21 Mayıs 2011 Cumartesi

ARAF SURESİ 94. AYETİN YORUMU


KURANIN NE SÖYLEDİĞİ DEĞİL NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİNİN ANLAŞILMASI GEREKİR.

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

7/94- Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

İşte Kuran'ın ne söylediği değil ne söylemek istediğinin anlaşılması gerekir.

7/ 93- O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: "Ey kavmim andolsun, size Rabbimin risale tini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Şimdi ben, inkâra sapan bir topluluğa nasıl üzülebilirim?"

7/94- Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

7/95- Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve: "Atalarımıza da (bazen) şiddetli sıkıntılar (bazen de) refah ve genişlikler dokunmuştu" dediler. Bunun üzerine, Biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak yakalayıverdik.

Ayette Geçen Nebi helak ve kavim veya helak kavramları üzerinde durmaya çalışalım.

NEBİ: Kelimesi Kuran'da bizim dilimize Farsçadan yerleşmiş peygamber kelimesinin karşılığıdır. Başka bir deyişle vahye muhatap olan demektir. Onlar bir topluma resul olarak geldikleri zaman İnkâr edenler ile nebilerin mücadelesi başlamaktadır. Kuran bu ifadeyi anlatırken hüsnü tahlil sanatı kullanmıştır.. Yani sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlama sanatıdır. Bakınız başka bir ayette aynı örnek olarak sunduğumuz ayete benzer şöyle buyurular.

17/15- Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azap edecek değiliz.

17/16- Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.

Allah Halkın önde gelelere bozgunculuk yapın diye emretmez. Bakınız isra on altıncı ayette önde gelenlere, bozgunculuk yapın diye emrederiz diyor. Bir önceki ayette de hidayete eren de kendi lehine hidayete erer sapan da kendi aleyhine sapar ifadesi kullanıyor. O zaman bu ayette emrederiz Onlar da bozgunculuk yaparlar ifadesinden gel kulum sen zenginsin sen makam mevki sahibisin sana emrediyorum bozgunculuk yap. Onlar da bu emre uyarlar biz de onları helak ederiz anlamında olması herhalde düşünülemez.

Ayette ifade edilmek istenen onlar zenginliklerinden toplum içerisinde kibirlenmişliklerinden dolayı gelen nebilere baş kaldırmaktadırlar Bu kuran büyük bir adama indirileli değil mi idi. Diye karşılık vermeleri Allahın mülküne müdahale etme yolunun onlara açılarak peygamberlerle tartışma onlara müdahale etme başkaldırma dövme öldürme olayları arkasından peş peşe gelmektedir.

2/91- Onlara: "Allah'ın indirdiklerine iman edin" denildiğinde: "Biz, bize indirilene iman ederiz" derler ve ondan sonra olan (Kur'an)ı inkâr ederler. Oysa o (Kur'an), yanlarındakini (kitabı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: "Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"

Şimdi bu açıklamalardan sonra ayeti tekrar alarak anlamaya çalışalım.


7/Vemâ erselnâ fî karyetin min nebiyyin illâ eażnâ ehlehâ bilbe/sâ-i ve-ddarrâ-i le’allehum yeddarra’ûn(e)

7/94- Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz

Bir memlekete nebilerin gelişi Ora halkını iki topluluğa ayırmaktadır. Birincisi nebilerin getirdiklerine iman edenler ve onun yanında yer alanlar. İkincisi de ona muhalefet edenler ve onunla savaşanlardır. İster iman etsin isterse de inkâr etsin dünya hayatında savaş ortaya çıktığında mutlaka iki tarafta yara almaktadırlar. 

Ama iman edenler çektikleri sıkıntıların bedellerini bu dünyada göremeseler de ahiret âleminde mutlaka göreceklerdir. Ama dünya hayatında iki topluluk da zarar görmektedir. Çünkü savaş olayının gerçekleşebilmesi için güçler dengeleşmesi gerekir yoksa bir orduyla birkaç kişi savaş yapmaya yeltenemez herhalde.

Dikkat ederseniz Ayet Şuayb peygamberle ilgili bir hayat hikâyesini anlatmaktadır. İsterseniz ayetin konulduğu yeri kısayı buraya aktararak bir kilit taşının yerleştirilişi gibi nasıl olayı anlatarak bir noktaya çektiğini görmekteyiz.

7/85- Medyen (toplumuna da) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik. Şuayb onlara:) Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı tam tutun, insanların (hakları olan mallarını) eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve düzene (ıslaha) konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın. Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer inanıyorsanız."

7/86- "O'na iman edenleri tehdit ederek, Allah'ın yolundan alıkoymak için ve onda çarpıklık arayarak (böyle) her yolun (başını) kesip-oturmayın. Hatırlayın ki siz azınlıkta (ve güçsüz) iken O, sizi çoğalttı. Bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bakın."

7/87- "İçinizden bir grup, kendisiyle gönderildiğim şeye inanmışken diğer bir grup inanmadığına göre, artık Allah, aramızda hüküm verenlerin en hayırlısıdır."

7/88- Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz." (Şuayb:) "Biz istemesek de mi?" dedi.

7/89- "Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz Allah'a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a tevekkül ettik. 'Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın."

7/90- Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler, dediler ki: "Andolsun, Şuayb'a uyacak olursanız, kuşkusuz kayba uğrayanlardan olursunuz."

7/91- Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da, kendi yurtlarında diz üstü çökmüş olarak sabahladılar. 

7/92- Şuayb'ı yalanlayanlar, sanki orada 'hiç refah içinde yaşamamışlar' gibi oldular: Şuayb'ı yalanlayanlar, asıl büyük hüsrana uğradılar.

7/93- O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: "Ey kavmim andolsun, size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Şimdi ben, inkara sapan bir topluluğa nasıl üzülebilirim?"

7/94- Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

7/95- Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve: "Atalarımıza da (bazen) şiddetli sıkıntılar (bazen de) refah ve genişlikler dokunmuştu" dediler. Bunun üzerine, Biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak yakalayıverdik.

Demek ki Ayette peygamber gönderilen kavimlerin peygamberlere karşı büyüklenme ve onların getirmiş oldukları mesajlara karşı baş kaldırmaları ve gittikçe azgınlaşarak kin ve nefretleri artarak dünya hayatında gözlerinin körelmeleri kulaklarının sağırlaşması kalplerinin de hissiz hale gelmesi Onların helak olmasına neden olmaktadır.

Helak olmak da dünya hayatında kuranda mecazi olarak anlatılan taş yağdırma sel şimşek gök gürültüsü suda boğma gibi ifadelerle anlatılan kıssalarda dünya hayatındaki yapılan yanlışların cezalarının evren yasalarına uymamalarının karşılığı olan cezalar hariç Allah özel bir ceza dünyada vermemiştir. 

Onlar dikkat ederseniz kıssanın bitiminde bahsedilen yalvarma ve yakarma olayı ahiret âleminde Yaptıklarının pişmanlığını yalvarıp yakararak tekrar dünya hayatına dönmek isteyerek iyi bir kul olma isteklerini dile getirmektedir.

6/27- Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık."

32/12- Suçlu-günahkârları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen.

Araf suresi doksan dördüncü ayetin peygamberler gelip de onlara karşı çıkan kavimlerin ahiret alemine vardıkları zaman iman etmedikleri uyarılarına karşı geldikleri din günü demek ki doğruymuş ve artık onlar pişman olmuşlardır. 

Dünya hayatında zulümler üzerine zulüm yağdırdıkça azgınlaşanların artık onlar için barınma yeri ateştir ne kadar yalvarıp yakarsalar da artık boş bir çabalamadan başkası değildir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

http//kuranianlamametodu.blogspot.com

Hiç yorum yok: