15 Ekim 2010 Cuma

İHSAN ELİAÇIK'IN VAHYLE İLGİLİ ANLAYIŞI


İHSAN ELİAÇIK’IN VAHİYLE İLGİLİ ANLAYIŞI



Allah evreni ve içindeki tüm sistemler...i bir vahy\bilgi ile yaratmıştır. Bundan dolayı İLAHİ vahy tüm evreni kuşatmıştır. İçindeki herşey "potansiyel" olarak vahyi\BİLGİYİ taşır. Bütün bu vahyin toplu halini el-kitab=ana kitap=ALLAHIN KİTABI olarak düşünebiliriz.

Yüce yaratıcının özelden bir beşerle sesli-sessiz iletişim kurmaya ihtiyacı yoktur. O yaratmasıyla ve işleyen sistemindeki ölçülerle ZATEN sürekli iletişim halindedir.

"Vahy" yaratıcı için bilgiyi, yaratılan bizler içinde bilgi edinimini ifade eder.

Bir ressam resim bilgisi üzerine, bir cerrah operasyon üzerine, bir bilim adamı ilgilendiği alan üzerine sistemden sürekli bilgi alır.

Ressam gördüklerinin ve hayal ettiklerinin resmini,
Filozof gördüklerinin ardındakilerin resmini,
Elçiler ise görünen, görünenin ardında olan, ve kurallarla dolu olan sistemin ve yöneticisinin resmini kelimelendirenlerdir.

Peygamberlerin elçi doğması şair doğmak, ressam doğmak, müzisyen doğmak gibidir. Elçi olmak, doğarken sahip olduklarını ikame etmek, onlara ivme kazandırmak, heba etmeden ilerletmektir.

Elçiler; mukayese eden, muhakeme eden, gözlemleyen, araştıran ve mücadele eden, hesapsız, ölçüsüz konuşmayan mütefekkirlerdir. Muhammed peygamberin Hira'da yaptıkları bunlardır. Bize öğretildiği gibi 40 yaşına kadar dünyadan bihaber, sonra birden devrimci\aydın\elçi\lider mi oldu. Yoksa bunlar hayatındaki sürecin dışa vurumu muydu. İyi düşünmek lazım.

Elçiler Rabb'in evrendeki dilini kelimeleştirdiler ve insanlığa okudular. Kur'an okunan demektir. Daha önceden tevrat, incil, mezmurlar vs o dönemin ana kitaptan okunanlarıydı. Daha sonra Muhammed çıktı el-kitabtan okumalarda bulundu. O ve çevresindekiler insanlığı silkeletecek söylemlerde bulundular. Şu an idrak ettiğimiz islam anlayışı bu söylemlerin kurumsallaştırılmasıdır. Elimizdeki Kuran mushafı bize o dönemin şahitliğini yapıyor. Aynı zamanda bizim için hakikate ulaşma anlamında güçlü işaretler taşıyor. Bize yol ve yön gösteriyor.

Kuran\Furkan sadece Muhammede(selam ona) inmekle kalmadı. O halen iniyor inmeyede devam edecektir. Vahyin canlılığı mushaftaki o döneme ait kelimeleri bugüne uyarlamak değildir, vahyin canlılığı ona her an ulaşabilmektir. Kelimeler ölüdür ama vahy canlıdır. Süreklidir.

Muhammed peygamber Kur'an ile hitap etti. El-kitaptan okuduklarını toplarayak, okunanlar olarak aktardı. Hatipsiz hitaplar her zaman eksiktir, bu nedenle kur'an mushafı hakkındaki araştırmalar genelde NETİCE ile sonuçlanmamaktadır.Kuranın hatibi Muhammed peygamber öldükten sonraki ümmetin durumu ortadadır.

Kuran bizler için oldukça önemlidir. Hakikati anlama yolunda önemli işaretler taşır. Bize yol ve yön gösterir. Onu anlamının en iyi yolu indiği zamanı göz önünde bulundurarak, Kuranı kendi içerisinde çözümleyerek ve Muhammed peygamberi iyi anlayarak mümkün olacaktır.

En üst perdede Hatibimiz Allah ise biz O'nunla sürekli muhattabızdır, zira O ölmez. O'nun açısından kelimeleştirecek bir hatibi beklememeliyiz, zira o bizlerle konuşmaktadır. Onun kitabı El-kitap 1400 sene önce iki kapak arasına alınarak sonlanmadı. Bu mümkünde değildir.

