29 Temmuz 2009 Çarşamba

KURANDA RESÛL NEBİ KAVRAMLARI NEDİR?



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Kuran'da Geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Genelde İslam toplumlarında yanlış algılanan birisi de resul ve nebi kelimelerinin ne anlama geldiğidir. Kuran'dan ayetler ışığında Resul nebi ve elçi kelimeleri ne anlama geliyor. Onu tahlil etmeye çalışalım inşallah.


NEBİ: Allah ile direk vahye muhatap olan bizim anladığımız anlamda peygamberler için kullanılmış bir kelimedir. Peygamberleri diğer insanlardan ayıran en önemli özellik insanlarla Allah arasında doğru bir yolun ortaya konulabilmesi için vahiy kontrolünde hareket etmesidir. Yani yanıldıkları zaman düzeltilmelidir. İşte bu anlayışı kabul edenlere Kuran mümin ifadesini kullanmıştır.

7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.


Görüldüğü gibi vahye direkt muhatap olan peygamberler, hem kendilerinden önceki peygamberleri tasdik etmişler ve kendilerinden sonra gelecek peygamberleri de müjdelemişlerdir. Bu Olay Allah'tan gelen mesajların toplumlardan toplumlara biri bir biri birleriyle uyumlu aynı dinin aynı misyonun tevhit Çizgisinde bütünsel evrensel bir anlayışla devamlılığını sağlamıştır.

61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmet" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler. 

İnsanların iman etmelerini engelleyen Onlarda kendilerine göre olağan üstü bir hal olmayışıdır. Dünya hayatında kral olan birisi zengin olmayan, pazarlarda alışveriş yapan, yer yer su bulamayan acıkan sıkıntı çeken borçlanan birisi gelsin, Ben sizin için Allah'tan gönderilmiş bir nebi ve resulüm desin, onlar da inansınlar. Bu olay çok zor olan bir şeydir. Kuran'ın da tarif ettiği gibi, onları diğer insanlardan ayıran tek özellik Allah ile direk muhatap olmasıydı. Bu direk muhataplığı da getirmiş oldukları insanların toplanıp da bir araya gelseler meydana getiremeyecekleri kitap ve ya sure idi.


2/23- Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)’dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. 

Bu Kitap gökten bir mucize olarak elle tutulur gözle görülür bir halde insanların önlerine konmadı. Bu Kitap Allah resulüne Allah'ın yirmi üç yıllık bir süreç içerisinde yaşanan bir hayatın peygamber de içinde olduğu halde iman edenlerle birlikte oluşan yaşam biçimini vahiylerle şekillendirilmesiydi.

25/5- Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır."

Allah'tan gelen vahiyler sır kâtibine yazdırılıp bir taraftan ezberleniyor bir taraftan da deriler ve kemikler üzerine yazılıp saklanıyordu. İşte diğer peygamberler döneminde yazı kültürü ve sanatının geliş meyişi nedeniyle Allah'tan gelen vahiyler peygamberler ölünce yeni bir peygamberle korunuyordu. Ve tazeleniyordu. Yazı kültürü ve sanatının gelişmesiyle peygamberlik dönemi kapanmış, her bir örnekten bir örnek ve hiç bir eksiğin bırakılmadığı yazılıp belgelenmiş ve insanlar eliyle korunmuş ve korunacak olan  Kuran  gibi bir kitap yerini almıştır.

İşte Kuranı biz indirdik onu koruyacak olanda biziz ayetinin sırrı burada yatmaktadır.

6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar. 

İşte Kuran'ın gelişine iman etmeyenler, Peygamberlik olayını kabul etmeyenlerdir. Yani Allah insanlar arasından bir tanesini kendisine nebi ve resul olarak seçecek ve onların ellerinde vahiylerden başka bir belge de olmayacak, insanlar da buna iman edecek. Ancak akıl endenler, bunu kavrayabilir. İşte, İman edenlerin sayısı bu sebepten çok azı oluşturmaktadır. Kâfir olanlar bu olaya inanmamaktadırlar.

2/97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.

Bazıları bu ayeti çok yanlış anlamaktadırlar. Allah insanlara elçi olarak peygamberler gönderiyor. Bu gönderilen peygamberler, öyle ya da böyle vahiy ile muhatap oluyor. İşte buradaki kâfir olanların inanmadıkları olay Allah'ın insanlardan dilediklerine vahiy gönderip  nebi ve resul  seçmesi olayıdır. Cibril burada Allah'ın vahiyle diyalog kurup inananlara yol göstermesi olayıdır. Bir başka ifadeyle Allah'ın nebilerle konuşma olayının olgusunun adıdır.

İşte Kendilerine arkadaş olarak kabullendikleri Muhammet ne zaman ben Allah'tan gönderilmiş nebi ve resulüyüm. Allah bana vah yediyor dediği zaman Mekke müşrikleri Düşman kesilmeye başladılar.

53/2- Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.

3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.

5- Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.

İşte bu ayetler Muhammedül emin dedikleri sahiplendikleri arkadaşını Allahtan gelen vahiyleri onlara aktardığı zaman terk etmeye başlıyorlar. Ve bir düşmanlık oluşmaya başlıyor. Aynı Olay bir başka surede işlenmektedir.

81/19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;

20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.

21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.

22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.

23- Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür.

24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)

25- O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.

26- Şu halde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz?

27- O (Kur'an), âlemler için yalnızca bir zikirdir;

81/28- Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için.

Demek ki peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik onlara Allah'tan vahiy gelip insanlarla Allah arasında elçi oluşlarıdır. Diğer insanlardan herhangi birisi kalkıp da peygamber anlamında vahiy geldi diye söylerse onlar zalim olarak adlandırılıyorlar.

6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken “Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen.

Bazı Kuran okuyucularından kendilerinin de peygamber olabileceğini Kuran'ın veya Kuran'dan önce gelen kitapların peygamberlerin takva duygusunun bir yansıması olduğunu söylemektedir. Evet Kainatta yaratılmış olan bütün varlıklara vahiy gelmektedir. Ama peygambere gelen vahiylerde ayrı bir özellik vardır. Yani peygambere gelen vahiylerde şeytanın karıştırması olamaz.

16/68- Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.

41/12- Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)'ın takdiridir.

28/7- Musa'nın annesine: "Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız" diye vahyettik (bildirdik).

6/112- Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla baş başa bırak.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Görüldüğü gibi peygamberlere de şeytan musallat olmaktadır. Ama yanlış yaptıkları zaman onlar vahiylerle düzeltilmektedirler. Musa Peygamberin levhaları bırakarak kardeşi Harunun yakasından tutup kavminin sapmasını neden engellemedin diye sorgulaması,Hazreti Muhammet’i Ümmü mektuma karşı yüzünü kırıştırıp buruşturması, Veya Allah'ın Haram kıldığı bir şeyi Hanımlarının hatırı için helalleştirmesi Hazreti Nuh Peygamberin oğlunu kurtarmak için istekte bulunması örneklerden bir kaçıdır.

Bu Ayetlerden sonra Kuran'da geçen Resul kelimesi elçi nebi ve diğer insanlarla konumları tamamen farklıdır. Peygamberlerin söyledikleri iman edenler için tamamen kanun hükmündedir. Kesinlikle ona hiçbir müminin itiraz etme Hakkı yoktur. Muhalefet de etme hakları yoktur.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

Her müminim diyen erkek ve kadın, peygamber herhangi bir konuda bir şey söylediği zaman ona muhalefet etme kalpten rahatsızlık duyma hakkı yoktur. Çünkü Onun söyledikleri Allah'ın söyledikleridir. Ona muhalefet Allah'a muhalefettir. Peygamber bu anlamda harpte devlet idaresinde veya vahye muhatap olan geneli ilgilendiren konularda. Vahiy çizgisinde hareket ederler. 

O vahiylerin dışında bir şey söyleyemez. Vahiylerin dışındaki konularda. Hangi konu ile ilgili bir mesele olacak olursa o konunun uzmanlarıyla istişare eder ve almış olduğu kararlara uyar. Yanlış karar ortaya çıkmışsa o zaman onu düzelten bir vahiy gelir.

3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

Zikir ehli olanlar değişik konulardaki ilimleri Allah'ın ayetleridir. Onların o konu hakkındaki ortaya çıkardıkları kararlar. Vahiyle özdeşleşmişlerdir. Ama Peygamberler dışındaki ulül emirlerde böyle kesin bir teslimiyet yok şartlı bir teslimiyet vardır.

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Allah'a İtaat nasıl olur.? Allah'ın vermiş olduğu emirleri yerine getirmekle olur. Allah'ın emirleri insanlara nasıl ulaşır. Resul aracılığıyla, o olmasa insanlar nasıl Allah'tan emir alacaklar.? Bu sorunun cevabı emir alamazlar. O zaman vahye inanmayanların yolları zan ve tahminlerden öteye gidemez.

Doğru sandıkları bazı şeylerin yanlış yanlış sandıkları bazı şeylerin doğru olabileceğini unutmamaları gerekmektedir. İşte peygamberler dışındaki ulül emirlere Allah'a ve resulüne uydukları zaman onlara itaat şartını koymaktadır. 

Onların hiçbir zaman yolda düzgün olarak sonuna kadar garantili değildir. Onlara ancak Allah'ın göndermiş olduğu vahiyler çizgisinde gittikleri sürece onlara itaat edilir. Şeytan ve dostları peşine eğilim göstererek yolunu kaybettikleri zaman onlara itaat şartı da ortadan kalkmaktadır. İşte Ayetteki sizden olan ifadesiyle onu anlatmaktadır. Bazılarının söylediği gibi şeytanın peşine takılan ulül emre itaaat Allah'a itaatsizlik olur.

RESUL (ELÇİ) Kuran'da geçen ayetleri dikkatlice incelediğimiz zaman nebi kelimesiyle elçi kelimesinin de farklılaştığını görmekteyiz. Peygamberlerin resullük görevleriyle peygamberin dışındaki insanların veya meleklerin elçilik görevleri arasında farklılıklar vardır.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Burada kullanılan  elçi kelimesi nebi ve resul anlamda olan anlamındadır. Allah'tan vahiy alan daha doğrusu vahye muhatap olan nebinin resullüğüdür. (elçi) İşte Allah elçi kelimesini getirmiş peygamber duvarına yerleştirerek ona itaat etmeyen ona gösterdiği hedefi kendisine hedef olarak seçmeyenleri seçenlerle ayırmak için kıble yaptık ifadesi kullanmaktadır. Kıble de bir anlamda yaşam biçiminin Allah adıyla kucaklaştığı dinin misyonun etrafında odaklanması gerektiği anlamında söylenmiştir.

Yani nebi haber getiren vahye muhatap olan demektir. Resul ise Allah'tan aldığı vahiyleri başkalarına ulaştıran anlamında olarak kullanılmıştır. her nebi bir resuldür ama her resul bir nebi değildir. Kuran'ın orijinal metninde peygamber  kelimesi geçmez peygamber kelimesi farsa bir kelimedir. Nebi kelimesinin karşılığı dilimizde tercüme edilmiştir elçi kelimesi de resul kelimesi orijinalinde resul olarak geçer.

2/151- Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.

Allah ile insanlar arasında Allah'tan aldığı emirleri, Diğer insanlara iletme anlamındaki elçi nebi anlamındaki elçidir. Elçilik diğer insanlardan olduğu gibi insanların dışındaki varlıklardan da olabilir.

22/75- Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.

İnsanlardan hem nebi hem de resul seçer ama meleklerden sadece resul (elçi) olur. Çünkü meleklerde akıl ve irade yoktur onlar sadece verilen emre itaat ederler.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

2/34- Ve meleklere: "Adem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.

Daha önce de bahsettiğim gibi Melekler insanların emrine amade olmuş olan varlıklardır. Onlara ait bilgiler kodlanıp insanların emirlerine amade kılınmışlardır Onlar o kumandadan başka değillerdir. Onların elçiliği Yağmurları yağdırma, bahçeleri sulama, insanlara süt verme meyve verme Yani insanların yönelmelerine göre hizmet etmeleridir. 

Ama Onlardan Peygamber olmaz. Çünkü Peygamberler insanların içerisinden çıkar. İşte Peygamber anlamındaki  nebi ve resul 

Allah tarafından kontrol altına alınmış elçilerdir. Onlar hata yaptıkları zaman düzeltilmişlerdir. Melekler de kesinlikle kendilerine ait görevi yapmakta kusur işlemezler ama insanların peygamberler dışındaki insanlarda böyle bir haslet yoktur. Onlar hata yaparlar onların düzelticiler ellerinde belge varsa o da vahiy kitaplarıdır. Öyleyse Allah'ın insanlarla konuşmalarını bir ayetle izah edecek olursak!

42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Buradaki Vahiy ile konuştuğu elçi peygamberlerdir. Onlar yanlış yaptıkları zaman yine vahiyle düzeltilirler, İkinci Olarak Allah'ın konuştukları Allah'ın düzeltilmiş bir beşerle insanlarla diyalog kuran elçi aracılığı ile konuşur. Bunlar yine elçilerle veya gönderilen  Kuran'la  düzeltilir. 

Bunlar elçilere iman edenlerdir. Üçüncü Olarak Allah'ın konuştukları da peygamber ve gönderilen vahiyleri kabul etmeyenler için konuşmasıdır. Bunlar da ilim adamlarının iman etmeyen insanlardır. İman etmeyenlerin esrarı çözmeleri Allah'ın vah yetmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır Bunu da gördüğünüz gibi Kuran perde arkası diye tanımlamıştır.

Hazreti Musa'nın etrafında toplanan on iki pınar diye sanatsal bir üslupla tanımladığı on iki havari onlar da on iki topluluk olarak elçilik yapmışlardı

7/160- Biz onları (İsrail oğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahdettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

Hazreti Musa peygamber aracılığı ile diğer kavimler arasında elçilik yapanlar elçi aracılığı ile Allah ile konuşmaktadırlar.
Sonuç Olarak diyebiliriz ki Kuran nebi  kelimesini direk vahiylere muhatap olan peygamberler için kullanmıştır. Nebi olanlar bunlardır. Yani Allah'tan vahiy alarak insanlarla Allah arasında elçilik yapması nedeniyle onlar hakkında Allah nebi kelimesi kullanmıştır. Bu Manada  nebi ve resul  gelmesi sona ermiştir.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir. Ama Peygamber ve nebi kelimesinin kesilmesi ile Allah kullarına göndermiş olduğu vahiyleri mutlaka ulaştıracaktır. Çünkü Ulaştırmadı kavime ceza vermeyeceğini ve sorumlu olmayacağını söylemektedir.

17/15- Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azap edecek değiliz.

Artık peygamberlik ayeti nesh edilerek yerini Her örnekten bir örnek verilen ve insanlar için sorup da cevap alamadıkları, hiçbir eksiğin bırakılmadığı ve bozulmamış ve bozulmayacak olan korunmuş olan bir Kuran ile insanların yolları doğru olarak hedefine ulaştırılmak istenmiştir. 

İşte Bundan sonra nebi gelmeyeceğine göre Allah Kur'an'ı anlayıp, insanları Kur'an'la uyaran elçiler gönderecektir. Her Kur'an hakkında detaylı bir bilgi sahibi onu kendi bütünlüğü içerisinde İlme akıla ve pratik hayata ters düşmeden anlayabilmişse onlar başkalarına ulaştırmakla yükümlüdür. 

İşte bunların adı resuldür. Bu Anlamada elçiler hala gelmeye veya gönderilmeye devam ediyor. Ama nebi alamında resul olduklarını söyleyenler Kuran'a göre yalan söylemektedirler. Artık nebilik dönemi bitmiştir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN AANAMUR

Hiç yorum yok: