26 Temmuz 2009 Pazar

HAZRETİ İBRAHİM PEYGAMBERİ ATEŞ YAKTI!



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Yine İslam toplumlarında, yanlış bilinen konulardan birisi de Hazreti İbrahim peygamberi  Nemrut ve askerleri mancınıkla  yakılan  şiddetli ateşin ortasına arttığı halde Allah mucize olarak  ateşe serin ol ifadesiyle ateşin İbrahim'i yakmadığını  orasının göl haline balıkların da odun haline geldiği inancı yaygın olarak dolaşmaktadır.

Şimdi bu anlatılan hikayenin kuran gerçekleriyle uyuşup uyuşmadığını Kuran'da sörf yaparak tahlil etmeye çalışalım.


29/25- (İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur."

21/69- Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol."
Halk dilinde   dolaşan  İbrahim'in ateşe atılması ile ilgili bir kıssayı alıntı olarak nakledeyim. 

ATEŞLE’ SINANAN’ SU’ İLE KUTSANAN’ ŞEHİR

Mehmet KURTOĞLU başlıklı makale.

Anlatılanlara göre şehirler kurulurken kutsal mekânlar merkez alınırmış. Şehir böylece bir kutsalın çevresinde doğup büyürmüş. Bu anlamda Urfa, iç kalenin hemen altında bulunan ve İbrahim söylencesiyle özdeşleşen mağara, ateş ve su kutsalı etrafında şekillenmiştir. Damlacık dağından başlayıp, kutsal su ve mağara figürüyle bir ehram gibi yayılan şehir, hiç kuşkusuz tarih boyunca hep dinsel bir merkez olmuştur.

Ateş ve su Urfa’nın kaderini belirleyen unsur olarak bugünkü davranışını daha açık ifadeyle şehrin kimliğini oluşturmuştur. Urfa’nın ateşle sınanması İbrahim Peygamber kıssasıyla başlamış, o gün bugündür Urfa hep ateşle sınanmıştır. Bilindiği gibi Babil Kralı Nemrut, bir gün bir rüya görür ve bu rüyasını müneccimlerine yorumlatır. Müneccimler yıl içinde doğacak bir erkek çocuğunun tahtını sarsacağını ve ilahlığına son vereceğini söylerler. 

Bunun üzerine Nemrut, o yıl içinde doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder. İbrahim peygambere gebe kalan annesi onu Nemrut’un şerrinden korumak için Damlacık dağının eteklerinde bulunan mağarada gizlice doğurur. Her gün bir ceylan gelip İbrahim Peygamberi emzirir. İbrahim Peygamber büyür, tek Allah inancını aklıyla bulur ve Nemrut’un ilahlığını ret eder, tevhit akidesini yaymaya çalışır. 

Bunun üzerine Nemrut’un gazabına uğrar. Nemrut İbrahim peygamberi yolundan döndürmek istese de başarılı olamaz ve onu ateşe atarak cezalandırmak ister. Rivayete göre altı ay boyunca bütün hayvanlara odun taşıtıp Urfa kalesinin hemen eteğinde büyük bir ateş yakar. Ve İbrahim Peygamberi ateşe atar. Allah (cc) ateşe : “Ey ateş İbrahim’e karşı sakin ve selamet ol” der. Ateş su odunlar balık olur. İbrahim’in ateşe atıldığını gören Nemrut’un kızı İbrahim Peygambere gizliden iman etmiş ve onu sevmiştir. 

O da babasının yaptıklarına dayanamaz İbrahim Peygamber ile birlikte kendini ateşe atar. Onun düştüğü yerde de küçük bir göl oluşur. Bu göle Züleyha’nın gözyaşları anlamına gelen Aynzüleyha adı verilir. Urfa’nın ateşle imtihanı ve su ile kutsanması böylece başlar ve tarih boyunca da böyle devam eder.
******************************************************

Hazreti İbrahim ile ilgili kıssa toplumlarda genelde böyle anlatılır. Ve böyle anlaşılır. Kıssada hazreti İbrahim’i ateşe atan nemrut ona olan öfkesini onu yakarak yok etmekle almak istediği bellidir. İnsanoğlunun var oluşundan bu tarafa mutlaka her peygamberin karşısına ya bir firavun ya bir nemrut ya bir ebu lehep ya da bir Belkıslar mutlaka ama mutlaka  çıkmıştır. 

Ama gerçek olan odur ki Peygamberlerin mesajına duyarlı olan veya mesajı kabullenmeye istekli olan toplumlarda peygamberin yanında olanlar var oldukça ve o resulleri etten duvarla korudukları zamanlarda. O topluluklarda güç ve iktidar kurmuşlardır. Ve mazlumlar o peygamberler zamanında rahat bir nefes almışlardır. Eğer toplumlar peygamberler geldikleri zamanlarda mesajlara karşı duyarlı değillerse de o peygamberler ses getirememişlerdir. 

İşte Kuranda insanoğlunun var oluşundan bu tarafa binlerce peygamberler gelip geçtikleri halde zikredilen peygamber sayısı yirmi beş veya yirmi sekizi  geçmemektedir. Bunun sebebi Kıssası olan ses getiren ve gelecek nesillerdeki toplumlara örnek davranışlar oluşturan peygamberler zikredilmiştir. Diğerleri de Toplumları ilgilendiren bir kıssası oluşmadığı için tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.

40/78- Andolsun, Biz senden önce elçiler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve kimini anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.

Hazreti İbrahim peygamber’in Ateşe atılmasıyla ilgili konuyu anlatırken onun getirdiği din ve yaşam biçiminden söz etmemek haksızlık olur kanaatindeyim. Bilindiği gibi, İslam toplumlarında veya Yahudi Hristiyanlarda genelde kendi peygamberlerine karşı sevgi ve ihtiramı daha ön plana çıkararak İlah edinmişlerdir. Allah Kuran'da Peygamberlerin yerini ve konumunu tanımlarken onları bir yere oturtmuştur. Kimsenin Allah'ın koyduğu yerden bir kelimeyi kaldırıp başka bir yere koymaya hakkı yoktur.

9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.

Hazreti İbrahim peygamber. Tek başına bir ümmetti. Onun Anası Babası, yakınları, hepsi putlara tapıyordu. İnsanların Kendi öz yapılarına Allah'ın yerleştirmiş olduğu, tevhit inancı Toplumların ve çevrelerin baskısı ve anlayışlarıyla örtülü olarak kapatılmıştır. Allah Diğer bütün müşrik toplumlara da bir model olması açısından İbrahim peygamberdeki örnekliği bize anlatmaktadır.

60/4- İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik ve 'içten Sana yöneldik.' Dönüş Sanadır."


Yerleri ve gökleri yaratan Allah olduğu halde, En Çok saygı duyulmaya en çok hürmet edilmeye en çok ibadet edilmeye, Layık Olan, Allah olması gerekirken İnsanların çıkıp da Allah'ın Yarattıklarından bazılarını ilah edinerek, Allah'ın denginde veya Allah'ın üzerinde bir sevgi ve ihtiramla çıkmak büyük bir adaletsizlik ve haksızlıktır. Allah Buna Şirk  ifadesi kullanmaktadır. Şirk, Allah’ın Hiç Hoşuna gitmeyen büyük günahlardan birsidir.

4/48- Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.

İnsanların Öz yapısına Allah'ın yerleştirmiş olduğu takva duygusu, bir başka deyişle fıtratı, Asla Allah'ın dışında yaratıklardan her hangi birisini ilah edinilmesine razı olmaz. İşte Hazreti İbrahim’de Tevhit inancı doruk noktasına ulaşarak onları test ettikten sonra, bütün yakınlarının baskı ve zulümlerine rağmen Korkusuzca ve açık yüreklilikle tek başına olmasına rağmen ben sizin şirk koştuklarınızdan uzağım diyebilmiştir.


16/120- Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi. Ve o müşriklerden değildi. 

Her akıllı olan insan yol seçmede kendi kendisine yetkili ve sorumludur. Bütün dünyadaki insanlar ve cinler bir araya toplansalar insanın kendisi istemedikçe onu doğruya ve yanlışa götüremezler. İşte Allah'ın İnsanların yol seçme özgürlüğünü Aklını takvasını ve fıskını vererek kendisine bırakmıştır. Daha önce de değişik konularda bahsettiğim gibi, insanın diğer varlıklardan ayıran en bariz özelliklerinden olan aklı takvası ve fıskıdır. 

İnsana iki teklif Gelir. İki seçenekli bir olay karşısında insanlara iki farklı yerden teklif gelmektedir. Bir teklif takvadan gelmektedir. Bir teklif de iblisten gelmektedir. Dünya hayatında Allah insanın her iki teklifi de değerlendirip yol seçmesi durumunda, müdahale etmemektedir. İşte onun her iki yöne karşı eğilimi onun meleklerden ayrılarak imtihana tabi tutulmasına sebep olmaktadır. 

Böylece her iki yolda yürüyen insanların, birbirleriyle hem söylem hem de eylem bakımından farklılaşması birbirlerine karşı soğuk rüzgârlar esmesine neden olmaktadır. İnsanların önce kendilerinde oluşturdukları herhangi bir yöne gitmede karar verme, kişilik oluşturma, durumları toplumlar içerisinde ,ister istemez farklı guruplaşmaya yol açmaktadır. Allah'a göre insanlardaki bir, birlerine karşı olan üstünlükleri ne herhangi bir ırktan ne mal ve mülkünden ne güzelliğinden ne renginden dolayı değil, onlardaki üstünlük farkını bulunmuş oldukları konumlardaki rolün Allah'ın rızasına uygun olarak, oynanıp oynanmaması ile  ölçülmektedir.

49/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

İşte biri birinden, takva ile ayrışan farklılaşan insanların yol göstericisi velisi Allah'tır. O İnsanlara peygamber ve kitaplarla nerede nasıl davranması gerektiğini en güzel bir biçimde bir proje hazırlayarak iman edenlerin önüne koymuştur. İşte Allah bu proje ile inananları kendisine düşman olan şeytan ve dostlarını Bildirerek onlara karşı nasıl bir tutum izleyeceklerini göndermiş olduğu vahiylerle uyararak, varılmak istenen hedefe sağ salim ulaştırılmasını istemektedir. 

Bilindiği gibi dünya hayatı Doğumla ölüm arasında bir zaman dilimiyle sınırlıdır. Kimin nerede ne zaman nasıl öleceğini, Allah'tan başka  hiç kimse bilemez. Belki bu ölüm anne karnında, belki ergenlik dönemine gelmeden, belki de bunaklık dönemine kadar sürmektedir. Ama oradaki önemli olanın ne kadar yaşaması değil önemli olanın ona ayrılmış olan, sorumlu olduğu yaşam diliminde Allah'a ibadet ve kulluğunu ne kadar yapıp ne kadar yapmadığıdır. 

İşte bütün peygamberler insanlar için örnek olarak gösterilmiş ve seçildikleri dönem itibariyle artık onlar halkı diriltmek için ölümü göze alan fedakar kimselerdir.

22/5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

Peygamberler toplumlarda Müslüman olanların ilkidirler.

6/14- De ki: "O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli edineceğim?" De ki: "Bana gerçekten Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden olma." (denildi.) 

İşte her Müslümanım diyenlerin, Müslüman oluşu nedeniyle bazı başına gelecek, işkence ve zulümlere karşı hazır olmaları gerekir. dünya hayatında Müslüman olanlar, Müslüman olmayanlar tarafından devamlı işkence ve azap görmüşlerdir. 

Ehli kitap olanlar, Bir başka ifadeyle vahyin orijinalinden saparak Allah adına din uyduranlar  Müslüman olduklarını ilan etseler de onların Müslümanlığı gırtlaktan aşağı gitmeyenler devamlı Müslüman olanlara işkence yapmışlar ve yerinden yurtlarından sürmüşlerdir. 

İşte Allah dünya hayatında insanların kimilerini kimileriyle def etmesi veya evrene koyduğu yasalarla iman etmeyenlere özel olarak dünya hayatında bir ceza vermemektedir.

22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını göre

Görüldüğü gibi Dünya hayatında Allah en sevdiklerine bile özel bir yardımda bulunmamıştır. Ancak Göndermiş olduğu peygamberlere iman eden mümin kullarını yardımcı olarak göndermektedir. Öyle zamanlar oluyor ki toplumlar önde gelen firavun varı olan zalimlerin baskısı altında içlerindeki takva duygusunu erkekleşerek açığa çıkaramadıkları için erkek olan peygamberler toplumlarda yalnız kalmışlardır. 

Hazreti Musa peygamberi Kardeşi Harun’la destekleyip pazılarını güçlendirmiş ve ya Davut peygambere zengin olması sebebiyle Anlatmayı kolaylaştırmış ve ona anlatım çarpıcılığı vererek bazen toplumlarında Allah'ın dini yeşertmiştir. Bilindiği gibi toplumlarda zengin ve makam sahibi olanların sözleri geçerli olmaktadır. Mustazaf olanlar onların güdümünde hareket etmektedir. Allah'ın dinini Allah'ın anlattığı anlamda kabullenenlerin sayısı çok azı teşkil etmektedir. 

İslam toplumunda herkesin genelde bildiği gibi Mekke’de inananların sayısı çok azdı. Çünkü iman ettim demekle önce bütün kazandıklarını iman edenlerle gücü yettiği oranda paylaşmak ve her an gerektiği zaman canını vermeye hazır hale gelmek demektir. Çünkü İman eden ve Salih amel işleyenler için bu dünyanın arkasında bir de ebedi olan Ahiret âlemi var, onlar için ölmekle veya kalmak arasında bir fark yoktur. Her iki halde de güzellik vardır. Kazanırsa küfrün saldırılarını bertaraf etmekle dünyada güzellik var, Ölse de Ahiret âleminde ebedi bir cennette güzellik , vardır.

9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz. 

Ayette kastedilen mana, kazanırlarsa savaşta, dünyada güzellik savaşı kaybederlerse ölürlerse Ahiret hayatında güzellik vardır. Ama iman etmeyenler için dünya hayatında kaybederlerse bir aşağılanma azap, vardır. Ölürlerse de Ahiret âleminde ebedi bir cehennemde azap vardır. Doğum ile ölüm arasındaki dünya hayatı ne kadar uzun olsa neye yarar ki, onlar dünya hayatında o yaşadıkları hayatı fark edemeyecekler bile!

Bu Ayetler ışığında. Kuran'da geçen değişik konulara geçtik ve bir şeyler anlatmaya çalıştık. Bu Anlatılanların Hazreti İbrahim peygamberin ateşe atılıp yanıp yanma masıyla ne ilgisi var diye akla bir soru gelebilir. Öncelikle şu olayı iyi kavramak lazım. Allah dünya hayatında iman eden ve insanların önderi olan peygamberleri özel olarak koruyabilir, onları kendi katından zenginleştirebilir. Özel mucizeler vererek onlardan kendine bağlı sevgili kullarını koruyup kollama gücüne elbette sahiptir. 

Ama gel gelelim olaylar öylemi gelişmektedir? Bakıyoruz Bütün Peygamberler genel anlamda toplumların karşılarına çıktıklarında mutlaka önde gelenler onların getirdiklerine karşı mücadele etmeyi kendilerine bir görev olarak bilmişlerdir. Hazreti Musa peygambere firavun, Hazreti İbrahim peygambere Nemrut, Hazreti Muhammet peygambere de ebu cehil ebu lehap gibileri karşı çıkmışlardır. Bu İslam toplumlarında bir realitedir. Allah'ın Bir sünnetidir.

17/77- (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.

17/16- Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz. İşte burada önde gelen kâfirler peygamberler geldikleri zaman en önce karşı çıkanlardır.

İster İslam içerisindeki, isterse de İslam dışındaki müşrik ve ehli kitap toplumlarına genel olarak baktığımız zaman, İnsanlar Allah'a İbadet ve kulluk yapmayı bırakmışlar, kendilerine Allah'ın dışındaki Allah'ın yarattıklarını ilah edinmeye başlamışlardır. Herkese sorsan hayır ben Allah'a taparım der. Ama fiili hayatlarına baktığımız zaman insanlar kendi heva ve heveslerini veya hoşuna giden şeyleri Allah'ın önüne çıkarıp sevgi ve ihtiramı daha çok onlara göstermektedirler.

7/189- O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız."

7/190- Ama O, onlara (Adem'in çocukları erkek ve kadınlara) salih (bir çocuk) verince, kendilerine verdiği şey konusunda O’na ortaklar kılmaya başladılar. Allah, onların şirk koştuklarından Yücedir.

Tapmak demek belki bu günkü insanların anladığı anlamda Allah'ın karşısına bir heykel dikip Allahım seni sevmeyi bıraktım saygıyı ve ihtiramı bu heykele yapıyorum anlamında değil ama perde arkasından yaratıklara gösterilen sevgiyi daha ön planda tutmakta oldukları bir gerçektir.

39/3- Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.

İnsanlar genelde sıkıştıkları veya başka çıkış yolu bulamadıkları zaman onların fıtratlarındaki halis olan din gün yüzüne çıkmaya başlamaktadır. Ama geniş zamanlarda ise Allah hiç anılmaz, sadece insanlar kendilerini düşünmektedir.

İnsanların hastalandığı zaman hastalananların halini anlaması, iflas ettiği zaman iflas edenleri anlaması, o içteki fıtratın, Hanif dininin gün yüzüne çıkmasına vesile olmaktadır. Bütün peygamberlerin tevhit çizgisi bir olduğu halde bazı peygamberlerin bazı peygamberlere karşı üstünlüğü asla düşünülemez. Dünya hayatındaki Bazı peygamberlerin verdikleri mesajlar olumlu bir ortamda oluştuğunda çevresinde güç toplamaları onların üstün olması veya farklı olması anlamına gelmez. Bütün peygamberlerin Allah katında değerleri aynıdır.

2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."

Yahudi olanlar. Kendi peygamberlerini üstün göstermek amacıyla, Miraç olayı uydurup son peygamberi göklerde Burak'la gezdirip hazreti Musa peygambere tekmil vermesiyle Müslümanları son peygambere olan övgülerini biraz da olsa azaltma hesabını yapmışlardır.

Müslümanlar da Kuran'da olmayan Peygamber hakkında ayet örneğinde verdiğimiz gibi hiçbir peygamberin hiçbir peygambere üstün kabul edilmemesi gerektiğini söylediği halde 

“Hadis-i Kutsi’de buyruluyor ki: “Ya Habibim! Seni yaratmasaydım seni yaratmasaydım bütün mevcudatı yaratmazdım.” 

İşte bu söz de İslam toplumlarının kendi peygamberini ilahlaştırması anlamındadır. Kurana göre eğer ön plana getirilecek bir peygamber olsaydı O da İbrahim peygamber olurdu.

16/123- Sonra sana vahyettik: "Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dinine uy. O, müşriklerden değildi."

O Hanif dini öyle bir din ki Yaratılışta Allah'a verilen sözün kıvrılmadan yerine getirilmesi Tapınılması gerekenin Allah yediren içiren, Allah verenin Allah alanın Allah öldüren ve diril-tenin Allah hidayet verenin Allah saptıran ve bağışlayanın Allah olduğuna iman etmek Hayatı pahasında olsa Allah’ın emirlerini Allah'ın dışındaki bütün emirlerden üstün tutmaktır.

Hazreti İbrahim peygamber Nemrut tarafından ateşe atıldığı zaman Ateşe serin ol demesiyle neyi anlatmak istemektedir.

1- Allah kâinattaki insanların dışındaki varlıklara bir görev vermiştir. Onlar sadece o görevlerini yaparlar. Ateşin görevi yakmaktır. Allah'ın evrene koyduğu bir yasadır. Allah'ın evrene koyduğu yasalar kendi seyri içerisinde işler durur. Yağmur çok yağdığı zaman seller insanları götürecek düzeye ulaştıkları zaman o konuda tedbir alamayan insanları alır götürür ve ölürler. Onların günahlı mı günahsız mı olduğuna bakmazlar. Çocuk olsun erkek olsun kadın olsun fark etmez evrene koyulan yasa kendi seyri içerisinde işler durur.


2- Bilindiği gibi Kuran'da anlatılan kıssalar mecazi bir anlatın sanatı ile anlatılmıştır. Ve kullanılan kelimeler çift anlamda kullanılmıştır. Hazreti İsa peygamber için anlatılan kıssadaki onu öldürmediler asmadılar ifadesiyle şehitler konusundaki ölmediler onlar Allah katında diridirler ifadesinin ne anlama geldiği anlaşılabilirse hazreti İbrahim peygamber için kullanılan serin ol ifadesi de mutlaka anlaşılacaktır.

3/55- Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." Daha önce de bahsettiğimiz gibi bir ayetin kastettiği manayı ve ya ne söylemek istediğini anlayabilmek için onunla ilgili diğer ayetlerden haberdar olmak gerekiyor.

4/157- Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.

Bilindiği gibi kuran ölü kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birincisi hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamındaki ölü bu dünya hayatında bir daha geriye dönmeyecektir bu Allah'ın evrene koyduğu bir yasadır. İkinci Anlamdaki ölü ise Gözleri olup da hakkı görmeyen, kulakları olup da hakkı işitmeyen, kalbi de tamamen hakka karşı duyarsızlaşarak mühürlemesi anlamındaki ölüdür. 

İşte hazreti İsa peygamberin Kuran'da bahsettiği Allah'ın izniyle dirilttiği bu ölüdür. Ölü Kelimesini bir başka deyişle duyarsız olanlar anlamında kullanmıştır yani Hayatta yaşadığı halde asıl yaratılış gayesinden habersiz olanlar anlamında bu anlamda kullanılan ölüler zaman zaman bazı sebepler yüzünden kendilerinin çıkış yolu aramasıyla dirilerek hayatlarını değiştirmeleridir.

İşte hazreti İsa peygamber hakkında söylenen onu öldürmediler onu asmadılar ifadesiyle hayati fonksiyonlarını yitirmedi anlamında değil, onu asıl vahiylerin kontrolünden çıkaramadılar anlamında kullanılmıştır. Evrenin yasasında diğer insanlar asıldıkları zaman hayatla belirli bir oksijen alışverişi kesildiği zaman ölüyorsa peygamber olsa da ölür kafir olsa da ölür.

bakınız arkasından gelen ayet onu kendi katına çekildiğini anlatmaktadır.

4/158- Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

Burada düşünenler akıl endenler iyi bilirler. şu ayetle 

2/ 154- sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.” 

Allah katında diridirler ifadesiyle onu öldürmediler Allah onu kendisine yükselti ifadesi arasında ne fark vardır? Elbette bu iki ayet tipinde anlatılmak istenen Hazreti İsa ve Allah yolunda çarpışarak veya Müslüman olarak ölmesini hayati fonksiyonlarını yitirmemiş anlamında değil, gittiği yol Allah yolunda mücadele ederek canını feda edenlerin cennette rızıklandığını ve Allah'ın onlardan hoşnut olduğunu ve gittikleri yolların doğruluğunu onaylaması anlamındadır.

Şimdi Hazreti İbrahim peygamberin Ateşe atılmasıyla da ateşin onu gerçek anlamında yakmadığı anlamında değil, o tevhit mücadelesiyle kendisini konsantre ederek ateşin içerisinde bile ona acının dokunmadığı anlamındadır. Ateş elbette kendisine verilen görev gereği yakar. Ve yakmakla görevlidir. Çünkü İsmi üzerinde İbrahim dini hanif dini fıtrat dini bunu gerektirir.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler. 

İşte Allah'ın sunduğu din budur. Kuran ile Kuran'ın kâinatla kâinatın ve Kuran'la kâinatın kucaklaştığı ve biri birleriyle çatışmadığı din Allah'ın sunduğu dindir. Canım Allah isterse Ateşin yakmasını engelleme yemez mi.? Elbette engeller ama Allah vaadinden dönmez ayetini Evrenin yasasındaki değişmezliği nereye koyacağız. Peki canım sen Allah'ı koyduğu yasalara uymaya Mecbur mu tutuyorsun? 

Ben de onlara tövbe haşa sen de Allah'ın koyduğu kurallara uymayacak kadar, sözünde durmayan, dönerek mi sanıyorsun? Evet Allah her şeyi bir ölçü ve tertil üzere yaratmıştır. O ölçü kesinlikle sapmaz seyrinde devam eder. İt ürür kervan yürür. misali, onlar ne derse desin Allah'ın koyduğu yasalar çerçevesinde devam eder durur. “Onlar dünya dönüyor dese de dönüyor dönmüyor dese de dönüyor” 

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR.

2 yorum:

sehim güney dedi ki...

Yazım kurallarına göre öylesi bir uzun makalede mutlaka bir önsöz veya giriş paragrafı olmalıdır.Gelişmeden sonra da sonuç bildirilmelidir.

Ali Rıza Borazan dedi ki...

sehim kardesim her makaleye bir onsoz yazacak olursak sayfa onsozlerle dolar tasar. yine de bu elestirinize tesekkur ediyorum. selam ve dua ile