10 Nisan 2012 Salı

MÜSLÜMAN NASIL SİYASİ BİR YELPAZEDE DURMALIDIR?



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


41/33- Allah'a çağıran, Salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa, Genel olarak iki yol vardır. 1-Rabbani yol- 2- gayri rabbani olan yoldur. Bir başka ifadeyle, Allah’ın tanımladığı yol, ve şeytanın yoludur. Şimdi bu iki yolda gitmekte olan insanların fotoğraflarını kuran'dan örnekler vererek ortaya koymaya çalışalım.

RABBANİ YOL NEDİR?

Rabbani yol; Allah’ın nebiler aracılığı ile, vahiyler çerçevesinde iman edenlerin dünya hayatında neyin haram neyin helal olduğunu belirleyen ve Müslümanım diyenlerin yaşam biçimlerini kılavuzla-yan yolun adıdır.

Dünya üzerinde bulunan her insan dünyayı kullanmak açısından yetki ve sorumluluk sahibidir. Bu sebeple onun bir adı da diğer varlıklardan ayrılarak kuranda halife olarak zikredilmektedir.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Kuran Halife ismini iki anlamda kullanmıştır. Birinci anlamı, ayette belirtildiği gibi insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıkların ona secde etmesi ve onun kontrolünde olmasıdır. Bu sebeple insanların dışında yaratılmış olan varlıklarda akıl takva irade olmadığı için sorumluluk da onlara yüklenmemiştir. Sorumluluk yüklenen denenmeye tabi tutulan tek varlık insanlardır.

33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Web sayfamda melekler hakkında geniş geniş bilgiyi vermiştim. Melek insanların fiziki sosyolojik ve psikolojik yapıları da dahil olmak üzere insanların dışında insanların hizmetinde olan bütün varlıkların adıdır. Bu tanıma göre de yerler ve gökler dağlar ve akıl ve iradeleri olmayan ve sayılanların dışında olan her varlık melek olarak tanımlanmıştır.

Emanet yüklenmek bir sorumluluk gerektirir. Sorumluluk da, ancak insanlara yüklenmiştir.İnsan dünya hayatında hem yerleri ve gökleri yaratan rabbin yolunda gidebilecek eğilimde, hem de dünya hayatında iblis ve onun insana sunduğu teklifleri ilke haline getirerek şeytanın yolunda gidebilecek eğilimde yaratılmıştır. O zaman insanın hem rabbani yolda yürüyebilme hem de şeytani yolda yürüye bilme seçeneği karşısına çıkmaktadır.

İşte insanın yaratılırken temel görevi yaratılış gayesine uygun olarak Allah’ın insanlara yasakladığı şeylerden kaçınmak ,yap dediği ve helal olanlardan yemek ve yapmaktır. Nitekim ademe yasaklanan ve serbest kılınan ağaç da bu anlama gelmektedir.

7/ 19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Dikkat ederseniz Kuran’da geçen kelime ve ayetleri doğru olarak anlamışsak başka ayetlerle de uyum sağlamaktadır. Eğer Adem ve eşi de meleklerin yaratılışı gibi yaratılmış olsalardı onların imtihan edilmelerine gerek kalmayacak yasak ağaç ve helal ağaç diye bir dert de olmayacaktı. Onlar da meleklerin konumunda olacaklardı. Ama Adem ve eşinine her olay karşısında iki ses gelmesi, ve Bu seslerin birisi iblisten diğeri ise de takvadan gelmektedir. Ve böylece karşısına iki seçenek ve bu seçeneklerden her ikisini de tercih eden insanlar türemektedir.

Ama insanların dışında yaratılmış olan varlıklarda böyle bir seçenek yoktur. onlar sadece kendilerine kotlanan görevleri yerine getirmekle hem Allah’a hem de insanlara secde etmektedirler.

2/ 34- Ve meleklere: "Adem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.

22/ 18- Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azap hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.

Verdiğimiz son ayette dikkat ederseniz,”İnsanlardan bir çoğu Allah’a secde etmektedir” ifadesiyle ayete insanlar hakkında ayrı bir anlam yüklenmektedir. Demek ki insanlar içerisinde Allah’a secde edenler olduğu gibi, insanlar içerisinde Allah’a secde etmeyenler de olduğu ima edilmektedir. Bu Onları diğer meleklerden aralamakta ve onlara ayrı bir konum yüklemektedir. Ve denenmeye tabi tutulan ve denenme sonucunda ödül ve cezayı hak eden bir konuma taşımaktadır.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Denenmeye tabi tutulan insanlar ancak akıl baliğ çağına erişip, bunaklık ve ölüm dönemine kadar geçen süreç içerisinde bir ömür sürenler tabi tutulmaktadırlar. Deli olanlar ve yaşayıp da bunaklığa erenler ve çocuklar, bu denenmeden muaf tutul-anlardır. Bazı tefsirlerde anlatıldığı gibi çocukken ölenler cennete ve cehenneme gitmeyeceklerdir. denenmeyen çocuklar cennete gitmeyecek denemeye tabi tutulmayan her insan öldükten sonra toprak olacaklardır.

18/80- "Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk."

18/81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik."

18/82- "Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu."

Konu Kehf suresinde hazreti Musa peygamberin şahsında Allah katından bir kul ile yaptığı bir hayatın gerçeklerinden söz eden bir hayat yolculuğundaki olumlu ve olumsuzlukların kıssasını anlatmakta ve yorumlamaktadır.

Çocuğun ölmesinin belki insanların ağıt yakarak çırpınıp kendilerini yıpratacak kadar çırpınmalarına gerek olmadığını o çocuk yaşta ölmekle belki ilerde başına gelebilecek ağır felaketlerin önleyicisi olduğunu anlatmaktadır. Her insanın akıl baliğ çağına girip denenmeden sonra inkar yoluna girmesi ve inkarla ölmesi aklını kullanan ve bilen insanlar için başa istenmeyen bir felaketin gelmesi demektir. Kuran cehennemdeki inkar eden ve zulmedenlerin o hallerini bize şöyle aktarmaktadır.
78/38- Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.

78/39- İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen Rabbine bir dönüş yolu edinsin.

78/40- Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek.

İşte Ahret aleminde kişilerin istemeyecekleri yaptıkları suçların cezalarını çekmek istemeyişleridir. Toprak olmak onların cennete gitme isteğini kırarak ona bile razı olmalarıydı. ama ne çare dünyada iken uyarılar onu, yaptığı inkar ve azgınlığın cezasını çekmeyi engelleyememiştir.

2-GAYRİ RABBANİ YOL (ŞEYTANİ YOL)

Rabbani yol, peygamber ve onun getirdikleri mesajları ilke haline getirenlerin yolu diye tarif etmiştik. Gayri rabbani yol da bunun dışında olan yüzlerce binlerce ateistlerin deistlerin kitap ehli olan Hristiyan ve Yahudilerin yolları olduğu gibi rab yolunun dışında yol alan mezheplerin tarikatların meşreplerin gittiği yol olarak da karşımıza çıkmaktadır. O zaman kuranın anlattıklarına baktığımız zaman gayri rabbani yolu genel bir çerçeve olarak iki kısma ayırabiliriz. 1-Puta tapanların yolu 2- ehli- kitabın yoludur. şimdi kurandan ayetlerle bu iki yolda giden insanların fotoğraflarını ortaya koymaya çalışalım.

PUTA TAPANLARIN YOLU (MÜŞRİKLER)

Kuran İçerisinde kullanılan hiçbir kelime, hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Müşrik kelimesinin asıl sahibi Allah’ın Rabliğinin karşısında başka rab edinip onun kılavuzluğunda dünya hayatını yaşayanlar için kullanılmıştır. Ama bu özellikleri taşıyanların bu özelliklere sahip olanlarla benzeştiği için de aynı damgayı basmıştır. Kuran’da Bu özellikte bulunan bütün insanlar Müşrik, bilmeyenler, ümmiler,ataların dininde olanlar, olarak tanımlanmıştır.

Puta Tapıcılar; Hem Allah’a inanan hem de Allah'a inanmayanlar için kullanılmış olup, Allah’tan bir kitap nebi ve resul, geldiğini kabul etmeyenler için kullanılan bir kelimedir. bunların temel özellikleri ahret alemine iman etmeyişlerindendir. Bunlar sadece dünyada yaşar ölürüz ve yeniden bir diriliş yoktur diyenlerdir.

6/29-“Onlar dediler ki: "Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. Ve bizler diriltilecek değiliz."

Bu tip İnsanlara kuranın yüklemiş olduğu kelimeleri ayetler içerisinde örnekler vererek göstermeye çalışalım.

BİLMEYENLER;

2/113- Yahudiler dediler ki: "Hristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir"; Hristiyanlar da: "Yahudiler bir şey üzere değillerdir" dediler. Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler (bilgisizler) de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir.

Bilmeyenler ifadesi kuranda, puta tapıcılar için kullanılmıştır. Yani onlar Allah’tan gelen kitapları peygamberleri ahret alemini kabul etmedikleri gözlenmektedir. Kuran’da bu ifade geçtiği zaman bilinmelidir ki müşrikler için kullanılmış demektir.

ÜMMİLER;

62/2- O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.

Ümmi kelimesi genel olarak İslam toplumlarında okuma yazma bilmez anlamında anlaşılmıştır. Oysa kuranda ümmi kelimesi geçen ayetleri incelediğimiz zaman bu kelime Allah’tan kitap geldiğini kabul etmeyen Mekke müşrikleri ve o anlayışa sahip olan insanlar için kullanılmış bir ifadedir. Yani bu ifade Kitap –Ehli olanların zıddı olan kitap kabul etmeyenler için kullanılmış bir kelimedir.

MÜŞRİKLER;

Kuran; Şirk koşanların asıl nüvesini oluşturan Mekke’nin büyük çoğunluğunun Allah'ı inkar veya Allah’tan gönderilenleri, nebiliği kitapları ahret alemini inkar etmeleri nedeniyle Müşrik kelimesi kullanmıştır. Müşrik Allah'ı inkar ederek kendilerine bir takım ilahlar edinen insanlara söylendiği gibi, aynı zamanda Allah'ı kabul ettiği Halde Allah’ın rabliğini bir takım ilahlarla paylaşmalarından dolayı bu ismi almışlardır. Demek ki; Müşrik kelimesi Allah'ı inkar etmek değil, Allah’ın rabliğine gölge düşürerek bir takım ideolojileri ve onların temsilcilerini kendilerine model olarak almaları ve onların kurallarını kabul etmeleri demekmiş.

39/38- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."

İnsanların Kendi elleriyle yaptıkları taştan ağaçtan betondan putların mutlaka arka planında bir ideoloji ve yaşam biçimi yatmaktadır. Puta tapıcılardan bir tanesinin kendi putunu adres göstererek, “ ona tapmak demek, senenin belirli günlerinde karşısına geçip bel büküp eğilmek demek değil, ona tapmak ancak onun ilke ve inkılaplarını hayata geçirmekti.”

Allah’a tapmak demek günün belirli vakitlerinde sadece salat etmek eğilip kalkmak demek değil, Allah’ın koymuş olduğu yaşam biçimini hayat tarzını hayata geçirmek onun koyduğu kurallar çerçevesinde hayatı yaşamaktır. O zaman Müşrik kelimesini biraz daha açacak olursak Allah’ın insanlara sunmuş olduğu hayat projesi dışında insanların kendi akıllarından çıkarmış oldukları kanunlar ve kuralları kapsadığı gibi, Aynı zamanda Allah adına din uyduranlar Allah’tan olmadığı halde bu Allah’tandır deyip, alimlerini papazlarını ilahlaştıranlar da müşrik kapsamına girmektedirler.

9/30- Yahudiler: 'Üzeyir Allah'ın oğludur' dediler; hristiyanlar da: 'Mesih Allah'ın oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?



9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de.. Oysa onlar, tek olan bir ilah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.

Yani, Kuran’ın Ehli-Kitap lakabını taktığı Yahudiler ve Hristiyanların müşrik olduğu gibi, Aynı yaşam biçimini peygamberlere ve alimlere Allah’ın gönderdiği kurallara rağmen sarılıp, onları ilahlaştıran bütün meşrepler mezhepler, tarikatlar da aynı konuma düşmektedirler.

Kuranda Şirkin bağışlanmaması; Allahın rabliğinin karşısında efendilerini ağabeylerini şeyhlerini, Kendi hayatlarında eğitici olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu çemberi yırtarak onların bağımlılığından kurtulup, rab olan Allah’ın terbiyesinde özgürleşmedikçe asla Allah onları bağılaşmayacaktır.

Elbette İnsanlar,Eğitilirken bir usta çırak , öğretmen öğrenci,bilen bilmeyen gözetiminde eğitilirler. Bir matematik öğretmenin Matematiğin sistematiğine, ustalığın o konudaki eşyanın yapısına uygun eğitim vermesi nasıl gerekli oluyorsa, Bilen alimin de kendisine bağlı eğittiği insanları Allah’ın gönderdiği kuranın sistematiğine uygun eğitmesi gerekmektedir.
Allah’ın dışındakileri rab edinmek demek Allah’ın o konudaki söylemiş olduğu bir hükmü göz ardı ederek veya önemsemeyerek kendi alimini şeyhini veya bir takım önderlerini ön plana çıkarmak demektir. Yanılmayan eksiksiz ve hatasız olan bir tek Allahtır.

Yahudiler: 'Üzeyir Allah'ın oğludur' dediler; Hıristiyanlar da: 'Mesih Allah'ın oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir “

Ayette bahsedilen İsa Ve Musa’ya isnat edilen oğul kelimesi çok yakışıksız ve mesnetsiz bir kelimedir. Allah’ın oğlu kızı olmaz. Ancak onlar Allah’ın kulları dırlar. Onların bu söylemleri zan ve tahminden öteye geçmeyen yakışıksız ve çirkin bir sözdür.

Her şeyin bir ölçeği vardır. Uzunluk ölçeği, metre, ağırlık ölçeği kg, olduğu gibi doğru yol ve doğru anlayışın da ölçeği Kuran’dır. Her sözün her davranışın her kanunun doğru olup olmadığı mutlaka kuran terazisiyle tartılarak belirlenmelidir. İnsanları tevhide ulaştıran dağınıklıktan parçalanmışlıktan kurtaran ve bir tek ilahta toplayıp kardeş yapan anlayış bu olmalıdır.

Bir öğrenci ne kadar dersinde başarılı olursa olsun, öğretmenine ve sınıftaki kurallara saygılı olmadıktan sonra öğretmen gözünde o öğrencinin hiçbir değeri yoksa, Allah’a karşı saygılı olmayanın onun koyduğu haram ve helal ilkelerine uymayanın , hele hele Allah’ın rabliği karşısında başka rabler peşinde gidenlerin de Allah katında onlar dünyadaki insanları yedirseler içirseler de, bir değerleri yoktur.

Allah katında hüsnü kabul görecek olan davranış yaşadığı hayatın onun adının anılarak her davranışını onun koyduğu kurallar çerçevesinde düzenlenen davranıştır. Rabbinin adıyla okunması da bu anlamı taşımaktadır. İnsan her türlü günah işleyebilir. Her türlü hata yapabilir. Ama insan yapmış olduğu günahlarda ısrar etmemeli onun cehalet sonucu işlediğinin farkına varmalı ve dönmelidir.

Allah’ın bağışlaması, kişilere verilen ergenlik çağı ile bunaklık ve ölüm dönemi içerisindeki denenme sürecindeki kendilerini, yaptıkları yanlış davranışlardan arındırarak düzelmeleridir. Kişilerin son gidiş anındaki almış oldukları karar ve yön onların hangi yolun adamı olduğunu belirler. Ahret aleminde ne peygamberler, ne de Allah onlara şefaat etmeyecektir. Kişiye Allah ve peygamberler dünya hayatında doğru yolda gidebilecek malzemeleri vermiştir. Kim Allah’ın onlara verdiği bu malzemelerle ahret yurdunu aramışsa onların amelleri onlara şefaat edecektir.

ATA DİNİ MENSUPLARI:

7/ 70- Dediler ki: 'Sen bize yalnızca Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru isen, bize vadettiğin şeyi getir, bakalım.'

Bazı Kişilerin söylediği gibi, Allah'ı inkar eden insan yoktur, anlayışı doğru değildir. Evet Allah'ı inkar eden insanlar olsa da  bu insanların çok az bir kısmını teşkil etmektedir. Ata dinine mensup olan insanların bu günkü karşılığı ateist olanlardır. Deistlik Ateizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Her ikisi de Allah’ın rabliğini tanımamakla kendi aralarında dünya yaşamında benzerlikler bulunmaktadır. Bu gün dünya insanlarının büyük bir çoğunluğu Allah'ı kabul etmekle birlikte, Allah’ın rabliğini kabul etmemektedirler. Şimdi kurandan hem ateist olanlara hem de deist olanlara ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.

2/ 28- Nasıl oluyor da Allah'ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz.

Ata Dini mensupları Allah'ı inkar etmekle, Hem Allah’tan gelen nebi ve resulleri hem Allah’tan gelen kitapları hem de ahret alemini inkar etmeleri sebebiyle Deist olanlarla görünürde yaşam biçimlerinde hiçbir farklılık oluşmamaktadır. Sadece deist olanlar bu kainatın mutlaka bir yaratıcısı var, ama Allah bu kainatta insanlara din göndermez nebi ve resul göndermez ahret hayatı diye de bir şey yoktur. Dünya hayatında insanlar kendi düzenlerini kendileri kurar anlayışına sahiptirler.

39/ 38- Andolsun, onlara: 'Gökleri ve yeri kim yarattı?' diye soracak olsan, elbette 'Allah' diyecekler. De ki: 'Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, rahmetini tutup-önleyebilecekler mi' De ki: 'Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler.'



Bu ayette ifade edilen gurup deist bugünkü karşılığı sekiler laik pozitivizmim anlayışlarıdır. Kurana göre Bunların her ikisi de Allah’ın rabliğini tanımamakta ve onlar kendi akıllarıyla ürettikleri bir takım ideolojileri kendilerine ilah olarak kabul etmektedirler. Deist ve ateist toplumlar ahret alemine ve Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiyleri de kabul etmemekle onlar arasında bir benzerlik oluşmaktadır. Onlar sadece dünyada yaşarız ve ölürüz demektedirler.

23/ 37- 'O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.'

Kuran’dan puta tapıcıların vasıflarını ayetlerden örnekler vererek sınıflandırmaya çalıştık. Şimdi de ikinci olarak rabbani yolun dışında olanlardan ehli kitap hakkında Kuran’ın söylediklerine bakalım.

EHLİ- KİTAP:

Kuran Ehli kitap tabirini, Allah’a, gönderdiği nebilere , kitaplara ahret gününe iman ettiği halde vahyin orijininden saparak bir takım zan ve tahminlerle din edinenler için kullanmıştır. Bir başka ifadeyle Allah’a din öğreten Allah adına din uyduranlar için kullanılmış bir ifadedir. Kuran Kitap-ehlini iki başlık Altında toplamıştır. Ve kendisinden sonra gelen kuşaklara bunlardan örnekler vererek rab yolundan sapmamalarını onlar gibi olmamalarını tavsiye etmiştir. Bunlar Yahudiler ve Hristiyandır. Şimdi bunların özelliklerini ayrı ayrı Kuran’dan örnekler vererek işlemeye çalışalım.

YAHUDİLER:

Allah adına Din uyduranların başında gelen bir topluluktur. Müslüman olanlara karşı da ehli kitap içerisinde en şiddetli düşman olanlar da bunlardır.

5/ 82- Andolsun, insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: 'Hristiyanlarız' diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.



Allah Yahudilik diye bir din göndermemiştir. Bunlar Allah adına din uyduran dünyayı tabulaştıran ve dünya hayatında hiçbir zaman kendilerinin dışında din anlayışına sahip insan istemeyen ve dünya insanlarını köleleştirerek zulmeden bir topluluktur. Ve kuran onların dünyaya ilişkin tutumlarını sergilerken şöyle buyurmaktadır.

2/ 96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azabtan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.

Ayette anlatılmak istenen, Konunun akışı içerisinde Yahudi olanların Yaşam inanç biçimlerinden söz edilen Yahudilerdir. Bir başka deyişle dünyayı tabu haline getiren ve dünya için yapmayacakları kötülük olmayan bir yaşam biçimini sembolize etmektedir. Allah’ın Ve Rabbani yolda yürüyenlerin hiç kimseye karşı düşmanlığı yoktur. 

Ama Evreni ve insanlığı haksız yere bozan ve zulmedenlere karşı düşmanlık vardır. Bir insan doğuştan Yahudi Hristiyan ve Müslüman doğmaz. Ancak sonradan iblisin ve insanların kötülüğü teklif etmeleri ve bu teklifleri kabullenen insanlar bozulurlar. Bu da onların davranış biçimlerinde görülür. Bu söylediklerimizi onaylayan ayetlerden örnekler vererek ifadeyi güçlendirmeye çalışalım.

5/64- Yahudiler: 'Allah'ın eli sıkıdır' dediler. Onların elleri bağlandı ve söylediklerinden dolayı lanetlendiler. Hayır; O'nun iki eli açıktır, nasıl dilerse infak eder. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun taşkınlıklarını ve inkârlarını arttıracaktır. Biz de onların arasına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin salıverdik. Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez.

4/ 160- Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kişiyi Allah'ın yolundan alıkoymaları nedeniyle (önceleri) kendilerine helal kılınmış güzel şeyleri onlara haram kıldık.

4/ 46- Kimi yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: 'Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt' derler. Eğer onlar: 'İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.

Kuran Yahudiler Hakkında böyle söylemektedir. Bunlar Hazreti Musa peygamberin getirmiş olduğu Tevrat’a sahip oldukları halde maalesef Allah’ın gönderdiği kitapları arkalarına atarak kendi uydurdukları bir takım din anlayışlarını gündemde tutmuşlardır.

HRİSTİYANLIK:

Kuran Gelmezden önce ehli kitap toplumlarının ikinci müsebbibi de Hıristiyanlardır. Yine İslam toplumlarında yanlış anlaşılan önemli konulardan biri de Sanki Allah Hristiyanlık dini diye bir din göndermiş olduğu inancıdır. Allah’ın hazreti Musa, hazreti İsa ve diğer peygamberlere gönderdiği dinin adı da İslam idi. Yahudiliği Allah onlara yazmadı Hristiyanlığı da, Onlar kendi kendilerine Hıristiyanlarız ifadesini kullandılar.

3/ 65- 'Ey Kitap ehli, İbrahim konusunda ne diye tartışıp duruyorsunuz? Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?'



3/ 67- İbrahim, ne yahudi idi, ne hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir müslümandı, müşriklerden de değildi.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Bütün peygamberler, ben Müslüman olanların ilkiyim demişlerdir.
3/ 52- Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: 'Allah için bana yardım edecekler kimdir?' Havariler: 'Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten müslümanlar olduğumuza şahid ol' dediler.

6/ 14- De ki: 'O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli edineceğim?' De ki: 'Bana gerçekten müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden olma.' (denildi).

Nebevi yolu bırakarak kendi zan ve tahminle gerek kendi putları adına gerekse Allah adına din uyduranların dini asla Allah katında kabul görmeyecektir. Şimdi hem ümmiler, hem kitap ehli olanlar hem de iman edip Salih amel işleyenlerin bir aradaki kuranın fotoğraflamasına bir bakalım.

2/78- Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler.

2/79- Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.

2/80- Dediler ki: "Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir." De ki: "Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"

2/81- Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.

2/82- İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.

Rabbani yolun dışında olan insan tiplerinden gerek puta tapıcıların gerekse ehli kitap olanların kuranda tanımlanan portrelerini ortaya koymaya çalıştık. Müslüman bunların hiç birisinin yanında duramaz. Onların gittikleri yolları onaylayamaz. Çünkü Müslümanın yol göstericisi Allahtır. Allah’ın istemediği bir söylem ve eylem onun yolu asla olamaz.

MÜSLÜMANIN SİYASİ YELPAZEDE DURMASI GEREKEN YER.

Şimdi bir Müslüman’ın hangi siyasi bir yelpazede yer alması gerektiğini Kuran’dan dinleyelim. Her şeyden önce Müslüman Allah’ın kendisine verdiği bir isim dışında isim vererek yol tutturamaz. Allah kendi yolunda yürüyen insanlara Müslüman ismini vermiştir.

41/33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

İnsanları tek bir çatı altında toplayan ve onları kardeş yapan bu kelimedir. Nasıl Yahudiliği ve Hıristiyanlığı Allah onlara yazmadığı halde onlar bu isimleri kendilerine vermişlerse, İslam toplumlarındaki Allah’ın rızasını kazanmak için mezheplerini,meşreplerini, efendilerini şeyhlerini tarikatlarını bir takım ruhbanlıkları Allah onlara yazmadı. Onlar bu isimleri kendilerine verdiler.

57/26- Andolsun, Biz Nuh'u ve İbrahim'i (elçi olarak) gönderdik, peygamberliği ve kitabı onların soylarında kıldık. Öyle iken, içlerinde hidayeti kabul edenler vardır, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.

57/27- Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.

57/28- Ey iman edenler, Allah'tan sakınıp-korkun ve O'nun elçisine iman edin, size Kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

“Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.”

İşte ayette bahsedilen daha çok Allah’a bağlılığını arttırmak için kendi kendilerine uydurdukları ruhbanlığı Allah eleştirmekte ve bu anlayış içerisinden çıkarak vahyin gözetimine girmeyen insanların fasıklaşarak yoldan çıktıklarını dile getirmektedir. 

İyi niyet elbette önemlidir. Ama iyi niyetle çıkılan yolda vahyin getirdiği kurallar içerisinden çıkmadan o yolda yürümek gerekir. Adamın alnındaki sineği balyozla öldüreceğim diye balyozu kalkıp adamın alnına indirirsen sineği belki öldürebilirsin amacına ulaşabilirsin ama , adamı da öldürmüş olursun. İyilik yapacağım derken bit için yorganı yakmak saf dillik olur kanaatindeyim. Bu açıklamalardan sonra İslam toplumlarındaki yanlışlıkların başlangıcı olan mezhep farklılıklarına bir göz atalım.

MEZHEPLER!

Biz mezheplerin görüşlerini ayrı ayrı irdeleyerek buraya nakledecek değiliz. Sadece mezheplerin gerek iyi niyetli gerekse kasıtlı olarak düştükleri bazı hatalardan söz ederek kurandan örnekler vererek onların kurana uymayan bazı yanlışlarını dile getirmeye çalışacağız.

İslam Toplumlarında mezhepler temel olarak iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birisi Şia mezhebi diğeri ise ehli sünnet mezhebidir. Şia mezhebi de kendi arasında bir takım kollara ayrılmaktadır. Ama asıl ortada kendisini ayakta tutabilen İmam iye koluna ait on iki imam anlayışı görüşü ağır basmaktadır. Şia’nın imam iye koluna mensup olanlar imamların masum oluşundan söz ederler. Onların günah işlemezliğinden bahsederler. Ve on iki imam onlar için dinin ölçü kaynağıdır.

Ehli sünnet mezhepleri de Dört mezhep imamını bayraklaştırırlar. Temel anlayış dinin aslı ehli sünnet anlayışının esaslarıdır. Ehli sünnetin dışında olan mezheplerin hepsi ehli sünnet inancına göre batıldır. İsterseniz ehli sünnetin temel esaslarını bir alıntı olarak kısaca aktarmaya ve onun üzerinde konuşmaya çalışalım.
“Hanefi mezhebinin özelliklerine gelince bizzak Ebû Hanife ictihad ederken takip ettiği usûlü şu şekilde açıklamıştır: ”

Allah’ın kitabındakini alır kabul ederim. Onda bulamazsam Rasûlullah’ın mûtemed alimlerce mâlûm, meşhur sünnetiyle amel ederim. Onda da bulamazsam ashâb-ı kiramdah dilediğim kimsenin re’yini alırım. Fakat iş, İbrahim en-Nehaî, eş-Şa’bî, el-Hasenü’l-Basrî ve Atâ’ya gelince, ben de onlar gibi ictihad ederim ” ( el-Mekkî, Menâkıb, I, 74-78; ez-Zehebî, Menâkıb, s. 

20-21 ). Ebû Hanife fıkhı; ” kişinin leh ve aleyhte olanı, yani iyi ve kötüyü tanımak ” diye tanımlar ve meselelerin hükümlerini kitap, sünnet, icmâ ve kıyas delillerinden birisine bağlar. Herhangi fıkhî bir mesele önce Kur’ân âyetleri ile karşılaştırılır. Âyetin İbâre, işâre, iktizâ veya delâletinde bir şey varsa ona bağlı olarak çözülürdü. Kur’ân’da bir çözüm bulunmazsa, sünnete başvurulur. Ancak Hanefilerin sünnetin Hz. Peygamber’e dayanmasını tâyin hususunda özel metotları vardır. Bu usûle göre, her an’ane bir sünnet olmayabilir. Mütevâtir ve meşhur hadisler dışında kalan haber-i vâhid ve mürsel hadisler özel incelemeye tâbi tutulur.”

Yukarıda Nakletmiş olduğum alıntıda ehli sünnet mezhebinin temel olarak takip ettiği metot (Kitap, sünnet, icmai ümmet, kıysı-fukaha)
Kitap=kuran=Allah hükümleri Allah’ın kanunlarıdır. Eğer Allah’ın hükümlerine Allah’ın Kanunlarına eşdeğer bir hüküm koyan bir kanun koyabilen varsa o da haşa Allah olur. Oysa Kainatı ve insanları yaratan bir tek Allah vardır. Eğer iki Allah olsaydı kainat fesada uğrardı.

21/22- Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden Yücedir.

Allah bizi bu Kuran'dan hesaba çekecektir.

43/44- Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.

İman edenleri doğru yola götüren tek kaynak kurandır.

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

Kuran insanlar için her bir örnekten vermiş hiçbir eksiklik de bırakmamıştır.

17/ 89- Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler.

6/ 38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

Peki o zaman mezheplerin temel ilkesini oluşturan kuranda bulamazsan sünnete bakacaksın sünnette bulamazsan sahabelerin içtihadına bakacaksın onlarda da bulamazsan kıyas edeceksin anlayışı sizce geçerli bir mazeret midir?

Allah peygamberin tanımını yaparken,kendisine kul olan ve kendi gönderdiği vahyin dışında bir davranış ve sözde bulunamayacağından bahsetmektedir.

69/ 40- Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.

69/41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?

69/42- Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?

69/43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.

İman eden ve Salih amel işleyen Müslümanlar için Allah’tan başka hüküm koyucu kanun koyucu yoktur. İman ettikleri nebi ve resul de o vahyin dışında bir sözde ve bir davranışta da bulunamazlar. İman eden Müslümanlar için nebiler Allah’ın gönderdiği vahiyleri getirme ve yaşama sebebiyle Müslümanlar önünde onların önemli bir değeri ve kutsallığı vardır.

2/ 285- Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sanadır" dediler.

Peygamberleri Diğer insanlardan ayıran özellik onların Allah’tan vahiy almalarıdır. Kuran’da Hiçbir zaman nebi olanların dışındaki insanları örnek alın diye bir ifade geçmez. Bunun sebebi ise onların söylem ve davranışlarında kontrol Allah’ın değildir. Sadece kovulmuş şeytanın katıştırmalarını Allah peygamberlerden kaldırmış ve kendi ayetlerini sağlamlaştırmıştır.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

22/53- Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler.

İnsanlar bir hayat boyunca akıl baliğ çağından bunaklık ve ölüm dönemine kadar geçen süreçte küfürden hakka haktan küfre geçebildikleri halde, nebiler için bu söz konusu değildir. Hiçbir peygamberin kendisine o sorumluluk yüklendikten sonra nebilikten atıldığı görülmemiştir. Bu Allah ile onların bir sözleşmesidir.

3/81- Hani Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de "Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım" demişti.

33/6- Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitab'ında birbirlerine öteki mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitap'ta yazılmış bulunmaktadır.

33/7- Hani Biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.

Örnek davranış ve iman edenler için model teşkil eden davranış vahye muhatap olan nebi ve resul olanlardır. Eğer nebilerin dışında insanlar kendilerine model olarak başka insanları model olarak alırsa onların doğru olanlarını aldığı gibi yanlış olan yanlarını da alacaklardı. Allah ise doğru olanları yapmamızı istemektedir. 

Her nebinin kendisinden önce gelenleri doğrulaması ve kendisinden sonra gelecek olanları da müjdelemesi tek bir ümmet ve tek bir şeriat akidesinin devamı içindir. Ehli- kitap ve İslam toplumlarındaki bozulma ve yozlaşmaların bu denli çoğalması nebilerin getirdiklerinin dışına çıkarak bir takım şeyhleri mezhepleri kendilerine model almalarından kaynaklanmaktadır.

33/21- Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah tarafından gönderilmiş olan nebi ve resuller, Kendilerine yüklenen göreve kesinlikle ölümü göze olarak sahip çıkmışlardır. İnsanlık var olalıdan bu tarafa binlerce nebi ve resuller gelip geçtiği halde Kuran’da sadece yirmi beş tanesinin ismi zikredilmiştir. Bunun bir sebebi olmalı. Kuran tarih sahnesinde ses getiren ve kıssası olan peygamberlerden söz etmiştir.

40/77- Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Sonunda ya onlara va'dettiğimiz (azab)in bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar Bize döndürülecekler.

40/78- Andolsun, Biz senden önce elçiler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve kimini anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.

Nebilerin ellerindeki temel silahı Allah’tan başka kendisine destek veren Müslümanlardır. Onlar peygamberleri koruyup destekledikleri sürece Allah’ın göndermiş olduğu emir ve yasaklar yeşermekte, onlar desteklenmediği sürece de kıssa oluşturamadan örnek bir davranış sergileyemeden öldürülüp tarih sahnesinden kaybolmuşlardır.

Nebi ve resuller toplumlara geldikleri zaman davul zurnayla karşılanmadılar. Dövüldüler, sürüldüler ve öldürüldüler. Çok az insan onların destekçisi ve yolunu takip ettiler.İnsanların büyük çoğunluğu nebi ve resullerin aleyhinde çaba harcadılar. Kuran nebi ve resullere destek verenlerin çekmiş oldukları işkence ve zulümden söz ederken şöyle buyurmaktadır.

2/214-Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.

Evet, Allah dünya hayatını bir imtihan yeri olarak yaratmıştır. Bir taraftan iblisin zulme haramlara karşı teklif sunup insanları yanıltmaya çalışırken bir taraftan da şeytanın yolunu takip eden insanlar tarafından insanlar yanıltılmak istenmektedir. İşte aklını kullanan her insan için şeytan ve dostlarından kaçınarak Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu doğru yolu bulabilecek donanımda yaratılmış ve onları inanmayanlara karşı bir imtihan vesilesi kılmıştır.

Şu bir gerçek ki; Bir insan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar bir araya gelip onu doğru veya yanlış yola götürmek isteseler götüremezler. Bu insana verilmiş Allah tarafından bir hak ve yetkidir. İşte Nuh peygamberin oğlu ve karısına söz geçirememesi, Lut peygamberin karısana İslam’ı anlatamaması firavunun karısının firavunun zulmü karşısında Müslüman olması, İbrahim peygamberin babası ve yakınlarına İslam’ı kabul ettirememesi, söylenen sözün doğruluğunu kanıtlamaktadır.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki; Allah kendi dinini ne mezheplere ne meşreplere, ne şeyhlere bırakmamıştır. Sadece insanlar içerisinden kendisiye insanlar arasında elçi olarak seçtiği nebiler ve resullere Allah vah yeder onlar da o vahye hem uyarlar hem de o vahyi kendisine duyarlı olan insanlara tebliğ ederler. Onun dışında yol arayanlar asla kurtuluşu ve doğru yolu bulamazlar ve bulamayacaklardır da.

Yukarıdan beri anlatarak geldiğimiz nebevi metodun dışındaki yollar rabbani yol değildir. Şimdi kurandan nebi ve resullerin toplum içerisinde vahyin kontrolünde izledikleri metodu kurandan incelemeye çalışalım.

ALLAH TEK BİR FIRKA OLDUĞUNU BİLDİRMEKTEDİR.

58/22Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.

İşte Bir Müslüman’ın Kuran’da Tanımlanan yeri ve konumu. İnanan bir insan için Allah ve onun yoluna davet eden nebi ve resullerden daha kıymetli kim olabilir ki? Allah ve resulüne baş kaldırmak Allah ve resulünün getirmiş olduğu kanun ve prensiplerden ayrılarak Onun dışında yollara sapmaktır. Bu yollar da devamlı üzerine basa basa durduğum gibi ehli kitabın ve müşriklerin gittikleri yolardır. Kuran Allah resulü ve ondan önce gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin yollarını rabbani yolun dışında gidenlerden ayırarak, nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini şöyle izah etmektedir.

68/9- Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman

Bir vücutta iki kalp bulunmadığı gibi, aynı zamanda bir kalpte iki tane din de bulunmaz. Kapı ya açıktır ya da kapalıdır. aynı anda kapı hem açık hem de kapalı olamaz. Aynen onun gibi bir kalpte de aynı anda hem küfür hem de iman barınamaz. İman girerse küfür çıkar küfür girerse de iman çıkar.

33/1- Ey Peygamber, Allah'tan sakın, kafirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

33/2- Sana Rabbinden vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

33/3- Allah'a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter.

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

Bu gün dünya üzerinde gerek toplum olarak, gerekse de devlet olarak nebevi metot yoktur. Ehli kitap toplumları bu Allah katındadır deyip, kendi uydurdukları din anlayışları Allah’tan olmayan vahyin orijinalinden sapmış dinler peşinde gittikleri gibi, müşrik olanlar da bir takım ideolojilerin peşinde giderek rab yolundan ayrılmışlardır.

Dünya üzerinde , Kuran’da müşrik kelimesinin bir uzantısı olan ateizmim ve deizmim anlayışıdır. Yani Allah dünya hayatında insanların yaşam biçimlerini belirlemez. Biz kendi işimizi kendimiz belirleriz anlayışı hakimdir. Deistler Ateistlerden Allah’a inanmakla farklılaşmış olsalar bile, Allah’ın onların yaşam biçimlerinde bir etkisi katkısı bir mesajı yoktur. Bir başka ifadeyle peygamberlik yok kitap yok ahret alemi diye de bir şey yoktur.

Bu gün dünya üzerinde, laiklik demokrasi sekülerizim pozitivizmim rasyonalizmim çığlıkları atanlar kurana göre müşriktirler. Yani Allah’ın rabliğini kabul etmeyerek insanların kendi akıllarından uydurdukları ideolojilerin peşlerinde gidenlerdir.

Evet gerek Hristiyanların, gerekse de Yahudilerin, Vahiy orijinli dinden saparak, insanlara sundukları din insanları tatmin etmemiş. Ve akabinde bin yedi yüz sek sen dokuz yılında Fransız ihtilal ini doğurmuştur. Ve meyve olarak laiklik ilkesini getirmiştir.

Laiklik; Tanım olarak din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılarak devletin dine dinin de devlete karışmaması olarak tarif edilse de, bunun altında Allah'ın söz ve hükümlerinin tedavülden kaldırılması olarak karşımıza çıkmaktadır.

Allah ise insanlara dünya hayatında nerede nasıl davranılacağını nebi ve resuller aracılığı ile, gerek fert olarak gerek toplum olarak gerekse de bir devlet olarak bir yaşam biçimi ortaya koymuştur. Allah’ın koyduğu bu yaşam biçimi insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa adı İslam’dır. Teslim olanların adı da Müslüman’dır.

İslam;esenlik demektir girenler için kurtuluş vaat etmektedir. Ama Allah’ın emirleri, fertte, toplumda, ve devlet halinde güç haline geldiğinde herkes dünya yaşamında başkalarına kendi din anlayışlarını başka dinde olanların üzerine zulüm ve işkence aracı olarak kullanmadıkları sürece istedikleri dine inanabilirler ve din anlayışlarının getirdikleri kurallara uymalarında serbesttirler.

Ama Ne yazık ki; ehli kitap ve İslam toplumlarında, İnsanlar kendi dinlerini kabul etmeyenlere savaş açarak onları yok etmeyi bir cihat ve cihat ederken öldüklerinde de bir şehitlik mertebesine ulaşmak olarak algılamışlardır.Allah İse,Kendi yolunda gidenleri eğitirken, başka dinde olanlara başka dinde olan ve kendilerine din konusunda savaş açmayan ve yerinden yurdundan sürmeyenlere karşı savaş açmayı yasaklamaktadır.

60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

60/9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.

Müslümanım diyenler kendi keyiflerine kendi isteklerine göre ,hareket etme hakları yoktur. Herhangi bir konu hakkında ihtilafa düştükleri zaman onu Allah'ın göndermiş olduğu hükmünde aramalıdırlar.İnsanlar ilk yaratılışlarında Allah ile bu konuda sözleşmişlerdi.

7/172- Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.”

İnsanlar yaratılırken bu donanımla yaratılmışlardır. Allah’ın rabliğini kabul etmeyenler Allah'ı kabul edip etmemeleri  bir anlam taşımaz. Allah’ın rabliğini kabul etmek de onun göndermiş olduğu nebi ve resullerin getirdiklerine iman etmek ve onunla yaşamaktan geçer.

TAĞUTİ SİTEMLER VE PARTİLER:

Tağuti sistemlerde Kanun koyucu hüküm koyucu İnsanlardır.İlah edinmek ona tapmak ideoloji sahiplerinin koyduğu ilkeleri hayata geçirerek o kurallar çerçevesinde hayatı düzenlemektir. Batı ülkeleri ve onu model alan diğer ülkeler laiklik anlayışını hayata geçirmekle Allah’ın emir ve yasaklarına değer vermeyip kendi anlayışlarına göre yaşam ve toplum düzeni kurmayı amaçlamışlardır.

Nebevi metotta ise Nebiler ve resuller Allahın emirleri dışına çıkmadan hayatın her alanında koyduğu kurallar çerçevesinde hayatı anlamlaştırmayı kendilerine ilke edinirler.İnsanlar ya Müslüman’dırlar ya da gayri Müslüman’dırlar. Bir insan hem Müslüman hem de gayri Müslüman olamaz. Müslüman olanların hayatı yaşamı davranışları, yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından belirlenir. Haramlar vardır helaller vardır.

6/161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine… O, müşriklerden değildi."

6/162- De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."

6/163- "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim."

Tağuti sistemlerde partiler kurulurken hangi toplum hangi devletlerde olursa olsun, kendilerinin önüne konmuş anayasa çerçevesinde söylem ve eylemlerini gerçekleştirmek zorundadırlar. Bir insanın iyi veya kötü olması onun uygulamada bir şey değiştirmez. Anayasalar ancak toplumun değişmesiyle ancak değişebilir. Bir toplum ve kavim nasılsa başa geçen yöneticiler de aynıdır.

8/53- Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

İslam toplumlarında siyasi yelpazede bir model olmayışı onları darma dağınık ve param parça yapmıştır. İslam Bir model bir toplum ve devlette fiili olarak yaşamını göstermedikçe, insanların İslam’a karşı bakışları asla değişmeyecektir. Son nebi ve resulün Medine’den bir devlet olup bütün dünya o devletin güzelliklerini görmeye ve meyvelerini yemeye başlayınca harıl harıl İslam’a akın etmişlerdir.

İslam’a Girmek ancak tağutu ret etmekle başlar.” La ilahe illallah” Kelimesi söylendiği zaman, söyleyen insanlar öldürülüyor. Yerinden yurdundan sürülüyor. Ve işkence görüyorlardı.Sebebi sadece Allah’ın dışındaki ilahların Rabliğini ret etmek, ve sadece rab olarak Allah'ı kabul etmekti.

Hiçbir peygamber Allah’ın dışında rab edinmemiş ve Allah’ın dışında kanun koyan ideoloji üreten sistemler adına yemin de etmemişlerdir. Bu gün dünya üzerinde İnsanlar ya putları adına ideoloji yaşam biçimi üretmekteler , ya da Allah adına kendi menfaatleri için Allah ile ilgi ve alakası olmayan din ortaya koyarak onu kendilerine yaşam biçimi olarak kabul etmişlerdir.

2/174- Allah'ın indirdiği Kitap'tan bir şeyi göz ardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azap vardır.

2/175- Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!

Laik demokratik ilke ve inkılaplar, Allah’ın koyduğu kural ve yasaları tanımayıp kendi uydurdukları ideolojiler adına hayatlarını düzenlemektedirler. Bir adam hem laikim diyecek hem Müslüman’ım diyecek Bu Allah katında doğru olmayan eşyanın yapısıyla uyuşmayan bir anlayıştır.

Kuran gerek puta tapıcıların gerekse ehli kitap olanların söylem ve eylemlerini şöyle fotoğraflamaktadır.

2/78- Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler.

2/79- Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.

Allah bu iki yolda yürüyenleri müşrik olarak tanımlamaktadır. Müşrik Allah’ı tanımamak değil, Allah adına dünya hayatında kullanma kılavuzu üretenler olduğu gibi, Kendi elleriyle ortaya bir dünya düzeni kurmaya çaba harcayanları da kapsamaktadır.

9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

16/120- Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.

Daha önce de bahsettiğimiz Gibi, müşrik Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri kitapları, ve ahret gününü kabul etmeyenlere Kuran’ın verdiği bir isimdir. Ve bunun arkasından bu koşulları kabul ettiği halde Allah adına Allah’tan olmayan din uyduranlara, onların sözlerini taklit etmeleri sonucunda onlara da müşrik ifadesi kullanılmaktadır. Allah katında hüsn-ü kabul görecek olan din saflık ve berraklığını kaybetmemiş Halis olan İslam dinidir.

16/120- Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.

Kuran’ın verdiği bu bilgilerden sonra Müslümanım dedikleri halde ilke ve inkılaplara bağlı kalacağına tağutlar adına yemin ederek doğru yol izleneceğini sananlar yanılmaktadırlar. Onlara sorduğunda şimdi yeni bir peygamber gelmiş olsa hangi partiye oy verir veya destek verir dendiğinde ehli kitap olanlar kendi partilerini destekleyeceğini söylemektedirler. Peygamberlerden örnek istendiğinde de Yusuf peygamberi vermektedirler. Şimdi kurandan Yusuf peygamber maliye bakanı mı idi, Yoksa Allah’ın haram kıldığını haram sayan ve helal kıldıklarını helal kabul eden hanif bir Müslüman bir yöneticimiydi? Şimdi kurandan onu incelemeye çalışalım.

YUSUF PEYGAMBER TAĞUTA KULLUK DEĞİL ALLAH'A KULLUK YAPTI:

Önce siyasi partilerden, hangisi olursa olsunlar,Nebevi olmayan bir söylem ve eylem ile işe başlamaktadırlar. Hiçbir peygamber, Bulunmuş oldukları otoriteye bağlı kalarak hayat süreceklerine dair bir söylem ve eylemde bulunmamışlardır. Allah Adına din uyduranlar, rabbani olmayan siyasi duruşlarına malzeme olarak Yusuf peygamberi örnek vermektedirler. Oysa Bütün peygamberlerin Allah ile Allah’ın rabliğinden ayrılmayacaklarına dair bir sözleşmeleri vardır. Yusuf da bir peygamberdir. O da bu sözleşme yapanlardan birisidir.

33/7- Hani Biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.

Kuranda Hiçbir peygamberin Allah ile yapılan bu sözleşmelerini bozduğuna dair bir işaret ve belge yoktur. Elbette her peygamber kendi elinde olmadan gayri ihtiyari hataları olmuştur. ama Allah onları bizzat düzelterek orada yanlışlığını düzelttiği belgelenmiştir.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Peygamberler hakkında ayetlerden kısa örnekler sunduktan sonra, Yusuf da gönderilen peygamberlerdendi.

6/84- Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.

6/85- Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir.

6/86- İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık.

6/87- Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
6/88- Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir. Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp-ettikleri 'onlar adına' boşa çıkmış olurdu.

6/89- Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunları tanımayıp-küfre sapıyorlarsa, andolsun, Biz buna (karşı) inkara sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.

Şimdi Kuran’da geçen Yusuf peygamber ile kıssayı özet olarak inceleyerek çarpıcı ayetleri nakletmeye çalışalım.


YUSF KISSASINDAN VERİLEN AYET ÖRNEKLERİ:

12/22- Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.

Bu ifade hazreti İsa peygamber de dahil bütün nebiler için geçerlidir. Çünkü insanlar ergenlik çağına eriştikleri dönemden başlayarak bunaklık ve ölüm dönemine kadar yaşadıkları hayattan sorguya çekileceklerdir. İşte Yusuf’un Nebi ve resul olan babasının yanında çocukluk çağında almış olduğu nebevi kütür, ona hayatta doğru bir bakışın yolunu açmıştır. 

Hiçbir nebi ve resul öyle şans eseri Allah tarafından seçilmemişlerdir. Onların hayattaki davranış ve göstermiş oldukları çaba onları doğru yola nebi ve resul konumuna taşımıştır. Her insanın gittiği yolda duyarlılığını arttırması yoğunlaşması ve arkasından din konusunda nebi ve resullük gelmiş. teknoloji konusunda da icadını gerçekleştirecek bilgiye ulaşmışlardır.

Hazreti Yusuf’un başına gelenler ve o konuma kadar sabır ve metanet göstererek gelmesi, onu nebi ve resul konumuna taşıyarak hem Allah’ın onu dünya hayatında ödüllendirmesi hem de ahret hayatında ödüllendirmesine neden olmuştur.

Hazreti Yusuf babasının yanında iken kardeşleri tarafından işkence görmüş, hem de köle olarak satın alınan saray eşrafından işkence görmüştür. ilginç olanı da Allah’ın yasak ettiği bir zinayı efendisinin hanımı tarafından zor ve baskı ile Yusuf’tan murat almak isteğiyle başlamıştır. Kıssada olay şöyle anlatılmaktadır.

12/23- Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez."

12/24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

12/25- Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?"

12/26- (Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak istedi." Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.

12/27- Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir."

12/28- Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi.

12/29- "Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkarlardan oldun."

Hangi bir erkek hayatının en güçlü bir çağında yalnız olarak kadının yanında kadının saldırması ve murat alma isteği karşısında sabır ve direncini gösterebilir? Yusuf’u nebiliğe taşıyan sabır ve erdemlilik budur işte.Kalplerden geçenleri gizli ve açık her şeyi bilen Allah Yusuf’un Kalbinden geçeni de biliyordu. Ayet ne muhteşem ne güzel edebi bir sanatla olayı şöyle özetliyordu.

12/24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

Bir taraftan Yusuf’a yasak olan zina, bir taraftan da iblisin Yusuf’a kadının isteğine karşı istek duydurma olgusu . işte iki zıt istekler karşı karşıya gelerek Yusuf’un büyük bir imtihanını oluşturuyordu. Bu imtihanda Yusuf’un galip gelerek vezirin karısının da mağlup olmasıyla yapılan inceleme ve araştırma sonucunda belgelerle ortaya konmuştur. Düşman boş durmuyor. Yusuf Hakkında tuzaklar kurmaya devam ediliyor. Ve olayı kuran anlatmaya şöyle devam ediyor.

12/30- Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz." dedi.

12/31- (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler.

12/32- Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak."

Kuran, Yusuf’un davranış ve yaşam biçimini mecazi bir anlatımla böyle ifade ediyordu. Kadınların ellerini kesmelerini Yusuf’taki güzellik karşısında yenik düşmelerini, onun gerçekten davranışlarıyla kalbinin mükemmelliğini sezerek öyle bir insanla beraber yaşamak her kadının bir rüyasıdır anlayışı, hakim oluyor.Aslında bu kıssada aşk meşk olayından öte insanların ebedi bir hayata hazırlayan bir ufuk görülmektedir. Yusuf’u Şu ifade insanların arzulayıp da ulaşmakta zorluk çektiği şu boyuta taşımaktadır.

12/32- Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak."

Yusuf’un bu erdemli davranışı saray ve şehirde dalga dalga yayılıyor. Yusuf’un masumluğu ve kararlılığı şehir ve saray halkının vicdanlarında bir ses getirse de ona karşı desteklerini verip onun yanında yer alabilecek kadar olgunlaştırmamıştı. Yusuf bu ikinci imtihanı da başarıyla kazandıktan sonra sıra üçüncü imtihan aşamasında gelmektedir. Bakalım Kıssayı izlemeye devam edelim. Ne göreceğiz?

12/33- (Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum."

12/34- Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.

12/35- Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı.

Aslında Bu kısada bahsedilen sadece zina olgusu değil, saray eşrafının ve şehrin din ve yaşam biçimlerindeki bozukluğun zina ile ön plana çıkarılmasıdır. İsterseniz Lut kavminin bu konuyla ilgili bir yanlışlığını naklederek konun anlaşılmasına katıksısı olacağına inanıyorum.

15/71- Dedi ki: "Eğer yapmak-istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım."

Burada Kastedilen Lut peygamber kızlarını kavminin kafir olanlara peşkeş çekmesi değil, Lutiliğin ön plana çıktığı toplumda mecazi bir anlatım sanatı ile anlatılan bir üsluptur. Yani her şeyin bir helali haramı olduğu gibi, cinselliğin de bir helali haram olanı vardır. Onu anlatmak istiyor.

İşte Yusuf kıssasında da vezirin hanımının gayrı meşru yoldan evli iken Allah’ın yasakladığı bir ilişkiyi meşru gösteren bir toplumun yaşam biçimini bize özetleyerek anlatmaktadır.

Sarayın ve toplumun Yusuf üzerindeki baskı öyle boyutlara ulaşıyor ki , Allah’ın emirlerine muhalefet eden ve kendisini öyle bir yaşam biçiminin içerisine sürükleyecek olan bir zihniyeti tepeleyerek Zindan hayatını tercih etmiştir. Allah’ın yasakladığı şeyleri yapamamayı bunun bedelini işkencelerle ödemeyi tercih etmesi, toplumun zamanla gönüllerinde taht kurmasına vesile olmuştur. Yusuf’un her türlü baskı ve zulümlere rağmen dik duruşunu bozmadan Allah’ın dışındaki güçlere boyun eğmeden yoluna istikralı bir şekilde devam etmesi onu hem Allah’ın razı olacağı cennetine, hem de dünya hayatında dilediği gibi toplumun velayetini alarak hareket edecek mevkiye taşımıştır.

Yusuf Zindanda iken şehir halkı mazlum bir insanın, suçu olmayan bir insanı,üstelik vezirin hanımının yaptığı bir suçu Yusuf’a iftira atması bu güzel davranışın bedelini zindanla daha da zulüm üstüne zulüm çektirilmesi düşünen halkta fırtınalar estirmiş Yusuf’a arşı halkın sevgisi sempatisi artmıştı.

Toplumlarda üst makamlara gelmiş olan insanlar,genelde dürüstlük ve toplumun dertlerini dert edinen insanlar olmuştur. Tayyip Erdoğan çok kısa bir zaman dilimi içerisinde devlet başkanlığı konumuna taşıyan olay onun bir şiir okuma yüzünden hapse atılmasıydı. Onun suçsuz olarak hapse atılması millet vicdanında derin bir yara açmış sağ duyulu insanların desteğiyle onu devlet başkanlığı makamına taşımıştı.

İşte Yusuf’taki olay da buydu. Suç İşleyenler hapse atılması gerekirdi. Aksine Yusuf suç işlemek için zorlanmış suç işlemediği için de zindana atılmıştı.

Kuran’ın anlattığına göre saray eşrafı ve halk, gayri rabbani yolda yürüyen Kendilerine Allah adına bir takım putlar edinen bir kavim olduğu anlaşılıyor.

Hiçbir zaman kafir ve müşrik toplumların önde gelenleri,gelen peygamberleri davulla zurnayla karşılamaz. ve karşılamamışlardır. Bu Allah’ın değişmez sünnetlerindendir.

34/34- Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir.

Her ülkenin idarecileri ve zorbaları kendi tahtlarının yıkılıp yok olacağından endişe etmektedirler. Onlar vicdanları gittikleri yolun yanlış olduğunu , vicdanlarını dinledikleri zaman biliyorlardı. Dünya sevgisi makam koltuk şan şöhret tutkusu onları gelen nebi ve resullere destek vermeyi onlara iman etmeyi engelliyordu. Ayrıca kendi işkence ve zulümle itaat ettirdikleri mustazaflara gelen nebilere iman etmemeleri için baskı uyguluyorlardı.

Kavminden duruş ve yaşam biçimi farklılığı ile zindana atılan Hazreti Yusuf zindanda bulunanlara şöyle mesaj vererek kişilik ve kimliğini tanıtıyor.

12/37- Dedi ki: "Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim."

12/38- "Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler."

12/39- "Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?"

“Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim."

Bu ifade Bazı siyasi partilere yaşam biçimi olarak örnek gösterilen peygamber Yusuf peygamberdir demeleri, Yusuf peygambere ve Allah’a İftira atmaktadırlar.

Bütün peygamberlerde temel haslet, Onlar yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın rabliği dışına çıkmayacaklarına dair Allah ile sözleşmeleridir. Onlar dövülmüşler sürülmüşler öldürülmüşler ama, Asla Allah’ın rabliğini bırakarak Allah’tan başka rabler edinmemişlerdir.

12/38- "Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler."

Bu delil onlara yetmiyor mu ki; Yusuf müşrik bir hükümdarın maliye bakanı olarak görev yaptığını söylemektedirler.

Hayır Yusuf bir peygamberdi. Peygamberler asla Yol ortasında buluşarak onlara yaranmazlar.

68/9- Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.

Bu ayete Göre Yusuf peygamber Müşrik bir hükümdarın maliye nazırı olarak çalışmış olsaydı Hükümdara yaranıp Allah’ın ayetlerini eğip bükmeyecek miydi?

Yusuf Zindanda iken Yusuf’a yapılan zulüm ve işkence ve Yusuf’un onlara karşı masumane tavrı halkın vicdanlarında derin yaralar açmış, saraya karşı isyan ve düşmanlık artarken bunun aksi olarak da Yusuf’u bağırlarına basmışlar dalga dalga Yusuf’a olan sevgi hasret yayılmaya başlamıştır.

12/39- "Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?"

12/40- "Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, Kendisi'nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler."

12/41- "Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz iş (artık) olup bitmiştir."

12(42- İkisinden kurtulacağını sandığı kişiye dedi ki: "Efendinin katında beni hatırla." Fakat şeytan, efendisine hatırlatmayı ona unutturdu, böylece daha nice yıllar (Yusuf) zindanda kaldı.

12/43- Hükümdar: "Ben (rüyamda) yedi besili inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor; bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru. Ey önde gelen (kahin-bilginler,) eğer rüya yorumluyorsanız benim bu rüyamı çözüverin" dedi.

12/44- Dediler ki: "(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz."

12/45- O iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman sonra hatırladı ve: "Ben bunun yorumunu size haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin" dedi.

12/46- (Zindana gidip:) "Yusuf, ey doğru (sözlü insan).. Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar."

12/47- Dedi ki: "Siz yedi yıl, önceleri (ektiğiniz) gibi ekin ekin, yediğinizin az bir kısmı dışında (kalanını) biçtiklerinizi başağında bırakın."

12/48- Sonra bunun arkasından (kuraklığı) zorlu yedi yıl gelecektir, sakladığınız az bir miktar dışında, daha önce biriktirdiğinizi yiyip bitirecektir."

12/49- Sonra bunun arkasından bir yıl gelecektir ki, insanlar onda bol bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar."
Yusuf Zindanda iken bile dışarıda hükümdar ve kavminin başlarına gelen sıkıntıları halletme danışma merkezi olduğu görülüyor. Yusuf’un sıradan bir insan olmadığı onun nebi ve resul olduğu gelecekte olan olayları Allah’ın ona verdiği bilgiyle bildiğini ve söyledikleri şeylerin tek tek doğru bir şekilde çıkması sonucunda, Yusuf hükümdar ve halkın nazarında Bulunmaz bir nimet gözüyle bakılmaya başladı.

Yusuf zindandan çıkarılıyor.ve kendisine yapılan iftira ve zulüm nedeniyle halkla yüzleşiyor. Yusuf’un ter temiz bir insan olduğu ortaya çıkıyor. Olay kuranda şöyle anlatılıyor.

12/50- Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) "Efendine (Rabbine) dön de ona sor: "Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir."

12/51- (Hükümdar topladığı o kadınlara:) "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar: "Allah için, haşa" dediler. "Biz ondan hiçbir kötülük görmedik." Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki: "İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söylenlerdendir."

12/52- (Yusuf aracıya şunu söyledi:) "Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi."

12/53- "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir."

12/54- Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: "Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin."

12/55- (Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim."

12/56- İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi ona nasip ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız.

Burada Yusuf; Naklettiğim son ayette de belirtildiği gibi hükümdarın emrinde bir maliye bakanı değil mısırın ve o günkü toplumların En güçlü iktidar sahibi olarak karşımıza çıkmaktadır.

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
MERSİN- ANAMUR
03248147885

2 yorum:

Unknown dedi ki...

hazret kelimasi ne anlama geliyor kimlere hazret denir

Adsız dedi ki...

ya ,hocam
bu n demoğoji ya
rabbim
ıslah etsin