30 Eylül 2015 Çarşamba

KUR’AN MUHAMMEDİN UYDURDUĞU BİR KİTAP DEĞİLDİR.






RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

4/82- Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Kur’an hakkında, gerek müşriklerden gerekse Ehli kitaptan olan insanlar, Kur’an’ın hak etmediği bir takım mesnetsiz sözler söylemişlerdir. Şimdi biz Kur’an hakkında söylenmiş olan olumsuz sözlere girmeden önce peygamberlik nedir? Onun üzerinde durmaya çalışalım.

NEBİLİK NEDİR? (PEYGAMBERLİK)

Nebi; Allah’tan direk olarak vahiy alan dünya yaşamını, düzgün kullanma kurallarını öğrenen insandır. Bu insan Allah’tan almış olduğu bilgileri insanlara ulaştırmakla aynı zamanda bir resul veya Allah ile insanlar arasında elçilik görevini yüklenmeltedir.

2/97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98- Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır.”
Cibril; Allah’ın Dünya hayatında doğru bir şekilde yaşamak isteyen insanlara, gaybi bilgilerle geçmişte ve gelecekte insanların bilmediği konularda, bilgileri kendi seçmiş olduğu nebilerine vahyetme olgusu veya olayının adıdır. Daha kısa bir tarif ile tanımlayacak olursak, Cibril; Allah’ın nebilerle konuşma olayıdır. İşte Kâfir olanlar bu olayı inkâr etmektedirler.
Dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insanların büyük bir çoğunluğu Allah’ı kabul etmektedirler. Ancak en azı da ata dini, mensupları ve Müslümanlardır. Yani Allah’ı kabul edenler içerisine Müslüman olanları da ekleyecek olursak çok azı ata dini mensupları Allah’ı ve Allah’ın rabliğini kabul etmemektedirler.
Kur’an’ın Müşrikler diye tanımladığı insanlar günümüzdeki karşılığı, ateistler ve deistlerdir. Ateist olanlar,  Allah’a onun gönderdiği peygamberlere, onun gönderdiği kitaplara, Cibril ve ahiret alemine inanmamaktadırlar.
Allah, ata dini mensupları için şöyle der.
2/28- Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
Allah deist olanlar için de şöyle der.
43/9- Andolsun, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, tartışmasız: “Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı” diyecekler.
43/87- Andolsun, onlara: “Kendilerini kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette: “Allah” diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyor
Deist olanların ateist olanlardan tek farkı, deistlerin sadece Allah’ın varlığını birliğini kabul etmeleridir. Ancak Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiyleri kabul etmediklerinden dolayı ateistlerle hiçbir farkları yoktur. Her ikisi de şöyle derler.
40/ 37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”
O zaman, diye biliriz ki, Allah’ın rabliğini kabul etmeden Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmenin hiçbir anlam ve önemi yoktur. Allah’ın Rabliğini kabul etmek demek Dünya yaşamında, kendi istediklerin gibi değil, Allah’ın istediği gibi yaşamaktır. Allah’ın istediği gibi yaşamanın kuralları da, ancak ve ancak onun göndermiş olduğu peygamberlerle öğrenilebilir.
33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Eğer, Müslüman’ım diyorsan ve tercihini bağışlanma hidayete gelme yönünde kullandığını söylüyorsan, Allah resulü sana yat diyorsa yatacaksın, kalk diyorsa kalkacaksın, öl diyorsa öleceksin. Senin onun söyledikleri hakkında yorum yapma, seçenek ortaya koyma hakkın yoktur. Çünkü onun söyledikleri Allah’ın söyledikleridir. O kendi hevasından konuşmaz onun konuştukları vahyolunmakta olan bir vahiydir.
53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Kur’an peygamberin profilini ortaya koyarken, söylemde, dünya yaşamında nerede ne söyleneceğini, nerede ne yapılması gerektiğini kendisi örnek bir insan olarak vahyi bilgiler çerçevesinde söyler ve yaşar, diğer iman eden ve salih amel işlemek isteyen insanlara, siz de benim söylediğim ve yaşadığım gibi yaşayın mesajını verir.
KUR’AN, İNSAN UYDURMASI OLAMAZ!  
17/88- De ki: “Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler.”
2/23- Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur’an)’dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.
Kur’an insanların geçmişte ve gelecekte, insanlar o konuda bilgi sahibi değilken, doğru bir tarihi bilgiyi sunarken, diğer taraftan da, Evren hakkında insanların ulaşamadığı yaratılış ve son oluş hakkında bilgi sunmaktadır. Hatta daha da ötesi, ahiret hayatında daha o hayat gelmeden önce kimlerin cennete kilerin cehenneme gideceği hakkında bilgi vererek o hal insanların başlarına gelmeden önce bilgi verilmekte ve insanlar uyarılmaktadır.
Peygambere iman, onların getirmiş olduğu vahyi bilgilerin kendi içerisindeki çelişkisizliğidir. Peygamberin arkasında söyledikleri gibi ne bir mühür var? Ne de onların kendilerine verilmiş olan kitaptan başka, bir mucizeleri vardır. Kur’an onların mucize isteklerine karşı şöyle söyler.
29/50- Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca Allah’ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
İslam toplumlarının yanıldıkları önemli konulardan birisi peygamberler kendi peygamberliklerini iddia ve ispat etmek için, onlara fizik yasalarını altüst edecek mucizeler getirmesi, anlayışıdır. Oysa vermiş olduğum ayet örneklerinde peygamberi diğer peygamber olmayan insanlardan ayıran en önemli özellik, onlara bilginin Allah’tan gelmiş olmasıdır. İşte peygamberleri peygamber yapan ona itaat edilmeye, ona yardım ve destek vermeye yönelten bu konumlarıdır.
Peygamberlerin getirdikleri vahyi bilgiler ve vahyi bilgileri hayatlarına uygulama dışında diğer insanlarla hiçbir farklılıkları yoktur. Kendisinin peygamber olduğunu inkâr edenlere karşı peygamberin onlara cevabı Allah’ın bildirmesi ile şu olmuştur.
17/90- Dediler ki: “Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.”
17/91- “Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.”
17/92- “Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.”
17/93- “Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.” De ki: “Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”
İşte Allah kâfir olanların peygamberden olağan üstü şeyler istemelerine karşı nebilerin profilini (“De ki: “Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”) Böyle bir yere koymaktadır.
PEKİ, BİZ İNSANLAR İÇERİSİNDEN BİRİSİNİN ÇIKIP DA BEN PEYGAMBERİM DESE, ONUN PEYGAMBER OLUP OLMADIĞINI NEREDEEN BİLECEĞİZ?
Peygamberler kendi peygamberliğini Allah kendilerine açıklayıncaya kadar kendileri bile bir zaman dilimi içerisinde peygamber olduğunu, bilmiyordu. Allah onu şöyle açıklamaktadır.
10/ 94- Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.
Dikkat ederseniz, her konuda Allah uzmanlık alanı oluşturmuştur. Peygamber kendisine gelen bilgiler konusunda şüpheye düşmüş ki, Allah onu kendisinden geldiğini izah ederek onu rahatlatmaktadır. Allah dünya hayatında kimseye görünmez. Ancak Allah kendi güç ve kuvvetini, evreni yaratmakla, aynı zamanda, insanlara bilmedikleri konuda bilgi vermekle kendisini tanıtır.
2/ 97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
Yine İslam müfessirlerinin, yanıldıkları en önemli konulardan birisi de, peygamberlere vahyi bilgilerin, Cebrail tarafından getirildiği inancıdır. Oysa Allah peygamberlerle direk konuşarak kendi bilgilerini aktarmaktadır. İşte bu olaya Kur’an Cibril ifadesi kullanmaktadır.
Aynı olay Musa peygamberde de geçmektedir.
27/ 6- Hiç şüphesiz, bu Kur’an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve her şeyi gerçeğiyle) bilen (Allah’ın) Katından ilka edilmektedir.
27/7- Hani Musa ailesine: “Şüphesiz ben bir ateş gördüm” demişti. “Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim.”
27/8- Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi: “Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir.
27/9- “Ey Musa, gerçekten Ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.”
27/10- “Asanı bırak;” (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı. “Ey Musa, korkma; şüphesiz Ben(im); Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz.”
Vermiş olduğum bu ayetler açıkça gösteriyor ki, istisnasız bütün peygamberlere vahyi bilgiler Allah, onların kalplerine ilka ve ilham etmekle bildirilmektedir.
Kur’an’ın hiçbir yerinde peygamberlere vahyi bilgiler Cebrail aracılığı ile geldiğine dair bir ifade geçmez. Bir mucide oluşturduğu ilgi alanı ile ilgili konularda bilgi, tıkandığı konuda ilka ve ilham ile geliyorsa, Peygamberlere de, vahyi bilgiler ilka ve ilham yolu ile gelmektedir. Yalnız Kur’an peygamberlere gelen bilgileri şairlere ve kâhinlere gelen bilgilerden ayırmaktadır.
69/ 40- Hiç şüphesiz o (Kur’an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
69/41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
69/42- Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
69/43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
Yani bu Kur’an şairlere gelen ilhamla, kâhinlere gelen gaybi haberler gibi zan ve tahminle olan bilgilerle ortaya konulmuş bir kitap değil, Bu Kur’an kovulmuş şeytanın vesveselerinden arındırılmış olarak senin kalbine ilka ve ilhamla ortaya konulmuş bir kitaptır.
Peygamberleri diğer inanan ve inanmayan insanlardan ayıran özellik onların yanıldıkları zaman vahiyle düzeltilmeleridir.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Peygamberler, Hâşâ tabiri caizse, ipi Allah’ın elindedir. Sapma ve yanlış yola gitme durumunda, hemen müdahale edilerek düzeltilir, doğru olan yola ve çizgiye yöneltilir.
İNSAN BİR ALANDA UZMANLAŞABİLİR, AMA BÜTÜN UZMANLIK ALANLARINI BİLEMEZ.
Bana Kur’an’ın verdiği pozitif ilimlerle ilgili bir ayet gösterin ki, pozitif bilimler, o ayeti yalanlayan bir söz söyleyebilsinler. Şimdi Kur’an’dan değişik bilim dalları ile ilgili ayetlerden örnekler vererek söylediklerimizi belgelemeye çalışalım.
1-EVREN VE EVRENİN YARATILIŞI HAKKINDA KUR’AN’IN SÖYLEDİKLERİ!
41/11- Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” İkisi de: “İsteyerek (İtaat ederek) geldik” dediler.
Allah insanların dışında yaratılmış olan varlıkları lisanı haliyle konuşturarak, Halife olan insanlara bilgi sunmaktadır. Bunu isterseniz Kur’an’ın açıkladığı bir kaç ayet örneği vererek açıklamaya çalışalım.
33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Ayete göre yerlerde ve göklerde yaratılmış varlıkları Kur’an temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Birincisi kendilerine emanet sorumluluk yüklenen ve önüne, farklı seçenekler konularak, imtihana tabi tutulan insanlardır. İkincisi de kendilerine kodlanmış olan bilgilerle hareket eden meleklerdir. Yine buna bir ayet örneği verelim.
2/30- Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim” dedi.
Sakın ola ki, Ayette geçen şu ifadeyi” “Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” Allah ile pazarlık yapan ve Allah ile münazaraya girişen bir melek profili aklınıza gelmesin. Burada Allah melekleri lisanı haliyle konuşturarak insanlara melekler hakkında bilgi vermektedir. Melekler insanların bozgunculuk yapacağını da bilmez, kanlar akıtıp ekini ve nesli yok edeceğini de bilmezler. Bir ayet örneği daha verirsem sanırım melekler hakkında biraz daha bilgi sahibi oluruz kanaatindeyim.
76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
Dikkat ederseniz melek olan varlıklar insanın yaratılış aşamasına gelinceye kadar insan yaşamını belirli bir zaman dilimi içerisinde gerek lehinde gerekse aleyhinde insanların karar verdikleri yönde hizmet sunan varlıklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine bir ayetle örneklendirmeye çalışalım.
2/29- Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.
Bilim adamlarının tahminine göre Kâinat insan yaratılışına kadar yaklaşık olarak on üç milyar yedi yüz milyon yıl olmuş. Dile kolay, belki de insanlığın ömrü bitimce de aynı süre daha geçecek, insanlar yeni bir yaratılışla yaratılıp, ahiret hayatında hesaba çekileceklerdir. Bu konuda Allah bilgi vermemiş.
33/63- İnsanlar, sana kıyamet-saatini sorarlar; de ki: “Onun bilgisi yalnızca Allah’ın Katındadır.” Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakın da olabilir.
Evet, Allah katında iki hayat vardır. Birisi dünya hayatı ekilip biçilen imtihana tabi tutulan yer. İkincisi de ahiret hayatıdır. Bu da mahsulün kaldırıldığı yerdir. Bir başka ifadeyle ceza ve mükâfatın verileceği yerdir.
36/36- Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir.
Allah yerlerde ve göklerde canlı ve cansız ne kadar varlık yaratmışsa hepsini çift yaratmıştır. Bunu destekleyen bir ayet örneği aktaralım.
51/49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.
Arap cehaleti döneminde, daha insanların birçok konularda bilgi sahibi değilken bunları bilmesi mümkün değildir.
36/37- Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp yüzeriz, hemen artık karanlıkta kalıvermişlerdir.
Kur’an, ayet kelimesini gece kelimesi için kullanması dikkat çekmektedir. İslam toplumları, genelde ayet kelimesi geçtiği zaman sadece Kur’an’da geçen ayetler olarak anlamakta ve algılamaktadırlar. Oysa Ayet; Allah’ın peygamberlere gönderdiği vahiylerin dışında olanlara da ayet kelimesi kullanmaktadır. Yani Allah’ın gönderdiği ve yarattığı zerreden küreye kadar ne kadar varlık ve yaratık varsa hepsi ayettir. Savaşı ile, barışı ile, sineği ile, hayvanı ile, akılı ile, meleği ile, oksijeni ile, karbon dioksiti ile, aklına yaratılmış olan ne kadar varlık varsa bunların hepsi birer ayettirler.
Kur’an’ı okurken ve ayetleri, anlamaya çalışırken, ayet kelimesinin nerede ne anlama geldiğini konu içerisinde farklı anlamlara geldiğine dikkat çekmek istiyorum. Eğer konu içerisinde farklı anlamlara gelen ayet, eğer yerinde ve dozunda anlaşılamazsa ayette anlatılmak istenilen mecradan kayarak başka anlamlara girmesine yol açar. Bir örnekle bunu anlatmaya çalışlım.
17/59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Ayetin bütününü ele alarak anlatmak istediği manayı kısacık da olsa anlatmaya çalışalım. Son nebi ve resule kadar gelmiş geçmiş bütün peygamber kavimleri, peygamberleri öldürmeleri yalanlamaları ve onların din anlayışlarını iktidar olarak gerçekleştirememeleri durumunu Kur’an, helak kelimesi ile özetlemiştir. İşte burada ayet kelimesi helak edilme kelimesi yerine kullanılmıştır.
Eğer senin kavmin de onlar gibi seni, yalanlayıp sana destekçi olmasalardı, seni de öldüreceklerdi. Böylece onlar da helak olacaklardı. Yani gelen peygamberlerinden asıl yaratılış gayelerinin sebebini öğrenemeyeceklerdi. Ama biz sana seni destekleyen ordular verdik, seni güç ve kuvvet sahibi yaptık ki, onlar seni öldüremediler ve sana iman eden ve seninle beraber bu davayı omuzlayan Müslüman topluluk oluştu. Ve böylece biz dinimizi seninle tamamladık. Din olarak da İslâm’ı seçip beğendik, ifadesi kullanılmaktadır.
Oysa bütün müfessirler ayetin kastettiği manadan uzaklaşarak Allah geçmiş peygamberlere kendi peygamberliklerini ispat etmek için olağan üstü fizik yasaklarını altüst eden mucizeler verdi. Ama son peygambere mucize vermedi. Bu mucize hakkını son peygamber, ahiret aleminde kullanacak ve ümmetinin kurtuluşunu sağlayacak, anlayışında birleşmişlerdir.
Allah ise ahiret hayatında ne peygamberler ne şeyhler ne şehitler hatta Allah kendisi bile şefaat etmeyeceğini vurgulamaktadır.
2/48- Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
Ahiret hayatında herkes kendi kazandığını yiyecektir. Orada kimse kimseye kazancından pay veremeyecektir.
53/38- Doğrusu, hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez.
53/39- Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.
53/40- Şüphesiz kendi emeği (veya çabası) görülecektir.
Yine  O dönemde bir insanın bilemeyeceği uzay hakkında verilen bilgilerden aktarmaya devam edelim.
36/38- Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.
Daha insanlığın güneş hakkında kesin bir bilgiye ulaşamadığı bir dönemde, çıksın öyle bir toplum içerisinden güneş hakkında yirminci asırda insanların ulaştığı bilgiye eş değer doğru bir bilgi versin!  Güneş ay ve gök cisimleri hakkında Kur’an’ın, uzay çağının gelişmesi ile bu bilgilerin doğrulanması onun insan uydurması ve tecrübî bilgilerle ortaya konulmuş bir kitap olmasının mümkün olmadığını gösterir.
36/39- Ay’a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner).
36/40- Ne Güneş’in Ay’a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.
Güneş ay ve yıldızlar hakkında bilgi veren Kur’an, Hepsinin kendilerine ait bir yörüngede döndüklerini, asla biri birlerine çarpmadıklarını, bu rast gele bir düzen olmadığının bir delilidir. Yine Kur’an güneş ve ay hakkında bilgi verirken şöyle söylemektedir.
71/15- “Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?”
71/16- “Ve ayı bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır.”
Devamlı üzerine basarak, vurgulayarak, söylediklerimin altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum. İnsanlık var oluşunda bilgi sıfır idi. Bilgi insanlara iki kaynaktan gelmeye başlamıştır. Birincisi vahyi bilgiler. Bu bilgiler peygamberlerle gelen bilgilerdir. İkincisi de eşyanın bilgisine ulaşmak için deneme yanılma yolu ile öğrenilen bilgilerdir.
Bu bilgiler, Bir ağacın tohumdan topraktan çıktığı gibi, filizlenmesi, büyümesi, olgunlaşması gibi, bir süreç içerisinde ola gelmiştir. Veya bir kar topağının yuvarlandıkça bir çığ oluşturacak hale gelmesi gibi gelmiştir. Veya bir kıvılcım ateşin kocaman ormanları büyüyerek yakışı gibi olmuştur. Veya kocaman okyanuslar, damlalar halinde düşen yağmurlarla olmuşlardır. Daha örnekleri istediğiniz kadar çoğaltabiliriz.
Bunlara yetmiş seksen yıllık ömrümüzde bile gözle görerek şahit olmaktayız. Bundan elli altmış yıllık ortaya konulmuş teknoloji ile şimdiki teknoloji aynı mı? Elbette değildir.
Bundan yaklaşık olarak bin beş yüz yıl önce insanlar içerisinden birisi kalksın, bin beş yüz yıl sonraki insanların yeni ulaşmış olduğu uzay çağındaki bilgilerle aynı olsun. Sizce akıllı, düşünen bir insan için, bu mümkün müdür?
İşte Peygamber kendi döneminde Bazı olayları, daha olay olumdan, o olayın olacağı hakkında Allah’ın bildirmesi ile bilgi vermekte ve o olay o zaman olunca iman edenlerin imanları artmaktadır. Şimdi de düşünen insan için O dönemde söylenmiş bir sözün ilim ve teknoloji geliştikçe o söylenenlerin tasdik edilmesi ve doğrulanması bu Kur’an’ın insan uydurması bir kitap olmadığının yeterli delili ve belgesidir.
21/30- O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
Bu gün biyoloji ve botanik bilimleri hakkında ilim yapan bilim adamlarında her canlı varlığın sudan yaratıldığına itiraz edebilecek birisi var mıdır?

2-İNSANININ YARATILIŞI İLE İLGİLİ AYETLER!
 22/5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.
23/13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
23/14- Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.
Yukarıda, insanın yaratılışı hakkında vermiş olduğum ayetlerde bu günkü tıp ilminin ortaya koyduğu verilerle tezat teşkil eden bir yeri var mıdır?
Bu gün İslam toplumları Kur’an’dan olmayan ve Hıristiyanların uydurması bir sözle İsa’nın bu ayetlere muhalefet olarak İsa’nın babasız olduğu inancı vardır. Asla İsa babasız değildir. Gerek Kur’an bütünlüğünde gerekse ilmi verilere göre, gerekse Allah’ın sünnetine göre, İsa babasız olamaz. Eğer öyle olmuş olsaydı Allah kendi yasaları ile ters düşerdi.
Kur’an hakkında Akademik bir bilgiye sahip olan bir kişi İsa’nın babasız olmadığını rahatlıkla kavrayabilir. Şu ayetler, İsa’nın babasız olmadığı ile ilgili yeterli bir bilgiye ulaştırır.
51/49- Ve Biz, herşeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.
30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Peygamber,tıp ilmi konusunda uzman birisi değildir. Ama tıp ilminin verileri ile uyum halinde söz söyleyebilmesi onun Allah tarafından bilgi verilmesinin bir delili ve bir belgesidir.

3-İNSANIN PİSİKOLOJİK YAPISI İLE İLGİLİ AYETLER.
91/7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Yukarıda vermiş olduğum ayetler, insanın psikolojik yapısını ortaya koyan ayetlerdir. Belki psikoloji ilmi şu ana kadar daha olayları Kur’an’da geçen bu ayetlerdeki gibi çözememiş olabilir ama, epey bu ayetlere söyledikleri kanaatimce yaklaşmıştır.
Psikoloji ilmine göre, insanın öz yapısında bir alt ben ve bir de üst ben vardır. Bir başka deyişle içimizdeki çocuk ve baba kavramları ile, olayları açıklamaya çalışmışlardır.
Kur’an insan yapısını iki ana çatı altında ele alarak bilgi vermektedir.
1-Birincisi; BEDEN, CAN, RUH!
BEDEN; Topraktan yaratılan ve hala topraktan yaratılmaya devam eden, eller, kollar, ayaklar, kafa, kalp, damarlar, hücreler, aklına insana ait ne kadar, organlar varsa hepsini içerisine alan kısmıdır.
CAN; İnsan bedenindeki bütün hücre ve organları diri tutan ve dumansız ateşten yaratılan enerjinin adıdır. Bedenden can gitti mi? Beden de diri olma özelliğini kaybeder.
RUH; İnsanlara üflendiği zaman, insanın gerek psikolojik gerekse bedensel, bütün orgların, kendi görev alanları içerisinde aktif hale dönüşmesidir.
2-ikincisi; TAKVA, İBLİS, AKIL!
TAKVA; Kur’an’a göre her insana iki kanaldan ilham gelmektedir. Bir başka ifadeyle  iki ses gelmektedir. Bunun birisi takvadır. Takva sesi insanlara yaratılışta insanların vermiş oldukları sözde durmalarını ve o söze sadakat göstermelerini teklif olarak insana sunar.
İBLİS; İşte bu iki ilham veya sesten, veya tekliften birisi de iblisten gelmektedir. Bu ses veya bu ilham insanlara yaratılışta “Rabbim Allah’tır” sözünden insanları saptırmayı teklif olarak sunar.
AKIL; İnsana gerek takvadan gerekse de iblisten gelen tekliflerden, insan hangisine karar verirse akıl insanın karar verdiği yönde insanlara hizmet sunar.
Dolayısı ile yukarıda vermiş olduğum, beden can, ruh, iblis, takva ve akıl hepsi melek olduğu halde insan bunlardan ayrılmakta ve insan kendi kararını değişik seçeneklerden hangisine karar vereceğini kendisi belirlemekle onu halife ve farklı bir boyuta taşımaktadır.
İnsan; hem rabbani yola eğilimli, hem de, gayrı rabbani yola eğilimli, kendi kararını kendisisi vermekle halife konumuna yükseltilmiş ve ona emanet yüklenmiş mükemmel bir varlıktır.
İnsanı meydana getiren bütün parçalar ayrı ayrı birer melek olduğu halde, insan meleklerden farklı yaratılışı, onu farklı seçeneklerden kendi kararı ile kendi yolunu kendisi seçmekle ayrılmaktadır.
Psikoloji konusunda uzman olmayan bir kişinin bu kadar insan yapısı ile ilgili bilgi vermesi olacak şey değildir. Bu bilgileri ancak yerleri ve gökleri yaratan, Allah’ın ona vahyetmesi ile bilmektedir.
4-TIP İLMİ İLE İLGİLİ AYETLER!
31/14- Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. “Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır.”
46/15- Biz insana, ‘anne ve babasına’ iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım.”
Daha tıp ilminin gelişmediği bir dönemde, Yirmi birinci asırda daha yeni yeni gündeme gelen anne karnındaki bir çocuğun dinlemeye başlamasını ve canlanmasını Kur’an, yaklaşık üç ay olarak açıklamaktadır. Ayetlerin ilgili bölümlerini tekrar aktararak açıklamaya çalışalım.
“Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır.”
Kur’an kameri aya göre bunu hesaplamıştır. Kameri ayda bir yıl yaklaşık olarak üç yüz elli dört gün altı saattir. Yaklaşık olarak her ay yirmi dokuz buçuk gün ortalama sürmektedir.
Çocuğun anne karnında yaklaşık olarak dokuz ay kaldığını düşünürsek, canlanması ile sütten kesilmesi otuz ay olduğuna göre, otuz aydan yirmi dört ayı çıkardığımız zaman altı ay çocuk anne karnında canlı olarak taşındığını görmekteyiz. Çocuğun ana rahminde oluşmaya başladığını bula bilmek için, dokuz aydan altı ayı çıkardığımız zaman çocuk anne karnında üç ayda canlandığını, Kur’an söylemektedir. İnceleyin tıp ilmi de bu gün onu söylemektedir.
“Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. “
Anne sütü tam bir besindir. Çocuğun sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi birçok hasatlıklara karşı koruna bilmesi için iki yıl anne çocuğunu emzirmesi gerektiğini Kur’an söylemektedir. Bu gün tıp ilmi de aynı sonuca vararak bunu söylemektedir.
Yani Çocuğun canlanmaya başlamasından sütten kelimesine kadar geçen süreç, altı ay anne karnındaki kaldığı süre+yirmi dört ay=toplam otuz ay etmektedir.
Aklını kullanan insan için, bundan bin beş yüz yıl önce tıp ilmi konusunda bu bilgilere ulaşılmadan bunları bir insanın kendi uydurması sonucu ortaya konulabilir mi?

5-YENMESİNDE İÇİLMESİNDE VE YAPILMASINDA HARAM OLAN ŞEYLER!
5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
5/4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: “Bütün temiz şeyler size helal kılındı.” Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah’ın adını anarak- yiyin. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
Yukarıda verdiğim ayetler içerisinde, Tıp ilminin karşı çıkacağı konu Allah adına kesilmeyen hayvanların yenilmesinin yasaklanmasıdır. Ayeti verelim onun üzerinde konuşalım.
“Allah’tan başkası adına kesilen” Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar tertemiz olduğu halde Allah’ın onların yenilmesinin haram kılmasının sebebini, Allah’a olan Rabliği başka ortaklara kayışından insanları korumak içindir.
Soruyorum size Bu gün Müslüman olanların dışında bu olayı anlayabilmek kolay bir şey midir? Eğer Allah böyle bir emir vermemiş olsaydı, Arap cehaleti döneminde çıkmış bir insan, helal ve haramları ayrıntıları ile nasıl bilecekti? Sizce bazılarının söylediği gibi bu Kur’an insan uydurması olabilir mi?

6-GAYP HAERLER İLE İLGİLİ BİLDİRİLEN AYETLER!
3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem’i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur’a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
72/26- O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.)
72/27- Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer.
2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap’tır.
2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
2/5- İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: “Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi “Ahmed” olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: “Bu, açıkça bir büyüdür” dediler.
Yukarıda Kur’an’dan aktardığım ayetleri yorumlamaya çalışalım.
Kur’an Gayb haberlerini temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Birincisi,dünya hayatında, peygamberleri peygamber yapan, insanları o konular ile ilgili bilgilerde aciz bırakan, daha gelmeden gelecekte olacak olan bir olayı, daha dünyada iken, o bilgiler Allah tarafından daha önceden bilgi verilerek bildirilmesi,zamanı zemini geldikçe  verilen gayb haberleri ile ilgili bilgierin insanlara gösterilmesidir.
Kur’an’ın şairler ve kâhinlerle, nebileri ayırırken vurgulamak istediği de budur.
69/ 41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
69/42- Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
Bunlardan bir örnek verelim.
30/ 2- Rum (orduları) yenilgiye uğradı.
30/3- Yakın bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir.
30/4- Birkaç yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün mü’minler sevineceklerdir.
Eğer Rumların yenilgilerinden sonra yeneceklerini bir kahin söylemiş olsaydı, o söz ya tutardı, ya tutmazdı. Ama bir peygamber söylemesi onun söylediğinin kesin bir sonuç olduğunu Allah, bildirmesi ile netleşmektedir.
61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: “Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi “Ahmed” olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: “Bu, açıkça bir büyüdür” dediler.
Aradan yaklaşık altı yüz sene önce peygamber olmayan birisinin çıkıp da Ahmet isminde bir peygamber geleceğini söyleyip de onun söylediğinin çıkması herhalde bu Kur’an’ın insan uydurması bir kitap olmadığının bir delili bir belgesi olsa gerektir.
İKİNCİSİ VE EN ÖNEEMLİ OLANI DA AHİRET ALEMİ İLE İLGİLİ GAYB HABERİDİR.
İşte, Kur’an’ın inanan ve inanmayan diye ayırdığı insanlar ahiret hayatı ile ilgili gayb haberleridir. Eğer Bir insan öldükten sonra diriltilip hesaba çekileceğine iman ediyorsa, bu insan peygamberlerin Allah’ın bildirmesi ile bildirdikleri Ahiret hayatı ile ilgili bilgi vermelerinden kaynaklanmaktadır. Daha ilk insanların var oluşu ile beraber peygamberlik peş peşe devam edip gelmiştir.
Nebi, Haber veren insanları Allah’ın bildirmesi ile gayb haberleri ile insanları uyaran demektir. Eğer peygamberlik olayı olmamış olsaydı ahiret hayatı ile ilgili bilgileri insanlar, nereden öğreneceklerdi? İşte inkâr edenlerin inkâr ettikleri en önemli konulardan birisi de peygamberlik olayıdır. Dolayısı ile ahiret hayatı da inkârlarına yakışır bir şekilde kabul edilmemektedir. Onlar şöyle derler.
45/24- Dediler ki: “(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi “kesintisi olmayan zaman’ (dehrin akışın)dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor.” Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur; yalnızca zannediyorlar.
İşte Bize Allah hakkında detaylı bilgileri, kitaplarını meleklerini öldükten sonra dirilmeyi Allah’ın bildirmesi ile peygamberler bilgi vermektedirler. Peygamberlik olayına inanmayıp da ahiret hayatına inanması bence safdillik olur.
Ben bazılarına şöyle bir soru yöneltirim. “Öldükten sonra bir diriliş, dirilişten sonra bir hesaba çekiliş ve arkasından kim nasıl amel işlemişse ebedi bir mükafat yeri olan cennet veya ebedi bir ceza yeri olan cehennem yeri var derler. Sen inanır mısın? dediğimde, büyük bir çoğunluk şöyle demektedirler. “Ölüp de geriye geleni gördün mü?” Şimdi Kur’an’dan ahiret alemi ile bir kesit aktaralım.
İNKARCI OLAN İNSANLARIN, AHİRET HAYATINDA ÇEKİŞMELERİ!
50/20- Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
50/21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
50/22- “Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.”
50/23- Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: “İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.”
50/24- Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine,
50/25- Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,
50/26- Ki o, Allah’la beraber başka bir İlah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.
50/27- Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: “Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.”
50/28- (Allah buyurur:) “Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim.”
50/29- “Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.”
50/30- O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek.
50/31- Cennet de, muttakiler için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır.
50/32- Bu, size vadolunandır; (gönülden Allah’a) yönelip-dönen (İslam’ın hükümlerini) koruyan,
50/33- Görmediği halde Rahman’a karşı ‘içi titreyerek korku duyan’ ve ‘içten Allah’a yönelmiş’ bir kalp ile gelen içindir.
50/34- “Ona ‘esenlik ve barış (selam)la’ girin. Bu, ebedilik günüdür.”
50/35- Orda diledikleri herşey onlarındır; Katımız’da daha fazlası da var.
Sonuç olarak, diyebiliriz ki, bütün dünyadaki insanların toplanıp da bir araya gelseler, “şu Kur’an’ın benzerini getiremezler” ayetinde vurgulandığı gibi, bu kadar geniş kapsamlı bir bilgiyi bir insan ne kadar akıllı olsa da meydana getirmesi düşünen insan için olacak şey değildir.
Kur’an’ın insan uydurması bir kitap olmadığına şu üç ayet yeter ve artar bile!
18/1- Hamd, Kitab’ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah’a aittir.
67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Kur’an, Yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın Kâinat hakkında bilgileri, altı bin iki yüz otuz altı ayetle formül ize edilerek Mushaflaşmış bir kitaptır. Kur’an’da geçen hiçbir ayet, evrenin yaratılışı ile ilgili bilgilere ters düşmediği gibi, evrende yaratılmış olan hiçbir ilim dalının getirdiği veriler Kur’an ayetleri ile de çelişmezlik arz eder.
Yani; Allah’ın insanlara göndermiş olduğu din, Kur’an’la Kur’an’ın kâinatla kâinatın ve Kur’an’la kâinatın çatışmadığı dindir. Maalesef bu din yok ortada!
Kur’an, insanların tecrübî bilgilerle ortaya konulabilecek bir kitap değil, ancak yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından gönderilmiş bir kitaptır.  Son olarak birkaç ayetle söylediklerimizi pekiştirmeye çalışalım.
10/37- Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir.
10/38- Yoksa: “Bunu kendisi yalan olarak uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın.”
Bu Kur’an’ın Muhammed’din uydurması bir kitap olmadığını olamayacağını, Allah tarafından Muhammed’in kalbine ilka ve ilham edilerek ortaya konulduğunu dilimizin döndüğü kadar izah etmeye çalıştık. Yanlışlık ve hatalardan münezzeh olan sadece Allah’tır.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
30-9-2015
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN- ANAMUR