11 Mayıs 2011 Çarşamba

NEBİ VE RESUL ARASINDA NE FARK VARDIR?



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


İSMAİL KARDEŞİN NEBİ VE RESUL KAVRAMINA YÜKLEDİĞİ ANLAM VE KRANLA MUKAYASESİ

Al-i imran s.81. ayeti çerçevesinde nebi ve resul kavramları

5/7/2011 -Kategori: kuran araştırmaları

Al-i imran suresi 81. ayetinde Allah cc nin nebilerden söz alıp gelecek olan resullere yardım etmeleri sözünü alması ile ilgili ayet kuran bağlamı gözetilmeden anlaşılmaya çalışıldığı için nebi ve resul ayrımına gidilerek "her nebi resuldur fakat her resul nebi değildir" şeklinde formuluze edilerek , ahzab suresi 40. ayetinde "o nebilerin sonuncusudur" ayetinde resul geçmediği için "muhammed as nebilerin sonuncusu imiş resullerin sonuncusudur demediği için demekki resulluk devam etmektedir" şeklinde bir söylem geliştirilerek kerameti kendinden menkul resullerimiz mantar gibi yerden bitmeye başlamışlardır.

Bukonu ile yazmış olduğumuz "her nebi resuldur her resul nebidir" isimli yazımızdada belirtmeye çalıştığımız gibi Allah cc nin yeryüzünde seçmiş olduğu , vahyi tebliğ ile sorumlu olan insanların ortak vasfı önce vahyi alması sebebiyle "nebilik" sonra o vahyi insanlara tebliğ etme görevini yüklenmeleri sebebiyle "resul" olmalarıdır. Yani nebi olmadan resul olmak mümkün değildir.

3-81- Hani Allah nebilerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir resul geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de "Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım" demişti.

Ayetin mealinden anlaşılacağı üzere Allah azze ve celle konuyu bizlere görsel bir anlatım çerçevesi içinde anlatmaktadır. Sanki nebilerin hepsini bir anda toplamış ve onlardan hep bir ağızdan söz almış şeklinde bizlere sunulmaktadır. Bu anlatım uslubu adem as dan muhammed as a kadar gelen bütün nebilerin bir silsile halinde tek bir görevi olduğu ve muhammed as ile son bulan vahyin daha önceki vahiy muhatapları olan yahudi ve Hıristiyanların tabi olduklarını iddia ettikleri Musa ve İsa as ın muhammed as ile aynı görevde oldukları ve musa ve isa tabi olduklarını iddia edenlerin son nebi ve resul olan muhammed as a tabi olmaları gerektiğini bildirmesi açısından anlaşılması gerektiği halde "parmak ayı gösterdiği halde aya değil parmağa bakmak" deyimine uygun olarak konuyla alakası olmayan fakat bir ön kabullü veya heva merkezli bir okumanın ürünü olarak "resullüğün devam ettiği" şeklinde anlaşılmıştır.Ayeti kuran bütünlüğünde anlamaya çalıştığımız zaman konu daha kolay anlaşılacaktır

Ayetin "Hani Allah nebilerden kesin bir söz almıştı" şeklinde başlaması "resulluk "yani haberi ulaştırma görevlerinden önce "nebilik" yani haber almaları gerektiği için "nebilerden söz almıştı" şeklinde başlamaktadır. Geleneksel anlayıştaki "kendisine kitap verilmeyip önceki resulün kitabını tebliğ eden kimse" olarak tarifi yapılan nebiliğin tersine olarak ayette görüldüğü gibi "size kitaptan ve hikmetten verdim" şeklindeki cümleden ve enam suresi 89. ayet öncesi sayılan isimlere "kitap. Hikmet ve nübüvvet verdiklerimizdir" cümlesinden anlaşılacağı üzere Allah azze ve celle gönderdiği her elçisine resullük belgesi olan kitap vermiştir. Ayetteki anahtar cümle 

"SİZE BERABERİNİZDEKİNİ DOĞRULAYAN BİR RESUL GELDİĞİNDE" cümlesidir. Acaba beraberlerindekini doğrulayan resul kim? bunun cevabında kuranda
bulmaktayız. 
2.089 Allah katından beraberlerinde olan (Tevrat) ı doğrulayıcı bir Kitap geldiği zaman -ki bundan önce küfredenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkâr ettiler. Artık Allah'ın laneti kâfirlerin üzerinedir.

2.101]beraberlerindekini doğrulayan bir Peygamber, Allah katından onlara gelince Kitap verilenlerden bir takımı, bilmiyorlarmış gibi, Allah'ın Kitabı'nı arkalarına attılar.

46.12 Kuran'dan önce, Musa'nın kitabı (Tevrat), bir rahmet ve rehberdi. Bu Kuran da, zulmedenleri uyarmak ve iyi davrananlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap'dır

6.92 Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan, Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek Kitap'dır. Ahirete inananlar buna inanırlar, namazlarına da devam ederler[002.041] [DI] Yanınızdaki Tevrat'ı tasdik ederek indirdiğim Kuran'a, inanın; onu ilk inkar edenler siz olmayın, ayetlerimi hiçbir değere karşılık değiştirmeyin ve bile bile hakkı gizlemeyin .

2.41 Yanınızdaki Tevrat'ı tasdik ederek indirdiğim Kuran'a, inanın; onu ilk inkar edenler siz olmayın, ayetlerimi hiçbir değere karşılık değiştirmeyin ve bile bile hakkı gizlemeyin[002.091] [DI] Onlara, «Allah'ın indirdiğine inanın» denildiğinde «Bize indirilene inanırız» deyip ondan sonra gelen Kuran'ı inkar ederler; halbuki o, ellerinde bulunan Tevrat'ı tasdik eden hak bir Kitap'dır. Onlara «Eğer inanıyor idiyseniz niçin daha önce Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?» diye sor.
.

2.91Onlara, «Allah'ın indirdiğine inanın» denildiğinde «Bize indirilene inanırız» deyip ondan sonra gelen Kuran'ı inkar ederler; halbuki o, ellerinde bulunan Tevrat'ı tasdik eden hak bir Kitap'dır. Onlara «Eğer inanıyor idiyseniz niçin daha önce Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?» diye sor.

2.97 De ki, «Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır», çünkü O, Kuran'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir
.
3.3 Sana kitabı hak ile ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Ve Tevrat’ı ve İncil'i indirdi[003.039] [SY] Zekeriyya mihrapta namaz kılmakta iken melekler kendisine seslenip: «Allah sana, Allah’tan bir kelimeyi tasdik edecek, hem efendi, hem gayet zahid, hem peygamber olacak olan Yahya’yı müjdeler» dediler .

3.39 Zekeriyya mihrapta namaz kılmakta iken melekler kendisine seslenip: «Allah sana, Allah’tan bir kelimeyi tasdik edecek, hem efendi, hem gayet zahid, hem nebi olacak olan Yahya’yı müjdeler» dediler.

Bu ayette dikkatimizi çeken nokta yahya as ın kendisinden sonra gelecek olan isa as ı tasdik edecek olmasının ifade edilmesidir.

4.47 Ey Kitap verilenler! Yüzleri silip arkaya çevirerek enseler gibi dümdüz yapmadan, yahut cumartesi güncüleri lanetlediğimiz gibi lanetlemeden önce, yanınızdakini tasdik ederek indirdiğimiz Kuran'a inanın; Allah'ın emri daima yapılagelmiştir.

5.46 Onların izi üzerine arkalarından Meryem oğlu İsa'yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat'ı doğrulayarak gönderdik. Ona, yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önünde bulunan Tevrat'ı doğrulayan İncil'i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik .

5.48 Kuran'ı, önce gelen Kitap'ı tasdik ederek ve ona şahid olarak gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir .

35.31 Bu, sana vahyettiğimiz, öncekileri doğrulayan gerçek Kitap'dır. Allah şüphesiz kullarından haberdardır, görendir.

46.30 Şöyle dediler: «Ey milletimiz! Doğrusu biz, Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan, gerçeği ve doğru yolu gösteren bir kitap dinledik.

61.6 Meryem oğlu İsa: «Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim» demişti. Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: «Bu, apaçık bir sihirdir» demişlerdi.

2.146 Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Onlardan bir takımı, doğrusu bile bile hakkı gizlerler.

Al-i imran suresinin bütünlüğüne dikkat ettiğimiz zaman surenin konularının ehli kitap ile ilgili olduğunu görürüz.Medinede yahudi ve hıristiyanlarla karşılaşan muhammed as, yahudi ve hıristiyanların iman ettiklerini iddia ettikleri musa ve isa as ın hem kendilerini hemde getirdiği tevrat ve incili tasdik eden bir elçi olduğunu tevratta ve incilde vasıflarının belirtildiği dolayısi ile yahudi ve hıristiyanların imanlarında samimi iseler muhammed as a uymaktan başka yolları olmadığını yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerdende görmekteyiz. Bu ayetlerin ışığında
al-i imran s. 81. ayetine döndüğümüz zaman bu ayet muhammed as ın geldiği zaman kuran ayetlerinin doğrultusunda ifade ettiği vechile kendisinden önce gelen musa, isa ve diğer bütün resulleri ve kendinden önce gelen tevrat ve incili tasdikleyerek geldiğini görüyoruz.

"ONA İNANACAK VE ONA YARDIM EDECEKSENİZ "
şeklindeki emir aslında musa ve isa as a iman ettiklerini iddia eden yahudi ve hıristiyanlara verilen bir emirdir.

Allah azze celle demek yahudi ve hıristiyanlara hitaben şunu demek istiyor.

"SİZ MUSA VE İSA AS A İMAN ETTİKLERİNİ İDDİA EDEN KULLARIM SİZİN İMAN ETTİĞİNİZ MUSA VE İSA AS LAR GETİRDİKLERİ KİTABI TASDİKLEYEN MUHAMMED AS A İNANIP VE YARDIM EDECEKLERİNE DAİR SÖZ VERMİŞLERDİR . SİZLERDE EĞER BU İMANLARINIZDA SAMİMİ İSENİZ MUHAMMED AS A İMAN VE YARDIM ETMENİZ GEREKMEKTEDİR.

Kuran bütünlüğü doğrultusunda bu şekilde anlaşılması gereken bu ayet görüldüğü gibi muhammed as ın nebilerin sonuncusu olduğu fakat resulluğun devam edeceğine dair ortaya atılan söylemin yanlış bir söylem olduğunu ortaya koymaktadır.

Nebi ve resul kavramları ile ilgili olarak ortaya atılan ve iki kavramı birbirinden ayrı olarak anlama yolundaki bu düşüncenin geldiği nokta kerameti kendinden menkul "bende resulum"

şeklinde ortaya çıkan meczuplardır. Maalesef bu meczupların dışında kuran merkezli düşünce sloganı ile yola çıkan ve" bizde kuranı tebliğ etme görevi ile yükümlü olduğumuz için resul sayılırız"

şeklinde bir düşünce ortaya atan bazı kişiler "resul" kelimesinin Yusuf suresindeki lügat anlamındaki kullanımlarını öne sürerek bu iddialarını dile getirmektedirler. Kuranı tebliğ etmekle yükümlü olmak demek mümin olmanın gereklerinden biridir.

Nebilik ve resullük Muhammed as ile son bulmuştur. en doğrusunu Allah cc Bilir.

ALİ RIZA BORAZAN ANLATIYOR.

NEBİ VE RESUL (PEYGAMBER VE ELÇİ)

Kuran'da peygamber kelimesi geçmez. Peygamber kelimesi bizim kültürümüze yerleşirken vahye muhatap olan nebi kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır. Bunda bir problem yok anlam aynı fakat söylem farklıdır.

Kuran'da geçen Resul kelimesinin karşılığı da bizim kültürümüze elçi olarak yerleşmiştir. Nebi vahye muhatap olan peygamberdir. Resul ise Allahtan aldığı vahiyleri kendisine muhatap olan insanlara aktaran elçi aracı demektir. Nebiler vahiy almakla diğer vahye muhatap olmayan insanlardan ayrılmaktadırlar. Onların hem iman edenler hem de Allah katında ayrı bir değeri ve yeri vardır.

Elçi kelimesi nebilerin, nebiler dışındaki insanların, meleklerin elçiliği olarak farklılaşmaktadır. Kuranda eğer nebi ve resul kelimesi aynı olmuş olsaydı kuran aynı kelimeyi neden iki sefer kullansın?

Kuran yerleri ve gökleri yaratan Allahın gönderdiği harikulade mucize bir kitabıdır. Kuranda geçen kelimeleri ve ayetleri hatta ayetler içerisindeki cümleleri doğru bir yere oturtturulmazsa kuran’daki konuları ve kıssaları anlamada sıkıntı çekeriz


22/75- Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.


Kuran'daki bir ayeti veya ayet içerisinde geçen bir kelimeyi doğru anlayabilmek için detaylı bir kuran bilgisine ihtiyaç vardır. Meleklerin yaratılışı ile insanların yaratılışı farklıdırlar. Eğer Allah meleklerden resul değil de nebi seçmiş olsaydı kuran karmakarışık bir anlatımla karşımıza çıkardı. Bakınız başka bir ayette Allah şöyle buyuruyor.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Ayette görüldüğü gibi eğer resul kelimesi nebi anlamda kullanılmış olsaydı, O zaman yirmi kinci surenin yetmiş beşinci ayetinde geçen elçi kelimesi ile kargaşa çıkmaz mıydı?

Allah hem meleklerden hem de insanlardan peygamber değil resul veya bizim anladığımız elçi seçer. O zaman kuranda kullanılan resul ile elçi kelimesini kuran ayrı bir yere oturtturmuştur.

Yer yer kuran nebi kelimesinin yerine değişik konularda elçi kelimesi kullanmıştır. bu demek değildir ki; elçi ile nebi aynı. Burada nebiliğin resullüğü ile diğer insanların ve meleklerin resullüğünü ayırmak için burada bu kelimeyi kullanmıştır.

Kuran nebileri diğer insanlardan ayırırken onların söyledikleri ve konuştukları vahiydir. Onlar hem söylem hem de eylemle iman edenlere modellik teşkil ederler. Onlara saygısızlık Allaha saygısızlıktır. Onlara iteat Allaha itaattir. Çünkü onlar bir vahyi ulaştırmakla elçilik görevi yapmaktadırlar. Hani elçiye zeval olmaz derler ya aynen onun gibidir.

İnsanlar ya iman ederler, nebilerin ve resullerin söylediklerini ve yaptıklarını örnek alarak hayatlarını onların getirdikleri vahiylere göre yaşarlar, ya da iman etmezler tağutların yolunda yüzlerce binlerce şeriat ve yollara ayrılarak yaşarlar. Bunun başka bir alternatifi yoktur.

Eğer Müslüman olduğunu iddia edip, tağut’un rabliği altında amellerde bulunuyorsa buna münafık denir. Yani iman etmediğini halde Müslümanların nimetlerinden istifade etmek için kalplerinde olanları değiştirmektedirler. Güya Müslüman olanları ve Allah’ı kandırdıklarını sanmaktadırlar.

Yukarıda İsmail kardeşin de söylediği gibi, Bütün nebiler kendilerinden önce gelen nebileri doğrulaması ve tasdik etmesi ve kendilerinden sonra gelecek olan nebileri müjdelemesi kuranın ve Allahtan gelen bütün vahiy orijinli kitapların insan yazması kitaplar olmadığını, kanıtlamaktadır. Onlar kendiliklerinden gayıp hakkında bir şeylerden haber veremeyeceklerini, Ancak gayb tan haber veren yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın haber verebileceğinin bir işareti olduğunu göstermektedir.

3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahy ediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.

Yazı kültürü ve sanatının gelişmediği bir dönemde geçen olayları tarih bize doğru bir şekilde aktaramaz. Bir şeyin kesin doğruluğu hakkında bilgi edinilebilmesi için, belge gerekir. Delil gerekir. İşte kuran gelinceye ve Allahtan gelen vahiyler zaptı raptı altına alınıncaya kadar, peygamberlere gelen vahiyler, insanlar arasında peygamberler öldüğü zaman ağızdan ağza dolaşıyordu. Ne zaman Allahtan gelen vahiyler son nebi ve resul gelince belgelendi. Kâğıtlar üzerine yazıldı. Artık nebilik de son buldu.
33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Artık bir daha vahye muhatap olarak karşımız Allahtan vahiy aldığını iddia eden bir nebi ve resul gelmeyecektir. Eğer çıkarsa da bunlar sahtedir, yalancıdırlar.

6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen...

Bir taraftan İnsanlar içerisinden ben de peygamberim bana da vahiy geldi diyen yalancıların ağzına böyle şamar atmakta, bir taraftan da Allah insanlara nebi ve resul göndermez diyenlere de onlara esaslı bir cevap vermektedir.

6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.

6/92- İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitap’tır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.

Allaha muhatap olan nebilerin ve resullerin ellerinde vahiyden başka insanları aciz bırakacak bir belgeleri yoktur. mitolojilerde anlatılan on parmağından su akıtan istediği zaman dağları altın eden hurmalıklardan bahçesi olan karşılarında bir peygamber yok. Onlar da bir bakıyorlar ki kendileri gibi bir insan. Onlarda pazarlarda dolaşıyorlar. Onlarda açlık sıkıntısı çekiyorlar. Arkasından diyorlar ki; bu olsa olsa bir büyücüdür. Bununla insanları büyüleyip kendisine bağlamaktadır.

10/2- İçlerinden bir adama: "İnsanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için Rableri Katında 'gerçek bir makam' olduğunu müjde ver" diye vah yetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkâr edenler: Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler.

Eğer hem o peygamber olmuş olsaydı bir melek olurdu. İnkâr edenlerin temel özelliklerinin aynı olması hasebiyle inkârlarının nasıl geliştiğini ve kuranda onlara verilen cevabı konu içerisinde anlatma açısından nasıl düzenlendiğini anlatmak için bir tabloyu paylaşmak istedim. Belki düşünüp öğüt alırlar diye, bunu yaptım.

17/90- Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız."

17/91- "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın."

17/92- "Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin."

17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?"

17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

17/96- De ki: "Benimle aranızda şahid olarak Allah yeter; kuşkusuz O, kullarından gerçeğiyle haberdardır, görendir."

17/97- Allah, kimi hidayete erdirirse, işte o, hidayet bulmuştur, kimi saptırırsa onlar için O'nun dışında asla veliler bulamazsın. Kıyamet günü, Biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükûn buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız.

17/98- Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkâr etmelerine ve: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" demelerine karşılık cezalarıdır.

Konu içerisinde asıl bizim konumuzu ilgilendiren ayet İnsanlara Allah ancak insanlar içerisinden aynen kendileri sıfatında bir nebi gönderilmesidir.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik

Kuran'da mucize kavramı geçmediği halde karşılığı olan ayet belge burhan delil ifadesi geçmemektedir. Ehli kitap ve İslam toplumlarında anlaşılan peygamberlik olağan üstü sirk gösterilerindeki gibi insanları aciz bırakan harikulade gösteriler sunmasını beklemektedirler. Hayallerinde öyle bir peygamber fotoğrafı çizmektedirler. Bir başka ifadeyle tabiat kanunlarının seyrini çehresini değiştirecek gösteriler sunmasını peygamberlerden beklemektedirler. Peygamber anlayışı beyinlerde böyle kazınmıştı. Ama Kuran'a baktığımızda peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik inkâr edenlerin iman etmediği, Allah’tan vahiy almalarıdır.

18/110- De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin İlahınızın tek bir İlah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın."

17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?"

17/88- De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kuran’ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."

Diğer insanlardan peygamberleri temel olarak ayıran özellik budur. Bütün dünyadaki inkâr edenler toplansalar ve onlar birbirlerine destek olsalar onun getirdiği kitabın bir benzerini getiremezler. Gelen nebilerde yer yer inkâr edenlerin inkarları karşısında acze düşüp Allahtan onlara iman etmeleri için mucizeler istediklerinde Allah da şöyle buyurmaktadır.

6/33- Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar, seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler, Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar.

6/34- Andolsun senden önce de elçiler yalanlandı; onlara, yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabrettiler. Allah'ın sözlerini (va'dlerini) değiştirebilecek yoktur. Andolsun, gönderilenlerin haberlerinden bir bölümü sana da geldi.

6/35- Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap). Eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.

RABBANİ YOLDA OLANLARIN KARŞISINDA İKİ CEPHE VAR.

a)- inkâr edenler, bir başka deyişle puta tapıcılar, bir başka deyişle hiçbir kitaba tabi olmayan ümmiler, bir başka deyişle deistler ateistler, seküler toplumlardır.

Bunların temel özellikleri ateist olanların dışında olanlar; Allah var ama Allah insanlar içerisinden nebi ve resul göndermez. eğer böyle olanlar varsa bunlar ya delidir. Ya cinlenmiştir. Ya mecnundur. Ya da büyücüdür. Onların iddia ettikleri gibi ne kıyamet kopacak, ne ahiret âlemi olacak ne de insanlar öldükten sonra diriltileceklerdir. Bunların hepsi yalan uydurmadır. Biz sadece bu dünyada yaşarız ölürüz toprak bizi yok eder demektedirler. Bir ayetten örnek verelim.

17/49- Dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"

23/33- Kendi kavminden, inkâr edip Ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."

23/34- "Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz."

23/35- "O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va'dediyor?"

23/36- "Heyhat, size va'dedilen şeye heyhat..."

23/37- "O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz."

23/38- "O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah'a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz."

Bu İfadeler Allaha ateistlerin dışında olanlar inandıkları halde peygamberliğe, gönderilen kitaplara, aynı zamanda ahiret âlemine cennet ve cehennem olgusuna inanmayanların fotoğraflarıdır. Bu tipleri kurandan bir ayetle noktalayalım.

2/97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren Odur.

b)-ikinci tip kurana veya rabbani yola düşman olanlar Kuran'dan Kitap- ehli ifadesi ile tanımlanan Allah'a peygamberlere kitaplara ve ahiret gününe iman ettiğini söylediği halde peygamberlerin getirdikleri vahiy orijinli dinden söylem ve eylemle farklılaş anlardır. Bunlar, gerek Allah'ın ayetlerini satma ve gizleme konusunda, gerekse zan ve tahminle Allah'tan olmayanları yalan söyleyerek Allah'tan gibi aktaranlar ve anlatanlar dır.

Kitap ehli Kuran'dan önce gelen toplumlarda ilk insan topluluğuna gelen ilk peygamberden bu tarafa peygamberlerin getirdiklerini bozmaları ve gelen vahiyleri saptıranlar olduğu gibi, Allah'tan gelen Tevrat ve incili Allah'tan geldiği gibi ayakta tutmayan Yahudileri ve Hristiyanları da kapsamaktadır.. Aynı zamanda onlara eş olan ve kuran elde orijinal olarak beklediği halde Kuran'ı referans almadan kuranın dışında yüzlerce binlerce tarikatlara meşreplere mezheplere cemaatlere bölünerek vahyin orijinalinden sapanlar için de kullanılmış bir hitaptır.

Allah'ın insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa nebiler aracılığı ile gönderdiği dinin adı İslam teslim olanların adı da Müslüman’dır. Bu değişmez kural içerisinde olan insanlar tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olanlardır. Allah katında hüsnü kabul görecek olan da budur.

O zaman Allah’a peygamberlere kitaplara ve öldükten sonra dirilmeye iman ettim diyenleri iki kısma ayırmak gerekir.

a)- Allah'ı peygamberleri ahiret âlemini kitapları kabul ettim dediği halde bu çizgiden sapanlar ve söylemlerini vahiy orijinli dinden uzaklaştırarak zan ve tahminle din uyduranlar ve kitapları ayakta tutmayanlar dır.

b)- Rabbım Allah'tır deyip de onun gönderdiği elçiler arasında ayırım yapmadan getirdiklerine teslim olarak yaşamı ölümü dirimi Allah'a ait olan Müslümanım diyenlerdir. Doğru bir yolda ve yaşamda olan insanlar bunlardır.

RABBIM ALLAHTIR DEYİP DOSDOĞRU YOL TUTTURANLAR ŞUNLARDIR.

2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.

2/5- İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.

Her insan yolun neresinde hangi konumda olduğuna baksın. Sakın ola ki insanları aldattıkları gibi Allah'ı da aldatacaklarını sanmasınlar. Allah gizli ve açık insanların neler yaptıklarının hepsini bilir. Hatta kalplerden geçirdiklerini bile bilerek insanları onlardan bile hesaba çekecek.

2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.

Onlar Allah'tan her nebi ve kitaplar arasında hiçbir zaman ayırım yapmazlar.

2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."

3/84- De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız."

Allah'ın insanlardan istediği, tek kelime Müslüman kelimesidir.

41/33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

Müslüman olalar her nebinin kendisinden önce gelen nebilerin doğrulanmasını ve tasdik etmelerini ve kendisinden sonra gelecek olan nebinin de müjdelemesini Allah'ın insanlara din ve yaşam biçimi olarak gönderdiği tek din olarak İslam olduğunu bilirler ve kabul ederler.

3/81- Hani Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de "Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım" demişti.

Nebilerden bu ahitleşmeyi bozan hiçbir elçi çıkmamıştır. Onların malları ellerinden alınmış yerlerinden yurtlarından sürülmüşler, dövülmüşler öldürülmüşler ama bu Allah ile yaptıkları sözleşmelerini bozmamışlardır.

33/39-O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter.

NEBİ VE RESUL KELİMESİNİN KURANDA FARKLI KULLANILDIĞI YERLER.

Resul kelimesi Kuranda üç farklı anlamda kullanılmıştır. Nebilerin resullüğü, nebiler dışında olan insanların resullüğü, meleklerin resullüğüdür.

22/75- Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.

Buraya kuranda geçen bir resul kelimesinin günümüzde nasıl değişikliğe uğradığını görmekteyiz. Kuranda Bu üç farklı boyutta kullanılan resulleri ayrı ayrı inceleyerek ait olduğu yere yerleştirmeye çalışalım.

1-NEBİLERİN RESULLÜĞÜ:

Nebi olan insanlar vahye muhatap olan bizim kültürümüzde peygamber olanlar olarak yerleşmiştir. Onlar Allah'tan vahiy alan ve Allah ile konuşan Allah'ın bilgilerini söylemeleri ve yaşamaları sebebiyle tüm insanlardan ayırarak Allah onlara ayrı bir makam ihdas etmiştir.
'
Tabi ki bizim söylediklerimiz Ancak Allah'a onun gönderdiği nebilere, onların getirdikleri kitaplara ve ahiret gününe kesin olarak iman edenler içindir. İman etmeyenlerle Allah perde arkasından konuşur. 

İman edenlerle ya nebi anlamda olan peygamberlerle Allah onlara vah yeder ya da iman edenlerle nebiler aracılığı ile vahy eder. İman etmeyenlerle de perde arkasından konuşur. Şimdi bunu kurandan bir ayetle belgelemeye çalışalım.

42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Demek ki Allah insanlarla üç şekilde, üç tarzda, konuşuyormuş. Vahiyle konuşması; bu konuşma sadece peygamberlere ait olan bir konuşma tarzıdır. İkinci Allah'ın konuştuğu insanlar, nebilerin getirdiklerini kabul edenler ve yaşayan insanlardır. Perde arkasından Allah'ın konuştuğu insanlar da vahye iman etmeyen fakat evrendeki sırları öğrenmek için vahy ettiği inkârcılardır.

Allah insanlardan duyarlı olanlardan insanlarla kendisi arasında elçi seçerek kendi vahyini insanlara iletir. Bu ancak nebilerin işidir.
'
Nebilik olayı,insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa yazı kültürü ve sanatının gelişmesine kadar Allah kendi vahyini diğer insanlara seçtiği nebi ve resullerle iletiyordu. Ve Allah peygamberlik ayetini yazı kültürü ve sanatı gelişince Allah'tan alınan vahiyler kuran gibi bir kitapla ağaç haline gelince yeni bir dönem başlamıştır. 

Nebiler ve nebi olanların elçiliği son bulmuştur. artık insanlar eliyle Allah'ın koruduğu ve ilelebet koruyacak olduğu kuranın ortaya çıkışıyla nebiler ve onların resullükleri son bularak yeni bir dönem başlamıştır.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Artık Nebi ve elçi olarak bir daha Allah'ın vah yettiği anlamda peygamber gelmeyecek, O ilkenin daha güzeli olan Kuran ile Allah kendi vahyini talip olanlara duyuracaktır.

O zaman kuran, Allah'ın ilk insanlardan bu tarafa toplumların başlarına gelen musibetlerin kıssalarını bize anlatarak o belalardan göndermiş olduğu nebi ve resullerle nasıl mücadele edilerek içerisinden çıkılacağı her dönem ve çağda teknolojinin getirdiği imkânlarla peygamberlere çıkış yollarını anlatarak bizim ve bizden sonra gelecek olan nesillere kuran gibi çelişkisiz ve insanlar için her bir örnekten verilmiş hiçbir eksik bırakılmamış yaşam projesinin adıdır.

17/88- De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kuran’ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."

17/89- Andolsun, bu Kuran’da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler.

Nebileri diğer insanlardan farklı kılan Allah'tan vahiy almalarıdır. Vahyi ve onun içerisindeki öğütleri kaldırıp atsan peygamberlerin de diğer insanlardan farkı kalmaz. Ona itaati ona saygıyı ona olan ihtiramı onun verdiği emri onun getirdiği ilkelerin önünde baş eğmek Allah'a baş eğmek demektir. Ona itaat Allah'a itaattir ona saygısızlık Allah'a saygısızlıktır.

Allah iman eden bir mümin ve erkek için kesin bir kesin uyarı vermektedir.

4/64- Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

33/35- Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

İşte iman ettim dediğin zaman, Sen senin değilsin sen Allaha ait bir kulsun senin hayatını nerde nasıl duracağını ne konuşacağını ne konuşmayacağını Allah nebiler aracılığı ile gönderdiği vahiylerle belirlemişsin demektir. İman ettim demek iman etmenin gereklerini yerine getirmeden hiçbir anlam taşımaz.

49/14- Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resulü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."

49/15- Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resulü’ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.

2/214-Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.

Nebilerin söyledikleri ve yaşadıkları mümin olan erkek ve kadın için bir örnektir. Onların söylemleri ve yaşamları Allahın kumandası altındadırlar. Bir tek nebi olan resullerin yaptığı yanlışlıklar vahiyle düzeltilerek doğru bir yöne kanal ize edilirler.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Bu sebeple peygamberleri Kendilerine hakem olarak kabul edip de onun vermiş olduğu hükme boyun eğmemek sıkıntı duymak iman edenlere yaraşmaz.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

Peygamberler yerleri ve gökleri yaratan Allahın söylediklerini sana söylüyorsa, senin onun söylediklerine muhalefet etmekle Allaha muhalefet ediyorsun demektir. Sen eğer Allah’ı kabul etmiyorsan onun mülkünde de durma. 

Sen kendine ait hayat sürebileceğin Allahın mülkü olmayan bir yer seç eğer seçebiliyorsan. Evet, Allah buna rağmen kendisine inanmayan ve kendisinin rabliği altına girmeyenlere de rızkını esirgemeden vermektedir. İnkâr etmenin isyan etmenin hesabını da belirli güne kadar ertelemektedir.

Söz anlatmada söz dinletmede bizim inkâr edenlerle bir işimiz yok, Allahın da onlarla işi yoktur. Onlara ne söylesen onların gözleri kulakları kalpleri duyarlılığını kaybetmeleri nedeniyle yanıt vermezler.

2/171- İnkâr edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.

Nebi olan resullerin Söyledikleri direk yerleri ve gökleri yaratan Allahın buyrukları olması sebebiyle iman edenlerin her ne şartta olursa olsun, ona karşı gelmeleri onun emirlerini yerine getirmemeleri olacak şey değildir. Hatta kalbinden bile onun verdiği hükümlere sıkıntı duyması bile yakışmaz.

O zaman Nebi olan resullere itaat Allah'a itaattir. Ona itaatsizlik Allah'a itaatsizliktir. Çünkü onlar sadece bir elçidirler.

NEBİ OLMAYAN NEBİLERİN GETİRDİKLERİNİ AKTARANLARIN ELÇİLİĞİ

Raul= elçi demektir. Yukarıda nebi olanların resullüğünden söz ettik. Şimdi de nebilere İman eden ve onların getirdiklerini diğer insanlara ulaştıran üçüncü bir varlık olarak da olması gerekir. Ve ardır da. Vahye muhatap olma anlamında artık nebilik ve onun resullüğü sona ermiştir.

33/40 bir daha da gelmeyecek bu Allahın bir emridir yasasıdır. Çünkü kuran ile nebilerin getirdikleri bütün vahiyler toparlanıp insanların her istedikleri ve karşılarına çıkan ve çıkacak olan problemlerin orada örneği vardır.

Peki, bu Kuran, hakkında malumatı olmayan insanlara götürülürken bunun adına ne denir? Kuranı başka insanlara doğru anlayarak eksiltmeden fazlalaştırmadan olduğu gibi ulaştıranlar da birer resuldürler.

26/208- Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.

35/24- Şüphesiz Biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın.

Eğer resullük görevi tamamlanmış ise Bir daha uyaran resul de gelmeyeceksen Nebilerin sonuncusu olan Muhammet de son uyarıcı ise ondan sonra gelen insanlar kavimler uyarıcısız kalması haksızlık olmaz mı?

Kuran'dan önce her peygamberi etten duvarla ören ve onların getirdikleri mesajları diğer insanlara götüren resuller de ortaya çıkmıştır.

7/160- Biz onları (İsrailoğulları�nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

“Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu.”

Burada bahsedilen pınar müfessirlerin anlattığı gibi bildiğimiz taştan çıkan pınar değil insanlar içerisinden çıkan hazreti Musa’ya iman eden ve Musa’dan öğrendikleri vahiyleri diğer insanlara duyuran onları uyaran resullerdi.

3/ 52- Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.

Musa ve isa peygamberin yardımcıları hepsi birer resuldüler. Onlar asla kaynağı Allah olan vahiylerde birbirlerine tezat teşkil eden bir sözde ve eylemde bulunmadılar. Ne zaman ki Allah'tan gelen vahiyler insanlar arasında orijinalinden saptırıldı ortalık karıştı hakla batıl birbirinden ayırt edilemez hale geldi.

Şimdi de kaynağı Allah olan kurandan insanlar ayrılarak bir takım kendilerine şeyhleri liderleri meşrepleri ilahlaştırarak onları rabler edindiler. Ne fark eder? Onların yanlarında Allah'tan vahiy alan nebileri ve resulleri vardı. Yanıldıkları ve içinden çıkılmaz bir problem karşılarına çıktığında Onlar nebileri aracılığı ile Allah'tan öğreniyorlardı.

2/ 67- Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.

2/68- "Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi.

2/69- (Bu sefer) dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi.

2/70- (Onlar yine:) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler.

2/71- (Bunun üzerine Musa, �Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin� dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.

Buradaki halkın soruları ve nebi ve resul olan Musa’nın Allaha yalvarıp cevabını alması karşılarına çıkan problemlerin nasıl çözüleceğinin peygamberler aracılığı ile olmaktadır.

Şu anda Kuran sistematik olarak toplumlar tarafından doğru olarak anlaşılmamış. Eğer kuran bir matematik bir fizik gibi akademik olarak doğru anlaşılmış olsaydı. Her Kuran üzerinde uzmanlaşan insanlar hem her ayet hakkında vardıkları sonuç aynı olurdu hem de kesinlikle elçilik seviyesine gelmişlerse elçiler arasında uyumsuzluk yanlış anlama diye bir olgu da olmazdı.
MELEKLERDEN RESULLER

22/75- Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.

Dikkat ederseniz ayetin orijinal metninde,” rusulen” Kelimesi geçmektedir. Eğer nebi kelimesi resul kelimesi ile aynı olmuş olsaydı, Allah insanlara meleklerden peygamber veya karşılığı nebi gönderdi desek olabilir miydi? Bakınız kâfirlerin peygamber olsaydın bir melek olurdun itirazlarına karşılık olarak Allah şöyle buyurmaktadır.

17/ 95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Peki, nasıl Allah meleklerden elçi seçer? Kuran melek tanımını yaparken insanların emrine amade olan insanların mana ve fiziki yapısı da dâhil olmak üzere insanlar dışında yaratılmış olan varlıkların tümü diye tanımlamıştık.

Elçi aracı ise, Allah’ın kendi ruhundan üflediği yaratıkların hücrelerine kadar tecelli eden bilgiler İnsanlara sunulurken Allah'ın güç ve kuvvetini biz melekler aracılığı ile öğrenmekteyiz. Bir kaysı meyvesini Allah bir kaysı ağacını aracı yaparak insanlara sunmaktadır. Veya hayvanlar kendilerine kotlanmış bilgileri insanlara öğretmeleriyle hayvanlar, Allah ile insanlar arasında elçilik görevi yapmaktadırlar.

Kâinatta yaratılmış olan her varlığın kendisine Allah tarafından kotlanmış değişmez şaşmaz bilgiler vardır. Bu gün dünyanın ilim ve teknoloji konusunda bu kadar ileri gitmelerinin sebebi elçi olan meleklerin mesajlarını dinlemeleri ve o doğrultuda hareket etmeleriyle ulaşmışlardır.

SONUÇ OLARAK: Allah Kuran'da resul kelimesini üç değişik anlamda kullanmıştır. Birincisi Nebilerin resullüğü, Bunlar Son nebi Muhammet’le sona ermiştir.33/40 

İkincisi nebilerin getirdiklerini insanlara ulaştıranların resullüğü bu her peygamber döneminde olduğu gibi son peygamberden sonra peygamberlerin getirdiklerini aktarmaları anlamında devam etmektedir. 

Üçüncüsü ise meleklerin Resullüğü bu da insanların ilk yaratılışı ile başlamış ve hala devam etmektedir ve kıyametin sonuna kadar da devam edecektir.22/75

Öyleyse her nebi bir resuldür. Ama her resul bir nebi değildir. Sonucuna varıp konuyu noktalayabiliriz.

Doğrularım Allah'a  Yanlışlarım da bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

Hiç yorum yok: