RAHMAN
VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
6/39-Ayetlerimizi
yalan sayanlar karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah, kimi
dilerse onu şaşırtıp-saptırır, kimi dilerse de onu
dosdoğru yol üzerinde kılar.
الَّذِينَ
كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ مَن يَشَإِ اللّهُ
يُضْلِلْهُ وَمَن يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَى
صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ summun ve bukmun
fîz zulumât(zulumâti), men yeşâillâhu yudlilhu, ve men yeşe’ yec’alhu alâ
sırâtın mustakîm(mustakîmin).
1.
|
ve ellezîne
|
: ve o kimseler, onlar, ...olanlar
|
2.
|
kezzebû
|
: yalanladılar
|
3.
|
bi âyâti-nâ
|
: âyetlerimizi
|
4.
|
summun
|
: sağırdır
|
5.
|
ve bukmun
|
: ve dilsizdir
|
6.
|
fî ez zulumâti
|
: karanlıklar içinde
|
7.
|
men yeşâi
|
: kim(i) dilerse
|
8.
|
allâhu
|
: Allah
|
9.
|
yudlil-hu
|
: onu dalâlette bırakır
|
10.
|
ve men
|
: ve kim(i)
|
11.
|
yeşe'
|
: dilerse
|
12.
|
yec'al-hu
|
: onu kılar, yapar
|
13.
|
alâ
|
: üzerinde
|
14.
|
sırâtın mustakîmin
|
: Sıratı Mustakîm (Allah'a ulaştıran yol)
|
Mütercimlerin
yapması gereken şey, ayetin tercümesini kendi dillerine doğru olarak çevirip
ayetin ne anlatılmak istendiğini okuyucunun kendisine bırakmaktır.
Bazı
Arapça bilen kardeşlerimiz ayetlerin kastettikleri manaları
yakalayamadıklarından ayetlerin çevirisi hakkında kelimeleri eğip
bükmektedirler. Oysa Kuran bir ayetin ne anlatmak istediğini kendi içerisinde
anlatmaktadır. İşte okuyucu ve Kuran üzerinde anlaşılması konusunda emek
harcayanlar, Kuran içerisinde o ayetin veya kelimelerin ne anlama geldiğini
anlamalıdırlar. Yani bir ayete bir anlam verirken Kuran’da geçen hiçbir ayetin
anlamını zedelememeli aynı zamanda sünnetulllaha, yani Allah’ın kâinata koyduğu
yaslara ters düşmemelidir.
Şimdi
asıl konumuzu ilgilendiren ayette Allah “dilediğimi saptırır dilediğimi hidayete
erdiririn “ diyor. Ayetin yukarıda da orijinal olan metninde bu geçmektedir.
Ama
ayetin bu ifadelerden neyi murad ettiğini yakalanmak gerekir. Bu müteşabih bir
ayettir. Yani konu içerisinde kendi söylemiş olduğu gerçek anlamının dışında
farklı anlamlara geldiği bir gerçektir.
Allah’ın
teşbihte hata olmazsa insanlardan birisine gel kulum seni öyle istiyorum
saptırıyorum, birsine de gel kulum seni diliyorum hidayete erdiriyorum demesi
olacak şey değildir. Çünkü Allah bütün İnanlara eşit uzaklıktadır. Allah birine
torpil yapıp doğru yola getirmediği gibi, birisine de zulüm yapıp yanlış yola
götürmez.
İş
gelip gelip, muhkem ve müteşabih ayetlerdeki, farklılığın ayırt edilememesi ve
müteşabih ayetlerdeki kastedilen anlamın farklı olduğu konusunun anlaşılamamasından
kaynaklandığı görülmektedir.
Her
dilde mecazi anlatım ve gerçek anlatım olduğu gibi, Kuran’da da bunun karşılığı
muhkem ve müteşabihtir. Gerçi bu kelimeleri genelde her makalemde yeri geldikçe
anlatmak zorunda kalıyorum. Bunlar doğru anlaşılmazsa, Kuran’daki konuların
anlaşılması mümkün olmamaktadır.”
7/178-
Allah kime hidayet verirse o artık hidayeti bulmuştur; kimi şaşırtıp-saptırırsa
artık onlar da hüsrana uğrayanlardır.
7/ مَن يَهْدِ
اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَن يُضْلِلْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe
ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).
1.
|
men
|
: kim, kimi
|
2.
|
yehdi allâhu
|
:
|
3.
|
fe huve el muhtedî
|
: o takdirde, artık o hidayete ermiştir
|
4.
|
ve men
|
: ve kim, kimi
|
5.
|
yudlil
|
: dalâlette bırakır
|
6.
|
fe ulâike
|
:
|
7.
|
hum el hâsirûne
|
: onlar hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana
düşürenlerdir).
|
Ayetleri
anlamadaki sıkıntı genel olarak tercümelerde değil, asıl sıkıtı kelimelerin ve
ayetlerin Kuran’ın bütünlüğü içerisinde kastedilen mananın yakalamamasından
kaynaklanmaktadır. Bu ayetlerin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için Kuran
içerisinde geçen bu konu ile ilgili ayetlerin bilinmesi gerekir. Şimdi Kuran içerisinde
bu konularla ilgili bazı ayetleri naklederek konumuzla ilgili ayetin ne anlama
geldiğini anlamaya çalışalım.
67/ 2- O, amel (davranış ve eylem)
bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve
hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Denenmek testten geçirilmek için yaratılmış olan insanlar testten
geçirilmeden Allah dileyip saptırıyorsa dileyip hidayete erdiriyorsa bunda bir
gariplik olması gerekmektedir.
76/ 2- Şüphesiz Biz insanı,
karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten
ve gören yaptık.
76/3- Biz
ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Denenme anında yani dünya hayatında eğer Allah birisine sapmayı
diğerine de hidayete gelmeyi dilemişse o zaman bu ayetle çelişirdi. Yani Allah
şükretmeyi ve nankör olmayı, insanların özgür iradelerine bırakmaktadır.
91/ 7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',
91/8-
Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham
edene (andolsun).
91/9- Onu
arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve
onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Bu
ayetlerde Allah insanların yaratılış profilini ortaya koymaktadır. Her insan
yaşamında da hissettiği gibi bir olay karşısında hiç kimsenin etkisi altında
kalmadan birbirine zıt iki ses gelmektedir.
Yine bu
konuya Kuran’dan bir örnek vererek anlatmaya çalışalım.
12/ 24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin
(zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı.
Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil
gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.
Kadının
Yusuf’u arzulaması her insanda var olan iblis olgusunun teklifine istek duyarak
cevap vermesinden kaynaklanmaktadır. Allah kadının isteklerinin yerine
gelebilmesi için ve namahrem olan bir erkekle bir araya gelebilmesi için meşru
şartlar içerisinde nikâh olması gerekmektedir.
Oysa kadın vezirin karısı, bir kadın birinin nikâhı altında iken başka bir erkekle birlikte olursa Kuran buna zina tabirini kullanmaktadır. İşte âdeme yasaklanan ağacın meyvelerinden birisi de zina olgusudur. Kuran’da Allah zinayı haram ama nikâhlanmış olan kadın ve erkeklerin birbirleriyle birlikte olmalarını helal kılmaktadır.
Oysa kadın vezirin karısı, bir kadın birinin nikâhı altında iken başka bir erkekle birlikte olursa Kuran buna zina tabirini kullanmaktadır. İşte âdeme yasaklanan ağacın meyvelerinden birisi de zina olgusudur. Kuran’da Allah zinayı haram ama nikâhlanmış olan kadın ve erkeklerin birbirleriyle birlikte olmalarını helal kılmaktadır.
2/235-(İddeti
bekleyen) Kadınları nikâhlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle
bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte
Allah, sizin onları (gönlünüzden geçirip) anacağınızı bilir. Sakın bilinen
(meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaatleşmeyin;
bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikâh bağını bağlamaya kesin karar
vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah içinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan
kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak
davranandır.
Nikâh: Topluluk huzurunda
Erkek ve kadının icap ve kabulünün kendi özgür iradeleriyle zorlama ve baskı
altında kalmadan söylemeleri ve hukuk tarafından karı koca olduklarının
şahitler huzurunda kayıt altına alınmasıdır.
“. Sakın bilinen (meşru)
sözler dışında onlarla gizlice vaatleşmeyin;”
Kapılar ardında gizli
sözleşmeler ve gizli ilişkiler Kuran’a göre zinadır. Bunun cezası da topluluk
huzurunda yüz değnektir. Eğer belgelenip kesinlik kazanırsa tabi ki.
Kadında murad alma arzusu nasıl
varsa, erkekte de murad alma arzusu vardır.
“- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.”
“- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.”
Nikâhlanmadan bu isteğini gerçekleştirmek istemesi kendi öz yapısında var olan takva sesi ona bu isteğinin doğru olmadığını söyleyen bir ses gelmiştir. Ancak, o sesi duymazlıktan gelip nefsinin isteklerini yapmayı gerçekleştirmek istemişse işte Allah onu bütün insanlara da yasak kılmıştır.
Bunun karşılığı olarak
Yusuf’ta var olan iblisin teklifine kulak asmamış bu şekildeki davranışın yasak
olduğunu söyleyen takva sesini dinleyerek onu önemseyerek tercihini takva yönde
gerçekleştirmiştir.
Ve Allah da Yusuf’un bu
davranışını onaylamıştır. Yusuf ile vezirin karısı yalnız Allah’tan başka hiç
kimsenin olmadığı bir odada kaldıkları anlaşılıyor. Her ikisinde de hem iblisin
tekliflerine, hem de böyle meşru olmayan şartlar içerisinde birlikte olmanın
yanlış olduğunu söyleyen takva sesi bulunmaktadır.
Bu olay işte insanlar için
bir denenmedir. Eğer iblis olgusu insanlara yerleştirilmemiş olsaydı insanların
denenmelerine gerek kalmazdı. Onlar da diğer melekler gibi sadece kendilerine
kotlanmış olan bilgilerin dışın çıkmazlar verilen emir ne ise onu yaparlardı.
7/20-Şeytan, kendilerinden
'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve
dedi ki: 'Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız
veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.'
Eğer erkeklerde ve kadınlarda
iblis olgusu olmamış olsaydı her ikisi de diğer melekler gibi olurlardı. Bu
iblis olgusu veya bu iblis ağacının asıl görevi insanları cennete gitmeyi
engellemek, melek olmamak için kurgulandığı anlatılmaktadır.
Her insanda hem iblis ağacı
hem de takva ağacı bulunmaktadır. Kim iblisin ağacından beslenir takva ağacının
meyvelerini görmezlikten gelir, onu umursamazsa Allah’ın yasak ettiklerine
karşı eğilim göstererek cehennemi Allah ona kolaylaştırır. Bir başka ifadeyle
cehennem yolunu ona açar, kim de takva ağacından beslenir iblis ağacının
meyvelerinden kendisini uzaklaştırırsa Allah da ona cenneti kolaylaştırır.
92/5- Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa,
92/6- Ve
en güzel olanı doğrularsa,
92/7- Biz
de onu kolay olan için başarılı kılacağız.
Bu ayetler
takva yolunu seçerek takva ağacından beslenenler içindir.
92/8- Kim
de cimrilik eder, kendini müstağni görürse,
92/9- Ve
en güzel olanı yalan sayarsa,
92/10- Biz
de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız.
Bu ayetler de iblisin yolunu seçenler ve yasak ağaçtan nemalananlar beslenenler içindir.
Sonuç olarak Allah bütün
insanlara kadın olsun erkek olsun eşit uzaklıktadır. Allah’ın kimseye ne özel
bir torpili ne de özel bir garazı vardır.
Allah insanlara aklını takvasını
fıskını vermiş önüne de hem fısk yoluna gidecek hem de takva yoluna gidecek
malzemeleri de vererek kişileri kendi özgür davranışlarıyla dilediği yolda yürümelerini
kendi iradelerine bırakmıştır.
Sapma yolunu ve iradesini
veren de Allah’tır. Hidayete gitme yolunu ve iradesini veren de Allah’tır.
O zaman düşündüğümüz zaman
sapma yolunu, eğilimini ve hidayete verme yolunu eğilimini Allah vermemiş
olsaydı insanlar nasıl sapıp hidayete gidebilecekti? Bir ayetle buna biraz daha
açıklık getirmeye çalışalım.
8/17- Onları siz öldürmediniz, ama onları
Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri Kendinden
güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir,
bilendir.
Okun malzemelerini ve insana
ok yapmayı öğrenecek donanımı Allah insana vermeseydi, insan nasıl ok yapıp
onlara atacaktı? Sana karşı savaş açıp seni rabbim Allah’tır dediğinden dolayı
öldürmek için gelenleri silah yapıp onlara karşı kullanmasaydın onarı nasıl
öldürecektin?
Allah küfür yolunu ve hak
yolunda gidecek eğilimi ve malzemeleri insanlara vermemiş olsaydı, insanlar
nasıl küfre ve hakka gidebilecekti. Ama Allah küfre gitmeyi insanlardan asla ve
asla kabul etmiyor. Eğer Allah’ın kabul etmediği bir yanlışı insanlar yaparsa
ya insanlar eliyle ya da Allah ahiret hayatında cehennemle onlara cezasını
verecektir.
9/52- De ki: "Siz bizim için iki
güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı
bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size
bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle
birlikte bekleyenleriz.
Demek ki Allah dilediğimi saptırırım derken insanların kendi iradeleriyle sapmayı dilerlerse saptırdığını, dilediğimi hidayete getiririm derken de insanların kendi iradeleriyle hidayete gelmeyi diledikleri takdirde hidayete insanlar eriyor.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
En doğrusunu, yerleri ve gökleri bir örnek edinmeksizin yaratan Allah’a aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN –ANAMUR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder