31 Temmuz 2008 Perşembe

ALLAH SÖYLEDİĞİNE MUHALEFET ETMEZ.

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA


22/47-Onlar senden azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar.Allah vaadine kesin olarak muhalefet etmez.Gerçekten senin rabbin katında bir gün saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. 


Dünya hayatında Allah’ın insanlara dünyada yapmış olduğu yanlış davranış ve zulüm nedeni ile özel bir cezası yoktur. Mükâfat ve ceza ahret alemine aittir. 

35/45”Eğer Allah kazandıkları dolayısı ile insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı. Ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman. Artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.” 

Ancak dünya hayatında insanlar birbirlerinin yapmış oldukları yanlış davranışlardan dolayı kimilerinin kimilerini def etmesi olayı hariç Allah’ın özel bir müdahalesi bulunmuyor. 


22/40: “onlar yalnızca Rabbimiz Allah’tır demelerinden dolayı haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar.eğer Allah'ın insanların kimilerini kimileriyle def etmesi olmasaydı manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın çokça zikredildiği mescitler muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendine yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlü olandır.” 

Allah kainatı ve insanları yaratmış, dünya hayatında insanlara aklını, takvasını fıskını vermiş önüne de doğruya ve yanlışa gidecek malzemeleri koymuş kitaplar, peygamberler göndererek doğru yolda yürümek isteyenlere velilik etmiş, ahret alemini de yaratarak bu dünya hayatında kendi yolunda yürüyenleri cennet ile; aksi olanları da cehennemle sonuçlanacağını bildirerek sonuçlarına katlanmak koşulu ile istediği yolda yürümesini kendi özgür iradesine bırakmıştır. 

Dünya hayatında, kafir, mümin, müşrik gibi ayrım yapmadan onlara rızkını evrenin yasasına uygun olarak yöneldiği sürece vermiştir. Evrene hakim olan evrenin konuşma dilini çözerek gerekli çaba ve gayreti gösterenleri dünya hayatında üstün tutmuş evrenin yasasına gereği kadar değer vermeyen çalışmayan gerekli çbayı göstermeyenleri de Müslüman olsa da  de yenik düşürmüştür. 

17/18: “ kim çarçabuk olanı(geçici dünya arzularını) isterse orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız. sonra ona cehennemi(yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.” 

17/19: “kim de ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.” 

17/20: “hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsanından ‘arttırarak veririz.’ Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir.” 

Ayetlerden de anlaşıldığı gibi Allah zalim olanların rızkını dünyada kesmiyor Müslüman olanların rızkını özel olarak arttırmıyor. Evrene bir yasa koyuyor bu yasa doğal süreci içerisinde işleyip gidiyor. 

Musluktan akan bir su evde yangın oldu diye kendi akış seyrini değiştirmiyor. Yangın çıktığı zaman eşyanın kıymetli ya da kıymetsiz oluşuna bakmıyor. Yağmur veya kar yağmadığı zaman sular kıt oluyor. O insanların kıtlık çekeceğini bilmez. daha örnekleri çoğaltmak mümkündür. Allah söylediğine muhalefet etmez. Allah denizde yüzme bilmeyeni boğ demişse; onun kafir, Müslüman, peygamber oluşuna bakmaz hepsini boğar.

Ahiret aleminde  cennetini de cehennemi de insan kendisi kazanır. Allah kimseye ne zulüm eder ne de özel bir torpilde bulunur.  Allah herkese eşit uzaklıktadır. kazandığı ve kaybettiği kendisi tarafından yazılıp oynaması sonucunda olmuş ve olmaktadır.

Doğrularım  Allah'a  yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN- ANAMUR

MUCİZELER ALLAH KATINDADIR

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

Mucize ; Allah’ın kâinatta yaratmış olduğu Zerreden küreye kadar bütün varlıklardır. Yani toprak mucize,ağaç mucize dağ mucize insan mucize Savaş mucize, barış mucize vs. Bu mucizelerden İnsanlara hiç biri verilmemiştir.



Peygamberlere de sadece vahiy mucizesi verilmiştir.


29/50: “Dediler ki ona rabbinden ayetler indirilmeli değimliydi:De ki ayetler yalnızca Allah’ın katındadır.Ben ise apaçık bir uyarıcıyım.”



17/59 “Bizi ayetler göndermekten öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı.Semuda dişi deveyi görünür olarak gönderdik. Fakat onlar bununla zulmetmiş oldular.oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz .”



6/158: “onlar meleklerin kedilerine gelmesini veya rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini ya da Rabbinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı ayetlerinin geleceği gün daha önce iman etmemişse veya imanlarıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki “bekleyin bizde şüphesiz beklemekteyiz”



Daha mucizelerin Allah’a ait olduğu ile ilgili bir çok ayet nakledebiliriz ancak konunun anlaşılması açısından bu kadarının yeterli olduğu kanaatindeyim.



Daha öncede belirttiğim gibi mucizeler sadece Allah’a aittir. bu güne kadar gelen İslam toplumlarının inandığı ve anlattığı gibi peygamberler vahyin dışında olağan üstü harikulade mucizeler” göstermemişlerdir.



On parmağından su akıtıp askerlerini sulaması, ayı ikiye bölmesi, kısır koyunu kuzlatması ölüleri diriltmesi, Burak’la göklerde seyahat etmesi olayları hep ya Kuran’ın sanatsal bir üslupla anlatması ya da uydurma hikayelerdir.


Yoksa Kuran’ın şu ayetlere ters olurdu.


17/93”Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.de ki : rabbimi yüceltirim ben elçi olan bir beşerden başkası mıyım?



17/92-“ Veya öne sürdüğün gibi gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ,yada melekleri karşımıza getirmelisin.”



Görüldüğü gibi kafirlerin istedikleri olağan üstü harikulade şeyler peygamberlerde yok.Onlar sadece bir beşerdir .Diğer insanlardan farkları onlar vahyin gözetimindedirler.



Hiç bir peygamber ölüyü diriltemez hiçbir peygamber ayı ikiye bölemez. Hiçbir peygamber Allah’ın izini olmadıkça hiçbir kimseyi yola getiremez.


Eğer onlarda Allah’ın yarattığını yaratsaydı onlar da Allah olurdu Böylece Allah ikileşirdi ve kâinat fesada uğrardı. Allah kendisine ortak edinmemiştir. Allah’tan başka ilah yok hamd övgü saygı ihtiram kulluk ve ibadet ona aittir.


29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."




29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

sonuç olarak, Musa peygamberin denizi yarması, asanın yılan ejderha olması, İsa peygamberin ölüleri diriltmesi, Salih peygamberin devesi, Süleyman peygamberin Belkıs'ın sarayını gözler önüne getirtmesi, Musa kavminin  öldürmüş oldukları kişiye kestikleri inek parçası ile vurup dirilmesi İbrahim peygamberin ölü kuşları diriltmesi Hep Kuranda mecazi bir anlatım sanatı ile anlatılmış olaylardır.


Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir. En doğrusunu Allah bilir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN-ANAMUR

28 Temmuz 2008 Pazartesi

PEYGAMBERLER ARASINDA AYIRIM YOKTUR.



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA


2/136-Deyin ki biz Allah’a bize indirilene İbrahim İsmail ishak Yakup ve torunlarına indirilene Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere rabbinden verilenle iman ettik. Onlardan hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş olanlarız.”


İslâm toplumlarındaki yanlış din anlayışı Hıristiyan ve Yahudi toplumlarının din anlayışlarının bir yansımasıdır. Onlar kendi peygamberlerini ilahlaştırmışlar. Müslüman toplumlar da kendi peygamberini ilahlaştırmışlardır.


9/30:“Yahudiler Üzeyir Allah’ın oğludur dediler; Hıristiyanlar da Mesih Allah’ın oğludur dediler.bu onların ağızlarıyla söylemeleridir.onlar bundan önceki inkar edenlerin sözlerini takip ediyorlar. Allah onları kahretsin nasılda çevriliyorlar?”


9/31-“onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler edindiler.ve Meryem oğlu mesihide oysa onlar tek olan bir ilaha ibadet etmekten başka bir şeyle emir olunmadılar.ondan başka ilah yoktur.o bunların şirk koştukları şeylerden yücedir”


Her peygamber bulunmuş oldukları toplumlarda Allah’tan aldıkları vahiylerle toplumların neleri yapıp neleri yapmayacaklarını hangi yiyeceklerin helâl hangi yiyeceklerin haram olduğunu bildirerek Allah’tan başka ilahlara ibadet ve kulluk yapılmayacağını. Kulluk ve ibadetin sadece Allah’a yapılacağını bildirerek örneklik teşkil etmişlerdir.


Her peygamber kendinden önceki gelen peygamberleri doğrulamış ve tasdik etmiş ve kedisinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdelemiştir.


61/6: “Hani Meryem oğlu İsa’da Ey İsrail oğulları gerçekten ben sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim, benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi Ahmet olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim demişti. fakat o onlara apaçık belgelerle gelince bu açıkça bir büyüdür dediler.”


Hiçbir peygamberin dinleri arasında farklılık yoktur Her peygamberin getirdiği dinin adı İslam  teslim olanların adı da Müslüman'dır. Allah katında hüs-nü kabul gören din de budur.


Yahudiler ve Hristiyanlar kendi peygamberlerini ilahlaştırdıklarından dolayı, Allah da onların adına müşrik ifadesini kullanmıştır.Oradaki yapılan yanlış davranış Allah’ın sıfatlarını Allah’ın oğlu demekle peygamberlerine veriyorlar ve böylece peygamberlerini ilahlaştırıyorlar. ve Allah’a ortak kılıyorlar.Yani peygamberleri kendi bulunmuş oldukları konumdan kaldırıp Allah konumuna yükseltiyorlardı.


Böylece hazreti İsa peygamberin ölmediğini Allah’ın katına yükseltildiğini kıyametin sonuna yakın bir zamanda yer yüzüne ineceğini kırk yıl peygamberlik yapacağını fakat kırk gün kadar sürmeyeceğini söyleyerek kendi peygamberlerini yüceltmek için uydurdukları bir sözü İslâm müfessirleri hadis adı altında yayınlayarak İslâm toplumlarına Mesih  İsa mehdi bekletip durmuşlardır.

33/40: “ Muhammet sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir.Ancak o Allah’ın resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur.Allah her şeyi bilendir.”


Diyen Kur’an, vahiy ederken Hristiyan toplumlarının kendi peygamberlerini üstün göstermek için uydurdukları bu anlayış, tekrar peygamber gelmeyeceğine dair ilgili ayetle çelişmez mi?


Yahudi olanlarda kalkmış ölmüş olan yaklaşık iki bin sene önce yaşamış olan Hz. Musa peygamberi üstün göstermek amacıyla miraç olayını uydurmuşlar. Hazreti Muhammet miraca giderek Allah’ın emretmiş olduğu elli vakit namazı izinin üzerine geri döndürerek beş vakide indirdiği hikayesi kendi peygamberlerinin onurunu yükselterek Müslümanların kendi peygamberlerine karşı beslemiş oldukları aşırı sevgiye karşılık nazire yaparak, bir nebzecik de olsa öç almış oluyorlar.


Bir de Hz. Muhammed (SAV) için uydurulmuş onu ilahlaştırma derecesine getiren bir hikayeden uydurma bir hadisten söz edilir.
“seni yaratmasaydım seni yaratmasaydım iki cihanı da yaratmazdım.”sözüyle bilgileri belgeleri olmadan zan ve tahminle yalan söyleyerek bir kul ve elçi olan bir peygamberi ilahlaştırarak Allah’ın tarif ettiği konumun dışına çıkarmışlardır.


Yahudilerin Hz. Musa’yı, Hristiyanların Hz. İsayı , Müslüman’ım diyenlerin de Hz. Muhammedi ilahlaştırması arasında ne fark vardır.?

Bütün peygamberler Allah’ın kulları ve elçileridir.Onların hiç biri diğerlerinden farklı değildir.

5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

Sonuç olarak,Bütün peygamberler ve bütün peygamberlere tabi olan Müslüman'lar tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisindedirler. Birisine haram  olanlar diğerlerine de haram, birisine helal olanlar da diğerlerine de helaldir.

Doğrularım yerleri ve gökleri yaratan  noksanlıklardan ve yanlışlıklardan münezzeh olan rabbime, yanlışlıklarım ise bana aittir. En doğrusunu bilen Allah'tır.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN -ANAMUR

EDEBİ BİR SANAT ESERİ OLAN KURAN'DAKİ AYETLERİN ÇÖZÜLÜP YORUMLANMASI!

KURAN'DAKİ AYETLERİN YORUMU İKİ YOLLA YAPILMIŞTIR.


1-Rivayet yoluyla: yani bir ayetin kastettiği manayı bulabilmek için onunla ilgili bütün materyaller ortaya dökülerek (hadis,fıkıh,masal hikaye, ne varsa) hedefe ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu yol, bulanık suda balık avlamaya benzer. Doğruyu yakalama ihtimali çok zayıftır.


2- Dirayet yoluyla Kuran’ı anlama: bu yol Kurannın kendi bütünlüğü içerisinde bir ayetin kastettiği manayı Kuranna, akla, ilime, pratiğe ters düşmeden ortaya koyma metodudur.


İşte bugüne kadar Kur’an üzerinde detaylı bir inceleme ve araştırma yapılmadığından Kuran doğru olarak anlaşılmamıştır.
Biz burada Kuran'daki ayetleri doğru bir şekilde anlamanın metotlarını ortaya koyarken o söylemiş olduğumuz Kur’an bütünlüğüne o konunun ilmine salim akla, pratik hayata ters düşmeden açıklamaya çalışacağız inşallah.


Nasıl bir insandaki kan damlası insan vücudunun tüm özelliklerini yansıtıyorsa Kuran'daki bir kelim ve bir ayet de Kuran'ın bütünün özelliğini taşımaktadır.


Önce Kurannın yorumunu doğru bir şekilde yapabilmek için yapılan yorumun Kurannın ana çatısını oluşturan ayetlere uygun olması gerekir.

Eşyanın yapısına baktığımız zaman da öyle değil mi? Bir insan vücudunda omurga ve kemikler vücut yapısına uygun olarak gelişiyor. Bir insan yaşının kaç olduğu vücudunun değişikliğinden anlaşılır. Bir ağaç da aynı insan gibidir. bir yaşındaki bir ağacın yükü elli yaşındaki bir ağacın yükü kadar değildir. Veya bir binanın ana çatısını oluşturan kolonların binanın kat oranına uygunluğu sağlanmadığı sürece binanın çökmesi kaçınılmazdır.


Aynen onun gibi Kuran'daki ayetlerin doğru yorumunu yapabilmek için şu ana çatıyı oluşturan ayetlere uygun düşmesi gerekmektedir.


1- KUR’ANDA ÇELİŞKİ YOKTUR.


4/82: “ Onlar Kuran’ı hala düşünmüyorlar ki eğer o Allah’tan başkası katından olsaydı kuşkusuz içinde bir çok aykırılıklar bulacaklardı “


38/28: “Çarpıklığı olmayan Arapça bir Kuran'dır umulur ki sakınırlar.”


Kur’ an hakkında yorum yaparken Kuran’ın hiçbir zaman bütünlüğüne ters düşmemelidir.

2- KÂİNATTA ÇELİŞKİ YOKTUR.


67/3: “O biri diğeri ile tam bir uyum içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahmanın yaratmasında hiç bir çelişki ve uygunsuzluk göremezsin işte gözü çevirip gezdir herhangi bir çatlaklık görüyor musun?”


67/4:“Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir o göz umudunu kesmiş bir halde sana dönecektir.

Dünyaya ve kâinata baktığımız zaman muazzam bir mutabakat görüyoruz dünyanın neresine giderseniz gidin su müdahale olmadıkça yukarıdan aşağıya akar. dünyanın neresine giderseniz gidin havaya atılan taş yer çekimi nedeni ile yere düşer. Yine dünyanın neresine giderseniz gidin güneş doğudan doğar batıdan batar.


Öyleyse kâinat Allah’ın gönderdiği edebi bir sanatıdır. Yani bunlar kendi içerisinde çelişmiyorlarsa birbirleri arasında da çelişmezler.

3- KÂİNATLA KURAN ÇELİŞMEZ.


30/30: “Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen bir hanif olarak dine Allah’ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur işte dimdik ayakta duran din budur ancak insanların çoğu bilmezler.”


Bu güne kadar bize anlatılan dinde böyle bir tutarlılık var mı? Elbette yok. Kur’an insanları tevhide birliğe davet ederken hanif dinini İbrahim dinini öğütlerken bunlar yüzlerce binlerce din oluşturmuşlar. Hepsi de birbirleriyle çelişkilidir.öyle Allah’ın dini olmaz .Bunları ilerde inşallah yeri geldikçe izah edeceğiz.


Allah kâinattaki cansız varlıkların, bitkilerin, hayvanların hayat sürme ve hayatta kalma şartlarını bir yasaya bağlamıştır. Bazıları buna evrenin yasası diyor.


Ama değişmez çelişmez bir yasa olduğu bir gerçektir, deniz yüzme bilmeyen bütün insanları boğar. Bu evrenin yasasıdır. Bunun kâfir veya Müslüman olmasına bakmaz .Veya Hz. Musa ve firavun olmasını hesap etmez. denizin görevi yüzek bilmeyeni boğmaktır. Eğer deniz kendisine verilmiş olan bu görevi yerine getirmez ise bu Allah’ın eşyanın yapısına yerleştirdiği yasaya ters düşer.

Ateş yakmakla görevlidir. Yeteri kadar ateş olduğu zaman insanı yakar. Onun iyi insan kötü insan veya peygamber oluşuna bakmaz eğer yakmıyorsa veya peygamberler yanmaz inancı varsa bu Allah’ın yasasına muhalefet olur.

sonuç orak Allah'ın gönderdiği din, Kuran ile Kuran'ın  Kainat ile Kâininatın ve kuran ile kâinat'ın çatışmadığı dindir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN ANAMUR.

KURAN'IN YABANCI DİLLERE TERCÜME EDİLMESİ!

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA


Tercüme olayı bilindiği gibi  Kuran'daki bir ayetin veya bir metnin mütercim kendi yorumunu katmadan ayetlerindeki kelimeleri motamot hangi dile tercüme edecekse o dile aktarması demektir.
Eğer Kuran'da geçen bir kelime  tercüme edilecek bir dilde karşılığı yoksa onu orijinal olarak aktarması gerekir.

Bilindiği gibi her millet kendi meramlarını başka milletlere aktarması için mutlaka o dilleri bilmesi gerekmez. Bir tercüman aracılığı ile  iletişimlerini  kurabilir.

Maalesef kuran tercüme edilirken  Mütercimler tercümelerine geleneksel olarak kelime ve ayetlere yüklenmiş olan anlayışların etkisinde kalarak ve genelde birbirlerini taklit ederek kuranı meallendirmişlerdir. Şimdi bu yapılan yanlışlardan örnekler vererek skandal denilecek kadar yanlış din anlayışlarına imza attıklarını gözler önüne sereceğim inşallah.

55/14. İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.

Bakınız kuran'da geçen bir ayet, hem kendisinden önce gelen ve hem de kendisinden sonra gelen ayetler dikkate alarak anlaşılması gerekir. Bu da yetmez O ayetin kuran ve evren yasalarıyla da çelişip çelişmediğini de dikkate alarak doğru bir yere koymak gerekiyor.

Şimdi  bir biri ardınca gelen iki ayet üzerinde  tefekkür ettiğimiz zaman, insanın iki farklı  yaratılmış olan profilinden söz etmektedir.
1-İnsanın beden kısmı, Bu kısmı  kuran'da bir çok ayetlerde , topraktan , çamurdan, su damlasından, balçıktan  alaktan   gibi ifadelerle  yaratıldığını ifade etmektedir.
Bu ifadeler şimdi de aynı değil mi? İnsanlar topraktan yetişen tahıllardan meyvelerden hayvanlardan  bitkilerden beslenerek et kemik kan hücre ve damarlar oluşmaktadır. 
2-İnsanın diri olmasını sağlayan ve bütün canlı varlıkların temel özelliğini teşkil eden "can" kısmı vardır. Bu iki varlık eğer birbirleriyle bütün olarak ele alınmazsa ne cansız bir bedenin ne de bedensiz bir canın hiç bir alam ve önemi yoktur.
Bakınız bu söylediklerimizin aynısını destekleyen başka bir surede daha var onları da aktaralım da farklı yerlere çekilerek itiraz edemesinler.

İki farklı  surede birbiri ardınca gelen iki ayeti naklettik. Arapça bilenler varsa ayetin orijinal metnine baksın. bilmeyenler de  İnternet Türkçe okunuş şeklini incelesin. Göreceklerdir ki, ayette geçen cin değil can' dır.
Ayette geçen can kelimesini cin kelimesi diye tercüme edilirse Kuran'da cinlere yüklenen mana tamamen yanlış anlaşılmakta ve kuranı doğru anlamaya gölge düşürmektedir.

Ayette cin kelimesi geçmemektedir. nasıl o kelimeye cin anlamı yüklediniz dendiğinde, onlar diyorlar ki can cinin çoğuludur. deyip geçiştiriyorlar. Ben de diyorum cinler kelimesi kuranda ne şekilde kullanılmış ona bir bakalım diyorum.



Eğer can kelimesi cinler kelimesinin çoğulu olmuş olsaydı,tebeyyeneti-lcinnu kelimesinin neden  canne değil de cinnu  ifadesi kullanılmaktadır. Bu mütercimlerin af edilmeyecek büyük bir hatadır.
Yine Kuran'ın cin kelimesine yüklediği manayı tanımlayarak  yanlış olan cin kelimesini doğru bir yere oturtturmaya çalışalım.
Cin: İnsanların yaratışta vermiş olduğu "Rabbim Allahtır" sözünden cayarak iblisin meyvelerinden nemalanan  gayrı rabbani yolda olan insanların genel adıdır.
İkinci Olarak yanlış tercüme edilerek ve yanlış olarak anlaşılan kelimelerden birisi de cibril kelimesini cebrail diye tercüme edilerek  yanlış anlam yüklenmesidir. 
2/97-De ki: 'Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur. 
Genelde  cibril kelimesi geçen ayetleri cebril diye tercüme etmişler. Cebrail'e de Peygamberlere vahiy getiren götüren melek olarak algılamışlar ve anlatmışlardır. Kuran içerisinde Üç yerde orijinal metinde cibril ifadesi geçmektedir.  bakara suresi doksan yedi ve doksan sekizinci ayetlerde bir de tahrim suresi dördüncü ayette geçmektedir. başka yerde cebrail diye tercüme edilen kelimelerin orijinal olan metnine bakıldığı zaman ruh diye geçmektedir.

Ruh kelimesine de kuran farklı konularda farklı anlamlar yüklemiştir. Evet cibril kelimesine de ruh ifadesini yüklemiş ama nebi ve resul olana yüklenen ruh ile cibril kelimesine yüklenen ruhu karıştırırsak doğru bir anlayışı yakalayamayız.

Cibril: Allah ile insanlar içerisinden nebi olarak seçtiği insanlara vah yetme olgusunun adıdır. bir başka ifadeyle konuşma olayının adıdır. Şimdi tercümelerden cebrail kelimesi geçmediği halde cebrail diye tercüme edilen bir kaç örnek vermeye çalışalım.

19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Bakınız bu mütercim yine insaflı davranmış ruh kelimesinin orijin alini yazmış parantez içerisinde o kelimenin yüklendiği anlamını parantez içerisinde cibril diye kullanmıştır.

Kuran oradaki ruh kelimesine cebrail değil, nebi ve resul anlamını yüklemiştir. Bunu  İsa'nın babasız olmadığı ile ilgili makalemde geniş geniş anlatmıştım  bilgi edinmek isteyenler o makaleye bakabilirler.

53/5- Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.
Araştırın dire vah yeden ve konuşan Allahtır. Bir ayetle bu söylediklerimizi perçinlemeye çalışalım.

42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Sonuç olarak rapa bilmek ayrı bir ilim, kuranı doğru anlamak ayrı bir ilimdir.  Mütercimin görevi  Kuranda geçen bir ayet ve kelimenin kendi dilindeki karşılığı varsa onu doğru bir şekilde aktarıp Geri kalanı o konuda ilim yapmak isteyenlere bırakması gerekir. Yukarıda örnekleriyle izah ettiğim gibi  Kuranda kullanılan kelimeler ayet ve konular içerisinde farklı anlamlara gelmektedir. Kuranı doğru meallendirebilmek için önce kuranın kültürünü  doğru anlamak gerekir. bir başka ifadeyle kuranın konuşma dilini kendi içerisinde geçen ayet ve konulardan kelimelere  Kuran'nın  ne anlam yüklediğini anlamak gerekir.

doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir her türlü noksan ve yanlışlıklardan münezzeh olan sadece ve sadece Allahtır.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR







27 Temmuz 2008 Pazar

METNİ ARAPÇA OLAN KUR’AN’IN KORUNMASI

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Kur’an bildiğimiz gibi miladi takvimle 610 senesinde son peygamber Muhammed'e gelmeye başladı.Hesapladığımız zaman aradan 1398 miladi yıl geçmiş bulunmaktadır. Dünya üzerindeki okunan Kuran Mushaflarını incelediğimiz zaman hiç birinin orijinal olarak günümüze kadar değişikliğe uğramadığını görüyoruz. Ama Kuran'ın dışındaki İncil,Tevrat,Zebur ve Suhuf kitaplardan hiçbirinin Kur’an gibi korunamadığını görmekteyiz.


Bunun iki ana sebebi vardır:

1-Yazı kültürü ve sanatının gelişmesiyle Allah’tan gelen vahiylerin zapt-ı rabıt altına alınması yani deriler ve kemikler üzerine yazılmasıdır.

2- Yine Allah’tan gelen vahiylerin inanlar tarafından ezberlenip bir hafız ordusunun nesilden nesillere ezberlenerek aktarmasıdır.


Şimdi onunla ilgili birkaç ayeti nakletmeye çalışalım;

25/4-‘’İnkar edenler dediler ki bu Kur’an olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır.Kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka toplulukta yardımda bulunmuştur.Böylelikle onlar hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.’’


25/5-“Ve dediler ki bu geçmişlerin uydurduğu bir masaldır.bir başkasına yazdırılmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.


25/6-“Deki onu göklerde ve yerde gizli olan bilen indirmiştir.Doğrusu o çok bağışlayandır çok yücedir.”

İnsanoğlu öyle mükemmel varlık olarak yaratılmış ki;

59/21-“Şayet biz bu Kuran’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş parça parça olmuş görürdün.İşte biz belki düşünürler diye böyle örnekler veriyoruz.”


Kolay mı ki ? insanlar içerisinden bir tane kişi çıkacak.Ben Allah’tan gönderilmiş elçiyim diyecek.Onun alnında bir mühür yok.Onun olağanüstü vahyin dışında bir mucizesi de yok.İnsanlar onun peygamber olduğunu nereden bilsin?

Zaten, ortada büyük bir bilmece var.O bilmeceyi çözebildiğin zaman gerçek gün yüzüne çıkıyor. Ama çözmek için harekete geçmediğin, aklını kullanmadığın sürece doğru bir dini bulamayınca ya inkar ediyor, ya da başkalarını taklit ediyorlar.


Kur’an bunun ikisine de iyi gözle bakmıyor. Bunun birine müşrik diğerine de ehli kitap diyor. Bunların ikisi de Allah katında yaşadıkları hayat ve din hüsnü kabul görmeyecektir.

Ama Allah katında iyi olan yerlerin ve göklerin yaratılışını ince ince düşünerek onlardaki çelişki sizliği keşfederek gerçek yaratıcıyı bulup, ona teslim  olmak ve kul olmak gerekir.


3/191: “onlar ayaktayken, otururlarken yan yatarken Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerlerin yaratılışı konusunda düşünürler(ve derler ki) Rabbimiz sen bunları boşuna yaratmadın sen pek yücesin bizi ateşin azabından koru”


Elbette doğru yolu bulmak kolay değildir. Ama Allah insanları yaratırken doğru bir yolda yürüyebilecek ve doğru yolu bulabilecek kapasitede  ve donanımda yaratmıştır.

Soruyorum size; eğer peygamberlik hayatı devam etmiş olsaydı, onun söylediklerini, onun gittiği yolu yüzlerce binlerce yollardan ayırıp, onu takip etmek kolay mı olurdu? Elbete zor olurdu ama illaki o doğru yolu bulacaksın ve o yolda yürüyeceksin.

Bütün peygamberler bütün Allah'ın dostları olan o sevgili kullar o doğru yolu bulabilmek için ne çilelere katlanmışlardır. Şu anda peygamberlik olayı devam etmiş olsaydı ve yeni bir peygamber gelseydi çok az kişi inanırdı. Çünkü insanlar düşünmüyor ve aklını kullanmıyorlar. Peygamberlerdeki farklılıkları konu ile ilgili olduğu için bir kaçını zikretmeye çalışalım.


1- o Allah’tan gelen vahiyleri söyler ve yaşar.

2- O Allah'ın geçmişte, anda ve gelecekte bildirdiği gayb haberlerini doğru bir şekilde bildirir.

3- Onun söylediklerinde ve yaşadıklarında bir çelişki yoktur.

4- O da insandır, hata yapar, onun yapmış olduğu yanlışlıklar Allah tarafından vahiyle  düzeltilir.

Şimdi yine Kuran'ın günümüze kadar korunması ile ilgili bölüme dönelim.

15/9: “Hiç şüphesiz zikri biz indirdik onun koruyucuları da gerçekten biziz.”


Bu ayete göre sanki diğer peygamberlere gelen kitabı Allah göndermemiş mi? ki, sadece Kuran'ı koruyup, diğer kitapları korumamış.

Elbette bütün peygamberlere gelen kitaplar Allah tarafından gönderilmiştir. Daha önce de bahsettiğim gibi korumayı Allah insanların elleri ile yapmıştır.

6/91: “onlar Allah beşere hiç bir şey indirmemiş demekle Allah'ı kadirinin hakkını vererek taktir edemediler de ki Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği sizinde(parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp(bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarının bilmediği şeyler size öğretilmiştir. De ki; Allah sonra onları bırak içine daldıkları saçma uğraşılarda oyalanıp dursunlar.”


Diyorlar ki yazı olayı milattan önce 3500 yıl öncelerine dayanır. Neden o dönemlerde gelen peygamberler Allah’tan gelen vahiyleri yazmamışlar? Her şeyin bir olgunlaşma zamanı vardır. daha önce de bahsettiğimiz gibi, birincisi buna duyarlı olan insanlar olacak, ikincisi de duyarlı olan insanların ellerinde gelen vahiyleri belgeleyecek kitap haline getirecek malzemeler oluşacak. İşte bunların ikisi de oluşunca hem peygamberlik hayatı sona ermiş hem de Allah’tan gelen bilgilerin her örneği insanlara verilerek Allah yeni bir dönem başlatmıştır. O da orijinali bozulmamış ve kıyamete kadar bozulmayacak olan Kuran ile Yaşanacak olan hayattır.


2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti nesh etmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yitirendir.

İnsan oğlunun var oluşu ile sıfır olan ilim ve teknoloji her toplum ve kuşağın kendilerinden sonra gelecek olan toplum ve kuşaklara devrederek günümüze kadar aşamalardan geçerek bu günkü bilgisayar ve uzay çağına gelinmiştir. bazılarının söylediği gibi. daha önceki çağlardaki ilim ve teknoloji daha sonraki ilim ve teknolojilerden ileriydi sözleri kesinlikle eşyanın yapısı ile uyum sağlamaz. 

Allah Adildir. Eğer peygamberlerde. harikulade mucize gösterme olayı olmuş olsaydı. o dönemlerde herkes inanır ve avantajlı bir konumda olurdu. peygamberlik olayı bitince de insanlar doğru olan bir yolu bulamazlardı. bu İmtihan olunan dünyada adaletsiz bir ortam oluştururdu ki insanlar peygamber olmayan dönemlerde neden bana peygamber göndermedin diye ahiret hayatına geldikleri zaman itiraz etme hakkına sahip olurlardı. 


Eğer Allah'tan gelen vahiyler olgunlaşıp,kitap haline gelmemiş olsaydı peygamberlik hayatı daha devam edecekti. Ama her örnekten bir örnek vererek ve insanların istedikleri konularla ilgili hiç bir eksik bırakılmadığı bir döneme gelince peygamberlik dönemi sona ermiştir.


33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Artık kuran Son peygaamber dönemine gelinceye kadar, toplumlarda ses getiren ve bir kıssa oluşturabilecek olan peygamberlerin hayat hikayelerini de özetleyerek İnsanlar için korunmuş ve kıyamete kadar da bozulmayacak ve insanlar var oldukça, insanlar eliyle korunacak bir kitapla tarihe yeni peygambersiz bir sayfa açılmış ve yeni bir dönem başlamıştır.


Asıl burada sorun.peygambersiz. bu kuran toplumlar içerisinde vahiylerin doğru bir şekilde anlaşılarak doğru bir şekilde nasıl yaşanacağı sorunudur. Bunu da Allah elçilerle devam ettirmiştir. Bu Ayrı Bir konu ama. Resuller Allah'tan gönderilmiş olan peygamberlere tabi olan onların getirdikleri vahiyler doğrultusunda yaşayan ve anlayan demektir. peygamberler hem resul hem de elçilerdir. her  vahye muhatap olan  hem nebidir. hem de resuldür. ama her resul bir nebi değildir. nebiler,yanıldıkları zaman onların düzelticisi Allahtır. nebi olanların dışında olanların düzelticisi de vahiydir.   isterseniz kurandan peygamberler yanıldığı zaman düzeltilen bir ayet örneği verelim.


66/1- Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah'ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.


ve Bunun arkasından gelen ayetlerde. Allah'ın helal kılıp da kendisine haram kıldığı nedir? onları izah etmektedir. 

peygamberlerin dışındaki insanlarda böyle bir düzeltilme ve masumiyet yoktur.Ancak kuran ile insanların nerede hangi yanlışlığı yaptığı söylenir. ve onları o konuda uzman olanlar düzeltirler. işte insanlara destek ve yanında olmayı ancak onların söyledikleri ve yaşadıklarının kurana uygun olma şartına bağlamaktadır.


4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Sonuç Olarak bu söylediklerimizi ilerde konular geçtikçe detaylı bir şekilde anlatılacaktır.İnsanlar için her örnekten bir örnek verildiği ve hiç bir eksiğin bırakılmadığı bir kitap olan kuran muttaki olanların yol göstericisidir.


2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitaptır
.
kim bu kitaba bağlı kalarak onu okuyup anlar ve yaşarsa kurtuluşta olan ve doğru yolda olan onlardır.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise Bana aittir. Allah noksanlık ve eksikliklerden münezzehtir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN -ANAMUR

KUR'ANDAKİ AYETLERİ ANLAMA METODU

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA


Kur’an, peygamberimizin peygamber oluşuyla peygamberlik tarihinin bitişi arasındaki bir kültürü yansıtır Kur’an’dan inişinden önceki ve Kur'anın inişinden sonraki Arap toplumlarının kullandığı dil Kuran'ın dilini yansıtmaz. Bu sebeple sözlüklerde geçen anlamlar Kuran'ın kastettiği manayı vermez. Bu sebeple, Kuran'daki kelime ve ayetlerin açıklamasını sözlüklerdeki anlamlarla anlaşılmaya veya açıklanmaya çalışılırsa. ilgi ve alakası olmayan, yorumlar ortaya çıkar. bir örnek verecek olursak.

Ümmi: Sözlükte.okuma yazma bilmeyen anlamında kullanıldığı halde Kuran’da hiç bir kitaba tabii olmayan Mekke müşriklerin Özelliklerini yansıtır. Yani Allah'a inandıkları halde Allah'tan gönderilmiş olan kitaplara, peygamberlere. ve ahiret alemine inanmayan toplum olarak anlatılır..

62/2 O ümmiler içinde kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan onları arındırıp temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içindeydiler.


29/48 Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı.


7/157 Onlar ki yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de geleceği yazılı bulacakları ümmi haber getirici olan elçiye uyarlar o onlara ma’rufu emrediyor. Münkeri yasaklıyor. Temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor. Ve onların ağır yüklerini üzerindeki zincirleri indiriyor, ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler işte kurtuluşa erenler bunlardır.


Demek ki ayette de geçtiği gibi ümmi kelimesi okuma yazma bilmeyen anlamında değil, hiçbir kitaba bağlı olmayan anlamındadır.

Zaten ilerde de bunları detayı ile anlatacağımız gibi bir ticaret yapan bir kişinin okuma yazma bilememesi eşyanın yapısına uygun değildir.

Kuran'daki ayetler genelde iki Kısma ayrılmıştır. 

-1)-Müteşabih olan ayetler. 

2)Muhkem olan ayetler:

3/7 "Sana kitabı indiren odur. Ondan kitabın anası(Temeli) olan bir kısım ayetler Muhkemdir. Diğerleri ise Müteşabihdir. Kalplerinde bir kayma olanlar fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan Müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise biz ona inandık, tümü rabbimizin katındadır derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.


Muhkem olan ayetlerin anlamı açıktır. Yoruma ve tevile ihtiyaç yoktur. Ama Müteşabih olan ayetler inceleme ve tahlil neticesinde ancak kastettiği mana algılanabilir. Muhkem ve Müteşabih ayetler hem Kuran'ın içinde vardır. hem de eşyanın yapısında vardır. Kuran'dan bir müteşabih ayete örnek vermeye çalışalım.


4/157- Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.


4/158- Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.


İşte bu ayetlerin kastettikleri manaları kuranın bütünündeki onula ilgili bütün ayetler bilinemezse. çözülemez. Burada. ölümün benzeri gösterildi ifadesini kullanırken. hayati fonksiyonlarını yitirmiş olduğu halde, Allah katında zaman kavramının olmaması nedeniyle cennette diriltilip rızıklanması anlamında kullanılmıştır.  "Katımıza Yükselttik" ifadesiyle de, onu şereflendirdik. onu re ettik manasına gelmektedir.

şehitlerle ilgili  ayetlerde de aynı anlamda bir ifade kullanmıştır.

2/154-Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere 'ölülerdemeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.


"ölüler demeyin" ifadesi hayati fonksiyonlarını yitirmemiş anlamında olan anlamında değil, Allah yolunda ölen ya da öldürülen her insan ahiret aleminde diriltilip ebedi cennete gidecektir.

Allah'a göre bir insanın ölümü ile diriltilip cennete girmesi arasında zaman yoktur. o bir andır. Bu sebeple İsa'nın öldürülmesi ile ilgili ayette de aynı anlamda kullanılmıştır.



bunları Hazreti İsa peygamber ile ilgili konuda detayına anlattım. şimdi Eşyanın yapısında olan müteşabih ile ilgili olan ayet ise Dağda bütün madenler olduğu halde onları tahlil ederek bakırını gümüşünü plastiğini vs. ayrıştırarak onu araba otobüs uçak haline getirilmesi o konuda uzman olmayı gerektirmektedir. Şimdi de Muhkem olan bir ayete kurandan örnek vermeye çalışalım.


2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."


Bu Ayette peygamberler arasında ayırım yapılmayacağını, Allah'tan gönderilmiş bütün kitaplarına inanılması gerektiğini anlatıyor. Aynen güneş doğduğu zaman ortalığın aydınlanması gibi!

Kuran'ın anlaşılması ile ilgili metotları maddeler halinde sıralamaya çalışalım;

1- Kuran'daki geçen kelimeleri Kuran'ın bütünlüğünde arayıp onun ne anlama geldiğini öğrenmek gerekir .


2- Kur’an Allah'ın bir kitabıdır ayetleri yorumlamaya çalışırken hiçbir ayetin hiçbir ayetle çelişmemesine dikkat etmek lazımdır .


3-Ayetler hangi konu ile ilgili bir meseleden bahsediyorsa o ilim dalının verilerine ters düşmemesi gerekmektedir.


4- Kuran’ı kerim genelde kelimeleri hep çift kullanmıştır burada ayetten bir örnek vermek istiyorum.


18/109”de ki rabbimin sözlerini (yazmak) için deniz mürekkep olsa yardım için bir benzerini (bir o kadarını) dahi getirsek rabbimin sözleri tükenmeden önce elbette deniz tükeniverirdi ,” 

buradaki bahsedilen deniz nehirlerin biriktirdiği büyük su kütlesidir. Şimdi mecazi anlamda Kuran'ın kullandığı denizi Kur’an’dan örneklendirmeye çalışalım.


18/60- “Hani Musa genç yardımcısına demişti; iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim yada uzun zamanlar geçireceğim “


buradaki bahsedilen deniz de yine mecazi anlamda kullanılan hayat denizdir.

5- Kur’an diğer dillerde olduğu gibi kıssaları anlatırken sanatsal bir üslupla anlatmıştır yani geçmişi geleceği ve anı aynı anda kullanma sanatı yapmıştır.

6- Kur’ an olayları anlatırken bir roman biçiminde değil de bir meseleyi Kuran'ın her tarafına serpiştir.


7- Kuran'daki geçen her kelime bir manayı ifade eder. Hiç bir kelime hiç bir kelimenin yerini tutmaz. ve yerine kullanılmamıştır.


8- Kur’an iki gayib haberinden bahseder.Birisi insan kültürünün geliştikçe ilerledikçe çözebilecek oldukları gayib haberi,ikincisi de insan kültürünün ne kadar araştırsa incelese de çözemeyecek oldukları gayib haberidir.Bu ahret alemiyle ilgili yani kıyamet koptuktan sonraki ilgili bilgileri içerir.Zaten buna inananlara da mümin denir.


9- Kur’an’da Allah hitap ederken kendisi ile diyalog kurmak isteyenlere ancak hitap eder.Kur’an-ı Kerim’de ‘’Ey insanlar ,ey iman edenler, “ya resulüm” diye hitap ederken kafir olanlara peygamber aracılığıyla konuşuyor. Mesela,“deki ey kafirler” ifadesini kullanıyor.

İşte Kur’an da ki ayetleri düzgün bir şekilde anlayabilmek için bu saydıklarımızdan genel olarak haberdar olmak gerekir.

doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN-ANAMUR

ÖNSÖZ

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

İnsanoğlunun yaratılışıyla beraber meydana gelen yol farklılıkları ,insanların kendi benliğindeki yaratılış biçiminden kaynaklanmaktadır.Bilindiği gibi insanın yaratılışında Kuran'ın ifadesiyle birisi takva diğeri ise fısk ve fücur olan iki ana yolu belirleyen olgu vardır.İşte bu insanda var olan iki ayettir.Psikoloji ilminde insanın yapısında değişik ifade ile bazıları alt ben, üst ben sözcükleriyle açıklamış. bazıları da içimizdeki baba ve çocuk kavramlarıyla açıklamışlardır. Gerçek olan odur ki, insan hayatta yaşarken başına gelen olaylarda birbirine zıt iki ses gelmektedir.


İşte bu iki sesten,insan hangisine kulak verip onunla bütünleşirse, insanın adı o oluyor. Takvadan gelen sese kulak verip, onun sözünü dinlerse Muttaki, Müslüman, mümin isimlerini alırken ,fısk ve fücurdan gelen sesle bütünleşirse de cin şeytan, kafir, azgın isimlerini alıyor. İşte insan yapısındaki farklı kişiliklere doğru götüren özellik toplumlarda da farklı din ve davranış biçimlerine yol açmıştır.


İki ana yola ayrılan insanların iki ana yol göstericisi vardır. Birinin yol göstericisi Allah, bu yolun tarifini peygamberler, kitaplar, ve zikir ehli olan ilim sahipleri ile gerçekleştirmektedir.. Diğerinin yol göstericisi ise şeytandır zan ve tahminlerdir elde belge olmayan evhamlar dır. Bunu birkaç ayet örneği ile belgelemeye çalışalım.


2/2:”Bu kendisinde şüphe olmayan muttakiler için yol gösterici olan bir kitaptır.”Bu ayet Müslümanların yol göstericisi Kur’an’ı kerim olduğunu gösteriyor.


43/36:”Kim Rahman(olan Allah)’ın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu onun bir yakın dostudur.”


43/37: “gerçekten bunlar(bu şeytanlar) onları yoldan alıkoyarlar onlar ise kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.”


İşte bu ayetler, Kuran’ın dışında yol alanların, şeytanın yoluna girerek yanlış bir yolda ,sonucu gittikçe uçuruma giden bir yere doğru gitmektedir.


Toplumların ana çatılarını oluşturan din ve yaşam biçimi.,insanın içindeki farklı seslerin bir uzantısı bir yansıması olmaktan başkası değilir. Allah da insana aklını, takvasını ve fıskını vererek önüne doğruya ve yanlışa gidebilecek bütün malzemeleri koyuyor, kitaplar peygamberler göndererek de sonucuna katlanmak koşuluyla (yani cennet ve cehennemin varlığını fısıldayarak) kişinin kendi yolunu dünya hayatında seçmesini özgür iradesiyle Baş başa bırakıyor.. Böylece insanın özgür iradesiyle yol seçerken doğruya da yanlışa da gitse, özel bir müdahalede bulunmuyor.


67/2: “ O amel bakımından hanginizin daha iyi olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.”


Önce şunu iyi bilelim ki ;İslam dini Allah'ın yer yüzündeki en mükemmel dinidir. Onlar yer yüzünde iktidar sahibi olurlarsa; Allah'ın Tarif ettiği yaşam biçimlerini yönlendiriyor.


3/110: “siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Maruf olanı emreder. münkir olanı sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap -ehli de inanmış olsaydı elbette kendileri için hayırlı olurdu içlerinden iman edenler vardır fakat çoğunluk putlara tapmaktadırlar.



Biz bu mükemmel dini orijinal bozulmamış ve kıyamete kadar da bozulmayacak olan Kuran'dan anlamaya çalışacağız. Belki bugünün toplumunun anladığı ve algıladığı İslam anlayışına ters düşecek ama düşünenler ve akıl edenler araştırdıkları zaman göreceklerdir ki çelişkisiz bir dini ancak çelişkisiz olan Kur’an ortaya koyabilir.


Doğru bir dini ve yaşam biçimini yakalayabilmek için şu dört şeyin birbirleriyle çelişmemesi gerekir. (Kur’an, ilim, akıl ve pratik hayat). Bir nehrin binlerce km akarak, doğduğu yerdeki saflığı ile, döküldüğü yerdeki saflığı, nasıl bir değilse, ,Kuran 'daki  anlatılan, din ile Kur’anın dışındaki anlatılan dinin saflığı da aynı değildir.



Yıllarca insanlar kandırılarak, veya, uyutularak İslam diye bahsedilen Kuran'ın Dışındaki dini bozmuşlar ve yozlaştırmışlardır. Yıllarca bir medeniyetin yasasını oluşturan o Kur'an , Maalesef Duvarlarda süs olmaktan veya içeriği bilinmeden sevap olsun diye okunup durmaktan öteye gidememiştir. İşte kaybedilmiş ve terk edilmiş olan o orijinal bozulmamış,Kuran’ı yeniden keşfederek, İslam dünyasına yeni bir sayfa eklemek istiyorum inşallah.


Son peygamberden önce gelmiş geçmiş toplumların dinleri peygamberler öldüğü zaman yeni bir peygamber gelinceye kadar, Bozulmuşsa son peygamberden sonra Kuran’ın dışındaki İslam da Allah'ın koruması altında olmadığı için bozulmuştur.


Eski toplumlarda dinler bozulduğu zaman, Allah onlara geçmiş peygamberlerin dinlerini tasdik eden ve doğrulayan ve kendinden sonraki peygamberi de müjdeleyen elçiler gönderiyordu.


Ama peygamberlik hayatı sona erdirilip, her örnekten bir örnek verildiği ve hiç bir eksiğin bırakılmadığı Kuran''la yeni bir döneme girilmiştir. İşte O Kuran'ın Orijinallliği Bu güne kadar bozulmamış ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacaktır. .


33/40: “Muhammet sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir ancak o Allah’ın resul’ü peygamberlerin de sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir”.


Kainat devamlı değişim geçirdiği gibi, sosyal bir varlık olan insanlarda devamlı değişim geçirmektedirler. Değişim derken fıtratın, ananın, özün değişmesi değil, ilim ve teknoloji geliştikçe daha öncekilerin tedavülden kalkması anlamındaki, bir değişimdir. Elektrik bulununca gaz lambasının kullanılmadığı, pulluk icat edilince kara sabanın bir tarafa atıldığı veya motorlu gemiler çıkınca yelkenlilerin kullanılmaması gibi!


2/106: “ Biz daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti nesh etmez veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah gerçekten her şeye güç yetirendir.”


İşte Kur’an gelince peygamberlik olayı sona ermiş her örnekten bir örnek verildiği ve hiçbir eksiğin bırakılmadığı çelişki olmayan, bozulmayan, bozulmayacak olan ve insanları ondan sorumlu tuttuğu bir kitapla peygamber gelen anlamda vahiy diyaloğu kesilmiştir. Kuran’ın iman edenlere hitap ettiği gibi bizde “inandım iman ettim” diyenleri bu kitaba yönlendirmek istiyoruz. Konusunda hiç kimse “eksiksiz anladım” deme hakkına sahip değildir. Çünkü insan eksiktir Allah ise tamdır. Peygamberlerin dışında Allah hiç kimseyi örnek edinin dememiştir. Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir. Ben insanları kendi anlayışıma değil Kuran'ın anlatışına, anlayışına davet ediyorum. Eleştirilerinizi beklerken selam ve sevgiler sunarım…


ALİ ROZA BORAZAN


MERSİN- ANAMUR