İyi ve kötü evrenseldir, adalet evrenseldir, ama bunların toplumlarda uygulanışı, bünyelere tesiri farklıdır, incil, tevrat, kur'an mesajlarının iyi ve kötüye dair olan kısımları, evrensel insan gibi, evrenseldir, ama toplumsal uygulamaları, hukuksal düzenlemeler vs, kendi dönem ve zamanları ile kısıtlıdır. Yani mushaflardaki evrensel olan bölümler canlıdır. Bunlarda insanın fıtratında zaten mevcuttur.

"Yaratıcının fıtri özelliği yaratmaktır, Yaratılanların ki ise yaratılışına uygun yaşamaktır".

Yani yaratıcı yaratarak konuşur, insan onu benliğinde duyar, sonra ona hayatıyla\yaptıklarıyla\amelleriyle cevap verir. Ölçü fıtrata uygunluktur.

VAHY ‘İN KURANA GÖRE TANIMLANMASI

42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Önce Şu konu üzerinde düşünmek gerekmektedir. Bu Kuran ve Muhammet peygamberden önceki gelmiş olan suhuf ve kitaplar gerçekten peygamberlerin kâinatı okumasIdır?

Asıl yanılınan nokta burasıdır. Bu kuran varsa eğer bu kuran doğru ise ki doğrudur ve vardır. Öyleyse bu kuranın kendi bütünlüğü içerisinde doğru çizgiyi yakalamak gerekir. Şura suresinin elli birinci ayetinde anlatılmak istenen Allah'ın konuşması ile ilgili ayete geçmeden önce kuran üzerinde bir gezinti yaparak vahyin konulduğu yeri tespit etmeye çalışalım.

Kuranda Vahiy Allahın ruhunun bütün varlıklara tecelli etmesiyle onlarla iletişim kurarak kendi varlığının var oluşunu gösteriyor. Allahın varlığının tecellisi temel olarak iki varlık olan birbirlerinden tamamen ayrılan insanlar ve meleklerdir. Bunu bir ayetle örneklendirmeye çalışalım.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Ayette bahsedilen halife ve melekler tamamen birbirinden farklı konumda olan birisi aşağıda devam eden ayetlerden anlaşıldığı gibi âdem şemsiyesi altında bulunan bütün insan guruplarıdır. Diğeri de melek şemsiyesi altında bulunan insanoğlunun zerreden küreye kadar insanın emrine amade olan bütün varlıklardır.

İşte Allah Kendi vahyini ulaştırırken bu iki varlıkta tamamen farklı farklı ulaştırmıştır. Meleklerde irade akıl nefis takva diye bir olgu yoktur. Allah'ın onlara vah yettiği onlara kodladığı bilgilerin onların çeşitlerine göre yanılgıya uğramadan onlar üzerinde Allah'ın tecellisi olmaktadır. 

Bir arının bal yapması bir ineğin süt vermesi bir elma ağacının elma vermesi dağın insanlara içerisinde bulundurduğu madenleri insanlara sunması sürecinde Allah'ın onlarla konuşması her bir iş için devamlı vahyin canlı kalması anlamındadır. Bir başka deyişle evrenin tamamına akseden hücrelere iliklere işleyen Allah'ın iletiş-imidir.

İkinci Olarak Allah'ın devamlı vahiyle konuştuğu varlık Halife olan insanlara vah yetmesidir. İşte asıl sorun burada başlamaktadır. Diğerlerinde bir problem yok. Ayeti nakledelim.

42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Burada Vahyin insanlara ulaştırılmasını üç koşula bağlamaktadır.” ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka.” Eğer ihsan kardeşimizin dediği gibi.

Ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka!

“Peygamberlerin elçi doğması şair doğmak, ressam doğmak, müzisyen doğmak gibidir. Elçi olmak, doğarken sahip olduklarını ikame etmek, onlara ivme kazandırmak, heba etmeden ilerletmektir.”

Buradaki vahyin ayette belirtilen insanların üç boyutundan söz ederek geldiği halde tek insanlara gelen vahyin bire indirgenmesi büyük bir yanlışlığa imza atmaktadır.

Ayette bahsedilen insanlar içerisinde kendisini yolların doğru olup olmadığı konusunda dert edenler içerisinde gerekli konsantreyi sağlayan insanlar arasından Allah insanlara vahyini duyurmaktadır. Bir şaire bir filozofa bir mucide gelen vahiylerle Peygamberlere gelen vahiyler tamamen farklılık arz etmektedir.

Allah inancı dünya üzerinde bulunan insanların büyük bir çoğunluğu tarafından kabul görmektedir. Ama asıl problem Allah'ın rabliği konusu ortaya konunca orada başlıyor.Allah peygamberler vasıtasıyla her toplumda ardı arkası kesilmeden Muhammet peygambere gelinceye kadar kendi dinini göndermiştir.

Nebi vahye muhatap olan Allah'tan aldığı bilgileri eksiltmeden fazlalaştırma dan insanlara getiren elçi demektir.

Bu Vahiy çizgisini Allah peygamberler aracılığı ile insanlara duyurmuştur. bu peygamberlerin getirdikleri mesajlara inananlara zaten Allah mümin sıfatını koyuyor.

6/ 89- Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunları tanımayıp-küfre sapıyorlarsa, andolsun, Biz buna (karşı) inkâra sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.

6/90- İşte Allah'ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy. De ki: "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an), âlemlere bir 'öğüt ve hatırlatmadan' başkası değildir."

6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.

6/92- İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitap�tır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.

6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen...

Kuran Peygamberlere gelen vahiy olayını konu içerisinde anlatırken İhsan kardeşin anlattığı gibi peygambere gelen vahyin diğer peygamber olmayanlara gelen vahiyle aynı olduğunu söylemesi kuranda anlatılan bu ayetlerin anlatışıyla uyum sağlamamaktadır.

Kuran Peygamberler dışında gelen vahiyleri şöyle anlatmaktadır. “Ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka”

Elçi aracılığı ile Allah'ın konuştuğu elçilerin getirdiği vahiyleri rehber edinim onunla hayat bulanlar okuyanlar söyleyenler yaşayanlardır. İşte İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa ben Müslümanım diyen insanlar peygamberleri kabul ederek peygamberlerin çizdiği çizgide giden insanlar demektir.

41/ 33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

İnsanları tek tip tek ümmet tek bir şeriata götüren ve Müslüman kelimesinden başka insanları birleştirici bir kelime olamayacağını hep bunlar vahyin çizgisine gelerek Rabbani yolda olanları bir toplum haline getirmektedir.

Üçüncü tip Allah'ın konuştuğu insanlar, vahyin dışında vahye karşı kapalı olanların iletiş-imidir. Konuşmasıdır. İşte Âdeme isimlerin hepsinin öğretilmesi ve meleklerin secdeye davet edilen ayet bunu anlatmaktadır.

2/ 31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

2/33- (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

“Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti.” İfadesiyle İnsanların inansın veya inanmasın, evrendeki eşyanın bilgisine ulaşmaya karşı yoğunlaşan bütün insanlara, Allah vah yederek bilmediği konularda tıkandığı zaman vahyin gelmesidir. İşte ümitlerin tamamen kesildiği bir zamanda, Allah yoğunlaşan insanlara bilgilerini ulaştırarak onların o konudaki ulaşmak istedikleri hedefe ulaşmaları demektir.

Dikiş makinesini icat etmek isteyen bir mucidin rüyasında her yerini yaptığı halde sadece dikiş bölümünü bir türlü ne kadar düşünse de bulamadığı zaman, rüyasında ayağına diken batarak ve onu çekmek için dikenini delip iplik takarak çıkarması, hemen dikiş makinesini icat etmesi gibi, İşte bu bilgi önceden olan bir bilgi değil yeni gelen bilgidir.

Şili'de Yedi yüz metre Yer altında mahsur kalan otuz üç tane maden işçisinin yeryüzüne çıkarmak için bulunan teknik yöntem daha dünyada ilki oluşturmaktadır.

İnsanoğlunun var oluşu ile birlikte sıfır düzeyde bulunan teknolojik ve sosyolojik bilgiler. İnsanlar ilerledikçe her kuşak kendisinden sonra gelecek olan kuşaklara tecrübî bir bilgi devrederek günümüze kadar gelmişlerdir. Ve bu bilgiler bu Allah'ın konuşması devam ederek insanlığın sonuna kadar devam edecektir.

Yer altındaki maden işçilerinin kurtuluşu bu günkü teknolojik bir seviyeye gelmiş ilmin hatırına o insanlar kurtarılabilmiştir. Yani eğer Yer altından yüzlerce metre aşağıya sondajlarla gidilerek petrol çıkarmalarda teknolojik araç ve gereçler kullanılmamış, o seviyedeki araç ve gereç bulunmamış olsaydı, böyle bir problem karşısında insanlar ne yapacaklarını şaşırırdı. 

Ve bir şey yapamazlardı. Belki gelecek için böyle bir problem çıktığında insanlar düşünerek petrol kuyularına varabilmek için vardıkları imkânlar gibi çözüm üretirlerdi. ama böyle altmış dokuz günde yapılacak olan bir iş olmazdı.

İşte peygamberlerin yaptıkları kendi bulunmuş oldukları çağa göre vahyin teknolojik seviyede bulunma koşullar ölçüsü içerisinde mucitler mühendisler ve ilim ehliyle istişare yaparak olaylara çözüm getirir ve onu hayata geçirirdi.

Bazılarının söylediği gibi ," Vahiy" yaratıcı için bilgiyi, yaratılan bizler içinde bilgi edinimini ifade eder.” sözü bir tecrübî bilgiyi bu anlamda söylüyorlarsa doğrudur. Ama peygamberlerin yukarıdan beri anlattığımız gibi ilahi bir vahyin gelişi ile teknolojik şairlik ile ilgili ilham veya vahyi birbirinden ayırt etmek gerekmektedir. Teknolojik anlamda gelen vahiy devam etmektedir. Ama nebilere gelen vahiy kesilmiş ve bitmiştir.

Sorun Kuranın Bütünsel olarak anlaşılıp insanların gittikleri yollarda terazinin tartıda bir ölçü, metrenin uzaklıkta bir ölçü oluşu gibi,Kuran Dilinin düzgün çözülerek ölçü olarak kullanılmadıkça sapmalar meydana gelmektedir. Peygamberlik olayını Allah ile ister sesli isterse sessiz olarak konuşmasını kabul etmediğimiz zaman ya bu kuranı kendi hayatımızdan kaldırmalıyız. 

Ya da içerimizdeki fıtri bilgilerle doğrunun yanlışın ölçü belirlemeden herkesin içler-indekilere göre yolları belirlemeliyiz. Ya da kurana inanıyorsak insanlar yanıldığı zaman o yolunu disiplin altına alan vahyi peygamberler aracılığı ile gelen bilgilere bağlı kalarak yollarımızı belirlemeliyiz.

Evet Ehli kitap ve İslam toplumlarındaki din anlayışları kuranı göz ardı etmeleri sebebiyle yozlaşarak bir takım hayalî bir din anlayışı ortaya koyarak inanmayı iman etmeyi sadece kendilerinin Allah ile kendileri arasındaki bir takım insanları yol gösterici olarak kabul ettiklerinden dolayı bu yanlış din anlayışı ortaya çıkmaktadır.

Kuranın Anlattığı din kurandadır. Vahyi bilgilere direkt muhatap olan peygamberler, Elbette gökten onlara peygamberlik zembille inmedi onlar gece gündüz düşündüler. Evrenin yaratılışı hakkında bir takım deneme yanılma yoluyla hazreti İbrahim’in örneğinde olduğu gibi gerek saparak gerek doğruyu yakalayarak tevhidi bir anlayışı yakalayabildiler. 

Ve onlara fiziğin biyolojinin kimyanın mucitleri gibi Allah ilim ve hikmet verdi Evrenle gönderilen vahyi tarttı ölçtü yer yer sarsıntılar geçirdiler. Yer yer ümitsizliğe düştüler ama Allah kendi bilgileriyle onları sağlamlaştırdı.

Ehli kitap ve İslam toplumlarında anlaşıldığı gibi peygamberler gerçek anlamında ölüyü diriltememiş, ateşe atıldığı zaman ateş yaratılış görevine muhalefet ederek yakmam azlık yapmamış denize asa ile vurduğu zaman gerçek anlamında deniz yarılmamış. Ama Allah kendi bilgilerini kendilerine muhatap aldığı değer verdiği değer verilmeyi isteyen peygamberlere vahiylerini duyurmuştur. 

Eğer İnsanlardaki bu kuranın anlattıkları fıtri söylemleri ise peygamberler dışında çelişkisi bir kitap getirebilecek ve bu fıtri yapıyla uygun paralellik arz den dünyada bir tane insan kitap ortaya getirebilmiş mi? Bakınız kuran meydan okuyor.

4/82- Onlar hala Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Eğer Kuran peygamberin tecrübî bilgi sonucu ortaya konulmuş olsaydı. Bütün ayrı ayrı ilimlerin var oluşla beraber ortaya koydukları ve koyacak oldukları bilgiler verecek, bu mümkün değildir. Söyledikleri genel anlamda hiçbir ilmin verileriyle tezat teşkil etmeyecek bilgiler veren kuran nasıl bir insan sözü, insan birikimi olabilir? Daha da ötesi eğer peygamberlerin söyledikleri kendi bilgileri ise ve bu hala devam ediyorsa neden peygamberlik sona eriyor? Bu nasıl izah edilebilir?

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Peygamberlere vahyin dışında anlatılanlar gibi on parmağından su akıtması kuru çeşmeyi sulandırması ayı ikiye bölmesi bir takım mucizeler verilmemiştir. Ama bu çelişkisiz bir kitap neyin nesidir?

29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitap'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

İşte peygamberleri şairlerden mucitlerden sanatçılardan ressamlardan ayıran özellik budur. Allah'ın yarattığı zerreden küreye kadar insanlara verdiği vahyi bilgiler de dâhil olmakla beraber her şeydir. 

Yaratma devam ediyor. bilgi verilmeye devam ediyor. eğer öyle olmamış olsaydı tarih durur teknoloji donar problemler yeni bilgiler alınarak çözülemezdi. ama bunlar devam ediyor. Peygamberlik dışında vahiy gelmeye devam ediyor. Ama peygamberlik bitti o sona erdi.

Allah ilimler gelişmiş teknolojiler insanların hayatlarında önemli yer işgal etmiş gelen vahiyler her örnekten bir örnek verilip ve hiçbir eksik kalmadan tamamlanmış. Gelen vahiyler zaptı raptı altına alınarak yazılarak belgelenmiş ve ezberlenmiştir. 

Böylece peygamberlik ayeti nesih edilerek yerini kuran ayeti almıştır. Aynen pulluğun icadı ile kara sabanın kaldırılışı arabaların trenlerin tramvayların çıkışı ile develerin eşeklerin tedavülden kalkışı gibi bir öncekinde bir sonraki daha güzel olunca terk edilmesidir. bir başka ifadeyle demode olmasıdır.

Eğer Kuran'ın söylediği nebilerin sona ermesi devam ediyorsa nerede Muhammet’ten sonra gelen peygamber. Bu soruların karşılığı yok?

Kuran; İki gayıp haberinden bahseder. Birincisi geçmiş kavimlerden, o zamanki toplumların başlarına gelmeden başlarına gelebilecek olan olaylardan kendisinden sonra gelecek olan kavimlerin başlarına gelecek olanlardan bahseder. bu gayıp haberleri ilim ve teknoloji geliştikçe tek tek çözülebilecek olan gayp haberidir işte dinin anlattıklarını evrensel olan bir boyutunu bu oluşturmaktadır.

81/24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)

25- O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.

İkinci gayıp haberi ise Ahret âleminden öz edilen gayıp haberleridir. Bu bilgileri bize kura vermektedir. Bu bilgilere insanlar ancak ahret âleminde verilecek ispat edilecek olan gayıp haberlerdir. Ahret Âleminde insanların yeni bir yaratılışla yaratılacağı kalplerden geçenlerden bile insanların hesaba çekileceğini kim nerden bilsin? Bu sadece inanlar tarafından kabul edilen bir bilgidir.

İslam toplumlarının temel inancını oluşturduğu peygamberler tıptan biyolojiden semadan aydan yıldızdan Allah ona vahy etmese de bilgi sahibi olduğunu söylemeleri yanlış olan bir inançtır. Peygamberler kendinse vah yedilmiş dışında olan bilgileri mucitlerden tabiplerden ressamlardan sanatçılardan öğrenir. ve bu bilgileri vahyin ona yükledikleri ilimle teknolojik olan insanlara gelen bilgileri kucaklaştırarak o günkü şartlarda ellerinde olan malzemelerle hayatı yaşar ve dizayn eder.

İhsan kardeşimizin şu söylemleri Kuranda Geçen bazı ayetlerin içeriğini havaya uçurup gidiyor.

“Elçiler Rabbin evrendeki dilini kelimeleştirdiler ve insanlığa okudular. Kuran okunan demektir. Daha önceden Tevrat, İncil, mezmurlar vs o dönemin ana kitaptan okunanlarıydı. Daha sonra Muhammed çıktı el-kitaptan okumalarda bulundu. O ve çevresindekiler insanlığı silkeletecek söylemlerde bulundular. Şu an idrak ettiğimiz İslam anlayışı bu söylemlerin kurumsallaştırılmasıdır. Elimizdeki Kuran mushafı bize o dönemin şahitliğini yapıyor. Aynı zamanda”

Evet, Kuran Ana çatı olarak iki kitaptan söz etmektedir. Birisi Kuran ve evrenin anasını oluşturan levhi mahfuz olan Allah'ın tecellisinin her zerreye nüksettiği her zerresinde görüldüğü evren kitabıdır. ikincisi de hem bu evren kitabının içerisinden evren kitabının özüne uygun olarak sadece arındırılmış yanlış ihtimali bulunmayan peygamberlere verilen vahiy kitaplarıdır. 

Bu Kitaplarda normal bir insanın bilemeyeceği kavrayamayacağı bazı mucizevî bir anlayışa işaret edilmektedir. Hem kendilerinden önce gelenleri doğrulaması tasdik etmesi hem de kendisinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdeleyerek insanlığın karşılarına çıkmaları peygamberleri, diğer insanlardan ayırmaktadır.

22/ 52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Seküler, deist, ateist, toplumların kavrayamadığı kabullenmediği zaten bunlardı. Eğer biz de onların söyledikleri gibi biz de aynı şeyi söylersek onlarla bizim aramızda ne fark kalır? “Elçiler Rabbin evrendeki dilini kelimeleştirdiler ve insanlığa okudular. Kuran okunan demektir. Daha önceden Tevrat, İncil, mezmurlar vs o dönemin ana kitaptan okunanları” peki bu söyleyiş evrenin ana kitabında gelecek olan peygamberi müjdeleme olayı nerede var?

7/ 157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkiri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.


Eğer Musa peygamber ve İsa peygamber evrendeki kelimelerin kemikleşmesi ise evrende gelecek olan bir peygamberin müjdelenmesi onun hakkında bilgi verilmesi nasıl bir olgudur? Aynı zamanda bir peygamberin son peygamber olduğunu başka bir peygamberin gelmeyeceğini söylemesi ihsan beyin tanımladığı peygamber kavramıyla yakından ve uzaktan uyuşmuyor.

İhsan beyin peygamberler kendi yaşadığı hayatı bulunmuş olduğu çağa hitap etmesi açıklaması anlamındaki söylemlerine aynen katılıyorum. Peygamberler gelecek olan hayatlarda sadece vahyin bilgileriyle yetinirler. gelecek hakkında gayıp hakkında kendilerinin ortaya koydukları asla bir haber veremezler. 

Ve vermemişlerdir de peygamber öldü gitti yerine örnek olarak yaşadığı bir kitap bıraktı. peygamberlere Allah'ın açıklamadığı ve çağların açıklayacağı ve çağlara bakan yönlerini günün şartlarına göre açıklayacak ve insanlara sunacak kendisini kuranı doğru anlamaya karşı yönlendirenler günün çağın fıkhını oluşturacaklardır.

Kuran her insanın önünde tercümanlar aracılığı ile insanların hayat kitap’ı olarak yerlerin ve göklerin yaratıcısı tarafından yaşam projesi olarak önümüzde beklemektedir. Kurana yönelenler kuranı anlarlar. Kuran üzerinde anlama konusunda uzmanlaşanlar da eğer kuranı doğru olarak anlamışlarsa söyledikleri ve anladıkları arasında kesinlikle farklılık oluşmaz. her peygamberin birbirlerini desteklemesi ve tasdik etmeleri onlar arasında bir tevhit akidesini oluşturmuşlarsa kuranı doğru anlayanlar içinde bir tevhit akidesi oluşması gerekir.

Kuran'daki bir ayetin doğu anlaşılmasının testi de şu dört verilere uygun olmasıyla mümkün olur.

Kuran, akıl, ilim ve uygulama bir başka deyişle pratik hayatla kucaklaşan bir anlayıştır.

Bu dört hasletle çatışmayan din insanlara Allah’ın sunduğu dindir.

30/ 30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Sonuç olarak Kuranla Kuran'ın kainatla kainatın ve Kuran'la kainatın çatışmadığı dinin akılla yakalanarak ortaya konulmasıyla doğru olan din ancak ortaya konulabilir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım  ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

Kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

Hiç yorum yok: