9 Ağustos 2009 Pazar

MELEK ,İBLİS ŞEYTAN CİN!



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Kuran'da geçen kelimelerin ne anlama geldiği anlaşılamazsa, Onunla ilgili ayetler ve konular da anlaşılamaz. Önce Yılarca Kuran'da geçen kelimelerin ne anlama geldiği, Kuran'ın dışındaki yerlerde aranmış, ve bulunamayınca da yanlış din ve yanlış yaşam ortaya çıkmıştır. Önce kelimeleri Kuran'da arayarak ne anlama geldiğini doğru bir şekilde anlayabilirsek, artık onları anlamak kolaylaşacaktır. 

Kuran'da, Ali Bulaç beyin tercümesine baktığımız zaman, 93 Yerde melek, 84 yerde şeytan, 12 yerde de iblis kelimesi geçmektedir. Şunu iyi bilmek gerekir ki, Kuran'da geçen hiç bir kelime hiç bir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Bir kelime başka cümleler içinde başka şeyleri ifade etmek için kullanılmış ama kesinlikle aynı kelime başka kelimenin yerine kullanılmamıştır. 

Şeytan ile iblis kelimesinin ne anlama geldiğini ve aralarında fark olup olmadığını sorduğum zaman bunları tanımlayan bir tanesine rastlayamadım. Şimdi genel olarak, melek, iblis, şeytan ve bununla ilgili âdem, eşi takva cennet cehennem kelimeleri mutlaka geçecektir. bir bütünlük içerisinde işleyerek onların ne anlama geldiğini Kuran'dan anlayarak  ortaya koymaya  çalışalım.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Bu Ayet üzerinde derin detaylı bir şekilde düşündüğümüz zaman, Kainatta İki Ana çatıyı oluşturan varlık olduğu anlaşılıyor. Birisi kâinata hâkim olan ve halife adıyla kâinattaki bütün varlıklara hükmedebilen, secde edilmeye layık görülen Âdemoğludur. Diğer yaratılan varlıklar ise İnsanın fiziki psikolojik yapısı da dâhil olmak üzere Allah'ın insanların dışında  insanların hizmetine sunduğu bütün varlıkların adıdır. 

76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

11/7- O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkâr edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler.

Allah kâinatı, bu günkü bilim adamlarının anlattıklarına göre yaratılışından bu tarafa on beş milyar yıl geçtiği tahmin edilmektedir. İşte Allah kâinatta insanoğlunun Yaşayabileceği ortamı hazırlayarak ve kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkları insanoğlunun hizmetine sunarak onları denemeye tabi tutmak için emrine amade kılmaktadır. Yani Kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkları insanoğlu için yarattığını söylüyor.

45/13- Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

Allah insanları yaratmadan önce insanoğlunun yaşayabileceği ortamı hazırlayarak, Yerleri Gökleri hayvanları bitkileri suyu yaratarak insanoğlunun emrine amade kılmıştır. Dilediği gibi özgür olarak düşünme ve yaşama hakkı ona aittir. Ama İnsanları ve insanların emrine amade kıldığı bütün varlıkları da yaratan bir varlık olduğunu düşünmesi için onu diğer varlıklardan ayırarak, farklılık vererek, kendisini tanımasını ona yaratılmış olan varlıkların hiç birisini ortak etmemesini isteyerek denemeye tabi tutmuştur. İşte Kuran'da lisanı haliyle konuşturduğu varlıkları bize tanıtarak, işaretler vermektedir.

2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi. 

Daha önce de söylediğimiz gibi Kuran, olayları sanatsal bir anlatım tarzıyla anlatmıştır. İsimleri âdeme öğrettik ifadesiyle insanoğlunun var oluşuyla başlayan teknolojik başlangıcı, insanoğlunun ömrünün bitişine kadar, devam edecek olan bilgi öğretilmesini bir çırpıda anlatarak geçmişi anı ve geleceği aynı anda kullanma sanatı yaparak tanımlamaktadır. Bir taraftan Kuran böyle bir ifade kullanarak, Meleklerle âdemin farklılığını aralayarak. Bir taraftan da her ikisinin tanımını yapıp , onların ne anlama geldiğini insanlara öğretmektedir.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

Âdem kelimesi ile melek kelimesini biri birinden ayırarak, İsimlerin hepsinin öğretildiği bir varlık olarak tanımlanan varlığın Akıl Ve iradesiyle meleklerden ayrıldığını meleklerin bildiklerinin sınırlı olduğunu ama ademin bilgisini geneli kaplayarak hepsi ile ilgili bilgi verildiği, anlatılmaktadır. 

Meleklerin tanımını lisanı haliyle tanımlarken,

” Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. “ 

Ama insanoğlu hem melekler hem de kendisi için araştırdıkça inceledikçe Allah bilmediğini insanlara öğretmektedir. İnsanoğlu bir taraftan kâinattaki varlıkları inceleyerek, onlar arasındaki ayrılıkları ve beraberlikleri tahlil ederek karmaşık olan bilgileri çözerek kendisine, bulunmuş olduğu malzemelerle yeni yeni buluşlar yaparak hayatı kolaylaştırmaktadırlar. 

Melekler ise hepsine ait kendilerine özgü bir bilgileri olduğunu onlarda akıl olmadığını bu sebeple de imtihan da olmadığını izah ederek. İnsanoğluna yaratılmış alan bütün varlıkları incelediklerinde onlardan kendilerine ait bilgi alabileceklerini ima ederek onlardan insanlara yol öğretmeyi de anlatmak istemiştir.

5/ 31- Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.

Asıl burada anlatılmak istenen karganın nasıl leşi gömmeyi öğretmesinden ziyade, yaratılmış olan insanoğlunun emrine verdiği yaratıklardan yararlanmaya onların bilgilerinden istifade etmeyi anlatmaktadır. Her varlık Allah tarafından kendilerine özgü bir takım yanılgıya düşürmeyecek derecede bilgi donanımıyla yükleyerek insanların kendilerine yönelmesi ile bu bilgileri cimrilik yapmadan onlara vermektedirler. 

İşte meleklerin kendilerine ait bildikleri bilgiler budur, Bir portakal ağacının kendine has bilgi donanımıyla insanlara bir portakal meyvesi sunması, bir domates fidesinin kendi bilgi donanımıyla kendilerine has tad gıda ve özellikleriyle insana domates sunması veya bir kalbin kendine has bilgi donanımı ile insanlara hem bilgi vermesi hem de kedilerine has bilgilerle insanı hayrete düşüren çalışmalarıyla kendine ait görevleri yapıp durmaktadırlar.

2/ 33- (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

İşte Allah Âdemoğluna akıl vererek onları diğer yaratıklardan ayırıp, hem kendisine ait bilgileri sorgulayıp bilgi edinmekte hem de kendisi dışındaki varlıkları deneme yanılma metotlarıyla düşünerek sorgulayarak onlar arasında bilgi ağını kurarak yeni yeni bilgiler edinmektedirler. Bir Domates hakkında bilgi, yaratılmış olan insanın dışındaki varlıklardan, kendisi dışında hiçbir varlığın haberi yoktur. 

Domates karpuzdan karpuz da domatesten habersiz olarak kendilerine ait bilgilerle insanoğluna secde etmektedirler. Ama insan kâinattaki yaratılmış olan bütün varlıklardan bilgi edinerek eşyanın esrarını çözmeye aday olarak, bir kar topunun yuvarlandıkça büyüyüşü gibi büyüyüp durmaktadır.

İşte Ademin isimleriyle haber vermesi Allah'ın insanlara vermiş olduğu akıl ve iradesiyle esrarı çözerek gün yüzüne çıkarmıştır. İnsan ilk yaratılışta bilgisi sıfır idi. işte onun bilgisi sorup sorguladıkça genişlemektedir. Tarihin bu güne kadar aktarmış olduğu belgeler insanoğlunun gün geçtikçe bilgi ve teknolojide ilerleyerek, her anın bir önceki ana göre daha ilerde olduğu bir gerçektir. 

Zamanımızdan yirmi yıl, elli yıl ve daha geriye doğru gittikçe ne kadar ilerleme kaydedildiği bir gözlenmektedir. Yazının bile zamanımızdan beş bin yıl kadar önce icat edildiği halde daha önceleri yazının kullanılmadığı insanoğlunun ilerleme kaydettiğine belge teşkil etmektedir. Daha önce yaşayan insanların binek olarak kullandıkları sadece doğada hazır olan at eşek deve fil gibi hayvanlar varken, şimdi cansız varlıkların konuşturularak insanların hizmetine sunulması bir ilerlemenin mesafe kat etmenin işaretlerindendir. 

Ama insanoğlunun dışındaki varlıklarda böyle bir ilerleme yoktur.Onların yaratılışla beraber ne ile kodlanmış iseler,  O bilgiler dışında bir bilgileri yoktur.  Arının bal yapması tavuğun yumurta üretmesi maymunların kendilerine ait bilgiler dışında bilgileri yoktur. Onlara verilen görev dışında bir ilerleme yapamadıkları bir gerçektir. İşte insanoğlu diğer yaratıklardan bu farklılığı ile ayrılarak. Halife konumuna yükselmişlerdir.

2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Meleklerle insanoğlunun farklılıklarını Allah lisanı haliyle konuşturup anlattıktan sonra meleklerin yaratılışının âdemin yaratılışına göre daha basit yaratıldığını izah ederek. Meleklerin âdemin vermiş olduğu emirler karşısında boyun eğmesi gerektiğini istemiştir. Kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkların âdem ne isterse onlara kucak açmaları gerektiğini onlar ister Müslüman isterse Müslüman olmasın dünya hayatında onların emirleri karşısında boyun eğmeleri gerektiğini anlattıktan sonra. Hepsi istisnasız âdeme secde ettiklerini bildirmektedir. 

Şimdiye kadar hikâyeler ve masallarda anlatılan şeytan ve iblis kavramı Kuran'da anlatıldığı gibi olmadığı meleklerin iblis veya şeytan meleklerin hocası değil, fakat sadece iblis kavramını melek kelimesinden ayırmadan, sadece görev farklılığı bakımından diğerlerinden farklılaşarak insanı mucura kaptırmakla sadece teklif sunma görevi ile, diğer meleklerden ayrılmıştır. 

İblis: İnsanların inkara isyana kötülükleri kibirli olmayı fuhşu zulmetmeyi teklif sunmakla görevli olan bir melektir. Diğer melekler takva olgusu hariç insan ister küfür yolunda isterse hak yolunda giderlerse gittikleri yönde hizmet sunan varlıklardır.

Yani görevi insana teklif sunmak, ama diğer meleklerde kötülüğe gitmek için teklif sunma değil sadece kötülüğe ve iyiliğe giden insanın emrine amade olmak la iblis ten ayrılmaktadır. Öyleyse İblis meleklerin hocası değil insanda, başka bir boyutla insanların emrindendir. Yani insanları yoldan çıkarmakla görevli bir melektir.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

İnsanlar yaratılış olarak daha öncede bahsettiğim gibi, Bütün kâinattaki varlıkların Halifesi olmakla onlardan ayrılırken, bir de kendisini denemeye tabi tutan yerleri ve gökleri yaratan Allah'ı tanımak ve ona kulluk etmekle sorumlu bir varlıktır. Kâinat içerisindeki bütün var olan her şeyi onun emrine boyun eğdirirken, insanın da boyun eğeceği bir varlığı bulup ona teslim olması onun adına yaşaması hayatının kurallarını onun koyduğu kurallar içerisine uydurulması, istemektedir.

Bilindiği gibi insan diğer yaratıklardan düşünme akletme ve yaptığı her işi sorup sorgulayıp, bir disiplin içerisinde kendisini nefsin azgın isteklerine boyun eğmeden, Allah’a kulluk ve ibadet yapmakla sorumlu bir varlıktır.

Ayette ifade edilen

” Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz” 

Bu ifade insanı hayatının nerede neler yapması, nerede neler yapmaması gerektiğini sınırlamakta ve onlara bir sorumluluk yüklemektedir. İnsan bilindiği gibi diğer yaratıklardan biri de, iyiye ve kötüye gide bilme eğilimiyle ayrılmaktadırlar. İşte Burada kötüye gidebilecek ve iyiye gidebilecek her iki dürtünün insana verildiğini Ve kötülüklerden gelen teklifi dinlememesini ama iyiliklerden gelen teklifleri yapmaları istemektedir.  

İnsan her iki yöne de eğilimli olarak yaratılmış bir varlık olmakla nötr bir varlık konumuna gelmektedir. Bir başka deyişle değişik yollara gidebilmenin ve insan sıfatlarını oluşturacak malzemenin ham maddesini oluşturmaktadır. Kuran'ın bu Anlattıklarına psikoloji ilmi de katılmaktadır. Kuran insandaki iki yöne gidebilme eğilimini takva ve fısk ve fücurla açıklarken.

91/ 8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (Andolsun). 

İnsanın nasıl, kendisini arındıramadığında nefsin azgın tutkularına kendisini kaptırdığı zaman başına birçok felaketler geliyorsa. Kendisini arındırmış olan insanlar da tamamen bunun zıttı olan iyilikler karşılığını almaktadır. Kuran bunu böyle açıklarken psikoloji ilmi de içimizdeki çocuk ve baba veya alt ben üst ben kavramlarıyla açıklamıştır. 

İşte İnsanlara Allah'ın, vermiş olduğu büyük mucizelerden birisidir. Kuran'da geçen, ”Şu ağaca yaklaşmayın” İfadesini kullanırken bazı müfessirlerin söylediği gibi elma buğday ağacı değil, Allah'ın yasaklamış olduğu pis ve murdar olan bütün yiyecekler ve haramlardır. Âdem ve eşini Kuran'ın cennetten çıkması diye isimlendirdiği gerçek anlamında olan cennet değil, insanın günahsız bir ortamdan şeytanın kandırarak günah işleme ortamına girmesi anlamında tanımlamasıdır. Yeryüzünde belirli bir vakte kadar denenme aşamasına geçilmesi anlamında kullanılmıştır.

Buraya kadar Allah Her şeyi insanoğlu için yarattığını vurgularken yaratılmış olanların bazıları insanoğluna zarar olduğunu ve ondan kaçınmasını, bazılarının ise insanoğlu için yararlı olduğunu, ondan da istifade etmesi gerektiği anlatılmaktadır. İşte İnsanın Asıl Görevi kendisinin öz benliğine yerleştirilmiş olan fısk ve fücurun insanı yasaklanan şeylerden tatması istenmekle, Bir de ona eğilim göstermeyi engelleyen takvanın var olmasıyla, iki zıt isteğin çarpışması asıl insanın denenmeye tabi tutulmasının nedenini oluşturmaktadır.

2/2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.

Âdem ve eşi günahsız bir ortamdan, bir baka deyişle çocukluk çağından erginlik çağına diğer her insanda olduğu gibi bir geçiş dönemini anlatmaktadır. Günahlı bir ortama, iblisin teklifi sonucunda düşmüşlerdi. 

İblis, yani insandaki fısk ve fücur, Âdem ve eşini Allah’ın yasak ettiklerini yapmalarına teşvik etmesi ve onların bu yanlışı bile bile yapmaları sonucunda. Artık günah işleyen bir konuma düşmesine sebep olmuşlardı. Aslında adem ve eşi bu yaptıkları yanlışlığın farkındaydı ve pişman olmuşlardı.

2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

İşte adem ve eşinin bu pişmanlık duyması neticesinde Tövbe etmeleri yapılan bu yanlışlıktan dönmeleri Ademin tam anlamıyla varlığı şekillenmiş ve dünya sahnesinde denenmek için kendine uygun verilmiş olan rolün aktör ve aktrist haline dönüşmüştü.

Karmaşık olan Melek İblis şeytan kelimelerini ayrı konularda misaller vererek tanımlamak gerekirse. Kâinatta ana çatı olarak iki varlık olduğu anlaşılmaktadır. Birisi Âdemoğlu şemsiyesi altındaki insanlardır. Bunlar nötr bir insanın takva yolunda ve fısk yolunda yürüyüp şekillenmesi Sonucunda sıfat kazanarak isimler almaktadır.

2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

İki Ayette hepsi insan olduğu halde, insanların yaşam biçimlerine renklerine dinlerine göre cinslerine sıfatlaşarak isim alması olarak anlatıldığı halde, İnsanlar sanki bu kelimeleri insanlardan ayrı bir varlık olarak algıladıklarından dolayı konuyu anlamada güçlük çekmişlerdir. Şirk Koşanlar, Kuran'da Puta tapıcıları, Yahudi olanlar da ehli kitap olanları, insan da nötr bir halde iki yoldan hiç birini tercih etmemiş kişilerin adıdır.

Sanki ayrı ayrı yaratıklar olduğu tahmin edilmiştir. Öyleyse Âdem şemsiyesi altına giren, insan, şeytan, cin, Yahudi, kâfir, Müslüman, münafık vs. isimlerin hepsi insandan sıfat alması sonucu isimler almasıdır.  Cin insan, veya cin gibi insan, kâfir insan, şeytan insan, münafık insan, olarak tanımlanmaktadırlar. 

Bu sebeple Şeytan tanımını, iblisin insana vesvese vererek yoldan çıkmış ve günahlarda ısrar etmesi sonucunda insanın yoldan çıkmış, geriye dönüşü mümkün olmayan insanın adıdır. Yoksa şeytan, insanın dışında bir varlık değildir. Şeytan olan insanlar kendisine meyyal olan insanları kandırmaktadırlar.

2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." 

Ayette dikkat edildiği zaman münafık olan birisinin tablosunu çizerken, o kâfir olduğu halde Müslümanlar içerisinde sanki Müslüman olan insan gibi bir görünüm sergilemekte kendi gibi düşünenlerin yanına geldiğinde ise biz Müslüman olanlarla alay ettik sözüyle, kendi kimliğini tanıtmaktadır.

İblis kelimesiyle şeytan kelimesinin aynı olduğu inancında olanlar kesinlikle yanılmaktadırlar. İblis Ateşten yaratılmış şeytan ise insan konumuna girdiğinden dolayı topraktan yaratılmıştır.

7/11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.

7/12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

7/13- (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."

Yine bu ayetlerde konuşturulan varlıklar lisanı halleriyle kendilerini tanımlamaktadırlar. İnsanların dışındaki kâinatta yaratılmış olan hiç bir varlık ,verilmiş olan göreve itiraz etmezler. İblisi tarif ederken insanı saptırmakla görevli bir varlık olarak tanımlamıştık. O ateşten yaratılmış ve kıyametin sonuna kadar Allah'tan yaşama süresi almıştır.

7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi. 

Yine iblis lisanı haliyle konuşturuluyor. Burada iblis Allah'tan süre istese de istemese de her insanda var olan bir olgudur. Onun İnsanların diriltilip kaldırılacağı güne kadar süre istemesi onun zaten süreli olduğunu sanat yaparak kuran anlatmaktadır. Her insanda var olan bir olgu ise kendisinden sonra gelecek olan nesillere genetik miras olarak aktarılıp durmaktadır. Bu da insanlığını sonuna kadar da devam edecektir.

7/15- (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi. 

Ben insanlara sorduğum zaman iblis canlı mı cansız mı diye sorarken bazıları canlı bazıları da cansız demişlerdi. O zaman iblis insanlardan insanlara aktarılarak ebediliğini sürdüren ve her insan yaşadıkça onda var olduğunun bir kanıtıdır. İblis adam değildir ama adamın içerisinde adam olmayı tamamlayan bir olgudur.

7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."

7/17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."

7/18- (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım."

7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

Ayetlerde imtihana tabi tutulan insanı doğru yolda yürümesini engellemek için ne tuzaklar beklemektedir.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Dikkatlice incelendiği zaman iblis Allah'tan süre istemişti ve insanların diriltilip hesaba çekilecekleri güne kadar da süre verilmişti. İnsanlar da iblis gibi bir yaratık olmuş olsaydı onlara da süre verilip yaşayacaklardı. Âdem ve eşine vesvese verirken

” Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." 

İşte haramı tatmakla günah işleme olayı gündeme geliyor. Ve cennetlik olan Âdem ve eşi günahsız ortamda yaşamayı ihlal ederek günah işleyen bir ortama gelerek haramla tanışıyorlar. Yoksa haramı tatmayacak bir şekilde yaratılmış olsalardı onlarda melek olurlardı. Ve günah işlemezlerdi.

Kuran’da iblisin ateşten yaratıldığını, ve cinlerden olduğunu söylediği zaman, sanki cinlerin de ateşten yaratıldığına dair bir kanaat oluşmaktadır. Cinlerin Kuran'da Ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet olmadığı gibi, Bazılarının tanımladığı görünmeyen varlıklar da değillerdir. Onlar da insandır. insanlar nasıl topraktan yaratılmışlarsa cinler de topraktan yaratılmışlardır. Kuranda iblis cinlerdendi ifadesi kelimenin başka bir konu ile ilgili yere konmasından kaynaklanmaktadır.

18/ 50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.

Bilindiği gibi cinlerde eylem bakımında Allah'a ibadet ve kulluk yapmayan  Tercihini iblisin teklifleri yönünde yapan ve yaşayan insanların genel adıdır. İblis kelimesi bilindiği gibi İnsana yanlış yapmayı teklif etmekle büyük bir haksızlık yapmıştı. Asıl İnsan Yaratılırken Allah'ın rabliğini kabul etmiş ona boyun eğmekle yükümlü olduğunu söylemişti. bir başka ifadeyle söz vermişti.

7/ 172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahit olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. 

İnsan yaratılırken Allah'ı tanımak ve ona kulluk yapma eğiliminde yaratılmıştı. İşte iblisin Allah'a kulluk ve ibadet etmek için yarattığı insanı sözünden caydırmak istemekle hakkı olmayan bir davranışı yapmıştı. İşte Allah onun için huzurundan kovmuş onun yaptıkları hiçbir sözü onaylamamıştır. 

O bakımdan da o insanın yaratılış gayesine uygun hareket etmeyi engellemek istemekle de, Rab yolundan sapan insanların yaşam ağacını temsil ettiğinden dolayı  Allah "İblis cinlerdendi" ifadesi kullanmıştır. Yani insanın Yaratılıştaki vermiş olduğu söze muhalefet etmekle Rab yolundan sapmış yabancılaşmış olan insanların yolunu temsil ediyordu.

İşte ayette “İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi,” İfadesiyle söylediklerimizi onaylamaktadır. Öyleyse Kuran Bütünlüğü içerisinde Kâinattaki varlıkların bazı önemli olanların isimlerinin ne anlama geldiğini Kuran'dan karşılığını vermeye çalışalım.

Halife: Allah adına dünyada iş gören Kâinatta yaratılmış olan bütün yaratıklara hükmedebilen insanoğlunun Adıdır.

Âdem: İnsan neslinin kökünü temelini oluşturan, kadını erkeği cini şeytanı renkleri dinleri ne olursa olsun bütün insanların genel adıdır.

Melek: İnsanın fiziki psikolojik yapısı da dâhil olmak üzere insanın dışındaki insanların emrine amade olmak için yaratılmış bütün yaratıkların genel adıdır. 

İblis: İnsan öz yapısında var olan İnsanı yaratılıştaki vermiş olduğu"Rabbim Allah'tır" sözünden saptırmayı teklif sunmakla görevli bir melektir. 

Şeytan: İblisin tekliflerinin   ilke haline gelmesi, ve bu teklifleri kabul eden insanların bağımlılık kazanarak griye dönüşü mümkün olmayan yola hale giren insanların adıdır. 

Takva: İnsanı yaratılışta verdiği sözün arkasında durmayı teklif sunan, iblisin tekliflerine karşı insanı uyarmakla görevli bir melektir.

Akıl: İnsan hangi yola giderse o yolda insanı başarılı kılmak için insanın hizmetinde olan bir melektir.

Cin: İnsanın yaratılışta vermiş olduğu  "Rabbim Allahtır" sözden cayarak, dünya yaşamında iblis ağacından nemalanan rab yolu dışında olan insanların genel adıdır. Kurana göre Ehli- kitap ve müşrik olanlar cin tanımlamasının içerisine girmektedirler.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN-ANAMUR





4 yorum:

Unknown dedi ki...

Allahin selami üzerine olsun.
sizin video sohbetinizi ilk defa izledin.
cin ci biriyle olan sohbetinizde fikirlerinize karsi gelmistim.
Cünki ilk defa sizin cin kavramlarinizi duydum.
Ame ben her yoruma acik oldugum icin sizin yorumunuz üzerinde düsünmeye basladim.
beni düsündürttügünüz icin tesekkürlerimi sunar yazilarinizin gerisini okumaya calisacagim..

sizden bir ricam olacak.
yazilarinizi mp3 formatinda sesli sohbet olarak yada you tubede yayinlarsaniz cok sevinirim.
saygilarimla Ferhat Genis

Unknown dedi ki...

Allahin selami üzerine olsun.
sizin video sohbetinizi ilk defa izledin.
cin ci biriyle olan sohbetinizde fikirlerinize karsi gelmistim.
Cünki ilk defa sizin cin kavramlarinizi duydum.
Ame ben her yoruma acik oldugum icin sizin yorumunuz üzerinde düsünmeye basladim.
beni düsündürttügünüz icin tesekkürlerimi sunar yazilarinizin gerisini okumaya calisacagim..

sizden bir ricam olacak.
yazilarinizi mp3 formatinda sesli sohbet olarak yada you tubede yayinlarsaniz cok sevinirim.
saygilarimla Ferhat Genis

Ali Rıza Borazan dedi ki...

Ferhat kardeş Allah razı olsun. Düşünen aklını kullanan insanlar şimdiye kadar vardı şimdi de olacak ve kıyamete kadar da olmaya devam edecektir.

Kuran maalesef okunup anlaşılsın diye değil, okunup sevap olsun diye okunmuştur. Kuranda geçen bir kelimenin ne demek olduğunu arapça sözlüklerden değil, Kuranın kendi bütünlüğü içerisindeki geçen ayetlerden anlaşılmalıdır. En sağlıklı anlayış da bu olsa gerektir. selam ve dua ile

Ali Rıza Borazan dedi ki...

Hamza kardeş sen kuranı geleneksel din anlayışından değil kuranı Kurandan anlayabilseydin u sorularına cevap bulurdun. Sen cinlerin insanlardan farklı bir varlık olduğunu söylüyorsun. Peki insanlardan farklı bir varlık nasıl olur da insandan bir peygamberden kuran dinler? 17/95
Bunu biraz düşünmeni tavsiye ederim selam ve dua ile.