10 Kasım 2015 Salı

AHZAP SURESİ OTUZ YEDİNCİ AYETİN TEFSİRİ




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

33/37- Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: “Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın” diyordun; insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, Kendisi’nden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.


Allah bu ayette sebebi bilinen bir olayı, daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatım sanatı kullanmaktadır. Sözü edilen ayeti düzgün anlayabilmek için kendisinden önce ve kendisinden sonra gelen ayetleri de göz önünde bulundurarak anlamak gerekir.

33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
33/38- Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir sünnetidir. Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.
Ahzab suresi otuz yedinci ayeti eleştirenler, ayette geçen şu ifade yanlış anlaşıldığından eleştirmektedirler.
 “insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”
Sanki peygamber, kendi içerisinde evlatlığı olan Zeyidin karısını boşamasını isteyip, sonra da onu kendisine eş alacak imajı yaratmaktadırlar. Oysa peygamberlerde. Böyle yanlış bir düşünce olmayacağını kendisinden sonra gelen ayette de açıklamaktadır.
33/38- Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir sünnetidir. Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.
Her peygamber kendisine o görev yüklendikten sonra vahiyle yanlışlıkları düzeltilmişlerdir. Kur’an bütünlüğü içerisinde geçen onunla ilgili ayetleri bir araya getirdiğimiz zaman, olayın doğru sebebi, rahatlıkla anlaşılmaktadır.
Kuran’da peygamberlerin kutsal ruh ile desteklenmesi, onların Allah’tan bir ruh olması, onlar Allah’ın bir kelimesi olması ve düzeltilmiş bir beşer olmaları onları diğer insanlardan bariz bir şekilde ayrıldığını göstermektedir.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kur’an’da düzeltilmiş beşer olarak kullanılan ayet, hep peygamberler için kullanılmıştır. Şimdi Ahzab otuz yedinci ayette geçen ifadeyi tekrar göz önüne alarak  Kur’an bütünlüğü içerisinde o ifade nasıl anlaşılması gerekir? Ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
“insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”
Ahzab otuz yedinci ayette geçen bu ifadeyi Kur’an’ın konuşma dilinden şu ayetlerle ancak anlayabiliriz.
7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
Ayette önemli bir konuya dikkat çekmektedir. Her insnın öz yapısında hem kötülüklere karşı eğilimi sembolleştiren, iblis ağacı vardır. Hem de iyiliklere karşı eğilimi sembolleştiren takva ağacı vardır. İnsanları diğer meleklerden ayıran temel özellik, “iblis ve takva olgusudur.” Şimdi bu iki olgu üzerinde biraz durmaya çalışalım.
Takva; Toplum dilinde vicdan, Kur’an dilinde takva diye geçen bu olgu insanı kötü düşünce ve eylemlere karşı uyaran bir sestir ilhamdır. Nasıl bir vücutta bir mikroba karşı vücudu koruyan anti mikrop varsa, insanı da iblisin tekliflerine karşı, o yanlış  glen sese ve yanlış yapılan eylemlere karşı uyaran birses vardır.
İblis; Kur’an dilinde fücur, nefis, olarak da anılan bu olgu, her insanın yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caymayı teklif sunmakla görevli bir meleğin adıdır. İnsanı insan yapan ve insanı diğer yaratıklardan ayıran olgu, iblistir. İblis kendi görevini insanda gerçekleştirerek aktif hale gelmektedir. Eğer, insana yerleştirilen iblis olgusu olmamış olsaydı insanlar da kendilerine kodlanmış bilgilerle hareket  eden, diğer melekler gibi olurlardı.
Vermiş olduğum şu iki ayet olayın iç yüzünü ayan beyan ortaya çıkarmaktadır.
7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
“Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin;”
Bu ifade her annesinden doğan çocuğun, ergenlik yaşına gelinceye kadar geçen dönemini Kur’an cennet olarak tanımlamaktadır. Ne zaman Adem ve eşi ergenlik yaşına geldi, onun her ikisine bir sorumluluk bir emanet yüklenmektedir. Nitekim Ahzab yetmiş ikinci ayette, Allah şöyle buyurur.
33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
İnsanların dışında yerlerde ve göklerde yaratılmış olan bütün varlıklar Kur’an’da melek olarak anılmakta, kendilerine kodlanmış olan bilgilerle işlevlerini yerine getirmektedirler.
Ama insan hem kötülüklere karşı eğilimli hem de iyiliklere karşı eğilimli nötr bir varlık olunca, o kötülüklerle iyilikler arasında seçim yaparak kötülükleri yapmamak ve iyilikleri yapmak için emanet yüklenmiş bir varlıktır.
14/38- “Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.”
Vermiş olduğu ayetlerden ve açıklamalardan sonra, Ayette bizi ilgilendiren ve eleştirme sebebi olan cümleyi tekrar yazarak anlamaya çalışalım.
“insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”
Kur’an, sebebi bilinen bir olayı daha güzel sebebe bağlayarak hüsnü tahlil sanatı yaparak anlatır. Allah Her insanın içerisinde kötülükleri ve iyilikleri gizlemiş ve Allah katında bu bilinmekte fakat insanlar bunu bilememektedirler. Şimdi bu sanatla anlatılan ayetlerden bazı örnekler verelim.
7/14- O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.
7/15- (Allah:) “Sen gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.
İblisin insanların dirilecekleri güne kadar ertelenmesi ne anlama gelmektedir?  Eğer iblis böyle bir teklifte bulunmamış olsaydı o insanların diriltilecekleri güne kadar ertelenmeyecek miydi? Elbette yine ertelenecekti. Zaten iblis insan yaşadıkça yaşamakta var oldukça var olmaktadır.
İblis insandan ayrı bir parça değil insanın insan olma özelliğini taşıyan insanda var olan bir parçadır.Bir başka ifadeyle İnsandan insanlara genetik olarak aktarılan bir özelliktir. Yani Allah İblisi lisanı haliyle konuşturarak, zaten yaşayacak olan iblisi daha güzel bir anlatımla sebebe bağlayarak anlatılmaktadır. Yine Kurandan bir örnek daha vermeye çalışalım.
2/35- Ve dedik ki: “Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır” dedik.
Dikkat ederseniz, adem ve eşinin cennetten çıkarılışını yasak ağaca bağlamaktadır. Oysa yasak ağaç her insanda var olan ve insanı dünyalık zevkleri kibirlenmeyi fahşayı adam öldürmeyi teklif sunmakla görevli bir meleğin ona vesvese vermesi ile aktif hale dönüşmektedir. Eğer Adem ve eşi yasak ağaçtan yememiş olsalardı onlar cennete ebedi olarak kalacaklar mıydı? Yani çocukluk döneminde sürekli kalacklar mıydı?
Adem ve eşinin çocukluk çağından çıkıp ergenlik çağına girişini Kur’an sanat kullanarak sebebi bilinen bir olayı daha güzel sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Ergenlik çağına o ikisi yaşamaya devam ettiği sürece mutlaka gelecektir. Yani yasak ağaca yaklaşmanın sebebini kuran cennetten, yani çocukluk çağından ergenlik çağına geçişini daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır.
Şimdi ahzap otuz yedinci ayette geçen, eleştiri konusu olan ifadeyi tekrar yazarak düşünmeye çalışalım.
“insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”
Allah, Ayetin bu bölümünde, yine sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Yani insanlar arasında dedi kodu malzemesi olacak olan bir şeyi anlatırken insanların kendi kendilerine haramlaştırdıkları fakat Allah tarafından onun haram olmadığını anlatmak için böyle bir ifade kullanılmaktadır.
Bir şey helal ise, insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa helaldir. Bir şey haram ise yine insanlık tarihin başlangıcından bu tarafa haramdır. O zaman bir peygamber evlatlığın eşini boşadığı zaman neden onunla evlenmesi haram olsun ki, Helal olan bir şeyi insanların yadırgamaması için böyle bir üslupla Kur’an bize anlatmaktadır. O zaman Kur’an’ın çizmiş olduğu, peygamber profilini biraz anlamaya çalışalım.
1-Bütün peygamberler istisnasız söylemleri ve eylemleri vahye göre dizayın edilmiştir.
69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.
O zaman ateistlerin söylediği gibi, Peygamber evlatlığının eşini boşattırıp kendisi almak için içerisinde bir şey gizlemiyordu.
2- Peygamberler düzeltilmiş birer beşerdirler. Onlar yanıldıkları zaman düzeltilirler.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
3- Bütün peygamberlerin Allah ile kesin bozulmayan ve bozulmayacak olan bir sözleşmeleri vardır.
3/81- Hani Allah peygamberlerden ‘kesin bir söz (misak)’ almıştı: “Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız.” Demişti ki: “Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?” Onlar: “İkrar ettik” demişlerdi de “Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım” demişti.
4-Müslüman olan erkek ve kadın zaten kendi isteklerine göre ne söz söyleme hakkı vardır ne de Allah ve resulüne itaatsizlikleri vardır. Bu da konumuzla ilgili ayetin bir önceki ayette zikredilmektedir.
33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Sonuç olarak, Müslüman olanlarda tam bir teslimiyet olmalıdır. Allah’ın söyledikleri konusunda bir Müslüman eleştiri yapma hakkını kendinde asla bulamaz, ancak ayetin ne demek istediğini hikmetli ve mantıklı bir şekilde anlamak için sorgular. Öyle de olmalıdır.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir. En doğru olanı Allah bilir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR
10-11-2015


Hiç yorum yok: