20 Haziran 2011 Pazartesi

DÖRDE KADAR EVLENME ALLAH'IN EMRİ MİDİR?




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Önce Kuran'daki bir ayetin veya bir kelimenin doğru düzgün anlaşılabilmesi için, Kuran'ın bütünlüğünde geçen onunla ilgili kelime ve ayetlerin bütünü hakkında bilgi birikimi olması gerekir. Herhangi bir konu ile ilgili bir anlayışı ortaya koyabilmek için Hazır olarak kafada beklemesi gerekir ki; Konu veya makale ile ilgili ayetleri ait oldukları yere koyarak deyim yerindeyse bir duvar örer gibi örmek gerekir.

Kuran yerleri ve gökleri yaratan ve değer verdiği insanlara kendi içlerinden nebiler ve resuller seçerek, dünya hayatında nerede nasıl davranacaklarına ait göndermiş olduğu hayat projesinin adıdır. Bir başka deyişle Dünya hayatında her çıkmazı-mızın her problemimizin ilacıdır. Ve bu ilacı, kullanma prospektüsü-dür.

İnsanın kendisi ile ilgili davranış biçimlerinden öğütlemeye başlayarak evlenmeden boşanmadan Allah'a olan iletişimlerden ve insanların dışındaki varlıklara karşı nasıl nerede ve ne şekilde davranılması gerektiğinin ilkelerini insanlara sunmaktadır. Tabi ki bu son söylediklerim Kuran'a iman edenler içindir. 

Kuran'ın söyledikleri ve vermiş olduğu emirler, Deyim yerindeyse Allah'tan kumandalı bir nebinin bir fert olarak ümmi bir toplum içerisinde nasıl davranacağından başlayarak onun siyasi bir lider halinde toplumu nasıl yöneteceğinin bize yaşadığı hayat içerisinde geçmiş kavimler hakkında örnekler vererek örnek bir hayatın nasıl yaşanacağının ilkelerini vermektedir.

Bilindiği gibi, Mekke toplumunda bir fert olarak gelen son nebi ve resulün müşrik olan bir toplumda vermiş olduğu yaşam örneği ile bir fert olarak nasıl yaşayacağını o puta tapıcılar içerisinde bir duruş sergileyeceğini bize on üç yıl gibi bir zaman dilimi içerisinde verdiği mücadeleyi anlatmıştır. Hicretten sonrada Medine döneminde güç ve otorite halinde hayata bakışın sosyal bir toplum halinde de ibadet ve kulluğun nasıl olacağı konusunda yaşayan canlı bir toplum örneği ile tatbikatını yapmıştır.

Böylece bir daha nebilik gelmeyeceği 33/40 insanlığa yeni bir rehberi olan her örnekten bir örnek verildiği hiçbir eksiğin bırakılmadığı yazılmış belgelenmiş ezberlenmiş ve korunmuş bir kitap artık insanların yol göstericisi kılavuzu olacaktır.

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

Bundan sonra Nebi olan resuller gelmeyecek ancak Kuran'ı aktarması ve onu insanlara tebliğ etmesi anlamındaki elçiler sürekli gelecek ve ahiret hayatlarında melekler onlara sorduğu zaman inkâr edenler hiçbir çağda hiçbir dönemde elçilerin gelip de uyarı vermediğini söyleyemeyeceklerdir.

6/130- Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şahadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler.

Nebi ve resul kelimesine kısacık bir açıklık getirerek kafalardaki soru işaretleri kalmasın istiyorum. Nebi vahye muhatap olan resulleridir. Yani elçilerdir. 

Resul sadece elçi anlamındadır. Bu anlamda her nebi vahyi Allah'tan direk alıp insanlara ulaştırması nedeniyle onlar hem nebi hem de resuldürler. Her nebi bir resuldür. ama her resul bir nebi değildir. Daha açık bir ifade ile Şu anda kuranı insanlara doğru anlayıp doğru yaşama ve aktaranlar da birer elçidirler. Bunu istismar edenler müstesnadır.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Bir taraftan kendi içlerinden kaynağını direk Allah'tan alan nebi ve resul, bir taraftan nebi ve resule iman ettiğini söyleyen toplum, bir taraftan da iman edenlere karşı kudurmuş köpekler gibi saldırmak isteyen keçeleşen gayri Müslimler bulunmaktadır. Böyle bir konumda hayatın doğru bir bilgilendirme ile bir devlet başkanı ve ona itaat ettiğini bildiren halkın nasıl bir hayatı yaşadıklarını Allah bir model olarak bize sunmaktadır. 

Bir boksörün rakibi karşısında nasıl bir pozisyon alarak onun kendisine karşı saldırılarına pozisyon değiştirdiği gibi; Kuran yaşam koşullarında bir Müslümanın nasıl bir tavır alacağını gerek doğal şartlardan gerekse insanlar tarafından gelen saldırılara karşı nasıl bir yöntem izleneceğinin metodolojisini vermektedir.

Dünya hayatı İnanan ve inanmayan için, İnişli çıkışlı bir zaman dilimi içerisinde İnsanların önlerinde engebelerle dolu bir yaşamdır. Her şartta ve koşulda iman edenlerin yaşamlarını her dönem ve toplumlarda nerede hangi davranışın yapılacağının çizgisini ilahi mesaj belirler. 

Normal olan şartlarda yenmesi içilmesi ve yapılması insanlara zararlı olan bütün şeyleri haram kılmış bunların dışında kalanları ise bir ölçü içerisinde helal kılmıştır. Ama kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalındığında insanlara zarar haram olan şeylerin yaşanmasını zorlaştıran zamanlarda o zorluğu aşacak kadar yapmaya da izin vermiştir.

5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

5/4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah'ın adını anarak- yiyin. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

Müslüman’ım diyenlerin hayatta yaşama prensiplerini koyan ifade budur.

” Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”

İslam’ın otorite haline geldiği sosyal bir devlet halinde yetimlerin yoksulların fakirlerin hastaların ihtiyarların borçluların dulların mazlumların gözetilip kollandığı onların dertlerinin diğer Müslüman ve devlet başkanı tarafından masaya yatırılarak çözüm getirilmesi, İslam devleti üzerinde bir yükümlülüktür.

İslam iki iyiden birini seçerken daha çok iyiyi seçmemizi, iki kötüden mutlaka birini seçmek gerekirse de daha az kötüyü ve zorunlu olduğu kadar seçmek gerektiğini bize öğütlemektedir.

Kuran yapılan bir yanlışlığa karşı anti yanlış bir tavır almaz. Kuran her toplumda ve her çağda ola gelen ve olması muhtemel olan yanlış olanların yapılmamasını doğru olanların da yapılmasını ve onaylanmasını ister. Bütün peygamberlerin kendilerinden önce gelen ilahi mesajın yükünü taşıyan nebilerin ve resullerin tasdik edilmesi ve doğrulanması bunu anlatmaktadır. Hiçbir peygamber normal şartlar Altında haram olan bir şeyi helal, helal olan bir şeyi de haram kılmaz ve kılamaz da.

Nebi ve resullerin peş peşe dizildiği yazı kültürü ve sanatının gelişmediği dönemlerde nebilerin getirdiklerinden uzaklaşarak kendi zan ve tahminlerine göre ister iyi niyetli olsun isterse de kötü niyetli olsun Allah'ın haram kıldığı bazı şeyleri kendilerine helal, Allah'ın kendilerine helal kıldığı bazı şeyleri de haram kılmamışlar-dır. İşte her yeni gelen resuller toplumlardaki bu yanlışları düzelterek doğru olan bir yaşam biçimini ortaya koymuşlardır.

7/ 157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
İşte bütün nebilerin temel ilkesi budur.” temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor.” Allah bir peygambere helal kıldığını aynı şartlar altında bir başka peygambere haramlaştırmaz. İnsanların saparak haramlaştırdıkları şeyleri tekrar helal haline getirir.

İnsanlar farklı kulvarlarda yarışsalar da, Allah herkes eşit uzaklıktadır. Allah insanların farklı kulvarlardaki duruşlarına bakmaz sadece duruşlarındaki güzel davranışlarına bakar. Allah katında her insan kadın ve erkek ayırt edilmeden belirli bir denenme sürecinde ortaya koyduğu düzgün vahye uygun olan yaşamı ile ahiret âleminde ödüllendirileceklerdir.

Yukarıda giriş olarak Kuran'ın dünya hayatında insanların nasıl bir hayat tablosu ortaya koyduğunu kendisine iman edenlerin nasıl bir duruş sergilemesi gerektiğini kısa da olsa vermeye çalıştık. Şimdi bu bilgiler ışığında Kuran'ın evlilik üzerinde bize verdiği öğütleri anlamaya çalışalım.

DÖRDE KADAR EVLİLİK;

Dünya üzerinde Kuran'ın insanlara vermiş olduğu evlenme ve boşanma ile ilgili konulardaki anlattıklarını deitstler ateistler ve bunların destekçileri tarafından şiddetle eleştirilmektedir. Onlar Kuran'ın bununla ilgili ayetleri alay konusu edinerek kendileri dört değil onlarca kişileri para ve şehvet uğruna meşru evlilik dışındaki kadınları sevgili metres diyerek, ilişki kurmaktadırlar. Bir taraftan da gelenekçi İslam anlayışına sahip olanlar da verilen ruhsatı konumundan çıkararak dört evliliği helal diye dini nikâh adı altında çapkınlaştırmaktadırlar.

İblisin görevi İnsanları görevlendirdiği konumdan isyan etmeyi baş kaldırmayı fitleyerek, kendisinden üstün olanlara itaat etmemeyi insanlara teklif sunmaktır. Kuran bunu bütün insanlardaki var olan ve insanların asıl meleklerden farklılaşarak onun dünya hayatında denenmesinin sebebini oluşturan iblisin insan yaşamına girmesiyle başlamıştır.

7/ 12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

İşte iblisin bu duruşunu isyanını itaatsizliği baş kaldırmayı insana fısıldayan bir sesin insanlar içerisinde yaygınlaşarak ilkeleşmesi o davranışın adı şeytanın yoludur. Bu yolda yürümeyi kabul eden insanların adı da şeytan olmaktadır.

İMAN: Yerleri ve gökleri yaratan, insanlara, yerlerde ve göklerde ne varsa emrine sunan Allah'ı kabul etmek ve onun rabliği altında hayat yaşamanın sözleşmesinin adıdır. Bize güneşi ayı vererek hizmetimize sunan, havayı suyu nimetleri önümüze seren onlardan dilediğimiz gibi kullanmayı sağlayan rabbimize isyan etmek, onun bu nimetlerini inkâr ederek nankörlük yapmamız bizim hem dünya mutluluğumuza hem de ahiret mutluluğumuza gölge düşürmektedir.

Bize İslam diye anlatılan dinin elbette kuran ile mukayese ettiğimiz zaman birçok eksik ve yanlışlarının bulunduğu muhakkaktır. Bunun karşısında insanların Allah'ın emri olmadığı halde sanki Allah’ın emriymiş gibi Kuran'a muhalefet eden yaşam ve anlayış da doğru değildir. Buna yürekten katılıyorum. Ama Kuran'ı iyi okuyup çelişkisiz bir anlayışı yakaladığımız zaman da kendi nefsimize kendi aklımıza ters düşse de ona boyun eğmek ona secde etmek onu kabullenmek zorundayız. Yoksa iman etmenin bir anlamı kalmaz.

33/ 36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

Burada peygamberin yerini ve konumunu anlatacak değiliz. Biz nebilerin ve resullerin söylediklerinin ve yaşamlarının Allah'ın kontrolü altında olduğuna iman ediyor ve kabulleniyoruz. Bu sebeple ona itaat etmek Allah'a itaat etmek, Ona itaatsizlik de Allah'a itaatsizliktir.

Allah Kuran'da hem kadınların hem de erkeklerin görev ve sorumluluklarını belirlemiştir. Kadınların yaratılış biçimi ile erkeklerin yaratılış biçimleri birbirinden farklıdır. Yaratılış biçimi farklı olan iki şey eşit demek adil olmayan bir sözdür. Hukuk açısından kendi üzerlerine yüklenmiş her ikisinin de görev ve sorumluluk farklıdır. Her cins kendi üzerine yüklenen görevlerden sorumludur.

4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

Önce Kuran'ın kadın ve erkeği yerleştirdiği yere bir göz atalım.

KURANDA KADIN VE ERKEĞİN YERİ VE KONUMU

Toplumlarda sık sık gündeme gelmesi nedeniyle Kuran'da geçen erkek ve kadının konulduğu yeri, Tekrar gündeme alma ihtiyacı hissettim. Önce Kuran'ı düzgün anlayabilmek için, ön bilgi ve yargılardan uzaklaşarak Kuran'ın bütünlüğü içerisinde her şeyi arayarak çözmek gerekmektedir. Çünkü Kuran'da insanlar için her örnekten bir örnek verilmiş ve hiçbir eksik bırakılmamış bir çelişki de yoktur. Çünkü o Yerleri ve gökleri yaratan geçmişi anı ve geleceği kâinat içerisinde ona gizli olan hiçbir şey yoktur. o kalplerden geçenleri, ve ertelediklerini  bile bilmektedir.

6/59- Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.

Kuran'daki anlatılmak istenen bir meseleyi düzgün olarak anlayabilmek için bazı kavramları bilmek gerekiyor. Kuran gerçekten Yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından gönderilmiş bir kitaptır. Her onu okuyan dikkatlice okumaya başladığı zaman onda bir harikuladelik olduğunu sezer. Kuran çelişkisiz bir kitap olduğunu anlar. Elbette akıl Kuran'ı anlamada önemli bir yer tutar ama. Sadece akıl ile yol alanlar göremedikleri bilemedikleri bir problem karşılarına çıktığı zaman, bir yere tosla-maktadırlar.

Kuran Allah'ın göndermiş olduğu bir hayat yaşam projesinin adıdır. Belki içerisinde insan kendisine uygun olmayan konularda ters veya dezavantajlı olduğu konularda söylediklerini kabullenmek istemeseler de, iman ettim diyenler için asla bu doğru olmaması gerekir. Allah hiç bir zaman yaratmış olduğu kullar içerisinde, tamamen kayırdığı veya tamamen nefret ettiği, insan yoktur. 

Allah imtihana tabi tuttuğu bütün insanlara eşit mesafededir. Düşünün ki Kâinatta yaratılmış olan insanlar arasında yaratılışta, konum olarak çok büyük farklılıklar olduğu gibi, İnsanların dışında yaratılmış olan varlıklar arasında da çok büyük farklılıklar Bulunmaktadır. Bu kâinat incelendiği zaman gören gözler için Bunlarda bir takım ayetler vardır.

O zaman şöyle bir yargıya varabiliriz.

Dünya Hayatı Allah'ın adalet dağıttığı yer değil, dünya hayatı farklı şekillerde farklı şartlarda yaratılan güçlü olan  insanlara, zayıf olanlara karşı,Adaletle davranmayı emrettiği bir yerdir.

Biz bir yaratılmış kul olarak yerleri ve gökleri yaratan Allah'ı eleştirme onun yarattığı varlıklar hakkında ileri veya geri söz söyleme hakkına sahip değiliz. Ancak Allah'ın bize göndermiş olduğu mesajı iyi anlayıp ve o mesaja kendi aleyhimizde olsa bile uymamız ona secde ederek yaklaşmamız gerekiyor.

İman tam bir teslimiyetle teslim olmadır kalplerde bile verilen emre karşı şüphe duymak sıkıntı duymak iman etmeyi küfre dönüştürür.

4/ 64- Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

DÜNYA HAYATINDA ERKEK İLE KADININ YERİ VE KONUMU.

ŞAHİTLİK KONUSUNDA

İşte Kuran'ın burada insanlara vermek istediği temel mesaj, Allah kendisini hangi konuma yerleştirmişse o konumda görevini isyan ve baş kaldırmadan yapması, onu Allah katında üstünlüğe götürmektedir. Bunun erkek olması kadın olması, akıllı olması, aklının zayıf olması beyaz olması siyah olması İngiliz olması Arap olması önem arz etmez. Onun bulunmuş olduğu konumda kendisine verilmiş olan güç kadar yapa bileceğinin o güç ile ne varsa ona konsantre olarak yapıp yapmasından sorumlu tutar.

İşte üstünlük budur. İşte meziyet budur. Onun padişah olması onun patron olması, onun köle veya fakir olması önemli değil, onun bulunmuş olduğu konumda yapılması gerekenin en mükemmeli yapılmasıyla anlam kazanmaktadır. Şu Ayetin vermek istediği o değil mi?

49/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

İnsanlardaki asıl problem kendilerinin yaratılıştaki yerini ve konumunu beğenmeyerek başkalarının konumlarına iç dünyalarındaki iblisin onlara sunduğu tekliflerini kabullenilerek dış dünyaya yansıtmalarıdır. 

İnsanların sağlıklı olmalarının koşullarından bahsederken bir prof. Kişinin önce Annesini ve babasını iyi seçmesi gerekir diye latife ile bir gerçeği anlatmaktaydı. Çünkü büyük hastalıkların büyük bir kısmı genetik olarak babadan ve anadan geçmekteydi. İnsanların anne ve babalarını kendileri seçmiyorlar ki. İşte burada insanların kendi ellerinde olmayan sebeplerden dolayı, başlarına gelen olumsuzluklara teslim olmaktan başka seçenekleri yoktur.

Bir kişinin hangi anne ve babadan meydana geleceğini kendisi belirlemez onu belirleyen Allahtır. Kişilerin Yahudi Hristiyan veya müşrik toplumlar içerisinde doğup doğmayacağını da kişiler kendileri belirlemez. Ama Allah kişilere öyle bir yetenek vermiş ki, Hangi toplumda bulunursa hangi konumda olurlarsa olsunlar davranış biçimlerini vahyin getirdiği mesaja kulak vererek doğru bir yolu bulabilecek kapasitede yaratılmıştır. Tıpkı tek başına bir ümmet olabilme şerefiyle şereflenen müşrik bir toplum içerisinde kendisini arındırabilen İbrahim peygamber gibi arındırması gerekir.

2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescidi - Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.

Her insan kendisine Allahın verdiği kabiliyetle İbrahim peygamberin oluşturduğu tevhit anlayışına yönelerek doğru yolu bulacak kapasitededir. Nerde hangi şartta hangi konumda olursa olsunlar bunu mutlaka yapmalıdırlar.

22/37- Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver.

Erkek ve kadın konusundaki farklılıkların oluşu, bazı Kuran'ı anlayamayanlar veya iman etmeyenler tarafından yanlış aktarılmakta veya eleştirilmektedir. Erkekler ve kadınlar dünya hayatında farklı yaratılmış ve farklı mevzilere yerleştirilmiştir. Ahret hayatında erkekle kadından her ikisi de Allah katında ödül verilirken onların dünyada iken güçlü veya zayıf oluşluna göre, ödül veya ceza değil, Onların dünya hayatında yapmış olduğu kulluğu yerine getirip, getirmediğine göre değerlendirilecektir.

Öyleyse Kuran’ın Dünyadaki erkek ve kadınlara verdiği roller, farklı olmasına karşılık Ahret hayatındaki almış oldukları ödül ve cezalar yönünden ikisi arasında hiçbir farklılık yoktur. Bunları biraz açmaya çalışalım.

Kuran’da geçen erkekler ile ilgili ayetlere bir göz attığımız zaman, yaratılış olarak erkeklerin kadınlara göre güçlü yaratıldığı konusunda biyolog ve sosyologların da katıldığı gibi bir ihtilaf yoktur.

Kuran’ın peygamberleri erkeklerden seçtik demesi, Erkekleri kadınlar üzerine sorumlu ve gözetici kıldık demesi, erkekleri devamlı kadınlardan, önce zikretmesi, Şahitlik hususunda iki kadının karşısında bir erkekten bahsetmesi, miras hukukunda kendisiyle alakalı olmayan konularda erkeğe iki kadınlara bir verilmesi, İmran’ın karısının bir kız doğurdum kız erkek gibi değildir demesi, evlenirken, erkeklerin dörde kadar alma ruhsatının olup da kadınlara böyle bir ruhsat verilmemesi, Zorunlu durumlar olmadıkça boşama hakkının erkeğe verilmesi, evlenme teklifinin genelde erkek tarafından gelmesi istenmesi, Aranızdaki üstünlüğü unutmayın demesi, Erkeklerin kadınlara göre farklı yaratıldığının örneklerindendir.

2/237-- Eğer onlara mehir tespit eder de, el sürmeden boşarsanız, bu durumda -kendileri veya nikâh bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tespit ettiğiniz (mehr)in yarısı onlarındır. Sizin (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü (derece farkını) unutmayın. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görendir. 

Hep Kuran'da erkeğin kadına göre aile içerisinde erkeği hâkim kılarak, uzun ömürlü, aile hayatının oluşmasında önemli bir yer tutmaktadır.


Bazı Kuran okuyucu kardeşlerimizin deist düşüncelere şirin görünmek adına Kuran'da tanımlanan erkek ve kadını kabul etmeyip veya yanlış anlayıp, kadınla erkeğin aynı yaratıldığına veya dünya hayatında aynı rollere sahip olduğunu anlamakta ve anlatmaktadırlar. Kuran devletlerin ve toplumların temelini oluşturan aileye çok önem vermiş, uyanlar için kolay kolay yıkılmayacak aile hayatının temellerini, herkesi ait olduğu yere koyarak meseleyi kökünden çözmeyi hedeflemiştir.

Kuran kâinatın rabbinin bir tane Allah olduğunu, eğer kâinatta iki tane Allah olsaydı, kâinatın fesada uğrayacağını söylemektedir.

21/ 21- Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler?

21/22- Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendire geldikleri şeylerden yücedir.

21/23- O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.

O zaman aile hayatında söz sahibi, iktidar sahibi de bir kişinin olması gerektiğini söylemesi ve yaratmış olduğu varlıkları en güzel bilmesi insanları neden rahatsız etmektedir?

NİKÂH: Takva sahibi bir erkeğin takva sahibi bir kadınla kendi özgür iradeleriyle topluluk huzurunda evliliklerinin kayıt altına alınarak sözleşmeleridir. Mutlaka ikisinden birisi o aileyi yönetip sevk ve idare etmesi gerekmektedir. Allah da bu görevi farklı meziyetlerle donattığı erkeğe vermiştir. Erkeği aile hayatında reis yapmıştır. Siz olsanız ne yapardınız? Eğer iki tane reis olsun derseniz bu aile hayatında kesinlikle fesat başlatır.

Eğer kadını erkeğin konumunda, erkeği de kadının konumunda yaratmış olsaydı, bu sefer kadını ailede sorumlu gözetici kılardı. o zaman da itiraz edenler neden kadın reis de erkek değil sorusunu sorarlardı. Eğer kadın olsun derseniz kadının yaratılış biçimi buna müsait değildir. Reis olan kişinin şu özellikleri taşıması gerekir. Aile içerisinde en güçlü onun olması gerekir. Koruyan kollayan gözeten, sahiplenen ve aile içerisindeki olumlu ve olumsuz olan her davranışın sorumluluğunu üzerine alabilecek ve çözebilecek birisi olması gerekir.

Hele hele hayat her zaman güllük gülistanlık gitmiyor. Omuzuna silahını alıp gerektiği zaman düşmanlara karşı vatanını ailesini koruması gerekecektir. Erkekler ve kadınların ruhsal ve biyolojik yaratılışlarını, o konunun uzmanlarına bırakıyorum. Ama bir gerçek var ki o da genel olarak kadınlara göre erkekler daha güçlüdür.

Erkeğin reis olması demek, onun şah padişah olması demek değildir., sadece dünya hayatındaki ihtilafın ortadan kalkarak istişare sonucunda aile içerisinde alınan kararları belirleyen ve uygulayan anlamında reistir. Hani derler ya bir baş bin işçi diye. Yoksa. Çok küçük meselelerde bile aynı hedefe giden yol farklılaşır. Aile içerisinde geçimsizlikler başlar ve akabinde aile hayatları ayrılıkla sonuçlanır.

Bu da gelecek olan çocuklarında mutsuz bir yaşam ve ruhsal yönden bozulmalar meydana getirir. Aile, toplumların ve milletlerin küçültülmüş bir parçasıdır. Aile içerisinde her hangi bir konuda karar verileceği zaman reis olan erkek, aile içerisindeki fertleri toplar, onların o konu ile ilgili görüşlerini alır. Gerekirse insanlar arasında o konunun uzmanlarıyla görüşülür bir karara varılır. Ve erkek olan şahsın da buradaki görevi o kararı uygulama konusunda yetkili olmasıdır.

Peygamberlerde ve başarılı devlet adamlarının da yaptıkları o değil midir?

Belkıs Kendisine Süleyman peygamberden gelen mektup konusunda kurmaylarıyla bir araya gelip o konuda görüşler alarak ne yapılması konusunda istişare etmiştir. Süleyman peygamber ilim adamlarından belkısın ordusu hakkında bilgi toplamıştır. Hazreti Muhammed’in de iş konularında o konu ile ilgili uzmanlarla istişare ederek, danışması istenmesi, müşavere yapılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

İşte aile içerisinde bazı konularda kadınlar erkeklere göre bilgili ve maharetli olabilir. Ama sevk ve idare etmede erkek yönetici olması yaratılış biçiminin gereğidir. Bu anlayış insanlar üzerinde serpiştirilmiş olan ilimlerin bir araya gelerek birbirlerini dinleme ve bilgilerini paylaşmasından daha güzel ne olabilir?

Kibirlilik ve gururla hayatlarını sürdürenler ben bilirim ben yaparım diyenler, kesinlikle değişik konularda değişik maharet ve ilimlerin serpiştirilmiş olan insanların bilgilerinden istifade etmekten mahrum kalmaktadırlar. Akılını kullananlar Allah'ın bütün peygamberlere de öğütlediği gibi istişare yaparak geçmişlerden ve günün toplumlarından istifade ederek başaran insanlardır.

ŞAHİTLİKTE İKİ KADIN BİR ERKEK

2/282- Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da zaaf sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa şahitlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahitler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir.


“Eğer iki erkek yoksa şahitlerden rıza göstereceğiniz bir erkek biri şaşırdığında, öbürü ona hatırlatacak iki kadın”

Kuran dikkat ederseniz ayetin başlangıcında “Ey iman edenler,” İfadesiyle İslam toplumu içerisinde kendilerine nebi ve resullerin getirdikleri yaşam biçimlerini kabul edenler için kullanmaktadır.

İmran’ın karısı Meryem buna bir örnektir. Bitki gibi yetiştirilmesi insanların bozulduğu gibi bozulmadığını anlatmaktadır. Bazı müfessirler bu ayeti tefsir ederlerken, Erkekle kadın arasındaki bu farklılığın, kalktığını söylemektedirler, İnsan kültürü ilerledikçe teknoloji geliştikçe, Yaşamlardaki bazı şeyler kolaylaşmaktadır. 

Geçimlerini Kuran'ı elleriyle yazarak sürdürenler, matbaa çıkınca geçimlerini başka alanlara kaydırmaları, inşaat sektöründe binalar yapılırken betonarmelere insan eliyle yapılırken yerini makinelere bırakması. Bunlardan bir kaçıdır.

Noterin çıkışıyla da söz verilenin yerini sözlerini tutup tutmayacağı tereddüde bırakılmadan orada belge altına alınmaktadır. Noter huzurunda verilmiş olan bir sözün cayma ihtimali ortadan kalkınca da şimdi bir erkek iki kadın anlamında şahitliğe gerek yoktur. Böyle olması demek insanın yapısında değişiklik olması anlamına gelmez. Kadınlarda psikolojik sosyolojik yönünden bir değişiklik olmamıştır.

Erkek yine aynı erkek kadın yine kadındır. Kuran'ın insanlara vermek istediği temel mesaj, bulunmuş olunan konumda malzeme olarak ihtiyaçları karşılamak için üretilmişlerin o konu ile ilgili olanın en idealini, en iyisini kullanarak ihtiyaçları sürdürmeyi öğütlemektedir. Bilindiği gibi Kuran insanoğlunun var oluşuyla, insanoğlunun ömrünün son buluşuna kadar geçen hayatın kitabını oluşturmaktadır.

Her peygamber bulunmuş olduğu çağda insanların geliştirdiği teknolojik ve kültüre göre nerede ne yapılmasının yaşam tarzını uygulamıştır. Asıl olan onların getirdiği vahiylerin Ahlaki insani boyutlarda var oluşla yok oluş arasında hiç bir değişme olmadığıdır. Ama teknolojik yöndeki gelişmelerde haram ve helallerde değişmelerin, kendi bulunmuş olduğu çağa uyarlanmasıdır. Bir başka deyişle adapte edilmesidir. 

Vahiy; Aklı örten insan düşünmesini engelleyen bir içkinin insan sağlığına vermiş olduğu zararı söyler. Ve o özellikte bulunan bütün içkileri yiyecekleri yasaklar. Bunların isimleri değişebilir ama içlerindeki temel özellik sarhoş etmesi nedeniyle aynı konuma girmektedir.

Bakınız Kuran'ın indiği dönemde bildiğim kadarıyla bağımlılık yapan sadece şarap vardı. Ama şimdi boyut değiştirdi, viski, bira, rakı, eroin, esrar, vs. değişikleri ortaya çıktı. Bunun haram ve helalliğini Kuran üzerinde uzman olan bir kişinin, o konu ile ilgili zikir ehli ile istişare tahlil ve inceleme yaparak, ondan aldığı bilgiye göre haram ve helal olduğunu söyler. Peygamberlerle Kuran okuyucular arasında ki fark yanlış anlaşılan ve uygulanan bir dinin peygamberlerde düzelticisi Allah, kuran üzerinde çalışanlarda ise diğer kuran âlimleri ve ilimlerdir.

O zaman kadınların şahitliği konusundaki erkeklerden farklılığı kadının sosyolojik ve psikolojik yönünün değişmesi değil, teknolojinin gelişmesiyle öyle bir kuralın gündemden kalkmasıdır. Şartlar aynı olduğu zaman yine Kuran'ın tanımladığı anlamda şahitlikte bir erkek ve iki kadın olmasıdır.

MİRASTA ERKEĞE İKİ, KADINA BİR

4/11- Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir'dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

4/12- Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir'de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah'tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır

4/176- Senden fetva isterler. De ki: "Allah, 'çocuksuz ve babasız olanın (kelale’nin)' mirasına ilişkin hükmü açıklar. Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır. Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- açıklar. Allah, herşeyi bilendir.



Kuran'da tanımlanan Hak ve adalet, insanlara eşit olarak mal paylaştırarak vermek değil, insanların hak ettiği kadar verme taraftarıdır. Hamallık yapan iki kişiden birisi güç ve kuvvet olarak öbürünün tam iki katı, ise ikisine de aynı yükü eşitlik olsun diye yüklemek, hak olmaz. Hak olan iki kat güçlü olana, hem ücretin iki kat verilmesi, hem de yüklenen yükün iki kat olmasıdır.

Allah erkek ve kadının kendi üzerlerine düşen görevleri sıralamış, temel olarak kadın ve erkeklerin kazanmış oldukları kendilerine ait olan malların kendilerinin olduğunu belirtmiştir.

4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

Miras hukukundaki paylaşım kendilerine ait olan malda değil miras olarak erkek olan kardeşlerin alacakları paylaşımdan söz etmektedir.

”çocuklarınız konusunda Allah iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder.”

Ayete baktığımız zaman burada kadınların haksızlığa uğradığı bir izlenim vermektedir. Ama şu bir gerçek ki Allah insanlara kesinlikle zulmetmeyi emretmez. Ama iman eden erkek ve kadın için Allah'ın vermiş olduğu bir emre de muhalefet etme hakkı da vermez.

Kâinatta yaratılmış olan her varlık ve sistem kedi koymuş olduğu kanunlar ve kurallar içerisinde değerlendirilmelidir. Allah kendisine iman edenlerin adına Müslüman, teslim olanların adına da İslam demiştir. Islama teslim, olanlar o kurallar içerisinde yaşam biçimlerini düzenlemek zorundadırlar.

Düşünüldüğü zaman bile bir kg. dünyanın değişik yerlerinde bile farklılık arz eder. Ayda çekim farklılığı nedeniyle on dört kat daha hafif kalmaktadır. Dünyadan on dört kg. aya altın götürüp satmaya kalksan bir kg. ağırlığa düşer yani on dört kat zarar edersin. Aynen onun gibi İslam toplumlarındaki kurallara göre uyarlanan bir erkeği İslam dışındaki kurallara göre hukuk uygulayan bir topluluğa gittiği zaman kadın iki kat karlı, erkek ise iki kat Zaralı olmaktadır.

İslami kurallara göre kadın erkekten boşandığı zaman Çocukların velayeti erkeğe ait olması gerekiyor. Hatta çocuk yeni doğduğu zaman, iki yıl emzirilmesi ve ya emzirilmesi gerekiyor. İşte zorunlu olarak çocuğun annesinin yanında kaldığı sürece onun bedeli erkeğe ödettirilmektedir.

2/233- Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde(ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir.

Evlenirken mehiri erkek vermektedir.

2/237- Eğer onlara mehir tespit eder de, el sürmeden boşarsanız, bu durumda -kendileri veya nikah bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tespit ettiğiniz (mehr)in yarısı onlarındır. Sizin (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü (derece farkını) unutmayın. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.

Şu bir gerçek ki kadınlar ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, Fıtratlarındaki ses, bağışı, harcamaları, besleyen yediren içiren erkeğin olmasını istemektedirler. Peki, Allah gökten bir mucize olarak erkeklere ayrıca bir mal indirmediğine göre nasıl bu bedelleri erkek karşılayacak? Bu değirmenin suyu nereden gelir? Çocuk okula gidecek masraflarını baba karşılayacak, çocuk evlenecek masrafını baba karşılayacak, eve ekmek yiyecek gelecek baba karşılayacak. Bunları karşılamak için didinip çalışacak kadınla erkek eşit olacak.

Bu anlayış Allah'ın adaletine sığmaz. Neden Kuran'da geçen erkek ve kadına ait sorumlulukların sadece miras ve şahitlik konularındaki ayetleri gündeme getiriyorlar. Ama anlattığım ayetleri göz ardı ediyorlar. Bedeli ödeyen, Sorumlu olandır. Eğer erkeğin üstlendiği bu görevi kadın üslenip yapıyorsa. Bunda bir terslik vardır. Bektaşi ye sormuşlar abdestsiz namaz kılınır mı demişler. o da kılınmaz demiş. Bir tanesi demiş ki ben kıldım da oldu. dediği zaman kıldıktan sonra kılınır demiş. Aynen onun gibi Kuran evde reis erkektir demiş bir tane kadın ben reisim dediği zaman sen reisim dedikten sonra olur.

Miras hukukunda erkeğe iki kadına bir verilmesi bazıları tarafından eleştirilmektedir. Güya Kuran'ın indiği dönemlerde savaşan, çalışan, bütün yükleri omuzlayan, erkek olduğundan dolayı böyle bir paylaşım yapıldığını, savunmaktadırlar. ama günümüzde ise erkek de kadın da çalışmaktadır. Bu sebeple aile içerisinde erkek ve kadının mirasta eşit almasını savunmaktadırlar. 

O zaman onlara şöyle bir soru sormak gerekir. Şimdi Kuran'daki bu hüküm, Eşi çalışan kadınlarda değil eşi çalışmayan kadınlar için geçerli olması gerekir desek, doğru olur mu? Günümüzde çalışmayan kadınlarda evde reis erkek ve miras taksiminde erkek iki, kadın bir alır. Ama kadın çalıştığı zaman mirasta pay olarak erkek ve kadın ikisi de eşit alır desek uygun olur mu? Mademki itiraz konusu, kadının da çalışma farklılığıdır.

Pratik hayatta kadın ve erkeğin eşit olduğu toplumlarda evlilik huzur mutluluk sürekli mi acaba? Neden her imkâna sahip olan ailelerde geçimsizlik oluşuyor? İstatistiklerde kadınların ekonomik özgürlükleri arttıkça boşanmalar da o oranda artmakta bu da toplumları mutsuz, hayata küsmüş bir hale götürmektedir. Öyleyse bunda mutlaka bir terslik olması gerekmektedir. İşte iblis bulunmuş olduğu konumu beğenmemekle Allah onu huzurundan kovmuştur. Şu iyi bilinmeli ki Allah'ın huzurundan kovulanlar asla kurtuluşa eremezler.

Üzerinde ısrarla durmak istediğim, Allah asla insanlara kötülüğü ve çirkin olanı fahşayı emretmez. Allah güzel olan şeylerin yapılmasını emreder. Kibirlenenleri ve gururlananları da asla hidayete erdirmez. İman eden erkek ve kadınlar için, Allah ve resulünün vermiş olduğu emirler, kendi isteklerine ters olsa bile muhalefet etme hakları yoktur.

Aile içerisinde Erkeğin de kadının da kazanmış oldukları mallar kendilerine aittir tasarruf hakkı da her ikisinin Allah'ın tanımladığı şekilde ikisinin de hakkıdır. Miras hukuku ilgili konularda, Kadın ve erkek ailelerinden geride bırakılanlar için kardeşler arasındaki paylaşım erkeğe iki kadına bir orandadır. Bu konu ile vermiş olduğum miras hukuku ile ilgili ayetleri bir makale olarak nasıl paylaşılması gerektiğini ilgi duyanlar web sayfamdan bakabilirler.

AHİRET HAYATINDA ERKEK VE KADIN

Ahret hakkındaki insanların kuranın dışındaki söyledikleri zan ve tahmine dayanmaktadır. Dünya hayatında, kadın, erkek, topal kör, sağır, hasta, beyaz, siyah, uzun, kısa, vs. Bunların hepsi bir denemeydi. Ahret âleminde ise bunların hepsi kalkacaktır. İnsanlar, ahiret hayatında yeni bir yaratılışla yaratılacaklardır.

Ahiret hayatında Yeni bir yaratılışla yaratılan insanlar, iki kısımda işlem göreceklerdir. İman eden ve Salih amel işleyenleri dünya hayatında gösterdiği başarıya göre, cennette derecelerle ödüllendirilecekler. Onların oradaki vasıfları iman eden ve Salih amel işleyenleredir. 

Kadın erkek ayırımı ortadan kalkacak tek bir cins olarak yaratılacaklardır. Diğerleri de iman etmeyen inkâr eden dayatan direten kafir olanlar için yeni bir yaratılışla yaratılanlar, ebedi bir cehennemde kadın ve erkek diye değil sadece bir cins olarak, dünya hayatında inkarın ve zulmün karşılığı olarak derecelerle cehennemde ebedi olarak cezalandırılacaklardır.

56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.

56/.61- (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.

56/62- Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?

29/20- De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

İşte bu ayetlere göre Allah yeni bir yaratma tarzıyla insanları orada yaratacak ve bu dünyadaki gibi, kadın ve erkek değil imtihanlarını başarılı bir şekilde vermiş olanların cennette yeni bir yaratılış tarzıyla yaratılıp onlara cennette nimet olarak dünyadaki kadınlara benzemeyen eşler verilecektir.

Kuran'da eşlerden bahsederken onların özelliklerini şöyle sıralamaktadır.

55/56- Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.

55/58- Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler.

56/22- Ve iri gözlü huriler,

56/23- Sanki saklı inciler gibi;

56/24- Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);

Dikkat çekmek istiyorum Kuran’da ahiret âleminde hurilerin erkeklere verileceğine dair hiçbir ayet yoktur. Oradaki eşler buradaki kadınlar gibi değil oradaki erkekler de buradaki erkekler gibi değildirler.

Dünya hayatında sadece aktör ve aktris olarak rol farklılığı ile insanların Ahret hayatında rollerini güzel oynayanlar tek tip yaratılışla yaratılıp onlar ya cennetle ödüllendirilecekler. Ya da rollerini kurallara göre oynayamayanlar da cehennemle cezalandırılacaklardır. Hiç Kuran'da cehennemde ve cennette kadın ve erkeklerin ayırımı yaparak bahsettiğini görmüyoruz. İşte bu anlamda Ahiret âleminde Allah bir hurma çekirdeğinin lifleri kadar haksızlık yapmadan insanlara ceza ve mükafatlarını verecektir.

33/ 35- Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.

Öyleyse kalplerinde maraz olanların, Allah ahret âleminde erkeklere huriler verilecek kadınlara ne verilecek? Sorusu mantıksızdır. Onlara cevap olarak huriler. Kadınlara da gılmanlar verilecek diyen din adamlarının verdikleri cevap da mantıksızdır.

Öyleyse Allah erkekleri kayırıyor mu? Sorusu olayların iç yüzünü kavrayamayan insanların sorusudur. Olayın iç yüzünü kavrayan insanların iman edenlere, layık olan anlayış onun cinsiyette güçte hastalıkta ki farklılıklar değil, önemli olan her akleden insan bulunmuş olduğu konumu dünya hayatında tespit edip kendi üzerine düşen görevi yapıp yapmadığının muhasebesini yapmaktır.

Cehenneme giden insanlar kadın ve erkek ayırt edilmeden orada ceza çekerlerken kuranın aktardığı tabloya bakınız.

56/41- "Ashabı- Şimal", ne (mutsuzdur o) "Ashabı- Şimal.
"
42- Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,

43- Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler.

44- Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim).

45- Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.

46- Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.

47- Ve derlerdi ki: “Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, ?

Gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?"

48- "Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?"

49- De ki: "Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de."

50- "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."

51- Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalanlayıcılar,

52- Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.

53- Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız.

54- Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.

55- Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz.

56- İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.

57- Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?

Eğer insanların, dünyadaki yaratılışı gibi ahiret yaratılışı olmuş olsaydı yanan ateşe nasıl ölmeden dayanabileceklerdi. İşte onların derileri dökülür tekrar yenilenerek yanmaya devam ederler.

MÜSLÜMAN OLAN ERKEKLERE DÖRDE KADAR NİKÂHA MÜSAADE VAR, AMA PEYGAMBERLERDE BU SINIR KALDIRILMIŞTIR.

4/3- Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmamanıza daha yakındır.

“size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın”

Efendim Kuran'da dörde kadar evlenme diye bir şey yok, Çünkü Allah hiçbir zaman kadınlar arasında adaleti sağlayamazsınız diyor. Demek var. Var olan bir şeye yok demek onu inkâr etmek olur. Var efendim adaleti tam olarak yerine getiremezlerse de var. Çünkü o olmadığı zaman başka sıkıntılar başka adaletsizlikler ortaya çıkmaktadır. Laik ve demokratik ülkelerde İki kadını bir erkeğin nikâhı altında bulundurmak suç ve yasaktır. Peki, iyi mi ediyorlar? Hayat şartlarında her şey devamlı tekdüze güllük gülistanlık toz pembe olarak gitmiyor. Hayat inişli çıkışlı bir yoldur.

Kadın hastalandı. Ne kendisine düşen işleri yapabiliyor, ne de erkeğe ait yapması gereken vazifeleri yapabiliyor. Peki, erkek bu kadını çöpe mi atması lazım? Bir başka kadın ile evlenebilmesi için bunu boşaması mı gerekir. 

Kuran diyor ki! Hayır, bu kadını öyle keyfine göre boşayamaz sın, çöpe atamazsın. o seninle diğer zamanlarda sana destek vererek hayatta yürümeni kolaylaştırmıştı. Şimdi bunları yapamayınca onu atamazsın. Bir daha evlenebilirsin hatta bu şartlar diğer evlendiğin kadınlarda da olumsuzluğa dönüştükçe bunu dörde kadar devam ettirebilirsin ama dörtten fazlası yasaktır. Ancak dörtten fazla evlenme nikâh sadece peygamberlere aittir.

33/50-Ey Peygamber, gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü'min bir kadını da, -mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Ben, Nisa suresi üçüncü ayetten dörde kadar ifadesinden nikahta sınırlama olmadığını bu dört ifadesinin kesret ifade eden bir kelime olduğunu sanıyordum. Ve bu sebeple zaman ve şartlara göre değişken bir rakam olarak düşünüyordum. Ama bir kardeşimizin uyarısı ile ahzap ellinci ayeti hatırlatınca düşündüğüm şeyin yanlış olduğu kanaatine vardım.

Evet, Kimin işine gelirse; İslam böyle bir hayat insanlara sunuyor. Kabul edenler Müslüman, kabul etmeyenler de gayri Müslimdirler. İslam dairesi içerisine girenler O kurallar içerisinde yaşamalarına and içenlerdir. Biat edenlerdir. Müslüman olup da Allah ve resulünün vermiş olduğu hükme karşı gelmek veya onun verdiği emirler karşısında Kalpte sıkıntı duymak Asla Müslümana yakışmaz. İman etmiş olmazlar.

Kuran okuyan kardeşimizin bir tanesi dedi ki! Bu söylediklerin hep kadın olanların aleyhine hiçbir kadın eğer kuran böyle söylüyorsa Müslüman olmaz diye söyledi. Ben de ona dedim ki Eğer dünya hayatında sadece dünyalık makam mevki isteniyorsa hiçbir erkek de Müslüman olmaz. 

Çünkü Müslüman olmak Uzak bir geleceği görerek bir takım riskleri göze almak demektir. Adam çalışıyor çabalıyor ihtiyaçtan fazla gelenleri ihtiyaç sahiplerine vermesi gerekiyor. Uzun ve ebedi bir hayatı göremeyenler için bunlar elbette kabullenilmesi gülünç ve zor olan şeylerdir. Allah aklını kullananlara şöyle hitap ediyor.

9/ 111- Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran’da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.

Dünya hayatında Orduda, millet meclisinde bir okulda bir sınıfta herkese ayrılmış bir görev vardır. Bu görevlerden bazıları insanların kendi çabalarıyla değiştirilebilecek olanlardır bazıları ise kendi çabalarıyla değiştirilemeyecek olanlardır. Bir Millet meclisini örnek alalım. Bir Cumhurbaşkanı ve buna bağlı olarak meclisi yöneten bir meclis başkanı ayrıca hükümet kanadını teşkil eden başbakan ve bakanlardan Milet vakilerinden oluşmaktadır.

Millet meclisinde olanlardan en yüksek makamda olmayı kim istemez ki? Veya bakanlardan kim başbakanın yerinde olmayı istemez ki? Veya milletvekillerinden kim bakan olmayı istemez ki? Hepsi bunların bir üst makamı isterler. Ama bulundukları konuma razı olmaktadırlar. İsterlerse olmasınlar kimse onları mecliste tutmaz isterse çeker gider ama mecliste ise bulunmuş olduğu konumda edeplice duruşunu göstermek zorundadır.

Eğer insanlar Allah'ı ve Allah'ın dünya hayatında koyduğu yaşama kurallarını beğenmiyorlarsa Allah'ın mülkünden çıksınlar. Kendileri yapabiliyorlarsa bir kâinat yaratsınlar. Orada istedikleri gibi yaşasınlar. Eğer bunu yapamıyorlarsa Allah'ın mülkünde iseler Allah'ın koyduğu kurallara göre yaşamak zorundadırlar.

Allah yine bizim gibi değil inansın veya inkâr etsin dünya hayatında belirli bir süre içerisinde herkese rızkını engin merhametinden dolayı ayırt etmeden veriyor. İnanmayanların din ve yaşam biçimleri kendilerinin olsun. Biz inandık diyenler içerisinde problemlerimizi halledelim.

33/ 36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

Kim bir kadın olarak kocasını üç veya dört tane kadınla paylaşmak ister. Kim dünya hayatında güllük gülistanlık bir hayat sürerken savaşa kim gitmek ister. Kim güzel güzel arabalara binmek seyahat etmek varken onları ihtiyaç sahiplerine vererek bu zevkinden mahrum kalmak ister? Ancak iman edenler sabredenler ve sabrı tavsiye edenler bunları yapabilirler.

103/ 1- Asra andolsun;

103/2- Gerçekten insan, ziyandadır.

103/3- Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine 
hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.

Allah'a İman edenler, Rabbin sözlerini geçerli kılmak için bir çatı altında birleşmektedirler. Tıpkı bir fabrikanın çalışmasını sağlayan parçalar gibidir. Her bir parça ait olduğu yerdeki görevini yerine getirmekle o fabrikanın üretiminde rol oynamaktadır. İslam toplumları da öyledir. 

Her inanan insan hangi konum ve yaratılışta ise O ilahi mesajı güç ve otorite haline getirmek Allah'ın sözlerini şeytanın sözlerine karşı üstün kılmak için birleşmektedirler. Eğer gelenler bu kurala uyacaklarsa kabul edilmektedir. Yoksa uymayacaklarsa kabul edilmemektedirler.

60/12- Ey Peygamber, mümin kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), maruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Biat Etmek Allahın resullüne kayıtsız şartsız onun seni konuşlandırdığı yerden ayrılmadan onun verdiği emirlere sadık kalarak yaşamayı kabullenmek demektir. Allah seni kadın olarak yaratmışsa ve evlenirken kocasına Allah ve resulüne kocası uyduğu sürece ona itaat etme zorunluluğu vardır. 

Dikkat edin biz İman eden bir erkek ve iman eden bir kadından söz ediyoruz. Erkek Allah'ın emirlerine muhalefet eden bir davranış ortaya koyduğu zaman kadının ona itaat etme zorunluluğu ortadan kalktığı gibi. Nikâh olayı da ortadan kalkar. Çünkü iman eden bir kadın iman etmeyen bir erkeğin nikâhı altında bulunması haram kılınmıştır. Aynı durum erkek iman etmişse kadın iman etmemişse bu erkek için de geçerlidir.

60/10- Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Kuran bir mümin için, bulunduğu yerde nasıl duracağını, izah itmiştir.

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Burada Resule itaat o Allah'ın emirlerini insanlara aktardığı için ona itaat vardır. Emir sahipleri de bu ayette genelleşmektedir. Bir anne baba emir sahibi olduğu gibi bir koca, bir muhtar bir kaymak bir vali bir devlet başkanı da emir sahibi olmaktadır. İşte resullerin dışındakilere itaat şartını iman edenlerden olması koşulu ile şart koşmaktadır. Burada anne baba ile ilgili bir ayeti örnek verecek olursak konu daha güzel anlaşılmış olacaktır kanaatindeyim.

31/14- Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır."

31/15- Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana 'gönülden-katıksız olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.

“Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme”

İşte Allah’ın nebi ve resullerin dışında olanlara Allah itaat şartını böyle sınırlamaktadır.

Adaleti Tam olarak Allah yerine getirir bir de onun kumandasıyla hareket eden nebiler ve resuller getirirler. Diğer insanlarda tam adalet yerine getirmek elbette olacak iş değildir.

4/129- Kadınlar arasında adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetiremezsiniz. Öyleyse, büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız, şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Burada Allah'ın erkeklerden istediği;” Öyleyse, büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın” Budur. En ideal evlilik tek kadınla yapılan ve normal süreç akışı içerisinde yapılan evliliklerdir. İşte . Olmazsa olmazları Allah bir peygamberde çok kadınlarla evlendirerek dörde kadar evlenecek olan erkeklere bir modellik teşkil etmiştir. Peygamber hanımları arasında peygambere tuzak kuran peygamber aleyhinde atıp tutan kadınlar da olmuştur. Allah da vahyi ile onlara Karşı nasıl bir tavır izleyeceğini anlatmıştır.

66/ 4- Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler.

66/5- Belki onun Rabbi, -eğer o sizi boşayacak olursa- ona yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman, mümin, gönülden itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler' verir.

Bu konu ile ilgili web sayfamda geniş açıklamalar yapmıştım. Peygamberin iki hanımı peygamber için tuzak kuruyorlar, Allah da onları uyarıyor. Aralarındaki gizili peygamber hakkında fısıldamalarının yanlarında kimse olmadığı halde onlara peygamber onları sayınca onlar yaptıkları bu yanlışlığın farkına varıyorlar. Ve onun gerçekten Allah'ın bir peygamberi olduğuna inanıyorlar.

Bir başka peygamber hanımlarından dünya sevgisini ön plana çıkaran kadınlar içinde şöyle buyuruyor.

33/ 28- Ey peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim."

33/29- "Eğer siz Allah'ı, Resulü’nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır."

33/30- Ey peygamberin kadınları, sizden kim açık bir çirkin-utanmazlıkta bulunursa, onun azabı iki kat olarak artırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.

33/31- Ama sizden kim Allah'a ve Resûlü�ne gönülden -itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır.

33/32- Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin.

33/33- Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargâh edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt,

Gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.

33/34- Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, latiftir, haberdar olandır.

“Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargâh edinin),” Burada Kadınların ikamet anlamında oturdukları ev değil kadınlar üzerinde davranış biçimleri hakkında Allah'ın sınırladıkları kurallar içerisinde kullanılmıştır.

Yukarıda Kuran'dan örneklerle anlatmaya çalıştığım Dörde kadar evlenmek vardır. İdeal olan evlilik de bir eşle yetinmektir. Fakat şartlar birden fazla evliliğe zorladığı zaman ondan da kaçınmamak gerekir. Allah insanlara iki kötü seçenekten mutlaka biri seçilecekse daha az kötüyü iki iyi seçenekten biri seçilecekse daha güzeli ve iyisi tercih edilmesi gerekir.

Benim anlayışıma göre ideal bir evlik kendisini dünyanın çekici tutkularından uzaklaştırmış Müslüman bir erkekle Müslüman bir kadının evlilikleridir. Kadınlar için kocasız kalmaktansa bir eşli veya şartlara göre iki üç dört eşli kadınların yanına sığınarak onlarla hayatı paylaşmak daha iyidir. Yine kadınlar için bir kadın işe yaramadı diye dışarı atılmak ve boşanmayı göze almaktansa diğer kadın ve kadınların varlığına tahammül göstererek çok evli kalmayı tercih daha iyidir.

Bu erkek için de normal şartlar altında tek eşlilik çok eşliliğe göre daha iyidir.

4/ 3- Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmamanıza daha yakındır.

Evlilik sünnet olsun diye dörde kadar yapılaması gerektiği gibi, dörde kadar evlenmenin yasaklandığı ülkelerde de imam nikâhı altında yapılan evliliklerde Kuran'a göre uygun değildir. Aynı zamanda da zenginliğin şımarmışlığı sarhoşluğu içerisinde kendi eşi varken başka kadınlarla metres hayatı yaşamak da doğru değildir. Veya bir yerden bir yere gittiği zaman orada kaldığı sürece bir kadınla muta nikâhı yaparak da başka kadınlarla beraber olmak da doğru değildir. Bunlar Allah'ın kurallarını çiğneme ve sınırları aşmadır.

Sonuç olarak ideal olan evlilik bir eşle evlenmektir. Şartlar zorlandığı zaman da dörde kadar evlenmek Kuran'a göre adalet yapmaya çalışarak bir kadına olan sevgiyi aşırı boyutlara taşımadan diğerini de gözettiği sürece hiçbir mahsuru yoktur. Devletin bence toplumda var olan imam nikâhı altında olanları yasal bir düzenleme yaparak kayıtlı hale getirmeleri zorunludur.

İmam nikâhı ile evli olanlar kocasının hukuki ekonomik şartlarından istifade edememektedirler. Böylece mağdur duruma düşmektedirler. Kuran'a göre imam nikâhı da doğru değildir.

Nikâh; toplum huzurunda şahitlerinde gözetimi altında evliliklerinin kayıt altına alınmasıdır. Kayıt altına alınmayan evlilik kurana göre evlilik olamaz.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR.
Kuranianlamametodu.blogspot.com
alirrizaborazan@hotmail.com