14 Şubat 2014 Cuma

CİN NE DEMEKTİR? KURAN'DAKİ TANIMI


RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

CİN: Günümüze kadar gerek ehli kitap toplumlarda, gerekse İslam toplumlarında beş duyularla algılanamayan görünmez varlıklar olarak tanımlanmış ve algılanmıştır.

Çevreye ve kâinata baktığımızda görebildiğimiz ve göremediğimiz varlıklar Bu gün materyalizmin kabul etmediği ruh kavramı görülmediği halde olmadığını söylemek  insan kendi kendisini inkar etmek demektir.  Göremediğimiz bazı varlıkları kabul etmesek de onlar var oluşlarıyla var oldukları yerde ses getirmektedirler. Rüzgârı göremiyoruz ama, binlerce ton ağırlığındaki bulutları, gemileri, sürüklemekte denizlerde metrelerce yükseklikte dalgalar oluşturmakta koca ağaçları koca binaları devirmektedir.

Eğer insan can ruh beden ve kemiklerden değil de sadece maddesel olarak bir kemik ve et yığını olmuş olsaydı Şiddetli bir korku, şok geçirecek bir haber, sıkıntı ve stres karşısında değişikliğe uğramazdı. İnsan ani olarak en sevdiklerinden birisinin ölümü veya iflas ederek ticaret hayatında malını mülkünü ne varsa kaybetmesi onun fiziki yapısında birçok tahribatlar yaptığını görmekteyiz. Ülser kanser şeker kalp ve birçok rahatsızlıklar insanı yakalamaktadır.

Sevinme üzülme ağlama gülme hissetme algılama duygulanma âşık olma olguları insanlarda var olagelen olgulardır. Öyleyse insanın temel olarak iki yönü bulunmaktadır. Birisi ruhsal, psikolojik yönü, diğeri ise bedensel yönüdür. Bu gün Tıp deyince sadece insanın bedensel yönü ile ilgili hastalıkların tedavisi değil, aynı zamanda ruhsal hastalıkların da tedavisi yapılmaktadır. Sağlıklı insan  demek bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı olan insandır.

Kâinatın bizim görebildiğimiz maddesel bir eni bir boyu bir yüksekliği bir hacmi bir ağırlığı olduğu gibi bir de göremediğimiz anlayamadığımız bir şekilde her bir varlığın kendilerine özgü sistematik bir şekilde görev yaptıklarını görüyoruz. Hayvanların ve insanları acıktıkları zaman yemeleri susadıkları zaman su içmeleri ve doğal seyri içerisinde sadece ihtiyaçları kadar yeyip içmeleri her şeyin bir ölçüyle olduğunu bize öğretmektedir.

Dünya üzerinde aynı cinsten olan hayvanlar ve bitkiler dünya üzerinde binlerce kilometre uzaklarda olsalar bile aynı şeyleri üretmeleri her halde düşünen aklını kullanan insanlara bir şeyi hatırlatması gerekir. Yerlerde ve göklerdeki bu düzen bu ölçü kendiliğinden olacak bir şey değildir. Bu Ancak yerleri ve gökleri yaratan bir varlığın kurduğu bir düzendir. Demekten kendimizi alamıyoruz.

Kâinatta yaratılmış olan temel olarak iki varlık vardır. Birisi halife olan insanlar diğeri de halife olan insanlara secde etmek için yaratılan diğer varlıklardır. Biz kâinata yaratılan her bir varlığın muazzam bir düzen içerisinde dizayn edildiğini gönderilen nebiler ve kitaplar olmasa da izleyebiliyoruz. Yaratılmış olan her bir varlığın kendisine kotlanmış olan bilgilere ulaşabildiğimiz zaman onların konuşma dilini öğreniyoruz. Ve onlara yönelip dünya hayatında işlerimizi kolaylaştıracak bir takım kurabildiğimiz ilgi kadar onlardan yararlanabiliyoruz.

İşte insanların dışında insanların mana ve fiziki yapıları da dâhil olmak üzere bütün varlıkların melekler olduğuna şahit olmaktayız. Şimdi bu genel bir bakış açısını anlattıktan sonra, Yerleri ve gökleri yaratan Allah nasıl onlara bir ölçü ve düzen koymuşsa, yeryüzünde halife olarak yarattığı insanlara dünya hayatında nasıl yaşaması gerektiğinin bir projesini kuran gelinceye kadar nebilerle dileyen her kavme ulaştırmıştır. Artık her örnekten bir örnek verildiği hiçbir eksiğin kalmadığı ve insanlar tarafından yazılarak belgelendiği bir taraftan da ezberlenerek korunduğu dileyenler için bir rehber bir hayat projesi kuran ortada beklemektedir.

Şimdi Kuran’dan ve sadece beyin antenlerinin açık olarak gelen bilgilere karşı duyarlı olanların algılayabileceği bir din anlayışından bahsedeceğim. Bu söylediklerimi ne deist ateist olanlar ne de asırlarca Allah’ın kitabından olmayan din anlayışına sahip olan bağımlılıktan kendilerin, arındıramayan ehli kitap anlayışında olanlar bunu kavrayamazlar.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Cin konusuna geçmeden önce Kuranın anlaşılması konusundaki bazı hususlara dikkat çekmek istiyorum. Kuranı düzgün bir şekilde anlayabilmek için, önce kuranda kullanılan kelimelerin ne anlama geldiğini, Kuranın dışına çıkarak sözlüklerden lehçelerden değil. Kuranın içerisinde kurandan öğrenmek gerekir.

Asıl İslam toplumunun kuranı doğru algılayamamasındaki temel engellerden birini bu oluşturmaktadır. Kuranda hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Bu ifadeye özellikle dikkat çekmek istiyorum. Bu kuranın mucizelerinden biridir. Ama bir kelime farklı cümlelerde farklı ayetlerde kullanılarak kullanıldığı cümleye ve ayete değişi bir boyut katmıştır.

Mesela Ruh kelimesini nebiler için kullanmış insanı farklı bir boyuta taşıyarak Allahın söylediğini söyleyen yaşa dediğini yaşayan bir konuma getirmiştir. Ruh kelimesini insanda kullanmış insan iki boyutlu bir varlık haline dönüşmüştür. Ruh kelimesini gönderilen kitaplar için kullanılmış insanlar için doğru yolda gidebilmenin yöntemlerini orada anlatmıştır. Daha örnekleri çoğaltabiliriz.

Aynen eşyanın yapısında da bunları görmekteyiz. Suyun içerisine şekeri koyduğumuz zaman su asıl özelliğinden farklılaşarak şekerli su olmaktadır. Ama insanlar tadına bakmadan laboratuvar ortamında incelemeden farkına varamaz. Kuranda geçen kelime konulan ayette anlamlaşır.

Kuranda kullanılan cin kelimesinin kuran içerisinde ön yargısız ve objektif bir şekilde gelenek görenek anlayışımızdan kendimizi arındırarak sadece kurandan cin kelimesini incelediğimiz zaman bu güne kadar bizi nasıl yanılttıklarını göreceğiz.

Kuran meallerinde yapılan büyük yanlışlardan birisi de Mütercimlerin kendi anlayışlarını tercümelere ve meallere yansıtmalarıdır. İşte cin kelimesi de bu yanlış bilginin orijinal kuranda geçmediği halde oraya cin kelimesini yerleştirmeleridir. Şimdi cin kavramının bu gün insanlar tarafından yanış anlaşıldığını yapılan ana çatıyı oluşturan ayetlerin hem Arapça orijinal kuran metnini hem Türkçe okunuşunu hem de tercüme edilişlerini ayrı ayrı aktararak cin kavramındaki yapılan yanlışlıkları ve anlayışları gözler önüne sereceğim inşallah.

KURANDA ANLATILAN CİN NEDİR?

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

Şimdi de insanları yanıltan başka bir ayette yaratılış biçiminden bahsederken ayette cin kelimesi geçmediği halde yuvarlak laflarla cinlerin dumansız ateşten yaratıldığını söylemektedirler.

Bir de o ayetlerin hem Arapça hem Türkçe hem de tercümesini aktararak ne kadar yanlış anlayışlar ortaya çıktığını göreceksiniz

55/15- Cann'ı (cinni) da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.

Başka bir sureden başka bir örnek daha verelim.

15/27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

Cinlerin yaratılış şekli ile ilgili dumansız ateş veya ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet geçmediği halde canı kelimsi cinin çoğuludur diyerek ayetlerin kastettği anlam bozularak başka bir mecraya çekilmiş veya çekilmeye çalışılmıştır. Bakınız kuranın cinlerin çoğulu olarak kullandığı bir ayeti de örnek olarak vermeye çalışalım gerçekten canı kelimesinin cininin çoğulu olarak kullanıp kullanılmadığını görelim.

34/14-فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَىٰ مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنْسَأَتَهُ ۖ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ

34/14- Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.

Yukarıda ayetin hem Arapça orijinal metininde, hem Türkçe ayetin okunuşunda hem de tercümede cinler kelimesini cinlerin çoğulu diye tanımladıkları canı kelimesini kullanırdı. Fakat burada da” lcinnu” Kelimesi kullanmıştır.

Öyleyse Can kelimesi ile cin kelimesini birbirinden ayırarak canın cin ile bir alakası olmadığının bilinmesi gerekir.

Can: insanların ve bütün hayvanların ve bitkilerin ayakta durmasını diri olmasını sağlayan canlıların özelliklerinden biridir. Kelime üzerinde de geçtiği gibi “canlı” Diri olan hayat süre ölü olmayan demektir. Kuran canın yaratılışının dumansız ateşten kavurucu ateşten yaratıldığını bize anlatmaktadır.

15/ 26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

15/27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

İnsanların etle kemik dediğimiz elleriyle kollarıyla bütün organlarıyla yaratılan kısmı topraktan ve ona enerji veren onu diri tutan yaşamasının kaynağı olan canı da dumansız ve ya kavurucu ateşten yaratıldığını ifade etmektedir.

Can kelimesinin ne olduğu hakkında bir şeyler öğrendik peki Cin nedir? Sorusunun karşılığını kurandan bulmaya ait olduğu yere yerleştirmeye çalışalım.

CİN: Şimdi cin kelimesinin ne olduğunu anlayabilmek için kuranın bütünlüğü içerisinde ayetler arasında dolaşarak hiçbir kelime ve ayetin yerine tecavüz etmeden ait olduğu yere koymaya çalışalım.

Kâinatta temel olarak yaratılmış olan yaratılış bakımından birbirlerinden tamamen farklı iki varlık vardır. Birisi halife olan ve her iki yola gitme eğilimli ve aynı zamanda hangi yola gidecekse o yolda kedi istediği istikamette yolları açılan ve malzemeleri verilen seçme hakkı sadece kendisine ait olan Ademoğlu şemsiyesi altında tanımlanan ibadet ve kullukla sorumlu olan insanlardır.

Diğeri ise insanların dışında insanların istediği yolda istediği istikamette yürüdükleri zaman onlara hizmet eden melekler vardır. Yerlerde ve göklerde canlı ve cansız ne varsa Allah’ı secde ettikleri gibi aynı zamanda insanlara da secde etmektedirler.

31/ 20- Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücadele edip durur.

İşte kuranda geçen melekleri hepsinin secde edip iblisin secde etmemesini Allah bununla açıklamaktadır.

2/ 34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Okuyucular hemen burada itiraz ederek meleklerin ve insanların dışında bir varlık olmadığını söylemiştin bu iblis nereden çıktı diye itiraz edecekler. Durun hemen bu iblisi burada tanımlamaz sak siz rahat edemezsiniz onu biliyorum ve sizi meraklandırmıyor um.

İBLİS: İnsanın öz yapısında var olan ve insanlardan insanlara miras olarak aktarılan insanların meleklerden ayrılmasına ne den olan ve insanları sadece ve sadece yanlış yola gitmeyi teklif sunmakla diğer meleklerden ayrılmaktadır. Kuran diğer meleklerin tanımını insan yollardan hangisine giderse gitsin gitmiş olduğu yolda hizmetkârı olan varlıklar olarak tanımlarken ibliste bu farklılık, insanın asıl yaratılış gayesi Allah'a ibadet ve kulluk için yaratıldığı halde insanı bu kulluk bilincine karşı isyan bilincine doğru gidişinin teklifini sunmasıyla yabancılaşmaktadır. 

Bu anlam da cinler gibi insan yaratılışına uygun olmayan bir yaşam biçimine insanları sürüklemek istemesiyle cin konumuna düşmektedir.

18/ 50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. 

İblis meleklerden görev bakımından ince ayırımla farklılaşarak, insanları sadece saptırmakla görevli bir melek olması ile denenmenin asıl nüvesini oluşturmaktadır. İlerde ayetler ortaya konuldukça insan yaratılışının gayesine uygun davranış sergileyemeyen insanların cinleştiği gibi, iblis de melek davranışlarından yabancılaşmakla cinle eşdeğer bir konumda olduğu anlatılmak istemektedir.

İblis insanların ilk yaratılışıyla başlayan serüveni insanların son oluşuna kadar devam etmesiyle insanlardan insanlara aktarılan bir miras olgusunun geçişi sebebiyle kuranda lisanı halini anlatarak kıyamete kadar süre tanınmasından söz edilmektedir.Kuranda lisanı haliyle konuşturulan bir bölümü ders almamız açısından buraya aktarmak istiyorum.

7/ 11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.

7/12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

7/13- (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."

7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.

7/15- (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi.

7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."

7/17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."

7/18- (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım."

Yukarıda iblis ve ademin yaratılışı ile ilgili Bir konu içerisinde iblisin yaratılışı ve misyonu hakkında kurandan bir konu aktardık. İblisin görevi kıyametin sonuna kadar devam edecek peki iblis canlı bir varlık mı ki insanları kandırıyor? veya kıyamete kadar yaşama hakkı alıyor? Bu nasıl canlı bir varlık ki insanoğlu var oluşla başlıyor? İnsanoğlunun ömrünün sonuna kadar bu devam edecektir.

Dikkat edilirse kuranda her Âdemin yaratılışından bahsederken yanında iblis ile beraber anılmaktadır. Çünkü iblis olgusu insanın yaratılışıyla beraber ortaya çıkmıştır. İnsan yok iken iblis de yoktu. Ne zaman insan var oldu, iblis anılmaya başladı işte iblis insanın iki eğilimli oluşunun fısk ve fücur yönünü temsil etmektedir. İblisin teklifi insanlardan kalksa insanlar da tek yönlü melekler konumunda olurlar ve denenme cennet cehennem diye bir olgu da olmayacaktı.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Meleklerde yasak ağaç serbest ağaç olgusu yok yasak ağacın serbest ağacın kendisi zaten bir melektir. Ama âdemin daha evsafları oluşmadan iblis ve takva duygusunun yerleşmedeki hali cennet ne zaman bu olgular oluştu artık âdem ve eşi dünya sahnesinde aktör ve aktirist olarak yerlerini almışlardır.

Artık âdem insan konumuna girmiştir. Hem suç işlemeye hem de işlediği suçlardan dolayı tövbe etmeye eğilimli bir varlık karşımıza çıkmaktadır. İblis artık kendisine aktif bir halde oynayabilecek malzeme çıkmış ve âdem ve eşine vesvese vermeye başlamıştır. Ey âdem ve eşi Allah size bu ağacı neden yasak etti biliyor-musunuz? Çünkü siz insansınız da ondan eğer siz melek olsaydınız yasak ve sevap diye bir seçenek olmayacaktı. Ama siz insansınız hem günah işemeye eğiliminiz var hem de günah işememeye eğiliminiz var. Bu sebeple siz meleklerden ayrılıp dünya hayatında imtihana tabi tutuluyorsunuz.

Ama ben sizi dünya hayatında önünüzden arkanızdan sağınızdan solunuzdan geleceğim sizi saptırmak için doğru yolun ortasına oturup kandıracağım. Ve sizlerden kendime kul köle edeceğim.. İşte iblis böyle bir görev yüklenmekle insanların sapma eğilimindeki dürtülerini vererek onu sapmaya doğru çekmek istemekle görevli bir melektir.

Diğer taraftan İblisin tam düşmanı olan ve insanı iblis kötülüğe teşvik için her vesvese verişinde insanı uyaran bir de takva meleği vardır. Takva derki Ey insan sakın ola ki bu iblisin sözlerini dinleme bak iblis asla sana hayırlı bir teklifte bulunmaz. Bak sen seni yaratan ve onun gönderdiği nebiler ve elçiler senin dünya hayatında nasıl nerede yürümen gerektiğini sana sunmaktadır. 

Sakın ola ki iblisin teklifi sonucu Allah'ın sana haram ettiği şeylere yaklaşma yoksa hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında başına gelecek belalara karşı ne bir dost ne de bir yardımcı bulamazsın der. İşte bu iki olgu ilk insandan son insanlara kadar böyle devam edip gidecek bu da bir taraftan iblisin devamlı insan var oldukça var olgusunun sürmesi onun kıyametin sonuna kadar izin olgusunu oluşturmaktadır.

İblisin ilkeleri insanlarda yerleştikçe o bir yaşam iksiri haline dönüştükçe artık o misyon şeytan olmakta onu kendilerinde ideoloji haline getirenler de şeytanlaşmakta ve şeytan ismini almaktadırlar. Nasıl dünya üzerindeki ideolojiler insanlar tarafından kendi uydurdukları yaşam biçimleri izim haline gelerek onları insanlar rableştiriyorlarsa iblisin koyduğu ilkeler de eğer insanlarda ilkeleştirilirse onlar da  şeytan  Konumuna gelirler.


ŞEYTAN: İblisin insanlara her yönden İnsanları Allahın rabliğinden ayırarak kendisinin rabliği altında insanların yaşam biçimlerini ideolojileştirerek o ilkeler doğrultusunda yaşayanların adıdır. Bir başka deyişle iblis insana atılan kurşunu tetikleyicisi şeytan da kurşun ve insanı yaralaması ve öldürmesidir. Her insanda iblis var ama her insan iblisin sözünü dinlemez İblisin sözünü dinleyenler ve o söz şeytanlaşmaktadır. Kurandan bir örnek verelim.

2/13- Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.

2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz."

2/15- (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.

“. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz“

Şeytan insanlardan ayrı bir varlık değil. Şeytan iblisin vesveselerini ilkeleştiren bir misyon bir ideoloji haline getiren insanların adıdır.

Kuranda geçen kıssaların, olayların, konuların düzgün günümüz çağında doğru anlaşılabilmesi için O günkü çağda yer alan figür ve figüranları günümüz çağına da koyduğumuz zaman kopukluk olmaması gerekir. Süresi gelen ve dolan her insan ve insan toplulukları belirli bir dönem içerisinde bulunmuş olduğu çağın koşulları içerisinde denenip her kadın ve erkek belirli bir süre içerisinde yaşadıktan sonra ölüyor.  Bu olgu kıyametin sonuna kadar devam edecektir. 

Eski dönemlerde insanlar kendilerine silah olarak sivriltilmiş taşlar olarak kullanırken şimdi ise misket bombaları fosfor bombaları uçaklar füzeler kullanmakta ilerde de bu silah başka bir boyuta taşınarak devam edip gidecektir.

İnsanlar aynı insan düşmanlar aynı düşman dostlar aynı dost değişen bir şey yok.Adem ve eşinde insanların denenmesi yasak ağaç ve helal ağaç serüveni ile başlamış, her kavimde bu anlatış biçimi değişik örneklerle devam emiştir. Kuran'dan bu konu ile birkaç örnek verelim.

CUMARTESİ YASAĞI:

7/163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

Burada Verdiğim örnekleri uzun uzun anlatmayacağım kısacık ayet örneklerinde yasak ağaçların çeşitlerini vurgulamak için değinip geçeceğim. Bu ayette Yahudilerin Hazreti Musa peygamberin getirdikleri helal ve haram ilkesine uydukları zaman Allah hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında nimetleri yağdırmaktadır. İşte balık sembol olarak burada nimeti temsil etmektedir.

LUT’UN KIZLARI

11/78- Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. "Ey kavmim" dedi. "İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah'tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?"

Kuranda geçen bu olay da Lut kavminin Allahın lt peygamber aracılığı ile gnderdiği kurallara uymadıklarını kızlarım ifadesini kullanırken onların Allah'ın yarattıkları temiz ve güzel olan şeyleri yapmaları gerektiğini haram ve kötü olan şeylerden uzaklaşmalarını istediği halde onların kötü yolu tercih ettiklerini anlatmaktadır. Yoksa lut peygamber lut kavinin azgın olanlara  kızlarını peşkeş çekecek hali yoktur.

IRMAKLA DENEME

2/249- Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok" dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir."

Burada halkın ırmakla denenmesini Allah’ın koyduğu kural ve prensiplere göre halkın yaşayıp yaşamadığının denenmesidir. Allah haram ve helal olanları bildirir şiddetli bir sıkıntı içerisine düşenler o haram olanlardan ancak o hali giderecek kadar o haramlara el uzatırlar onları da kuran değişik ayetlerde açıklamıştır.

Daha örnekleri çoğalta biliriz ama anlatmak istediğini anladık sanırım Her dönem ve her çağda insanlar değişik nimetlerle denenmektedir. Önemli olanın Allah'ın gönderdiği ve kitaplar ölçüsünde yürümek yol almaktır.

Bu gün de çağımızın ırmağı çağımızın cumartesi yasağı, çağımızın kızları ideolojiler, lüks hayatlar kadınlar bankalar tefeciler açlara olan yoksullar, olan iflas edenlere karşı olan duyarsızlıklar hep diğer insanların denenme alanları içerisinde yer almaktadır.

Bir taraftan Çöp bidonlarından ekmek toplayan, bir taraftan doğurduğu çocuğa mama içiremediği için, ölen bir taraftan yakacak ısınacak evi ve odunu olmadığı için sokaklarda köprü altında kışı geçirerek soğuktan donup ölen insanlar vardır. bir tarafta parasızlıktan elektrik faturasını ödeyemediği için elektrikleri kesilen insanlar olurken aynı toplumlarda paralarının hesabını bilmeyen, bir öğle yemeği için, bir ülkeden bir ülkeye uçakla zevkini gideren bunu da gururlana gururlana anlatan insanlar oluşturmaktadır.

İşte bunlar cumartesi yasağını çiğneyenlerdir. Allahın verdiği emanet olarak nimetleri heba edip fakirin dulun yetimin hakkını yiyenlerdir. İşte dünya şu anda bu çağın hastalığını yaşamaktadır.

Cin ile ilgili konumuzu âdem iblis melek şeytan yasak ağaç helal ağaç derken epeyi uzattık. Bunları da anlamazsak bunlar içerisine gizlenmiş olan cini çıkarıp aydınlatmak mümkün olmayacaktır. Kuranda geçen diğer bilinen kelimeleri çıkardığımız zaman bilinmeyenler arasında onların ne anlama geldiği konusunda anlama şansımız yükselmektedir.

KURANDA TANIMLANAN CİN

Şimdi kuranda tanımlanan cini cin ile ve onun anlaşılma konusunda destek veren ayetleri buraya aktararak ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.

7/179- Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.

Kuranın dışında yapılan cin tanımlamalarına ayette bahsedilen anlatım sizce uyuyor mu? Cin, Beş duyularla algılanamayan varlıklar olduğu halde Cinlerin beş duyularını sayarak cin tabirini tanımlıyor. Beş duyularla algılanamayan bir varlık nasıl olurda kalbi gözü kulağı olur? Devam edelim.

34/12- Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.

34/13-Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. "Ey Davut ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır.

34/14- Böylece onun (Süleyman’ın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.

Ayetlerden cinlerin dumansız ateşten veya kavurucu ateşten yaratılmadığını anladık, ayrıca onların kulakları gözleri olduğunu da öğrendik. O zaman Süleyman peygamberin uhdesinde çalışan cinler insanın yabancılaşmış olan cinlerdir. Asıl insan yaratılırken Allah'ın rabliğini kabul ettiklerini Allah'a söz vermişlerdi bunlar kendilerine Allah'tan başka rabler edinmeleri nedeniyle insanların yaratılış gayesinin dışına çıkarak ahitlerini bozmuşlar bir kısım insanları ilahlaştırmışlardır.

72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O�nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık."

2/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kuran’ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."

Cin suresinde ve ahkaf suresinde kuran cinler hakkında geniş bilgi vermektedir. Önce şunu kavramak gerekiyor. Cinler dünya üzerinde son derece ilim ve teknolojide ilerlemiş insanlar olduğu anlaşılıyor nitekim ayette anlatılan şu ifade onu göstermektedir.

72/8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."

Yani insanlar yerleri ve gökleri inceledikleri zaman muazzam bir uyumluluk olduğu gözlenmektedir. Ne kainatta bir çelişki ve çarpıklık var ne de göndermiş olduğu kuranda bir çelişki var bunu izleyen yabancılaşmış olan insanlar bir başka ifadeyle cinler kuranda o hakikatleri görünce teslim olup Müslüman olduklarını ilan etmektedirler.

67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk� (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

İlimde derinleşenler ancak kâinattaki çelişkisizliği yakalayabilirler. Bir taraftan da kurandaki çelişkisizliğin farkına varmışlardır.

4/82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Bir başka ifadeyle eğer kâfirlerin söylediği gibi nebilerin kendi yaratılışlarının dışında aratılmış olan varlıklardan peygamber olmalarına karşılık Allahın onlara verdiği şu cevap çok manidardır.

6/7- Biz kitabı üzerine yazılı bir kağıtta göndersek ve onlar elleriyle dokunsalar bile, inkar edenler, tartışmasız: "Bu apaçık bir büyüden başkası değildir" derler.

6/8- Ve derler ki: "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" Eğer bir melek indirilseydi, elbette iş bitirilmiş olurdu da sonra kendilerine göz açtırılmazdı.

6/9- Onu eğer bir melek kılsaydık, elbette erkek (suretinde bir melek) kılardık ve mutlaka katmakta oldukları (şüpheleri) yine katardık.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Görüldüğü gibi kâfirler kendilerine melekten bir peygamber istemelerine karşın Allah böyle bir onlara yanıt veriyor. Eğer siz insan değil de melek olsaydınız size sizin cinsinizden size vahiy ulaştıracak meleklerden elçiler gönderirdik ama siz insansınız sizin gibi acıkan çarşı pazarlarda dolaşan üzülen sevinen ağlayan gülen bir insandan bir peygamber size gönderdik ifadesi kullanılmaktadır.

Şimdi Allah cinler eğer insan değil de beş duyularla algılanamayan varlıklar olmuş olsaydı. Kafirlerin melekten bir peygamber istemelerine karşı onlara siz insansınız size insandan bir peygamber gönderdik cevabını Allah cinlere gelince değiştiriyor mu? Neden cinler kendileri eğer insan değil de dumansız ateşten yaratılmış bir varlıktan peygamber değil de insandan bir peygamber onlara vahiy anlatmaktadır.

46/29- Hani cinlerden birkaçını, Kur'an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: "Kulak verin;" sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.

46/30- Dediler ki: "Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap dinledik; hakka ve doğru olan yola yöneltip-iletmektedir."

46/31- "Ey kavmimiz, Allah'a davet edene icabet edin ve Ona iman edin; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun."

46/32- "Kim Allah'a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah'ı aciz bırakacak değildir ve onun O'ndan başka) velileri yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler."

Bu ayetlere göre ve bundan önce insan olanlara insandan bir peygamber kuralı içerisinde ya cinler insanların dünyayı tabulaştırarak yaşam biçimlerine göre kuranın tanımladığı yabancı insandır. Ya da cinlerin gelip kuran dinledikleri Muhammet cin kılığına girerek onlara vahiy anlatmaktadır. Veya cinlere yine kendi cinslerinden görülmeyen bir varlıklardan bir peygamber gelmesidir.

6/128- Onların tümünü toplayacağı gün: "Ey cin topluluğu 

insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz" (diyecek). İnsanlardan onların dostları derler ki: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık." (Allah) Diyecek ki: "Allah'ın dilediği dışta olmak üzere, ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir." Şüphesiz Rabbin, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.

6/129- Böylece Biz, kazandıkları dolayısıyla zalimlerin bir kısmını bir kısmının başına geçiririz.

6/130- Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şahadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler.

Görüldüğü gibi cinlere de elçiler ve uyarıcılar geliyormuş. Demek ki onlar da birer insandan sapma varlıklardır. Peki biz kendi kafamıza göre onların insan dışında bir varlık olduğunu mu söyleyelim. Eğer ayette geçen insan ve cin kelimesinin kullanılması sizi şaşırtıyorsa kuranda başka ayetlerde insan ve insan olduğunu herkes bildiği ve tartışmadığı halde neden onların insanlardan ayrı varlık olduğu düşünülmüyor da cin kelimesini insanla beraber anınca cinlerin insanlardan farklı varlıklar olduğu konusunda ısrar edilip duruluyor.

2/92- Andolsun, Musa size apaçık belgelerle geldi. Sonra siz onun arkasından buzağıyı (tanrı) edindiniz. İşte siz (böyle) zalimlersiniz.

2/93- Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkârları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?"

2/94- De ki: "Eğer Allah Katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin."

2/95- Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiçbir zaman kesin olarak dilemeyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir.

2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.

Konu akışından da anlaşıldığı gibi Yahudilerin yaşam biçimlerinden ve din anlayışlarından söz etmektedir. Doksan altıncı ayette Onları derken Yahudilere atıf yapmaktadır. O zaman Yahudileri, insanlardan ve şirk koşanlardan dünyaya karşı daha ihtiraslı bulursun derken insan olduğu halde üç değişik insanla ilgili yaşam biçimleri farklı insandan söz etmektedir.

İNSAN: Yol seçmemiş fakat yol seçmeye namzet her iki yola eğilimli nötr bir varlıktır. Kâfir; gerçeği örten insan demektir. Münafık; iman etmediği halde iman etmiş gibi görünen kâfir insan demektir. Nebi; vahye muhatap olan insan âlim bilen insan gibi insan olduğu halde yaşam biçimlerine ırklarına cinslerine renklerine göre isimler alması onu insan özelliğinden uzaklaştırmaz.

15/6- Onlar: "Ey kendisine Kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin," dediler.

51/52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir.

Bu ayetlerde de gördüğünüz gibi, Toplumların yaşam biçimlerden uzaklaşarak onların dininden farklı bir din ile karşılarına çıkınca toplum kültürüne geleneklerine yabancı kalması nedeniyle bu ifade kullanmışlardır. Bu ifade bizim kültüre de yerleşmiştir. Tahılların içerisinde tahılları dışında gelişmiş olan otlara da yabani otlar ifadesi de kullanılmaktadır. Yani o bölgeye buğday ekilmişse buğdayın dışında kalan bütün otlar yabani otlar olarak anılır.

Veya bir narinciye bahçesinde (bunu ziraat yapanlar iyi bilirler) çıkan böğürtlen gelem ağrı ayrık bahçelere zarar verdiğinden dolayı onlar yabani otlar kategorisinde anılırlar ve bahçeden uzaklaştırılırlar.

SONUÇ: İslam toplumlarında kuranın dışında bir cin kavramının yanlış anlaşılması nedeniyle Toplumlarda psikolojik ve ruhsal yönden rahatsızlık geçiren insanların, istismar malzemesi olmuştur. Üfürükçüler toplumun yanlış anladığı bir cin anlayışını kendilerine bir geçim kaynağı olarak yapmışlardır.

Kuranda geçen can kelimesi ile cin kelimesi karıştırılmış can kelimesini cin diye tercüme etmeleri sonucunda topluma kültür olarak yerleşmiş yanlış batıl inancı kuran okuyanlar da bunun üzerine kuranda geçen cinlerle ilgili ayetler bina ederek sanki insanlarda ayrı beş duyular ile algılanamayan bir varlık olduğu inancı hala yaygın olarak görülmektedir.

Umarım cinle ilgili kuran anlatılarını derinden düşünenler artık yeryüzünde alaha karşı ibadet ve kullukla sorumlu bir varlık olmadığını cinlerin de insan tanımının içerisinde davranış biçimi ile farklılığı olduğu bilinecektir.

Doğru anladıklarımız Allahtan yanlış davranış ve hatalarımız ise kendimize aittir.
ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN -ANAMUR

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

Hiç yorum yok: