16 Mayıs 2012 Çarşamba

30-KAARİA SURESİNİN TEFSİRİ


RAHMAN  RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

Karia suresi  Kuran sıralamasına göre yüz birinci, nüzul sırasına göre de otuzuncu sure olup, mekkede nazil olmuştur. on bir ayetten ibadettir.

101/1- Kaari’a...

Dikkat edilirse Kuran Kendi içerisinde kullandığı  bir kelimenin ne  anlama geldiğini konu  içerisinde anlatmaktadır.

101/2- Nedir Kaari’a?

Soruyor ve kendisi cevap veriyor.

101/3- Sana o Karia’yı bildiren nedir?

İnsanların bilmediği, sadece ve sadece Allah’ın nebiler aracılığı ile iman edenlere  ait olan gayıb bilgisini, yani olmamış  ve gelecekte olacak olan bir kıyamet sahnesini  anlatmaktadır.

101/4- İnsanların, 'her yana dağılmış' pervaneler gibi olacakları gün,

101/5- Ve dağların 'etrafa saçılmış' renkli yünler gibi olacakları (gün),

Kıyamet suresinde de kıyamet sahnesi şöyle tasvir edilmektedir.

75/1- Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim.

75/2- Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de and ederim.

75/3- İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?

75/4- Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.

75/5- Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de 'fücurla sürdürmek ister.'

75/6- "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar.

75/7- Ama göz 'kamaşıp da kaydığı,'

75/8- Ay karardığı,

75/9- Güneş ve ay birleştirildiği zaman;

75/10- İnsan o gün: "Kaçış nereye?" der.

75/11- Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok.

75/12- O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca Rabbinin katıdır.

75/13- İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir.

75/14- Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir.

75/15- Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.

Nebilerin, Yani vahye muhatap olan peygamberlerin getirmiş oldukları en büyük haberlerden birisi de ahret alemi ile ilgili getirdikleri bilgilerdir. Dünya hayatında nebilerin dışında hiç bir insan   Öldükten sonra ahret aleminde bir diriliş ve hesaba çekiliş olacağını bilemez. 

İşte gelen peygamberleri diğer insanlardan ayıran en büyük özelliklerden birisi Allah’ın onları ahret  ve dünya hayatında insanların  başlarına bazı şeyler gelmeden, yapmış oldukları yanlış davranışların sonucunda Allah’ın bildirmesiyle gayıptan, ötelerin ötesinden neler gelebileceğini haber vermeleridir.


81/24-O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)

Kuran’da Allah, İnkar edenlerin temel özelliklerinden bahsederken, Ahret alemi ile bilgileri inkar etmeleridir. Bunların isimleri Kuran’da,  Bilmeyenler, müşrikler, puta tapıcılar, ata dini mensupları olarak değişik sureler içerisinde  kelimelerle ifade edilmişlerdir. 

Bunlar  Ahret hayatında insanların diriltilerek yapmış oldukları iyi veya kötü davranışlarından dolayı hesaba  çekilip ceza ve mükafat göreceklerine inanmazlar.  Onlar için ne varsa olup biten dünya hayatındadır. Öldükten sonra diriltilmeyeceklerini yaşamın ölümün sadece dünya hayatında olduğunu söylemektedirler.

23/ 33- Kendi kavminden, inkar edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."

23/34- "Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz."

23/35- "O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va'dediyor?"

23/36- "Heyhat, size va'dedilen şeye heyhat..."

23/37- "O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz."

23/38- "O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah'a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz."

Günümüz toplumlarında iki tip insanlar ahret olgusuna inanmamaktadırlar. Bunlardan birisi Kuran’ın ifadesiyle ata dinine mensup olanlar. Bunlar günümüz toplumlarında karşılığı ateistlerdir. Bunlar Allah’a  peygamberlere, Allah’ın gönderdikleri kitaplara ve ahret alemine iman etmezler.  Kuran’dan bir ayetle örneklendirmeye çalışalım.

2/ 28- Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz.

2/29- Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, her şeyi bilendir.

İkinci tip ahret alemini inkar edenler deistlerdir. Bunlar, Allah’ın varlığını kabul ettikleri halde yine ateistler gibi Allah’ın Gönderdikleri peygamberlere kitaplara ve ahret alemini kabul etmediklerinden dolayı  onlarda müşrik olarak tanımlanmaktadırlar.

39/ 38- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."

Demek ki Allah’ı kabul etmek  Allah’ın rabliğini kabul edip onun nebiler aracılığı ile gönderdiği kurallar çerçevesinde yaşamadıkça hiçbir anlam taşımamaktadır. Bu gün deizmin bir ürünü olan laiklik, demokrasi,sekülerizim pozitivizmim  vs. gibi akımlar. 

Allah’ın rabliğini gündemden kaldırarak dünya yaşamını kendi akıllarından çıkardıkları kanunlarla idare ederek yönetmektedirler. Bu sebeple dünya, ahlaki çöküntülerin doruk noktasına ulaşmıştır. Adam öldürme  silahlı saldırılar, gasp hırsızlık, zina fuhuş intihar içki kumar gibi daha bir çok bağımlılık yapan alışkanlıklar her toplumlarda ala bildiğine  yaygınlaşmış toplumlar mutsuz hüzünlü karamsar bir profil ile karşımızda gözlenmektedir.

Düşünen insanların kafalarında bu olayların neden ve niçin oldukları  soru işaretleri bırakmaz mı? Gidilen yolda bir mutlak bir yanlışlık olması gerekir ki toplumlar bu kadar  nasıl sarsıldılar.

101/6- İşte, kimin tartıları ağır basarsa,

101/7- Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir.

Tartıların ağır basmasını klasik din adamları sanki her yapılan günah ve sevaplar toplanacak bir teraziye konacak Günah miktarı ağır basanlar cehenneme sevap miktarı ağır basanlar da cennete gidecek anlayışı hakimdir. Oysa insanlar dünya hayatında iki sınıf olarak karşımıza çıkmaktadırlar. 

Ya Müslüman olur, hayatının her alanında Allah’ın kendisine yüklemiş olduğu sorumluluklar içerisinde yaşar ve ölür. Arkasından onu cennet takip eder. Ya da insanlar rabbani yolun dışında bir yola girer ve yaşar. sonucu da cehennem olur. Cennet ve cehennem süresizdir. Cehenneme giren ebedi cehennemlik cennete giden de ebedi cennetliktir.

11/105- (Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır.

11/106- Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır.

11/107- Onlar, Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. Çünkü Rabbin, gerçekten dilediğini yapandır.

11/108- Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır.

İnsanlar Yaratılış olarak eksik ve hatalıdırlar. Mutlaka peygamberler de dahil olmak üzere kovulmuş lanetlenmiş şeytan insanlara musallat olmaktadır. Allah  insanlara ergenlik döneminden bunaklık ve ölüm dönemine kadar süre vermektedir.

Bu süreç içerisinde ölüm gelmeden önce eğer yanlış yolda ise kendisini değiştirerek doğru yola girmeye karar verir. Ve kararında durursa veya iman ettiği halde imanını hayra dönüştürecek  fırsat bulamadan ölürse, Allah da onu cennet kervanına eklemektedir.

Allah tövbeyi  bağışlamayı sapmayı, ve bağışlamaya sapmaya gidebilecek hem eğilimi hem de malzemeleri vererek, insanlar denenmektedirler. Bir taraftan nebiler ve resullerle vahyi bilgilerin, bir taraftan da iblis ve şeytanların vesveseleriyle  insan muhatap olmaktadır.  

Allah insanlara hem sapmanın yolunda gidebilecek malzemeleri verdiği gibi, rahmanın yolunda gidebilecek malzemeleri de vermiştir. İnsan karşısına çıkan her iki yola girdiği zaman yaşamında bir değişikliği hem çevredeki insanlar hem de kendisi rahatlıkla fark edebilmektedir.Turunçgiller familyasından  olan turuncu bir yafa ,limon, velense vaşington  gibi türlerden hangisini  aşılamış san o meyveyi vermektedir.

İnsanlar da öyledirler. İnsanlar hayata bakarlarken hangi şekilde kendilerine bir yaşam tarzı seçeceklerine kendileri karar verirler. İnsanlar ya Muttaki yoldadırlar ya da şeytani yoldadırlar. 

Muttaki yolda olan her hangi birisine içki versen  veya zinaya gitmeyi teklif etsen  gider mi? Eğer Allah’ın kendisine kesin olarak yasakladığı bir şeyi teklif edildiğinde giderse  o mutlaka yol çizgisini değiştirmiş demektir. Bir vücutta iki kalp bulunmadığı gibi, bir kişide birbirine zıt iki inanç ve yaşam da bulunmaz.

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

İnsan ya Allah'ı ilah olarak kabul eder onun nebilerle gönderdiği  vahiylerle hayatını düzenler. Ya da insan Allah’ın dışındaki taptıkları  ilahların koydukları ilkelerle hayatını düzenler. Nasıl aynı anda bir kapı hem açık hem kapalı olamıyorsa, insan aynı anda hem Müslüman hem de gayri Müslim olamaz. Bir kişiye iman girerse küfür  çıkar. Küfür girerse iman çıkar.

İnsanlar kendilerine nasıl bir yol seçmişlerse o yolda güçlenerek  devam ederler. Başlangıç noktası sıfır veya nötr olan  iki kişi zıt yönde yürümeye başladıklarında  her ileriye attıkları adımlar onları birbirinden daha da uzaklaştırıyorsa inkar ya da şirk yolunu tercih edenlerle iman ve Salih amel işleyenler de hayatta yaşadıkça kendilerini değiştirmedikçe yol farklılıkları birbirlerinden o derece uzaklaşmaya başlar.

Eğer inkar yolunu seçmiş bir adam, gittiği yolun yanlışlığının farkına vararak iman eder imanını Salih amele götürürse  İman etmenin ve imanla yaşamanın hazzını tatmış ve mutmain olmuş bir konumdadır. Eğer kişi bu güzelliklerin farkına varıp, sonradan yine inkar eder ve inkar yolunda ilerlerse artık o tekrar iman edip Salih amel işlemesi zorlaşmaktadır.

4/137- Gerçek şu, iman edip sonra inkara sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkara sapanlar sonra da inkarları artanlar… Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir.

Allah Her ne şartta olursa olsun Dünya hayatında gittiği yanlış yoldan   değişim dönüşüm yaparsa bağışlar. Ama bağımlılık yapan alışkanlıklar onu asla bağışlanmak için çaba göstermesine ve bağışlanmasına  engel olur. Nasıl dişleri yalama yapmış bir cıvata işlevini yitirip görev yapamıyorsa, iman edip sonra inkar eden , sonra iman edip yine inkar edenler ve inkarı arttıranlar cıvatanın işlevini yitirmesi gibi işlevlerini yitirirler.

Her insan bir hayat serüveni  boyunca Hayatta yaşarken kendi yolu doğrultusunda  olan malzemelerle hayatlarını örerler. İman eden ve Salih amel işlemede karar verenler, Allah’ın yasaklamış olduğu haram şeylere karşı o yolda olgunlaştıkça duyarsızlaşırlar. İşte hazreti Yusuf’un  vezirin karısının baskı ve zorlamasına karşı kendisi de arzuladığı halde öyle bir zina suçunu işlememesi, isterse insan kendisini, koruyup arındırabiliyor muş.

12/22- Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.

12/23- Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez."

12/24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

Eğer Yusuf öyle bir yanlışlığı yapmış olsaydı, o yanlışa giden yolun temelini atarak hayatta şeytani yolda yürümeye aday birisi olarak karşımıza çıkacaktı. İşte direnerek saray eşrafının ve halkının baskı ve zulmüne rağmen zindana atmakta birleştikleri halde onu doğru yoldan ayıramamışlardır. Ve Allah da onu kararlı takva duygusunun istediği istikamette hayatını öre-bilmiş onu ülkenin yöneticisi konumuna taşımıştır.

Her insan mutlaka iki yoldan birisinde ilerleyerek yol almaktadır. İlk başlarda insanların kafaları karışık olsa da, zaman geçtikçe yollar netleşmekte ya insan Allah yolunda, ya da tağutlar yolunda ölüp öldürülecek kadar yolunda sabitleşmektedirler.

4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

Orta yerde hiçbir insan kalmayacaktır.mutlaka Allah onları görünmezlikte deneyecek dünya hayatında ahret alemindeki gideceği yeri kendisi belirlemeden ölmeyecektir.

5/93- İman edenler ve salih amellerde bulunanlar için korkup-sakındıkları, iman ettikleri ve salih amellerde bulundukları, sonra korkup-sakındıkları ve iman ettikleri ve sonra (yine) korkup-sakındıkları ve iyilikte bulundukları takdirde (yasaklanmadan önce) dedikleri dolayısıyla bir sorumluluk yoktur. Allah, iyilik yapanları sever.

5/94- Ey iman edenler, Allah görünmezlikte (gaybte) Kendisi'nden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şeyle andolsun sizi deneyecektir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acı bir azap vardır.

Bağışlama: Kişilerin doğru bir istikamet tutturarak  bilgilendikçe yapmış olduğu yanlışlardan vaz  geçerek kendilerini düzeltmeleridir.  Allah bağışlamayı da yaratmış sapmayı da yaratmıştır. 

Allah kimseyi kendi istemedikçe bağışlamaz ve saptırmaz da dünya hayatından insanların denenmesi budur. Allah kimseyi kendisi istemedikçe cennete de atmaz cehenneme de atmaz.Allah insanlara cennete ve cehenneme gidecek malzemeleri verir. 

İnsanlar isterlerse kendilerine cennet, isterlerse kendilerine cehennem hazırlarlar. Eğer Allah birini cennete birini de cehenneme atmış olsaydı, insanların özgür iradesi dışında  olay gerçekleşirdi bu da adil olan Allah’a adaletsiz sıfat yakıştırılmış olurdu.

Kuran günahı kendisini kuşatanlar derken, inkar ve küfür yolunu seçerek Allah’ın yasakladığı şeyleri yaparak hayatını birleştirmesi anlamındadır. 

Zaten inkar edenlerin kötü ve yanlış davranışlarının yanında güzel davranışlar da bulunsa da onların yapmış oldukları güzel davranışlar Allah katında kabul görmeyecek. İnsanların Amellerinin geçerli olması için insanlar önce Allah’ın rabliği karşısında başka rablere inanmamalıdır. Allah’ın şirk koşanları bağışlamaması da bu anlama gelmektedir.

4/115- Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!..

4/116- Hiç şüphesiz, Allah, Kendisi'ne şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.

İnkar edenlerde günah ve sevap diye bir kavram yoktur. Onların inkar etmekle zaten günahların en büyüğünü işlemiş olmaktadırlar. Diğer günahların hepsi İnkarın  gölgesi altında kalmaktadır. Nasıl güneş doğduğu zaman yıldızlar onun parıltısı karşısında kayboluyorsa şirkin dışında kalan bütün  günahlar şirkin karşısında kaybolup gitmektedir.

2/264- Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, idirnsanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez.

Tartıları ağır basanlar Müslüman olanlardır. Onların ışığı meşalesi vahiydir.

101/8- Kimin tartıları hafif kalırsa,

101/9- Artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir (uçurum).

Tartıları hafif gelenler kafir ve müşrik olanlardır. Müşrik olanlar ya Allah adına din uydurup bu Allah’tandır diyen ehli kitap toplumlarıdır. Ya da puta tapıcıların  söylem ve eylemleridir.

2/ 79- Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.

2/80- Dediler ki: "Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir." De ki: "Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"

2/81- Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.

İslam toplumlarında bilinen ölürken ağzından çıkan   son kelimesi kelimeyi tevhit olup da ne kadar günah işlerse işlesin cezası miktarınca cehennemde yanıp cennete gideceği inancı  ehli- kitap inancından gelmiştir. Ya insanlar inanır inancını Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde  yaşar. ölünceye kadar bu istikamette olur. 

Ebedi cenneti gösterdiği performansa göre derecelerle  hak eder. Ya da insanlar vahyin dışında yol seçer  insanların koydukları kuralları kendilerine ilke edinir müşrik ve kafir olarak yaşar   bu yol üzerinde ölür. cehenneme gider, orada ebedi olarak ceza çeker. Bir kişinin  ben inandım deyip de inancını fiili hayatla bütünleştirmediği sürece Allah katında onun imanı geçerli değildir.

3/142- Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

3/143- Andolsun, siz onunla karşılaşmadan önce ölümü temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.

9/ 14- Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin ellerinizle azaplandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü'minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun.

9/15- Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

9/16- Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü’nden ve mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Evet bu ayetler insanların ağızlarından çıkan sözlerin bedelini mutlaka ödemeden bir anlam taşımadığının delilleridir. Ziraatta, sanatta  tıpta biyolojide ve hangi ilim dalında olursa olunsun kişi kendi uzmanlık dalı ile ilgili mesleğini icra etmemişse onun uzmanlığının bir anlam ve önemi kalmadığı gibi, Kişilerin iman ettim dediği zaman da eğer inancı ile ilgili gerektiği zaman  canı da dahil bütün kazandıklarını riske atmadıkça bir anlam taşımaz..

9/111- Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.

İnsanlar hangi yola giderse o yolda inancının gereklerini yerine getirmesi bir bedel ödemesi gerekir. Hani lafla peynir gemisi yürümez derler ya, evet inandık demekle inancının gereklerini yerine getirmeden iman olmaz.

Ben Müslümanım dediği zaman ölüm dahil  inancı uğruna başına geleceklerin riskini alması gerekir. Ancak   mustazaf ve mazlum olanlar zorba ve zalimlerin ellerinden iman edenler birbirlerine destek olarak onların zulmünden kurtulabilirler.

2/ 243- Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez.

2/244- Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

2/245- Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na döndürüleceksiniz.

2/246- Musa'dan sonra İsrailoğulları’nın önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: "Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi, O: "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)" demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.

13/ 18- Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır. O'na icabet etmeyenler ise, yeryüzündekilerin tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o!..

101/10- Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir?

2/ 83- Hani İsrailoğulları’ndan, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hala) yüz çeviriyorsunuz.

2/84- Hani sizden "Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın" diye misak almıştık. Sonra sizler bunu onaylamıştınız, hala (buna) şahitlik ediyorsunuz.

2/85- Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyordunuz. Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

2/86- İşte bunlar, ahireti verip dünya hayatını satın alanlardır; bundan dolayı azapları hafifletilmez ve kendilerine yardım edilmez.

101/11- O, kızgın bir ateştir.

Allah haviye’yenin ne olduğunu yine konu içerisinde açıklamaktadır. “O, kızgın bir ateştir.” Allah insanların bildikleri şeylerden bilmedikleri şeyleri açıklamaktadır. Ahret yaratması  dünyadaki yaratılanlardan farklıdır. 

Dünyada insanlar bir zaman dilimi içerisinde hem günah işlemeye hem de sevap işlemeye müsait iken, ahret hayatında ise günah ve sevap yok. Ya ceza var ya da mükafat vardır. Bu sebeple ceza çekmek de ebedidir. Mükafat görmek de ebedidir.   dünyada iken insanı ateşe atsan yanar ve ölür. Ama ahret hayatında öyle olmayacak, insan ebedi bir azap çekmeye dayanıklı hale getirilecek şekilde yaratılacaklardır.

29/ 20- De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.

Kuran cehennemde  azap çekenlerin hallerini tasvir ederken şöyle anlatmaktadır.

4/ 56- Ayetlerimize karşı inkara sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Gerçekten, Allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Orada ölmek isteyecekler ölmeyecekler, toprak olmak isteyecekler toprak olamayacaklar, geriye dönmek isteyecekler geri de dönemeyeceklerdir.

6/ 27- Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz'in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık."

Ama ne yazık ki, pişmanlık ancak dünya hayatında geçerlidir.Allah zaten onlara dünyada iken büyük azap gelmeden önce uyarılar vermiş ve uyarıcılar göndermişti. Artık insanlara ölüm geldi mi? geriye bir daha dönüş yoktur. İnsan nasıl dünyada ekin ekmişse onun karşılığını almak üzere oraya sevk edilmişlerdir. 

Hatalar ve kusurlar bize aittir. Hatasızlık ve kusursuzluk yerleri ve gökleri yaratan Allah’a aittir.

Ali Rıza Borazan
Mersin-Anamur


11 Mayıs 2012 Cuma

29-KUREYŞ SURESİN TEFSİRİ

 


RAHMAN RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Kureyş suresi, nüzul sırasına göre yirmi dokuz, Kuran sıralamasına göre de yüz altıncı sure olup,dört ayetten ibarettir. Mekkede nazil olmuştur.

106/1- (Hiç değilse kendilerini) Kureyş’i ‘bir araya getirip anlaştırdığı’

Mekke’ye vahyin gelişiyle beraber farklı din ve yaşam biçimine sahip olan  insanlar, Tek tip Müslüman olarak kardeş oldular. Tabi ki bu onların  mekkede ölümü göze alarak Medine’de  dirilene kadar on üç yıldan fazla bir zaman geçti.

2/243- Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez.

İşte Allah’ın rabliği altında Müslüman’ım diyenler, bir araya gelerek tek bir ümmet haline geldiler. Her tip insanlardan  aklını kullananlar gelen bilgilere karşı beyin antenlerini açık tutanlar fırka fırka  son nebi ve resulün önderliğinde bir araya gelerek tek bir ümmet oldular. Bazı müfessirlerin  anlattığı gibi şeriat ve ümmet farklılığı nebiler ve nebiler yolunda gidenlerde değil, nebilerin getirdikleri vahyin dışında kendilerine Allah’tan başka rab edinenlerin yollarıdır.

5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

Burada ifade edilen” . Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık.”  Allah’ın  nebiler aracılığı ile gönderdiği vahyin dışında yol alanlar için kullanılmış olan bir ifadedir.

Ümmet. Aynı din ve yaşam biçiminde olanların bir araya gelerek tek ses haline gelmelerinin adıdır. Kuran’ı anlamda Müslüman olanlar tek bir ümmettirler. Ve onların  şeraitleri de tek bir şeraittir. Yani şeriat farklılığı nebiler ve onun yolunda gidenlerde değil, nebilerin getirdikleri dışında, diğer insanlar arasındaki yol farklılığıdır.

Müslüman Olanların gönüllerinde tek bir ilah vardır. O da yerleri ve gökleri yaratan  Allah olan ilahtır.  Emir verme kanun koyma , hüküm verme sadece ve sadece ona aittir. Başta nebi ve resuller olmak üzere her Müslüman’ım diyenin terbiye edicisi ölümü dirimi her şeyi ona aittir.

6/161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine… O, müşriklerden değildi."

6/162- De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."

6/163- "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim."

İşte her Müslüman olanın söylem ve eylemi bu olmalıdır. Kendilerini bu yola yöneltmek  isteyenleri Allah  yöneltti ve onların kalplerini birleştirdi kardeş yaptı.

3/ 102- Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.

3/103- Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle  açıklar.

3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.

Kuran; Bütün insanların ortak yönlerinin ön plana çıkarılmasının kitabıdır. Vicdanının sesini dinleyen, nefsin ve arzularının peşinde koşmayan her insan Kuran’ın söylediklerinde buluşurlar. İnsanlar gerek insanların gerekse de  kendi nefsinden gelen  isyan inkar, baş kaldırma  kibir gurur, kötülük gibi olumsuzluklar içerisinde gerek farkında olarak gerekse farkında olmadan  Rab yolunun dışında bulunmuşlar, ve bulunabilmektedirler. 

İşte Allah kendi katından verdiği bilgilerle uyarıcılar aracılığı ile her dönemde toplumlar uyarılmıştır. Ama ne yazık ki  insanların büyük bir çoğunluğu bu uyarıcılara karşı duyarsız kalarak o toplum kör ve sağır olarak yaşamışlardır. Ne zaman ki toplumlar içerinde uyarıcılara karşı uyanık olan onların getirdiklerini kendilerinde ilke haline getirenler olduğu zaman vahiy orada yeşermiş ve güç ve kuvvet bulmuştur.

İşte son nebi ve resul ile Allah kendi dinini tamamlamış. Her örnekten örnek verildiği ve hiçbir eksiğin kalmadığı kuran ile  İnsanların örnek olarak  Fertten toplum halinde İslam’ın nasıl yaşandığını Allah insanlara göstererek ahret aleminde inkarlarına mazeret bulamamalarının belgesini ortaya koymuştur.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Allah’ın emirleri  tam olarak, Ancak kendi katından gönderdiği vahiyle ve örnek bir nebi resulle toplum ve otorite haline gelindiğinde  uygulanabileceği  görülmüş ve gösterilmiştir.

Artık bir daha nebi gelmeyecek, Kuran’ı Allah insanlar eliyle koruyacak ve doğru yolda yürümek isteyen insanlar sapmadan Kuran’ın verdiği mesajla dünya hayatında yaşayabileceklerdir.

106/2- Yaz ve kış yolculuğunda onları (güvenliğe kavuşturduğu ya da başkalarıyla) ısındırıp yakınlaştırdığı için,

İnsanlar  Allah’ın kendilerine verdiği bir zaman dilimi içerisinde Hem dünya hayatında hem de dünya hayatının arkasından gelecek olan ahret hayatına yolculuk yapmaktadırlar.İşte bu yolculukta rabbin verdiği yoldan sapmadan yürümek her insana kendi gafletinden dolayı nasip olmamıştır. Allah İnsanlara kendi katından vahiylerle yönlendirdiği nebilerle doğru yolu göstermiştir. Eğer Allah nebi ve resuller göndermemiş olsaydı yüzlerce binlerce yollar içerisinden doğru yolu bulup o yolda istikrarlı bir şekilde yürümek imkansızdı.

Her ne şartta olursa olsun, insanlar istedikleri zaman  ister müşrik toplumlar içerisinde, ister ehli kitap toplumları içerisinde olsunlar, mutlaka doğru yolu bularak Müslüman olma yeteneğine sahiptirler. Kuran insanlar içerisinden Örnek verirken hazreti İbrahim!den örnek vererek  bizi bilgilendirmektedir.

3/ 96- Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Ka'be)dir.

3/97- Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkar ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır.

Kabe, Tevhit dininin  insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa nebiler ve resullerin din ve yaşam biçiminin sembolize edildiği makamın adıdır. İnsanlar her ne şartta  hangi toplumda hangi inançta hangi dinde olurlarsa olsunlar dönüp dolaşacakları yer orasıdır. 

Yer yer o makam putların eline geçmiş yer yer de kendilerini rab yoluna adayanların eline geçmiştir. Kuran Hazreti İbrahim peygamberden örnek verirken onun içinde bulunduğu toplumun ona karşı verdiği mücadele karşısında O yapa yalnız tek başına bir ümmet olarak o yerleri ve gökleri yaratan  Allah’ı bularak ona teslim olmayı başarabilmiştir.

16/120- Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.

İnsanları farklı din ve yaşam biçiminden uzaklaştırarak fıtratlarından gelen takva sesiyle vahyin buluştuğu  tek din Allah’ın dinidir.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Maalesef bu din ortada toplum ve otorite olarak dünyada yok. İşte dünya böyle bir din ve yaşam biçimini toplum ve devlet olarak görmeyi hasretle beklemektedir. Bu din geldiği zaman mazlum zalimin elinde zulüm malzemesi olmayacak. İnsanlar isteklerine göre başkalarını öldüremeyecek, kadınlar şiddet görmeyecek zayıf olanlar yer yüzünde Allah’ın temsilcisi olan Müslüman otoritenin koruması altına alınarak zulme uğratılmayacaktır. 

Dünyada her mazlum kendi din ve yaşam ve yaşam biçiminden dolayı zulme uğramayacaktır. Böylece dünya zalimlerin elinden kurtulacak ve mazlum olanların iniltilerine kulak verilerek zulmeden zalimlerin elleri onların üzerinden çektirilecektir.

4/74- Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.

4/75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?

4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

Allah  Dünya hayatını deneme ve imtihan salonu yapmıştır. Elbette Allah isteseydi insanları melekler gibi verdiği görevin dışına çıkamayan varlık olarak yaratıp tek bir ümmet halinde yaratabilirdi. Ama öyle yapmamış insanlara iki yol iki amaç göstererek sonucuna katlanmak koşulu ile yetkiyi ve sorumluluğu  her insanın kendisine yükleyerek onları kendi özgür iradesiyle serbest kılmıştır.

Allah, Dünya hayatında kendi yolunda gitmek isteyenlere nebiler ve resuller göndererek dünyada doğru  yolda yürümelerine imkan tanıdığı gibi, kendisini inkar edenleri de şeytanı onlara vesile kılarak, kendi yolunun dışında yol arayanlara da kılavuzluk  yapmıştır.

43/36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.

43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

43/38- Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)."

43/39- (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız.

Vahyin  dışında yol alan gerek ehli kitap, gerekse de puta tapıcılardan hangisine sorsan kendi gittiği yolun en doğru yol olduğunu söyler. Oysa doğru yol Allah’ın gösterdiği yoldur. O da  Kuran’ın gösterdiği yoldur.

106/3- Şu Ev (Ka’be’n)in Rabbinn kulluk etsinler;

Kabe  Hazreti İbrahim peygamber döneminde asaletine kavuşmuş tevhidin doruk noktasına ulaştığı bir mekanı temsil etmektedir. Fakat son peygambere kadar putçuluğun ön  plana çıktığı insanlar Allah’tan başkalarını rab edindiği bir dönem başlamış ve bu dönem son peygambere kadar sürmüştür.

Son nebi ve resulün insanlardan destek veren onu etten duvarla koruyarak güç ve otorite haline gelen İslam  Kabe’yi  bir başka ifadeyle rabbin insanlara sunduğu din ve yaşam biçimi otorite olarak gelince, Kabe putlardan arındırılmış bir makam olarak karşımıza çıkmıştır.

İslam;Ayrı dinlerdeki insanları Müslüman etmek için değil, ayrı dinlerdeki insanların başka dinlerdeki insanlara kendi dinlerini zulüm ve işkence olarak kullanmasını ortadan kaldırarak bütün insanları esenlik içerisine almak demektir. Şu ayetler, bunun en güzel misalidir.

9/1- (Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah'tan ve Resulü’nden kesin bir uyarıdır.

9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.

9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.

9/4- Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah muttaki olanları sever.

9/5- Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

9/6- Eğer müşriklerden biri, senden 'eman isterse', ona eman ver; öyle ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu 'güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.' Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.

9/7- Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.

9/8- Nasıl olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse size karşı ne 'akrabalık bağlarını', ne de 'sözleşme hükümlerini' gözetip-tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalpleri ise karşı koyar. Onların çoğu fasık kimselerdir.

Tövbe suresinde birden sekize kadar olan ayetler Müslüman olanların güç ve otorite halinde olduğu bir dönemin profilini bize çizmektedir.

106/4- Ki O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyuran ve korkudan güvenliğe kavuşturandır.

İnsanlara Hem sapma eğilimi veren, hem de doğru yolu bulma eğilimi veren Allah’tır. Allah insanlara sermayeyi vermiş ama bu sermayeyi doğru yönde doğru kararla güzellikler için kullanmayı istemiştir. 

Fakat insanlardan bazıları hem de  büyük çoğunluğu bu sermayeyi kötülükler uğrunda kullanmıştır. Hangi bir insan Allah’ın mülkünden çıkarak rızık bulabilir? Ve  açlığını giderebilir? Allahın mülkünde yesin içsin fakat Allah’ı rab olarak değil de onun dışındakileri kendisine rab kabul etsin Allah bundan asla razı olmaz.

16/75- Allah, (Kendisi'ne ortak koştuğunuz ilahlar konusunda) hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile, tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah'ındır; fakat onların çoğu bilmezler.

Evet Allah’ın dışında olan bütün varlıklar Allah’ın yarattıkları ve Allah’ın mülkünde olan varlıklardır. Eğer o varlıklar ve ilah edindiğin insanlar, herhangi bir ikramda bulunurlarsa, onlar Allah’ın mülkünden alıp sana ikram etmektedirler. 

Eğer o sermaye Allah tarafından onlara verilmemiş olsaydı onlar sana ikramda bulunamazlardı. İşte sana Allah’tan alıp da vereni ilah değil, asıl sermayeyi yaratan ve  veren Allah’ı ilah edinmemiz gerekmektedir.

İşte kendilerine Allah’ın sermaye verdiği insanlar başka mazlum olan insanlara Allah’ın verdiklerinden aktararak onları Allah’ın yolundan alıkoymaları ve insanları kendilerine kul ederek Allah’ın yolundan ayırmaları büyük bir haksızlık ve zulümdür.

Hazreti Meryem’e Zekeriya peygamber sorduğunda başka insanlardan gelen yiyecekleri sana kim verdi dediğinde Allah’ın gönderdiğini söylemesi buna en güzel bir örnektir.

3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.

Ama  Karun  o hazineleri kendi aklı sayesinde kazandığını söylemesi büyük bir haksızlık ve zulümdü.

28/76- Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez."

28/77- "Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez."

28/78- Dedi ki: "Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir." Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz.

28/79- Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir" dediler.

28/80- Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler.

28/81- Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.

Bütün insanların dünyaya gelmelerinin sebebi Allah’a ibadet ve kulluk içindir. Ve Allah’tan başka rab edinmemek sadece ve sadece onu ilah kabul ederek onun gönderdiği vahiylerle hayatı yaşamaktır.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR













ADETLİ KADINLARIN NAMAZ KILMASINI KURAN ENGELLEMİYOR!.

 



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

2/222- Sana 'kadınların aybaşı halini' sorarlar. De ki: "O, bir rahatsızlık (eza)dır. Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar onlara (cinsel anlamda) yaklaşmayın. Temizlendiklerinde, Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin. Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever."

Biz işin tıbbi boyutundan ziyade, Kuran'ın adetli kadınların namaz kılıp kılmaması konusunda verdiği hükmü anlamaya  çalışacağız.

Allah Kuran’da bir hükmü belirtirken  mutlaka ayet içerisinde sebebini de ortaya koymaktadır. Buradaki hitap evli kadınlar ile ilgilidir. “Sana 'kadınların aybaşı halini' sorarlar. De ki: "O, bir rahatsızlık (eza)dır. Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar onlara (cinsel anlamda) yaklaşmayın.”

Dikkat edilirse ifade fiziksel bir rahatsızlıktan söz etmektedir. Eğer kadınlarla adet halinde cinsel bir ilgi kurulursa sonucunda bir takım sıkıntılara yol açacağı anlatılmaktadır. 

Hangi  bu konuda uzman olan doktor, bu hükmün doğru olmadığını söyleyebilir?  Bu Kuran’ın bütün dünyaya verdiği evrensel bir mesajdır. Modern tıbbın bu konuda görüşüne müracaat edelim daha sonra adet halinin namaz ile ilgili değil, cinsellikle ilgili olduğunu anlatmaya çalışalım.

ALINTI
MODERN TIP VE ÂDET

Âdet konusunu islâmî esaslara göre inceleyip, helâl ve haram olan davranışları öğrendikten sonra, konuya modern tıbbın bakış açısını da vermek uygun olacaktır. Bu sayede islâmî prensipler ve insan fıtratına uygunlukları daha net anlaşılacaktır. Konunun bu açıdan anlatımına geçmeden önce bu konuda da islâmî bir kuraldan söz etmek istiyorum: 

Âyet, hadis ve "icma", yani ilk Müslüman bilginlerin söz birliği ile hükmü belirlenmemiş konularda islâm, tıbbı bir hakem olarak kabul eder ve meseleyi bilen "adil" bir doktorun zararlı dediğini mekruh, ya da haram, zararsız dediğini de mubah ya da helâl sayar. Meselâ, âdet ve lohusalık devreleri dışında kadından kan gelmesi sırasında cinsel ilişkiyi islâm haram kılmış değildir. 

Ama adil bir doktor, böyle bir kadını muayenesi sonucu cinsel ilişkide bulunmasının zararlı olacağını söylerse, onun için cinsel ilişki en azından "mekruh" olur.Ama İslam'ın sözü edilen üç yolla hüküm bildirdiği konularda tıbbın dediğine itibar edilmez. 

Çünkü tıp sürekli ilerlemekte ve bugün zararsız dediğine yarın zararlı diyebilmektedir. Tıp uzmanları bu tür konularda da zaten söz birliği edememektedirler. Meselâ çoğunlukla doktorlar âdet halinde cinsel ilişkinin zararlı olduğunu söylerken, arada bir, bunun zararsız olduğunu söyleyenler de çıkmaktadır.

a) Tıp Açısından Âdet:

Kadının hayatında ilk âdet kanaması (menarche) ile başlayıp, âdetten kesilene kadar (menopouse) her ay belirli zaman devam eden kanamadır. Bu; menses, âdet kanaması, regli, aybaşı, kirlenme gibi kelimelerle de ifade edilir.

İlk âdet görme zamanı memleketimizde 13-14 yaşlarıdır. Daha erken de görülebilir. En erken görülme yaşı olarak kabul edilmiştir. Âdetten kesilme yaşı ise 45- 50'dir. En son 60 yaşına kadar devam edebilir.

Âdetin başlamasına, bitişine ve düzenine etki eden çeşitli faktörler vardır:

l. Şiddetli geçen rahatsızlıklar,

2. Kronik (müzmin) hastalıklar,

3. İklim değişiklikleri (Meselâ sıcak ülkelerde daha erken yaşlarda görülür),

4. Çevre değişiklikleri (Yatılı okul ve seyahat gibi),

5. Korku, heyecan (Harpler ve büyük üzüntüler gibi).

6. Aşırı bedensel faaliyet,

7. Dengesiz zayıflama rejimleri,

8. Aşırı gebe kalma isteği veya gebe kalma korkusu.

Âdet kanaması; rahmin (uterus) en iç tabakası olan endometriumun 27-28 gün süresince, hormonların etkisiyle gelişip, dördüncü hafta sonunda hormonların kandan çekilmesiyle, bu gelişen tabakanın bozulup dökülmesi olayıdır.

"Âdet kanı genellikle, kadın tohumu olan yumurtanın aşılanmadığını, gebeliğin olmadığını gösterir." Buradan anlaşılacağı gibi âdet kanı vücudumuzdaki dolaşan kandan farklı yapıdadır. İçinde bol miktarda doku artığı vardır. Akyuvarlar bakımından oldukça zengindir. Âdet kanında pıhtılaşma olmaz. İçinde birtakım enzim ve kimyasal maddelerin miktarı artmıştır. Meselâ arsen normal kanda Y.103 mikrogram olduğu halde, âdet kanında Y.320 mikrogramdir.

"Genellikle 3-5 gün devam eder. İlk iki gün dahâ bol akar. Akan kan yaklaşık 100 gram kadardır. Pıhtılaşma yan ve suluca olan âdet kanına üreme yollarındaki akıntılar, bu yolun iç zarlarının döküntüleri ve bu yollarda her zaman pek bol bulunan yabancı bir çok mikroplar karışır. 

Bütün bunlar âdet kanına ağır koku verir... Koku diğer değişmelerle de tiksindirici bir hal alır. Temizliğe dikat etmeyenlerde âdet zamanında ayrıca ağır bir ter kokusu da olur. Kandaki zehir oranı artar. Hattâ bu bazan o derece şiddetli olabilir ki, mayaların üremesini durdurabilir, çiçekleri soldurabilir, sirke ve konserveleri bozabilir..."

b) Âdetlinın Dikkat Etmesi Gereken Konular:

Tarih boyunca âdet kanaması çok ters yorumlanmış, çeşitli kültürlerin etkisiyle âdet gören hanım toplumdan uzak tutulmuş, dışlanmıştır. Zamanımızda ise genç kızlar bu olayı çeşitli kaynaklardan öğrendikleri için hatalı davranışlar içine girebilmektedirler. 

Ya da utanma duygusu altında hijyenik şartlardan uzak bir yaşantı içerisinde çeşitli hastalıklara kapı açılmaktadır. İlk âdet kanaması genç kızlarda şok etkisi yapmakta, bazen hayat boyu sürecek gerginlik, sinirlilik, korku, huzursuzluk hatta dismonere dediğimiz sancılı âdetlere sebep olmaktadır.

Bu yüzden gelişmekte olan genç kıza aybaşı olayının fizyolojik olduğunu annelik ve kadınlık sorumluluğunun başlangıcı olduğunu. hayatın en anlamlı ve olgun dönemine geçişi simgelediğini anlatmalıdır."

Böyle bir dönemde bilgili ve anlayışlı bir anneye düşen en önemli görev; kızını, aybaşı konusunda aydınlatmaktır. Bunun için de kızı ile bir arkadaş gibi konuşup ona, günün birinde idrar yolundan biraz kan geldiğini göreceğini, bunun gayet normal bir olay olduğunu, bundan korkmaması gerektiğini, çünkü anne olacak her genç kızda belli yaştan başlamak üzere bunun görüldüğünü ve gerekli diğer yönlerini öğretmesi gerekir."

Özellikle âdet günlerinde temizliğe çok dikkat etmeli, fena kokuları önlemesi bakımından, üşütmemek kaydıyla, sık sık banyo yapmalıdır."Çünkü bu zaman kanın zehiri arttığı gibi, vücudun salgılarının (ter, yağ ve benzerlerinin) de zehiri çoğalır..." "Bu temizliğin en iyisi, vücudu sıcak sabunlu su ile yıkamaktır. Ilık duşlar bir dereceye kadar yapılabilirse de hamama gitmek doğru değildir. 

Hamam sıcak olur, âdet kanının artmasına yol açar..." "Ilık ve sıcak banyolar ancak ay hali gelmeden birkaç gün önce âdetleri aksayan ve az gelenlere yararlıdır. Ay halinde iken soğuk su banyoları ve denize girmekten de sakınmalıdır. Bu durum, üreme organlarını fazla kan kaplamasına, dolayısıyla bel ve kasık ağrılarına, üreme yollarının nezle ve iltihaplarına ve pek çok rahatsızlıklara sebep olabilir..." 

"Her kız ve kadın özellikle de evli olanlar ve doğuranlar, âdetlerine yakın günlerde, âdet günlerinde ve bunu izleyen günlerde cinsel organlarının temizliğine çok dikkat etmelidirler." "Çünkü bir kadının sağlıklı, huzurlu ve neşeli olması, maddî bakımdan ayhali günlerinde gözeteceği temizlik derecesine bağlıdır."

"Aybaşı hali bir bakıma da bir tür hastalık ve yorgunluk demektir. Bizde, başta kısırlık olmak üzere, kadın hastalıklarının çoğu, kadınlarımızın özellikle ay hallerin de dinlenmemelerinden, bu arada kendilerini fazla yormalarından ileri gelir."

"Sancılı âdet görenler, ay hallerini yatakta geçirmelidir. Ayakları sıcak tutmak, karına sıcak pansuman yapmak, ağrıların şiddetlerini az çok hafifletir."

Âdet öncesi sendromu, genellikle otuz yaşından sonra sıkça rastlanır. Vücuttaki hormon dengesi bozukluğuna bağlı olarak karında gerginlik, el ve ayaklarda ödem, memelerde hassasiyet, kilo alma, çabuk susama, kolay yorulma, baş ağrıları, kabızlık,baş dönmesi; korku, huzursuzluk, mizaç değişiklikleri... görülebilir. Âdet gördükten sonra bu şikâyetler derece derece azalır. Kişinin, bunların olabileceğini (bunun normal sayılabileceğini) düşünüp boşu boşuna sinirlerini bozmaması, bu devrede ağır işlere kalkışmaması uygun olur.

Âdet halinde kadın, temiz ve kan emici özetlikte ped kullanmalıdır. Direkt pamuk yerine, gazlı beze sarılı pamuk kullanmalı veya özel hazırlanmış yumuşak kumaştan ped temin edilmelidir. Avrupa'da vajina (hazhe) içerisine konan tamponlar vardır. Bunlar uzun süre içerde kalır veya unutulursa çok pis kokulara; akıntılara, tahrişlere yol açar. Onun için bunları kullanmamak daha uygundur.

"Bunun için en iyisi, manifaturacılarda pek ucuza satılan tülbentten birkaç metre alıp, mutlaka ütüleyerek el altında hazır bulundurmaktır."

Petler sık sık değiştirilmeli, ıslak çamaşırla gezmemelidir. Kanama sırasında dış genital bölge sık sık temizlenmelidir. Kokuya karşı kullanılan (intim, spray) gibi kokulu pudralar tende tahrişlere sebep olabilir veya bölgenin asiditesini bozacağından kullanılmaması daha uygun olur.

"Geceleri yatarken dişlerini temizlemeli ve ayaklarını; özellikle de ayak parmaklarının arasını, sabunla yıkamalıdır."

"Ayrıca, soğuk duşlardan, kendisini ve özellikle de ayaklarını üşütmekten, uzun yol yürümekten, ata ve bisiklete binmekten, ayaklı dikiş makinesi kullanmaktan, ağır yük kaldırmaktan, uykusuzluktan sakınmalıdır. Fena koku yayan yiyeceklerden çekinmelidir."

"Evli kadınlar kocalarına, dolayısı ile erkekler de eşlerine böyle günlerde daha fazla bir sevgi ve anlayış göstermelidirler. Çünkü bir çok aile buhranları, kadınların ay başılı günlerinde, eşlerin karşılıklı anlayışsızlıkları ve yersiz davranışları yüzünden olmaktadır."

Bu arada şunu vurgulamak gerekir: Âdet dışındaki akıntılar nedeniyle bazı hanımlar ped, pamuk, gazlı bez kullanmaktadır. Bunlar özellikle abdestin bozulmaması için vajinaya doğru (içeri) konulmaktadır. 

Bu uygulama, kullanılan malzemenin daha yukarı kaçmasına sebep olabileceğinden veya akıntının önünü kapatacağından ve uzun süre bırakılırsa, mikropların üremesine yol açacağından sakıncalıdır. Dışarıdan uygulamanın, sık sık değiştirilmesi şartıyla zararı yoktur. Yalnız emici özellikte bez kullanmak uygundur. En iyisi gazlı beze sarılmış pamuktur. (adı ve emici olmayan pamuk kullanmak zararlıdır).

Vücudun genel temizliğinin yapılması ve dinçlik kazanmak açısından âdetin bitiminde de yıkanmak uygundur.

Ayrıca yıkanma amacıyla veya temizlik düşüncesiyle bazı hanımlar vajinaya ellerini sokarak yıkamaya kalkışırlar. Eller her zaman mikrop taşıyan organlardır. Sonra tırnaklar vajinayı ve rahim ağzını (kollumu) tahriş edebilir. Bu sebeple eller gelişi güzel içeriye sokulmamalıdır.

Zaten rahim ağzından salgılanan sıvı hazneyi temizler.Nasıl baş aşağı tutulan bir bardak içerisinde bir şey kalmıyorsa, vajinada da fazla bir şey kalmaz, akar.

Âdetli ile Cinsel ilişki:
Âdet halindeki kadının:
1. Vücut direnci azalmıştır,
2. Rahim, iç dokularının dökülmesiyle açık bir yara haline gelmiştir. Dışarıdan gelecek bir mikrop kolay yerleşir ve faaliyet gösterir,

3. Kadın bu halde iken yapılacak cinsel ilişki tiksindirici olabilir. Onun için cinsel ilişkide bulunulmamalıdır.

"Kadın ay hallerinde erkekle bir araya gelmemelidir. Kan kaybeden, büyük bir sarsıntı geçirmekte olan kadın, bu zaman az-çok rahatsız bilinmeli ve her türlü, özellikle de cinsel heyecanlanmalardan uzak bırakılmalıdır. Ay halinde kadının üreme yolları kanla dolgun rahmin damarlarının ağzı açık, az çok bereli bir haldedir. 

En titiz ve temiz olanlarda bile bu yollarda uyuşuk ve sinsice bekleyen sayısı, milyonlarca mikrop vardır. Ay hallerinde bunlar hemen çabucak ürer çoğalır, güçlenir, fırsat kollar ve en ufak bir sebeple hemen bereli bulunan üreme organlarına, rahime ve yumurtalıklara salar, bu sıra olacak cinsel ilişki, mikropların her yana yayılmasına sebep olur, bu hal kadını örseler, hasta eder. Devamlı olursa fazla kan boşalmasına, bel ve kasık ağrılarına, ciddi birçok kadın hastalıklarının uyanmasına sebep olur."

"Sonra âdet kanının kendine has ağır bir kokusu vardır. Bu koku pek temiz kadınların bile ter ve tenini kaplar. Bu kokudan kadın kendisi bile tiksinir. Bu sırada olacak cinsel yaklaşmada bu ağır koku erkeği de tiksindirir."

"Zaten kadınlar çoğunlukla bu zamanlarda isteksiz olurlar. Gerçi bu sırada pek isteklenenler de görülür. Fakat her ne olursa olsun, kadın bu devrede dinlenmeye muhtaç olduğundan rahat bırakılmalıdır."

Diğer Konular

Âdet günlerini değiştiren; meselâ âdeti öne alan ya da geciktiren ilaçların kullanılması halinde, geciken ya da öne alınan kan bütün özellikleri ile âdet kanı mıdır?

Âdet günlerinin öne alınması veya geciktirilmesinde gelen kan yine endometriumun dökülmesi ile oluşan aynı özellikte kandır. Bu tür ilaçların çok nadiren tatbik edilmesinde bir sakınca yoktur. Yalnız gelişi güzel, her akla geldiği zaman çeşitli bahanelerle âdet gününü değiştirmek vücudun çalışma mekanizmasını bozacağından yapılmaması uygundur. Zira ileride düzeltilmeyen veya doktoru çok uğraştıran âdet bozukluklar meydana gelebilir.
*****

Tıp ilminin ortaya koyduğu verilerle Kuran’ın verdiği hüküm  adet halinde olan kadınların cinsel konuda ilişki kurulmaması konusunda birleşmektedir. Şimdi Kuran’ın temizlenmeden neyi murat etmek istediğini, namazla ilgili olup olmadığını Kuran’dan bulmaya çalışalım.

KADINLARIN ADET GÖRMESİ NAMAZA DEĞİL CİNSEL YAKLAŞIMA ENGELDİR.

Din adamlarının ittifakla söz ettikleri yanlışlardan birisi de  Kadınların adet halinde iken namaz kılmalarını, oruç tutmalarını Kuran okumalarını engellemeleridir. Oysa Kuran adet halini sadece evli olan kadınların kocalarıyla cinsel ilgi kurmalarını yasaklamaktadır. Temizlik kelimesini cinselliğe uygun olmayan halin cinselliğe hazır hale gelmesi olarak burada açıklamaktadır. Kuranda temiz kelimesi hangi anlamlarda kullanılmış, Kuran bütünlüğü içerisinde  onlara bir göz  atalım.

79/ 17- "Firavun'a git; çünkü o, azdı."

79/18- Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?"

79/19- "Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O'ndan) korkmuş olursun."

Bakınız  kuran temizlenmek ifadesini konu içerisinde  nasıl kullanmış. Eğer burada temizlenmek  kelimesi maddi kirlilikten söz etmiş olsaydı, inkar ve azgınlığı gündeme getirmeye gerek yoktu. Aklı olan ve aklını kullanan herkes bilir ki Kuran’ın burada temizlenmek kelimesini küfürden inkardan arınmak olduğunu  ve onun için kullanıldığını bilir.

Temiz kelimesi kuranda seksen sekiz yerde kullanılmıştır. Ve kullanıldığı yerde neyin temizlenmesi hakkında kullanıldığı anlatılmaktadır. Şimdi temiz kelimesinin kullanıldığı bazı ayetlerden örnekler vererek konuşlandığı yerdeki anlamını görmeye çalışalım.

8/ 11- Hani Kendisi'nden bir güvenlik olarak sizi bir uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalplerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu.

Buradaki temizlik vahyin emirleri ve yaşamının dışındaki bütün düşünce ve eylemlerden arınmak ve uzaklaşmak olarak kullanılmıştır.

8/ 26- Hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız ve yeryüzünde zayıf bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp-yakalamasından korkuyordunuz. İşte O, sizi (yerleşik kılıp) barındırandı, sizi yardımıyla destekledi ve size temiz şeylerden rızıklar verdi. Ki şükredesiniz.

Buradaki temiz kelimesi helal olan Allah’ın insanların yararına ve lehinde olan bütün güzellikler olarak kullanılan  temizliktir.

8/ 37- Bu, Allah'ın murdar olanı temizden ayırt etmesi; murdarı, bir kısmını bir kısmı üzerinde kılıp tümünü biriktirerek cehenneme atması içindir. İşte bunlar hüsrana uğrayanlardır.

Bu ayetteki temizlik rabbani yol ile gayrı rabbani yolun saflaşmasını netleşmesini ifade eden temizliktir.

11/ 78- Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. "Ey kavmim" dedi. "İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah'tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?"

Kızlar kelimesi bu ayette nesep ve soy ifade eden bir kız değil, lutiliğin zıddı olan bir ilişkinin meşruluğunu erkeklerin birbirleriyle değil erkeklerin kadınlarla  olması gereken ilişkiden söz etmektedir. Helal ve temiz olan ilişki şekli helal ve temiz olan kadınlardan evlenilerek Allah’ın emrettiği yerden gidilmesi gereken bir ilişkidir.  Bu ayetteki temizlik onu anlatmaktadır.

Temiz ve temizlenme konusunda daha da detaya inmek isteyenler. Kuran arama motorundan bulup diğer ayetlerde temiz ve temizlenme konusunda bilgi edinebilirler.

KURANDA NAMAZA MANİ OLAN ENGELLER!

5/ 6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.

4/ 43- Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Kuran’da  namaz kılmak için,engel olan durumları bu iki ayette özetlemiştir. Bunları Ayetler içerisinden çıkarmaya çalışalım.

NAMAZA ENGEL OLAN HALLER.

1-Abdestsiz olmak, 2-cünüp olmak, 3-ayak yolundan gelmek, bunları hem küçük abdest hem büyük abdest hem de yelleme olarak anlayabiliriz. 4-Kadınlarla cinsel ilgi kurmak, ve arkasından gusletmeme hali. 5-Sarhoş olmak veya akli melekelerin  kaybedilmesidir. 6- Uykudur.

Şimdi kadınların aybaşı halinin namaza engel olup olmadığını doğru anlamak için ayeti tekrar naklederek düşüncelerimizi saflaştırmaya çalışalım.

2/222- Sana 'kadınların aybaşı halini' sorarlar. De ki: "O, bir rahatsızlık (eza)dır. Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar onlara (cinsel anlamda) yaklaşmayın. Temizlendiklerinde, Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin. Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever."

Namaz  kılmak insanın kendi elinde olmayan akıntı kanamalar kan irin, önden ve arkadan süreklilik arz eden haller varsa abdest alınır ve namaz kılınır. .Çünkü namaz müminler üzerine  kadın ve erkek ayırt edilmeden  farzdır.

4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.

İkinci önemli bir husus evli olmayan kadın ve kızların ne yapacakları konusunda Allah haşa unutmuş mu ki, ayetteki adet halinin namaz kılmaya engel olarak algılanmıştır. Eğer ayette ifade edilen adet halinde sadece cinsel ilgiden uzaklaşması gerektiğini söylemesi ne anlama geldiği rahatlıkla anlaşılmıştır.

Sonuç olarak adetli kadın, adetli halinde gerekli temizliğini yaptıktan sonra  abdestini alacak, Kuran’ını okuyacak. mescide gitmesi gerekiyorsa mescidine gidecek. namaz vakitleri geldiğinde namazını kılacak, eğer adet hali onun oruç tutmasını zorlaştırıyorsa, ramazan ayında tutamadığı orucunu, başka bir zamana erteleyebilir. Yoksa oruç tutmaya da hac yapmaya da adet halinin hiçbir engeli yoktur. Kuran’da namazın kazaya bırakılması ve ertelenmesi diye hiçbir ayet ve ifade geçmez.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR