23 Kasım 2015 Pazartesi

KUR'AN'A GÖRE CİHAT NEDİR?





RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

İslam; Müslüman olanlar güç ve kuvvet haline gelirlerse bütün insanlar din meşrep tarikat mezhep ayırt edilmeden devlete eşit uzaklıktadırlar. Kim kendi din anlayışını başka din mensubu insanların üzerine zulüm ve baskı aracı olarak kullanmaya kalkarsa, devlet onları susturmak ve onlara korku salmak için vardır. Allah’ın Müslüman olanlar eliyle uygulamak istediği projenin adıdır islam.
76/2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
763- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
2/256- Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.
Bu ayetlere Göre iki yol vardır.
1-Rabbani yol;  Yani Dünya yaşamının yasalarını ve kurallarını belirleyen, Allah’ın vahiylerle çerçevelediği yoldur.
2-Gayri rabbani yol; Dünya yaşamının kurallarını yasalarını Allah’ın dışında belirleyenlerin yoludur.
Rabbani yol şükredenlerin yoludur. Gayri rabbani yol ise nankör olanların yoludur. Her iki yolda yürüyenler biri birlerine yol farklılığından dolayı zulüm yapmadıkları sürece kendi yollarında özgürce yaşama hakkına sahiptirler. İşte Allah insanları denemek için böyle iki seçenek önlerine koymuştur.
67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Allah Dünya yaşamında insanların olaylar karşısında nasıl bir yol yöntem izleyeceklerini kendisine iman eden Müslümanlara elçiler aracılığı ile bildirmiştir. Eğer Müslüman olanlar güç ve kuvvet sahibi olurlarsa yeryüzünde fitne ve fesat kalmayıncaya kadar ceht ederek mücadele vermesini Allah istemektedir. Yani Dünya üzerinde mustazaf ve mazlum olan insanlardan kim zulme uğrarsa Allah mazlum ve zayıf olan insanları korumaya davet etmektedir.
Cihat; Önce gerek cin şeytanlarından gerekse de insan şeytanlarından gelen vesveselere karşı kendisini korumak ve güç ve kuvvet olduğu zaman da diğer mazlum olanları zalim olanlardan kurtarmakla görevli olmanın adıdır.
Yoksa Cihat dünya üzerinde bulunan insanları Müslüman etmek için savaş açmak fetihler, yapmak değildir. Aşağıda örnek olarak verdiğim ayetlerde Allah, cihadı nasıl tanımlamış bize anlatmaktadır.
2/192- Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir.
2/193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.
2/194- Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir.
Allah yeryüzünde insanlardan, savaşsız bir dünya istemektedir. Dini inancı mezhebi meşrebi yolu yöntemi kişilerin Allah ile kendileri arasındadır. Elbette Allah Ahiret hayatında Kim Allah’ın gönderdiklerine iman edip o kurallara göre yaşamazsa elbette Allah,a hesabını vereceklerdir.
41/ 33- Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?
Allah’ın hoşnut olacağı insan, Müslüman olan insanlardır.
31/ 21- Onlara; “Allah’ın indirdiklerine uyun” denildiğinde, derler ki; “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.” Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)?
31/22- Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.
31/23- Kim de inkar ederse, artık onun inkarı seni hüzne kaptırmasın. Onların dönüşü Bizedir, artık Biz de onlara yaptıklarını haber vereceğiz. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı olanı bilendir.
KUR’AN, İNKÂR EDENLERİ VEYA GAYRI RABBANİ YOLDA OLANLARI TEMEL OLARAK İKİ KISMA AYIRMAKTADIR.
1-Anlaşmalı olanlar; Bunlar İman edenler “Rabbim Allah’tır” dediğinden dolayı onları yerinden yurdundan sürmeyen inkârcılardır.
60/ 8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.
Haram ay, ortalığın savaşsız geçtiği dönemdir. Şimdi Anlaşmalı olanlara Kur’an’dan örnekler vermeye çalışalım.
9/ 6- Eğer müşriklerden biri, senden ’eman isterse’, ona eman ver; öyle ki Allah’ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu ‘güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.’ Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.
9/7- Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.
9/8- Nasıl olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse size karşı ne ‘akrabalık bağlarını’, ne de ‘sözleşme hükümlerini’ gözetip-tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalpleri ise karşı koyar. Onların çoğu fasık kimselerdir.
2-Anlaşmalarını bozanlar; Bunlar “Rabbim Allah’tır” diyenleri yerinden yurdundan süren, yerinden yurdundan sürenlere yardım ve yataklık eden inkârcılardır.
60/ 9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
Vermiş olduğum ayet örneklerinden de anlaşıldığı gibi, Allah kesinlikle din konusunda sana saldırmayan ve saldıranlara yataklık ve yardım etmeyenlere karşı düşmanlık beslemeyi asla istememektedir.
Bu davranış ve yaşam biçimlerini bütün peygamber kıssalarında görmekteyiz. Peygamber on üç yıl Mekke’de kendisine iman edenlerle beraber yaşadı. Peygamber ve iman edenler inkar edenlere inkarlarından dolayı hiç bir zulüm yapmadığı halde İnkar edenler peygamber ve inananlara yapmadıkları zulüm kalmadı.
İsra gece yolculuğudur. Bütün peygamberler genelde gece yolculuğu yapmışlardır. Onlardaki temel ilke ya Müslüman olacaksın, adam gibi yaşayacaksın. Ya da yaşatmazlarsa adam gibi öleceksin.
17/ 1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.  
Allah yine bu ayette, sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Peygamber ve inananlar, “Rabbim Allah’tır” dediklerinden dolayı dövüldüler öldürüldüler ve sürüldüler. İsra olayı Yedinci kat semalarda Allah arama değil, İsra olayı Mekke’den Medine’ye bir hicret yolculuğudur.
9/ 40- Siz Ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak Onu (Mekke’den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: “Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.” Böylece Allah Ona ‘huzur ve güvenlik duygusunu’ indirmişti, Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah’ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Mekke’de zulüm ve işkence gören Müslümanlar, Medine’ye hicret ederek Yahudi ve Hıristiyanların ağırlıkta olduğu bir yere hicret ettiler. Tırnak içerisinde “Mescidi aksa” Yahudi ve Hıristiyanların din anlayışlarının hakim olduğu yer anlamında söz konusu olan ayette kullanılmıştır.
Doğru olanı Müslüman olanlar zulüm ve işkence gördüklerinde eğer karşı koyacak güçleri yoksa sabrederler, Hala küfür onlara zulüm ve işkencelerini sürdürürlerse oradan kendi dinlerini özgürce yaşaya bilecekleri yer ararlar. Ama Güç ve kuvvet haline geldiklerinde dininden inancından dolayı kimseye zulüm ve işkence yapmazlar ama yapanlara da “vur kâfir vur öldür de şehit olayım” demez. Onlara karşı savaşabilecek gücü kendinde bulduğu zaman karşı koymayı bir ibadet bilir.
8/ 43- Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
Eğer inkâr edenler, İman edenleri korkutup sindirerek onları kendi dinlerine döndürmek için baskı ve zulüm yaparlarsa Allah can mal yakınlarını seferber ederek cennet karşılığı vermeyi istemektedir.
9/ 111- Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.
Sonuç olarak, Allah Müslüman olanlara inkâr edenler savaş açmadıkça savaş yapmayı yasaklamaktadır. Allah güç ve kuvvet olmayı mustazaf olanlara zulüm ve işkence yapmak için değil, Güçlü olmayı zulmü ortadan kaldırmayı adaleti tesis etmek için kullanmayı emreder.
17/ 59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
“Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz” İsra elli dokuda geçen bu ifade “biz güç ve kuvvet olmayı zulüm yapanların zulümlerine son vermek ve onlara korku salmak için veririz anlamını taşımaktadır.”
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
24-11-2015



10 Kasım 2015 Salı

AHZAP SURESİ OTUZ YEDİNCİ AYETİN TEFSİRİ




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

33/37- Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: “Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın” diyordun; insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, Kendisi’nden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.


Allah bu ayette sebebi bilinen bir olayı, daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatım sanatı kullanmaktadır. Sözü edilen ayeti düzgün anlayabilmek için kendisinden önce ve kendisinden sonra gelen ayetleri de göz önünde bulundurarak anlamak gerekir.

33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
33/38- Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir sünnetidir. Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.
Ahzab suresi otuz yedinci ayeti eleştirenler, ayette geçen şu ifade yanlış anlaşıldığından eleştirmektedirler.
 “insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”
Sanki peygamber, kendi içerisinde evlatlığı olan Zeyidin karısını boşamasını isteyip, sonra da onu kendisine eş alacak imajı yaratmaktadırlar. Oysa peygamberlerde. Böyle yanlış bir düşünce olmayacağını kendisinden sonra gelen ayette de açıklamaktadır.
33/38- Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir sünnetidir. Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.
Her peygamber kendisine o görev yüklendikten sonra vahiyle yanlışlıkları düzeltilmişlerdir. Kur’an bütünlüğü içerisinde geçen onunla ilgili ayetleri bir araya getirdiğimiz zaman, olayın doğru sebebi, rahatlıkla anlaşılmaktadır.
Kuran’da peygamberlerin kutsal ruh ile desteklenmesi, onların Allah’tan bir ruh olması, onlar Allah’ın bir kelimesi olması ve düzeltilmiş bir beşer olmaları onları diğer insanlardan bariz bir şekilde ayrıldığını göstermektedir.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kur’an’da düzeltilmiş beşer olarak kullanılan ayet, hep peygamberler için kullanılmıştır. Şimdi Ahzab otuz yedinci ayette geçen ifadeyi tekrar göz önüne alarak  Kur’an bütünlüğü içerisinde o ifade nasıl anlaşılması gerekir? Ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
“insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”
Ahzab otuz yedinci ayette geçen bu ifadeyi Kur’an’ın konuşma dilinden şu ayetlerle ancak anlayabiliriz.
7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
Ayette önemli bir konuya dikkat çekmektedir. Her insnın öz yapısında hem kötülüklere karşı eğilimi sembolleştiren, iblis ağacı vardır. Hem de iyiliklere karşı eğilimi sembolleştiren takva ağacı vardır. İnsanları diğer meleklerden ayıran temel özellik, “iblis ve takva olgusudur.” Şimdi bu iki olgu üzerinde biraz durmaya çalışalım.
Takva; Toplum dilinde vicdan, Kur’an dilinde takva diye geçen bu olgu insanı kötü düşünce ve eylemlere karşı uyaran bir sestir ilhamdır. Nasıl bir vücutta bir mikroba karşı vücudu koruyan anti mikrop varsa, insanı da iblisin tekliflerine karşı, o yanlış  glen sese ve yanlış yapılan eylemlere karşı uyaran birses vardır.
İblis; Kur’an dilinde fücur, nefis, olarak da anılan bu olgu, her insanın yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caymayı teklif sunmakla görevli bir meleğin adıdır. İnsanı insan yapan ve insanı diğer yaratıklardan ayıran olgu, iblistir. İblis kendi görevini insanda gerçekleştirerek aktif hale gelmektedir. Eğer, insana yerleştirilen iblis olgusu olmamış olsaydı insanlar da kendilerine kodlanmış bilgilerle hareket  eden, diğer melekler gibi olurlardı.
Vermiş olduğum şu iki ayet olayın iç yüzünü ayan beyan ortaya çıkarmaktadır.
7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
“Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin;”
Bu ifade her annesinden doğan çocuğun, ergenlik yaşına gelinceye kadar geçen dönemini Kur’an cennet olarak tanımlamaktadır. Ne zaman Adem ve eşi ergenlik yaşına geldi, onun her ikisine bir sorumluluk bir emanet yüklenmektedir. Nitekim Ahzab yetmiş ikinci ayette, Allah şöyle buyurur.
33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
İnsanların dışında yerlerde ve göklerde yaratılmış olan bütün varlıklar Kur’an’da melek olarak anılmakta, kendilerine kodlanmış olan bilgilerle işlevlerini yerine getirmektedirler.
Ama insan hem kötülüklere karşı eğilimli hem de iyiliklere karşı eğilimli nötr bir varlık olunca, o kötülüklerle iyilikler arasında seçim yaparak kötülükleri yapmamak ve iyilikleri yapmak için emanet yüklenmiş bir varlıktır.
14/38- “Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.”
Vermiş olduğu ayetlerden ve açıklamalardan sonra, Ayette bizi ilgilendiren ve eleştirme sebebi olan cümleyi tekrar yazarak anlamaya çalışalım.
“insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”
Kur’an, sebebi bilinen bir olayı daha güzel sebebe bağlayarak hüsnü tahlil sanatı yaparak anlatır. Allah Her insanın içerisinde kötülükleri ve iyilikleri gizlemiş ve Allah katında bu bilinmekte fakat insanlar bunu bilememektedirler. Şimdi bu sanatla anlatılan ayetlerden bazı örnekler verelim.
7/14- O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.
7/15- (Allah:) “Sen gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.
İblisin insanların dirilecekleri güne kadar ertelenmesi ne anlama gelmektedir?  Eğer iblis böyle bir teklifte bulunmamış olsaydı o insanların diriltilecekleri güne kadar ertelenmeyecek miydi? Elbette yine ertelenecekti. Zaten iblis insan yaşadıkça yaşamakta var oldukça var olmaktadır.
İblis insandan ayrı bir parça değil insanın insan olma özelliğini taşıyan insanda var olan bir parçadır.Bir başka ifadeyle İnsandan insanlara genetik olarak aktarılan bir özelliktir. Yani Allah İblisi lisanı haliyle konuşturarak, zaten yaşayacak olan iblisi daha güzel bir anlatımla sebebe bağlayarak anlatılmaktadır. Yine Kurandan bir örnek daha vermeye çalışalım.
2/35- Ve dedik ki: “Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır” dedik.
Dikkat ederseniz, adem ve eşinin cennetten çıkarılışını yasak ağaca bağlamaktadır. Oysa yasak ağaç her insanda var olan ve insanı dünyalık zevkleri kibirlenmeyi fahşayı adam öldürmeyi teklif sunmakla görevli bir meleğin ona vesvese vermesi ile aktif hale dönüşmektedir. Eğer Adem ve eşi yasak ağaçtan yememiş olsalardı onlar cennete ebedi olarak kalacaklar mıydı? Yani çocukluk döneminde sürekli kalacklar mıydı?
Adem ve eşinin çocukluk çağından çıkıp ergenlik çağına girişini Kur’an sanat kullanarak sebebi bilinen bir olayı daha güzel sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Ergenlik çağına o ikisi yaşamaya devam ettiği sürece mutlaka gelecektir. Yani yasak ağaca yaklaşmanın sebebini kuran cennetten, yani çocukluk çağından ergenlik çağına geçişini daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır.
Şimdi ahzap otuz yedinci ayette geçen, eleştiri konusu olan ifadeyi tekrar yazarak düşünmeye çalışalım.
“insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”
Allah, Ayetin bu bölümünde, yine sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Yani insanlar arasında dedi kodu malzemesi olacak olan bir şeyi anlatırken insanların kendi kendilerine haramlaştırdıkları fakat Allah tarafından onun haram olmadığını anlatmak için böyle bir ifade kullanılmaktadır.
Bir şey helal ise, insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa helaldir. Bir şey haram ise yine insanlık tarihin başlangıcından bu tarafa haramdır. O zaman bir peygamber evlatlığın eşini boşadığı zaman neden onunla evlenmesi haram olsun ki, Helal olan bir şeyi insanların yadırgamaması için böyle bir üslupla Kur’an bize anlatmaktadır. O zaman Kur’an’ın çizmiş olduğu, peygamber profilini biraz anlamaya çalışalım.
1-Bütün peygamberler istisnasız söylemleri ve eylemleri vahye göre dizayın edilmiştir.
69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.
O zaman ateistlerin söylediği gibi, Peygamber evlatlığının eşini boşattırıp kendisi almak için içerisinde bir şey gizlemiyordu.
2- Peygamberler düzeltilmiş birer beşerdirler. Onlar yanıldıkları zaman düzeltilirler.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
3- Bütün peygamberlerin Allah ile kesin bozulmayan ve bozulmayacak olan bir sözleşmeleri vardır.
3/81- Hani Allah peygamberlerden ‘kesin bir söz (misak)’ almıştı: “Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız.” Demişti ki: “Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?” Onlar: “İkrar ettik” demişlerdi de “Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım” demişti.
4-Müslüman olan erkek ve kadın zaten kendi isteklerine göre ne söz söyleme hakkı vardır ne de Allah ve resulüne itaatsizlikleri vardır. Bu da konumuzla ilgili ayetin bir önceki ayette zikredilmektedir.
33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Sonuç olarak, Müslüman olanlarda tam bir teslimiyet olmalıdır. Allah’ın söyledikleri konusunda bir Müslüman eleştiri yapma hakkını kendinde asla bulamaz, ancak ayetin ne demek istediğini hikmetli ve mantıklı bir şekilde anlamak için sorgular. Öyle de olmalıdır.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir. En doğru olanı Allah bilir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR
10-11-2015


9 Kasım 2015 Pazartesi

KUR’AN’A GÖRE MİRAS PAYLAŞIMININ ÖZET OLARAK TANIMLANMASI!!


RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

4/11- Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir’dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah’tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

4/12- Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir’de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah’tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.
4/176- Senden fetva isterler. De ki: “Allah, ‘çocuksuz ve babasız olanın (kelale’nin)’ mirasına ilişkin hükmü açıklar. Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır. Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- açıklar. Allah, her şeyi bilendir.

ÖLENLERİN, MİRASTAN PAY ALANLARI KİMLERDİR?
1-Mirastan pay alanlar eşlerdir.
2-Erkek ve kız çocuklarıdır.
3-Anne ve babadır.
4-Erkek kardeşleri ve kız kardeşleridir.
5- Vasiyet ve borçlardır.
Kur’ana göre miras paylaşımını iyi bilmek için vermiş olduğum üç ayet arasında hikmetli ve mantıklı bir bağ kurmak gerekmektedir. Ölenlerin mirası kimlere hangi şartlarda nasıl pay edileceği öncelikle bilinmesi gerekir. Şimdi bunları üç ayetle bağı koparmadan söylenen bir şeyi bir ayetteki hiçbir ayete ters düşmeden anlamaya çalışalım.

1-KURAN MİRASIN, EŞLERİN BULUNMADIĞI PAYLAŞIM ŞEKLİNİ GÜNDEME GETİRİR.
a)-“ Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır”
Ölen eşlerin mirasçısı, iki veya ikiden çok kız çocuğu olduğu zaman mirasın üçte ikisi kız çocuklarındır. Geriye kalan miktar da üçte biri anaya babaya pay olarak düşer. Kalan miktarın üçte bir anaya, üçte ikisi de, babaya pay olarak düşer.
6000/3=2000X2=4000= kalan mirasın iki bin lirası, üçte biri anaya üçte ikisi de babanındır.
b)- “Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur.”

Eğer ölen eşlerin, bir tek kız çocuğu varsa, yarısı kız çocuğun, diğer kalan yarısı da üçte biri anaya üçte ikisi de babaya pay olarak düşer.
6000/2=3000 kız çocuğa kalan üç bin liranın bin lirası anaya iki bin lirası babaya düşer.

c)- “(Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir,”






Eğer, Ölen eşlerin bir tek erkek çocuğu varsa, mirasın üçte ikisi onundur. Kalan üçte bir miras ise anne ve babaya altıda bir pay olarak paylaştırılır.


Dikkat edilirse eş olmayan miras paylaşımlarında erkek çocuk mirasçı ise mirasın üçte ikisine sahip olmaktadır bu durumda da ana ve baba mirasın altıda birisi, eşit olarak verilmektedir.




6000/3=2000X2=40000 Erkek çocuğa geri kalan iki bin lira da biner lir baba ve anneye düşer.
d)-“ , çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır.”
Ölen eşlerin çocuğu yoksa anne baba ona mirasçı ise, baba üçte ikisi anne üçte birini alırlar.
6000/3=2000. Anneye 4000 babaya düşer.
e)” Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir’dir.
Ölen eşlerin sadece annesi varsa kardeşleri devreye girmektedir. Anne için altıda bir diğer kalan altıda beş de kardeşlere pay edilir.
6000/6=1000 lira anneye 6000/6=1000X5=5000 lira kardeşlere pay edilir.
Dikkat ederseniz, burada mirası paylaşılan eş kadın olan eştir. Çünkü Babasız ve çocuksuz olan eşlerin ölümünde ayetin bu bölümünde anneye kadın olan eş öldüğü zaman altıda bir miras düşmektedir.
4/176- Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşindir.
Nisa yüz yetmiş altıncı ayette ölen erkek eşin mirasının babasız ve çocuksuz olması durumunda mirasın nasıl pay edileceğini gündeme getirmektedir.

Aynı ayetin şu bölümünde;
b)-“ Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır.”
Şu unutulmamalıdır ki, kardeşler devreye girdiği zaman mirasçı anne vardır. Anne mirasçı olduğu zaman devreye kardeşler girmektedir.
Kadın eş öldüğü zaman , mirasın anneye altıda bir kardeşlere ise iki veya ikiden çok kardeş olduğu zaman altıda beş hisse düşmektedir.
2-ÖLEN EŞLERİN HERHANGİ BİRİSİNİN BULUNMUŞ OLDUĞU ZAMAN PAYLAŞIM ŞEKLİ!
a)-“ Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa geride bıraktıklarının yarısı sizindir.”
Ayetin ilk cümlesinde kadın eşin ölüp erkek eş ve onunla ilgili şartlardan bahsetmektedir. Eğer erkek eş mirasçı ise kalan mirasın çocuğu yoksa yarısı erkek eşe düşmektedir. Diğer kalan yarısı kadının anne ve babasına düşer.
6000/2=3000 erkek eşin alacağı miktar. Kalan miktar ise anaya babaya düşendir. 1/3 anaya 2/3 babaya düşer.
b)-“ Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir.”
Eğer ölen kadın eşin çocukları varsa, erkek eşe mirasın dörtte biri düşer. Bu durumda diğer kalan dörtte üç miktar çocuklara pay olarak erkeğe iki kızlara bir olacak şekilde pay edilir.
Yine burada eğer mirasçı eş ve çocuklar varsa o mirastan ne anaya ne de babaya ne de kardeşlere hisse düşmez.
6000/4=1500 erkek eşe düşen miktardır. Geri kalan miktar ölen kadının çocuklarına kızlara bir erkeklere de iki katı olarak pay edilir, bir kız bir erkek ise bir bölü üçü kadının 2/üçü de erkeğindir.
c)-“ Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların,”
Erkek eş ölür de geride mirasçı olarak çocuğu yoksa mirasın dörtte birisi kadın eşe kalır geriye kalan miktar babaya ve anaya düşer. O da, üçte biri anaya üçte ikisi de babayadır.
6000/4= bin beş yüz kadın eşe kalan miktar. 4500 tlnin 3000 lira baya bin beş yüz lira da anaya düşer.
d)-“ Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır.”

Eğer erkek eş ölür de kadın eş ve erkek eşin çocukları ona mirasçı kalırsa mirasın sekizde birisi kadın eşin diğer kalan miktar çocuklarındır. O da kız veya erkek evlat durumuna göre erkek evlat dişinin iki hissesi kadar, pay edilir.
Yine burada mirasçı olarak çocuklar ve eş olunca anaya ve babaya miras düşmez.
6000/8 kadın eşine düşen miktar geri klan da kızlara 1/3 erkeklere de 2/3 oranında pay olarak dağıtılır.
e)- Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir’de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah’tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.
Geriye babası ve çocukları olmadığına göre kalan mirasçı kardeşleri ve annesidir. Anne için üçte iki pay var kardeşleri için ise üçte bir pay olarak düşmektedir.
Burada gündeme gelen mirasçı anne ve kız kardeşlerdir. Kardeşlere altıda bir hisse olduğuna göre Mirası aranan burada kadın eştir.
6000/6=bin lira erkek kardeşe bin lira da kız kardeşindir. Kalan altıda /dört miktar annenindir. O da dört bin lira eder.

NİSA 176. CI AYETTE ÖLEN ERKEK EŞİN BABASIZ VE ÇOCUKSUZ PAYLAŞIM ŞEKLİNDEN BAHSETMEKTEDİR.

a)- “Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşindir”
Bu ayette ölen erkek eşin mirası pay edilişinden söz edilmektedir.Ölen erkek eşin çocukları yok eşi yok ve babası da yoksa bu sefer annesi ve kardeşleri devreye girmektedir. Ve sadece bir kız kardeş varsa. Mirasın yarısı kız kardeşindir kalan diğer yarısı da annenindir.

6000/2=3000 kız kardeşe 3000 anneye düşen miktar.
b)-“ Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur.
Ayetin bu bölümünde eğer kız kardeşinin ölümü ve aynı zamanda çocuğunun bulunmadığı bir durumdan bahsetmektedir. Bu durumda iki kardeş olduğu zaman mirasın üçte ikisi kardeşlere ait oluyordu bu miktarın tamamı diğer kardeşe kalmaktadır.
6000/3=2000 lira+2000 lira ölen kız kardeşinden eklenen miktar toplam 4000 lira yapmaktadır anne de 2000 lira hisse alır.
Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır.”
Mirasçı olan bu ayette iki kız ve bir anne söz konusudur. Bu durumda mirasın üçte ikisi iki kız kardeşlere, mirasın üçte birisi de anneye düşmektedir.
6000/3=2000 bir kız kardeşindir. İki kız kardeşe 4000 liradır. Anneye düşen pay da 2000 liradır.
c)-Ayetin bu bölümünde iki ve ikiden çok olduğu zaman mirasın üçte ikisine kardeşler sahip oldukları anlaşılıyor. Kalan üçte bir miktar da anneye pay olarak düşmektedir. Dikkat ederseniz erkek olanın mirası kardeşler ve anneye düştüğü zaman kız kardeşler erkek kardeşlerin bir bölü ikisi kadar pay almaktadırlar. Ama kadın eşin mirası paylaşılırken erkek ve kız kardeş ayırım yapılmadan eşit olarak pay almaktadırlar.

ÇOCUKSUZ VE BABASIZ OLAN EŞLERİ KURAN İKİ KATEGORİDE DEĞERLENDİRMEKTEDİR.

1-KADIN EŞİN, ÇOCUĞU VE BABASI OLMAYAN KONUMDA PAYLAŞIM.
b)- Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir’de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar.

2-ERKEK OLAN EŞİN ÖLÜMÜNDE BABASI VE ÇOCUĞU OLMAYAN KONUMDA PAYLAŞIM.
4/176- Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşindir.
4/176- Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır.

4/176- Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşindir.
4/176- Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur.

4/176- Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır.
4/176- Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır.
4/12- Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir’de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar.
yetlerin bu bölümünde şu konunun iyice anlaşılması gerekir. 4/11- Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir’dir.

4/176- Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır.
Bu iki ayet Farklılığı birisinde erkek olan eşin kalan miras paylaşımıdır. Diğerinde ise kadın olan eşin miras paylaşımıdır.
Kadın eş mirasçı ise çocukları olduğu zaman mirasın 1/8 zini alırken, erkek eş mirasçı olurken çocukları olunca mirasın 1/dördünü alıyordu. Diğer taraftan da miras paylaşımında çocuklardan, devamlı erkek iki dişi hissesi olarak almaktaydı. Bu durum göz önünde bulundurarak iki mirası aranan kadın ve erkek eşin miras paylaşımında da elbette farklılık olacaktır.
4/11 Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir’dir.
4/12- Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır.

4/12 Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir’de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah’tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.
4/176- Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşindir.

4/176- Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır.
4/176- Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır.
Dikkat ederseniz Kuran babasız ve çocuksuz olan erkek veya kadın eşin miras ile hükmünü açıklarken mirasın sadece anne ve kardeşlere kalabileceğini açıklamaktadır.Yalnız erkek eşin mirası ile kadın eşin mirasının farklı şekillerde paylaşımından söz etmektedir.
Miras ile ilgili konuda, Nisa suresi üç ayette,(11,12,176) müteşabih benzeşme ve karmaşık olarak serpiştirilmiştir. Miras taksimi yapılırken erkek eşin babasız ve çocuksuz olan konumunda sadece miras anne ve kardeşlere pay edilmektedir. Kadın eşin mirası da babasız ve çocuksuz olduğu zaman sadece anne ve kardeşlere pay edilmektedir. Şimdi biz mirasın Kur’an bütünlüğü içerisinden yola çıkarak hangi eşin mirası pay edildiğini malın paylaşım şeklinden yola çıkarak anlamaya çalışacağız inşallah.

ERKEĞİN ÖLÜMÜ SONUCUNDA BABASIZ VE ÇOCUKSUZ PAYLAŞIM ŞEKLİ!
Önce şunun değişmez bir kural olarak iyi bilinmesi gerekir.4/11- Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder.

Ayetlerde geçen şu ifadeler bu şekilde paylaşım şeklinden erkek olan eşin babasız ve çocuksuz paylaşım şeklinden söz etmektedir.




4/176- Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşindir.
6000/2= 3000 lira kız kardeşe üç bin lira da anneye düşmektedir.
4/176- Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır.
6000/3=2000 lira bir kıza düşen miktar+2000 lira öbür kıza düşen miktar. 2000 lira da anneye düşen miktardır.
4/176- Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır.
Miras bir kız bir erkek olsun.
6000/3=2000 anneye düşen miktar 4000/3=1333.3 kız kardeşe 2666.6 lira da erkek kardeşe pay olarak düşer.

ÖLEN KADIN EŞİN BABASIZ VE ÇOCUKSUZ MİRAS PAYLAŞIM ŞEKLİ!!
4/11 Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda birdir.
6000/6=1000 lira anneyedir kalan beş bin lira da iki kız kardeşe eşit olarak dağıtılır.
4/12- Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır.
Ayetin bu bölümünde kadın olan eşin mirasından söz edilmektedir.
6000/6=1000 lira erkek kardeşe 1000.lira kız kardeşe. 4000 lirada anneye düşer.Yani kardeşler mirasın iki veya daha çok oldukları zaman üçte birisine sahip olmaktadırlar.
4/12 Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir’de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah’tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.
6000/3=2000 lira kız ve erkek kardeş farkı gözetilmeksizin eşit olarak kaç kişi ise pay edilir. Anne üçte ikisi aldığına göre anneye düşen pay 4000 liraya tekabül etmektedir.
Kalan üçte iki miktar anneye düşmektedir.O da 4000 lira eder.
Sonuç olarak, Kur’an’da en zor anlaşılan müteşabih ayetlerden olan konu miras paylaşımıdır. Vahiysel bilgiler ile matematiksel bilgilerin eylem haline dönüşen bir konudur. Yukarıda mirasın paylaşımı ile ilgili öne çıkan üç ayet içerisinde biri birleri ile irtibat koparılmadan olay çözüme ulaşmaktadır.
Kur’an’da geçen miras ile ilgili ayetler Kur’an mantığının nasıl ortaya konması gerektiğini de bize sunmaktadır. Kur’an dikkat ederseniz bilinen şeylerden yola çıkarak bilinmeyen şeyleri bize öğretme metodunu sunmaktadır.
Bazı ateistler Kur’an’da geçen miras ile ilgili ayetleri anlama konusunda aciz kaldıkları için, Kur’an’ı çelişkiler halinde bir kitap olarak tanımlamaktadırlar. Oysa Kur’an’da,vahiysel bilgilerle, matematiksel bilgiler arasında, asla bir çelişki yoktur asıl çelişki konuyu anlayamayanlardır.
4/ 82- Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Miras düşen kişileri Kur’an şöyle sıralamaktadır. a)- eşler, b) çocuklar,c)- anne ve babalar,d)- kardeşlerdir.
Hangi şartlarda kime miras düşüp düşmeyeceğini Kur’an şu şartlara bağlamaktadır.
1-Hayatta eşlerden herhangi birisi yoksa anaya ve babaya miras düşer.
2-Eşlerden birisi olup da çocukları yoksa anaya babaya miras düşer.
3-Eşlerden ve çocuklardan ve babalardan birisi yoksa kardeşlere miras düşer.
4-Eşlerden herhangi birisi ve çocukları olduğu her hangi birisi olduğu zaman, babaya anaya ve kardeşlere miras düşmez. Mirasın tamamı eşler ve çocuklarındır.
Miras ile ilgili ayetleri anlamaya çalışırken bu şartları göz önünde bulundurarak anlamaya çalışmak lazımdır. Yoksa sonuca doğru olarak ulaşılamaz.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir. En doğrusunu Allah bilir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN - ANAMUR

9-11-2015