20 Eylül 2014 Cumartesi

BİRİNCİ BÖLÜM; KUR'AN’IN KONUŞMA DİLİ VE KUR'AN KISSALARI NASIL ANLAŞILMALIDIR?





RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

KURAN KENDİ KENDİSİNİ TEFSİR ETMİŞTİR.

Önce Kuran’ın ne olduğunu bir tanımlamaya çalışalım.

Kuran; Allah’ın Kendisine muhatap aldığı insanlara, dünya hayatının her alanında, kendileri ile Allah, kendileri ile diğer insanlar ve kendileri ile kendileri dışında yaratılmış olan varlıklar arasında nasıl bir iletişim kurularak dünya hayatında düzgün, ahiret hayatında üzülmeyecek bir sonuca ulaştıran Allah’ın kurguladığı ve Muhammed resul ile gönderdiği bir hayat projesinin adıdır.

17/9- Şüphesiz, bu Kur’an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü’minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.

Kuran, Arapça olarak indirilmiş bir kitaptır. Bunun da sebebi Arapçanın kutsal oluşundan değil, Muhammed’in Arap toplumu içerisinde Arapça dil bilen ve konuşan birisi olduğundandır. Nasıl bir mucide gelen ilham ona bilmediği bir konuda bir fısıltı geldiğinde onu etrafında olan insanlara kendi dili ile izah edip açıklıyorsa, Muhammed’e gelen vahyi bilgileri de Muhammed kendi dili ile etrafında olan insanlara açıklıyordu.

41/2- (Bu Kur’an,) Rahman ve Rahim’den indirilmiştir.
41/3- Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) ‘fasıllar halinde açıklanmış’ Arapça Kur’an (veya okunan) Kitap’tır;
Peki, sizce Muhammed’e bu Kuran hangi dilde indirilmeliydi? Kuran onlara da şu cevabı vermektedir.
41/44- Eğer Biz onu A’cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur’an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: “Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A’cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?” De ki: “O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.”
Vermiş olduğumuz ayet örneklerinde, Kuran Muhammed’e eğer kendi anladığı dilde inmemiş olsaydı Muhammed yabancı bir dilde olan Kuran’ı onların anlayacağı bir dilde açıklaması gerekirdi. Kendilerinin anlayacağı dilde geldiği halde bu sefer başka dilde neden indirilmedi diye yakınmaktadırlar. Bu da kalpleri marazlı olanlar onlar hangi şekilde inerse insin mutlaka itiraz edeceklerdi.
Bakınız Kuran Kuran’ın nasıl indirildiğini şöyle anlatır.
2/97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
Genelde İslam toplumlarında Kuran’daki geçen altı bin iki yüz otuz altı ayetin tamamı Cebrail tarafından Allah’ın peygambere iletildiği anlayışı hâkim olmuştur
Oysa Kuran’da geçen hiçbir ayette vahiyleri Cebraillin getirdiğine dair bir ayet yoktur. Kuran içerisinde topu topuna üç yerde Cibril kelimesi geçer. Birisi vermiş olduğumuz Bakara doksan yedinci ayet, diğerleri de bakara doksansekiz ve tahrim suresi dördüncü ayetlerdir.
Böylece de Kuran’ın Kuran ile nasıl tefsir edildiği ile ilgili makalemizin başlığına uygun olan anlayışa girmiş bulunuyoruz.
Şimdi söylediğimiz her sözün, Kuran’daki bir ayetle karşılığının tescillenmesi gerekir. Eğer Kuran’da kullanılan bir kelime veya bir ayeti doğru olarak anlayabilmişsek mutlaka ama mutlaka Başka ayetlerle ve aynı zamanda pratik olan hayat evren yasaları ile de uyum halinde olması gerekir. Bu söylediklerimizi Kuran’dan değişik sure ve ayetlerden örnekler vererek ispatlamaya çalışalım.
42/51- Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette Kast edilen mana şudur. Allah Bütün insanlarla konuşur. Ancak hayata farklı bakan insanlarla üç farklı şekillerde konuşur.
1-Peygamberlerle konuşma şekli; Bu konuşma şekli direk aracısız olarak ilka ve ilham yoluyla konuşma şeklidir. Sadece böyle konuşma şekli nebilerledir. İşte örnekleri şunlardır.
81/19- Şüphesiz o (Kur’an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah’tan getirdiği) sözüdür;
Gerçekten elçi olan Muhammed bu Kuran’ı Cebrail aracılığı ile mi? Yoksa Allah ile direk olarak mı? Konuşuyormuş? onu anlamaya çalışalım.
53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
53/5- Ona (bu Kur’an’ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi öğretmiştir.
Mütercimin ve genelde mütercimlerin beşinci ayette Vahyi bilgileri Cebrail tarafından öğretildiği konusunda birleşmektedirler.
Oysa yukarıda örneklerini vermiş olduğumuz ayetlerde Allah ile direk aracısız olarak konuştuğu anlaşılmaktadır.
Cibril: Allah ile nebiler arasında vahiy getirip götüren melek değil, bizzat Allah’ın nebilerle konuşma olgusunun adıdır. Şimdi ikinci konuşma şeklini anlamaya çalışalım.
 2- “perde arkasından” konuşma şekli; Bu konuşma şeklini anlayabilmek için, Kuran içerisinde geçen perde kelimesinin hangi anlamında kullanıldığını anlama ile çözüme ulaşacaktır. Şimdi Kuran içerisinde bir sörf yaparak perde kelimesi geçen ayetlere şöyle bir göz atalım.
Perde kelimesi, Kuran içerisinde on üç yerde geçtiğini görmekteyiz. Ama perde kelimesi geçen her ayet kendi öz anlamını yitirmeden konuşlandığı yerde ve ayette o ayete yeni bir boyut kazandırmaktadır. Şimdi bunlardan bir kaç tane anlaşılması açısından örnekler vermeye çalışalım.
17/ 45- Kur’an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.
Eğer, bu ayette kullanılan perdeyi Musa ile Allah’ın tefsirlerde anlatıldığı ve anlaşıldığı gibi anlarsak Kelimeyi yerinden oynatarak zulmetmiş oluruz.
Demek ki, Bu ayette geçen perde kelimesi, İnkâr edenler için kullanılmış bir kelimedir. Her ayet Kuran içerisinde o kadar mucizevî bir şekilde yerine oturtulmuş ki, Ciltlerle izah edilmeye zemin hazırlamaktadır. Ancak bu ayette kastedilen manayı başka sure ve ayetlerden örnek vererek kısacık da olsa bakış açısını yakalamaya çalışalım.
Kuran, insanları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Birincisi Rabbin yolunda, Allah’ın terbiyesi ile hayatını düzenleyenler. İkincisi de rabbin terbiyesi dışında hayatını düzenleyenlerdir. Bir başka ifadeyle şeytan ve şeytanın yolunda yürüyenlerdir.
Rabbin terbiyesi dışında olanlarla Allah’ın konuşması, Gelen nebileri ve resulleri kabul etmemeleri ve bundan dolayı da gelen vahiylere karşı gözlerinin kör kulaklarının sağır ve kalplerini de kendi istekleri ile hikmetle hayata bakmayı kapadıklarından dolayı Allah onlara kalplerini mühürledik ifadesi kullanmaktadır.
 18/ 57- Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar.
Dünya hayatında, İnsanlar nasıl hayata bakmak ister ve bakarsa, Allah Onların bakış açısına göre yollarını açar ve kendi yollarının dosdoğru olduğunu sanırlar. Şu anda Dünya hayatında binlerce din ve yol farklılıklarında yürüyen insanlara sorsan onlardan istisnasız hepsi yollarının dosdoğru olduğunu söylerler ve sanırlar. Nitekim Kuran onların durumlarını bize şöyle açıklamaktadır.
43/ 36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.
43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
43/- Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: “Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen).”
Yine konuyu uzatarak okuyuculardan tepki alacağımı biliyorum. Konuyu dağıttın ve uzattın diyecekler. Ama bunların da konunun aydınlanması için bilinmesi gerektiği kanaatindeyim. Şimdi tekrar konumuza dönelim,”Perde arkasından Allah insanlarla nasıl konuşur? Perde kelimesi Konu ve ayet içerisinde konuşlandığı yer ve anlam, Allah’tan gelen peygamberler aracılığı ile gelen vahiylere, ahiret hayatına ve kitaplarına iman etmeyen insanların beyin antenlerinin kapanması anlamında olduğu anlaşılıyor.
Peki, inkâr edenler Dünya hayatında nimetlerden istifade ediyorlar. İşte o nimetlerden istifade edebilmeleri için, eşyanın bilgisine yönelerek, Allah’ın kodlamış olduğu bilgileri çözerek eşya ile düzgün iletişim kurduklarında onlara nimetler harıl harıl yağmaktadır. Maalesef bu gün batı Perde arkasından Allah ile konuşmasını iyi becermiş ve Dünya hayatında güç ve kuvvet üstünlüklerini göstermişlerdir.
Meleklerin âdeme secdesini de kuran bu anlamda kullanmıştır.. Kim bahçesine gerekli gayreti gösterir usulüne uygun şekilde bakarsa, inansın veya inkâr etsin gösterdiği performansa uygun olarak karşılığını almaktadır.
11/15- Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.
Yani Her kim ister nankör isterse şükür etsin, hiçbir ayırım yapılmadan Allah Dünya hayatındaki çalıştığının karşılığını vermektedir. İşte Allah’ın perde arkasından konuşarak inkâr edenlere dünyalık çabalarının karşılığını vermesini perde arkasından konuşma olarak özetlemiştir.
3-Üçüncü olarak Allah’ın konuşma şekli “elçi aracılığı ile konuşmasıdır.” Bu konuşma şekli Vahiyle Allah’ın konuştuğu nebi ve resuller aracılığı ile konuştuklarının ikinci elden ulaşan ve bu vahiylerin getirdiklerini kabul eden insanlar olmaktadır. Yani her iman eden mümin Allah ile elçi aracılığı ile konuşmaktadır. Daha açık bir ifade ile her Vahiy orijinli bozulmamış Tevrat, İncil, kuran ve semavi olarak Allah’tan gelen kitapları okuyanlar Allah ile elçi aracılığı ile konuşmakta ve konuşmuş olmaktadır.
KURAN’DA GEÇEN BAZI KISSALAR VE VERMEK İSTEDİĞİ MESAJ NEDİR?
Anne karnından başlamak üzere doğan çocuklar nasıl bir süreç içerisinde olgunluk yaşına ve ölümüne kadar bir süreç içerisinde değişim geçiriyorsa, Kuran da insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa insanların değişim geçirerek değiştiği her konumda yapılması gerekenleri zamana zemine uygun olarak güncellemektedir.
Çocuk, anne karnında (belki tıp ve biyoloji ile ilgili konularda o konuların uzmanı olmadığım için yanılabilirim ama yanıldığım noktalarda beni bağışlamanızı istiyorum.) Bütün canlılık dönemine ulaştığında göbek bağı ile annenin almış olduğu besinleri alarak besleniyorsa, Doğduktan sonra belirli bir zaman dilimi içerisinde çocuk hayatını anne sütü ile beslenerek idame ettirmektedir. Bu süreç belirli zamandan sonra anne sütünden ayrılarak eğitimde yine anne ve etrafındaki insanların kültüründe ergenlik dönemine kadar bağımlı olarak yaşamaktadır.
İşte bu süreçten sonra, ergenlik dönemi gelmekte ve çocuk birçok değişimler geçirerek yeni bir yaşam ve yeni bir hayat tarzı ile hayata merhaba demektedir.
4/6- Yetimleri, nikâha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. Büyüyecekler diye israf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
Ayette geçen,” Yetimleri, nikâha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin.”
Bu mal, dünyalık malları da kapsam içerisine alsa da asıl kastedilen anlam onun içerisinde fıtratında gizli olan “rabbim Allah’tır” veya, “Rabbim şeytanlardır” sözünün kendi özgür iradesine verilerek denenmenin özgür bir ortamda sağlanmasını gündeme getirmektir.
Bu konu ile ilgili iki ayet var onun ikisini de aktarmak istiyorum.
6/ 152- “Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah’ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”
17/ 34- Erginlik çağına erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması- dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.
Her insanın yaratılışında hem Allah’ı rab edinecek bir eğilim ve cevher, hem de Allah’ın dışında olanları rab edinecek bir eğilim ve cevher vardır. Ancak bu cevherler her çocukta ergenlik çağına gelinceye kadar sesiz sedasız beklemektedir.
İşte İnsanların asıl yaratılış gayesi kendisini yaratan Allah’a ibadet ve kulluk yapmaktır. Denenme farklı seçeneklerden ve yollardan doğru olanı seçmek ve yapmak, yanlış olanları seçmemek ve yapmamaktır. İşte Allah insanların niçin yaratıldığını şöyle beyan der.
67/ 2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
İnsanlar ergenlik çağına geldikleri zaman onu şu sorumluluklar ve değişim beklemekte ve oluşmaktadır. Şimdi bunları maddeler halinde ayetlerden yaşamdan örnekler vererek izah etmeye çalışalım.
1- İnsanlara emanet yüklenmektedir.
33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Buradaki Yüklenen emanet Yaratılışta vermiş olduğu sözün arkasında durması ve yaşamını ibadetlerini ölümünü namazını Allah adına okuyarak ve yaşayarak Erginlik çağından bunaklık ve ölümüne kadarki süreçte arkasında olmasıdır.
7/ 172- Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti de) Onlar: “Evet (Rabbimiz’sin), şahid olduk” demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
İnsan yaratılışı Allah’ı rab kabul edecek şekilde yaratılmıştır. Ancak insanları diğer varlıklardan ayıran temel özelliklerden birisi İnsana Yaratılışta vermiş olduğu sözden caymayı teklif sunan bir varlığın insanoğluna yüklenmesidir. İşte Bütün insanların doğuştan ergenlik dönemine kadar, yerlerde ve göklerde yaratılmış olan melekler gibi doğuştan ergenlik çağına kadar. Tertemiz ve günahsız olmasıdır.
7/ 20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
İşte tam bu dönem her insanın, yaşamının farklı bir boyuta taşındığı dönemdir. Ergenlik bu dönemde olmakta, Yasak ağaç bu dönemde gündeme gelmekte, Dünyadaki cennetten bu dönemde çıkarılmakta, evlenme çağı bu dönemde oluşmakta, iki farklı seçenek ve iki farklı yol bu dönemde karşısına çıkarılmakta, kitap ve hikmet bu dönemden sonra verilmekte, asıl önemli olanı iblis ve takva olgusu bu dönemde yerleştirilmektedir.
Eğer, İblis olgusu insanlara yerleştirilmemiş olsaydı, ne denenme ne cennet ne cehennem ne de akıl ve irade olgusu da insanlarda olmazdı. Asıl insanların denenmesine vesile olan onu asıl yaratılış gayesinden uzaklaştırmayı teklif sunan iblistir.
İblis:  Her insana kendi öz içerisinden, Yaratılıştaki vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır sözünden caydırmayı teklif sunmakla görevli bir melektir. Gerçi insan her eylemini meleklerin kendisine yardımı ile gerçekleştirmektedir. Bu da demek oluyor ki, insan Allah’ın emirlerini yaparken meleklerin hizmeti ile gerçekleştirmekte, insan Allah’ın emirlerine muhalefet etmeyi de meleklerin hizmeti ile gerçekleştirmektedir.
O zaman ayette geçen iki melek olmamak veya cennete girememek bu iblis olgusunun insana verdiği teklifleri kabul etmek ve yaratılıştaki vermiş olduğu sözden cayarak şeytan ve dostlarını veli edinerek ebedi cennete girmeyi ve orada sürekli kalmayı engellemek içindir.
2- İnsanlar halife konumuna bu dönemde erişmektedir.
Halife kelimesinin iki farklı anlamı olmakla beraber konu içerisindeki anlamı üzerinde durmaya çalışacağım.
Halife; Yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın, İnsanların hem Allah’ın yolunda hem de şeytanın yolunda, kendi özgür iradeleri ile yol seçebilmeleri ve seçmiş oldukları farklı yollardan dilediklerini seçerek seçmiş oldukları yollarda özgürce davranmalarıdır. İşte farklı yollarda iki farklı seçenekle yol almak isteyenlerin her iki yolda da gitmeleri halinde hizmet edecek meleklerin olması onları halife konumuna taşımaktadır.
2/ 29- Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, herşeyi bilendir.
2/ 30- Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim” dedi.
Meleklerin âdeme secde etmesi İnsanların ister küfür yolunda isterse da hak yolunda seçmiş oldukları yollarda emirlerine amade olarak hizmet etmesi anlamındadır.
Eğer, Söylemiş olduğum doğru olmamış olsaydı İnkâr eden ve şeytanın yolunda yürüyenler devamlı iman eden ve Salih amel işleyenlere karşı, mağlup olurlardı. Oysa görülüyor ki inkâr edenler dünya hayatında üstünlüğü sağlamış, İman eden ve Salih amel işlemek isteyenlere nefes aldırmaz konuma gelmişlerdir.
Rahman, Dünya hayatında Müslüman ve kafir ayırt etmeden çaba ve gayretinin karşılığını veren Rahim ise iman eden ve Salih amel işleyenlere karşılığını ahiret hayatında veren Allah anlamındadır.
DİLEYENE İKİ FARKLI YOL, İKİ FARKLI MALZEME, VE İKİ FARKLI SONUÇ VARDIR.
Dünya hayatı, İki farklı yola gitmek isteyenlerin iki farklı ağaçtan yiyerek yarış halinde oldukları bir sınanma bir denenme salonudur. Kim dünya hayatında kendilerine verilmiş olan yetenek ve donanımı ile gerekli gayret ve çabayı gösterirse dünya hayatında, iktidar ve güç sahibi odur.
Allah bütün insanlara Hiçbir ayırım yapmadan Hem Rabbani yolda yürümeyi teklif sunan takvasını, hem de tağuti yolda yürümeyi teklif sunan fıskını vererek Hangi yola gitmeye karar verirse o yolda gidebilecek aklını da malzemeleri de vererek, Kendilerine verilen bir zaman dilimi içerisinde imtihana tabi tutulmaktadır.
Ama Aklını Asıl yaratılış gayesine uygun olarak kullanmayan insanlara hayvanlar gibi hatta daha aşağılık olduğunu vurgulayarak aklı en karlı en faydalı geçmiş ve geleceği bilen Allah’ın yol göstericiliğinde göndermiş olduğu vahiyler çerçevesinde kullanmayı insanlardan istemektedir.
25/43- Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
25/44- Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.
İKİ YOL VARDIR. DOĞRU YOL- YANLIŞ YOL!
33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.
Bu ayette kalp derken kan pompalayan et parçası olan kalp değil, asıl insanın yol yöntem seçmesinde karar verme mercii olan beyindir. Her insana bir olay karşısında müspet veya menfi iki ses gelmektedir. Bu seslerden birisi takvadan diğeri ise iblisten gelmektedir. İşte bu iki farklı seslerden hangi sesin teklifine evet der onay verirse beyin o insanın kararına saygı duyar ve insanın karar verdiği doğrultuda onu destekler. Şimdi Bunları pratik hayattan örnekler vererek ayetlerle açıklamaya çalışalım.
Bir insan hiç kimsenin olmadığı bir yerde evde otelde gemide uçakta her nerede olursa olsun kendisine helal olmayan para veya nikahı altında olmayan bir kadın ilişti. Adama iblisten gelen ses veya ilham şöyle bir teklif sunar. Nasıl olsa kimse seni görmüyor ve izlemiyor. Bu parayı al veya bu kadınla yat, kendi isteklerinde kullan der. Takvadan gelen bir ses der ki, Ey insan bu parayı sen alamazsın ve bu kadını veya kadın arzulamışsa sen erkekle yatamazsın diye bir uyarı gelir Senin bu yaptığın yanlış der.  Bu yapmış olduğun yanlış davranış Allah tarafından kameraya alınmakta ve Allah seni izlemektedir. Bu yanlış davranışı yapma diye uyarır.
Ne yazık ki, İnsan bu uyarıya rağmen o haram olan başkasına ait parayı zimmetine geçir  veya zina olayını işlerse artık o hayata yanlış bakış ve yaşamla adımını atmaya başlar. Onu her yaptığı yanlış davranış yasak ağaç meyveleri ile beslenerek daha çok yanlışa daha çok dünyevileşmeye daha çok hakkı batılla örtmeye kalkarak devam eder. Artık her yaptığı yanlışa karşı bir uyarı sesi veren takva sesine karşı kulağı işitmez gözleri görmez kalbi de hakka karşı kendisinin mühürlemesi ile mühürlenip şeytani yolda yürüyen bir insan konumuna gelir.
4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.
DOĞRU YOLDA YÜRÜYNLERİN HAYATA BAKIŞLARI VE YAŞAM BİÇİMLERİ!
Doğru yol, Allah’ın göndermiş olduğu Nebi ve resullerin getirmiş oldukları vahiylerle hayatın anlamlaşmasıdır. Her nebi ve resul bulunmuş oldukları toplumlara, Kendilerinin Yerleri ve gökleri yaratan Allah’a teslim olduklarını ve yaşamını Allah’ın koyduğu kurallar içerisinde düzenlediklerini söylerler yaşarlar ve kendileri gibi diğer insanların da söylemesini ve yaşamasını isterler.
2/285- Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. “O’nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sanadır” dediler.
Gelen nebi ve resullerin alınlarında sen Allah’ın nebisi ve resulüsün diye yazmaz. Tıpkı mucitlerin alınlarında sen mucitsin diye yazmadığı gibidir. Nasıl mucitler icatlarını bir belge olarak insanlara sunduktan sonra onun mucitliğini insanlar kabul ediyorlarsa, Peygamberler de kendi peygamberliklerini insanların bilmedikleri konularda Allah’ın onlara bildirmesi ile Olağan üstü insan aklının kavrayamadığı çelişkisiz bir bilgi getirmeleridir. Düşünen aklını kullanan insanlar onun bir peygamber olduğunu ancak test ettikten sonra kabul edip iman edebilirler.
Gelen peygamberler,  genelde Kendi öz fıtratlarında var olan ve yaratılışta vermiş olduğu sözün arkasında olup daha peygamber olmadan onların güvenirliği konusunda toplumun gönüllerinde taht kurmuş olan insanlardır. Ancak Her peygamber çocukluk çağında böyle saf ve temiz ailelerin yanında eğitilmemiş olabilirler. Onlar da mutlaka ama mutlaka yaratılışını yerleri ve göklerin yaratılış biçimini düşünerek o çelişkisiz kâinatın karşılığında çelişkisiz bir şekilde vahiy yasası, olması gerektiğini düşünerek peygamber olmuşlardır. Buna İbrahim peygamberi örnek olarak gösterebiliriz.
Ya da Firavun gibi zalim bir hükümdarın yanında eğitim alıp ergenlik yaşına geldikten ve Şuayip peygamberin yanında belirli bir müddet eğitim gördükten sonra peygamberlik makamına yükselmiş olan Musa’yı örnek verebiliriz.
Ama gerçek olan odur ki, Her peygamber, peygamber olmadan önce bir takım yanlışlıklar yapmış ama peygamber olduktan sonra vahyin gözetiminde yanlışlıkları Allah tarafından düzeltilerek toplumun karşısına söylemleri ile eylemleri uyum halinde olan birer insan olarak  çıkmışlardır.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Göndermiş olduğu bir tek din vardır. O dinin adı İslam, teslim olanların adı da müslümandır. Tabiri caizse Bu dinin mimarı Allah’tır. Allah kendi dinini Peygamberleri peş peşe dizerek ardı arkası kesilmeden son nebi ve resule kadar devam ettirerek gerçekleştirmiştir. Bu yolda olanlar Tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olanlardır.
5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Müslüman’ım diyenler Tek bir ümmet tek bir şeriat içerisindedirler. Müslüman olanların yaşamını hayatını ölümünü dirimini namazını Allah belirler ve Allah’ın belirlediğine iman ederler.
6/161- De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in hanif (muvahhid) dinine… O, müşriklerden değildi.”
6/162- De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”
6/163- “O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.”
İnsanlar, ilk yaratılışında insanlar içerisinde Allah’ın nebi ve resul seçtiği Âdem peygamber ile, İnsanlar içerisinden peygamber seçtiği Muhammed arasında gelmiş geçmiş bütün nebiler ve resullerin getirdikleri haramlar ve helaller arasında hiçbir farklılık yoktur. İslam toplumlarında skandal denecek kadar, yanlış bir anlayış olarak, Allah’ın göndermiş olduğu peygamberler arasında farklı şeraitler olduğu anlayışı Allah’ın rabliğine gölge düşürmektedir.
Oysa Allah Bütün peygamberleri kendi katından gelen bilgilerle hareket etmelerini emreder. Allah bir peygambere haram ettiğini diğer peygamberlere de haram etmiştir. Allah bir peygambere Helal ettiğini diğer peygamberlere de helal etmiştir.
5/ 4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: “Bütün temiz şeyler size helal kılındı.” Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah’ın adını anarak- yiyin. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
Yani, Allah kendisine iman eden müminleri iblis ve onun soyunu takip eden insanlardan uzak durmalarını, yasak ağaçtan yememelerini içmemelerini ve iblisin insanlara sağından solundan önünden arkasından yaklaşarak mümin olanlara yapmamaları istenen şeyleri yapmalarını teklif sunmasıyla yapmasını istediği yanlış olan şeylerden kaçınarak yapmaması gerekmektedir.
8/72- Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir.
Müslüman olanların velisi Allah’tır. Ve aynı zamanda Allah’ı veli edinen Müslümanlar da birebirlerinin velileridir. Nasıl bir vücutta bulunan bir organ yara almışsa bütün vücudu ilgilendiriyorsa Müslüman olanlardan bir kişinin sıkıntısı başta müminlerin nebisi ve resulü olmak üzere diğer müminlerin de acısı sıkıntısı olmalıdır.
9/128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, mü’minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.
Bütün nebiler ve müminlerin emir sahipleri bir vücudun beyni gibidir. Vücudun bir hücresi veya bir organı hasar gördüğünde beyin ondan haberdar ise Müslüman olanların resullerinin de her hangi bir Müslüman’ın başına gelen bir sıkıntı veya olumsuzluklardan haberdar olması gerekmektedir.
Müslüman olanlar, ister az olsunlar isterse, çok olsular yürekler tevhit akidesi etrafında bir birlerine destek olarak ayrılmadan parçalanmadan birlik ve beraberlik içerisinde olmalıdırlar. Maalesef asırlardır İslam toplumları bu tevhidi oluşturmadıklarından dolayı parça parça olarak küfrün ağzında yem olmuşlardır.
Küfür hiçbir zaman Müslüman olanların birlik içerisinde olmasını istemezler. Küfür kendi inkârlarını pekiştirmek güç ve iktidarını sürdürmek için onları mezheplere tarikatlara cemaatlere meşreplere partilere bölerek onları bir birine düşürerek işlerini görmektedirler. Ve öyle hale gelmişler ki, Bir de peygamberi kalkan olarak kullanıp ”Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır.” Deyip hadis uydurarak bölünmüşlüğü meşru hale getirmişlerdir.
28/4- Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
Küfür Kendi zulmünü devam ettirebilmesi için, kendisinin karşısında güç ve iktidar sahibi kimsenin olmasını istemez. Küfür bir taraftan zulmünü yaparken ben iyilik yapıyorum diyerek gelir. Bir taraftan da Müslüman olanları kendi içlerinde fırkalara ayırarak kendisi suya sabuna dokunmadan onları kendi elleri ile kendi kendilerini yok edip bitirme taktiği uygular.
Allah firavun ve Musa örneğini verir.  Ve bütün dünyadaki küfür güçlerinin aynı mantık içerisinde hareket ettiğini iman edenlere mesajını vererek devamlı azmış olan kavimlere karşı onları uyarmaktadır. Peki, o zaman Müslüman’ım diyenler nasıl bir metot izlemeli ki, Bu ezilmişliğin, horlanmışlığın pençesinden kurtularak kendi kimliğini bulmalı ve göstermemdir.

DEVAM EDECEK.

8 Eylül 2014 Pazartesi

İNSAN CAN VE RUH


 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

 

 

Kuran’da kullanılan, hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Her kelime kuran içerisinde farklı bir yer işkâl etmiştir. Dünya üzerinde yedi milyar insan varsa yedi milyar insanın parmak uçları hiç biri hiç birine benzemez. Bir Ağaç üzerinde milyonlarca yaprak olsa da bunların hiç biri diğer yaprakla aynı değildir. Allah Böyle Muazzam bir kâinat yaratmış ve aynı zamanda muazzam bir kitap göndermiştir.



İşte Kuran’daki bir ayetin ve bir konun düzgün anlaşılabilmesi için o ayet ve konuda geçen kelimelerin önce ne anlama geldiği kuran içerisinde aranarak ne anlama geldiği tespit edilmesi gerekmektedir. Bir de Kuran dışından Kuran’da geçen bir kelime hakkında yapılan tanımlar, Kuran’da geçen kelimenin, tam anlamını veremediğinden Kuran’da geçen diğer kelimelerin tanımlarıyla çatışmakta böylece, ayetlerin ve konuların yanlış anlaşılmasına neden olmaktadır. Şimdi Kuran’da geçen konumuzun ana başlığını oluşturan ruh ve can kelimelerini ayrı ayrı Kuran’da arayarak düzgün tespit edersek bu kelimeler geçen ayet ve konuların doğru anlaşılmasına katkıda bulunacağını ümit ediyorum.



RUH*******************************************************************

Kuran’da yirmi iki yerde ruh ile ilgili ayet geçmektedir. Ruh kelimesi Kuran’da geçtiği yerde ne anlamda kullanıldığı anlaşılır. Şimdi kuran’dan ruh ile ilgili geçen bazı ayetlerden örnekler vererek kullanıldığı yerde ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.

42/52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.





Bu Hitap, son peygamber Muhammed peygamber için kullanılmıştır.


 “Böylece sana emrimizden bir ruh vah yettik” Vah yedilen ruh, peygambere, vah yedilen vahiy için kullanılmış. Bir başka deyişle gönderilen Kuran’dır.



4/ 171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (
Lkelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa o’nundur. Vekil olarak Allah yeter.



Şimdi bu ayette Geçen ruh ile ilgili cümleyi alalım.” . Onu (Ol kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Burada ruh kelimesi Hazreti İsa peygamber için kullanılmıştır. O insanlara konuştuğu ve anlattıkları vahiydir. Bu sebeple Allahın bir kelimesini oluşturmaktadır.

15/29- "Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.



Burada Kullanılan ruh; ona Ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.


Burada insan olmanın özelliklerini ortaya çıkaran bir ruh oluyor. Bir başka deyişle Allah’ın kendi ruhundan üflediği, ruh insanda kullanılıyor. Bu insana üflenen ruh ile peygamberlere gelen ruhtan farklıdır. İnsanlarda bu ruh hem rahim sıfatı ile hem da cebbar sıfatı ile insan hayat buluyor. Bir başka deyişle insan her iki yöne de gidebilme özelliği ile her iki yönde de hayat bulabiliyor.


16/ 2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın."



Bu Ayette de Allah’ın kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediklerine “Benden başka İlah yoktur,” Burada dilediklerine derken yol seçme özgürlüğü olan insanlara vahyin yolunu tercih edenler, feraset penceresini açanlar anlamında kullanılmıştır. Yoksa Allah kimseye zulmetmez. İnsan fıtratından gelen o rabbim sensin sözü ile kucaklaşan bir anlayışı yaşamına götüren anlamında olan ruhtur.

17/ 85- Sana ruhtan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."



Burada Tanımlanan ruh, diğer kuran’da tanımladıklarının dışında olan bir ruhtur ki, “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Allah hakkında olan bilgidir. Bunu başka ayetlerle açıklamamız gerekiyor.


91/1- Güneş'e ve onun parıltısına andolsun,

2- Onu izlediği zaman Ay'a,

3- Onu (Güneş) parıldattığı zaman gündüze,

4- Onu sarıp-örttüğü zaman geceye,

5- Göğe ve onu bina edene,

6- Yere ve onu yayıp döşeyene,

7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğra,

Kâinatı yaratıp arşa istiva eden ve kâinatta olup biten her şey onun kontrolü altında olan ruhtur. Diğerlerine akseden ruh hep bu ruhun tezahürü ile olmaktadır.



19/ 7- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.



Düzgün bir beşer kılığında görülen elçi olan bir beşer ” Böylece ona ruhumuz göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. Bu da diğer ayetlerin açıklamasına ihtiyacı vardır.

 Düzgün beşer olanlar hep Kuran’da peygamberler için kullanılmıştır.


18/110- De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin İlahınızın tek bir İlah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın." 


Düzeltilmiş olan beşerler peygamberlerdir. Her peygamber kendilerinden önceki gelen peygamberleri doğrular ve tasdik ederler. Kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelerler. Bu Bile Kuran’ın bir insan uydurması olamadığına yeter ve artar bile.




21/ 91- Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık. Buradaki ruh nahl suresi ikinci ayetteki anlatılan anlamında olan bir ruhtur.


32/ 9- Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?

Yine insana üfürülen ruhun insan üzerinde ne gibi bir etki gösterdiğini anlatan bir ruhtur. “Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?”


38/ 72- "Onu bir biçime sokup, ona Ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın."


Burada secde edecek konuma gelen bir halife anlamında bir insandan söz ediliyor.



40/ 15- Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi (Allah), 'toplanma ve buluşma' günü ile uyarıp-korkutmak için, Kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.


58/ 22- Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir. 


Burada tanımlanan ve kendinden bir ruh ile desteklenen kuranda örneği verilen muhacirler ve ensardan söz etmektedir. Bu tip müslümanlar bir birlerine kenetlenmiş o Allahın tanımladığı bir topluluığu oluşturmuşlardır Allah bunlardan razı olmuştur.


66/ 12- İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.


70/ 4- Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.


78/ 38- Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.


97/ 4- Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.


Kuran’da tanımlanan Ruhu Bu ayetleri anladıktan sonra şöyle izah edebiliriz.

RUH: Allah’ın Kendisine ait sıfatların kâinata yansıması ve onlarda tecelli etmesidir. Ve böylece gönderilen ruh ile onların hayat bulmalarıdır.

O zaman Kuran’da Allah’ın ruhundan üfleyip de şekillenen varlıkları tanımlamaya çalışalım.


1- Allah peygamberlere gönderdiği vahiylere ruh demiş. Ve bu vahiylerle cehaletten kurtularak, vahye tabi olanların aydınlanması anlamında olan ruhtur.


2- Peygamberlerde olan ruh Bulunmuş olduğu kendi toplumlarında gönderilen vahiylerle bütünleşip toplumda örnek bir yaşam sergilemesi nedeni ile ruh anlamında kullanılmıştır.


3- Ruh İnsanda şekillenmiş insana hayat vermiş ruh olmuş.

4- Ruh Hazreti Meryem’de onu toplumla arasını ayırarak, Allah’ın vahiylerine gebe bir peygamber oluşmasına neden olmuş.


5- Ruh Evrene yansımış Evrende muazzam bir düzen intizam sağlamıştır.,

KUTSAL RUH (Ruhul-kudüs)


2/ 87- Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?


2/ 253- İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O
u Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.


16/ 102- De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir."


5/ 110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab
, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğullarıa apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğullarıı senden geri püskürtmüştüm."


26/ 193- Onu Ruhu'l-emin indirdi.


Ruh: Allah’a has bir olgunun yaratıklara üflemesi veya vermesi ile onlardaki hayat biçimlerinde fiilen görülen emarelerdir.
Ruhu-l-Kudüs: Gönderilen peygamberler için kullanılmıştır. Peygamberler vahiylerin güdümünde Allah’ın Gösterdiği yolda yürüyen yanıldığı zaman düzeltilen, insanlarla kendisi arasında insanlara örnek bir modeldir.



CAN
Kuran’da geçen can kelimesi, Ruh kelimesinden nüans farkı ile ayrılmaktadır. Can ile Ruhu biri birinden ayıran temel özellik, Can her canlının dünya yaşamında ayakta kalmasının temel şartıdır. Ruh ise; canlıları kendi görevleri içerisinde görevlerine uygun bir hayat sergilemesidir.


Bir İnsan peygamber bir insan da peygamber değildir. Peygamberi peygamber yapan ondaki sadece canlılık olan olgu değil, onun tolumla olan iletişimin Allahın tanımladığı şekilde şekillenmesidir. Ama diğer insanlarda bu böyle değildir. Onlar takva yolunda gidebildikleri gibi fısk ve fücur yolunda da gidebilmektedirler. Onların düzelticisi kuran veya toplumlar peygamberlerdir.


2/ 2- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

2/ 155- Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele!


2/ 164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.


3/ 54- Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.


3/ 186- Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.


42/ 29- Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.


4/ 95- Müminlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.


5/ 45- Biz onda, onların üzerine yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir kefarettir. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.

6/ 38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.


6/ 93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken
ana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen.


9/ 55- Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.


15/ 27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

55/15- Cann'ı da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.


Can, Ruh, Kutsal Ruh, Kelimelerini, Aktardığımız Ayetler ışığında tanımlayacak olursak,


CAN: Allahın Evrende yarattıkları, evrenin yasalarında olan kanunlarla bütünleşen, doğar, büyür ve ölür, yasalarıyla örtüşen varlıklarda onların bir süreç içerisinde eceline kadar diri tutan enerji olan ve dumansız ateşten yaratılan bir varlıktır.


RUH-ÜL KUDÜS: İnsanlar içerisinde Kendisini nefsin azgın tutkularından arındırtarak Allaha ulaşmak için çaba sarf edenlerin Allah’tan peygamberler için vahiyle diğer insanlardan peygamberlere tabi olanları, doğru bir yolda yürümelerinin Allah tarafından desteklenmesi ve onaylanmasıdır.


RUH: Her canlıda veya cansız varlıklarda, Allahın kendi özelliklerinden Yaratıklar üzerinde yansımasının bir tezahürüdür. İnsan olanlarda verilen tezahürü Onların kendi özgür iradeleriyle gittikleri veya gitmek istedikleri yönde yollarının açılmasıdır.
Peygamberlerde, Olan ruh Peygamberlerin Allahın istediği şekilde yaşamasının tecellisidir.








 

İNSAN KİMDİR?
Selamün aleykum Ali Rıza hocam. Ruh ve can'la ilgili makaleyi gönderdiğin için Allah razı olsun teşekkür ettim. Kuran bakış açısıyla ruh ve can'ın ne olduğunu kavrayabildim yardımınızla. Fakat kafama takılan bir şey var. Bizim özümüz olan yani düşünen gören hesap yapan üzülen sevinen, beden öldüğünde, can çıktığında yaşamaya devam edecek olan, hesap günü hesaba çekilecek olan ne? Yani ben neyim?

Makalenizden anladığım kadarıyla ruh değilim: ruh Allah katından bedenime ve evrene verilmiş olan bilgi vahiy. Can da değilim o da bedenin yaşamsal faaliyetler göstermesi büyüyüp beslenmesi ölene kadar bedenin hayat almasını sağlayan insan ve hayvanları kapsayan bir enerji. Beden desek beden bizim özümüz hiç olamaz bir et parçası ve can çıkınca hiçbir vasfı kalmıyor. Bizim aslımız ne beden ne ruh ne de can. E o zaman biz hangisiyiz ölümle ölmeyecek olan düşünen beyni vücudu yöneten gülen ağlayan nedir? Bu konuda fikirlerinizi merak ediyorum.

Geçenlerde kuantum fiziği konusunda bir belgesel izlemiştim ve alan wolf( en ünlü kuantum profesörüdür dr kuantum lakaplı) şunu demişti: İnsan beynini didik didik ettik her noktasını inceledik ama o beynin hiçbir yerinde düşünen gören hisseden bir şey bulamadık ve anladık ki aslında görende duyanda hisseden de düşünen de ve hatta beyni yönetende bir gözlemci varlık yani biz yani özümüz var. Ve bu gözlemci varlık bedenin ölümüyle birlikte hayatına devam edecek türden bir varlık demişti. İşte Ali Rıza hocam benim sorumda bu gözlemciye yani bedeni yöneten gerçek bize dinde verilen ad nedir dinde nasıl bir konum vardır? Ben işin içinden çıkamadım.


MAKALEMDE CAN RUH VE RUHUL KUDÜS KAVRAMLARININ NE ANLAMA GELDİĞİ KONUSU KAVRANA BİLİRSE HAYATA VE KURANIN KELİMELERE YÜKLEDİĞİ Anlam çözülecektir kanaatindeyim.


Ahmet kardeşim şu soruyu soruyor. Aslında sormak isteyip de soramayan veya sorması hakkında gerekli donanıma sahip olmayan kişilerin de tercümanı olmaktadır.

“Bizim özümüz olan yani düşünen gören hesap yapan üzülen sevinen, beden öldüğünde, can çıktığında yaşamaya devam edecek olan, hesap günü hesaba çekilecek olan ne? Yani ben neyim?”

Bize gayp olan bizim bilmekte güçlük çektiğimiz veya o konuda gerekli düşünme kabiliyetimiz olmayan konularda mutlaka bir zikir ehline danışmamız gerekiyor.

Zikir; Bilgidir. Zikir ehli ise bilgiyi bilen ve bilgiye ulaşan demektir. En Büyük zikir ehli yerleri ve gökleri yaratan Allah’tır. Çünkü Bizi de evreni de programlayan kalplerden geçenleri bile bilen odur. İşte İnanmayanlar ne derlerse desinler. Kuran, zikir, Allah’ın Peygamberler aracılığı ile gönderdiği yaşam projesinin adıdır. Doğru okunduğunda ve doğru anlaşıldığında Bilginin anahtarıdır. Kuran İki Bilgiyi bize gayp haberi olarak vermektedir. Birinci bilgi İnsanların ilk yaratılışındaki bilgi, İkinci bilgi ise insanların ahret hayatı ile ilgili yeniden yaratılış la ilgili bilgidir.

Şu An Allah; Yaşadığımız hayatla ilgili bilgilerden şifrelerle bilgiler sunarak bizim hayatta nasıl bir yol tutturacağımızı anlatmaktadır. Aynen trafik işaretlerinin yönlendirdiği gibi, Yolda düzgün yürüyebilmek için yol kenarlarına bariyerler koyarak tehlikeli yerlerde işaretler koyarak, bir arabanın öndeki arabayı geçip geçmeyeceğini bildiren yol çizgisi koyarak hedefe ulaşmak için yolu kaybetmeden bize bir takım işaretler vermektedir.

Şimdi Kurandan bu konularla ilgili bilgiler toplamaya çalışalım. Belki Bu konuyla ilgili somut bilgilere ulaşmak için uzun bir anlatım olacak ama bu anlatımlar olmasa da bu günkü insanlığın konuya yabancı olması nedeniyle bilmediği bazı bilgi ve kavramların bilinmesi gerekmektedir.

56/57- Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?

56/58- Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?

56/59- Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa Yaratıcı Biz miyiz?

56/60- Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve Bizim önümüze geçilmiş değildir;

56/61- (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.

56/62- Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?

Ayetler insanları yaratılış konusunda düşünmeye davet ediyor. İnsanların peygamberlerden olağan üstü acizliğe düşüren haller beklerken malesef kendi yaratılışları konusundaki mucizevî yaratılışın farkında değildirler. Bir damla meninin kadın rahminde şekillenen bir süreç içerisinde gelişerek bir düşünen hayatta tek başına yetki ve sorumluluk sahibi kendi kararlarını kedisi verebilen verdiği kararların sonucunu müspet veya menfi de olsa kendisi katlanabilen bir insan olmaktadır.

Hem o meninin yaratılışı hem de o meni ile ana rahminde şekillenme olayını Allahtan başka kim gerçekleştirebilir ki? Kuran Bu açıklamalardan sonra Ahret âlemindeki bir yaratılıştan söz etmektedir. Ölen bir kişinin ne olacağı konusunda insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa bir taraftan ahret âleminde yeniden dirilişin olduğuna inanan insanlar olduğu gibi inanmayan insanlar da olmaktadır.

İnsanların görmediği tahlil edemediği bilemediği konularda sekülerist deist ve ateist düşünceler sadece akılı rehber edindiklerinden dolayı bu olayı kavrayabilmeleri elbette mümkün olmaz. Ahret âlemi konusunda kuran insanların ilk yaratılışı konusunda bilgiler vererek bunu ilk insanların başlangıcından en son insanlara kadar, bir damla meni ile ana rahminde oluşan insanı görüp durmaktadırlar.

Yerlerin ve göklerin yaratıcısı olan Allah insanları düşünmeye ve aklını kullanmaya davet ederek yaratılış konusundaki inceliklere dikkat çekerek yeni bir yaratılışın oluşu ve olacağı konusunda olgunlaştırarak bilgi vermektedir.

56/61- (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.

İnsanların yaratılış biçimini her insanın anlayabileceği bir şekilde var oluş içerisinde geçen süreci anlatırken bunu yapabilen ilahi bir gücün olduğunu anlatırken bu insanların öldükten sonra tekrar yeniden bir yaratılışla insanların benzerini bir araya getirebileceğine de gücü yetebileceğini ifade ediyor. Düşünen bir insan için bu söylenenler gayet mantıklı bir söylem değil mi?

Bir mucit herhangi bir konuda bir şey icat ettiği zaman onu ikinci bir sefer aynısını yapması daha kolay ise insanları ilk olarak yaratan Allah ikinci bir sefer yaratmada hâşâ teşbih yerinde ise sıkıntı çekmez herhalde.

Kuran İnsanların daha yaratılmadan önce Uzun bir süreç geçtiğinden söz eder.

76/ 1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

İnsan inceleyen, soran sorgulayan araştıran bilgi sahibi olanlar için, Kâinatta yaratılmış olan diğer varlıklara karşı mükemmel bir farklılığın olduğu bir gerçektir. Onun adı yeryüzünde Allah adına iş gören anlamında halifedir. Allah kâinattaki bütün varlıkları ona secde ettirerek, onun emrine vererek dünya hayatında denemektedir.

İnsanoğlu yaratılmadan önce insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklar yaratılarak insanların dünya hayatında yaşamasına zemin hazırlanmıştır. Yaratılan her bir varlık; ilahi bir gücün tasarımı ile her örnekten bir örnekten verilerek hiç bir eksik bırakılmadan insanın emrine amade kılınmıştır. İnsanın dışındaki bütün varlıklara Kuran genellenme olarak melek tabirini kullanmıştır.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Burada Var olan varlıkların tanımını iki ana çatı altında toplamaktadır. Birisi halife olan insan, diğeri ise halife olan insan emrine amade kılınan meleklerdir.

“Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken,” bu tam bir teslimiyeti ifade ederken başka bir ayetle tanımını daha da belirginleştirmektedir.

2/ 32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz
Yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

Meleklerde Akıl ve irade yoktur. Programlanmış bir bilgi ile hem insan yöneldiği zaman insanın emrine amade (âdeme) secde eden, Hem de insana secde et dediğinde insana secde etmesiyle Allah’a secde eden bir varlıktır. O zaman konunun daha iyi anlaşılması açısından melekler ile ilgili birkaç somut örnekler verelim.

Bu tanıma göre Ağaç bir melektir desek, olmaz mı? Bitkilerden hangi bir varlığı incelesen hepsinde Harika yüklü bir bilgi donanımı var.Botanik ilminin ortaya koyduğu verileri incelediğimiz zaman, Akıllı olan insanların toplanıp da yapamayacağı muazzam bir programla işlevini yapmaktadırlar. Bitkilere Akıllı desen herkes güler. Ama akıllı olan insanların yapamayacağı işleri kusur etmeden nasıl yapıyorlar?

Hayvanlar âleminden Herhangi birini incelediğimiz zaman onlar da akıllı olmadıkları halde insanın tüylerini ürperten mucizeler gerçekleştirdiği görülmektedir O konunun uzmanlarına sorun bunları nasıl yapabiliyorlar? Ve insanlar arıları eğitip kendilerine şifa iksiri bal yapıyorlar.

Allah gözükmüyor. Somut hali yok, dağlara bitkilere, hayvanlara ve insanlara vahiy bilgiler gelmektedir. Bu bilgiler nasıl? Nerden geliyor?

İnsan kendisini düşündüğü zaman basit bir damla sudan meydana gelmesi ve o bir damla suyun içerisinde varlıklara hükmedebilecek kadar donanıma sahip olması herhalde tesadüf deyip geçiştirilecek bir anlayışla izah edilemez. Bakınız kuran insan hakkında neler söylüyor?


38/75- (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?"

Yeryüzünde Allah adına iş gören her türlü manevra kabiliyetine sahip düşünen Akleden soran sorgulayan kâinatta yaratılmış olan bütün varlıklarla diyalog kurarak onlardan istifade etmesini bilen, okuyan yazan çizen resmeden gülen ağlayan üzülen sevinen şükreden nankör olan ölen öldüren veren vereni engelleyen savaşan barışan oturup kalkan bir varlıktır. Bu insan nasıl bir varlıktır ki bu kadar değişik boyutlarda manevra yapma kabiliyeti sergileyebiliyor?

İnsan: Akıl, takva, fıskfücurla diğer varlıklardan ayrılarak hem kötülüğe hem de iyiliğe meyilli bir donanıma sahip nötr bir varlıktır.

İnsanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklarda bu haslet yoktur. Bu yaratılış biçimi insan olanlara avantaj sağladığı gibi dezavantaj da sağlamaktadır. Yerleri ve gökleri yaratan ve insanı iki eliyle özenip bezenerek yaratan ve ona değer veren ve verdiği değerin karşılığında ona bir sorumluluk yükleyen Allah Şu ayetle Görev ve sorumluluğunun fotoğrafını çizmektedir.

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

Bizi yaratan, bize kulaklar gözler veren, hisseden kalp, düşünen beyin veren, ve bizi dünya hayatında denemeye tabi tutan ve sadece ve sadece Onun buyruğu altında hayatımızı planlamayı isteyen bir rabbin kullarıyız. İşte Bu verilen nimetler karşısında Allah bize bir sorumluluk yükleyerek Bizi imtihan etmektedir.

10/ 3- Şüphesiz sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip-çeviren Allah'tır. Onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O'na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?

Sadece İnsana özgü bir tanımla insanlarla diğer varlıklar arasındaki farkı ayırt ederek insanı halife makamına yükselterek, yeryüzünde yetkili ve sorumlu bir varlık kılmaktadır. İnsanlar dışında yaratılan varlıklar için de melek tanımını kullanmıştır. Allahın onlara verdikleri bilgi kotlaması ile onlar kendi görev alanlarında yaşamlarını çerçeveleyerek, insana secde etme anlamında insanların yönelmeleriyle onlar kendilerinde olan bilgileri cömertçe sunmaktadırlar.

Her bir varlık için verilen bir kotlama bilgilerle kendilerine verilmiş olan görevde kusur işlemeden isyan etmeden itaatkâr bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlarla diğer varlıkların görev ve sorumluluk farklılığını kuran şu ayetle belirginleştirmektedir.

33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Kuran Bir emanetten söz ediyor. Nedir o emanet? Evrene Halife olarak gönderilen insanı diğer varlıklardan onu üstün kılan ve dünya hayatında aklın takvanın ve fıs kın verilişiyle seçenekler içerisinde kendi kararını kendisine vererek, İbadet ve kulluk bilinci içinde yaratıldığı halde, Doğayı katletmemeleri yeryüzünde adaletli davranmalarını haksızlık yapmamalarını ekini ve nesli yok ederek yeryüzünde bozgunculuk çıkarmamalarını insanlardan istediği halde, insanlar bu emanete sahip çıkmaya maharetli olduğu halde emanete hıyanet etmişlerdir.

4/119

İnsanların dışında olan bütün varlıklar kendilerine verilmiş bilgi çerçevesi içerisinde Sadece ve sadece Kendi görevleri içerisinde hem insana hem de Allah'a secde etmektedirler. Fakat İnsan halife anlamında her bilgi verilmiş küfran ve şükranlık onun kendi özgür iradesi alanı içerisindedir.

76/ 3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

Dünya hayatında insanlar sövse de dövse de birisine iyilik veya kötülük yapsa da Allah onlara dünya hayatında insanların müdahalesi hariç özel bir müdahalede bulunmuyor. 22/40 İşte Halife anlamının bir anlamı da budur. Denemeye tabi tutulan yaptığı her davranış konusunda sorumlu olan ve fotoğraflanan adım adım insanın hiç bir yaptığı Allah'a gizli kalmayan meleklerin kotlanmış bilgileriyle gözlem altındadırlar.

İnsan; Dünya hayatında bir işi düzgün yapmadığı zaman ondan verim alamıyorsa, insanlara zulüm ve haksızlık yaptığı zaman onların haksızlığını diğer insanlar gideriyor veya müdahale yapıyorlarsa veya dünya hayatında bağımlılık yapan her şeyin insanların yapmasıyla başlarına felaketler zarar görme oluyorsa İnsan bir halifedir.

Allah dünya hayatında insan gidişatına bütün donanımımı vererek müdahalede bulunmuyor. Suç işleyenlerin cezasını ahret âlemine erteliyor. 35/45 İnsan her türlü ahlaki bozuklukları yaptığı halde başına özel bir felaket gelmiyor. Ne kadar insan güzelliklerde bulunsa peygamberler de dâhil ona ödül verilmiyor. Ödül vermeyi insanlara Allah diğer insanların duyarlı olanlarına bırakıyor.

22/ 40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır

Allah suç işleyen ve verilen Görev dışında hayat sürenlerin asıl cezasını Dünyada değil ahret âleminde verecektir.

1/ 3- Din gününün malikidir.

Allah insanların dünya hayatında diğer insanlara karşı kurdukları tuzakları görmekte ve bilmektedir. Hatta kalplerden geçen niyetleri de bilmektedir.

2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.

Kuranın bu konular ile verdiği bilgilerden sonra şimdi Ahmet kardeşimin sorduğu soruyu tekrar ederek yeniden düşünmeye çalışalım.

Selamun aleykum ali rıza hocam. Ruh ve can'la ilgili makaleyi gönderdiğin için Allah razı olsun teşekkür ettim. Kuran bakış açısıyla ruh ve can'ın ne olduğunu kavrayabildim yardımınızla. Fakat kafama takılan bişey var. Bizim özümüz olan yani düşünen gören hesap yapan üzülen sevinen, beden öldüğünde, can çıktığında yaşamaya devam edecek olan, hesap günü hesaba çekilecek olan ne? yani ben neyim?
İNSANI İNSAN YAPAN FARKLILIKLAR

Önce İnsanın yapısını ele alarak sorulan sorunun cevabını vermeye çalışalım.
İnsanı diğer varlıklardan farklı kılan üç haslet.

A)-NEFİS İBLİS FISKFÜCUR

B)-TAKVA

C)-AKIL

NEFİS İBLİS FISKFÜCUR: İnsanı Meleklerden ayıran özelliklerin en önemli maddesini teşkil eden ve insana kötülüğü teklif sunandır.

2/34- Ve meleklere: "Adem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

İblis Melekler taifesinden olup fakat meleklerden secde etme konumundan ayrılarak insana Allaha karşı kulluk görevinden uzaklaştırmak için insanlara kötülüğü teklif sunma görevinde olan bir melektir. İnsandaki Kuranın tanımladığı bir adı nefis bir adı fıskfücur bir adı iblis olan bu olguyu bir de akılı çıkarıp kaldırırsak İnsan diğer varlıklardan bir farkı kalmaz.

İnsanların asıl denenmesine vesile olan ama insanın bu tekliflerini kabul etmeme ve etme konusundaki seçeneğinin kendisine verilmesi onu imtihan alanına sokmaktadır. İnsanın dışında evrende hiçbir varlıkta böyle bir olgu yoktur.

7/ 19- Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Kuranda geçen kelimeler kuranın kastettiği bir şekilde anlaşıldığı zaman konular ve ayetler anlaşılmaya başlıyor.

Klasik olarak tefsirlerde anlatılan iblis ve şeytan tanımları genelde mitolojilerde anlatılan ve ehli kitap toplumlarının algıladığı ve anlattıklarının bir devamıdır.

Bütün insanların hilkatinde var olan olguyu Âdem ve eşi kavramıyla tipleyerek Kuran bize anlatmaktadır. İnsanlardaki nefsin insana kötülük vermeyi fısıldaması ve Allahın insanlara yüklediği sorumluluğu unutturarak koyduğu ilkeler olarak belirginleştirdiği helal ve yasak olanların bayraklaştığı anlamı şu ifade ile özetlemektedir.”

7/ 19- Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

Allah evrende Hem insanların yiyerek ve yaşayarak temiz olanları ve helal olanları yaratmış hem de pis ve murdar olanları da yaratmıştır. Ama insanlara haram olanlar zarar temiz olanları da faydalı ve helal olarak bildirmiştir. İşte Allahın âdeme yasak ağaçtan bahsederek kısacık bir tanımla bütün insanlara zarar olan şeylerin yasaklandığı şeylerdir. Yoksa buğday ağacı elma ağacı değildir.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Kuran intak sanatı ile varlıkları konuşturarak bize bilgiler vermektedir. Yasaklanan ağaç haramlar ilkesidir. Haramlar çekici ve süslü kılınmıştır. Bu sebeple haram olan bir şeye insan iblisin şeytanın vesvesesiyle o haram olanlara karşı iştahı kabartılmaktadır. Eğer İnsanda bu yasaklara karşı eğilimi olmamış olsaydı, Verilen göreve secde eden melekler gibi olurlardı. İşte insanları meleklerden ayıran olgu budur.” sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

3/14- Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metadır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır.

İnsanların iki seçenekten biri olan kadınlara altına mala makama rahatlığa düşkünlükleri ayette özetlenerek Her şeyin Allah'ın koyduğu kurallar içerisinde İnsanın yaşaması önerilmektedir.

İnsanın ebedi yaşamasını engelleyen cennetten çıkarılmasının asıl nüvesini oluşturan dağların kabullenmediği emaneti üzerine alan ve böylece zalimleşen zalimleşmesi iblisin güdümüne girmesi nedeniyle hem dünya hayatında hem de ahi ret hayatında başına birçok belaları getiren kaynaktır. Sivrisineğin üretildiği bataklıktır.

İşte Nefis İblis fısk olgusu İnsanda varsa ki vardır. İblisin insan üzerinde kendi vesvese doğrultusunda insanın eylemleri görülecektir. Bir testide dışarı ne sızarsa testinin içerisinde o var olgusu bizde oluşuyorsa. İnsanın özünde var olanlar insanın dış hayatını şekillendirirler. Ruh kavramını irdelerken Allah'ın insanı yaratıp ona ruhundan üflediğinde o insanda hem zulmeden öldüren vuran kıran dünyayı bozan bir konum ortaya çıkabildiği gibi, hem de insanı dünyayı mamur hale sokan insanlara yardım eden zulme karşı canı malı pahasına da olsa mücadele veren bir insan konumuna da sokabilmektedir.

9/111- Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.

15/26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

15/27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

15/28- Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım."

15/29- "Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum'dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."

İnsanın yaratılışı hakkında Kuran bilgi verirken şekillenmiş Bir cansız “ceset,” Onu Ayakta tutan diri tutan canlı tutan “can” bir de üflenen“Ruh” ile insanda kimlik yönünde şekillenen bir insan portresi karşımıza çıkmaktadır. İnsana üflenen ruh insanı şeytan konumunda da şekillendirebilmekte insanı peygamber konumunda da şekillendirebilmektedir.

İşte insanın ana parçalarının bir tanesini oluşturan iblis, nefis fıskfücur olgusu insanın denenmesinin ana malzemesini oluşturmaktadır. Hiç içki kumar fuhuş olmayan bir toplumda doğan bir çocuğun o toplum içerisinde olmayan içkiyi içmesi olmayan kumarı ve diğer pislikleri yapması düşünülemez herhalde.

Ortada kötü olanlar da var iyi olanlar da vardır. İnsanda kötüyü seçme manevrası da var iyiyi seçme manevrası da vardır. ama insanın ana malzemesi İyilik takva Muhkem olanlardır. İblisin insanı fücura götürme şansı takvaya karşı daha zayıftır. Asıl insan Allah’ı rab olarak kabul etmek için yaratıldığı halde Allah'ın rabliğin iğini insandan alma çabasında olduğu için iblis insanda yabancı bir konumdadır. Bu sebeple iblis cinlerdendi ifadesi kullanmaktadır.

18/50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.

Olay insanın diğer parçaları gün yüzüne çıktıkça daha iyi kavranacağı kanaatindeyim.

TAKVA: İnsanın her yaptığı yanlış davranışında uyaran bir sesin adıdır.
İşte deist realist sekülerist materyalist toplumların ana malzemeleri budur. İnsan yaratılış olarak neyin kötü neyin iyi olduğunu bilir. İşte evrensel olan da budur.

Bir kişinin başkalarının malını çalmanın kötü olduğunu, Kendisi ile toplumun koyduğu değer yargıların dışında gizlice kendisine ait olmayan kadınların ve erkelerin ilişki kurmalarının yanlış olduğunu, her insan bilir. Ama Bunların kaçırdıkları bir nokta var. Genelleme olarak bilinen bazı şeylerin ayrıntılara girildikçe sadece aklın yol göstericiliği altında yürümek isteyenler çıkmazların içerisinde boğulmaktadırlar.

Evrende Bulunan Her bir varlık gizemler içerisinde yüzmektedirler. Onun iç yünü o konuda uzmanlaşanlar kendi dalları ile ilgili konularda verilerini sunarlar. Uzmanlık alanı içerisine girmeyen konularda bilgi sahibi değillerdir.

Tıp ilminde İnsan incelenirken Ana dal olarak bile Bilebildiğim kadarı ile Birçok Bölümlere ayrılmaktadır. Kalp ve damar, Kulak burun boğaz, Göz, beyin, Psikolog, pisikiyatrist, Vs. Ama Her dal Bir insanı incelemek için vardır.

İnsanda meydana gelen bir rahatsızlık başlı başına bağımsız değildir. Her bir insan organı mutlaka diğer organlarla bağlantısı vardır. İnsan bütün olarak incelendiği zaman insandaki bir hastalık teşhis edilip karara varılabiliyorsa insandaki ana parçalar (Nefis iblis, Takva Akıl) da bir bütün olarak incelenip birbirlerine negatif ve pozitif etki etmesi incelenmesi gerekir.

Her insan gerek kendi içerisindeki gerekse Kendisi dışından gerek evrenden gerekse diğer insanlardan gelen uyarıcılarla uyarılmakta olduklarının bilincindedirler. Ama bazıları uyarılanlara karşı duyarsız kayıtsız kalmakta bazıları da bu uyarılara karşı duyarlılığını göstererek kendisine çeki düzen vermektedirler.

Yapılan bir yanlışın uyarıcılar tarafından uyarıldığı halde uyarılara dikkate almayan insanlar mutlaka bedelini dünyada da ahrette de ödemektedirler. Kırmızı ışıkta geçme uyarısına kulak asmayanların başlarına gelen felaketler gibidir.

İnsan Hem kendisi içerisinde Başlı başına bir iktidar olduğu gibi hem de sosyal bir toplum olarak sosyolojinin ilgi alanını oluşturmaktadır. Bir taraftan insanın fiziki yapısıyla ilgilenen tıp kendi içerisinde bir bütünlük oluşturup insanda ki fiziki bozulmanın sebeplerini diğer bölümlerin uzmanlarının bir araya gelerek istişare ettiklerinde sorunların atından kalkarak problemleri çözmektedirler.

Bir taraftan da Fiziki rahatsızlığın dışında davranışlarında meydana gelen rahatsızlıkların sebeplerini inceleyen bir de psikoloji uzmanlık alanı vardır. Tıp psikoloji nasıl bir insandaki hem fiziki hem de ruhi bozuklukların nedenlerini Sebenlerini inceleme ve tahlil ederek el birliği içerisinde gün yüzüne çıkarıp insanı rahatlatmaktadırlar. Bunlar da yetmedi Bir de sosyoloji bilimi ortaya çıkmaktadır. Sosyoloji de toplum davranış biçimlerini inceler.

Tıp, pisikoloji ve sosyoloji hepsi insanla ilgili bilimlerin adıdır. İnsanlardaki bir fiziki rahatsızlık nasıl insandaki bütün organlardan bağımsız düşünülemiyorsa, insandaki bir psikolojik rahatsızlık da insandan bağımsız değildir. İnsanın bir tanesinin yanlış davranışları diğer insanlardan da bağımsız olamaz işte İnsan sorunlarıyla uğraşan bu ilimler Bir bütün olarak ele alınmalıdır.

AKIL: Nefis ve takvadan Hangisi insanı kuşatarak insan üzerinde kişilik ve kimliğini oluşturduğunda insanın manevra yönü ne tarafa çevrilmişse gittiği yolda hizmet eden emrine amade olan bir melektir.

Akıl Kullanıldığı zaman bir anlam kazanır Akıl kullanılmazsa Haymvanlardan hiçbir farkı kalmaz. İşte Allah böylece insanla hayvan arasını ayırırken aklını kullanmayan insanları hayvanlara benzeterek aklın insan üzerindeki etkisini anlatmaktadır.

25/43- Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?

25/44- Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.

Bu güne kadar insanlarla hayvanları birbirinden ayıran temel özelliğin sadece akıl olduğu biliniyordu. Evet, akıl insanları hayvanlardan ayıran temel özellik olmakla birlikte insanın asıl nüvesini oluşturan takva ve fıskın insanın oluşumunda diğer varlıklardan ayıran insanını insan yapan olgu unutulmaktadır.

İnsan: Her iki yöne eğilimli olan nötr bir varlıktır. İnsandan peygamber olabildiği gibi insandan şeytan cin de olabilmektedir. İşte İnsanın asıl yaratılış gayesini keşfederek yaratılırken vermiş olduğu sözün üzerinde insana Hizmet ettiği zaman insan aklını kullanmaktadır. Muttaki İfadesi aklını takvanın hizmetinde kullanması demektir.

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

İnsanın ilk yaratılışı meleklerle aynı konumdadır. Onlar saf masum bir halde fıtratlarında kotlanmış bilgilerle yerlerin ve göklerin Allah’ı tespih ettiği gibi onlarda Allah’ı rab olarak onu tespih etmektedirler.

7/172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

İşte Burada İnsanın yaratılırken insanın halini lisanı haliyle kuran tanımlarken akıl baliğ çağına erdikten sonra yaptığı her doğru ve yanlış davranışın hem ilkelerini bulacak maharette hem de yaptığı davranışlar karşısında yapılan her yanlış davranışta uyarılmaktadırlar. Her insan eğer takva yolunda yürümek isterse Ona rabbinin emrinden olan bilgi ile bir ses onu uyarır.

16/2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın."

Allah'tan başka ilah olmadığını Ancak o yaratılırken yaratılış biçiminin ana malzemesini oluşturan fıtratın sesine kulak veren insanlar ilahi mesajı anlamak ondaki derin kavrayışı anlamak için yürüdüklerinde Allah onlara yol göstermektedir

39/23- Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir Kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların Ondan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için de bir yol gösterici yoktur.

İşte aklını kullanan ve kendisini iblisten şeytandan diğer insanlardan gelen yanlış teklifleri reddederek çekici olan fakat insanı mucura kaptıran bütün davranışlardan kendisini arındırarak yol alanlar ancak arınmış olan insanlardır. Arınmış olan insanlar dik duruşunu kendisine ister insanlardan isterse cinlerden gelen bozacak tekliflere karşı asla eğilmeyen yaratılıştaki verdiği o rabbim Allah’tır sözleşmesini bozmayan insanlar ancak kurtulmuş insanlardır.

33/23- Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.

İşte Allah'ın övdüğü Allah'ın hoşnut olduğu insanlar bunlardır dünya hayatı bir denenmedir. O insanlar bu sadakati gösterdiklerinde asla ateşin içerisine atsalar da firavun gibi zalimler onları zindanlarda çürütseler de ashabı kefh gibi mağaralarda o zalimlerden kaçarak her türlü rabbim Allah’tır uğruna dik duruşların sağlama uğruna o kadar işkencelere katlanmaları onları asla pişman etmeyecektir. Yusuf’un atıldığı zindan onlara aydınlık İbrahim’in atıldığı ateş ona serinlik firavunun astığı müminler onlara Allaha kavuşmaktan başka bir ödül olmayacaktır.

İnsanın genel olarak küçücük de olsa tahlilini yapmaya çalıştık. insan demek ki sadece saçlarıyla sakallarıyla cinsiyetleriyle elleriyle kollarıyla vücut organlarının yüzeysel görünüşü ile sınırlı değil, insan incelendiği zaman halife unvanı ile kâinatın yoğunlaştırılmış bir halidir.

Bu sebeple Kâinatta yaratılmış olan bütün özellikleri içerisinde barındıran fizikse ruhsal görsel düşünsel bilİmsel bütün olguları içerisinde barındıran Allah'ın iki eliyle özenip bezenerek yarattığı en mükemmel bir varlıktır.

38/75- (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?"

Bu sebeple insan en güzel biçimde yaratılmış bir varlıktır.

95/4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Bu Kadar açıklamalardan sonra gelelim Ahmet kardeşimin sorduğu sorunun cevabına.

“Fakat kafama takılan bir şey var. Bizim özümüz olan yani düşünen gören hesap yapan üzülen sevinen, beden öldüğünde, can çıktığında yaşamaya devam edecek olan, hesap günü hesaba çekilecek olan ne? Yani ben neyim?”

İnsan özelliklerinden süzülüp gelen insanda var olan olguların küpün dışına yansımasıdır. Onu: üzülen sevinen döven öldüren öldürülen şeytanlaşan peygamberleşen içki içen kıyam eden okuyan düşünen aklını kullanan kullanmayan savaşan barışan rabbani olan şeytani olan inceleyen araştıran soran sorgulayan düşündüklerini icraata geçiren icraata geçirmeyen işiten gören hisseden hissetmeyen Konuma taşımaktadır.

Bu olaylar dünya hayatında Halife olan insanların denenmesi içindi. İnsan başıboş ortada dilediğini yapma hakkı yoktur. O bulunmuş olduğu konumda kendisi üzerine yüklenen yükü emaneti bir hayat boyunca yapmak ve o yaratılışında verdiği rabbim Allah’tır sözünü ölünceye kadar taşımak ile görevli ve yükümlüdür.

67/ 2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Dünya hayatında Adem’de, yasak ağaç cennet, Yahudilerde cuma ertesi yasağı, Lut Kavminde “işte kızlarım” diye tanımladığı, Salih kavminde deve kesme ile özetlediği Talu tun ordusunun bir ırmakla denenmesinden söz etmesi olayları hep kuranda toplumlarda yanlışa ve doğruya gidişin malzemelerini oluşturan şeydir. Balıklardüşünmeyen varlık olduğu halde Yahudi olanların ibadet yapma yasağına uyup uymaması mecazi olarak anlatılarak ibadet yasağına uymadıkları zaman balıkların gelmemesi balığın nimet olarak kullanmasıdır.

Her Toplum yaşamış oldukları hayatta günün şartlarına göre denenmekte imtihan edilmektedirler. İşte olayın temelini özünü oluşturan Allahın peygamberler aracılığı ile gönderilmiş vahiy orijinli dinlerde anlatılan sınırlanan helal ve haram iyi ve kötü kuralarını öğrenerek hayatlarını ona göre düzenleyenler kurtulmuştur. düzenlemeyenler de helak olmuşturlar.
İşte insanın ana parçalarını oluşturan can ruh, beden iblis takva akıl ve fiziki malzemeleriyle beraber insanın kendi içerisinde kendisinde var olanlarla oturup istişare ederek almış olduğu kararlar onun dünya hayatında yerini konumunu belirlemektedir.

91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Ahret âleminde insanlar dünya hayatında kendisine verilen malzemelerle yol alanlar ahret âleminde yeni bir yaratılışla benzerler olarak kazandıkları yapıp ettikleri tastamam karşılarına meleklerin şahitliğinde tekrar dirilerek orada aldıkları biletler doğrultusunda hedeflerine şaşırmadan yerleştirileceklerdir.

Kişi Ya muttakidir ya da şeytanidir Kişi ya doğru yoldadır ya da yanlış yoldadır kişi ya cehennemliktir ya da cennetliktir. Bir vücutta iki kalp iki düşünce olmadığı gibi dünyada da insanlar aynı anda İki yolda olamazlar.
Bedenle ruh bir araya geldiğinde insanlar günah ve sevap işlerler bedenle ruh bir araya geldiğinde azap ve mükâfat görecekler. Kabir azabı diye bir olay olamaz bedenden ruh ve can gidince ne beden ne de ruh bir anlam taşımaz her ikisi yakıtla araba gibidir enerjisi olamayan bir araba atıl halde olduğu gibi enerjisi olmayan insan da atıldır.

Yine Ahmet kardeşin söylediği!

“Makalenizden anladığım kadarıyla ruh değilim: ruh Allah katından bedenime ve evrene verilmiş olan bilgi vahiy. Can da değilim o da bedenin yaşamsal faaliyetler göstermesi büyüyüp beslenmesi ölene kadar bedenin hayat almasını sağlayan insan ve hayvanları kapsayan bir enerji. Beden desek beden bizim özümüz hiç olamaz bir et parçası ve can çıkınca hiçbir vasfı kalmıyor. Bizim aslımız ne beden ne ruh ne de can. E o zaman biz hangisiyiz ölümle ölmeyecek olan düşünen beyni vücudu yöneten gülen ağlayan nedir? Bu konuda fikirlerinizi merak ediyorum.

İnsan bunların hepsinin bütünüdür. İnsanın özelliklerinden fışkıran ve sadece bir tanesi onu tanımlayamayan hepsinin ortak olarak birleşip tanımlandığı bir varlıktır.

Helva yağ şeker undan yapılan bir mamuldür. O un desen değildir. Yağ desen o da değildir. şeker desen o da değildir. Ama helva üçünün birleşerek ortaya un şeker yağ maddelerinin bir yorumudur.

Arabalar uçaklar bilgisayarlar üretilen bütün varlıklar dağların yorumu ise insanda sevinen üzülen küfre giden acı çeken de Allahın evrenden oluşan bir yorumudur.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

Kuranianlamametodu.blogspot.com

alirizaborazan@hotmail.com