25 Temmuz 2013 Perşembe

KADER VE İRADE KAVRAMI








KADER VE İRADE KAVRAMI!

Rahman Rahim Olan Allah’ın Adıyla

Eğer ortada bir icat Varsa, Mutlaka onun bir mucidi olması gerekir. Eğer Ortada bir fotoğraf varsa,  onun mutlaka bir aslı olması gerekir. Eğer bir asıl varsa onun mutlaka bir gölgesi olması gerekir.

Öyleyse Eğer Ortada bir kâinat varsa Mutlaka bu kâinatın da bir mucidi, bir başka ifadeyle bu kâinatın bir yaratıcısı olması gerekir. İcat, Mucidin bir iradesi ve tecellisidir. Mucit var ki icat olmaktadır. Biz burada kader ve irade kavramını işlerken Elbette Yaratıcının İradesiyle yaratıcıyı temsil eden İnsanın iradesini birlikte düşünerek bir şeyler anlatmaya çalışacağız.

7/143- Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi onunla konuşunca: “Rabbim, bana göster, Seni göreyim” dedi. (Allah:) “Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin.” Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: “Sen ne Yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim” dedi.

Nereye bakarsak bakalım Mutlaka karşımıza iki varlık çıkmaktadır. Eğer Bir kâinat varsa Mutlaka onun bir mucidi vardır. O mucidin sanatını biz o kâinatın hangi bir yerine bakarsak onda onu rahatlıkla görebilmekteyiz. Vermiş olduğum ayet örneğinin bir başka ayetle nasıl izah edildiğini örneklendirmeye çalışalım.

67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

Tabiri Yerindeyse Biz, yaratan ve yaratılan varlıkları üçüncü bir şahıs olarak izlemekte ve görmekteyiz. Haşa, Biz Ne bir Allah’ız, yani yaratıcıyız, ne de,  insanların dışındaki varlıklarız. Biz bir insan olarak Yaratan ile yaratılan varlıklar arasında sorular sorarak neden ve niçin sorularına uygun cevaplar vererek varlıkların yerlerini ve konumlarını uygun olan bir yere koymamız gerekiyor.

Kuran Bu kâinatı yaratan Allah’ın Kendisine muhatap olarak Aldığı insana Kâinatı kullanma, yaratıcıyı doğru anlama, ve ibadet ve kulluğu kime nasıl yapacağımızın yolunu yöntemini gösteren kılavuzun adıdır. Biz, yaratılmış bir,  İnsan olarak ancak bilebildiğimiz görebildiğimiz kadar bir şeye tanıklık ve şahitlik yapabiliyoruz. Biz bir icadı mucidin kadar algılayamayız. Eğer bu kâinatı yaratan halk eden varsa ki vardır. Ancak o yaratanın tanımladığı şekilde biz bu kâinatı kavrayabiliyoruz

Yukarıda üç ayet örneği verdik. Araf/143, mülk/3,4 bu ayetlerde Kâinatı incelediğimiz zaman,  Hangi bir varlığı incelersek,  O varlıklarda Allah’ın sanatını tecellisini görmekteyiz. Bir sineğin yaratılışından tutun da, bir domatesin, bir portakal ağacının bir karpuzun yaratılışına kadar hangi bir yaratılmışı incelersek inceleyelim, onlardaki harikuladeliği rahatlıkla görebiliyor ve anlayabiliyoruz.  

İşte Allah’ın yaratılmış olan varlıklarda Allah’ın güç ve kuvvetini Gördüğümüz zaman onlardaki çelişmezlik ve mükemmellik karşısında düşünenler için bir ibret ve ders vardır. Şimdi biz Yaratıcı ve yaratılanlar hakkında Hayal dünyasında, beyin fırtınası yaparak Yaratan ile yaratılan varlıklar hakkında bilgiye ulaşmaya çalışalım.

