30 Temmuz 2014 Çarşamba

KURAN’IN KURAN’LA TEFSİRİ!!! 40-CİN SURESİ!



40-CİN SURESİ!

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

Cin suresi, Kuran sıralamasına göre yetmiş iki, nüzul sırasına göre de kırkıncı sure olup, yirmi sekiz ayetten ibarettir, mekkede indirilmiştir.

Kuran içerisinde kırk bir yerde cin kelimesi geçmektedir.

Genel olarak İslam toplumlarında Cin deyince, beş duyularla algılanamayan dumansız ateşten yaratılan görünmeyen, gizli varlıklar olarak tanımlanmış ve öyle bilinmektedir.

Oysa Kuran’ın hiçbir yerinde, hiçbir ayetinde cinlerin dumansız ateşten yaratıldığına dair bir ayet yoktur. Kuran’ın iki sure ve iki ayetinde canın yaratılışı ile ilgili ayet geçmektedir. Her nedense Sanki bütün mütercimler, sözleşmişler gibi, can kelimesini Kuran’ın orijinal metninde cin geçmediği halde ya direk meallere cin diye yansıtılmış ya da can’ı değiştirmeden yazarak tırnak içerisinde cin yazarak cin olduğunu ima edilmiştir.

Şimdi isterseniz Kuran içerisinde can ve cin kelimesinin orijinal metnini de aktararak Hem Arapça bilenlere bir ders vermek, hem de Arapça bilmeden tercüman aracılığı ile bu Kuran’ın doğru tercüme edildiği zaman anlamak için yoğunlaşan insanların da Kuran’ı doğru anlayabileceğini göstermek istiyorum.
 / وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مّ 6
Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).

15/26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
Vel cânne halaknâhu min kablu min nâris semûm(semûmi).


15/27- Ve Cann’ı da daha önce ‘nüfuz eden kavurucu’ ateşten yaratmıştık.
لَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
Halakal insâne min salsâlin kel fehhâr(fehhâri).
55/14- İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.
وَخَلَقَ الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
Ve halakal cânne min mâricin min nâr(nârin).

55/15- Cann’ı (cinni) da ‘yalın-dumansız bir ateşten’ yarattı.

Yukarıda Hicir ve rahman suresinde Can’ın yaratılışı ile ilgili ayetlerin Arapça ve Türkçe yazılışı ve okunuşunu vermeye çalıştık.
Onlara, Cinlerin dumansız ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet yok dediğimde, onlar yukarıda vermiş olduğum ayetleri örnek olarak göstermektedirler. Tekrar onlara orada cin değil can geçmektedir. Nasıl olur da cin diye tercüme ediyorsunuz? Deyince de Can cinin çoğuludur demektedirler.
Şimdi de Kuran’ın orijinal metninde çoğul olarak kullanılan cin kelimesi nasıl yazılmış ona bir bakalım.34/14- فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَن لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ
34/14-Fe lemmâ kadaynâ aleyhil mevte mâ dellehum alâ mevtihî illâ dâbbetul ardı te’kulu minseeteh(minseetehu), fe lemmâ harre tebeyyenetil cinnu en lev kânû ya’lemûnel gaybe mâ lebisû fîl azâbil muhîn(muhîni).
34/ 14- Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.
Eğer Cinlerin dumansız ateşten yaratıldığını iddia edenlere soruyorum cin kelimesi Kuran’da demek ki çoğul olarak kullanıldığında, cinnu en lev kânû ya’lemûnel gaybe mâ lebisû fîl azâbil muhîn(muhîni
“Cinnu “ Diye geçmektedir
O zaman can kelimesi cinlerin çoğulu diye söyleyenler söyledikleri bir belgeye dayanmadan zan ve tahminden öteye geçmemektedir.
Şimdi Kuran okuyan kardeşlerime Kuran’da geçen cin kelimesi ile ilgili ayetleri okurken cinlerin dumansız ateşten yaratılmış olan varlıklar olmadığını, Ancak Yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden cayarak gayrı rabbani yolda olan ehli kitap ve kâfir olanlar için kullanılmış bir kelime olduğunun bilinmesi gerekir.
Şimdi bu gözle Bakarak cin suresini tefsir etmeye çalışalım.
CİN SURESİ;
72/1-De ki: “Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kuran dinledik”
Kuran’da Kullanılan “De ki” ifadesi genelde, Allah’ın göndermiş olduğu peygamberliği kitapları ve ahiret âlemini kabul etmeyen Puta tapıcılar için kullanıldığı gibi aynı zamanda kitap ehli için de kullanılmıştır. Yani Kuran’dan önce var olan Yahudi ve Hristiyanlar için kullanılmıştır.
109/1 De ki: 'Ey kafirler
3/ 64- De ki: “Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.” Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız.”
De ki, İfadesi ehli kitap olanlar ile kâfirler Hazreti Muhammed’in peygamberliğine iman etmedikleri için Allah, onlarla peygamber aracılığı ile konuşmaktadır.
Yani, Cin suresinin birinci ayetindeki muhatap olan insanlar ehli kitap veya kâfir olan insanlardır.
Bilindiği gibi, Kuran’da geçen bir kelime ve ayetin karşılığı mutlaka Kuran içerisinde aranmalıdır. Bakınız Ahkaf suresinden birkaç tane cinlerle ilgili ayet aktaralım.
46/ 29- Hani cinlerden birkaçını, Kuran dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: “Kulak verin;” sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.
46/30- Dediler ki: “Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap dinledik; hakka ve doğru olan yola yöneltip-iletmektedir.”
46/31- “Ey kavmimiz, Allah’a davet edene icabet edin ve O’na iman edin; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun.”
46/32- “Kim Allah’a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah’ı aciz bırakacak değildir ve onun O’ndan başka) velileri yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.” 
Demek ki, Peygambere Kuran dinlemek için gelen cinler, Beş duyularla algılanamayan varlıklar değil, Musa peygamberin dininde olduğunu sanan Yahudiler olduğu anlaşılmaktadır. Cin suresinde peygamberden Kuran dinleyenler de Yahudi olduğu anlaşılmaktadır.
72/2- “O (Kur’an), ‘gerçeğe ve doğruya’ yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz’e hiç kimseyi ortak koşmayacağız.”
Bu ayette bahsedilen Ortak koşma olayı hem Yahudilerde hem de Hıristiyan toplumlarında bulunmaktadır.

9/ 30- Yahudiler: “Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler; Hıristiyanlar da: “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

9/31- Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.
72/3- Elbette, Rabbimiz’in şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk.”
Yahudi olanlar, Müslüman olduktan sonra kendi kavimlerinin yaptıkları yanlışlıklara dönüp baktıklarında ne kadar yanılmış olduklarını anlayabilmişlerdir.

72/4- “Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah’a karşı ‘bir sürü saçma şeyler’ söylemişler.”
Bu günkü Tarikatlar, mezhepler, cemaatler Aklına ne kadar Vahiy yolundan sapmış olan insanlar, öyle değimidir? Onlar da Allah’ın göndermiş olduğu vahiylerin dışında kendilerine farklı yol edinerek doğru olan yoldan sapmışlardır.
72/5- “Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.”
Bu tip insanlar, uyarıcılara karşı kapalı gözleri açılan tıkanmış kulakları açılan hissetmez kalpleri de hisseder hale gelince Kendilerinin ve kavimlerinin gitmiş oldukları yolların yanlışlığını fark ederek vahyin yoluna dönen insanlardır.
Kuran; Beyin antenlerini gelen bilgilere karşı açanlara kendisini açmaktadır. Bu gün kendilerini şeyh mehdi ilan edenlerin peşinde giden insanlar onların yapmış oldukları yanlışlıkları aradan otuz kırk yıl takip ettiği halde fark edemeyen birçok bağımlı insanlar bulunmaktadır. Ne zaman onların yapmış oldukları yanlışlıklara yanlış diyen bir uyarıcı gelince o uyarıcıya kulak verenler ona yönelip dinleyenler farkına varıp değişim geçirmektedirler.

72/6- “Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.”
Cinler İlim ve teknolojide diğer insanlara göre daha ilerdedirler. Bu sebeple Onların dünya hayatındaki modülünü onlar teşkil etmektedir.
72/7- “Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah’ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı.”
Bu ayette Bahsedilen cinler, Kuran’da puta tapıcılar diye isimlendirdiği insanlardır. Kuran’da bu tip insanların bir kısmı Allah’ı inkâr etmektedirler. Büyük bir kısmı da Allah’ı kabul ettikleri halde Allah’tan gelen peygamberleri kitapları ve ahiret gününü diğer ateist olanlar gibi bunlar da kabul etmemektedirler.
Ateist olanlara Kuran şöyle hitabe der.
2/28- Nasıl oluyor da Allah’ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
Deist olanların ateist olanlardan sadece farkları, Allah’ı kabul etmektir. Kuran bunlar için de şöyle söyler.
39/38- Andolsun, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette “Allah” diyecekler. De ki: “Gördünüz mü-haber verin; Allah’tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O’nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O’nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi” De ki: “Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O’na tevekkül etsinler.”
43/87- Andolsun, onlara: “Kendilerini kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette: “Allah” diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Kuran’a göre bunların her ikisi de peygamberliği kabul etmezler. Dolayısı ile Allah’tan gelen kitapları ve Ahiret hayatına da iman etmezler.
23/35- “O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?”
23/36- “Heyhat, size vaat edilen şeye heyhat…”
23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”
Allah sadece ve sadece kendi rabliğinin kabul edilmesini istemektedir. Allah’ın Rabliğini kabul etmek de Onun göndermiş olduğu nebiler aracılığı ile gönderdiği vahiy orijinli dinin kurallarına göre yaşamı sürdürmektir. İşte Allahın varlığını kabul etmekle etmemek arasında, bir başka ifadeyle destlerle ateistler arasında yaşam bakımından hiçbir fark yoktur.
72/8- “Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.”
Bu Ayette bahsedilen gök kelimesi dünya dışında sadece uzay anlamında gök değil, Yer kürede yaratılmış olan bütün şeyler de bu kapsama girmektedir. Mülk suresinde bu konu şöyle anlatılır.
67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
67/5- Andolsun, Biz en yakın olan göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip-donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama-birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık.
72/9- “Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.”
Oturma kelimesi burada, bazı insanların bilemediği konularda onları yanıltmak için ortaya attıkları bazı bilgilerdir. O peygamberden Kuran dinleyen cinler Yapmış oldukları yanlışlığın farkına vardıklarında şu itirafı yapıyorlar.

7/86- “O’na iman edenleri tehdit ederek, Allah’ın yolundan alıkoymak için ve onda çarpıklık arayarak (böyle) her yolun (başını) kesip-oturmayın. Hatırlayın ki siz azınlıkta (ve güçsüz) iken O, sizi çoğalttı. Bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bakın.”
7/16- Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.”
72/10- “Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?”

72/11- “Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz.”
Cin kelimesini Tarif ederken, Yaratılışta her insanın vermiş olduğu “ Rabbim Allah’tır” sözünden cayarak Allah’tan başkalarına kulluk eden bütün insanların genel adı diye tarif etmiştik. İşte Bu insanlar içerisinde Araştırıp inceleyen, sorup sorgulayan ve hakikatleri gördüğünde iman ederek Müslüman olanlar da mutlaka olmaktadır.
Medine’de Yahudilerden Hıristiyanlardan ve ümmilerden goraf goraf kendi dinlerini terk ederek Müslüman olmadılar mı?
 2/62- Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
Bu ayette Bahsedilen ümmilerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve yıldıza tapan ve başka dinlerden olup da Müslüman olmuş Salih amellerde bulunmuşlarsa Onlara korku yoktur ve mahzun da olmayacakladır.

72/12- “Biz şüphesiz, Allah’ı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı anladık.”
Biz Allah’ı inkâr etmekle, Allah’ın yarattıkları konusunda Allah’ı eleştirmekle Ve Allah’ın göndermiş olduğu uyarcılardan kaçarak Allah’ı aciz bırakamayacağımızı anlayıp gerçekleri gördük.
72/13- “Elbette biz, o yol gösterici (Kur’an’ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından.”
Bu tip cinler, bir başka ifadeyle Kendilerini İblisin teklifleri yönünde yaşamayı tercih etmiş insanlar içerisinde bulunan bu insanlar, Öyle sıradan bir insan olmadıkları anlaşılıyor. “Elbette biz, o yol gösterici (Kur’an’ı) işitince, ona iman ettik.”
Bu ifade öyle herkesin kolay kolay yaşam biçimi din değiştirebilecek bir ifade değildir.
Hele şöyle hayta bakışını düzenlemiş olan inkarcılar bu Kuran’ı dinler dinlemez iman edebilirler mi?
23/35- “O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?”
23/36- “Heyhat, size vaat edilen şeye heyhat…”
23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”
Bakınız daha önce inkar edip daha sonra Kuran’ı dilediklerinde Kabul eden insanların konumunu Kuran şöyle anlatmaktadır.
5/82- Andolsun, insanlar içinde, mü’minlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: “Hıristiyanlarız” diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.
5/83- Elçiye indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şahidlerle birlikte yaz.”
5/84- “Hem Rabbimiz’in bizi salihler topluluğuna katmasını umarken ne diye Allah’a ve bize Hak’tan gelene inanmayalım?”
5/85- Böylelikle Allah, dediklerine karşılık olarak içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyilik yapanların karşılığıdır.
5/86- İnkar edenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar; işte onlar, çılgın ateşin arkadaşlarıdırlar.
72/14- “Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah’a) teslim olanlar, artık onlar ‘gerçeği ve doğruyu’ araştırıp-bulanlardır.”
Cinlerden yani ehli kitap ve puta tapıcılar içerisinde olanlardan, Gelen peygamberlere İman edip Salih amel işleyenler, Cin olma özelliğinden soyutlanarak Müslüman olma özelliğine dönüşmektedirler. Müslüman olmanın cinsi cibilliyeti ırkı türkü yok ki. Yeter ki insan olsun herkesin Müslüman olma hakkı var, Cin olma hakkı da var. Olmamış olsaydı zaten böyle farklı yaşam biçimleri ortaya koyanlar olmazlardı.
72/15- Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.
Kuran’a Göre Yeryüzünde iki biri birinden farklı insanlar vardır. Müslüman olanlar, Müslüman olmayanlardır. Bir başka ifadeyle seçimlerini, Rabbani yolu seçerek Allah’ın elçiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiy orijinli yolda yapanlar, Birisi de seçimini iblisin şeytanın cinlerin yolunda yaparak hem kendi nefsine hem de diğer insanlara zulmederek Rabbin terbiyesi dışında yol seçenlerdir.
Halife olmanın bir anlamı da budur. Dünya hayatında kendi kararını kendisi dilediği yolda vererek hayat yaşamasıdır. Onlara dünyada Ne Allah karışır ne de insanlar karışabilirler. Bir insan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne Rabbin yoluna ne de şeytanın yoluna götürebilirler. Ancak hangi yola karar vereceğini kendisi seçer.
72/16- Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde ‘dosdoğru bir istikamet tuttursalardı’, mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik.
Dünya hayatında ister insanlardan isterse de cinlerden Kim Allah’ın istediği bir şekilde yaşamlarını sürdürmüş olsalardı hem bu dünyada hem de ahiret âleminde nimetler  içersinde olacaklardı.
72/17- Ki, kendilerini bununla denemek için. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Allah), onu ‘gittikçe şiddeti artan’ bir azaba sürükler.
Kuran Kendi içerisinde geçen kelime ve ayetleri kendi mantık kuralları içerisinde açıklar ve izah eder. Bizim görevimiz haşa Kuran’ı açıklamak değil, Allah tarafından açıklanmış olan Kuran’ın nasıl açıklandığını bularak Kuran’dan öğüt almak isteyenlere tercüman olmaktır.
Kuran’da geçen bir kelime eğer doğru anlaşılmışsa mutlaka onu destekleyen birçok ayetler olması gerekir. Ve hiçbir zaman Kuran’da geçen diğer ayetlerle çelişmemesi lazımdır. Şimdi insanların anlayamadıkları bir ayeti naklederek ayetin Kuran ve evren içerisinde ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
51/52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: “Büyücü ve cinlenmiş” demişlerdir.
51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.
Zari at suresinde  bir konu içerisinde,” Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.”
Genelde Ehli kitap ve İslam toplularında Cin kelimesine yükledikleri anlam, beş duyularla algılanamayan dumansız ateşten yaratılmış olan varlıklardır. Diye tanımanmış ve öyle anlaşılmıştır. Bu tanım Kuran’ın cin kelimesine yüklediği anlamla yakından uzaktan alakası yoktur. Bakınız konu içerisinde ayette şöyle bahsedilmektedir.
“İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: “Büyücü ve cinlenmiş” demişlerdir.”
Cinlenmişsin ifadesi Kendi toplumlarının örf ve adetlerinden uzaklaşmış başka bir din anlayışı kendi dinleri ile onun getirdiği dininin farklılığını vurgulamaktadır. Kuran’da geçen bir kelime ve bir ayetin ne anlama geldiğini Arapça sözlüklerden değil, Kuran’ın o kelimeye yüklediği anlamı yakalamak gerekir.
Bir mantık çerçevesi içerisinde düşündüğümüz zaman, Kuran’ın anlattığına göre, kâinatta temel olarak yaratılış bakımından birebirinden farklı iki varlık vardır.
Birisi Âdemoğlu şemsiyesi altında olan insanlar, diğeri ise âdemoğluna secde etmek için yaratılmış olan varlıklardır. Birisi denenen ve dünya hayatında attığı her adımdan konuştuğu her sözden ve yaptığı her davranıştan sorumlu olan varlıklardır. Bunların adı genel başlık içersinde insanlardır.
67/ 2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Dünya hayatında İnsanlar iyi ve kötü ameller işleye bilmeleri için hem iyi amellere gidebilecek eğilimi, hem de kötü amellere gidebilecek isteği ve malzemeler olması gerekir. İşte insanın her iki yöne gidecek istekleri ve malzemeleri Kuran’da melek diye tanımlanmaktadır.
2/ 29- Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.
2/30- Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim” dedi.
Allah’ın yeryüzünde kendisine muhatap aldığı ve yerlerde ve göklerde yaratmış olduğu bütün varlıkları sadece insanlar için yaratmıştır. Kuran’ın “biz her şeyi çift yarattık” ayetinin muhatabı olan varlıklar insanlar ve melekler olarak karşımıza gelip oturmaktadır.
51/ 49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.
Meleklerin yaratılışlarının temel özellikleri, Kendilerine kodlanmış olan bilgilerle seyirlerini sürdürerek secdelerini insanlara öyle yapmaktadırlar.
66/ 6- Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.
Meleklerde ne seçenek var, ne de irade vardır. “Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.” Onlar ne emredişmişse onu yerine getirirler. Şimdi Yukarıda anlattıklarım çerçevesinde Cinler bu iki varlığın neresindedir?
CİNLER MELEKLER KATEGORİSİNDEN Mİ? İNSANLAR KATEGORİSİNDEN MİDİR?
Etrafa ve kâinata baktığımız zaman, görebildiğimiz ve göremediğimiz Bütün varlıklar ya insanlar kategorisindendirler, ya  melekler kategorisindendirler.
Eğer insanlar kategorisindense önüne her insanın bir olay karşısında iki seçenek çıkmasıdır. O zaman cinlerin nasıl bir varlık olduğunu, meleklerden mi, yoksa insanlar dan mı? Olduğunu anlamadıkça cinlerle ilgili geçen ayetler de anlaşılması mümkün görünmemektedir.
Kuran’da kırk bir yerde cin, doksan üç yerde melek, iki yüz seksen üç yerde de insan kelimesi geçmektedir. Yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa Kâinatta bulunan meleklerin listesi yapılmak istense deniz biter meleklerin listesi yine bitmez. O zaman Bu insan kimdir. İnsan nasıl bir varlıktır? Kuran genelde İnsanların bazı bildikleri şeyleri örnek göstererek bazı bilmediği şeyleri bizlere anlatır. Ben de insanların bazı bildiklerinden bilmedikleri bazı şeyleri örnek göstererek anlatmaya çalışayım.
Yaratılmış olan iki varlıktan bitkiler insanlar kategorisinden mi? Yoksa melekler kategorisinden midir?
Bu sorunun karşılığı Melekler kategorisinden olması gerekir. Çünkü bitkilerde denenme sınanma diye bir olay yoktur.
7/ 206- Şüphesiz Rabbinin Katında olanlar, O’na ibadet etmekten büyüklenmezler; O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler.
16/ 48- Allah’ın herhangi bir şeyden yarattığına bakmıyorlar mı? Onun gölgeleri küçülerek sağdan ve soldan Allah’a secde eder vaziyette döner.
16/49- Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah’a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.
16/50- Üstlerinden (her an bir azap göndermeye kadir olan) Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.
Ama insanlara gelince Onlardan büyük çoğunluğu kendilerine verilen emirleri yerine getirmemektedirler.
30/ 8- Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar ediyorlar.
22/ 18- Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah’a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azap hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
Demek ki, Secde etmeyen insanların dışında Hiçbir varlık yoktur. O zaman iblisi nereye koycağız?  Şimdi onu tespit etmeye çalışalım.
2/ 31- Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: “Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin” dedi.
2/32- Dediler ki: “Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.”
2/33- (Allah:) “Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver” dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: “Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim.”
2/34- Ve meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.
Dikkat ederseniz bakara suresinde, Konu içerisinde bütün meleklerin âdeme secde ettiklerini İblisin secde edenlerden olmadığını açıklamaktadır. O zaman iblis insanla gündeme gelmektedir. İbis kelimesi Adem ve eşi ile ilgili ayette anlatılırken, hemen ikisinin nötr halden yasak ağaca yaklaşma isteği ve yemesi sonucunda şeytan gündeme gelmektedir.
7/ 19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
Eğer İblis olmamış olsaydı, Adem ve eşi iki melek olacaklardı. Yani kendilerine vesvese veren Allah’ı inkar etmeyi fısıldayan kötülük yapmayı adam öldürmeyi teklif sunan insanın kendi öz yapısında bir varlık olmasaydı Bulunmuş oldukları ortamdan hiçbir zaman çıkmayacaklardı. Cennete kalacaklar, yeryüzünde imtihan olayı olmayınca ebediyete kadar yaşayıp gideceklerdi.
İblis; İnsandan ayrı bir varlık değil, Melekler kategorisinden olup, insanı sadece saptırmayı teklif sunmakla görevli bir melektir. İşte iblisin görevinin doğrultusunda yol seçen insanlar İnkâr eden, kafir cin, şeytan, münafık, zalim, vs. isimleri ile kuranda anılmaktadır. O zaman iblis yaksa insan da yoktur. İnsan yoksa iblis de yoktur. Yani iblis, insanda et ve kemik gibidirler. İşte iblisin var olması ile başlayan yaşam süreci insanların yok olma sürecine kadar devam edecektir.
7/14- O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.
7/15- (Allah:) “Sen gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.
Şimdi İnsanın bir de takva meleği vardır. Onunla ilgili birkaç tane ayet aktaralım.
16/2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın.”
Takva; Bir adı toplum dilinde vicdandır. Bu melek iblis meleğinin tamamen alternatifidir. İblisten insana bir ses geldiği zaman, Takva meleği insanı hemen o teklifin yanlış olduğunu fısıldar ve doğru olan Rabbinin sözlerinin olduğunu insana söyler. O zaman İnsanın bir tanımını yapalım.
İnsan; Hem iblisin tekliflerine muhatap ve eğilimli, Hem de takvanın tekliflerine muhatap ve meyilli Aklıyla karar verdiği istikamette sıfatlaşarak isimler almaktadır.
Kuran, İnsanda bulunan iki birdirbirine zıt olan olguların İblisin teklifi yönünde karar kılanların Tümüne cin kelimesi kullanmıştır. İşte cin insanlardan ayrı bir varlık değil, İnsanın rabbin yoluna çıkan sıfatlaşmış ismidir.
18/50- Hani meleklere: “Adem’e secde edin” demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Cin; İblisin teklifleri sonucunda, Yaratılışta Allah’a vermiş olduğu sözden cayarak, Rabbani yolun dışına hayat süren yasak ağacın meyvelerinden yiyerek beslenen insanların adıdır.
Çelik fabrikasından domates salçası ve ya makarna üretilmediği gibi, İblisin ağacından takva meyveleri de üremez. Takva ağacından da iblis ağacının meyveleri yetişmez.
7/172- Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti de) Onlar: “Evet (Rabbimiz’sin), şahid olduk” demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
Şimdi, Cinlarin yaratılış gayesi ile ilgili ayeti tekrar naklederek yeniden düşünmeye çalışalım.
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
51/56-Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.
Daha önce İnsan kelimesini tanımlarken, Hem rabbani yol eğilimli hem de şeytani yola eğilimli nötr bir varlık olarak tanımlamıştık. Bu ayette Rabbani yolda olanlardan bahsetmiyor. Sebebi ise onlar zaten imtihanı kazanmış görünmektedir. Asıl imtihan Yol seçmemiş olanlarla yol tercihini İblisin yolunda yapmış olanları İmtihan etmek için yarattık ifadesi kullanılmaktadır.
Şimdi cinler hakkında İslam toplumlarının ve ehli –kitap toplumlarının Kuran’daki anlatılan cin kelimesi ile çelişkileri ortaya koymaya çalışalım.
1-Kuran’a göre cinlerin dumansız ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet yoktur. Ama Kuran’ın dışında din edinenler Kuran’daki şu ayetleri öne sürerek dumansız ateşten yaratıldığını söylemektedirler.
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
55/14-Halakal insâne min salsâlin kel fehhâr(fehhâri).
55/14- İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.

وَخَلَقَ الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
55/15-Ve halakal cânne min mâricin min nâr(nârin).
55/15- Cann’ı (cinni) da ‘yalın-dumansız bir ateşten’ yarattı.



وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُو
15/26-Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
15/26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
15/27-Vel cânne halaknâhu min kablu min nâris semûm(semûmi).
15/27- Ve Cann’ı da daha önce ‘nüfuz eden kavurucu’ ateşten yaratmıştık.
Rahman suresi on dört on beş ve Hicir suresi yirmi altı ve yirmi yedinci ayetlerde Gördüğünüz gibi, İnsanın beden kısmını çamurdan ve balçıktan yaratılmış olduğunu, Ona enerji veren canı da dumansız ateşten yaratıldığını anlatmaktadır.
Genelde meallerde mütercimlerin büyük bir kısmı cinlerin dumansız ateşten yaratıldığını tercüme etmişlerdir o da bütün cin kelimesi ile ilgili anlayışı tamamen yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Ayetin orijinal olan metninde canne geçtiği halde, neden cinleri diye tercüme ettiklerini sorduğumuzda can cinin çoğulu diye cevam vermişlerdir. Ben de dedim ki orijinal olan metinde çoğul kullanılmış olan bir cin kelimesine bakalım dedim ve örnek verdim. İşte örnek;
فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَن لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ
34/14-Fe lemmâ kadaynâ aleyhil mevte mâ dellehum alâ mevtihî illâ dâbbetul ardı te’kulu minseeteh(minseetehu), fe lemmâ harre tebeyyenetil cinnu en lev kânû ya’lemûnel gaybe mâ lebisû fîl azâbil muhîn(muhîni).
34/14- Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.
Yukarıda vermiş olduğu ayetler öreğinde görüldüğü gibi can kelimesi canne cinler kelimesi de cinnu diye geçmektedir. Demek ki, Cinlerin dumansız ateşten yaratılışı ile ilgili Kuranın hiçbir yerinde bir ayet yoktur.
2-Efendim İblis ateşten yaratılmış iblis de cinlerden di ayeti cinlerin de ateşten olduğunu gösterir demektedirler.
7/12- (Allah) Dedi: “Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا
18/50-Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâne minel cinni fe feseka an emri rabbih(rabbihî), e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvv(aduvvun), bi'se liz zâlimîne bedelâ(bedelen).

18/50- Hani meleklere: “Adem’e secde edin” demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Doğru, İblis cinlerdendi diyor ayette Peki İblis ateşten yaratılınca cinlerin de ateşten yaratılması şart mı? Allah bütün canlıları sudan yarattık ifadesi kullanır bütün canlılar su diyebilir miyiz?
21/30- O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
3-Eğer, klasik din anlayışında olanların anladıkları gibi cinler beş duyulara algılanamayan dumansız ateşten yaratılmış varlıklar olmuş olsaydı, İnsan olan bir elçiden nasıl Kuran’i eğitim alabilirlerdi?
17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: “Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?” demelerinden başkası değildir.
17/95- De ki: “Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.”
Eğer, cinler yukarıda aktarmış olduğum, ayetlere göre beş duyularla algılanamayan varlıklar olmuş olsalardı, Kendilerine beş duyularla algılanamayan varlıklardan peygamberler gelmesi gerekirdi maalesef Kuran’da cinlerden peygamber olduğuna dair hiçbir ayet yoktur.
Yeryüzünde insan değil de tatmin bulmuş Melekler olsaydı kendilerine gökten tatmin bulmuş meleklerden peygamberler gönderirdik ayeti aynı zamanda cinler için bu söylenemez miydi? Eğer cinler beş duyulurla algılanamayan bir varlık olsaydı kendilerine beş duyularla algılanamayan varlıklardan peygamber gönderirdik mantığı kurulması gerekirdi.
4- Cinlerin insan bedenine girerek, cinlerle insana büyü sihir yaptırdıkları inancı vardır. Bir de cinleri kontrolleri altına alarak gayptan haber aldıklarını söyleyen bazı şaklabanlar vardır. Onlar eğer böyle br şey yapabilmiş olsalardı Önce cinleri kendi şahsiyetleri için kullanırlar ve önce kendileri ekmeğe muhtaç halde olmaktan kurtulurlardı. Kendilerine hayrı olmayan cinlere başkalarının hayrına kimse kullanmaz bu sahtekârlıktan başka bir şey değildir.
72/18- Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah’a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiçbir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, tapmayın).
Yerleri ve gökleri yaratan ve insanlara yol gösterici olarak kitaplarını ve peygamberlerini gönderen Ve insana her türlü donanımı vererek yayılmış olan rızktan ikram eden Allah’a ibadet ve kulluk yapmak varken, Kendilerine bile yararları olmayan bir takım putlara tapmak onlara kulluk yapmak gerçekten bir nankörlüktür.
Dünya hayatında kim rabbinin sözlerini dinler ve onun vermiş olduğu kurallara göre hayatını düzenlerse hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında kurtulmuştur. İman eden ve rabbani yolda yürüyen bütün temiz aklı sahipleri olan o mümin kullar, Ölümlerinin dirimlerinin yaşamlarının namazlarının hep yerleri ve gökleri yaratan Allah’a ait olduklarını söyleyerek bu dünyadan göçüp gitmişlerdir.
6/ 161- De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in hanif (muvahhid) dinine… O, müşriklerden değildi.”
6/162- De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”
6/163- “O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.”
İşte bu ayetler çerçevesinde inanan ve yaşayanlar Allah’ın taraftarlarıdırlar. Bu tip insanların mescidi Allah’ın mescididir. Bunun dışında olanların yaşamları ve mescitleri de tağutların mescitleridir.
Bu iki mescit şeklini kuran tövbe suresinde şöyle anlatır.
9/ 17- Şirk koşanların, kendi inkarlarına bizzat kendileri şahidler iken, Allah’ın mescidlerini onarmalarına (hak ve yetkileri) yoktur. İşte bunlar, yaptıkları boşa gitmiş olanlardır. Ve bunlar ateşte süresiz kalacak olanlardır.
Şirk koşmak, Allah’ın haşa yanına bir Allah daha getirerek ona tapmak değildir. Şirk koşmak put edindiği ilahların sözlerini kendilerine yaşam biçimi olarak kabul etmek demektir. Hem adam Allahın içme dediği içkiyi içsin hem de namaz kılsın. Hem adam yapma dediği zinayı yapsın hem de Allahın mescidinde namaz kılsın. Hem Allah kumar oynama desin adam kumarını oynayıp Allahın mescidine gelsin. Allah’ın dininde böyle bir şey yoktur.
33/ 4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.
Bir vücuda iman girerse orada küfür barınmaz çıkar, Küfür girerse orada iman barınamaz çıkar. Bir insan hem küfrü hem de imanı aynı anda barındıramaz. Kapı aynı andan hem kapalı hem de açık olamıyorsa bir insan aynı anda hem imanlı hem de küfürbaz olamaz.
9/18- Allah’ın mescidlerini, yalnızca Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır.
Mescidi onarmak demek sadece cami toplu ibadet yerleri olan mekânlar gelmesin. Allah’ın mescidi Allah’ın vahiylerle çerçevelediği bir yaşam biçimi hayat tarzı ve duruşun adıdır. Kendilerine vahyin dışında yaşam biçimi hayat tarzı düzenleyenler asla Allah’ın mescitlerinde olduklarını sanmasınlar. Allah’ın mescitlerini ayette de belirtildiği gibi,” Allah’ın mescidlerini, yalnızca Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar onarabilir.”
9/ 107- Zarar vermek, inkarı (pekiştirmek), mü’minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah’a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: “Biz iyilikten başka bir şey istemedik” diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir.
Allah Kendi yanda olanlarla olmayanları ayırmaktadır. Adam hem Allah’ı inkâr etsin hem eleştirsin Hem de Müslüman olanın yanında dursun veya aynı safta namaz kılsın. Adam hem Kuran gökten indiği zannedilen bir kitap desin hem de böyle dernekte partide pırtıda olanların yanında dursun hem de seninle beraber Rabbim Allah’tır diyenlerin yanında dursun. Allah iman eden samimi ve ihlas içinde olanları uyararak onların oyunlarına gelmemeyi müminlerden istemektedir.
9/108- Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiçbir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever.
9/109- Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.
Evet, binasının temelini sağlam yere atanla çürük yere atan aynı değildir. Aynen onun gibi Yaşamının temelini yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın istediği gibi planlayanlarla, Yaşamının temelini Allah’ın dışında ilah edinmiş olduklarının kurallarına göre planlayanlar elbette bir değildir.
4/ 146- Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü’minlerle beraberdirler. Allah mü’minlere büyük bir ecir verecektir.
72/19- Şu bir gerçek ki, Allah’ın kulu (olan Muhammed,) O’na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi.
Allah’ın kulu Muhammedcin duası, Cehalet karanlığındaki topluma, Allah’tan başkasını rab edinmeyin, Hırsızlık yapmayın birikirlerinizin mallarını haksız olarak değerinden düşürüp eksilterek sahip olmaya kalkışmayın, İnsanların din özgürlüklerini kendisine verin diyerek toplumu bilgilendirmektir. İşte toplumun önde gelen makam ve koltuk sahipleri Bundan rahatsız olmakta ve onun yapmış olduğu söylem ve eylemlerine karşı tavır koymaktadırlar.
72/20- De ki: “Ben gerçekten, yalnızca Rabbime dua ediyorum ve O’na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum.”
Dua; Elleri havaya kaldırarak Allah’a istekler sıralamak demek değil, Allah’a yapılan dua Onun göndermiş olduğu vahiylerle hayatı planlayıp yaşamaktır. İşte Son nebi ve resulün “Ben gerçekten, yalnızca Rabbime dua ediyorum ve O’na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum.”
Demesindeki hikmet budur.
72/21- De ki: “Doğrusu ben, sizin için ne bir zarar, ne de bir yarar (irşad) sağlayabilirim.”
72/22- De ki: “Muhakkak beni Allah’tan (gelebilecek bir azaba karşı) hiç kimse asla kurtaramaz ve O’nun dışında asla bir sığınak da bulamam.”
Evet, Biz Allah’tan geldik tekrar ona döneceğiz. Onun dışındakiler Allahtan ne gelecek olan azaba karşı insanları kurtarabilirler. Ne de Allah istemedikçe Allah’tan başka hiç kimse azap etmeye gücü yetebilir.
72/23- “(Benim görevim,) Yalnızca Allah’tan olanı ve O’nun gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim Allah’a ve O’nun elçisine isyan ederse, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi vardır.”
Peygamberler Allah’tan aldıkları vahiyleri insanlara iletirler. Görevleri sadece tebliğ etmek insanları gelecek olan tehlikelere karşı uyarmaktır. Kim bu uyarılara karşı öğüt alır yanlışlıklarını düzeltirse kendi lehinedir kim de uyarılara karşı duyarsız olur azgınlık ve sapkınlıklarını arttırırsa o da kendi aleyhinedir.
72/24- Sonunda onlar, kendilerine vadedileni gördükleri zaman, yardımcı olmak bakımından kim daha zayıfmış ve sayı bakımından kim daha azmış artık öğrenmiş olacaklardır.”
Bu inkar eden ve nebilerin getirdikleri ahiret alemi ile ilgili uyarılarına kulak tıkayanlara Korkunç azaba karşı korkunç bir tehdittir. 
72/25- De ki: “Bilmiyorum, size vadedilen (kıyamet ve azap) yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koymuştur!?”
Her insan Kendisine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde denenmektedir. Kim Allah’ın istediği kurallara göre yaşamaz ve zulmederse O ahiret âleminde kendisine verilecek olan cezayı beklesin. Allah katında bu zaman sıfırdır insanlar yanında da en son duyduğum habere göre en çok yaşayan insan 169 yaşına kadar yaşamış işte olsa olsa en çok süre bu olmalıdır.

72/26- O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.)
Allah Kimseye ne zaman öleceğini bildirmez.
31/ 34- Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah’ın Katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır.
72/27- Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer.
Peygamberleri peygamber yapan ve onları kutsallaştıran olay, ne doğum günleri ne ölüm günleridir. Onları değerli kılan Allah’tan almış oldukları vahiylerdir. Aynı zamanda aldıkları vahiyleri insanlara ulaştırmalarıdır.

72/28- Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) onların nezdinde olanları sarıp-kuşatmış ve her şeyi sayı olarak da sayıp-tespit etmiştir.
Peygamberler diğer insanlardan Allah’tan vahiy almaları ile farklılaşmaktadırlar. Birincisi Dünya hayatında insanların teknolojik yönden ulaşamadığı zamanda ulaşılamayan gayıbi bilgileri insanlara vermesi, İkincisi olarak da, insanlar teknolojide bilimde ne kadar ilerleseler de hiçbir zaman ulaşamayacakları gayıbi bilgilerdir. Bu da ahiret âlemi ile ilgili bilgilerdir.
69/ 40- Hiç şüphesiz o (Kur’an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
69/41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
69/42- Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
69/43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
İnkâr edenlerin İnanmadıkları ve kabul etmedikleri olay, İnsanlar içerisinden Allan peygamber seçip ona vahiy göndermez anlayışlarıdır. Ve bundan dolayı da Ne Allah’tan gelen kitaplara inanırlar ne de o kitaplarda yazan ahiret âlemine inanırlar. Şimdi Kurandan iki farklı ayet örneği vererek Dünya hayatında insanların o bilgiye ulaşmadan Allah’ın bilgi vermesi ile bilen bilgilere söylediklerimizi belgeleyelim.
21/30- Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Konu uzamaması için, Bir ayet örneği vererek dünya hayatında insanların o bilgiye ulaşmadan önce bu bilgi bir insan tarafından verilemez. Bu gün canlıların sudan yaratılmadığını izah eden bir tane bilim adamı var mı?
Şu anda İnsanların daha keşfedemediği bilgiler çağlar ilerledikçe keşfedilip bilinir hale gelecektir. Şimdi ahiret hayatı ile ilgili gayıbi bilgilere bir örnek verelim.
39/47- Eğer yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuş olsaydı, kıyamet günü o kötü azaptan (kurtulmak amacıyla) gerçekten bunları fidye olarak verirlerdi. Oysa onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah’tan kendileri için açığa çıkmıştır.
Kuran gayıbi bilgi olarak, ahiret hayatına inanmalarını müminlerden istemektedir. Dünya hayatında kim Allahın göndermiş olduğu vahiylere iman eder ve yaşamını ona göre düzenlerse işte ahiret hayatında ebedi cennet vardır. Kim de inkâr eder ve zulümle hayatını sürdürürse de ahiret hayatında ebedi olarak cehennemde kalacağı bildirilmektedir.
Dünyada ahire tin bir ispatı yoktur. Sadece peygamberlerin getirdikleri kitapları inceleyip ondaki harikuladeliği görenler ahiret’e iman ederler.
Doğrularım yerleri ve gökleri yaratan Allah’a yanlışlarım ise aciz bir kul olarak bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR


Hiç yorum yok: