5 Ağustos 2008 Salı

KUR’AN DAKİ AYETLERİN KUR’ANDAKİ AYETLERLE AÇIKLANMASI



RAHMAN VE  RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA



Arapça bilmek Kuran’ı anlamak demek değildir. Kuran’ı anlamak müspet bilimlerden edebiyatı, geometriyi, cebiri, matematiği, fiziği anlamak, nasıl o konuda uzmanlık gerektiriyorsa onlarla ilgili problemleri tahlil edip doğru bir şekilde çözmek gerekiyorsa, tercümesi bilinen Kuran'daki ayetlerin çözülebilmesi için o ilimler gibi inceleme ve tahlil edilmesi ile ancak kuran doğru bir şekilde anlaşılabilir.


Ayetin kastettiği manayı yakalayabilmek için şu şartların oluşması gerekiyor.


1-Konu ve Kur’an bütünlüğüne ters düşmemesi
2-O konuyla ilgili ilmin verilerine ters düşmemesi
3-Salim akla ters düşmemesi
4-Pratik hayata uygulandığı zaman da verim alınması gerekiyor.


Daha önce Kuran'daki ana çatıyı oluşturan ayetlere baktığımız zaman kainat çelişkisiz, Kur’an çelişkisiz, Kuran’la kainat çelişki sizdir. Akıla düşen görevde çelişkisiz bir anlayışı yakalayarak uyumlu ve verimli bir pratiği sağlamaktır. Kuran'daki ayetleri önce Kur’an kendisi iki kısma ayırıyor.


1-Müteşabih Ayetler
2-Muhkem Olan Ayetler

3/7: “ sana kitabı indiren odur.Ondan kitabın anası olan bir kısım ayetler muhkemdir. Diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise “ biz ona inandık tümü Rabbimizin katındadır” derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.


bununla ilgili bir ayet daha nakledelim;

39/23: “Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir Kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların Ondan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için de bir yol gösterici yoktur.”


İşte bu ayetler de bir cebir probleminin çözülmesi gibi çözülmesi gereken ayetlerdir. Muhkem ve müteşabih kelimelerini Kur’an kullanırken hangi anlamda kullanmış. Sadece ayetlerin içinde geçen anlayışa baktığımız zaman anladığım kadarıyla iki anlam oluşuyor.


1-Muttaki yol, Kuran'ın yolu, takva yolu olan Allah’ın gösterdiği yoldur. Diğeri ise fısk ve fücurun gösterdiği, şeytanın yoludur.

2-müteşabih karmaşık olan, benzeşen, ve kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelebilen  ayetler demektir. İster muhkem olsun isterse de müteşabih olsun konu içerisinde her ikisinin bir tek anlamı vardır. Ancak müteşabih ayetler farklı anlamlara geldiği ve gelebildiği için  fitne çıkarmak isteyenler yapacak oldukları yanlışlıkları müteşabih ayetlerin arkasına sığınarak yaparlar. 



Muhkem ise apaçık, yoruma gerek duyulmayan anlamında anlaşıldığı gibi Muttaki yolda yürüyenlerin yolu olarak da anlaşılır.


Kainata baktığımız zaman bütün yaratıklar da hem muhkem yanı hem de müteşabih yanı vardır.


İnsan da kötü yolda yürümesini fısıldayan ses olduğu gibi iyi yolda yürümesini fısıldayan ses de vardır. Üzüm hem pekmez hem de meyve olarak yendiği gibi, üzümden sarhoş edici içkiler de yapılır. İnsanlar içinde hem sarhoş edici içkiye yönelenler olduğu gibi pekmez ve üzüme yönelenler de vardır. Ama Allah sarhoş edici içkileri yasaklamış diğerlerini ise helal kılmıştır.


Bir gün içinde hem gündüz hem de gece vardır. Kalplerinde maraz olanlar yapacakları kötülüğü hep gece ve gizli yaparlar.


“Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.”

Bir ayet daha nakledelim, müteşabih olan bu ayetin açıklamasını Kur’an nasıl yapıyor bir bakalım.


2/216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.


Savaş sözü geçtiği zaman akla hemen ölüm geliyor. Ölümü kim isteyebilir ki, ancak ölümden sonra bir dirilme ve hayat olduğuna inanıp o hayatın dünya hayatından daha iyi olduğuna inananlar isteyebilir. Öldükten sonra dirilmeye inanmayanlar ölmeyi istemezler. Ve devamlı ölümden kaçarlar. Ya da kaçmak isterler.

İnsanın sevmediği bir şeyin başına gelmesinin iyi mi olduğunu, kötü mü olduğunu Allah bilir. Ama o konuda derin bilgi sahibi olanlar başına gelenlerden dolayı üzülmezler ve sevinmezler. Neticenin kendilerine ne getirip götüreceğini hesap etmezler olayı kendi akışına bırakırlar ve Allah’a tevekkül ederler.


9/111: “Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.”

Olayın özünü kavramayan insanlar ölümü bir tarafa bırakın dünyalık mallarının birazcığı gitse sanki canından bir parça gitmiş gibi sanırlar. Halbuki insan yaşasa yaşasa ne kadar yaşayabilir?yese yese ne kadar yiyebilir? öyle olduğu halde apartmanlar, arabalar, altınlar, dolarlar biriktirip yığma peşindeyken can alıcı melekler gelmiş, artık son nefesini vermek üzereyken gidecek olduğu yer gösterilmiş dünya üzerindeyken elçilerin gelip de cennetle müjdelediği ve cehennemle korkuttuğu yer kendilerine gösterilince, Herkesin düşündüğü gibi yaşamış olduğu dünya hayatında ki yaptığı yanlışlar gözünün önünden bir film şeridi gibi geçince başına gelecekleri anlar ve der ki;


32/12: “Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, Salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen.”


Yaşamını Allah’ın koyduğu kurallar içerisin de yaşayanların ve yürütenleri ise ;


3/169- “Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızklanmaktadırlar.”


3/170- “Allah'ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir.”


İşte Allah'a inanan ve Salih amel işleyenlerle inkar edip zulmedenlerin sonuçlarını böyle açıklıyor.

Şimdi müteşabih ayetleri açıklarken ilimde derinleşenler derler ki “biz ona inandık tümü rabbimizin katındadır” derler.

Allah’ın helal ettikleri içerisinde genel olarak baktığımızda insanlara zararlı olan hiç bir şey yoktur. İnsan dünya hayatını Allah yolunda canını ödeyerek terk edebiliyor. Ama karşılığında ebedi güllük gülistanlık bir cennet kazanıyor. inanmayan insanlar bu dünya hayatından başka bir hayat olmadığını sanarak ondan devamlı kaçmaya çalışıyorlar.

Bu ön bilgilerden sonra Kuran'da geçen ayetlerin kendi içerisinde kuran  nasıl açıklandığına bir bakalım.
Kuran'da  geçen ayetleri biri birlerine ters düşmeden anlayabilmek için, Şu hususların akıldan hiç bir zaman çıkarılmaması gerekir. Kuran, ilim,akıl pratik hayat eğer bir ayet hakkında bir yorum yapar da bu saymış olduğum dört şarttan birine uymazsa  mutlaka anlayışta bir sıkıntı var demektir.

Şimdi Kuran içerisinde geçen müteşabih ayetlerden örnekler vererek bunları anlatmaya çalışalım.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."























































































Hiç yorum yok: