8 Ocak 2014 Çarşamba

ALLAH KİMİ DİLERSE HİDAYETE ERDİRİR, KİMİ DİLERSE DE SAPTIRIR AYETİNDEN NE ANLAMALIYIZ?





RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

6/39-Ayetlerimizi yalan sayanlar karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah, kimi dilerse onu şaşırtıp-saptırır, kimi dilerse de onu dosdoğru yol üzerinde kılar.

الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ مَن يَشَإِ اللّهُ يُضْلِلْهُ وَمَن يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَى 
صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ summun ve bukmun fîz zulumât(zulumâti), men yeşâillâhu yudlilhu, ve men yeşe’ yec’alhu alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

1.
ve ellezîne
: ve o kimseler, onlar, ...olanlar
2.
kezzebû
: yalanladılar
3.
bi âyâti-nâ
: âyetlerimizi
4.
summun
: sağırdır
5.
ve bukmun
: ve dilsizdir
6.
fî ez zulumâti
: karanlıklar içinde
7.
men yeşâi
: kim(i) dilerse
8.
allâhu
: Allah
9.
yudlil-hu
: onu dalâlette bırakır
10.
ve men
: ve kim(i)
11.
yeşe'
: dilerse
12.
yec'al-hu
: onu kılar, yapar
13.
alâ
: üzerinde
14.
sırâtın mustakîmin
: Sıratı Mustakîm (Allah'a ulaştıran yol)

Mütercimlerin yapması gereken şey, ayetin tercümesini kendi dillerine doğru olarak çevirip ayetin ne anlatılmak istendiğini okuyucunun kendisine bırakmaktır.

Bazı Arapça bilen kardeşlerimiz ayetlerin kastettikleri manaları yakalayamadıklarından ayetlerin çevirisi hakkında kelimeleri eğip bükmektedirler. Oysa Kuran bir ayetin ne anlatmak istediğini kendi içerisinde anlatmaktadır. İşte okuyucu ve Kuran üzerinde anlaşılması konusunda emek harcayanlar, Kuran içerisinde o ayetin veya kelimelerin ne anlama geldiğini anlamalıdırlar. Yani bir ayete bir anlam verirken Kuran’da geçen hiçbir ayetin anlamını zedelememeli aynı zamanda sünnetulllaha, yani Allah’ın kâinata koyduğu yaslara ters düşmemelidir.

Şimdi asıl konumuzu ilgilendiren ayette Allah “dilediğimi saptırır dilediğimi hidayete erdiririn “ diyor. Ayetin yukarıda da orijinal olan metninde bu geçmektedir.

Ama ayetin bu ifadelerden neyi murad ettiğini yakalanmak gerekir. Bu müteşabih bir ayettir. Yani konu içerisinde kendi söylemiş olduğu gerçek anlamının dışında farklı anlamlara geldiği bir gerçektir.

Allah’ın teşbihte hata olmazsa insanlardan birisine gel kulum seni öyle istiyorum saptırıyorum, birsine de gel kulum seni diliyorum hidayete erdiriyorum demesi olacak şey değildir. Çünkü Allah bütün İnanlara eşit uzaklıktadır. Allah birine torpil yapıp doğru yola getirmediği gibi, birisine de zulüm yapıp yanlış yola götürmez.

İş gelip gelip, muhkem ve müteşabih ayetlerdeki, farklılığın ayırt edilememesi ve müteşabih ayetlerdeki kastedilen anlamın farklı olduğu konusunun anlaşılamamasından kaynaklandığı görülmektedir.

Her dilde mecazi anlatım ve gerçek anlatım olduğu gibi, Kuran’da da bunun karşılığı muhkem ve müteşabihtir. Gerçi bu kelimeleri genelde her makalemde yeri geldikçe anlatmak zorunda kalıyorum. Bunlar doğru anlaşılmazsa, Kuran’daki konuların anlaşılması mümkün olmamaktadır.”

7/178- Allah kime hidayet verirse o artık hidayeti bulmuştur; kimi şaşırtıp-saptırırsa artık onlar da hüsrana uğrayanlardır.

7/ مَن يَهْدِ اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَن يُضْلِلْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).
1.
men
: kim, kimi
2.
yehdi allâhu
:
3.
fe huve el muhtedî
: o takdirde, artık o hidayete ermiştir
4.
ve men
: ve kim, kimi
5.
yudlil
: dalâlette bırakır
6.
fe ulâike
:
7.
hum el hâsirûne
: onlar hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).

Ayetleri anlamadaki sıkıntı genel olarak tercümelerde değil, asıl sıkıtı kelimelerin ve ayetlerin Kuran’ın bütünlüğü içerisinde kastedilen mananın yakalamamasından kaynaklanmaktadır. Bu ayetlerin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için Kuran içerisinde geçen bu konu ile ilgili ayetlerin bilinmesi gerekir. Şimdi Kuran içerisinde bu konularla ilgili bazı ayetleri naklederek konumuzla ilgili ayetin ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.

67/ 2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.


Denenmek testten geçirilmek için yaratılmış olan insanlar testten geçirilmeden Allah dileyip saptırıyorsa dileyip hidayete erdiriyorsa bunda bir gariplik olması gerekmektedir.

76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

Denenme anında yani dünya hayatında eğer Allah birisine sapmayı diğerine de hidayete gelmeyi dilemişse o zaman bu ayetle çelişirdi. Yani Allah şükretmeyi ve nankör olmayı, insanların özgür iradelerine bırakmaktadır.

91/ 7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Bu ayetlerde Allah insanların yaratılış profilini ortaya koymaktadır. Her insan yaşamında da hissettiği gibi bir olay karşısında hiç kimsenin etkisi altında kalmadan birbirine zıt iki ses gelmektedir.

Yine bu konuya Kuran’dan bir örnek vererek anlatmaya çalışalım.

12/ 24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

Kadının Yusuf’u arzulaması her insanda var olan iblis olgusunun teklifine istek duyarak cevap vermesinden kaynaklanmaktadır. Allah kadının isteklerinin yerine gelebilmesi için ve namahrem olan bir erkekle bir araya gelebilmesi için meşru şartlar içerisinde nikâh olması gerekmektedir. 

Oysa kadın vezirin karısı, bir kadın birinin nikâhı altında iken başka bir erkekle birlikte olursa Kuran buna zina tabirini kullanmaktadır. İşte âdeme yasaklanan ağacın meyvelerinden birisi de zina olgusudur. Kuran’da Allah zinayı haram ama nikâhlanmış olan kadın ve erkeklerin birbirleriyle birlikte olmalarını helal kılmaktadır.

2/235-(İddeti bekleyen) Kadınları nikâhlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (gönlünüzden geçirip) anacağınızı bilir. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaatleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikâh bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah içinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.


Nikâh: Topluluk huzurunda Erkek ve kadının icap ve kabulünün kendi özgür iradeleriyle zorlama ve baskı altında kalmadan söylemeleri ve hukuk tarafından karı koca olduklarının şahitler huzurunda kayıt altına alınmasıdır.

“. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaatleşmeyin;”

Kapılar ardında gizli sözleşmeler ve gizli ilişkiler Kuran’a göre zinadır. Bunun cezası da topluluk huzurunda yüz değnektir. Eğer belgelenip kesinlik kazanırsa tabi ki.

Kadında murad alma arzusu nasıl varsa, erkekte de murad alma arzusu vardır.

 “- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.”


Nikâhlanmadan bu isteğini gerçekleştirmek istemesi kendi öz yapısında var olan takva sesi ona bu isteğinin doğru olmadığını söyleyen bir ses gelmiştir. Ancak, o sesi duymazlıktan gelip nefsinin isteklerini yapmayı gerçekleştirmek istemişse işte Allah onu bütün insanlara da yasak kılmıştır.

Bunun karşılığı olarak Yusuf’ta var olan iblisin teklifine kulak asmamış bu şekildeki davranışın yasak olduğunu söyleyen takva sesini dinleyerek onu önemseyerek tercihini takva yönde gerçekleştirmiştir.


Ve Allah da Yusuf’un bu davranışını onaylamıştır. Yusuf ile vezirin karısı yalnız Allah’tan başka hiç kimsenin olmadığı bir odada kaldıkları anlaşılıyor. Her ikisinde de hem iblisin tekliflerine, hem de böyle meşru olmayan şartlar içerisinde birlikte olmanın yanlış olduğunu söyleyen takva sesi bulunmaktadır.


Bu olay işte insanlar için bir denenmedir. Eğer iblis olgusu insanlara yerleştirilmemiş olsaydı insanların denenmelerine gerek kalmazdı. Onlar da diğer melekler gibi sadece kendilerine kotlanmış olan bilgilerin dışın çıkmazlar verilen emir ne ise onu yaparlardı.


7/20-Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: 'Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.'


Eğer erkeklerde ve kadınlarda iblis olgusu olmamış olsaydı her ikisi de diğer melekler gibi olurlardı. Bu iblis olgusu veya bu iblis ağacının asıl görevi insanları cennete gitmeyi engellemek, melek olmamak için kurgulandığı anlatılmaktadır.

Her insanda hem iblis ağacı hem de takva ağacı bulunmaktadır. Kim iblisin ağacından beslenir takva ağacının meyvelerini görmezlikten gelir, onu umursamazsa Allah’ın yasak ettiklerine karşı eğilim göstererek cehennemi Allah ona kolaylaştırır. Bir başka ifadeyle cehennem yolunu ona açar, kim de takva ağacından beslenir iblis ağacının meyvelerinden kendisini uzaklaştırırsa Allah da ona cenneti kolaylaştırır.

92/5- Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa,

92/6- Ve en güzel olanı doğrularsa,

92/7- Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.

Bu ayetler takva yolunu seçerek takva ağacından beslenenler içindir.

92/8- Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse,
92/9- Ve en güzel olanı yalan sayarsa,

92/10- Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız.

Bu ayetler de iblisin yolunu seçenler ve yasak ağaçtan nemalananlar beslenenler içindir.


Sonuç olarak Allah bütün insanlara kadın olsun erkek olsun eşit uzaklıktadır. Allah’ın kimseye ne özel bir torpili ne de özel bir garazı vardır.

Allah insanlara aklını takvasını fıskını vermiş önüne de hem fısk yoluna gidecek hem de takva yoluna gidecek malzemeleri de vererek kişileri kendi özgür davranışlarıyla dilediği yolda yürümelerini kendi iradelerine bırakmıştır.

Sapma yolunu ve iradesini veren de Allah’tır. Hidayete gitme yolunu ve iradesini veren de Allah’tır.

O zaman düşündüğümüz zaman sapma yolunu, eğilimini ve hidayete verme yolunu eğilimini Allah vermemiş olsaydı insanlar nasıl sapıp hidayete gidebilecekti? Bir ayetle buna biraz daha açıklık getirmeye çalışalım.

8/17- Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.


Okun malzemelerini ve insana ok yapmayı öğrenecek donanımı Allah insana vermeseydi, insan nasıl ok yapıp onlara atacaktı? Sana karşı savaş açıp seni rabbim Allah’tır dediğinden dolayı öldürmek için gelenleri silah yapıp onlara karşı kullanmasaydın onarı nasıl öldürecektin?

Allah küfür yolunu ve hak yolunda gidecek eğilimi ve malzemeleri insanlara vermemiş olsaydı, insanlar nasıl küfre ve hakka gidebilecekti. Ama Allah küfre gitmeyi insanlardan asla ve asla kabul etmiyor. Eğer Allah’ın kabul etmediği bir yanlışı insanlar yaparsa ya insanlar eliyle ya da Allah ahiret hayatında cehennemle onlara cezasını verecektir.

9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.


Demek ki Allah dilediğimi saptırırım derken insanların kendi iradeleriyle sapmayı dilerlerse saptırdığını, dilediğimi hidayete getiririm derken de insanların kendi iradeleriyle hidayete gelmeyi diledikleri takdirde hidayete insanlar eriyor.


Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir. 


En doğrusunu, yerleri ve gökleri bir örnek edinmeksizin yaratan Allah’a aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN –ANAMUR.


Hiç yorum yok: