Allah'ın onlara daha çok yaklaşacağını belirtmesi En güzel isimlerin Allah'a ait olduğunu söylemesi iki elimle özenerek insanın yaratılışı hakkında bilgi vermesi, hep Kuran'da mecazi anlatımlarla anlatma sanatıdır.

” Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.” 


Ayette bahsedilen bu ifade Allah'ın kendisine ait bir ifadedir.


53/7- O, en yüksek bir ufuktaydı.

Şu anda iman etmeyenler ve müşrik olanlar da Allah’ı kabullenmektedirler. Ama Allah'tan vahiy gelen, ve onu kendi terbiyesi altına aldığı bir kişi ile, Allah'a karşı duyarlılığını kaybetmiş dünya hayatında yaşamın gayesinden uzak olanların Allah'a karşı yakınlıkları bir  olabilir mi?

Mekke toplumunda yaşayan, müşrik olanlar gibi putlara tapmayan, Hristiyan ve Yahudi de olmayan, bir insan iken Allah'ın kendisine verdiği maharetle Allah'ın doğru olan dinini bulmaya çalışan biriydi.


42/ 52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahy ettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

İşte son nebi ve resulün, Allah kendisi Arasındaki mesafeyi anlatan bir ifadedir” O, en yüksek bir ufuktaydı.” Yoksa metreyle kilometreyle ölçülen uzaklık değildir.

53/8- Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.

Yine bir insanın bir sünnet olarak toplum içerisindeki inasanların yaşam biçimlerini inceleme ve tahlil noktasında olgunlaşarak gece gündüz doğrunun ve yanlışın ne olduğu konusunda yoğunlaşması onun Allah ile diyalog kurmasına zemin hazırlamıştı. Bu kendisinden önce gelmiş geçmiş peygamberlerde olan Allah'ın bir sünnetidir. 

Toprağa tohum atılacağı zaman toprağın sürülerek,tohumun topraktan filizlenip yeşereceği hale getirdikten sonra, atılan tohumçıkıp yeşeriyorsa. İşte peygamberlere vahiy gelme derecesine gelinceye kadar bu süreç geçmektedir.


Hazreti Musa'nın firavun arkasından Şuayip peygamberin yanındaki hayat tecrübesi ve olgunlaşmasının arkasından ona vahiy gelmeye başladığı gibi, Mekke de de uzun bir zaman dilimi içerisinde yerlerin ve göklerin yaratıcısının yarattığı şeyler konusunda tutarlı bir anlayışı sergileyen bir kişiye ancak vahiy gelerek insanlara doğru bir bilgi verebilir.

53/9- Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.

Yine Buradaki yaklaşım ölçüsü mecazi anlatılmıştır. Allah her insana şah damarından daha yakındır. İnsanlar içerisinden onu alarak ve eğiterek söylediklerini pervasızca dövülmekten,kovulmaktan öldürülmekten korkmadan o hazır bir hale gelmesiyle ona vahiy gelmeye kendi bilgi ve direktiflerini ona anlatmaya başlamıştır.

Hiç Cennet nedir ahiret nedir? Bilmeyen bir insana gel ey insan seni öldüreceğim ama bunun karşılığında cennete gideceksin veya seninin elindeki malları gerektiği zaman atacaksın sadece Allah'ı ilah edineceksin desen kaç kişi ona razı olur? 

Ama dünya hayatının akleden insanlar için bir deneme olduğunu, bilen Öldüren yaşatan hayatı Allah için yaşayan bir insan için bir de ahiret âlemi vardır. Asıl bu imtihanın arkasında her şeyin onun önüne geleceği nimetlerin olacağını bilen bir insan için dünyada ölmekle yaşamak arasındaki farkın kalmadığını ancak anlayabilir.


53/10- Böylece O'nun kuluna vah yettiğini vahy etti.

Bu ifade işte inkâr edenlerin kabul etmeyip de Dünya hayatında inananların hayatının zerreden küreye kadar ne varsa hepsini kuşatan bir vahiy bilgisinin nebilere aktarılmasının haykırışıdır. Bu olguya iman edenler için Allah'ın resullerinin önem ve değeri vardır. Onları kutsal yapan onları diğer nebi olmayanlardan ayıran özellik de budur. Ona itaat Allah'a itaat ona saygısızlık da Allah'a saygısızlıktır.

53/11- Onun gördüğünü gönül yalanlamadı. 

İman edenler için kuran insanların birleşip de ortaya koyabilecek bir kitap değildir.

17/88- De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."

Aklını kullananlar ondaki çelişkisizliği ve anlatımı harikuladeliği gördükleri zaman iman edenleri mutmain etmektedir.

89/27- Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,

89/28- Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.

Onun gördüğü Allah'ın kâinat üzerinde yaratmış olduğu ve gönderilen vahiylerdeki anlam bütünlüğüdür.

53/12- Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?

Bu peygamber aracılığı ile gelen vahiyleri  inkâr edenlere karşı olan bir hitaptır. Yoksa Kuran'da inkâr edenlere karşı bir hitap yoktur. O cehalet devri karanlığında Her karanlığı delmek için aydınlatmak için bir bir ayetleri indirirken insanların hiç bilemeyeceği bir gayıp haberini olara bildiriyordu.

81/24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)

Kuran geçmiş kavimlerin belge ve tarihi kültürün gelişmediği dönemlere ait bilgileri verdiği gibi gelecekte insan kültürünün zamanla açıklayabilecek bazı gayıp bilgilerini de vermektedir.

Bunlar dünya hayatında inceleyen düşünenler araştıranlar için bir gerçektir. Ama bir de Kuran ahiret ile ilgili bilgi vermektedir. Bu bilgiler ne testten geçirilebilir ne de insan aklıyla çözülebilir. Bu bilgilere ancak yerleri ve gökleri yaratan Allah'ın göndermiş olduğu dünya hayatına ilişkin doğru bir şekilde veren Allah'ın insanlara verdiği bir bilgidir.


Ancak ona inananlar ve ondan korkanlar bu bilgilere iman eder ve Salih ameller işlerler. İşte Kuran bu tip insanların profilini şöyle anlatmaktadır.

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. 

2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.

İşte bunlar bilginin kaynağını keşfetmiş Allah hakkında diğer insanlardan farklı bir bakış açısını yakalamış ancak nebi ve resullere ait bir olgudur.

53/13- Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.

Kuran diğer bir inişten söz ederken insanların ilk yaratılışındaki bir sözleşmeden bahsetmektedir. Aslında bu sözleşmeyi bütün insanlar yapmış fakat insanlar içerisinde bu sözleşmeye sadık kalan çok az olmuştur. Bunlardan en öde gelenleri nebiler ve resullerdir. İşte Allah'ın lisanı hal ile aktardığı o sözleşmenin metni şöyledir.

7/172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. 

"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi” 

İnsanlar ilk yaratılırken, diğer insanların dışında kendilerine kodlanmış olan bilgilerin dışında hareket etmeyen melekler konumunda bulunmaktadırlar. Faka denenmenin asıl nüvesini oluşturan iblis onlar akıl baliğ çağına girmesiyle beraber bu sözleşme metnini bozmayı teklif sunarak, Allah'ın dışındaki İlah'lara davet etmişlerdir. Dünya hayatı çekici ve süslüdür. Ahiret hayatı hem uzun hem de sarp bir yokuşa gitmek gibi zordur. Bu sebeple insanlar içerisinden çok azı bu sözleşmeye sadık kalmışlardır.


33/ 23- Müminlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.

Ölümü dirimi hayatı Allaha ait olan kadın ve erkeklerden çok az insanlar bu sözleşmenin arkasında durmuşlardır. İşte necim suresinde bahsedilen diğer bir iniş onu anlatmaktadır. Yoksa Allah semada da oraya inip çıkacak değil herhalde.

53/14- Sidretü'l-Münteha'nın yanında. 

53/15- Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır.

İnsanlardan nebiler dışında hiç kimsenin ulaşamadığı  nebilik, makamdır. İnsanlar içerisinde ister iman edenlerden olsun isterse iman etmeyenlerden olsun hepsi kendi yollarının doğru olduğunu sanmaktadırlar. İman etmeyenler içerisinde olan deistler ve ateistler ahiret hayatının olmadığını sanmaktadırlar. Ve kendilerinin en doğru yolda olduklarını söylerler. Bunun yanında da vahyin güdümünden sapan gerek ehli kitap toplumlarında gerekse de İslam toplumlarında fırkalara ayrılarak herkes kendi fırkasının cennete gideceğini sanmaktadırlar.

2/ 111- Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez." Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı (burhan) getirin."

Allah da diyor ki Hayır.” Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır”Cennet Allah'ın gönderdiği kafirlerin kabul etmeyip ehli kitabın da vahyin orjinalinden saparak bir takım zan ve tahminle yol edinip yaşayanların değil, o nebinin getirdiklerine uyanlar ve onun çizgisinde yaşayanlar cennete sahip olacaklardır.

53/16- Sidreyi örten örtmekte iken, 

İşte O gerçek bilgiyi inkar edenler onu örterken onlar Allah beşere hiçbir şey indirmez derken iman edenler ona inanırlar ve Salih amellerle hayatlarını bütünleştirirler.

53/17- Göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.

Bu gelen vahiylerin gelmesi konusunda asla bir şüphe yok o her şeyin bir ölçüsünü vererek düşünen ve aklını kullanan bir kavmi ancak hidayete eriştirir.

53/18- Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.

Evet, insanların büyük bir kısmının kabul etmediği cennet ve cehennem hakkında ona bilgi verildi. Dünya hayatı bir an kâfirlerin kabul etmediği ahiret hayatı ise ebedir. İşte bir anlık dünya hayatında kendi gözlerini perdeleyenler ahiret hayatını asla göremezler. Kör ve sağır olarak dünya hayatında bir zaman dilimi içerisinde şaşkınca dolaşırlar.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.


ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN ANAMUR
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alrizaborazan@hotmail.com