KAİATTA
YARATILMIŞ OLAN VARLIKLARI ALLAH İKİ BAŞLIK ALTINDA ELE ALMAKTADIR.
1-
ÂDEMOĞLU ŞEMSİYESİ ALTINDA CİNSLERİYLE İNANÇ BİÇİMLERİYLE DAVRANŞLARI VE YAŞAM
BİÇİMİ FARKLILIK ARZEDEN İNSANLARDIR
Şimdi
Birinci başlık altında âdemoğlu şemsiyesi altıdaki varlıkları Kuran’dan
örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
2/34-Ve meleklere: 'Âdem’e secde edin' dedik.
İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden
oldu.
Kuran’da yirmi dokuz yerde âdem
kelimesi geçmektedir. Ayette belirtildiği gibi, bütün meleklerin iblis hariç âdeme
secde etmesi âdem kelimesi içerisine giren davranışlarıyla genciyle yaşlısı ile
kadını ile erkeği ile kafiri ile Müslüman’ı ile cini ile şeytanı ile İbadet ve
kullukla sorumlu olan bütün varlıkları genel başlık altında değerlendirip
toplamıştır
Kuran’da kullanılan hiçbir
kelime, hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Aynı zamanda hiçbir kelime
hiçbir kelimeden de bağımsız değildir.
İnsan kelimesi âdem kelimesi
başlığı altında olduğu halde âdem kelimesi ile aynı değildir. Aynı zamanda âdem
kelimesi ile insan kelimesi yakından birebirleriyle alakası vardır. Kuran bu
isimleri farklı yerlere koyarak ayrı anlamlar yüklemiştir. Her âdem kelimesi
ile ilgili kelimeler farklı anlamlar farklı kişilikler farklı değişiklikler arz
etmektedir
.
KURAN İNSAN KELİMESİNİ İKİ
BAŞLIK ALTINDA ELE ALMAKTADIR.
A)-Cinsiyet açısından!
B)-din ve yaşam biçimlerinin
farklılığı açısından!
Önce cinsiyet açısından Kuran
bu iki kelimeyi nasıl izah ettiğini ayetlerle izah etmeye çalışalım.
A)-Cinsiyet açısından!
33/35- Şüphesiz, müslüman erkekler ve
müslüman kadınlar, mü'min erkekler
ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden
(Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve
sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve
sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve
saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve
sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler
ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve
(ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve
(Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve
büyük bir ecir hazırlamıştır.
Cinsiyetin, bir başka ifadeyle erkek ve kadının sorumluluk yüklendiği
çağ, erginlik yaşı ile beraber başlamaktadır. Kuran’da insan kelimesi âdem
kelimesi içerisinde olup, hem takva olgusunun hem de iblis olgusunun
yerleştirilmesiyle sıfatlaşarak insan olmaktadır. Bir ayetle bunu açıklamaya
çalışalım.
51/56- Ben, cinleri ve insanları sadece
bana ibadet etsinler diye yarattım.
Daha önce de belirttiğimiz
gibi, meleklerin secde edecek kadar donanıma sahip olan âdem, diğer meleklerden
akıl ve iradeyle ayrılmakta ve eşyanın esrarını çözecek ve karşısına çıkan
seçeneklerden kendi lehinde ve aleyhinde olabilecekleri düşünüp algılayacak
nitelikte oluşu ile imtihan’a tabi tutulmaktadırlar.
İşte insan, âdem kelimesi
başlığı altında, İbadet ve kulluk bilincine erişmesiyle Kuran’da insan ismini almıştır.
Yani her erginlik çağına ermiş olan çocuklar, insan sıfatını kazanmış
olmaktadırlar. O zaman insanı tanımlamaya çalışalım.
İnsan, hem takva yönüne eğilimli,
hem de, fısk ve fücur yoluna eğilimli aklıyla nötr bir varlıktır. Yani ne takva
yolunda ne de iblisin yolunda aktif bir davranışa girmemiş haildir.
Çocuk kelimesi insan kelimesi
kapsamına girmez. Çocuğun insan kelimesi kapsamına girebilmesi için, çocukluk çağından
kurtulup erginlik çağına girmesi gerekir. Denenme yol seçmesi o zaman
başlamakta ve insan konumuna o zaman girmektedir.
17/34- Erginlik çağına
erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması dışında yetimin malına
yaklaşmayın. Ahde vefa gösterin. Çünkü ahit bir sorumluluktur.
Yukarıda vermiş olduğum ayetler
ve izahtan sonra, İnsan kelimesinden hangi insan çeşitleri türediğini anlamaya
çalışalım. Kuran, insan kelimesini genel başlık altında iki farklı yollara
ayrılan ve farklı ağaçtan beslenen insanları şöyle tanımlamaktadır.
İMAN EDENLER VE İNKÂR EDENLER!
4/76İman edenler Allah yolunda savaşırlar inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar; öyleyse
şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek
zayıftır.
Her iki insan tipi de âdemin
soyundan oldukları halde yol seçme konusunda farklı tercihleri olması sonucunda
farklı ağacın meyveleriyle beslenmeleri ve farklı yaşam biçimleriyle birbirlerinden
ayrılmaktadırlar.
Âdemin cennetten kovulması ona
ağacın yasaklanması her âdem olan çocuğun erginlik çağına girmesiyle
başlamaktadır. Bir başka ifadeyle ona akıl takva ve iblis olgusun yüklemesi ile
gündeme gelmektedir. bir ayetle belgelemeye çalışalım.
7/19-Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete
yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa
zalimlerden olursunuz.
7/20-Şeytan, kendilerinden
'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve
dedi ki: 'Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız
veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.
Artık erkek ve dişi olan âdem
çocukluk döneminin bittiği, ergenlik
dönemine kadar helal ve yasak kavramının olmadığı bir dönemden yasak ağaçla
iblisin yolunda meyveler veren yenmesi içilmesi yapılması yasaklanan ve yenmesi
içilmesi ve yapılması serbest kılınan bir konuma gelişi anlatılmaktadır.
Bu ifadeler Tefsirlerde
anlatılan peygamber olan Âdem ve onun eşi Havva değil, İlk insan topluluğunda
var olan âdemi ve eşini kapsadığı gibi, şimdiki âdemler ve eşlerini, aynı zamanda kıyamete kadar da var olacak âdemleri
ve eşlerini içerisine almaktadır.
Yasak ağaç tefsirlerde
bahsedilen, elma ağacı buğday ağacı değil, Her insanda var olan ve insanı diğer
meleklerden ayırarak onu insan yapan inkârı isyanı fuhşu teklif sunmakla
görevli olan iblis olgusudur. Bir başka
ifadeyle yaratılıştaki vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caydırmak için
asıl imtihan sebebi olan fısk ve fücur olgusudur.
O zaman kadın, erkek, kâfir
Müslüman Yahudi Hıristiyan, cin şeytan deist ateist müşrik ehli kitap ve daha
davranış ve yaşam biçimleri farklılığı ile ister takva yolunda ister iblisin
yolunda giden insanların seçtikleri yollarda gösterdikleri performansa göre
sıfatlaşarak isimler almaktadırlar.
Konu içerisinde saymış
olduğum insan türleri hem âdem şemsiyesi altında değerlendirilir hem de insan
şemsiyesi altında değerlendirilir.
91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',
91/8-
Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham
edene (andolsun).
91/9- Onu
arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve
onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Yukarıdaki ayetlerden
anlaşıldığı gibi Her insan erginlik dönemine girdiği zaman iki farklı yerden
iki farklı ilham gelmektedir.
İblis; Melekler
kategorisinden olup, insanı isyana inkâra haram yiyiciliğe götürmeyi teklif sunmakla
görevli meleğin adıdır.
Takva; melekler
kategorisinden olup, görevi insanı yanlışlıklardan sakındırmayı Rabbin yolunda
yürümeyi teklif Sunan meleğin adıdır.
İblis ve takva meleğini diğer
meleklerden ayıran özellik görevleri bakımından birisi sadece insanlara
kötülüğü teklif sunmakla görevlidir. Diğeri ise insanlara sadece iyiliği teklif
sunmakla görevlidir. Ama diğer melekler sadece insanlar hangi yöne giderlerse
gitsinler karar verdikleri yönde hizmet sunmaktadırlar.
Akıl: insanı karar verdiği
yolda bilgilendiren ona yol gösteren bir melektir. Bu da diğer melekler gibi
insana karar verdiği yönde insanın yollarını açmaktadır. İnsan küfrün yolunda
gitse de, hakkın yolunda gitse de her iki yönde insanı bilgilendirir ve
yaptıklarını kendine göre geçerli bir sebebe dayandırır.
43/ 36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse,
Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın
dostudur.
43/37-
Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise,
kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
43/38-
Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu
(doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)."
Firavunu firavun yapan, onu
halkı köleleştirerek zulüm yaparak insanları kendisine itaat ettiren de
akıldır. Musa’yı Firavunun yaptıkları zulüm ve işkencelere karşı örgütleyen ve
insanı ebedi cennete hazırlayan da akıldır.
Akıl yaratılış gayesine uygun
olarak kullanıldığı zaman İnsanı en üstün makama getirir. Ama akıl yaratılış
gayesinin dışında kullanıldığı zaman da aşağıların aşağısına getirir.
25/44- Yoksa sen, onların
çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır
mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır yol bakımından daha şaşkın
(ve aşağı) dırlar
12/100- Allah'ın izni
olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. O, akıl erdiremeyenlerin
üzerine iğrenç bir pislik kılar.
Demek ki akıl insanı hem
vezir hem de rezil yapıyormuş. İnsanı diğer meleklerden ayıran en önemli
olanlardan birisi de akıldır.
İNSAN KİMDİR?
1-İnsan: Hem takva yoluna,
hem de iblisin yoluna gidebilme donanımı ile aklı olan nötr bir varlıktır.
2-İnsan; beden yapısı topraktan,
diri olma özelliğini candan, hem takva yoluna hem de fısk yoluna gitme
özelliğini ruhtan alan en mükemmel bir varlıktır.
3-İnsan, kendi kaderini kendi
elinde olanının dışında kendisi çizen ve bu sebeple de diğer meleklerden
ayrılarak emanet yüklenen, yüklendiği emanetin sorumluluğunu alan bir
varlıktır.
4-İnsan, seçmiş olduğu yolda
merdivenin basamaklarındaki yükseliş gibi ilerleyerek mesafe kat etmektedir.
Yaptığı her yanlış davranış onu daha çok yanlışlara, yaptığı her güzel davranış
da onu daha çok güzelliklere taşıyarak zirveye ulaşmaya donanımlı olacak
şekilde düzenlenmiş bir varlıktır.
5-İnsan: Kendisine yüklenmiş
olan donanımla karşısındaki çıkan problemleri çözerek kendi yaşamını
kolaylaştıran Lehinde ve aleyhinde olabilecek bütün şeyleri ayıklayabilecek
karakterde olan bir varlıktır.
6-İnsan: Kâinatta yaratılmış
olan bütün varlıklara hükmedebilen dilediğini dilediği şekilde gerekli
performansı gösterdiği takdirde yapabilen bir varlıktır.
7-İnsan, yaratıcının iki
eliyle özenip bezenerek yarattığı kâinatta en mükemmel bir varlıktır. Bu sebeple
insan yaratmayan yaratılan, soran sorgulayan, gülen ağlayan, üzülen sevinen
zalimleşen mazlumlaşan ölen öldüren, vahyi bilgiler ve eşyanın bilgilerini öğrenerek,
sürekli mesafe kat eden eşyanın esrarını çözebilen bir varlıktır.
B)-din ve yaşam biçimlerinin
farklılığı açısından insanlar!
İnsanları yol veya din
seçenekleri açısından kuran iki kısma ayırmaktadır.
RABBANİ YOLDA OLANLAR- GARI
RABBANİ YOLDA OLANAR OLMAK ÜZERE!
RABBANİ YOLDA OLANLAR!
İnsanlık tarihinin
başlangıcından bu tarafa Allah’ın nebiler aracılığı ile gönderdiği dinin adı
İslam, teslim olanları adı da Müslüman’dır. Bunlar tek bir ümmet tek bir şeriat
içerisindedirler.
5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki
kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı
(Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana
gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz
için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek
ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık
hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa
düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
“Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir
yol-yöntem kıldık.”
Bu ifade gönderilen nebiler
için değil, peygamberlerin dışında yol alan insanlar için kullanılmıştır. Bir
başka ifadeyle Gayri rabbani yolda olanlar için kullanılmış bir ifadedir.
5/44- Gerçek şu ki, biz Tevrat’ı,
içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere
onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbani yun) ve yüksek bilginler de
(Ahbar), Allah'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahitler
olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, benden
korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle
hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanlardır.
3/79- Beşerden hiç kimsenin,
Allah kendisine Kitabı, hükmü ve peygamberliği verdikten sonra insanlara:
'Allah'ı bırakıp bana kulluk edin' deme (hakkı ve yetki)si yoktur. Fakat o,
'Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitaba göre Rabbaniler olunuz” (deme
görevindedir.)
Rabbani yolda olanların yol göstericileri nebiler ve resullerdir.
Her peygamberin kendinden önce gelen nebileri doğrulaması ve kendisinden sonra
gelecek olan nebileri de müjdelemesi rabbani yolda olanların yollarının
doğruluğunun bir belgesi ve kanıtıdır.
10/37- Bu Kuran, Allah'tan başkası tarafından
yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve
kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, âlemlerin
Rabbindendir.
Kuran’da
bununla ilgili on bir ayet geçmektedir. Her peygamberin kendisinden öncekileri
doğrulaması onların getirdikleri haramlara haram helal olanları da helal kabul
etmeleri anlama gelmektedir.
61/6- Hani
Meryem oğlu İsa da: 'Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan
gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra
ismi 'Ahmed' olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim'
demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: 'Bu, açıkça bir büyüdür'
dediler.
Belki bu ayet hakkında son nebi
ve resul olmadığını söyleyebilirler ama o zaman şu ayete ne diyecekler merak
ediyorum.
7/157-Onlar ki, yanlarındaki
Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber
getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği)
emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri
haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor.
Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte
indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
İnsanlık tarihinin
başlangıcından bu tarafa Allah nebi ve resulleri peş peşe dizerek nebisiz ve
uyarıcısız bir ümmet bırakmamıştır.
Eğer, öyle olmuş olsaydı
uyarıcı gönderilmemiş ümmetler sorumlu olmazlardı.
2/87-Andolsun, biz Musa'ya
kitabı verdik ve ardından peş peşe
elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu
Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin
hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu
yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?
Demek ki farklı şeriat ve
farklı ümmetler halinde olalar gayrı rabbani yolda olanlardır.
GAYRI RABBANİ YOLDA OLANLAR
(CİNLER)
CİNLER*********************************************
CİNLER: İblisin teklifleriyle
her insanın yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden cayarak
Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahyin yolundan sapan
insanların genel adıdır.
Kuran Gayrı rabbani yolda
olan cinleri genel başlık halinde iki kısma ayırmaktadır. Müşrikler- ehli kitap
olanlar!
MÜŞRİK OLANLAR! (PUTA
TAPICILAR)
Müşrik: Allah’ın
peygamberlerle insanlar için göndermiş olduğu yaşam biçiminin karşısında Yaşam
biçimi koyan veya yaşam biçimi koyanları takip edenlere verilen isimdir.
Bunları kuran iki kısma ayırmaktadır. Ateistler – deistler.
ATAİSTLER!
Bunlar Allah’ı kabul etmeyen
dolayısı ile Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri kitapları ve ahiret âlemini
de kabul etmeyenlere verilen isimdir.
2/28-Nasıl oluyor da Allah'ı
inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek,
yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz.
DEİST OLANLAR!
29/61 Andolsun, onlara:
'Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?' diye soracak
olursan, şüphesiz: 'Allah' diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?
43/87- Andolsun, onlara:
'Kendilerini kim yarattı?' diye soracak olsan, elbette: 'Allah' diyecekler.
Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Deist
olanlar Allah’ın var ve bir olduğunu kabul ettikleri halde, Allah’ın göndermiş
olduğu peygamberleri kitapları ahiret âlemini kabul etmemektedirler.
Bunların
Allah’ı kabul etmeleri dünya yaşamında onlar için bir önemi yoktur. Yaşamın
kurallarını biz kendimiz koyarız derler.
Ateist
ve deist olanların ortak özellikleri peygamberlik olayına, Allahın kitaplar
göndermeyeceğine ve ahiret âlemine de iman etmemeleridir. Ve şöyle derler.
23/37-O
(bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir;
ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler
değiliz.'
64/7-İnkâr edenler kesin
olarak diriltilmeyeceklerini öne sürdüler. De ki: 'Hayır, Rabbime andolsun,
muhakkak diriltileceksiniz;
sonra mutlaka yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu da Allah'a göre oldukça
kolaydır.'
Allah’ın
var olduğunu kabul etmek önemli değil, önemli olan, var olan Allah’ın göndermiş
olduğu peygamberlerle öğütlediği yaşam biçimini kabullenmek ve hayatını o
kurallara göre terbiye etmektir. Bir başka ifadeyle Önemli olan Allah’ı
kabullenmek değil, önemli olan Allah’ın Rabliğini kabullenmektir.
KİTAP-EHLİ
OLANLAR
Kitap-ehli=Kuran’a
göre deistler gibi bular da Allah’a iman ederler. Müslüman olanlar gibi
peygamberliğe kitaplarına ve dolayısı ile ahiret âlemine de inanırlar. Ama gel
gelelim, Allah’tan gelen vahiy orijinli olan dini zan ve tahminle bozarak
gizleyerek katarak ekleyerek Allah’tan olmayan fakat Allah adına din
uyduranlara verilen isimdir.
Kuran
Kitap ehli tabirini sadece kendisinden önce var olan Yahudiler ve Hıristiyanlar
için kullanmıştır. Şimdi de aynı özelliği taşıyan vahyin orijinalinden sapan
tasavvuf ehlini, tarikatleri, cemaatleri, mezhepleri, meşrepleri hepsini
içerisine katarak bunlara kitap ehli tabirini kullanabiliriz.
72/3- Elbette, Rabbimiz'in şanı Yücedir. O,
ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."
72/7- "Ve onlar, sizin de sandığınız
gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı."
Dikkatinizi
çekmek istiyorum! Vermiş olduğum ayet örneklerinde iki farklı karakterde
cinlerden bahsetmektedir. Birisi kitap ehli olan cinler. Bular Allah’ın
peygamberlerini kitaplarını ve ahiret âlemini kabul ettikleri halde Allah’a bir
takım sıfatlar yakıştırmışlardır. “Üzeyir Allah’ın oğludur İsa Allah’ın oğludur
“ dediler. Bunları söyleyenler Musa’ya ve İsa’ya gönderilmiş vahiy orijinli
dinden sapan Yahudi ve Hıristiyan olan cinlerdir.
Oysa
Ölüp de dirilmeye inanmayan sadece ateistler ve deistlerdir. İşte Kuran bu tip
inkârcıları da cin kategorisine yerleştirmiştir.
Yani,
Cinler Her insanda var olan iblis ağacının meyvelerinden nemalanan ve iblisin
soy ağacını takip eden ehli-kitap ve inkâr edenlerin zürriyetinden olan
yüzlerce farklı fırkalara ayrılmış olan bütün gayri rabbani yolda olanların
hepsini içerisine almaktadır.
O
halde âdem dendiği zaman yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” deyi
sözünde duran Müslüman olanları, vermiş olduğu bu sözden cayan, hem ehli kitap
olanları hem de müşrik (puta tapıcıları) olanları içerisinde barındırmaktadır.
Kuran’da
İnsan kelimesi ile Müslüman, ehli kitap veya müşrik kelimelerini de insan
olduğu halde insanların yol ve din bakımından farklı tercihlerini böyle
ayırmaktadır. Yine yenileyerek bir daha burada zikrederlim! İnsan deyince hem
Allah’ın yolunda yürümeye aday bir varlık, hem de şeytanın yönünde yürümeye
aday bir varlıktır. Taban tabana zıt olan Müslüman ve gayrı Müslüman insandan
türemektedir.
62/6-De
ki: 'Ey Yahudi olanlar, eğer siz, (bütün) insanlardan ayrı
olarak yalnızca sizlerin gerçekten Allah'ın velileri (dost ve sevgili kulları)
olduğunuzu öne sürüyorsanız, şu halde ölümü temenni edin; eğer doğru söylüyor
iseniz (bunu çekinmeden yapın).'
Bu ayette de tekrar
dikkatinizi çekmek istiyorum. İnsanları ve cinleri kuran ayrı bir konumda
değerlendirince farklı yaratıklar olduğunu söylemişlerdi. Peki bu ayette Yahudi
olanlarla insanları ayrı olarak değerlendirmektedir buna ne diyeceksiniz?
3/21-Allah'ın
ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti
emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
2-MELEKLER
ŞEMSİYESİ ALTINDA CİNSLERİYLE ÇEŞİTLERİYLE HAYVANLARIYLA BİTKİLERİ İLE YILDIZ
AY VE GÜNEŞİ İLE YERLERDE VE GÖKLERDE ÂDEM ŞEMSİYESİ ALTINDA YARATILMIŞ OLAN VE
ÂDEMİN EMRİNE AMADE OLMAKLA GÖREVLİ BÜTÜN VRLIKLARDIR.
Alla
kâinatta İnsanların dışında insanların emirlerine amade olarak yaratmış olduğu
varlıkları temel olarak iki kısma ayırmaktadır.
Canlı
varlıklar- cansız varlıklar
Canlı
varlıklar.
Canlı
varlıkların temel özellikleri doğarlar büyürle ve ölürler. Kâinatta temel
olarak iki kısa ayırmıştır.
HAYVANLAR-
BİTKİLER
Hayvanlar
melekler kategorisinden olup, can
taşımaları nedeniyle bütün canlı varlıkların özelliğini taşımaktadırlar. Görevleri kendilerine kotlanmış olan
bilgilerle insanlara secde etmek insanların emirlerine amade olmak için
yaratılmışlardır. İnsanlara en yakın varlık hayvanlardır. İnsanları
hayvanlardan ayıran en önemli özellik hayvanlarda akıl ve irade yoktur. Belki
kendilerine kotlanmış olan bilgilerle bazen en akıllı insanların başaramayacağı
şeyleri başarabilirler ama fakat o sadece kendi görev alanları içerisinde bunu
gerçekleştirebilmektedirler.
Arının
yapmış olduğu balı bütün dünyadaki insanlar bir araya gelseler yapamazlar.
Tavuğun yapmış olduğu yumurtayı bütün dünyadaki insanlar toplansalar bir araya
gelseler yapamazlar.
Dünya
üzerinde yaratılmış olan genellemesi bile sayılamayacak kadar hayvan çeşitleri
bulunmaktadır. Her hayvan kendi
cinsleriyle sıfatlaşarak isimler almaktadırlar. Her hayvan bile kendi cinsleri
içindeki hayvanlardan yumurta ikizleri de dâhil olmak üzere hiçbir hayvan
hiçbir hayvanın aynısı değildir.
Hayvanlarda
da insanlar gibi can, ruh ve beden bulunmaktadır. Hayvandaki can onların diri
tutulmasını sağlamaktadır. Yani beden ayakta durabilmesi için organların
metabolizmanın düzgün olarak işleyebilmesi için mutlaka onun canlı olması
gerekir. Ruh hayvanlarda kendilerine kotlanmış olunan bilgiler çerçevesinde
aktif hale getirmesidir. Yemesi içmesi süt vermesi Yılansa sokarak zehrini
akıtması akrepse o da zehirlemesi onun ruhunu taşıdığını göstermektedir.
Belki
hayvanlar içerisinde de insanlara en çok benzerlik taşıması nedeni ile
maymundan geldiği teorisini ortaya atsalar da maymunlar kurana göre bir
melektirler. Belki böyle bir fikri daha yeni duymuş olabilirsiniz. Hayvanları
ve bitkileri aşılama yöntemiyle ıslah edilerek bazı sonuçlara ulaşılabilir ama
asla hayvanlardan insanlara aşılama yöntemiyle insanlara geçişin olması mümkün
değildir.
Maymunlar
diğer hayvanlara göre taklit yeteneğinin oluşu ile farklı bir yere konulabilir
ama düşünme akıl etme hem doğru yolu bulabilme hem de şeytanın yolunda
yürüyebilecek donanım yoktur. Yukarıda İnsan kimdir? Başlığı altında insanların
bazı özelliklerini anlatmaya çalıştık. Bir varlığın insan olabilmesi için o
varlıkta hem takva olgusu hem fısk ve fücur olgusu hem de akıl olması gerekir.
Eğer bunlar o varlıkta yoksa o düşünme karar verme veya emanet yüklenme diye
bir şey düşünülemez.
33/72- Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da
onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan
yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa hayvanlardan
kendilerine kotlanmış olan bilgiler dışında bilgi edindikleri vaki olmuş mudur?
Veya şöyle diyelim. Hiç bir hayvanın teknoloji konusunda bir icada imza
atabildiği görülmüş müdür? Asla görülmemiştir.
Ama insanlar İnsanlık tarihinde sıfır olan bilgilerinin
üzerine icatlar bilgiler katarak gelmişler ve kıyamete kadar da bilgi ve
teknolojide ilerlemeye devam edeceklerdir.
Kuran’da “âdeme isimlerin hepsini öğrettik” ifadesi
insanlığın var oluşu ile yok oluşu arasındaki süreç içersinde insanlığı
öğrenmiş ve öğrenecek olduğu bütün
bilgileri içermektedir.
Melek kelimesi doğallığını insan bozmadıkça bozulmayan
kendilerine ayrılmış zaman dilimi içerisinde insan veya insanlığa hizmet sunan
varlıklardır. O zaman hayvanlar da bu özellikleri barındırıyorlarsa hayvanlar
da birer melektirler. Hayvanlar âleminde bulunan bütün hayvanlar kendilerine
kotlanmış olan bilgiler çerçevesinde gördükleri işlere göre sıfatlaşmakta ve
isimler almaktadırlar.
Kırmızı at hayvanlar âlemindeki melekler kategorisinden
olup, koşularda bineklerde kullanılmak için yaratılmış kırmızı rengiyle
sıfatlaşmış bir melek ismidir. İnek Hayvanlar âlemi melekler kategorisinden
olup dişilik ve süt verme görevi ile görevlendirilmiş bir melektir. Bunları
dilediğimiz kadar çoğaltabiliriz.
Öyleyse insanların evrimleşerek maymundan türedi anlayışı Kuran’a
göre uygun değildir. Çünkü insanlar emanet yüklenebilecek donanımda yaratılmış
ama hayvanlarda böyle bir haslet yoktur.
CANSIZ OLAN VARLILAR!
Kâinatta insanlar hayvanlar ve bitkilerin dışında belki
yaşam süresi insanoğluna eş değer olan yemeyen içmeyen ve kısa sürelerde
insanlar ve diğer canlılar gibi ölmeyen ama er geç onların da bir başlangıcı
bir gelişmesi ve bir sonucu olan varlıklardan söz ediyoruz.
Güneş ay dünya diğer gezegenler yıldızlar galaksiler, yani
insanlar hayvanlar ve bitkilerin dışında var olan her şey cansız olarak yaratılmış
varlıklardır.
Kuran’a göre İnsanoğlu yaratılmadan önce insanların dışında
bütün varlıklar yaratılmış olup, on beş milyar yıla yakın bir zaman geçmiştir.
insanlar yok olduktan sonra da aynı sünnet içerisinde yine on beş milyar bir
zaman dilimi geçip insanlar için bir an gibi kısa bir süre içerisinde
diriltilip yeni bir yaratılışla yaratılıp hesaba çekileceklerdir.
Kainatta canlı ve casız olan bütün varlıklar genel bir
başık altında melek diye isimlendirmiştik. Cansız olan varlıklar da melekler kategorisinden
olup onar da kendilerine kotlanmış olan bilgileri insanlara sunmakla insanlara
secde etmektedirler.
Her cansız varlıklarda da madde yapısı ve onu diri tutan
bir enerjisi ve buna bağlı olarak o görev alanı içerisinde insanlara hizmet
vermesi onun ruh yapısını oluşturmaktadır.
Nasıl insanda bedenini et kemik ve hücreler organlar,
enerjisini can ve ruhunu da her iki yöne eğiliminde karar verme yönünde oluşturduğu
yol teşkil ediyorsa diğer yaratılmış olan cansız varlıklarda da bunlar olmaktadır.
Güneşin teşbihte hata olmazsa kütlesine beden, enerjisini
onun ayakta durmasını sağlayan güç, ruhunu da güneşin ısı ve ışık vermesi
olarak tanımlayabiliriz.
Sonuç olarak Kuran’da geçen kelimelerin karşılığını Kuran’dan
anlayabilirsek o kelimelerin oluşturduğu ayetleri ve o ayetlerin oluşturduğu
konuları ve kıssaları ancak doğru bir şekilde anlayabilir ve bize yaşamımızın
yol göstericisi ve öğüt vericisi olarak karşımıza çıkar.
Yoksa kuran içerisinde geçen kelime ve ayetlerin ne
dediğini anlayamazsak kuran süs olarak saklanıp mezarlıklarda ölülerin
arkasından sevap olsun diye okunmaktan öteye geçmez geçemez de.
Doğrularım hatadan ve noksanlıklardan münezzeh olan Allah’a
yanlışlarım ise her an hata yapabilme özeliğine sahip olan bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN -ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder