19 Aralık 2011 Pazartesi

KURAN'IN GLOBALLEŞEN DÜNYAYA VERDİĞİ MESAJ.


DÜNYA TOPLUMLARINDA ÖNE ÇIKAN DİN
LAİKLİK
ÖZGÜR ANSİKLOPEDİDEN ALINTI!

Laisizm veya Laiklik (Fransızca: Laïcité), devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir. Fransızca'dan Türkçe'ye geçmiş olan "laik" sözcüğü, "din adamı olmayan kimse; din adamı dışında kalan halk" anlamına gelen Latince "laicus" sözcüğünden gelmektedir. Roma döneminde din adamlarına "Clerici" din adamı olmayanlara da "Laici" adı veriliyordu.

Kavram [değiştir]

Laik kelimesi Yunanca laos ismi ve laikos sıfatından gelir, Latincesi laicus’tur. Laos: halk, kalabalık, kitle demektir ve zıttı kleros’tur. Laikos: halka ait, ruhban olmayan demektir. Laicus: dinsel olmayan, demektir ve Osmanlıcada bu terim ladini ile karşılanmış fakat bu tutmamış, Fransızca laik kelimesi Türkçeye girmiştir. Laos/kleros karşıtlığı MÖ 3. yüzyılda, din yönetiminde iki sınıfı belirtmek üzere kullanılmıştır. Hıristiyanlığın ilk yüzyılından itibaren kilise adamlarına klerikoi (Latince clerici), bunların dışında kalanlara laikoi (Latince laici) denilmiştir. Bu adlandırma, ruhani ve cismani bir ikiliğe de işaret eder. 

Yeniçağda laik terimi, felsefi ve hukuki, siyasal bir anlamla genişleyerek devlet ve din ilişkilerine ait bir tarzı ifade etmeye başlamıştır . Fransa’da 3. cumhuriyette laicisme kelimesi dile girmiştir. İngilizcede, papazdan başka bütün halka lay, laity denir ve laic, secular kelimeleri de cismaniliği ifade eder. Latince saecularis’ten gelen secular, özellikle İngiliz ve Alman toplumunda kullanılır.

Kavramı felsefi açıdan tanımlayanlara göre laiklik “insana, insan aklına, beşerin ebedi tekamülüne iman getirmektir.” Buna göre, laik devletin dine karşı oluşu ile tarafsız olması arasında bir fark görmeyenler, dinle ilgisi olmayan anlamının hepsini dinsizlik olarak tanımlamışlardır. Bazı düşünürler insan eylemlerini dinli, dinsiz, dindışı şeklinde üçe ayırmışlar, buna örnek olarak ibadet etmeyi dinli, dindarları hor görmeyi dinsiz, yürümek konuşmak gibi eylemleri dindışı olarak görmüşlerdir.

Siyasi anlamı üzerindeki tartışmalarda ise laiklik, liberalizmin dini kaynağı sayılır ve siyasi kudretin dini kudretten ayrılmasını ifade eder. Teokratik devletten demokrasiye geçerken devlet otoritesiyle din otoritesi sınırlandırılmış, laiklik klasik demokrasinin gerekliliğinin bir icabı olmuştur. Buna göre kavram, çağdaşlaşma ve insan hakları ile yakın bağlantılıdır. Buna mukabil, İsrail gibi bir din devletinde de demokrasi 1948 senesinden beri hiçbir askeri darbe ile kesintiye uğramadan başarıyla uygulanmaktadır.

Hukuki tanımlara göreyse en yaygın tanım, devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır'. Devlet, bir dine inanıp inanmama meselesini özel bir problem sayar, fertlerinin sadece maddi yönüyle ilgilenir, kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder. Devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapamayacağı gibi, bütün dinlere eşit mesafede durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına müdahale edemez. Bununla birlikte dinlerin düzenini bozacak davranışlarını da önlemekle yükümlüdür.

Kavramın tarihsel gelişimi Katolik Avrupa ile Anglosakson Avrupa arasında bir nüans yaratmıştır. Katolik ülkeler laik, diğerleri sekülerdir. Laik ülkelerde daha çok din devletin denetimi altındadır; buna mukabil seküler ülkelerde din ile devlet özerk iki alandır. 

Protestan ve Anglikan ülkelerdeki sekülarizm, günlük hayatı belirleyen dünyevi bir yaşama tarzını ifade eder ve dünyevi işlerde dini dışarda bırakmak anlamını edinir. Bu ülkelerde milli kiliselerin Roma Kilisesinden ayrılmışlığı, Kraldan ayrı özerk kurum oluşu da kavrama etkinlik kazandırmıştır. Bu aynı zamanda uluslaşma ve burjuvazinin ortaya çıkışıyla da ilgilidir. 

Laikliğin Bizans sezaropapismine ve elitist hakimiyete, sekülarizmin ise Roma paganlığına ve vicdan özgürlüğüne yakın olduğu belirtilmiştir.

Devlet ve din arasındaki ilişkilere bir temel sağlayan laiklik, bu ilişkiler açısından üç özellik gösterir: Devlet dine bağlıdır (teokrasi, Tibet); din devlete bağlıdır (imparatorluk, Bizans, Osmanlı, İngiltere, Rusya); ikisi de özerktir (demokrasi, ABD, Avustralya, Belçika). Laik devleti Duguit şöyle tanımlar: 

“Din konusunda kendisi tarafsız olup, mensupları bir dini taşımakla birlikte kendisi devlet olmakla hiçbir dini özellik göstermeyen ve hiçbir din ayini yapmayan ve kendi namına yaptırmayan devlet.” Bugün bütün dünyada, cismani ve ruhani ayrılık anlamındaki temel ilkeler kabul görmekle birlikte, her devletin toplumuna ve kültürüne has özellikler de kavrama girmiştir. 

Türkiye’de laik devlet ile Müslüman toplum arasında cumhuriyetin kuruluşundan beri bir gerilim vardır ve devletin özel siyasal bir kavramı olan irtica kavramı, laiklikle birlikte anılır olmuştur. Devlete göre irtica, dinin sahtesi ve taassuptur. İrtica kavramının hukuki mi ideolojik mi olduğu tartışmalıdır.Atatürk'e göre “her faydalı ve yeni şeye karşı çıkmak irticadır”.

İrtica, devletin laikleşmesiyle ilgili olarak kanun koyucunun hukuki normlarına aykırı hareketler, devletin dayandığı ana değerlere aykırı görüşleri bu açıdan etiketlemesi şeklinde tanımlanmakla beraber, dini kamuoyundaki dini vecibeleri yerine getirme davranışları ile bu anlayış sıklıkla karıştırılmakta, hatta seçimle işbaşına gelse dahi eğer bu aykırılık görülürse devlet en başta ordu kurumu olmak üzere müdahale edebilmektedir. 

Burada devlet, demokratik açıdan her türlü düşünceye geçit verse bile, bu düşüncelerin dine dayanıp dayanmadığı noktasında laikliğe aykırı hareketler kapsamında irticayı temel terim olarak benimsemiştir. Buna karşın irtica tanımının içeriği tam olarak doldurulamamaktadır. Türkiye laikliği, dünyada uygulanan laiklikten farklı olarak kemalist bir çizgide ilerlemektedir. Aslen Hıristiyanlık terminolojisine ait olan Ruhban sınıfı kavramının ve ruhban olmayan (laik) kesimin İslâm inancında yer almaması bu sorunun temelini oluşturmaktadır.

Tarihçesi [değiştir]

Eski çağlardan beri din, insanların, günlük yaşamında, toplumsal düzende ve devlet yönetiminde etkili oldu. Özellikle Hıristiyanlık Avrupa'da ortaçağ sonlarına kadar her alanda söz sahibiydi. Papalar krallara hükmedebiliyor, papaz, rahip, ya da keşiş gibi din adamları Hıristiyan dininin kurallarına göre insanların yaşamını yönlendiriyorlardı.

Zamanla değişen ve gelişen ticaret ilişkileri, kentlerin zenginleşmeye başlaması, Hıristiyan olmakla birlikte ayrı mezheplerden olanların çoğalması gibi etkenler Hıristiyan dininin dönemin yeni koşullarına göre gözden geçirilmesini gerektirdi. 16. yüzyılda dinde Reform hareketi oldu. Edebiyat, sanat ve bilimde Rönesans diye adlandırılan canlanma ve atılım dönemi de 15. ve 16. yüzyıllarda gerçekleşti. 

Böylece Hıristiyan dünyasında din, yaşamın birçok alanında etkisini yitirmeye başladı. Özellikle eğitim ve öğretim alanında yenileşmeler oldu. Din kurallarına uygun eğitim yapan kurumların yani sıra özgür düşünceye ve inanç özgürlügüne dayanan eğitim kurumları devlet tarafından açılmaya başlandı. 1789 Fransız Devrimi'nden sonra laiklik yavaş yavaş devletin bütün kurumlarında ve toplumda kendini kabul ettirdi.

En son 2008'de Türkiye'de parti kapatma davalarıyla ilgili olarak Avrupa Birliği, jakoben laiklik yerine demokratik laiklik kavramını tercih ettiğini belirtmiştir.[1],[2]
****

LAİKLİĞE KURAN’IN PENCERESİNDEN BİR BAKIŞ;

LAİKLİK: 

Bizim kültürümüze yansıyan yanı, Devletin, dini emirlerden arındırılmasıdır. Bir başka ifadeyle, Allah’ın nebiler aracılığı ile gönderdiği mesajları kabul etmeyip, insanların kendi koydukları yasalarla hayatın anlamlaştırmasıdır. Bir başka deyişle Allah’ın insan hayatındaki emir ve yasaklarının tedavülden kaldırılarak, insanların kendi akıllarından çıkardıkları kanunlarla halkın yönetilmesidir.

İnsan: Kâinatta Allah’ın özene bezene yarattığı en mükemmel varlıktır. O varlık halife unvanıyla kâinatta bulunan bütün varlıklara hükmedebilme yeteneği ile düşünme sorgulama doğruya ve yanlışa gidebilme eğilimi ile güçlü bir donanıma sahiptir. İnsan; Yeryüzünde ve kâinatta sorumlu olan tek varlıktır.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Buradaki emanet Allah’ın kendi katından vahyi ve evrensel yasalarla insana öğrettiği bilgilere uygun olarak yaşamalarını istemesidir. Yeryüzünü ve kâinatı, Allah’ın düzene koyduğu şekilde muhafaza etmesidir yeryüzünde ekini ve nesli bozarak yok etmemesidir.

7/56- Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır.

İnsanlar iki birbirine zıt yolda yürüyebilme yeteneği ile diğer varlıklardan ayrılmaktadırlar. Onlar Kuran’da genel ad olarak melek ismiyle tanımlanmaktadırlar. Bu sebeple dağlar taşlar ve kâinatta ne varsa insanların dışındaki bütün varlıklar melektirler. Bu sebeple melekler Allah’ı vermiş olduğu emre muhalefet etmezler. İstisnasız yerine getirirler.

59/21- Şayet Biz bu Kuran’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.

Allah insanlara iki kanaldan bilgi vermektedir. Birisi vahyi bilgiler, ikincisi de evrensel olan eşyanın yasalarına sırlarına ulaşılan bilgilerdir.

VAHYİ BİLGİLER;

Allah’ın insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa insanlar içerisinden nebiler ve resuller seçerek insanlığa dünya hayatında nasıl yaşam sürüleceği hakkında sunduğu dünyayı kullanma kılavuzu ile ilgili bilgilerdir. 

İşte laik anlayış Allah’ın gönderdiği yaşam kılavuzunu reddetmekle dini sadece vicdanlara hapsederek ahlak olarak sınırlamıştır. Oysa deist ve ateist seküler toplumların anlayamadığı bir gerçek var ki; İlahi mesajın insanların hayatından kaldırılmasıyla bir takım sosyal ve psikolojik rahatsızlıklar toplumu bir virüs gibi sarmakta eşyanın ve toplumun yapısı bozulmaktadır.

2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

İnsan yaratılış olarak iki boyuttan meydana gelmiştir. Birisi topraktan yaratılan et kemik olan beden, ikincisi de o bedenin yaratılış gayesine uygun şekillenmesini temin eden ruhtur. Beden ve ruhun ihtiyaçları karşılanırsa ancak insan rahat ve huzura kavuşur. 

Laisizm insanın vahiy bilgileriyle iletişiminin kesildiği bir hayat tarzı yaşam biçimidir. Bunun kaynağı batıdır. Batı kendi dinleri olan Hıristiyanlığın birçok olumsuz taraflarından kaynaklanan öğretileri tepki olarak yaşamdan kaldırmışlardır. Günümüzde bu toplumların adı deist seküler, pozitivist, rasonalist laik isimleriyle karşımıza çıkmaktadır.

Batının Yahudilik ve Hıristiyan anlayışının bir benzeri de İslam toplumlarına sıçramış ve onların içerisinden büyük bir kısmı batıya özenerek laiklik sevdasına düşmüşlerdir.

Laiklik; din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması dinin devlete devletin de dine karışmamasıdır. Evet, laiklik dinsizlik olmayabilir ama, dini kabul etmek de değildir.

Vahyi bilgileri insan hayatından söküp atarsan insan gece karanlığında kalakalır. Vahyi bilgileri kabul etmemek Allah’ın rabliğini de kabul etmemek demektir. Allah’ı dünya üzerinde kabul etmeyen insan sayısı yok denecek kadar azdır. Ama Allah’ı kabul etmek onun rab olduğunu kabul etmedikten sonra, bir işe yaramaz. Tıpkı susuzluktan yanan bir kişinin suya inanıp da onu içmemesi gibidir. Suyu içmeyen insanın suyu kabul etmesi bir işe yaramaz.

Allah’ın rabliğini kabul etmek de onun nebiler aracılığı ile gönderdiği dünya hayatında insanlar için vahiylerin çerçevesinde inanıp ve yaşamakla olur. İnsan o yaşamla ancak dünya hayatında huzur ve sükûna erer. İşte bu gün dünya hayatında toplumların o yaşamı kabullenip hayatlarına koymadıkları için, toplumun dengesi bozulmuş. Adam öldürme hırsızlık gasp soygun intihar fuhuş yağmalama açlık sefalet alabildiğine kol gezmektedir.

Allah peş peşe dizdiği nebilerle insanları dünya hayatında düzgün yaşamaya davet etmiş kurallara uymayanları ahret âleminde cezalara çarptırılacağını uyarmıştır. Rab olan Allah yerleri ve gökleri yaratmış ve insan en tenha ve en karanlık anda yapmış olduğu yanlış davranışların kaydını yapmaktadır. 

Bu bilinçaltında olan toplumlar ancak Allah’tan korkar ve suç işlemekten kendilerini uzaklaştırabilirler. Dikkat ederseniz suç işlemeler hep insanlardan gizli yerlerde işlenmektedir. Oysa bir Müslüman için Allah’ın gözetlemediği hiç gizli bir yer yoktur. O yapılan her kötülüğü yazmakta işlenen faili meçhul her cinayeti bilmektedir. Hatta insanların kalplerinden geçen çirkin kurmak istediği planları da bilmektedir.

6/59- Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır.

2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.

Deizmim böyle bir ilahi mesajı kaybetmekle ve kabul etmekten kaçınmakla, çok büyük bir yanlış yaptıklarının farkına varmalıdırlar. Yerleri ve gökleri yaratan insanı şekillendiren Allah’ın insanlara vahyi bilgi vermeden başıboş bırakması olacak şey değildir. Kuran; Allah’ın insanlara vahyi bilgiler gönderdiğini, kabul etmeyen toplumlara şöyle uyarıda bulunmaktadır.

6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.

Evet, Allah insanlara nebiler aracılığı ile dünya hayatında dünyayı ve kâinatı nasıl kullanılacağına nerde nasıl davranılacağına neyin haram nelerin helal olduğunu bildirerek vahiylerin çizgisinde yürüyenlerle yürümeyenleri imtihan etektedir.

İşte vahyi kendisine rehber edinen toplumlarda, toplumların kendi içlerinden seçtikleri devlet başkanının Allah’ın emirleri içerisinde insanları yönetmek çizgiden sapanlara yaptırım uygulayarak toplumu düzenlemesidir. Allahın emirlerinin Allahın emrettiği şekilde yaşanan bir toplumun yönetim şeklinin adı hilafettir.
HİLAFET

Ehli kitap ve İslam toplumlarında Allah’ın göndermiş olduğu dini güç ve otorite haline geldiklerinde kendi siyasi emellerine alet etmişlerdir. Bu yadsınamaz bir gerçektir. Bu vahyi bilgilere inanan toplumların af edilemez yanlışlarıdır. Ama her şeyin bir yanlışı varsa, bir de mutlaka doğrusu vardır. İslam toplumları nefsanî arzularına uyarak Allah’ın dinini adalet ölçülerinden saptırarak saklamaları gizlemeleri, Hâşâ Allah’ın kusuru değil, Müslüman’ım deyip de uygulamayanların kusurdur. 

Allah doğru bir din ve yaşamın örnekliğini peygamberler aracılığı ile ortaya bir model olarak koymuş Ve bununla kendisinden sonra gelecek kuşaklara kıble olmuşlardır. Fert halinde bir insan yaşayışından başlamak üzere devlet ve otorite haline gelen toplumların nebi olan resulle bizzat tatbikini örnek olarak göstermiş ve kendisinden sonra gelen kuşaklara siz de böyle yaşayın demiştir.

Bu şekilde kabul eden ve yaşayanlar kazanmış bunun dışına sapanlar da kaybetmişlerdir.

2/142- Birtakım beyinsiz insanlar: "Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da. O dilediğini doğru yola yöneltir."

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

İşte son nebi ve resul ile ortaya koyduğu hayat örneği kurandaki yaşam biçimidir. İslam toplumlarının bu Kuran’ı anlama ve uygulama konusundaki yapmış oldukları tahribatlar ve yanlışlar, Allah’a fatura edilmektedir. Oysa Allah nasıl kâinata kusursuz bir düzen verip yaratmışsa, İnsanların nasıl yaşayacaklarının kurallarını da kusursuz olarak göndermiş olduğu kitaplarla ortaya koymuştur. Bu kuralları kabul edip hayatlarına geçirenler hem bu dünyada hem de ahret âleminde kurtulmuşlardır.

KURAN’DA DEVLET YÖNETİMİ!

İslami Devlet: takvanın galebe çaldığı İslam toplumlarında, otoritenin vahyin getirdiği Kurallara göre halkı yönetmesidir. İslam toplumlarında Bir devlet başkanı kendi aklından çıkardığı veya toplumların veya bir zümrenin veya tağuti güçlerin ortaya koyduğu hükümlerle bir toplumu yönetme hakkı yoktur. 

İktidara geçen her devlet başkanı Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde bulunduğu sürece halktan biat istemekte, halk da devlet başkanı Allah’a ve onun getirdiklerine uyduğu sürece itaat edeceğine dair söz vermektedirler. Bir başka ifadeyle devlet başkanı Allah’a itaat ettiği sürece halk ona itaat etmekle yükümlüdür. Halk ile devlet başkanı arasında bu bir sözleşmedir. Anlaşmadır,akittir.

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahret gününe iman ediyorsanız, Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

İman: Allah’a, Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlere kitaplara, meleklere ve ahret âleminde tekrar diriltilip hesap görüleceğine inanmak demektir. İşte gönderilen kitapların getirdiği kurallar çerçevesinde de hayatı yaşamak Salih ameli oluşturur.

Her iman eden kendi bulunmuş olduğu konumda kendi üzerine yüklenmiş olduğu görev ve sorumluluğu yerine getirmekle görevlidir. Kim Allah’ın koyduğu kurallara Allah’ın tanımladığı şekilde uyarsa kendi iyiliği kendi menfaati içindir. Her yapılan güzel davranışlar kişinin kendi lehine, her yapılan kötü ve yanlış davranışlar da kişinin kendi aleyhinedir.

41/46- Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.

Allah’a İtaat onun koyduğu kurallara itaattir. Resullere itaat, Onlar O kuralları Allah’tan getirdikleri, vahyi emrettikleri için onlara kesin bir itaat vardır. Devlet başkanlarına itaat de nüans farkıyla peygamberlere itaatten ayrılmaktadır. Onlar Allah’a ve resulüne itaat ettikleri sürece onlara itaat şartı koşulmaktadır.

Peygamberlere itaat Allaha itaatle aynı konumda anılmaktadır. Çünkü peygamberlerin söyledikleri ve yaşadıkları vahyin ölçüsündedirler. İslam toplumlarında yanlış anlaşılan peygamber kavramı sanki Allah’ın gönderdiği vahiyler eksikmiş gibi peygamberlerin sünneti ve hadisleriyle tamamlanıyormuş gibi bir anlayış ortada dolaşmaktadır.

33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

Görüldüğü gibi peygamberi diğer insanlardan ayıran, onun vahiy konuşması vahyin ölçüleri içerisinde yaşamasıdır. Peygamberlere itaatin hep Allah ile beraber anılması onların vahyin dışında bir şey söylem ve eylemlerde bulunmamasından dolayıdır. Vahiyleri peygamberlerden kaldırıp atarsan peygamberler de diğer insanlardan farkı kalmazdı.

69/43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.

69/47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.

69/48- Çünkü o (Kuran, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.

İslam bütün insanları Allah’ın dışında tapınılan putları kaldırarak sadece ve sadece yerleri ve gökleri yaratan Allah’a kulluk ve ibadet etmeyi öğütlemektedir. Deneme sürecinde olan insanların kendi özgür iradeleriyle farklı yollarda yürümeleri Allah'ın ayetlerindendir. 

Allah insanları isteseydi tek bir ümmet ve şeriat içerisinde yaratmasını bilirdi. Farklı seçim sadece insanlar içindir. Rab yolu bir tanedir bu yolda olalar tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisindedirler. Gayrı rabbani yol ise yüzlerce binlerce ümmet ve şeriat içerisindedirler. Allah insanları Rab yolunda birlik ve beraberliğe çağırmaktadır. Kim Rab yolunda seyrini sürdürürse Allah'ın helal ettiklerini helal bilip haram ettiklerinden kaçınırsa kurtuluşta olan onlardır.

Vahyin gölgesinde hayat sürmek isteyenler ancak iman eden ve Salih amel işleyenlerdir. Ne peygamberlerin ne de insanlar içerisinde herhangi birilerinin kanun koyma hüküm koyma hakkına sahip değildir. Kim Allah’ın koyduğu kanunlarla yönetmezse onlar bilsinler ki kâfir olanlar ve gerçeği örtenlerdir.

5/44- Gerçek şu ki, Biz Tevrat’ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın Kitabı’nı korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanlardır.

Nebiler yanlış yaptıklarında onlar Allah tarafından düzeltilmişlerdir. Ama nebiler dışında yanlış yapanların yanlış yaptıkları ancak gönderilmiş olan vahiylere uyup uymadığı ile ölçülür.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Allah yirmi üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde son nebi ve resulünü bir fert halinde müşrik bir toplum içerisinde nerde nasıl davranması gerektiğini vahyin gözetiminde onunla beraber olanları eğiterek ve yönlendirerek devlet olma konumundaki durumunu da anlatarak kendisinden sonra gelecek olan toplumlara örnek olmuştur. İslam’da devlet yok olmaz diyenlere Alın size güzel bir örnek diye Allah bize haber vermektedir. 2/43

İnsan kendisi içerisinde bile kendi iktidarını kurmaktadır. Her insan kendi özgür iradesiyle ya iblisin ve şeytanın sözünü tutar, kâfir ve müşrik iktidarını kurar ve onun emirleri doğrultusunda yaşar. Ya da takvanın teklifi sonucunda Muttaki iktidarını kurarak vahyin emirleri doğrultusunda yaşar. Kuran Muttaki olanların yol göstericisi olan bir kitaptır.

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

Nasıl olur ki; Muttaki olanlar halkın çoğunluğunu teşkil ettiği halde idareciler müşrik ve kâfir olsunlar? bu olacak şey değildir. Muttaki insanın yol göstericisi kuran ise Muttaki toplumların yol göstericisi de kurandır. Onlar idare edenler ancak Kuran’ın getirdiği kurallar çerçevesinde hareket ederler ve etmek zorundadırlar.

İslam devleti halkıyla beraber Allah’ın yasak ettiklerine karşı birlik ve beraberlik içerisinde savaşmakta birleşmektedirler. Onlar hayır olan şeylerde birbirlerini destek olurlar. Kötü ve yanlış olanlarda ise asla birbirlerine destek olmazlar. 

Devlet başkanları kendisiyle beraber kurduğu ekiple hiçbir zaman Allah’ın helal kıldığı bir şeyi yasalaştırıp, topluma dayatıp haram kılamaz, Allah’ın haram kıldığı bir şeyi de topluma helal kılamaz. Bu gün halkın içerisinden Allah’ın haram kıldıkları suçları fertlerden işleyebilirler ama devlet bunlara karşı yaptırım uygulayarak toplumu yanlış gidişattan korumakla görevlidir.

Eğer Allah içki içilmesini yasaklamışsa bir devlet başkanı bir içki fabrikası kurarak halka satamaz. Onun servis yapılmasını teşvik edemez, Allah namahrem olan bir erkekle namahrem olan bir kadının kendi özgür iradeleriyle zina yapmalarına izin veremez.

5/90- Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.

5/91- Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?

5/92- Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir.

Allah İçkiyi Şeytanın işi ifadesini kullanırken İslam toplumlarında içki fabrikalarının kurulması her mahallede her köşeye meyhane açılarak insanlara servis yapma ruhsatı verilerek mazlum halkı şeytanın yoluna teşvik etmeleri neyin nesidir?

60/12- Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Zina Kuran’da Yasaklanan büyük günahlar içerisinde yer almaktadır. Allah’ın yasak ettiği bütün şeyler insanlara ve toplumlara Zaralı, helal ettiği bütün şeyler de topluma faydalı olan şeylerdir. İslam toplumlarında bir devlet başkanı kalkıp da Allah’ın yasak kıldığı bir zinayı, kanun düzenleyip helalleştiremez. Zina; toplumda fesadın fitnenin yaygınlaşmasına kim kime ait olduğu bilinmeyen bir nesil üremesine yol açar.

Bu gün öldürme ve öldürülmeleri cinayetlerin büyük bir kısmı bu zina yüzünden kaynaklanmaktadır. Allah insanların fıtratına Allah’a inanmasa bile bu kendisine ait olan bir eşin başkası tarafından atlatılması boşanma sebebi olmaktadır. Sen bir devlet olarak kal da bir genel evi aç! bizzat Allah’ın yasakladığı bir fiilin teşvikçisi ol. bu doğru değildir.

Kuran bazı zorunlu nedenlerle zina yapmamak toplumda fesadın yaygınlaşmasını engellemek için peygamberlerde sınırsız bir evliliğin, diğer Müslüman erkeklerde dörde kadar Müslüman kadınlarla evlenme ruhsatı vermiştir. Konumuz bu olmadığı için detayına girmeyeceğim. Ama hem peygamberlere hem de Müslüman erkeklere böyle bir ruhsatı Allah kendi yarattıklarına verirken kimin bu ruhsat kaldırma hakkı olabilir?

Bu gün laik ülkelerde birden fazla evliliği resmen yasaklayarak Allah’ın zorunlu şartlarda hem kadınların hem erkeklerin rızasıyla evlenmelerin önüne geçilmesi Allah’ın insanlara verilmiş olan özgürlük haklarına müdahale edilmesi demektir.

4/3- Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmamanıza daha yakındır.

33/50- Ey Peygamber, gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık. Bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mümin bir kadını da, -müminler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (müminler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Allah Böyle bir düzen sistem kurmuş. İşine gelirse kabul et, sonucunda hem dünyada hem de ahret âleminde mutluluğu elde et. İşine gelmezse reddet hem dünya hayatında hem de ahret hayatında mutsuz ve bedbaht ol. O senin bileceğin bir şeydir.

Allah Dünya hayatında başkalarına zulüm edilmediği sürece inananlara başka dinde olanlara saldırma izni vermiyor. Dünya hayatı bir deneme salonudur. Allah dininden inancından dolayı kimseye savaş açılmasını emretmez. Ancak dininden dolayı savaş açanlara savaşla karşılık verilmesini emreder.

2/192- Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir.

2/193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.

2/194- Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir.

İslam; Ayrı dinlerdeki insanları kendi dinlerini özgürce yaşamalarına ortam hazırlayan bir dindir. Yoksa insanları Müslüman etmek değildir. İslam olduğu zaman, insanlar rahat bir nefes almanın ortamını yakalamışlardır. Ve öyledir. Bellerine intihar bombaları bağlayıp mazlum insanların üzerinde patlatmak ne Allah’ın emridir. Ne de cihattır. Olsa olsa bu bir zulümdür Allah’ın yasakladığı bir eylemdir.

Bizi ve kâinatı yatan Allahtır. Neyin nasıl olacağına o karar verir. İstersen Allah’ın emirlerine uymayacaksan veya beğenmiyorsan onun mülkünden çık. Kendi çiftliğini kendin kur. Sen kendine göre dünyada bir ideoloji ortaya koy. Yapabiliyorsan sen kendi yarattığını yönet.

İKİNCİ BİLGİ KÂİNATIN VE EŞYANIN YAPISINA ALLAH’IN KOYDUĞU BİLGİLER!

Kâinatta yaratılmış Her varlık, Allah Tarafından kotlanmış bilgilerle donatılmışlardır. Bu bakmadan o bilgilere ulaşmak Allah ile konuşmaktır. Kuran’ın “Perde arkasından konuşur” ifadesi; Allah’ın kâfir olanlara bile eşyanın bilgilerine yönelenlere bilgilerini açması demektir.

42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahy etmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Her insan Allah ile ya nebiler aracılığı ile gönderilen vahiylerle konuşur. Ya da vahiyleri kabul etmeyenler evrende yaratılmış eşyanın bilgisine ulaşmakla konuşurlar. Peygamberlere gelen vahiylere iman etmeyen fakat eşyanın yapısını inceleyen ve o bilgilere ulaşanlar, Kuran’da “ya da perde arkasından” konuşur ifade edilen bir konuşmadır.

Yerlerde ve göklerde insanlar dışında yaratılmış olan, bütün varlıklar insanların hizmeti için yaratılmışlardır. Bunun kuran'da genel adı melektir. Melek Allah’ın eşyaya yüklediği bilgiler kesinlikle insanları yanıltmazlar. O bilgilere ulaşıp dünya hayatını süsleyenler dünyada üstün olanlardır. 

Bu bilgiler insanlığın var oluşuyla beraber öğrenilmeye başlayan bilgilerdir. İnsanlığın ilk yaratılışlarında sıfır olan bilgi, deneme yanılma yoluyla öğrenmeler-le bu günkü bilgisayar ve uzay çağına insanları taşımıştır. İnsanlara, Allah’ın bilmedikleri konularda bilgi iletmesi ve ilham gelmesi bunu göstermektedir.

Gemiler uçaklar, tramvaylar motorlu taşıtlar, bilgisayarlar, elektriğin icadı, fabrikalar, mucitler tarafından icat edilmemiş olsaydı, insanların ilk yaratılışlarındaki gibi bilgisiz kalırlardı. İşte âdeme isimlerin öğretilmesinin Kuran’da anlatılan karşılığı budur.

2/ 31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

İsimlerin öğretilmesi insanlar eşyaya yöneldikçe onlardaki sırları çözdükçe kendilerine yararlı ve zararlı hale dönüştürmeleridir. Bir ağacın bilgisine ulaşarak ondan yaralanma, bir ineğin süt vermesinin en verimli hale getirilmesi, bir binanın inşaatında kullanılan malzemelerin en mükemmellerini elde ederek insanları barındıracak ev yapmaları, madenlerin yardımını alarak havada uçacak hale gelinmesi Allah’ın hep insanlara Bilmediklerini insanlar yöneldiklerinde öğretmesiyle mümkün olmaktadır.

İşte Batı bu bilgilere ulaşmakla Üstünlüğü sağlamıştır. Mehmet Akif’in söylediği gibi “Avrupalının dini var, bizim işimize benzer, oların işi var bizim dinimize benzer” demekle isabetli bir söz söylemiştir. Allah kim hangi işe gereği gibi sarılıp çalışanlara istediklerini verir. İnanların dini vahiyle hem dem olmadır ama o din İslam toplumlarında yok o din insanlara eşyanın bilgisine gereği gibi sarılarak inanların güçlü olmasını istemektedir.

Güç ve kuvvet olmayı Allah başkalarına zulüm ve baskı aracı olarak kullanmayı değil, başkalarının yaptıkları zulümlere karşı boyun eğmemek onurlu ve dik duruşu korumak için Allah istemektedir. Batı bunu başarmış. Yiğidi öldür hakkını yeme derler. Onların Dünya üzerinde büyüklenme  kibirlenme güçlü olmalarından kaynaklanmaktadır.

Doğu ise Maalesef Mistik teolojik tasavvufi bilgilerden öteye geçememiş kendilerine gelen vahyi bilgileri de anlayamamışlar. Bu yüzden devamlı batının müstemlekesi durumunda kalmışlardır.

Kuran hem doğuya hem de batıya şu mesajı vermektedir. Ey batı; sen Allah’ın sana gönderdiği nebiler ve resullerle vahyi bilgileri kabul etmemekle bir takım telafisi mümkün olmayan yanlışlıklara düşmektesin sende Ahret inancı yok. Allah ise nebi ve resuller aracılığı ile bu büyük haberi size vermişti. 

Ahret âlemini kabul etmemekle ne büyük bir gaflet içerisine girdiniz. Dünya hayatında Allah’ın haram kıldıklarını helal, helal kıldıklarını da harmanlamakla dünyada ekini ve nesli yok ederek fesat çıkardınız. 

Kuran’a yönelin hem eşyanın yapısına hem de vahyi bilgilerle donatılarak beden ve ruhunuzun istediklerini yerine getirin. Beden ruhsuz ruh bedensiz bir anlam taşımadığı gibi, Madde ile mananın kucaklaşmasıyla ancak dünya hayatı sükûna kavuşur. Fırtınalar diner.

Kuran doğuya da şu mesajı vermektedir. Ey! Doğu sen eşyanın bilgisine ulaşmayı ihmal etmekle çok şeyler kaybettin. Batı seni güç ve kuvvet kullanarak böldü parçaladı ve yuttu. 

Kendi dinini ayakta tutabilmek için güçlü olmalıydın. Onların silahlarına karşı silahlar hazırlamalıydı. Kadercilik anlayışından kurtularak bizzat kaderin bir aktör ve aktirist olduğunun bilincinde olmalıydı. Vahyi doğru anlamakla bir takım mezheplere fırkalara ayrılmakla birbirlerinize düşman oldunuz, 

zayıfladınız küfrün senin üzerinde oynadığı oyunlara istemeseniz de göz yumdunuz veya göz yummak zorunda kaldınız. Uyanın bilin ki kâfirler karşısında eşyanın bilgisine ulaşmakla melekleri kendi lehine hizmet ettirmekle ancak küfrün karşısında onurlu ve dik duruşunu koruyabilirsin.

Kuran diyor ki; Ey Batı ve doğu; gelin kardeş olun. Herkes ürettiklerini paylaşsın. İnfak edin ki, öksüzler yetimler, yoksullar yolda kalmışlar isteyip dilenenler bayram etsin. kazandıklarını yığıp biriktirmekle kendinden sonraki gelenleri birbirine düşürme. 

“Ne verirsen elinle o gider seninle “ Ölen ahret âlemine güzel amellerden başka bir şey götürmeyecek, biriktirip yığmakla o malları kendin için yürek acısı yapma. İnsanları öldürmeyin, hırsızlık yapmayın, zina etmeyin, kimse kimseye dininden dolayı zulüm ve işkence yapmasın. Allah’a şirk koşmayın, içki ve kumarla aranızın açılmasına fırsat vermeyin faiz almayın. Dünyada güzel güzel yaşamak varken savaş Dünya’yı yeri haline getirmeyin diye mesaj vermektedir.

Allah; Vahyi bilgileri göndermekle Dünya hayatında insanların nerde nasıl kendilerine uygun söz davranış ve eylem yapacaklarının Kurallarını prensiplerini en ince ayrıntılarla öğretmektedir. İnsanları cehaletten aydınlığa karanlıklardan nura, bilgilendirmeye sevk etmektedir.

Batının vahyi bilgileri inkâr etmekle, peygamberliği kitaplarını ahreti de inkâr etmelerine neden olmaktadır. O mükemmel bir insanın böyle kısacık bir zaman dilimi içerisinde yaşaması ve ölmesi yok olması düşünülemez. O kendisine ayrılmış zaman dilimi içerisinde sonuçlarına katlanmak koşulu ile iki seçenekten (rabbani yol Tağuti yol) her hangi birini seçmeyi, kendi özgür iradesine bırakmıştır.

76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur, ya da nankör.

Bu söylemle insanlar diğer yaratıklardan ayrılmış, dünya hayatında kendilerine ayrılmış bir zaman dilimi içerisinde eceline kadar denenmektedirler. Kim bu dünya hayatında kendisine Allah tarafından gelmiş nebi ve resullerin getirdiklerini kabul eder, ve o kurallara göre hayatlarını düzenlerlerse Bu dünyanın bitişiyle beraber onun için ebedi meşakkatsiz bir cennet ile hayat devam edecektir.

İblisin yaratılması ve insanı bu ebedi cennetten alı koymayı teklif sunması içindir. Ama aklını kullanan insan basit dünyalık zevkler uğruna ebedi saadetini terk etmemeli onların vesveselerine karşı doğru yollarını muhafaza etmelidirler.

7/ 20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Şeytan; iblisin tekliflerinin ilkeleşerek insan üzerinde aktifleşmesi ve icraata geçmesidir.” : "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Eğer İnsanın fıtratında insanı kötülüklere doğru sürükleyen bir eğilim olmamış olsaydı İnsanlar da diğer meleklerden farkları kalmazdı. Melekler kendilerine kotlanmış olarak verilen görevler dışına çıkmamaktadırlar. Ama insana gelince insan kendi kendisine karar vererek kendi yolunu kendilerine sunulmuş alternatifler içerisinde seçme yetkisine sahiptir.

İblisin ve şeytanın teklifini yerine getiren insanlar, bu dünya hayatında bedbaht ahret hayatında da badbahtırlar. Bu sebeple şeytan insanları ebedi cennet yaşamından alıkoymakla görevlidir. “ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

İşte insanların sadece yaşam olarak dünyayı olarak görmeleri, şeytanın insan üzerindeki hegemonyasının bir tezahürüdür. Oysa İnsan ebedi bir yaşamın sınavını vermek için dünyada vardır.

67/ 2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

İnanan insan vahyi kendisine rehber edinen insandır. Allah’ın ayetlerini bir menfaat karşılığında satmayan gizlemeyen başına bundan dolayı bir takım ölüm de dâhil gelecek olanlara karşı hazırlıklı olmayı gerektirir. Bu sebeple kendisine varilmiş olan görevleri hem söylem hem de eylem olarak yerine getirip getirmemesindeki hassasiyete göre insanlar ödüllerini alacaklardır.

Batı; deist, seküler, laik, pozitivist ateist, Marksist rasyonalist anlayışlarla vahiyden uzaklaşmakta, doğu da tasavvuf, tarikat mezhep meşrep mistik anlayışlarla akıl ve evrene koyduğu bilgilerden uzaklaşmaktadır. Kuran’ın sunduğu din ise Vahiyle eşyanın bilgisinin bir arada olduğunu öğütleyen bir dindir. Söyleyen güzel söylemiş “ ilimsiz bir din kör, dinsiz bir ilim de topaldır.”

30/ 30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

30/ 43- Öyleyse sen, Allah'tan (bir takdir olarak) geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce, yüzünü dimdik ayakta duran dine çevir. O gün parça parça bölünecekler.

Allah'ın insanlara sunduğu din, Kuran'la kuranın, kâinatla kâinatın ve kuranla kâinatın çatışmadığı bir dindir. Yani bir söylem ve eylemin doğruluğunu test edebilmek için şu dört şartla uyum halinde olması gerekir. 

KURAN, İLİM AKIL, PRATİK HAYAT.

Maalesef ne Kuran’ın anlattığı bir din, ne de Kuran’a göre yaşayan dünya üzerinde ne bir toplum ne de bir devlet vardır. Asırlardır kuran mahcur bırakılmış sadece mezarlıklarda ölülerin arkasında yüzünden toplumun anlamadığı bir dille okunup durmuştur.

Artık Dünya yeni bir kuran anlayışıyla sarsılacak ezberler bozulacak, daha ilk inişinde çatlamış topraklara yarılmış dudaklara su olarak inerek susuzluğu giderecek bir anı sabır ve hararetle beklemektedir.

İslam toplumları zan ve tahminle ortaya koyup vahyin dışındaki din anlayışlarını terk etmedikçe, batı toplumları da Kuran’ın verdiği ilahi mesaja kulak tıkamaya devam ettikçe bu dünya layık olduğu düzene asla kavuşamayacak, öldürme gasp saldırı, intihar zulüm işkence daha sayılamayacak kadar insana yakışmayan nahoş hadiseler görülmeye devam edecektir.

Laiklik anlayışı; yanlış din anlayışlarının ortaya getirdiği bir takım menfi sorunlara karşı teki göstermekle, Ortaya çıkmıştır. Oysa Allah’ın gönderdiği din insanların incelenip detaylı bilgilere eriştiklerinde insanın istediklerinin tam bir karşılığı olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Kurna’nın anlattığı din insanların uydurdukları dinlerden ayrılarak yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın ortaya koyduğu kurallar ve yasalardır. Başka dinlerdeki yanlışlıklara kuranın anlattıklarını da karıştırarak büyük bir haksızlık yapılmaktadır. Allah insanı yaratsın yaratan kabul edilsin fakat Allah’ın insan üzerindeki tasavvuru elinden alınsın. Bu anlayış mucidi kabul edip icadının üzerindeki tasarrufunu yasaklamak gibidir.

İman sahibi hiçbir kimse ben laikim diyemez. İnsanlara bunu tavsiye de edemez. Ben laikim demek peygamberliği kitaplarını ahreti inkâr etmek demektir. Bir başka ifadeyle Bağcıyı kovup üzümünü yemektir, bir başka ifadeyle Allah’ın insan üzerindeki tasarrufunun elinden alınması demektir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAAN
MERSİN ANAMUR
http//kuranianlamametodu.blogspot.com

Hiç yorum yok: