31 Ocak 2015 Cumartesi

ORUCUN ON GÜN OLDUĞUNU İDDİA EDENLERİN DAYANDIKLARI AYET!!!!!





RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

2/196- Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban(ı gönderin). Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Kim sizden hasta ise veya başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir). Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana da, haccda üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere, bunlar, tamı tamına on (gün) oruç vardır. Bu, ailesi Mescid-i Haram’da olmayanlar içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah, muhakkak cezası pek çetin olandır.

Kuran’da geçen bir ayetin ne demek istediğini doğru olarak anlayabilmek için, o ayetin kendisinden önce ve kendisinden sonra gelen ayetleri de beraber düşünmek gerekir. Eğer ayetin konu içerisindeki yeri ve konumu tespit edilemezse ayete başka anlamlar yüklenerek farklı anlamlara saptırılabilir. Şimdi ayet nasıl bir konu içerisinde zikredilmektedir onu, tespit etmeye çalışalım.

2/190- Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
2/191- Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir.
2/192- Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir.
2/193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.
2/194- Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir.
2/195- Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.
Konu inkâr edenlerin Müslüman olanlara saldırma ve savaş söz konusu olduğunda Kâbe’ye umre ve haç etmenin güvenlik açısından tehlike arz ettiği durumdan bahsedilmektedir. Kuran dikkat ederseniz Müslüman olanlar için yapılması gereken ibadetlerin zorunlu şartlar altında bazı engeller çıkması sonucunda Müslüman olanların durumlarına göre bazı fidye vermeleri sonucunda af kapsamına girdiğini anlatarak inanlar üzerindeki ağır yükü hafifletmektedir. Şimdi Sayılı günlerdeki orucun on gün olarak anlayanların yanıldıkları konu ile ilgili ayeti kuran bütünlüğü içerisinde geçen ayetlerle Bağlantı kurarak ne Kadar bir yanlışa düştüklerini izah etmeye çalışacağım.
2/183- Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız.
2/184- (Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.
Oruç her Müslüman’ım diyenlerin sağlık durumu yerinde ve oruç tutmaya mazeret teşkil etmeyenlerin her ramazan ayında bir ay oruç tutmakla yükümlüdürler. Eğer ayette de belirtildiği gibi geçici mazeret teşkil edenler, hasta ya da yolculukta olalar için müsait bir zamanda tutamadıkları günler sayısı kadar, kaza ederek tutmaları gerekir. Eğer sağlık durumları düzelmeyecek kadar müzminleşmişse bir başka ifadeyle oruç tutmada zorlanacaklarsa bu durumda tutamadığı orucun fidyesini verecek güçte ise fidyesini vermesi gerekir. Orucun nasıl tutulacağını Kuran şöyle tarif eder.
2/187- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.
Oruç Kuran’da tarif edildiği gibi, seher vaktinden geceye kadar yemeden içmeden ve cinsellikten uzaklaşarak ramazan ayı boyunca sürekli tekrarlanarak bu ibadeti yerine getirmek için, engeli olamayan her Müslüman için yapılması farz olan bir ibadet şeklidir. Ancak Yapılan bazı yanlış davranışların sonucunda veya verilmesi gereken fidye bedelini ödeyemeyenlere kolaylık olması için kefaret olarak oruç tutma alternatifi kullanılmaktadır.
Kazara adam öldürenlere ve ziharda bulunanlara yaptıkları yanlış davranış olarak, fidye veremeyenlere iki ay oruç  kefareti vardır.
4/92- Bir mü’mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü’mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü’mini ‘hata sonucu’ öldürürse, mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü’min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü’min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah’tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
58/3- Kadınlarına “zıhar”da bulunanlar, sonra söylediklerinden geri dönenlerin, birbirleriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, yaptıklarınızı haber alandır.
58/4- Ancak buna (imkan) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir); buna güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah’a ve O’nun Resûlü’ne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kafirler içinse acı bir azap vardır.
Bu ayetler ışığı altında bizim asıl konumuzu ilgilendiren “on gün” orucu ne içinmiş onu tahlil etmeye çalışalım.
2/196- Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban(ı gönderin). Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Kim sizden hasta ise veya başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir). Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana da, haccda üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere, bunlar, tamı tamına on (gün) oruç vardır. Bu, ailesi Mescid-i Haram’da olmayanlar içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah, muhakkak cezası pek çetin olandır.

1- Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın.
Önce Hac kelimesinin ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım. Hac için Kuran’da yaklaşık olarak onun üzerinde ayet vardır. Kuran bu konuda şöyle der.
3/ 97- Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkar ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır.
Hacca gitmek turistik bir seyahat etmek değildir. Hac etmek demek Bütün insanlara önder olan bir peygamberin yaşam biçimini hayat tarzını öğrenerek Dünya hayatında iman eden bir Müslüman’ın nasıl bir yol yöntem takip edeceğinin ilkelerini öğrenerek Allah’a nasıl, teslim olunacağının mesajını vermektedir.
2/ 125- Hani Evi (Ka’be’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. “İbrahim’in makamını namaz yeri edinin”, İbrahim ve İsmail’e de, “Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin” diye ahid verdik.
Erkek olsun kadın olsun her Müslüman için olmazsa olmazlardan olan yol Allah’ın Hazreti İbrahim’in şahsında, yeşerip şekillenmiş bir yaşam biçimini insanlara örnek olarak Allah bize göstermiştir.
Babası anası ve kavminin hepsi genelde müşrik olan bir toplum içerisinden Allah’ın kendi fıtratına yerleştirmiş olduğu takva sesini ön plana çıkartarak Yerlerin ve göklerin yaratıcısı Olan Allah’a teslim olmayı başarmış ve Allah da onu dünya hayatında peygamber olmayı nasip etmiştir.
2/ 150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
İşte Allah, her türlü İnanç ve yaşam biçimi farklılığı içerisinde olursanız olun yönünüzü İbrahim’in iman emiş ve yaşamış olduğu dine çevirin. Sizin için kurtuluş yolu budur. Anlamı ifade edilmektedir.
Yani her Müslüman’ım diyenler, malını yakınlarını hatta ve hatta canını riske atarak öyle bir yaşam şekline kendisini kavuşturması gerekir.
9/ 111- Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.
Demek ki Hac Allah’ın insanları dünya hayatından ahiret hayatındaki ebedi mutluluğa giden yolun şifresi, cevheri, hazinesi orada saklı olan bir makam imiş. Her Müslüman’ım diyenler oraya gidebilecek ortamı imkânı ve sağlık durumu yerinde ise mutlaka ama mutlaka gidecektir ve gitmesi gerekir.
2- Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban(ı gönderin
Şimdi, Hacca, bir başka ifadeyle Kâbe’ye gidilmesi mümkün olamayan durumları Kuran ayrı ayrı anlatarak bilgi verilmekte ve yapılması gereken çözüm yollarını sunmaktadır.
3- Kim sizden hasta ise veya başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir).
Burada ifade edilen “başından şikâyet” hac veya umreye engel olan herhangi bir şey varsa yapılması gereken kuralları Allah sıralamaktadır. Bunlar, ya oruç tutmak, ya sadaka vermek, ya da kurban kesmektir.
4-Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir).
Hac etmenin en önemli şartlarından birisi güvenliktir. Bakınız Allah burada bile insan canına ne kadar önem ve kıymet verdiği anlaşılmaktadır. Eğer sağlık durumunuz yerinde ise hac eteye gidebilecek mali imkanınız da varsa bir kurban kesmeyi Allah emretmektedir. O da kolayınıza geleni derken de sizi ekonomik yönden sarsmayacak bir kurbandır.
5- Bulamayana da, haccda üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere, bunlar, tamı tamına on (gün) oruç vardır.
Kurban kesme imkânı olmayanlar için, diyet bedeli olarak hacda üç gün, kendi memleketlerine yani ikamet yerlerine döndüklerinde ise yedi gün daha ekleyerek toplam on gün oruç tutmaları gerekmektedir.
6- Bu, ailesi Mescid-i Haram’da olmayanlar içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah, muhakkak cezası pek çetin olandır.
Mescidi haramda olanlara, yani ikamet yeri Kâbe ve çevresinde bulunanlara kurban kesme imkanı olmayanlara oruç tutma gibi yükümlülükleri olmadığını söylemektedir.
Kuran’da bir ay oruç yoktur. On gün oruç vardır diyerek geleneksel din anlayışına karşı çıkmak adına ayetleri çarpıtarak her ramazan ayında bir ramazan boyunca oruç tutmalarının yanlış olduğunu söylemek büyük bir yanlışlıktır. Bahsettikleri on gün oruç hacda kurban kesme imkânı olmayan ve aynı zamanda ikamet yeri Kâbe ve çevresi dışında uzak yerlerden gelenler için emredilen bir oruçtur. Şimdi Kuranda geçen bazı insanların yapamadıkları bir suça karşılık oruç tutulması gerektiği ile ilgili ayetlerden örnekler vererek bunları açık ve net olarak ispat etmeye çalışalım.
Kuran içerisinde on bir ayette oruç kelimesi geçmektedir. Bunlardan bazı ayetlerde orucun ne için tutulması gerektiğini bizlere açık ve net bir şekilde açıkladığını görmekteyiz.
YEMİN BOZMA ORUCU;
5/89- Allah sizi, yeminlerinizdeki ‘rastgele söylemelerinizden, boş sözlerden’ dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Onun (yeminin) kefareti, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak ya da onları giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Bunlara imkan) Bulamayan (için) üç gün oruç (vardır.) Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin kefaretidir. Yeminlerinizi koruyunuz. Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz.
Aslında buradaki yemin başka yeminleri de içerisine alsa da Nikâh sözleşmesini bozma anlamındaki yapılan yemindir. Konumuz yemin bahsi ile ilgili bilgi vermek olmadığı için detaylara girip sizi yormak istemiyorum. Diyelim ki bir kişi bir talak veya üç talak sen benden boşsun dediği zaman evlilik akdinin sona ermiş olmadığını talak bahsinde bunların gerçekleşmesi için periyodik olarak bir süreç geçmesi gerektiğini izah etmeye çalışmıştık.
Elbette yapılan her yanlış davranışın bir bedeli bir sorumluluğu olduğu gibi, konuşulan ve söylenen her yanlış sözün de bir sorumluluğu bir bedeli olması gerekir. Yemin edip de ettiği yemininde duramayıp dönenler şu cezalarla karşılaşmaktadırlar. 1-Ailesinin yediği veya giydiği şeylerin değerinde on yoksulu giydirmesi veya doyurması. 2-Bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması. 3- Eğer on yoksulu doyuracak, on yoksulu giydirecek kadar mali gücü yerinde değilse bir köleyi azat etmesi gerektiğini Allah emretmektedir. Eğer bunlara da gücü yetmiyorsa üç gün oruç tutması gerektiği emri verilmektedir. Bu tabi ki Müslüman’ım diyenler içindir.
Şimdi ayette yemin edip yerine getiremediği zaman üç gün oruç tutma kefaretini, tutarda Müslüman olanlara Allah üç gün oruç emretti deseniz tutarlı bir anlayış olabilir mi?
ZİHAR ORUCU;
58/3- Kadınlarına “zıhar”da bulunanlar, sonra söylediklerinden geri dönenlerin, birbirleriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, yaptıklarınızı haber alandır.
58/4- Ancak buna (imkan) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir); buna güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah’a ve O’nun Resûlü’ne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kafirler içinse acı bir azap vardır.
Zihar, Nikâhlı olan karısına sen annem gibisin diyerek cinsel ilişki durumunu tamamen kapatmasıdır. İşte erkekle karısının tekrar cinsel ilişki kurabilmeleri için bunu söyleyen erkeğin cinsel temas kurmadan önce iki ay kesintisiz olarak oruç tutması ile kefaretinin çözüleceğini kuran bize bilgi vermektedir. 
Zihar ile ilgili oruç cezasını tutar da Allah Müslüman olanlara iki ay oruç tutmayı emretti desek olur mu? Elbette bu da olmaz. Çünkü bu ziharda bulunanların kefaret orucudur.
KONUŞMAMA ORUCU;
19/26- Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: “Ben Rahman (olan Allah)’ a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.”
3/41- (Zekeriya) “Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver.” dedi. “Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O’nu tespih et.” dedi.
Konuşmama orucunun yemeyle içmeyle alakası olmayan sadece insanlara vahiy anlatım veya tebliğ sürecinin fayda vermemesi ve beklemeye bırakıldığı bir dönemdir. Artık söz söylemenin bittiği artık belgenin ispatın gerekliliği zorunlu olan bir konuşmamadır. Konu içerisinde peş peşe gelen ayetlerde Meryem’in konuşmama orucu sonucunda İsa peygamber Zekeriya peygamberin konuşmama orucunda Yahya peygamberle bir ayet olarak toplumun karşısına çıkmaktadır.
3/38- Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin” dedi.
3/39- O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: “Allah, sana Yahya’yı müjdeler. O, Allah’tan olan bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.”
3/40- Dedi ki: “Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?” “Böyledir” dedi, “Allah dilediğini yapar.”
Bu ayette Zekeriya peygamberin ihtiyarlığa ulaşması ve karısının kısır oluşunu Kuran mecazi bir anlatımla anlatmıştır. Allah’ın sünnetinde kadınlarda doğurganlık yaşının sona ermesinden sonra çocuk olması anlamında değil, Kısırlığın Kendisinden sonra gelecek olan kavme kendi dinini miras bırakacak birisinin olamaması endişesidir.
Zekeriya peygamberin bu yakarışı ve duası benim anlayabildiğim kadarı ile Yahya Zekeriya’nın başka bir kadından, İsa da Meryem’den olan iki babaları bir anaları ayrı iki üvey kardeştirler. Kör, Allah’tan bir köz istemiş Alah da ona iki göz vermiş “ derler ya aynen onun gibi Zekeriya Allah’tan kendi din anlayışını bırakacak bir erkek çocuk istemiş Allah da Zekeriya’ya iki tane birbirlerini destekleyen iki oğul peygamber vermiştir.
19/27- Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: “Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.”
19/28- “Ey Harun’un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi.”
19/29- Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: “Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?”
19/30- (İsa) Dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.”
19/31- “Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti.”
19/32- “Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı.”
Meryem, Kuran’da iki övülmüş olan kadınlardan birisidir. Kuran İmran ailesini ve Meryem ile ilgili kıssada Meryem’i övgü dolu sözlerle anlatır. İsa Zekeriya peygamberin Kuran bütünlüğü içerisinde inceleme ve tahlil yaptığımızda oğlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu konularla ilgili bir ok makaleler yazdım. Dileyenler O makalelerimi bularak okuyup bilgi sahibi olabilirler. Ayetlerde Yahya Zekeriya peygamberin oğlu olduğu açık ve net olarak belirtildiği halde İsa’nın babası olduğu açıklanmaz. Bunun sebebi Meryem İsa’ya Zekeriya’dan hamile iken Büyük ihtimal İsa doğmadan önce Zekeriya’nın, öldüğü anlaşılmaktadır.  Bu da İsa’nın babasından bahsedilmemesi İsanın babasız olduğu kanısı oluşturmuştur.
Oysa Kuran’da daha birçok peygamberlerin babasında bahsedilmediği gibi hem anasından hem de babasından bahsedilmeyen peygamberler de vardır.
Sonuç olarak, on gün oruç Müslüman olanların hac ibadetini yapmadan umreye giden bir Müslüman’ın “Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana da, haccda üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere, bunlar, tamı tamına on (gün) oruç vardır. Bu, ailesi Mescid-i Haram’da olmayanlar içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah, muhakkak cezası pek çetin olandır.

Kolayına gelen bir kurbanı bulamayanların mescidi haram dışında olanlara hacda üç gün kendi memleketlerine varınca da yedi gün daha oruç tutarak tamı tamına on güne tamamlamaları istenmektedir. Olay bundan ibarettir. Bazı Kuran okuyucu kardeşlerimin Oruç yoktur. konuşmama orucu vardır diyerek Müslüman olanların kendilerine has olan oruç ibadetini çarpıtarak inananları yanlış yönlendirmelerine şahsen üzülüyorum. Onlara da sesleniyorum ve avazımın çıktığı kadar bağırarak sesimi duyurmak istiyorum, Oruç her Ramazan ayı geldiğinde sağlık koşulları ve durumları müsait olanlar için bir ay oruç vardır. Kim orucu Allah için tutarsa kendisi için yararlıdır.  Çünkü bütün ibadetler insanların dünya hayatında eğitilmesi hantallıktan kurtulmaları içindir. Kim ibadetleri yerine getirirse kendi yararınadır kim getirmezse de kendi zararınadır. Senin benim yapmış olduğumuz ibadetlerin Allah’a hiç bir yararı yoktur.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR












16 Ocak 2015 Cuma

TERÖRİZM VE İSLAM!!!









RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

Ne yazık ki, Asırlardır, yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın göndermiş olduğu Kuran inananlar tarafından sadece duvarları süslemek, ölüler arkasından okumak, muska kâğıt kürek işinde kullanmaktan öteye gidememiştir.

Oysa Kuran bütün insanlara eşit uzaklıkta olan Allah’ın insanlar için dünya yaşamını kurgulayan bir kılavuzun adıdır. Bir başka ifadeyle, yaratmış olduğu evren ile nasıl bir iletişim kurulacağı hakkında insanlara bilgi verirken, farklı renk dil cins ve inanç biçiminde olan insanlarla nasıl bir iletişim kurulacağının yolunu yöntemini  de en ince detaylarına kadar açıklayarak İnsanlara kılavuz olması için gönderilmiş bir kitabın adıdır.

Maalesef, İnsanlık tarihinin, başlangıcından bu tarafa, Allah’ın insanlar için nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiy orijinli dine duyarlı olanların sayıları yok denecek kadar az olduğu gibi, Kuran’a iman eden ve o kitaba karşı duyarlı olanların sayıları da yok denecek kadar az olmuştur.  

Buna sebep olan olay, insanlara ergenlik döneminde yerleştirilmiş olan ve insanları asıl yaratılış gayesinden uzaklaştırmak için görevlendirilmiş iblis olgusunun yerleştirilmesidir. Nasıl kocaman yangınların, nüvesini teşkil eden, küçücük bir kıvılcım ise, insanlarda da kocaman günahların ve sapmışlıkların nüvesini de İblis olgusu  oluşturmaktadır.

7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”

İnsanları diğer varlıklardan ayıran temel özellik, meleklerin karşısında tek seçenek olması, insanların karşısında ise iki seçenek olmasıdır. İşte insanların bu farklılığı insanları Dünya hayatında halife konumuna taşımakta ve onların kendilerine verilmiş ergenlik döneminden bunaklık ve ölümüne kadar geçen zaman dilimi içerisinde imtihana tabi tutulmaları için bir emanet ve bir sorumluluk yüklenmiştir.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Kuran’a göre iki hayat vardır. Birincisi Dünya hayatı, ikincisi ise ahiret hayatıdır.  Dünya hayatı kısa ve geçici ahiret hayatı ise uzun ve ebedidir. Bir başka ifadeyle dünya hayatı ekip biçme yeri, ahiret hayatı ise ekip biçtiğin ürünlerin hasadını kaldırma ve bedelini alma yeridir.

İşte yerleri ve gökleri yaratan Allah, dünya hayatında Allah’ın istediği şekilde hayatı yaşayan ve iman eden insanların, ahiret âleminde ebedi olan cennetle ödülleri verileceğini vaat etmektedir. Dünya hayatında Allah’a ve onun göndermiş olduğu nebilere kitaplara ve ahiret gününe iman etmeyip hevalarına göre yaşayanlar da ahiret hayatında ebedi olarak cehennemle cezaları verilecek, Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden asla dönmez. Bu iki gurubun konumunu Allah şöyle izah eder.

2/79- Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için “Bu Allah Katındandır” diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına!
2/80- Dediler ki: “Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir.” De ki: “Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?”
2/81- Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.
2/82- İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.
İşte iman etme ve kötülük işleme olayı bir insanda her ikisi birden bir arada bulunamaz. İnsan ya iman eder ve yaşadığı hayatın kurallarını vahye göre düzenler, sonucu ebedi cennettir. Ya da insan inkâr eder, yaşadığı hayatın kurallarını vahyin dışında düzenler, bunların sonucu da ebedi cehennemdir. Artık cehennemden cennete, cennetten cehenneme asla geçiş yoktur, orası son duraktır.

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

“Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı”

İnsan ya iman eder imanın gereği olan davranışlarla hayatını düzenler. Ya da inkâr eder, inkârın gereğine uygun olan davranışlarla hayatını düzenler. Eğer, bir kişi iman ettiğini iddia edip de imanın gereği gibi Salih amel işlemiyorsa onun imanının hiçbir yararı olmadığı gibi, Bir kişi iman etmemişse, yapmış oldukları güzel amellerin de, hiçbir yararı yoktur. Ne imansız  güzel bir amelin, ne de güzel amelsiz bir imanın, Allah katında hiçbir değeri ve önemi yoktur.

2/ 264- Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez.

Öyleyse, İman edenler, imanlarını Salih amellere dönüştürmedikçe, yaşamlarını imanın gereği ile buluşturmadıkça, onların iman etmeleri, bir yarar sağlamayacaktır. İnkâr edenler de Dünya hayatında ne kadar güzel işler yapsalar hayatlarını insanları yedirip içirmeye adasalar onlara bu yapmış oldukları amellerin iman etmedikçe hiçbir yararı olmayacak ve ebedi cehennem onlar için bir yatak olacaktır.

İSLAM BİR TERÖRİZİM DİNİ DEĞİL BARIŞ VE ESENLİK DİNİDİR.

Yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşıldığı gibi, İki farklı yola gidebilme eğiliminde olan insanların iki farklı yol seçmeleri doğal olarak ortaya çıkmaktadır. İslam Müslüman olan insanların taraf olduğu dinin adıdır. Gayrı İslam olanlar da tarafını İslam’ın dışında yol seçenlerin adıdır. Allah’ı rab ve veli edinenlerin yaşam biçimlerini Allah belirler ve onların veliliğini Allah üslenmiştir. Bu sebeple Müslüman olanların kendi isteklerine göre Allah’ın isteği dışında davranışta bulunmaları söz konusu değildir.

6/ 162- De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”

Meryem’in Annesi kızını, İbrahim oğlunu Allah’a teslim ve kurban etmesi bu anlamı ifade etmektedir. Müslüman olanlar başka insanları kendi din anlayışlarına değil, Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiy orijinli dine çağırırlar.

41/ 33- Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?

Veli, senin yaşadığın hayata kefil olan, seni kollayan gözetleyen koruyan merhamet eden ancak ve ancak Allah’tır.

2/ 257- Allah, iman edenlerin Velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkar edenlerin velileri ise tağut’tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.

Dünya hayatı İman edenlerle müşrik olanların beraberce yaşadığı herkesin kazanıp biriktirdiği kendisine ait olmak üzere, hiç kimse hiç kimsenin kazancına göz dikmeden kendi kazancının kendisine ait olduğu ve özgürce denenmeye tabi tutulduğu bir gözetleme yeridir.

İşte Allah dünya hayatında kimin ne kazandığını değerlendirmek için, bir de ahiret hayatı yaratmıştır. Bu sebeple Dünya hayatında Allah insanlara sermayeyi gerek helâlından gerekse haramından koyarak helâlından yiyip içmelerini, haramlardan yiyip içmemelerini bildirerek, insan olanları kendi özgürlükleri içerisinde denemeye tabi tutmaktadır.

2/ 256- Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.

Allah, dünya hayatında sadece mümin olanların velisidir. Mümin olanlar da o hakkı elde edebilmeleri için Allah’ın isteği dışına çıkmamaları gerekir. Eğer onlar vermiş oldukları sözden cayarlarsa Allah’ın onlar üzerindeki veliliği kalkmış olur.

Allah Dünya hayatında gerek bir fert olarak gerekse bir toplum olarak her an ve her koşulda onları eğiterek gerek doğal felaketlerden gerekse küfür yolunda giden insanlardan nasıl bir tedbir alınarak korunacağını bilgilendirme ile onları ahiret âlemine sağ salim ulaşmaları için hazırlamaktadır.

2/ 186- Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.

MÜSLÜMAN OLANIN VELİSİ ALLAH OLMASI NE ANLAM İFADE EDER?

Şimdi Fusillet suresinden konumuzla ilgili açıklamayı yapan ayetlerden bir bölümü nakledelim.

41/31- “Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir.”
Allah Dünya hayatında veliliğini sadece mümin olanlara yapmaktadır. Ahiret hayatında da merhametini esirgeyiciliğini sadece mümin olanlara yaparak onları cennetle ödüllendirmektedir. Kuran kendisinin veliliğini kabul ederek ona kul olanlarla, kendisinin veliliğini kabul etmeyeni, bir efendinin yanında çalışan iki kişiye benzetir.
16/76-Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiç bir şeye gücü yetmez ve her şeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi?
Allah bu ayette, Kendisine iman eden ve Salih amel işleyenlerle, kendisine iman etmeyen ve nankör olan insanların Allah katında eşit olamayacağını üzerine basarak vurgulamaktadır. Adil bir öğretmenin öğrenciler arasından kendisinin sözünü dinleyen kendisine saygıda kusur etmeyen dersine günü gününe çalışan ve sorduğu soruyu bilen bir öğrenci ile saygısız derslerine çalışmayan verilen ödevleri yerine getirmeyen sorulan soruları cevaplandıramayan öğrencileri eşit olarak tutabilir mi? Tutarsa da sizce adil bir insan için adaletsizlik olmaz mı?
Adil bir öğretmen bütün öğrencilere eşit mesafededir. Öğrencilerden kim kendisini dinler ve sözlerini yerine getirirse öğretmene öğrencinin göstermiş olduğu performansa karşı da öğretmen de ona o derece yakındır. Allah da aynen bütün insanlara cinsleri ile renkleri ile ırkları ile körleri topalları ile ne kadar farklılaşmış insan çeşitleri varsa hepsine karşı hiç ayırım yapmadan eşit uzaklıktadır. Ancak Allah kendi emirlerini dinleyen kendisine saygı gösteren onun ilahlığını yaratılmış olanlarla paylaşmayan insanlarla,  İnkâr eden nankör olanları ve iman etmeyenleri eşit tutacak değildir.
2/186-Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.
Allah, dua edenin duasına cevap vermesi, dünya hayatına iman eden ve inkâr eden ayırt etmeden, Dünya hayatında ayırt etmeden çaba ve gayretinin karşılığında gösterdiği performansa göre rızkını vermesi anlamındadır. Ayette asıl olan ve vurgulanmak istenen yönü,” Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler.”
İşte Allah bütün insanları sapıp sapmama Allah’ın çağrısına uyup uymama, doğru yolu seçip seçmeme İman edip etmeme ahiret hayatını kabul edip etmeme konusunda insanları kendi özgür iradeleri ile seçimlerini kendilerine bırakarak ergenlik döneminden bunaklık ve ölüm dönemine kadar bütün insanlar denenmektedirler. Ahiret hayatında da Allah’ın çağrısına icabet edenler cennetle ödüllendirilecekler, çağrıya karşı duyarlılıklarını kapatanlar da ebedi cehennemle ödüllerini alacaklardır.
41/32- “Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)tan bir ağırlanma olarak.”
Allah Kimseyi ne bağışlar ne saptırır ne cennete atar ne de cehenneme atar. Allah bağışlanmayı, sapmayı cenneti cehennemi yaratır, bunlardan hangisini isteyip istemeyeceğini insanların kendi özgür iradelerine bırakır. Bağışlanmak isteyeni bağışlama, sapmak isteyenleri sapma cenneti isteyenleri cennete gitme, cehenneme gitmek isteyenleri de cehenneme gitme yollarını gösterir.
Tabiri caizse Allah insanların gitmek istekleri yönünde müdahale etmeden gittikleri istikamette gidiş yollarını kolaylaştırır. Her iki yola  gidenlere çanak tutar.
92/5 Fakat kim verir ve korkup sakınırsa
92/ve en güzel olanı doğrularsa,
92/7 Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.
Bu vermiş olduğum ayetler Müslüman olanlar içindir. Onlar dünya hayatında bağışlanma yolunu seçmişler Allah da onlara bağışlanma yollarını açarak cenneti kendi çaba ve gayretleri ile hak etmiş olanlardır.
92/8-Kim cimrilik eder ve kendini müstağni görürse,
92/9-Ve en güzel olanı yalan sayarsa,
92/10-Biz de ona en zor olanı kolaylaştıracağız.
Bu ayetler de inkâr eden ve yolunu rabbani yolun dışında seçen kâfirler ve münafıklar içindir. Bakınız şu ayet özgürce insanların kendi yollarını kendisi seçerek cenneti ve cehennemi hak edenlerin kendilerine ait olduğuna en büyük delildir.
92/12-Şüphesiz bize ait olan yol göstermektir.
41/33- Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?
Allah, Bütün insanlar arasındaki aracıları şefaatçileri, âlimleri, papazları, peygamberleri ilah edinmeyi ortadan kaldırarak sadece Yerleri ve gökleri yaratan Allaha ibadet ve kulluk etmeyi insanlardan istemektedir.
9/30- Yahudiler: 'Üzeyir Allah'ın oğludur' dediler; hristiyanlar da: 'Mesih Allah'ın oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

Burada Musa’yı ve İsa’yı ilah edinmek demek, Allah’ın insanlar için koymuş olduğu yaşam biçimini karşısında yaşam biçimi hayat tarzı koymuş olduklarını, kabul etmelerindendir. Başka bir anlamı da, Asıl meyveyi yaratan Allah’ın unutulup veya göz ardı edilip de meyveyi Allah aracılığı ile vereni ön plana çıkarmaları gibidir. Bunu bir cümle kurarak örneklendirmeye çalışalım.

Ahmet bu arabayı sana kim verdi? Amcam verdi. Oysa amcası sadece arabayı verme konusunda bir elçidir. Asıl arabayı ona bahşeden Allah’tır.

Eğer Allah Amcana, sana araba alabilecek parayı donanımı aklı verme yönelimini vermemiş olsayd,ı Amcan sana bu arabayı nasıl verecekti?

41/34- İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
Allah bu ayette Kendisine iman eden ve kendisinin veli olduğuna inanan Müslümanların, inkâr edenlerle nasıl bir iletişim kurulacağının yolunu yöntemini göstermektedir.
20/43- İkiniz Firavun’a gidin çünkü o azmış bulunuyor.
20/44-Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar.'
Her İnsanın kâfir olsa bile Mutlaka ama mutlaka Kötülükleri kendisini kuşatsa da onun güzel tarafları vardır. İşte Ondaki o güzelliklerden girerek onun aşılması zor olan sertliklerini ve engellerini ortadan kaldırılması konusunda inananları Allah eğitmektedir.
Elbette her kötü olanlar iyiliklerden anlayacak cinsten olmayabilirler. İşte onlara da yumuşaklık sertliklerine karşı sert davranmakla ancak öğüt almaya yönelebilirler.
9/73-Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o!..
Bu da gösteriyor ki, söylenecek olan sözün en son olarak söylenmesi ve yapılması olanıdır. Yani ziya paşanın dediği gibi,” Us ile uslanmayanı etmeli tetir, tekdirle uslanmayanın hakkı kötektir.” Bu söz tam olarak o ayeti tefsir etmektedir.
41/35- Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.
Kuran içerisinde yaklaşık olarak on beş ayette sabır kelimesi geçmektedir.
Sabır; hedeflediğin bir sonuca ulaşabilmek için, başına gelmiş ve gelebilecek olan bütün engelleri bütün problemleri çözmek için, kararlılığından caymadan yılmadan öfkelenmeden bıkmadan usanmadan usulüne uygun olarak emin adımlarla yürüyerek sonuca ulaşmaktır.
8/65- Ey Peygamber, mü’minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur.
Bakara suresinde sabır kelimesi nasıl bir yere konulmuş ona dikkat çekmek istiyorum.
2/154- Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.
2/155- Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.
2/156- Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.”
Yaşamın gayesini yemek içmek gezmek tozmak ve cinsellikten başka bir şey olmayan insanlar, bu ayetlerin özünü kavrayabilirler mi? Elinden serveti kaybolur, bunalıma girerek intihar eder.  Çocuğu veya yakınlarından birisi trafik kazasında veya bir hastalıktan ölse kendi canına kıymak ister. Başına bir hastalık gelse hastalık onu öldürmeden önce kalpten giderek ölür. İşte ayette verilmek istenen mesaj şudur.
“Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.”
İşte her Müslüman’ım diyen insanlar, hayatta kendi üzerine düşen görevleri yaparlar, sonucunu Allah’a bırakırlar. Neticesi ne olursa olsun o neticede bir hayır olduğunu sanırlar. Psikolojisi düzgün olan Müslüman olanlardır. Çünkü yaşadıkları hayatı rabbi için yaşarlar. Onlar başlarına gelen güzel şeylerde ne çok sevinirler. Başlarına bir musibet geldiğinde de ne çok üzülürler.
22/ 35- Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.
41/36- Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.
Bu ayette insanlara teklif sunan iki olgunun insan üzerinde teklifleri olduğunu bildirmektedir. Birisi iblis olgusu, bu olgu bu teklif yönünde hayat bulan insanlar yasak ağacın meyvelerini yedikçe şeytanlaşırlar. Diğeri de takva ağacıdır. Bu ağacın meyveleri Allah’ın helal kıldıkları meyvelerdir. İnsanlar bu meyvelerden yedikçe Allah’a o derece yaklaşmaktadırlar. Ayette “Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah’a sığın.” İblisleşen insanlardan sana bir yanlış davranış yapmayı teklif sunan bir teklif geldiğinde Allah’a sığının derken takvadan gelen o davranışın yanlış olduğunu söyleyen mutlaka bir uyarı gelmektedir.
7/ 19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
İblis ve şeytan olgusu her insana ister erkek olsun isterse kadın olsun, ergenlik yaşında ve daha sonraları gündeme gelmeye başlamaktadır. İnsan yaratılışta ter temiz ve saflık içindedir. Bu saflık ve temizlik ergenlik yaşına gelinceye kadar devam edip, ergenlik yaşına gelindiğinde her insana takva olgusu ve iblis olgusu yerleştirilmektedir.  Tabiri caizse her insana bu dönemde bir işi yapıp ve yapmama konusunda iki tane komutan vardır. Komutanın birisi yanlış yapmayı emrediyor, birisi de yanlış yapmamayı emrediyor. Tabi ki bu komutanlar diğer bizim bildiğimiz komutanlardan farklıdır. Sadece o komutanlar teklif sunarlar herhangi bir zorlayıcılığı olmadan sadece o yanlışı yapıp yapmamayı insanın kendi özgürlüğüne bırakırlar.
41/37- Gece, gündüz, güneş ve ay O’nun ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah’a secde edin, ki bunları Kendisi yaratmıştır. Eğer O’na ibadet edecekseniz.
Bu ayette geçen ayet kelimesi, Peygamberlere gelen vahyi bilgiler de ayettir. Aynı zamanda  İnsanlar da buna dahil edilerek, insanların dışında Allah’ın yaratmış olduğu zerreden küreye kadar bütün varlıkların hepsini içerisinde toplamaktadır.
Asıl secde edilmesi gereken, Yerleri ve gökleri yaratan Allah’a yapılması gerekir. Aynen sana hediye alıp gönderen varken hediyeyi getiren elçiye değil, sana hediyeyi alıp gönderene yapılması gerektiği gibidir. Güneş ısı ve ışığı verirken teşekkürü güneşe değil güneşi yaratana ve güneş aracılığı ile ısıyı verene yapılması gerekir.
Put, Allah’ın yarattıkları varlıkların İcatlarından bilgilerinden İnanlara verdiği bazı yararlardan dolayı, Allah’ı geri plana iterek yaratıkları ön plana çıkarmaları ve onların sözlerini yaşam tarzı olarak kabul etmeleri demektir. Bir başka ifadeyle, taştan ağaçtan betondan tunçtan yaptıkları heykeller değil, onların heykellerini ön plana çıkardıkları ideolojileridir.
Bu günkü uydurulan insan yaşamını konu alan bütün ideolojiler, Kapitalizmden tutun da, demokrasi, oligarşi, Realizim, kominizim ve İnsanların Allah’ın koyduğu yaşam biçimini hayat tarzını beğenmeyerek Allah’ın dininin karşısında din uydurmalarıdır. İşte Put Allah’ın koyduğu dinin karşısında dinlerin ve ideolojilerin ortaya koydukları yaşam biçiminin ta kendisidir. İlahlar da onları üretenlerdir.
Allah da Kendisinin dışında yaratılardan hiç birisini kendisine ortak koşulmasını istememektedir. Eğer yerleri ve gökleri yaratan Allah İse Hamd ve övgünün ona yapılması hak olan değil midir? Hem Allah’ın mülkünde yaşa hem de onu inkâr et, Hem Allah’ın mülkünde yaşa hem yaratanın yerine başka birine ibadet ve kulluk yap. aklını kullanan bir insan için bu doğru olabilir mi?
Adalet hak olandır.  Hak olana hak ettiği değeri vermektir.
41/38- Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa, Rabbinin Katında bulunanlar, O’nu gece ve gündüz tesbih ederler ve (bundan) bıkkınlık duymazlar.
İnsanın Allah’a secdesi, Allah’ın göndermiş olduğu vahiy orijinli dinin kurallarına göre inanması ve yaşamasıdır. Secde etmemesi de bunun tamamen tersi üzerinde inanması ve yaşamasıdır.
22/18- Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah’a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azap hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
41/39- O’nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşu içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir.
Allah bu ayette de öldükten sonra diriltilmenin nasıl olabileceğine örnek vererek insanları düşünmeye tefekkür etmeye davet etmektedir.
41/40- Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.
Allah’ın yarattığı kâinattaki varlıkları konulduğu yerden kaldıranlar ve göndermiş olduğu vahiyleri anlatılmak istenen mesajın dışında anlamak isteyenler ancak kalplerinde eğrilik olanlardır.
İki farklı yolda gidenlerin yaşam biçimlerini yukarıda Kuran’dan örnekler vererek anlamaya ve anlatmaya çalıştık. Bunlar temel başlık olarak Müslüman olanlar- Müslüman olmayanlardır. Müslüman olanlar Müslüman olmayanların din seçimlerinden ve yaşam biçimlerinin faklılığından rahatsız olup onlara saldırmalarına Allah asla müsaade etmiyor. Şimdi Kuran’dan ayetlerden örnekler vererek bunları anlamaya çalışalım.
İSLAM BİR TERÖRİZİM DEĞİL, ANTİ TERÖRİZİMDİR.
5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
“Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim.”
İslam, Allah’ın kendisine iman eden müminler için, yaşam biçimi  ve hayat tarzlarının Allah tarafından belirlenen bir dinin adıdır. Allah Müslüman olanlara Kuran’ın hiçbir yerinde Müslüman olmayanları Müslüman edin diye bir ifade kullanmaz. Aksine İnsanların nasıl bir din seçip seçmeyeceklerine özgürlük tanınması için Müslüman olanlara emreder ve fırsat tanıyacak ortam hazırlamasını ister.
76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Allah her insana aklını takvasını ve fıskını vermiş, sapma yolunu ve bağışlamaya giden yolu da göstermiş, sonucunda hangi yolda giderse başına gelebilecek güzellikleri ve felaketleri de kendisine bildirmiş, sonucuna katlanmak koşulu ile insanı dilediği yolda yürümeyi kendi özgür iradesine bırakarak bir zaman dilimi içerisinde sınava tabi tutmuştur. İşte sapmak isteyeni dilediğimi saptırdım, bağışlanmak ve hidayete gelmek isteyeni de dilediğimi hidayete getirdim, anlatım üslubuyla ifade etmiştir.
6/ 125- Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir.
Allah Bütün insanlara eşit uzaklıktadır. Allah kimseyi saptırmaz kimseyi de hidayete getirmez. Allah insanlara sapma yönünü ve hidayete gelme yönünü verir, her iki yöne gidecek malzemeleri de yaratır. Kişiler hangi yolu seçmek isterlerse sonucuna katlanmak koşulu ile kişileri kendi özgürlüklerine bırakarak dünyada imtihana tabi tutar.
Kişilerin gerek sapma gerekse hidayete gelme yolunda göstermiş oldukları çaba ve performansa göre sapma ve hidayete gelme yönünde karşılığını eksiltmeden verir.
11/ 15- Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.
Demek ki, Allah Dünya hayatında Rabbani yolda olanlarla gayri rabbani yolda olanları tabiri caizse adil bir hakem pozisyonunda yarışanları gözlemektedir.
Dünya hayatında Dünyalık güçleri kim elde eder ve güçlü olursa elbette dünyadaki üstünlük onun elindedir.  Kuran’ın tanımladığı Müslüman olanlar dünya hayatında iktidar sahibi olurlarsa onlar kimseye dininden dolayı zulüm yapmazlar ve adaletle yeryüzünde hükmederler. Ama İnkâr edenler güç ve iktidar sahibi olurlarsa ekini ve nesli yok ederler. Asıl bizim konumuzu oluşturan bu iki farklı toplulukların biri birleri ile hukukunu Kuran nasıl anlatıyor?
MÜSLÜMAN OLNLAR İKTİDAR SAHİBİ OLUNCA NELER DEĞİŞİR?
Ali İmran suresinden iktidar sahibi olan Müslümanların fotoğrafını Kuran bize şöyle izah eder.
3/ 102- Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.
3/103- Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.
3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.
3/105- Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa insanlığı ayakta tutan şöyle bir topluluğun olmasıdır.
3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.
Artık nebilik son bulmuş, son nebi ve resul ile birlikte ona destek veren onu küfür karşısında etten duvar ören bir topluluğun oluşu ile insanlığa örnek olacak örnek bir lider ve örnek bir toplumu Allah bize göstererek kendisinden sonra gelen nesillere Böyle bir nesil olmaz diyenlere model olarak sunmuştur.
2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
İşte Yaşamının kurallarını direk Allah’tan alan bir peygamber, İşte yaşamının kurallarını Allah’tan alan bir peygambere İtaat eden ve onunla beraber indirilen nuru izleyen Müslüman bir topluluk budur. Allah örnek bir liderle örnek bir toplumun portresini şöyle tanımlar.
33/ 36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Müslüman olan bir erkek ve kadının Allah ve resulünün vermiş olduğu bir hükme karşı çıkması ve kendi isteklerine göre hükmetmesini Allah Kaldırmakta ve onları kesin bir iman ve kesin bir itaate davet etmektedir.
4/65- Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.
33/38- Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir sünnetidir. Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.
MÜSLÜMAN OLMAYANLAR İKTİDAR SAHİBİ OLURLARSA NELER DEĞİŞİR?
2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
İnsanları asıl inkâra isyana bozgunculuğa götüren sebep, İnsanların öz yapılarında var olan iblis olgusudur. İşte Dünyevileşmeyi, ekini ve nesli yok etmeyi insanları köleleştirmeyi adaletsizliği tetikleyen bu tetiklenmeden etkilenme derecesine göre, zalimleşen insanlar yeryüzünden bozgunculuk yapan insanlardır. Bunlar mazlum ve Müslüman olan toplumların karşılarına kuzu postuna bürünerek ya puta tapıcılar adı altında ya da ehli kitap adı altında çıkan şeytanlardır. Şimdi Kuran’dan bu iki tip insanın tipik bir örneği ile ilgili örnek olarak sunmaya çalışalım.
DAVUD’A GELEN İKİ DAVACI!
38/21- Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
Kuran bu iki davacıyı Temsili olarak İnsan yapısında var olan ve insanları dünya hayatında asıl denenmenin nüvesini teşkil eden iki melekten söz edilerek olayı mecazi bir anlatım sanatı ile anlatmaktadır. Bu iki davacı bir başka ifadeyle iki melek iki yol iki teklifle insanların karşılarına çıkmaktadırlar. Eğer Sad suresinde anlatılan bu kıssayı doğru olarak anlayabilirsek insanlar arasında geçen iki yol ve iki amaç farklılığını da rahatlıkla anlayabiliriz kanaatindeyim.
Şimdi ayette geçen iki davacıyı iki melek,  insanlara iki farklı teklif sunucu olarak ele alırsak Bunlardan birisi İblis meleği, diğeri de takva meleğidir. İnsanın öz yapısında var olan bu iki farklı teklif sunucu iki melek sadece kendi yaratılış gayesine uygun olarak sadece insanlara teklif sunmakla görevlidirler. Asla insanlar üzerinde ne takva meleğinin ne de İblis meleğinin zorlayıcı bir gücü yoktur. Şimdi bu iki farklı melek hakkında Kuran’dan örekler vererek açıklamaya çalışalım.
91/ 7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Şimdi ayetleri anlayacak şekilde özetlemeye çalışalım.
Şems suresinde bu bölümde insanın yaratılışı ile ilgili Kuran bilgi vermektedir. Kuran İnsanı iki farklı boyutta ele almaktadır. Birinci boyutta ele alınan materyaller.  Beden, can ve ruhtur, İkinci Boyutta ele alınan materyaller de takva- fısk fücur- ve akıldır. Takva; (sakınma vicdan rab yolunda yürümeyi telif sunan olgudur.) Fısk ve fücur,(iblis, nefis, şeytani yolda insanlara teklif sunarak ilham eden ) Şeytani yolda yürümeyi insanlara teklif sunan ilham eden olgudur. Diğeri de akıldır. Akıl da insan hangi yolda giderse onun emrinde hizmet eder.
Yukarıda insanların yaratılışı için vermiş olduğum ayetlerde Her insana ergenlik dönemine gelindiği zaman bir olay karşısında iki teklif bir başka ifadeyle iki ilham gelmektedir. Bu iki farklı teklif gelmeyi yine kurandan bir örnekle açıklamaya çalışalım.
12/ 23- Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: “İsteklerim senin içindir, gelsene” dedi. (Yusuf) Dedi ki: “Allah’a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.”
12/24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.
12/25- Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?”
Yusuf vezirin sarayında büyüyüp ergenlik yaşına gelince sadece vezirin hanımının ve Yusuf’un olduğu bir zamanda Vezirin hanımı Yusuf’tan murat Almak istemesi ve Yusuf’un o teklife karşı tutum ve davranışı bize örnek olarak anlatılıyor. İblis ve takva olusu Yusuf’ta da vr vezirin hanımında da vardır.
Ancak iblis ve takva olgusu Yusuf’ta ve vezirin hanımında farklılık arz etmekte olduğu görülmektedir. Vezirin hanımı seçimini iblisin sunduğu teklif yönünde yapmış ve Hakkı olmadığı nikâhlı kocası olduğu halde Yusuf’tan Murat almak isteyip Yusuf’a saldırmıştır. Ancak Yusuf’a iblisten gelen Murad alma ilhamına karşı Murad alma isteği olduğu halde, Takvadan gelen ilham onun bu isteğini geri çevirerek bağışlanma yönünü tercih ederek kararını vermiştir.
2/175-Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
Bu ayete uygun olan vezirin hanımının sapıklığı, Yusuf da bağışlanmayı tercih etmişlerdir. Ne Yusuf’u hoşlandığı şeyi yapmaktan alıkoyan zorlayıcı bir güç, ne de Vezirin hanımını hoşlandığı şeyi yapmamayı engelleyen zorlayıcı bir güç vardı. Bunlar sadece kendi özgür iradeleri ile bu seçimlerini gerçekleştirmişlerdir. İşte ayette bahsedilen özgürlük ve imtihan o değil mi?
76/3-Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Şimdi bu açıklamalardan sonra Davud’a gelen iki davacı ile ilgili konumuzu işlemeye devam edelim.
38/22- Davud’a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: “Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip-ilet.”
Allah lisanı haliyle burada takva meleği ile iblis meleğinin konumunu anlatarak mesaj vermektedir. Her iki melek insanın öz yapısında bulunmaktadır. Psikologlar bu olayı açıklarken içimizdeki baba ve çocuk veya alt ben üst ben diye açıklamaya çalışmışlardır.
Kuran da bu olayı, fısk, iblis,- takva diye açıklamıştır.
İblis; İnsanın Hak adalet tanımayan, isyan eden bağırıp çağıran sınır tanımayan inkâr etmek isteyen bozgunculuk çıkarma yönünü temsil eder. İşte ayette bahsedilen olay bunu anlatmaktadır.
“Davud’a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: “Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip-ilet.”
Verilen bu mesaj, Davud’ın şahsında bütün insanlara verilmektedir. Sana haksızlık yapmayı iblis teklif sunacak ama sen haksızlık yapmayacaksın. Sana erkeksen namahrem kadından, kadın isen namahrem erkeklerden Murad alma teklifi gelecek ama sen kabul etmeyeceksin. Sana İblisten ekini ve nesli yok etme ve yeryüzünde bozgunculuk yapma teklifi gelecek ama sen yeryüzünde ekini ve nesli yok ederek bozgunculuk yapmayacaksın. Dolayısı ile öyle yapanlara destek vermeyeceksin. Öyle yapanlara yataklık ederek yanında durmayacaksın.
Takva; İnsanın Yaratılışında vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır sözüne sadakat göstermesini ve hak adalet yönünü temsil eder.
38/23- “Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat” dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.”
Ayette geçen, “Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat” Bu ifade Aynen Âdem’in iki oğlunda geçen ifade gibidir.
5/27- Onlara Adem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah’a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: “Seni mutlaka öldüreceğim.” (Öbürü de:) “Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.”
Sizce Sad suresi yirmi üçüncü ayet ile Maide suresi yirmi yedinci ayette bir benzerlik yok mu? Her ikisinde aynı insanda var olan iki farklı eğilimde aktif hale dönüşen takva ve iblis olusunun figüranlarıdır. Bunlar aynı insanda var olunca iki kardeş olarak müşahhas hale getirilmişlerdir.
Yukarıdan bu tarafa anlatmış olduğum insan yapısında var olan iki ana yolun iki ana tetikleyicisi vardır. Ama karar verme sadece insanın kendisine aittir. İşte Allah İnsana bu anlamda halife unvanını vermektedir. Yani dilediği gibi ister yasak ağacın meyvelerinden yer, şeytani yolda yürür, cehennemi kendisine yurt edinir. Dilerse de helal ağacın meyvelerinden yer, Rahmani yolda yürür, cenneti kendisine yurt edinir.  Bu sadece insanlara ait olan bir haslettir. İnsanların dışında yaratılmış olan hiçbir varlıkta böyle bir sorumluluk ve irade yoktur.
38/24- (Davud) Dedi ki: “Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.” Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.
Ayette geçen şu ifade bizim ana konumuzu oluşturan,”Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.”
Burada mecazi bir üslupla anlatılan doksan dokuz koyunu olan iblis ve iblis soyunu teşkil eden sapmış yolun insanlarıdır. Yine mecazi bir üslupla anlatılan bir koyunu olan da takvadır. Aslında Ayette iki kardeş diye nitelendirilen iki farklı ses olan takva ve iblis olguları tabiri yerinde ise insanın iki oğlu gibidirler. Birisinin elli koyunu varsa diğerinin de elli koyunu olması gerekir. Burada İblisin insanı kendi isteği doğrultusuna göndermek istemesi takva yönündeki gidişini kıskanması onun bozguncu ve hak ve adaletten yoksun olduğunu göstermektedir.
Ayette Davud imtihan edildiğini sanması Davud’un imtihan edildiği gibi, diğer bütün insanlar da bu insana gelen iki ses iki teklif ve iki ilham gelmesi ile imtihan edilmektedirler.
“Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.”
Tabiri yerinde ise, Davuda gelen iki sesten veya ilhamdan birisi diyor ki, Ey davud takvadan gelen sesi dinleme dünyevileş hak adalet senin neyine gerek, dünya senin olsun, bütün insanlar yemesin içmesinler, sadece sen hükümranlığını kur. Diğer bir ses de Davuda diyor ki Ey Davut Adaletli ol, Seni yaratan ölü iken dirilten ve tekrar öldürüp diriltecek olan Allah’a yönel ve bağışlama yolunu seç Ahiret aleminde Allah’ın huzuruna çıkacak ve yapmış olduğun iyi ve kötü davranışlarından dolayı hesaba çekileceksin. İşte bu iki sesten Davud bağışlanma ve hidayet yolunu seçmiş ve Allah da onu övmüş bütün insanların da Davud gibi olmasını istemiştir.
2/ 175- Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
İşte Ayette ifade edildiği gibi, Davud sapıklık yolunu değil hidayet ve bağışlanma yolunu seçmiştir. Evet Ayette bahsedilen İki davacının her ikisinin sözünü dinlemeden bir karara varılmaması anlamında da ayet bir mesaj vermektedir.
38/25- Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim Katımız’da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
Davud iki seçenekten bağışlanma yolunu tercih ederek Duasını bağışlanma yolunda yapmıştır. Eğer Davud bağışlanma yolunu değil de sapma yolunu tercih etmiş olsaydı Allah bu sefer diyecekti ki,  Davud sapmayı diledi biz de onu saptırdık diyecekti.
38/26- “Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır.”
Kuran içerisinde Kıssası oluşan ve bulunmuş olduğu topluluklarda iktidar ve otorite olan peygamberlerden ender olan birisi de Davud’dur.
MÜSLÜMAN OLANLARIN MÜSLÜMAN OLMAYANLARLA MÜNASEBETİ;
İslam; Ayrı dinerdeki insanların başka din mensubu olan insanlara, başka dinden oluşundan dolayı zulüm ve işkence yapmadığı sürece, Her din mensubunu kendi din anlayışını koruma altına alan bir dinin adıdır.  
Müslüman; Allah’ın iman edenler için gönderdiği İslam’ı kendisine din edinen insanların adıdır.
Müslüman olanların iki teslim olduğu güç vardır. Birincisi Allah’tır. İkincisi de Yeryüzünde yaşam kuralları Vahyin öngördüğü şekilde kurumsallaşan, İslam’a teslimiyettir. Kuran bu iki tip teslimiyeti şöyle ayırmaktadır.
6/ 162- De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”
Bu ayet, Allah’a iman edip, Onun insanlar için ortaya koyduğu yaşam projesi olan İslam esaslarına göre inanan ve yaşayan bir Müslüman olanın profilini ortaya koymaktadır. Bu tip insanlar hem teslimiyeti Allah’a yaptıklarından dolayı Allah’ın itaat edin dediği İslam’a da teslim olmuşlardır.
 49/ 14- Bedeviler, dedi ki: “İman ettik.” De ki: “Siz iman etmediniz; ancak “İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.”
Bu ayet de, İman etmediği halde, İslam otoritesinin gücünden ve nimetlerinden istifade etmek için, iman ettik diyen, Münafık olan Bedevilerin profilini ortaya koymaktadır. Bir insanın İman ettim dediği zaman, insanlardan her kim olursa olsun hayır iman etmedin deme hakkı yoktur. Ancak İslam otoritesinin Başında vahye muhatap olan bir peygamber olunca Allah O peygambere Onların iman ettik diyerek yalan söylediklerini bildirmesi ile biliyordu.
De ki: “Siz iman etmediniz; ancak “İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir.”
Eğer Bunlar iman emiş olsalardı, Hem Allah’a hem de dolayısı ile peygambere İman edecek dolayısı ile teslimiyetlerini Allah’a yaptıklarından dolayı İslam’a da teslim olacaklardı. Ama ne yazık ki, vahye muhatap olan bir peygamberi kandıramazlar, Çünkü onun arkasında kalplerden geçenleri ve ertelediklerini bile bilen Allah vardır.
64/4- Göklerde ve yerde olanların tümünü bilir; sizin saklı tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
İşte Allah’ın Bedevilere İman etmediniz teslim olduk deyiniz demesindeki hikmet budur.
Allah sürekli Peygamberlere itaatten bahseder. Neden hiç düşündünüz mü? Bu aynen tabiri yerinde ise, Arabayı icat eden mucidin kullanma kılavuzuna uyun demesi gibidir. İslam Allah’ın peygamberler aracılığı ile gönderdiği dini ve yaşamı kullanma kılavuzunun adıdır. Allah peygamber aracılığı ile Bu kuralları ortaya koymaktadır. Onun getirdiği kurallara uymak ona itaattir ona itaat de dolayısı ile Allah’a itaattir.
33/ 36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

Peygamberlere itaati mümin olanlara zorunlu kılan onların söyledikleri kendi istekleri değil, Allah’ın isteklerini ve emirlerini iletmiş olmalarındandır. Peygambere itaatsizlik ve saygısızlık Allah’a saygısızlıktır. Peygamberlere saygı ve itaat Allah’a saygı ve itaattir.
İşte İslam otoritesinde bir baş ve emir vardır. En doğrusu ve en ideali o emirin ve başın nebi ve resul olmasıdır. Allah son nebi ve resul ile örnek bir lider ile örnek bir toplumun nasıl yaşam kurallarını vererek yaşam kurallarının tatbik edilişini, bir model olarak ortaya koymuş ve iman edenleri bu örnek bir modele uygun olarak yaşamalarını istemiştir.
2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Peki, Peygamber öldü. Bu insanlar nasıl böyle bir İslam otoritesini ortaya koyabilecekler? Peygambersiz bir toplum örneği Kuran’ın ön gördüğü şekilde var mı? Diye bir soru akla gelebilir. Var veya yok Allah sistemini kuralını ortaya koymuş, kim bu kurala uygun olarak hareket ederse, bunlar ister fert isterse toplum olarak olsun, kurtuluşta olan onlardır. Allah Dünya hayatında kimseyi zorlamaz soruları sorar sınavını yapar, sorgulamayı ahiret hayatına bırakır.
KURAN İNSAN OLANLARI TEMEL OLARAK İKİ KISMA AYIRMIŞTIR.
İnsanların inançları ister istemez yaşam biçimlerine ve davranışlarına yansımaktadır. Doğru yolda olanlar- yanlış yolda olanlar. Doğru yolda olanlar, sadece rabbim Allah’tır deyip de Onun peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiy orijinli dinde olanlardır. Bunlar Kuran’a göre tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olanlardır. Yanlış yolda olanlar ise, bu yolun dışında yüzlerce ümmet ve yüzlerce şeriat içerisinde olanlardır.
5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Kuran’a emirlerine uygun olarak iman eden bir Müslüman, Beynindeki bütün putlardan kendisini arındıran insandır. Kuran’a yaklaşmak isteyen ve onu doğru olarak anlamanın yolu da, Mal sevgisini, evlat sevgisini, baba ana sevgisini, kardeş sevgisini, makam ticaret her ne olursa olsun, dünya ve dünyalık sevgileri, Allah’ın önüne geçirmemelidir. Allah’ın  emirlerine ters olduğu halde onları yaşamları ile buluşturuyorsa o asla ve asla o doğru yolda değildir.
9/ 24- De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
Yaşamı vahye dayalı olan Müslümanlarla, yaşamı vahye dayalı olmayan gayrı Müslümanların hukukunu kuran şöyle ortay koymaktadır.
9/1- (Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resûlü’nden kesin bir uyarıdır.
İslam; fert halinde olan ümmi bir peygamberin yirmi üç yıllık zaman dilimi içerisinde müşrik olan bir toplumda nasıl yaşanması gerektiğinin yolunu yöntemini ortaya koyarken, Müslüman olanların bir toplum ve otorite haline gelişinde müşrik olanlarla da nasıl bir iletişim kurulacağının kurallarının mimarı Allah olan, bir dinin addır.
Dikkat edilirse, Bu ayet Medine döneminde Müslüman olanların kâfir müşrik toplumlar tarafından ezilmişlikten horlanmışlıktan zulümden işkenceden “Rabbim Allah’tır” deye söylemelerinden dolayı sürülüp öldürüldükleri bir dönemden  kurtularak, güç ve otorite haline geldikleri bir dönemi anlatmaktadır.
“Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resûlü’nden kesin bir uyarıdır.”
Bu ifade İslam’ın ilk yıllarında mekkede söylemek mümkün mü idi? Bırakın kâfirlere karşı uyarı vermeyi Ben Müslüman’ım demekten bile çekiniyorlar ve kimliklerini gizlemeye çalışıyorlardı. Kuran kendi içerisindeki ayetlerin sıralamasını kendisi yapmıştır. İnsanların ortaya koyduğu kesin delile dayanmayan elde belgesi net bir bilgisi olmayan tarihi rivayetlerle Kuran doğru olarak anlaşılamaz. Kuran’da geçen ayetlerin  mekke’de ve medinede inip inmediğini, Kuran üzerinde çalışanlar, çaba gösterip yoğunlaşanlar, rahatlıkla anlayabilmektedir.
8/ 65- Ey Peygamber, mü’minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur.
Sizce Bu ayet Mekke döneminde inmesi mümkün olabilir mi? Medinede inmiştir. Ayetin konu içerisinde anlatılışından da anlaşıldığı gibi Medine’nin ilk yıllarında indiği anlaşılıyor. Çünkü mekkede inmesi mümkün değildir. mekkede Müslüman olanlar savaş yapacak güçte değillerdi. Savaşın olabilmesi için karşılıklı güçlerin denge haline gelmeye yakın olması gerekir. Kuran bu olayı şöyle anlatır.
8/43- Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
8/44- Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, ‘olacağı olan işi gerçekleştirmek’ için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işler Allah’a döndürülür.
Savaşın oluşabilmesi için güçler dengesi olması gerekir değilse güçlü olanlar güçsüz olanlara savaş yapmasına gerek yok diledikleri gibi zulmünü sürdürebilirler.  
8/66- Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za’f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah’ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir.
Bu ayet de Medine döneminin son yıllarında indiği anlaşılıyor. Müslüman olanlar artık kâfirlerin saldırılarına karşı devamlı uyanık ve teyakkuzda bulunduğu bir dönemden güç ve otorite haline gelindiği ve rehavete kavuşarak hantallaştığı bir dönemi anlatmaktadır.
Şimdi tekrar ayetin vermek istediği mesaja bakalım.
“Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resûlü’nden kesin bir uyarıdır.”
Anlaşma Müşrik olanların güçlerinin kesildiği kibir ve gururun kırıldığı savaşma imkânının kalmadığı bir zaman dilimini Kuran bize anlatır. Zaten devam eden ayetlerde bunun nasıl olduğunu anlatmaktadır.
9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.
Medine’de Güçlenip palazlanan Müslümanlar, kedilerinin sürülüp çıkarıldıkları Mekke’ye geri dönerek, Müşrik ve kâfir onlara şu ültimatomu vermektedir. Ey müşrikler sizin diniz ve Allah’ı inkârınız sizin olsun. Eğer Bundan böyle yeryüzünde İnkârınızı ve kendi din anlayışınızı mazlum ve mustazaf olanların üzerine zulüm ve işkenceye dönüştürmeye kalkarsanız sizi yerin dibine geçiririm. Edebinizle terbiyenizle yaşayın denilerek müşrik olanlara gözdağı verilmektedir.
Dört ay dolaşın ifadesi haram olan ayları hatırlatmakta, bir başka ifadeyle savaşın yapılmadığı zamanları anlatmaktadır.
9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah’tan ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.
Müslüman Olanların İktidar olduğu bir dönemde, İbrahim peygamberin tevhit de doruk noktaya ulaştırdığı kabe veya din ve yaşam biçimi son nebi ve resulün güç ve iktidar haline gelmesine kadar putlarla doldurulmuştu. İşte tekrar Allah resulü Müslüman olanların desteklemeleri ile Kâbe eski asaletine kavuşturularak Bütün Dünya insanlarına Şu mesajı haykırılmaktadır.
“Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah’tan ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.”
“Allah’tan ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de…”
“Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır;”
“yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.”
Bu ayet Kibirlenmiş mal mülk ve makam sahiplerinin yenilgiye uğradığı ve burunlarının havadan indirildiği bir zamanda Artık onların bütün dış bilgilere karşı açık olduğu bir zamanda seslenilmektedir. Onlara dünya hayatında nasıl inanmaları ve yaşamaları gerektiğini, yaptıkları yanlışlardan dönerek nasıl tövbelerini kabul edileceği, Tövbe etmezlerse sonucunda nelerle karşılaşılacağı konusunda açık ve net bir şekilde bilgi verilmektedir.
Hac; Aynı zamanda dünya Müslüman’larının yıllık kongreleridir. Bu sürekli Müslüman olanlar güç ve iktidarı ayakta tuttukları zamanda tekrar edilerek Bütün dünyada olup bitenlerin masaya yatırıldığı nerede bir mazlum olan varsa esenlik içerisinde olup olmadığı inkar edenler tarafından zulüm ve işkence görüp görmedikleri gündeme getirilerek çözüm getirildiği ve  getirilmesi  için toplanıldığı, bir ibadet şeklidir.
9/4- Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah muttaki olanları sever.
Yukarıda da belirttiğim gibi Anlaşmalı olan Müşrikler Müslüman olanlarla din konusunda savaşmayan ve onları inançlarından dolayı yerinden yurdundan sürgün edip çıkarmayanlar olarak Kuran tanımlamaktadır. Bakınız müntehine suresinde bu olay şöyle anlatılmaktadır.
60/ 8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.
İşte Allah’ın verdiği din konusunda özgürlük budur. Dünya üzerinde hangi sistem hangi ideoloji, hangi bir beşeri sistem, güç kuvvet ve otorite sahibi olduklarında başka din ve ırktan olanlara karşı böyle hoş görü içerisinde onları kendi din anlayışları ile özgürce yaşamalarına fırsat tanıyabilmişlerdir.
İslam bir terörizm dini değil, İslam kimsenin din anlayışına saldırılmadığı sürece her farklı din mensubunun kendi dininde barış ve esenlik içerisinde yaşamalarını garantörlük altına alan bir dinin adıdır.  Ama aynı zamanda, “Rabbim Allah’tır” diyenleri ve mustazaf olanları inancından dolayı sürmek ve öldürmek isteyenlere de, anti terör uygulamayı emreden bir dindir.
4/75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
60/ 9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
Bir tane ateist dedi ki, Kuran bir taraftan dinde özgürlüklerden bahseder, bir taraftan da Kâfirleri nerede bulursanız öldürün der dedi. Ben de dedim ki; Sen ateist olduğun için birisi sana gelse yüzüne bir yumruk atsa sen çevirip öbür yüzüme de bir yumruk at mı dersin? yoksa gücün yeterse onun yumruk atmasına engel mi olmak istersin? Deyince o da, engel olurum dedi. İşte Kuran’ın dediği de budur, dedim.  Şimdi o iki ayetten örnekler vererek bilgi vermeye çalışalım.
2/ 256- Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.
Kuran’ın hiçbir yerinde, Kâfir olanlar Müslüman veya mazlum mustazaf olanlara saldırmadığı sürece, onlara saldırın, savaş açın veya öldürün, diye bir ayet bulamazsınız. Çünkü Allah hem inkâr etme hem de iman etme özgürlüğü vererek insanları kendilerine verilmiş olan bir zaman dilimi içerisinde denemeye tabi tutmaktır.
76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Kuran vicdanların haykırdığı bir din anlayışını insanlara aktarır ve anlatır. Hani feyslerde ve tivitlerde dolaşan “Oğlum bak git” olayı ile kendisine saldıran delikanlının saldırılarına karşı önce uyarılar vererek uyarılara aldırış etmeyen davranışa karşı tepki gösteren temizlik işçinin davranışı gibi, Kuran, insanlara o şekilde davranmayı emreder.
Olayı tekrar hatırlatalım. Bir temizlik işçisine değişik saldırma yöntemleri ile saldıran bir delikanlının konumu ele alınır. temizlik işçisi sadece kendi işini yapmakla meşgulken deli kanlı bir çocuk saldırır. Temizlik işçisi,  deli kanlının her saldırışında,”oğlum bak git” der. Bak sen bana ne kadar saldırmak istesen de benim sana saldırmaya niyetim yok mesajını verir. Deli kanlı hala değişik saldırma yöntemleri ile saldırısına devam eder. Temizlik işçisi de elindeki küreği delikanlıya vurunca delikanlı ağlayarak bağırarak kaçmaya başlar.
Onu izleyen vicdan sahibi bütün insanlarda, o delikanlının yaptığı bu haksız saldırısına karşı temizlik işçisinden dersini alması, delikanlının bu cezayı hak ettiği kanaati hâsıl olmuştur.
Müslüman Olan her insanın kendisine düşen temel olarak iki görevi ve sorumluluğu vardır. Birincisi hiç kimseye zulüm yapmamak, ikincisi de zulüm yapana da gücü yetiyorsa engel olmaktır. Öyleyse Müslüman, zulüm yapanlara karşı sert ve caydırıcı, Mazlum olanlara karşı da Müşvik ve alçak gönüllü olandır.
Şimdi tekrar konumuza geri dönerek Kâfir olanların öldürülmeleri ile ilgili ayetlerden konu içerisinde birkaç tane örnek vererek anlatmaya çalışalım.
2/ 190- Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
Dikkat ederseniz, Öldürme konusu konu içerisinde nasıl gündeme getirildiğine dikkat çekmek istiyorum.” Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.”
Savaş, insanların inkar etmelerinden veya müşrik oluşlarından dolayı değil, İnkar eden ve müşrik olanların saldırılarına savaş açmalarına, savaşla karşılık vermektir.

2/191- Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir.
“Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.”
Bu ifade kendisinden önce gelen ayetlerin harmanlanmasının bir yorumudur. Yoksa kendinden önceki ayetleri ele almadan sadece bu ayeti alarak anlamaya çalışırsak “cünüp iken namaza yaklaşmayın” ayetinden cünüp kelimesini çıkararak sadece namaza yaklaşmayın ifadesini gündeme getirerek “Kuran’da Allah namaza yaklaşmayın diyor” dedikleri gibi olur.
“Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir.”
“Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın.” Bu ifade Allah’ın dininde ve uygulamasında savaşın olmadığı konusunda önemli bir vurgu yapılmaktadır. Ancak her ne şartlarda olursa olsun Kuran, Müslüman olanların ilahi nizamı yaşarken o emirlerin insan hayatından kaldırılmasını büyük bir zulüm ve fitne olarak tanımlamaktadır.
İnsan yaratılış olarak Allah’a kul olmak onun koyduğu kurallara göre yaşamak için vardır. Ya bu yaşamı Allah için yapacak ya da ölecektir.  İman edenler için başka alternatif yoktur. “Fitne, öldürmekten beterdir” ifadesi onu anlatmaktadır. Şeytanın yolunda giderek sonucunda ebedi cehenneme gitmektense, Müslüman olarak ölmenin önemine ve sonucunda cennete gitmenin güzelliğine dikkat çekilmektedir.
2/192- Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir.
Kim savaşa son verirlerse? Elbette müşrik ve kâfir olanlardır. Allah kesinlikle savaş açmayan ve savaşırken savaşmaya son verenlere savaşmayı yasaklamakta ve haram kılmaktadır.
2/193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.
Fitne; Yukarıda da açıkladığımız gibi Allah yolundan alıkoymak için yapılan zulüm ve işkencelerdir. İşte Müslüman olanlar güç ve iktidar sahibi olduklarında Yeryüzünde ister Müslüman olsun isterse başka dinlerden olsunlar başkalarına zulüm yapmadıkları sürece onlara zulüm yaparak kendi din anlayışları içerisinde zulüm yapmadan yaşamak isteyenlerin özgürlüklerini ellerinden almaktır. Bakınız bu konuda şu ayet ne kadar insanların din anlayışlarına özgürlük verdiğini anlatmaktadır.
8/72- Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir.
Bu ayeti dört ktegoriye ayırarak incelemeye çalışalım.
1-“Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır.”
Müslüman olanların biri birlerine veliliği bu kategoride olanlardır.
2-“İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz yoktur.”
Burada velayet olmanın şartını hicret eden müminlerle hicret etme şartına bağlamaktadır.
3-Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür.”
4-“ Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir.”
2/194- Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir.
Bu ayetlere dikkat ederseniz, Kâfirlerin Müslüman olanlara saldırması sonucunda Müslüman olanların da saldırmasını ve onların öldürmelerine karşılık da onların öldürülmelerini emretmektedir. Konu içerisinde geçen ve kendisinden önce gelen ayeti gale almadan sadece öldürün ayetini alarak ayetleri çarpıtarak  insanları yanıltmaktadırlar. Bakınız o ayetin kedisinden önce gelen ayette ne diyor?
2/ 190- Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
9/5- Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Haram aylar, Kimse kimsenin din anlayışına karışmadan herkesin kendi din özgürlükleri içerisinde yaşanılan dönemdir ortamdır. Zamandır. Saygı ve hürmet karşılıklıdır. İnsanlara saygılı olmayanlar onlara din anlayışlarından ötürü hürmet göstermeyenlere insanlardan hürmet ve saygı beklemek beyhudedir.
Saygı gösterenlere saygı vardır. Hürmet gösterenlere hürmet vardır savaş yapanlara savaş vardır öldürenlere karşılık da öldürme vardır. Ancak hürmetsizlik ederek davranışlarını hürmete, saygısızlık edip saygısızlığını saygıya savaş açıp açtığı savaşı pişmanlığa dönüştürerek kendilerini düzeltenlere bağışlanma ve ecirleri vardır.
2/ 160- Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim.
Sonuç olarak İslam ve terörizm başlıklı makalemi elimden geldiği dilimin döndüğü kadar işlemeye çalıştık. Elbette anlatımda anlamada eksiksiz değiliz. Hatasız kusursuz sadece ve sadece Allah vardır. Hamd onun hürmet onun ibadet ve kulluk da sadece ona aittir.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN- ANAMUR