ALLAH, KÂİNATIN YARATILIŞI VE ZAMAN KAVRAMI,  NEDİR?

Allah Ezeli Ve ebedidir. Ezeli ve ebedi olan bir varlık için, sonra ve önce diye bir ifade kullanılması mümkün değildir. Öyleyse, Allah için zaman kavramı da yoktur. Nasıl Kâinat Allah’ın bir eseri ve tecellisi ise, Sonradan yaratılmışsa Zaman da sonradan yaratılmış olandır. Zaman Allah’a Göre değil insanlara göredir.

76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

İlim adamlarının tespitine Göre, insanlar yaratılmadan önce, Kâinatın yaratılışı ile insanların yaratılışı arasında geçen zaman süresi, tahmini olarak yaklaşık on beş milyar yıl geçtiği sanılmaktadır. Kuran’ın ifadesine göre Kâinat önce bir gaz bir başka ifadeyle önce bir enerji olduğu söylenmektedir.

41/11- Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” İkisi de: “İsteyerek (İtaat ederek) geldik” dediler.

7/54- Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş ve, Aya ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir.

Burada bahsedilen gün kelimesi Bizim anladığımız anlamdaki gün değil, Altı aşamada bu kâinatın yaratılmasından söz etmektedir. Gün bizim anladığımız yirmi dört saat olan anlamında da değildir. Allah'a Göre gün ifadesi an olarak bildirilmiştir. Belki  altı aşamada yaratılan kainat bizim için yaklaşık iki buçuk milyar yıl olarak tespit edilse de bu Allah'a göre bir an kadardır.

41/11- Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” İkisi de: “İsteyerek (İtaat ederek) geldik” dediler.

Kuran'ı Anlamak ayrı bir ilim, Kâinatı Ve binlerce ilim dallarına ayrılmış kâinatı anlamak ayrı bir ilimdir.

Mantık: Doğru düşünmenin Kurallarını prensiplerini öğreten ilmin adıdır. Her şey Bir mantık çerçevesi üzerinde yaratılmıştır. İşte Hazreti İbrahim Bu mantıkla tek başına yerleri ve gökleri yaratan Allah’ı bulmuş Ve müşrik bir toplumdan kendisini arındırarak tek başına bir ümmet olmayı başarabilmiştir.

6/75- Böylece İbrahim’e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.

Allah Kuran’da Hazreti İbrahim’i Överken Boşuna övmemiş. Onun evren hakkındaki çelişkisizliği, yakalayıp doğru bir sonuca varmasından dolayı övmektedir.

Allah’ın Gönderdiği din,  Göndermiş olduğu, vahiylerle, Yaratmış olduğu kâinatın tam bir mutabakat içerisinde kucaklaşan dindir.

Değişik bilgiler vereceğiz derken konuyu biraz dağıttık. Tekrar konumuza dönelim. Biz Mucidin icadı olan kâinatı görebiliyoruz. Ama Allah'ı Göremiyoruz. bir başka ifadeyle İcat ortada ama mucit gözükmüyor. İşte ilk girişte Hazreti Musa peygamberin Allah'ı görmek istediği zaman,” Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi onunla konuşunca: “Rabbim, bana göster, Seni göreyim” dedi. (Allah:) “Beni asla göremezsin” Allah’ın ona verdiği cevap o idi. Biz, Allah’ın yarattıkları varlıklardan Allah’ı görebiliyoruz. Aklı selim ile kâinata  bakan bir kişi gördüğü her varlıkta Allah’ın imzasını,  görebilir ve hissedebilir.

Biz rüzgârı Göremediğimiz halde Onun verdiği güzellikler ve yaptığı tahribatları hissedebiliyor ve görebiliyoruz. Biz aklı göremediğimiz halde, İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa gelişen teknoloji aklın bize varlığını gösteriyor. Biz iblis ve takva sesini göremediğimiz halde İnsanlara ne güzellikler ne çirkinlikler yaptırdıklarını görebiliyor ve hissedebiliyoruz.

Öyleyse Bir şeyin varlığının olması illaki somut, müşahhas olarak görülmesi gerekmez. Onun varlığının delili kendisi görülmese de onun tecellisi ile hissedilip anlaşılabilir.

Allah Kâinatta kendisine muhatap Aldığı ve onunla hesaplaşacağı bir varlık yaratmıştır. Onun adı da Yeryüzünde bütün varlıklara üstün kılınan insandır. İnsan, Hem kendisine sunulan varlıkların nasıl ve nice olduklarını sorgulayarak onların yerini ve konumunu tespit etmekte, Hem de o varlıkları yaratan Allah’a ibadet ve Kulluk yapabilecek donanımda yaratılmıştır.

6/161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine… O, müşriklerden değildi."

6/162- De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."

6/163- "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim."

Bu ayetler Müslüman olanları tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde toplamaktadır. İnsanların Allah’a kulluk yapıp yapmamaları Dünya hayatında denenmeleri için kendi özgür iradelerine bırakılmıştır.

76/ 3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

Kâinatta Yaratılmış olan varlıklar, Temel olarak iki kısma ayrılmaktadırlar.
                               MELEKLER- İNSANLAR

2/ 30- Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim” dedi.

Kâinatta yaratılmış olan varlıklar içerisinde en mütekâmil olanı insanlardır. İnsanlar hakkında Allah Kuran’da şöyle buyuruyor.
95/ 4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Kâinata baktığımız zaman, Kâinat içerisinde insan kadar mükemmel bir varlık Yoktur. Bakara otuzuncu ayette bahsedilen“Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” ifadesi Meleklerle insanlar mukayese edildiğinde,  İnsanların, meleklerden farklı olarak yaratıldığını izah etmektedir. Bir başka ayette de,  Meleklerin görevinin insanoğluna secde etmek için yaratıldıklarını anlatmaktadır.

2/34- Ve meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.

Meleklerin Adem’e secdesi Onlara Allah’ın kotlamış olduğu bilgi ve görevlerle insan oğlunun yeryüzünde istedikleri şekilde dolaşmalarına hizmet etmeleridir.

Aslında Konumuz melek kelimesinin tanımı üzerinde durmak değil Ama, Konumuzla ilgili olduğu için ister istemez meleklerin durumlarını ve konumlarını da açıklamak gerekiyor.

Melekler Halife olan insanlara, kendi özgür iradeleriyle seçmiş oldukları yolda hizmet etmek, onların emirlerine boyun eğmekle görevli olan varlıkların adıdır. Bu konuma İnsanların sosyolojik, fiziki, ve psikolojik yapıları da dahil olmak üzere, kainatta insanların dışında ne varsa yaratılmış olan varlıkların bütününün adıdır.

Melekler İslam müfessirlerinin anlattıkları gibi, sadece nurdan yaratılmış varlıklar değil, Kâinatta İnsanların dışında, görebildiğimiz ve göremediğimiz ne kadar varlık varsa onların genel adı melektir. Yani Güneş, ay yıldızlar, yeryüzünde var olan bitkiler, hayvanlar hava su ne varsa hepsi melek konumuna girmektedirler.

KURAN’A GÖRE İNSAN KİMDİR? NASIL BİR VARLIKTIR?


İnsan; Hem takva yönüne eğilimli, hem de fısk ve fücur yönüne eğilimli nötr bir varlıktır. İşte İnsan cinsiyetiyle, davranışlarıyla renkleriyle ırklarıyla değişik isimler almaktadır. Şimdi bunları Kuran’dan örnekler vererek açıklamaya çalışalım.

91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

İnsanı diğer yaratıklardan ayıran üç farklılık vardır. Yukarıda ayette de belirtildiği gibi, Takva, fısk ve fücur, ve akıldır. Bunlar hakkında ayrı ayrı bilgi vererek İnsanı tanımaya çalışalım.

Takva: Bir başka ismi de vicdan olup, İnsanın yaratılışına güzellikleri iyilikleri Allah’tan başka ilah olmadığını fısıldayan teklif sunan bir melektir.

16/2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın."

İşte, İnsan takva sesine kulak verirse,  vahiylerle hayatını bütünleştirirse Muttaki insan konumuna girer. Bunları ilerledikçe genişleterek anlatmaya çalışacağız.

Fısk ve fücur: Kuran’da Bir adı iblis bir adı nefis olarak da  geçer. Bunun görevi de insanı isyana inkara, fahşaya kötülüklere gitmeyi teklif sunan bir melektir.

7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

İblisin kötülükleri teklif etmesinin ilke haline gelmesi ve insanın bu ilkeleri kabul ederek o yolda ısrar etmesinin adı da şeytandır.

Akıl: İnsan Takvadan veya iblisten gelen Tekliflerden, hangi yolda yürümeye karar verirse o doğrultuda insana hizmet sunan bir melektir.

Öyleyse İnsanları meleklerden ayıran Takva yönüne eğilim, fısk yoluna eğilim ve bu her iki yöne eğilim sonucunda o yolda hizmet sunan bir akıl vardır.

İnsanın bir adının da Halife olması Yeryüzünde Kendi özgür iradesiyle  İstediği yönde, karar vererek, verdiği kararla bütün melekleri de kendisine secde ettirerek  sonucuna katlanmak koşulu ile her istediğini yapmasıdır.

Teşbihte Hata olmazsa, Allah insanlardan her birisine Dünya hayatında kendisine verilmiş bir yaşam sürecinde insanları denemek için hükümranlığı  insanlara vererek,  kendisini temsilci olarak yaratmıştır.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

İnsanlar dilediklerini diledikleri gibi yapma hürriyetlerine sahiptirler. Ama Bu özgürlük, ancak ya insanların diğerlerinin eliyle, ya da evren yasalarıyla sınırlandırılmakta ve durdurulmaktadır.

Genelde Müfessirlerin anlattıkları gibi, Dünya hayatında İnsanlar ister takva yolunda, isterse iblisin yolunda fiilleri işlesin Allah’ın onlar üzerinde özel bir müdahalesi yoktur. Yukarıda bahsettiğim gibi İnsanlar dünya hayatında fiillerini işlerken iki müdahale vardır. İnsanların birbirlerine müdahalesi ve evren yasalarıdır.

22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

KADER VE İRADE KAVRAMI


33/38- Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.

 Kuran’a göre insanlara ait kader iki kısma ayrılmaktadır.

1-İNSANIN KENDİ ELİNDE OLMAYAN KADERİ


Bu kader Yerleri ve gökleri yaratan Allah’a ait olan kaderdir. İnsanların erkek mi doğacağı kadın mı doğacağı, hangi anne ve babadan olacağı zengin mi fakir mi doğacağı nerede ne zaman öleceği hep bunlar insanların kendi elleri dışında olan kaderidir ki bundan dolayı İnsanlar bu kaderlerinden dolayı sorumlu değildirler.

6/ 152- “Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah’ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”

Dünya hayatı, Allah’ın adalet dağıttığı yer değil, ancak halife olarak yarattığı insanlara adaletle davranmayı emrettiği yerin adıdır. Allah’ın adaletle davranacağı yer ahiret, alemidir. İnsanların bazıları kadın, bazıları erkek, bazıları zengin bazıları da fakir yaratılmışlardır. Eğer insanlar hep aynı seviyede yaratılmış olsaydı, Hiç kimsenin hiç kimseye ihtiyacı olmaz. Tek düze bir hayat olurdu. 

İnsanları ve kâinattaki yaratılmış olan canlı ve cansız varlıklar hep aynı konumda yaratılmış olsaydı durağan bir hal alırdı. Dikkat ederseniz Rüzgâr sıcak havayla soğuk havanın yer değiştirmesi neticesinde olmaktadır. Düşünün eğer rüzgâr olmamış olsaydı İnsanlar ne nimetlerden yoksun kalacaklardı. Bulutların sürüklenmesi yağmurların kurak bölgelere yağdırılması birçok enerji üretimlerinin rüzgârlardan elde edilmesi Yelkenli gemilerin hareket etmesi hep rüzgârlar sonucunda olabilmektedir.

Yeryüzünde ve kâinatta, yaratılmış olan varlıklar, iki ana çatıya ayrılmaktadır. 1- cansız varlıklar, Bunlar dağlar denizler, ovalar güneş ay yıldızlar vs. Bunların asıl varlığı insanoğlu var olduğu sürece onlardan insanların yararlanmaları içindir. Yaşam süreleri insanlığın yaşam süresi kadardır.

İkinci yaratılmış olan varlıklar, Canlı varlıklardır. Bunları üç ana çatıda incelemek mümkündür.

a)-bitkiler

b)- Hayvanlar

c)- İnsanlar

                                               İNSANLAR  
      
Kâinatın içerisindeki Yaratılmış olan varlıkların yaratılış sırasını düzenleyecek olursak önce cansız varlıklar, arkasından bitkiler, arkasından hayvanlar ve en sonunda da insanlar yaratıldığı gözlenmektedir.

76/1 Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

Yani İnsanlar yaratılmadan önce insanoğluna gerekli olan bütün varlıklar yaratılmış Ve insanlar yaratıldığı zaman her arzuladığı şey kendisini beklemektedir.

İşte Kâinatta genel adı melek ismiyle tanımlanan bu varlıklar dünya yaşamında insanların sermayeleridir. Dünya hayatı,  insanlar için kendilerine verilmiş bu sermayeler içerisinde dilediğini gerekli performansı gösterdiği takdirde Allah onlara vermektedir. Kişilerin duası kişilerin seçtikleri yolda gerekli gayretlerinin göstermeleri halinde kendilerine verilmesidir.

İnsanlar hayra dua ettikleri gibi şerre de dua etmektedirler.

17/11  İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir.

İnsanoğlunun var oluşuyla beraber başlayan maraton, bir taraftan insanın kötü yola eğilimi ve malzemeleri önüne konarken bir taraftan da iyi yola gidebilecek donanımı ve malzemeleri de önüne konmuştur.

Her insan kendisine verilmiş zaman dilimi içerisinde, ergenlik çağına ulaştıktan bunaklık ve ölüm dönemine kadar denenmektedirler. Bu sebeple insanlar diğer varlıklardan temel olarak ayrılmaktadır. Yani insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklar imtihana tabi tutulmaktan muaftırlar.

33/72 Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Yani İnsanlar dışında yaratılmış olan varlıklarda insanlara yüklenen görev ve sorumluluk yoktur. Onlar Allah’ın kendilerine kotlamış, bir başka ifadeyle programlanmış bilgilerlerle donatılmış ve bu program dışına çıkmamaktadırlar.

İnsanlara halife denmesinin bir anlamı da budur. İnsan dünya hayatında yol seçme bakımından tam özgür bir halde yaratılmışlardır. Hiçbir insan kendisi istemedikçe, bütün dünya üzerindeki insanlar toplansa bir araya gelseler, Onu ne doğru bir yola ne de yanlış bir yola asla götüremezler.  İllaki insanın kendisi karar vermesi gerekir.

Halife olarak yaratılmış olan insanların Kendilerine verilen süreç içerisinde  temel olarak, iki görevi vardır. Birincisi Yerleri ve gökleri yaratan Allah’ı bulup onun göndermiş olduğu vahiyler çerçevesinde hayatı anlamlaştırmak, İkincisi de, kendilerine verilen süreç içerisinde Eşyanın bilgisine ulaşarak kendi yaşamını kolaylaştırarak yaratılmış olan varlıkları kendi uhdesinde kullanabilmek için var gücüyle çalışmasıdır.

2/31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

Adem’e isimlerin öğretilmesi, İnsan oğlunun var oluşuyla başlayan öğrenme, İnsanoğlunun yok oluşuna kadar geçen süreç içerisinde evrendeki Allah’ın koyduğu bilgilere ulaşma anlamındadır.

İnsanlara bilgi var oluşla beraber iki kanaldan gelmektedir.

VAHYİ BİLGİLER- EVRENSEL EŞYANIN YAPISINA ULAŞILAN BİLGİLERDİR.

VAHYİ BİLGİLER!

Allah insanlık tarihinin başlangıcı ile beraber, kendisini takvanın yolunda olgunlaştırmış olan insanlar içerisinden nebiler seçerek Dünya yaşamını inanan insanlara kolaylaştırmıştır. Yani nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağını vahiylerle belirlemiştir.
2/97 . De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur.

2/97Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır."

Cibril; nebilerle Allah’ın İletişim kurma olgusunun adıdır.  İşte bu olayı kabul etmeyenlerin Kuran’da  adı, Müşrik, ümmi, Kafirler, bilmeyenler ve puta tapıcılar olarak adlandırılmaktadırlar. Bunlar içerisinde Allah’ın varlığına iman edenler olduğu gibi, Allah’a iman etmeyenler de vardır. Bunların genel inanışı Öldükten sonra yeniden bir dirilişi, Peygamberliği, kitapları kabul etmezler. Dünya yaşamını kendimiz düzenleriz derler. Bu sebeple  Allah’ın rabliğini kabul etmediklerinden dolayı Kuran’da bunların genel adı müşriktir.

İkinci tip insanlar Müslüman olanlardır. Bunların yaşamı ölümü dirimi namazı ibadetlerini hep yerleri ve gökleri yaratan Allah’a olduğunu bilirler.

41/33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa gelen peygamberlerin getirdikleri dinin addı İslâm ve teslim olanların adı da Müslüman’dır.

Bunlar hep birbirlerinin zürriyetindedirler. Tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde olanlar da bunlardır. Bunlar, Büyük günahlardan kaçınırlar, ufak tefek günah işlediklerinde ise hemen tövbe ederler.

Daha doğrusu Müslüman olanların Dünya yaşamındaki kurlarının belirleyicisi Allahtır.

EŞYANIN BİLGİSİNE ULAŞILARAK GELEN BİLGİLER.


İşte bu bilgiler insanlar ister inansın ister inanmasın eşyaya yöneldikleri zaman ahenkli bir şekilde bilgiler gelmektedir. Bunu bir ayetle belgelemeye çalışalım.

42/51-Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Ayette de belirtildiği gibi, Allah insanlarla üç şekilde konuştuğu ifade edilmektedir.
Vahyetme: Bu konuşma Allah’ın insanlarla kendi arasında seçtiği nebilerle konuşma şeklidir. Vahyetme olayı nebilik olayının sona ermesiyle beraber kalkmış oluyor.

33/40 . Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.

Her örnekten bir örnek verilen, ve hiç bir eksiğin bırakılmadığı Aynı zamanda Allah’ın insanlar eliyle koruduğu,   Kuran yerini almıştır. Artık bir daha vahiyle muhatap olacak bir nebi gelmeyecektir. İnsanlar ne ararlarsa Bulabilecekleri ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak olan bir kitap var ellerinde.

Perde arkasından konuşma: Bu konuşma şekli İnansın veya inanmasın Bütün insanları kapsamaktadır. Şairin ilham gelerek şiir yazması mucidin ilham gelerek bir şey icat etmesi Ve bu gün tıpta, fizikte astronomide ve genellemesi bile sayılamayacak ilim dallarındaki yeni buluşlar Allah’ın hep perde arkasından konuşmasıyla olmaktadır.

Bu olay insanoğlunun var olmasıyla başlamış, Şu anda bilgisayar ve uzay çağına nesillerden nesillere devreden kültür mirası günümüze kadar gelmiş ve kıyametin sonuna kadar insan kendisine yüklenen görevi yerine getirecektir.

Nihayet insanlar ilim ve teknolojide öyle sonuçlara varacak ki, Belki de kıyametlerini kendi elleriyle kendileri koparacaklardır.
.
Elçi aracılığı ile konuşma şekli: Bu konuşma şekli de nebilere gelen vahiyleri kabul eden ve okuyanlar bu konuma girmektedir Yani şu anda Kuran okuyan ve kuranı insanlara anlatan herkes Allah ile elçi aracılığı ile konuşmuş olmaktadır.

Erkeği kadını zengini fakiri işçisi patronu, idarecisi idare edeni, Aklı olan ve ergenlik çağına erişmiş olanlara karşı Allah eşit mesabededir.  Kimseye ne torpili, ne de özel bir garazı vardır.

İnsanlara verdiği görevleri kim gerekli gayreti göstererek Allah’ın razı olacağı şekilde yapar ve yapmaya çalışırsa Allah ona yakındır. Kim de kendisine yüklenen emaneti Allah’ın istemediği şekilde yaparsa ve o konuda Allah’ın  razı olacağı dinin dışında din edinirse Allah da ondan uzaktır.

O zaman Kader Allah’ın insanlar üzerinde çizmiş olduğu hayat planı değil, Kader İnsanlara özgür iradelerini ve  sapma ve hidayete gelme malzemelerini ve donanımını insanlara vererek insanların kendi sapmasını ve hidayete gelmesini Allah’ın bilmesidir.

Eğer Allah’ın Haşa, İnsanlar yaratılmadan önce insanların nerede ne yapacağını bilmesi suç ise Allah’ı haşa gücümüz yetiyorsa aforoz edelim. Allah’ın Sapma ve hidayete gelme yolunda hiçbir müdahilliği yoktur. Sadece Allah insanlar sapmaya gitmek istese de hidayete gelmek istese de insanlara donanımını vermesi ve malzemelerini önüne koymasıdır. Her insan yanlış yaptığında kendi öz yapısından ve gelen nebi ve resullerden yanlış yaptığına dair uyarı gelmektedir. Eğer bu uyarıya insan kulak vermezse Haşa Allah onu düzeltmez. Doğruya da ulaştırmaz.

Bazı ateistlerin söylediği gibi, Allah oların kaderlerine ateistliği yazmamış. Allah bütün insanlara hem ateistliğe gidecek yolu ve malzemeleri vermiş hem de hakka hidayete gidecek yolu ve malzemeleri vermiştir. Ateistliği yazan kendileridir. Allah değildir.

2/ 175 . Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!

Her akıllı olan ve ergenlik çağına ermiş olan insan kendi ellerinin dışında olmayan kaderini kendisi çizmektedir. Kimsenin hiç kimseye kendisi onaylamadıkça onu kendi istediği istikametin dışında yola götürmeye yetki ve salâhiyeti yoktur.

42/ 30 . Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.

Bu ahiret alemi ile ilgili bir hükümdür.  Dünya hayatında iki kanaldan müdahale gelir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi birincisi evren yasalarından ikincisi de insanların birbirlerine karşı müdahalesidir.

Allah kimseyi cennete cehenneme atmaz kimseye ne zulmeder ne de torpil yapar. Allah cenneti ve cehennemi, torpili ve zulmü insanların önüne malzeme olarak koyar, dilediğini insan sonuna katlanmak koşulu ile seçer.

Yani cenneti de cehennemi de zulmü de bağışlanmayı da seçen insanların kendileridir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR