13 Ocak 2014 Pazartesi

ÂDEM’İN CENNETTEN ÇIKARILMASI NE ANLAMA GELMEKTEDİR?




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

Kuran’da her kelimenin mutlaka iki anlamı vardır. Âdem kelimesi çift anlamda kullanıldığı gibi cennet kelimesi de çift anlamda kullanılmıştır. Kuran’da geçen bir kelimenin hangi anlamda kullanıldığını anlayabilmek için, Kuran’da geçen onunla ilgili bütün ayetlerin bilinmesi ve konu içerisinde hangi anlamda kullanıldığının tespit edilmesi gerekmektedir.

Kuran’da geçen âdem ve cennet kelimesini Kuran arama motorumda tarattığımızda yirmi dokuz yerde âdem, yüz yirmi sekiz yerde de cennet kelimesi geçmektedir. Şimdi Kuran’da geçen Âdem ve cennet kelimelilerinin hangi anamda ve hangi konularda geçtiğini örnekler vererek izah etmeye çalışalım.

Konumuz başlığı altında geçen bu iki kelimenin hangi anlamda kullanıldıklarını ayrı ayrı olarak ele alalım ve asıl sorumuzun cevabını doğru bir şekilde Kuran’dan anlamaya çalışalım.

ÂDEM KELİMESİNİN İKİ FARKLI ANLAMI NEDİR?

Âdem kelimesi Kuran içerisinde yirmi dokuz yerde geçmektedir. İki farklı âdemden bahsedilmektedir.

1-NEBİ V RESUL OLAN ÂDEM

3/33-Gerçek şu ki, Allah, Âdem’i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti;

19/58-İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahmanın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar.


Bu anlamdaki âdem ilk insan topluluğu içerimside kendisine kitap ve hikmet verilerek Bütün nebi ve resul olan âdemlerin özelliklerini taşıyan âdemdir.

Bu anlamda kullanılan âdem Allah’ın haram ettiklerini haram, Allah’ın helal ettiklerini de helal kabul eden, ve gönderilmiş olan diğer peygamberlerden farklı olmayan Âdemdir.

2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."

İşte, Kuran’da geçen bu âdemin özelliklerini taşıyan ve nebi resul olan bütün vahye muhatap olan peygamberler, ve onları takip eden bütün Müslümanlar, tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisindedirler.

5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

Genelde İslam müfessirlerinin yanıldıkları nokta ve dolayısı ile İslam toplumlarının da etkilenmesiyle, sanki Allah farklı ümmet ve şeriat anlayışında peygamberler göndermiş, Olarak anlamaktadırlar. Oysa Kuran Nebevi metodun dışında kalan insanlar için bu tabiri kullanmıştır.


İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Âdem peygamberle beraber, Allah tarafından Gönderilen dinin adı İslam, teslim olanların adı da Müslüman’dır. Her peygamberin kendisinden öncekileri doğrulayıp tasdik etmesi ve kendisinden sonra gelecek olanları da müjdelemesi bu anlama gelmektedir.


Her peygamber Allah’tan bir ruh ve Allah’ın bir kelimesidir. Onlar hevalarından konuşmazlar onların söyledikleri vahiy, yaşadıkları da vahyin pratik hayata uyguladıklarıdır.

Peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik Onlar, yanıldıkları zaman Allah tarafından düzeltmesidir. Bu sebeple onların her birinde insanlar için güzel örnekler vardır. İnananlar, peygamberlerden başkalarını örnek edinmezler.


22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İşte Kuran’da bahsedilen Peygamber olan âdem, diğer Âdemlerden bu özellikleriyle ayrılmaktadır.

2-İNSANLARIN GENELİ ANAMINI TAŞIYAN ÂDEM.

2/31-Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: 'Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin' dedi.

Burada kullanılan âdem bütün insanların genelini kapsayan âdemdir. Yine melek kelimesini ister istemez konu içerisinde geçmesi nedeniyle açıklamak zorunda kalıyorum. Kâinatta yaratılmış olan varlıkları kuran iki kısma ayırmaktadır. Melekler- insanlar. Meleklerin âdeme secdesi insanlara namaz kılması anlamında değil, İnsanların emirlerine amade olması demektir. Genelde din adamlarının söyledikleri gibi melekler, sadece nurani varlıklar veya insanların iyilik yönünü temsil eden varlıklar değildir.

Melekler, İnsanın ister takva yolunda, isterse iblisin yolunda giderlerse gitsinler onların karar verdikleri yönde hizmet sunan varlıklardır. O zaman Kuran’a göre meleklerin genel bir tanımını yapalım.

Melek: İnsanların fiziki psikolojik yapısı da dâhil olmak üzere, Kâinatta görebildiğimiz ve göremediğimiz, algılayabildiğimiz ve algılayamadığımız, insanların emrine amade olarak yaratılmış, varlıkların bütününün adıdır. Kuran’ın genel bir başlık altında tanımladığı melek, çeşitlerine cinslerine göre kendilerine kotlanan bilgiler çerçevesinde sıfatlaşarak isimler alırlar. Elma ağacı bir melek olduğu halde onun görevi sadece insanlara elma meyvesi sunmakla görevli olduğu için genel anlamdaki melek, sıfatlaşmış elma ağacı ismini almıştır.

Melek kelimesinin tanımını yaptıktan sonra, Âdeme meleklerin secdesi ne anlama gelmektedir. Şimdi onu çözmeye çalışalım.


2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.


Burada âdeme meleklerin secdesi peygamber olan âdemi de içerisine alarak kadını ile erkeği ile değişik ırklar da dâhil olmak üzere inkâr edenler ve iman edenlerin hepsinin hizmetine amade olan varlıklardır. Bir başka ifadeyle rabbani yolda olanlarla gayri rabbani yolda olanların tümüne secde etmekle görevlendirilmiş olan varlıklardır.

Meleklerle insanları farklı olarak anlatan ayetlerden birkaç tane örnek verelim.


33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

İnsan, emaneti yüklenip de göklerin yerin ve dağların emaneti yüklenmemesi İnsanların dışında olan varlıkların irade sahibi varlıklar olmadığını gösterir. Emanet yüklenmek, insanlara verilen takva ve fısk yoluna gidebilme seçeneği ile kendi özgür iradesiyle attığı her adımdan konuştuğu her sözden yaptığı her davranıştan doğru olanları yapmakla mükellef olanın sorumluluğundan söz edilmektedir.


Bu ifade de gösteriyor ki, İnsan ile insanların dışındaki, yerler ve gökler biri birlerinden farklı olan varlıklardır.

76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

Bu ayette de insanoğlunun dışındaki yaratılmış olan ve insanların hizmetine sunulmak için var edilen bütün varlıklardan söz edilmektedir. İşte aşağıdaki ayette onu izah etmektedir.

2/29- Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, her şeyi bilendir.


20/115-Andolsun, biz bundan önce Âdem’e ahit vermiştik, fakat o, unuttu. Biz onda bir kararlılık bulmadık.

20/121-Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı.

Bu ayette, bütün peygamber olmayan âdemlerin profilini ortaya koymaktadır. Çelişki olmayan bir Kuran’da bir taraftan vahyin dışına çıkmayan Allah’ın emirlerini sadakatle yerine getiren âdem’den söz etsin, bir taraftan da,  verdiği ahit’i unutup kararlılık bulamayan âdem’den söz etsin.  Demek ki burada kullanılan âdem kelimesi peygamber olan âdem’den farklı bir âdem olduğu anlaşılıyor.

7/172-Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' (demişti de) onlar: 'Evet (Rabbimizsin), şahid olduk' demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: 'Biz bundan habersizdik' dememeniz içindir.

İşte bütün insanların genelini kapsayan âdem yaratılışta vermiş oldukları “rabbimiz Allah’tır” sözünü tutmayan âdemlerden söz edilmektedir.

KURAN’DA CENNET KELİMESİ İKİ FARKLI ANLAMDA KULLANILMIŞTIR.

Kuran içerisinde yüz yirmi sekiz yerde cennet kelimesi geçmektedir. Bu cennet kelimelerinden İnsanların dünya hayatında kendilerine verilen akıl takva fısk olgularıyla ve sermayeleri ile denenen insanların Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu Vahiylerle hayatlarını yaşayan Müslüman olanları ahiret âleminde mükâfat olarak ödüllendirilecek olan ebedi cennettir. İkinci cennet ise, Dünya hayatında insanların denemeye tabi tutulmadıkları akıl baliğ çağına gelmeden çocukluk çağını yaşadıkları cennettir.

Kuran’da geçen bu iki farklı cennet kavramına ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.

AHİRET ÂLEMİNDE OLACAK OLAN EBEDİ CENNET!

2/(Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: 'Bu daha önce de rızıklandığımızdır' derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, kendileri için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.

41/30-Şüphesiz: 'Rabbimiz Allah'tır' deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) 'Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaat olunan cennetle sevinin.'

5/119-Allah dedi ki: 'Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.'


ÇOCUKLUK ÇAĞI ANLAMINDA ANLATILAN CENNET!

2/35-Ve dedik ki: 'Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.'

7/19-Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

7/20-Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: 'Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.'

İman edenler için ahiret âlemindeki cennet için anlama konusunda bir sıkıntı yoktur. Ama asıl sıkıntı dünyada daha ahiret hayatına geçmeden kullanılan cennet kavramında bir sıkıntı vardır.

Arapça sözlükler Kuran’da kullanılan kelimelerin karşılığını vermekte yetersizdir. Kuran’da geçen kelimeler Kuran içerisinde geçen ayetler içerisinde ne anlama geldiği anlaşılmalıdır. Yoksa doğru bir sonuca asla ulaşılamaz.

Şimdi ağırlık olarak bakara yirmi dokuzuncu ayetten otuz sekizinci ayete kadar, Allah’ın lisanı haliyle sanat kullanarak bize öğretmiş olduğu varlıkları konuşturmak onlar hakkında doğru bir biliyi yakalayabilmek için, bir sörf yapalım.

2/29- Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, her şeyi bilendir.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

2/33- (Allah:) "Ey Âdem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.

2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

2/38- Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."

Dikkat ederseniz İnsanlar yaratılmadan önce insanoğlunun yaşayabileceği Güneşi ayı yıldızları, yeryüzünü dağları ovaları bitkileri hayvanları ve suları yaratarak İnsanoğlunun her birine verilmiş zaman dilimi içerisinde vermiş olduğu nimetlerle denemektedir.

İnsanlar var olmadan önce ne cinler ne de iblis şeytan diye bir varlık yoktu. Bu İslam müfessirlerinin yanıldıkları en önemli konulardan birisidir. Kuran’a göre iblis şeytan cin kelimeleri insan yaratıldıktan sonra gündeme geldiğinin bilinmesi gerekir. Su olmadan canlı olması mümkün olmadığı gibi, insan olmadan insan davranışları sonucunda sıfatlaşarak farklı isimler alarak onunla ilgili olan varlıkların da olması mümkün değildir.

Bakara yirmi dokuzdan, otuz dörde kadar Meleklerle âdemin sözü edilmektedir. Âdeme meleklerin secde ettiklerini ama daha o ana kadar gündeme gelmeyen bir iblis olgusun karşımıza çıkmamaktadır. Melek ve insan olamadan iblis olgusunun olması asla mümkün değildir. Tabiri caizse eşekle at çiftleşmese katır diye bir varlıktan söz edilemediği gibi, iblis de, melekle insanın bir araya gelmesi ile var olmaktadır. Çünkü iblis insan var  olunca ortaya  çıkmaktadır.


2/34-Ve meleklere: 'Âdem’e secde edin' dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

İblis de meleklerden olduğu halde İblisi meleklerden ayıran Özelliğin insanla birleştiği zaman farklı bir konuma gelmektedir. Bütün melekler Hem insanların rabbani yolda ve şeytani yolda giderlerse gitsinler hizmet verdikleri halde, İblisin görevi, insan’ı Rabbani yoldan saptırma görevini üslendiği için diğer meleklerden ayrılmaktadır.   


Bunun karşılığında rabbani yolda yürümeyi teklif sunan bir melek daha vardır ki o da takvadır. Görevi sadece insanlara rabbani yolda yürümeye teklif sunmaktır.  Bu görevi ile de diğer meleklerden ayrılmaktadır.


O zaman insan hem iblisin bombardımanına hem de takva olgusunun bombardımanına sahip olan nötr bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer iblis olgusu, bir başka ifadeyle, (Kuran buna yasak ağaç diye isim koymuştur.) Olmamış olsaydı diğer kendilerine kotlanmış bilgilerin dışında hareket etmeyen melekler gibi olurlardı.

7/20-Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: 'Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.'

Bu ayette de karşımıza şeytan diye bir varlık çıktı. Nedir şeytan? Şimdi onu tanımlamaya çalışalım.

Şeytan: İblisin tekliflerinin ilkeleşmesi sonucunda bu ilkelerin insanlar tarafından kabul edilip onları yaşam haline dönüşmesidir. Bir başka ifadeyle bu ilkeleri kabul eden insanların adıdır.

2/35-Ve dedik ki: 'Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.'

Dikkat ederseniz cennet kelimesi Âdem ve eşine iblis olgusu yerleştirilince gündeme gemleye başlıyor. İblisin görevi neydi? İnsanı yaratılıştaki verdiği “Rabbim Allah’tır” sözünden caydırarak ebedi cennete gitmekten alıkoymak içindi. Ne zaman iblis olgusu ortaya çıktı Kuran dikkat çeken bir isim koymaktadır. “Yasak ağaç”

Yasak ağaç: İblisin teklifleri sonucunda Allah’ın yapılmasını yenmesini ve içilmesini haram kıldığı bütün şeylerin adıdır. İnsanların günah ve sevap işleyebilmeleri için sorumluluk çağına erişmeleri gerekmektedir. O da erginlik çağıdır.

12/22-Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.

17/34-Erginlik çağına erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.


Kuran’da erginlik kelimesi on değişik yerde geçmektedir.

19/29-Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: 'Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?'

19/ 30- (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı."

Demek ki İsa’nın beşikte ikin konuşması mecazi bir anlatım olduğu anlaşılıyor. Erginlik çağına ermeden ne peygamber ne de sorumluluk yüklenebilir.

O zaman cennetten çıkarılma ahiret âlemindeki süresiz olan cennetten çıkarılma gibi değil dünya hayatındaki cennetten çıkarılma olayını Kuran insanlara sorumluluk yüklenip onlara hidayet geldiğinde ortaya çıkmaktadır.

2/2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.

“Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı.”

İkisinin ayağını kaydırması âdem ve eşinin şahsında erkek ve kadın olan her insanın erginlik ağına geldiğinde artık iblis ve şeytanla muhatap olan bir varlık haline geldiği anlatılmaktadır. İçinde bulundukları durumda İnsana erginlik yaşında yüklenmiş olan iblis ve takva olgusuyla nötr bir halden her ikisinin iki kanaldan bombardımana tutularak iki eğilim iki amaçla yer yüzünde aktör ve aktirist olarak yerini almaktadırlar.


2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

Bir taraftan insanlara yasak ağacın meyvelerinden yemeyi insanlara teklif sunan iblis olgusu varsa bir taraftan da insanları bu iblisin teklif ettiği yasak ağaçtan yememeyi insana uyarı veren bir de takva ağacı vardır.

İşte her insanın kendi öz yapısında var olan iblis ve takva olgusu Her insanı teklif ve uyarılarla İnsanlar ya iblisin yolunda giderek cinleşmekte ya da takva yolunda giderek Müslümanlaşmaktadır. Burada cin kelimesi geçince o ayrı bir konu ama fakat konunun daha iyiy anlaşılması açısından biraz bahsetmek yerinde olacak kanaatindeyim.

Cin: İnsanlardan takva yolunu bırakarak yaratılışta verdiği “Rabbim Allah’tır.” Sözünden cayarak iblis ağacından nemalanan ve iblisin teklifleriyle anlamlaşan bütün insanların genel adıdır.

38/74- Yalnız İblis hariç. O büyüklendi ve kâfirlerden oldu.

Burada Allah iblisin tekliflerini kabul eden insanların iblis ağacından nemalanmasıyla inkâr yolunu seçtiğini anlatmaktadır. Kuran “iblis cinlerdendi” derken de onu anlatmaktadır.

18/ 50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.

İblisin soyu iblis ağacından beslenen ve Allah’ı veli edinmekten uzaklaşan bütün insanları kapsamaktadır. Bunu da pratik hayata baktığımız zaman Kuran’ın genel başlık altında ele aldığı müşriklerle ehli kitap olarak tanımlayabiliriz. Demek ki cin beş duyularla algılanamayan dumansız ateşten yaratılmış olan varlıklar değil, bildiğimiz kucağımızda beslediğimiz insanlardan Allahın dışında yol alanların tümüne Kuran’ın verdiği bir isimdir.

38- Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."

“Oradan tümünüz inin.” Bütün insanların Dünya hayatında doğuşu ile erginlik yaşına gelişi arasındaki dönemi cennet, içinde bulundukları durum, diye anımsatmıştı.  İnsanoğlunun var oluşu ile beraber başlayan dünya hayatında bahsedilen cennet şimdi vardır. Ve insanların dirilip de hesaba çekileceği güne kadar da var olmaya devam edecektir.

Bu cennet insanların imtihan edilip denenmenin sonucunda Allah’ın razı olarak gidenlerin ödül olarak yaşayacağı, ahiret âlemindeki cennet değil, Bu cennet insanların imtihana tabi tutulmadan yaratılıştaki saflığı ve berraklığını koruduğu çocukluk çağı olan cennettir.

Yaratılıştaki saf ve berraklığını koruyarak bunu erginlik yaşına gelip de iblisin soy ağacını kendinden uzaklaştırıp rabbini veli edinerek Allahın peygamberler gönderdiğinde vahiylerle hayatını yaşarsa dünya cennetinin bir devamı olan o Allahtan razı Allah da ondan razı olacağı ebedi bir cenneti hak etmiş olarak ebedileşerek yaşayacaktır.
Eğer Allah’ı veli edinmez de cinleri ve şeytanları veli edinerek yaşarsa da ebedi olarak cehennemde yerini alacaktır. Allat ki ayet de onu Aanlatmaktadır.

2/39- "İnkâr edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır."

Sonuç olarak, Âdem ve eşinin cennetten çıkarılması ve adem ve eşinin şahsında o konumda olan bütün insanları dünyadaki bahsedilen cennetten çıkarılması, imtihan süreci başlamadan, günah ve günahımdan tövbe edilmeyen çocukluk çağı anlamında olan cennettir. Ahiret âlemindeki cennet ile dünya hayatında bahsedilen cennet arasındaki fark birisi imtihan süreci başlamadan bulunmuş olduğu konum cennet kavramıyla izah edilmiş, diğeri ise İmtihan başladıktan sonra kazananların mükâfat olarak ödüllendirileceği yer olarak anlatılmış.

İmtihan sürecinden önceki cennetten herkes nasibini almakta o cenneti herkes görmekte ve yaşamaktadır. Ama denenmeden sonra gelecek olan cennete ise sadece Allahın razı olacağı şekilde inanan ve yaşayanlar o cennete gidip ebedi olarak orada yaşayacaklardır.

Doğru anlayıp aktarabilmişsem bu Allah’ındır. Eğer yanlış anlayıp aktarmışsam bu da bana aittir. En doğrusunu bilen Allah’tır.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN-ANAMUR

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Artik cinlerin ve seytanin ne oldugunu tamamen anladim,
Allah sizden razi olsun ilminizi ve ilmimi artirsin.