4 Mart 2014 Salı

İSLAM VE TOPLUM




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Dünya üzerinde genelleme olarak saydığımızda Sosyalsizim kapitalizm ve İslam’ın ortaya koyduğu ekonomik model vardır. Dünya üzerinde ne Hıristiyan ne Yahudi ne de İslam dünyasında İslam’ın tanımladığı vahiy orijinli din ortada yoktur. Yukarda sosyalizmim ve kapitalizm hakkında görüşleri ortaya aktarmaya çalıştık. Şimdide İslam’ın bir başka Deyişle kuran'ın ortaya koyduğu yaşam biçimini ortaya koymaya çalışalım.


Dikkat ederseniz sosyalsizimde ve kapitalsizimde insana verilen bir değer yoktur. hepsinde ortak özellik para servet ortak paylaştırma daha doğrusu maldır. Sosyalsizim kapitalin eşit dağıtılarak insanlar arasında denge kurmaktan adalet kelimesinden söz ederken çalışmayı rekabeti insana değer vermeyi unutmuş ve başarılı olamamıştır. 

Çünkü insan benliğinde üretmek üretmek vardır. İşte kapitalsizimdeki öne çıkan üretme ve rekabet anlayışı ortadan kalkınca küresel dünyada yarış edememiş işte Sovyet Rusya bunun en somut örneğidir. 


Diğer taraftan kapitalist dünyası kapitali insanlar arasında tamamen rekabet haline getirince üretme hırsı alabildiğine o kadar ileri gitmiş ki insanın ahlaki değerleri insanda aile sosyal dayanışma tamamen ortadan kalkarak anne ile babanın baba ile ananın anne baba ile çocukların iletişimi tamamen ortadan kalkarak ilişki sevgi tamamen ortadan kalkmıştır.


Kuran'a göre İnsan yeryüzünde en mükemmel bir varlık olarak yaratılmıştır. 

95/4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.” 


Yani dünya üzerinde yaratılmış olan bütün varlıklara hükmedebilecek evrendeki esrarı keşfedebilecek bir şekilde yaratılan insana da Allah bir yükümlülük ve sorumluluk yüklemiştir. İşte beşeri sistemlerde unutulan asıl önemli olay budur. 


Temel olarak insan Allah'a ibadet ve kulluk için yaratıldığı halde bu yaratılış gayesinden insanları uzaklaştırarak insanlara en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. Zaten bunun bedelini hem dünyada ahlaki çöküntüye uğrayarak belalarını gördükleri Gibi hem de ahret hayatında daha çok belalarla karşı karşıya kalacaklardır.


67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

İnsanlar bu dünya hayatına başıboş olarak gelmediler. Denenmekteler. Deneniyorlar. ama insanların dışındaki varlıklarda denenme olayı yok onların görevleri sadece insanoğlunun emrine boyun eğerek insana hizmet etmektir.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Ayette anlatılmak istenen dağların taşların ve evrenin yapmış oldukları eylemlerden dolayı sorumlu olmadığını onlar zaten verilmiş olan kendilerine bilgi ile insanlara ve Allaha secde etmekle görevli olduklarını görevlerinin dışına çıkmadıkları gibi Allahın kendilerine verilmiş olan görevleri yerine getirirken bıkkınlık da duymamaktadırlar.

Biz bunları neden anlatıyoruz? diyeceksiniz ki bunların ekonomi ile ne alakası var? Evet, tevhit birliği insanlarda görev bilinci ve şuuru olmadan o Ahenk sağlanmadan nasıl ahenkli bir dünya kurulabilir. Çobanına itaat etmeyen bir koyun sürüsü nasıl güdülmesi imkânsız hale gelirse yaratıcısına itaat etmeyen topluluklarda idare edilmesi yönetilmesi zor olandır.

İslam’ın en büyük malzemesi elbette insanlardır. İnsanlardan Allah'ın tanımladığı bir dine insanlar gelirse yapacak olduğu işleri gerçekleştirilebilir insan inanmazsa da yapılacak bir iş yoktur. Dünya hayatı Allah'ın insanları kendi özgür iradeleriyle istediği şekilde hareket etme yetkisini dünyada verdiği için insanlardan Allah'tan elçi olarak gelen peygamberler aracılığı ile insanlara kendi vahyini duyuruyor. 

Kim Allah'tan elçi olarak gönderilmiş peygamberlere tabi olur ve ona yaşadığı hayatta destek verirse hem bu dünyada hem de ahret yurdunda asla yalnız olmadığını Allah onun velisi olduğunu yardım edeceğini vaat etmiştir.


Burada hem dünya hayatı bir imtihan Allah'ın hem insanları özgür iradelerine bırakarak denemeye tabi tuttuğu söyleniyor. Hem de yardım edileceği konusunda vaade bulunuyor. diye bir soru akıla gelebilir. Allah'ın yardımı kişileri vahiy yolunda sağlamlaştırması Allah yolunda ölmesi bile onun yardımı anlamında kullanılan anlatılan yardımdır. 


Yoksa peygamberler toplum tarafından destek görmedikleri zaman öldürülmüşler kovulmuşlar dövülmüşlerdir. Ne zaman toplumun bir kısmı peygamberlerine destek verdiği zaman peygamberler toplum içerisinde toplamalara seslerini duyurarak onlarla mücadele edebilme gücüne kavuşmuşlardır. Yoksa kendilerine insanlardan inanarak destek vermeyen peygamberler bir kıssa oluşturmadan tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.


40/78- Andolsun, Biz senden önce elçiler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve kimini anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir. ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.

İslam toplumunda temel olarak ilahi mesajın ya muhatabı olan nebilerin önderliğinde ya da İslam toplumların ya da ilahi mesaja bağlı kaldığını söyleyen ulul emir önderliğinde tek bir ümmet ve tek bir şeriat ile tevhide giden bir yaşam biçimi ancak oluşmaktadır.

 PEYGAMBERLER ÖRNEK BİR DEVLET BAŞKANIDIR.


Global dünyanın kavrayamadığı ve toplumlarda ilahi mesajın hem getiren hem de o mesajı örnek bir insan olarak yaşayan nebiler aracılığı ile kendi dinini toplumlara aktarmasıdır. 

Vahiy orijinli din inanan herkesi dünya hayatında bir fabrikadaki fabrikayı oluşturan her bir parçanın kendi üzerine düşen görevi hiç aksatmadan yerine getirdiği gibi görev ve sorumluluğa davet eder.

Her Müslüman’ım diyenler önce şunun bilincinde olmalıdırlar. Mal mülk Allah’ındır. Mal üretmek sosyalizm gibi herkese çalıştığı malı eşit olarak bölüştürme yerine herkes istediği kadar rekabet yaparak çalışır. Devlete çalıştığının kazancında devletin belirlediği anlamda zekâtı bir başka deyişle vergiyi canı gönülden öder. 

ödemezse zaten caydırıcı güç kullanarak zorla almasını bilir. Kapital izimde ki gibi rekabet vardır. Ama mal edinme özgürlüğü var ama yığma biriktirme yok. Kendi seviyeleri altında olanlara destek vererek dünya hayatında ahrete azık hazırlamanın en önemli nüvesini oluşturan infak etmeyi bir görev ve ibadet olarak bilir.


16/ 71- Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?

2/ 219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;

Sosyalizmde ilah devlettir. Her kazanan şahısın kazandığı mallar devlete aittir. Kapitalizmde ise ilah olan kapitaldir. Para kazanmak için her şey mubahtır. Kadın satmak faizle para kazanmak insanların zayıf olanları köleleştirerek onların mallarını güç ve kuvvet kullanarak gasp etmek hep helal olan davranışlardandır.

Ama Müslüman olanlarda, ilah Allah olarak kabul edilir. Yerlerin ve göklerin yaratıcısı onların hayatı ölümü dirimi ona aittir. Onlar için Allah onlara neyi haram etmişse onlara onlar haramdır. Allah onlara neyi helal etmişse onlara o helaldir.

Müslüman olanların haram ve helallerini nerde ne yapacaklarını peygamberler aracılığı ile onlara yaşam koşullarını önlerine sunmuştur. Onun için peygamberler, Müslüman olanların tam bir teslimiyetle telsim olacakları bir önder ve liderdir.

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Kadın olsun erkek olsun zengin olsun fakir olsun beyaz olsun siyah olsun yaşlı olsun genç olsun Türk Kürt olsun İngiliz Arap olsun inananları bir araya getirerek onları kardeş yapmıştır. Bunlar sadece kendilerine verilen rol farklılığı ile biri birinden ayrılmaktadırlar. 

Hem ben Müslüman’ım diyen Allah için ne yapmış ise kendisi için yapmıştır. Kendi aleyhine de ne yapmışsa o yine kendisi için yapmıştır. Devletleri devlet yapan liderleri lider yapan halktır toplumlardır peygamberlerin ve devlet başkanlarını ellerinde temel kaynak onları destekleyen insanlardır. Halk destekli olmayan devletler yıkılmaya çökmeye mahkûmdur.


Bu sebeple İslam her ferdin kendisini eğitmesiyle ona insan olma kul olma bilincini vererek önce yanlış yaptığı zaman kendi kendisini denetleyen kolluk güçlerini kendi içerisine yerleştirir. Her insanın içerisinde hem yanlışın tetikleyicisi hem de doğrunun hakkın tetikleyicisi bir olgu içerisinde vardır. 

Eğer insan hem çevre hem de takvanın sesi kendisi üzerinde kişilik ve kimliğini oluşturmuşsa O insanlar söz dinler söylenenleri yerine getirmeye hazırlanmış potansiyel insan olma konumuna gelmiş demektir.

İşte Kuran'ın veya kuranın emirlerini bayraklaştıran peygamberler bu tip insanların kendilerini canı gönülden destek verdikleri zaman toplumlarda hakkı hâkim kılma noktasında başarılı olabilmişlerdir. 

 Hangi toplum kendilerine bir lider ortaya çıkarmışlarsa onlar mutlaka kendilerine değer veren ve halkı için kendisini her an ve her zaman gözünü bile kırpmadan canını malını her şeyini feda etme riskini göze alabilenler ve pervasızca dik duruşunu zalimin zulmü altında sürdürebilenler ancak toplumların gözlerinde büyümüş insanlardır.


İşte tarih boyunca genelde bir iki peygamber hariç bütün peygamberler çile ve işkenceler içerisinde yoğrulmuşlardır. Yusuf peygamberin kavminin yanlış bir işi yaptırmak için baskı yapanlara boyun eğmediği için zindana atılmıştır. Musa peygamberin mustazaf olan halka firavunun zulmünden kurtarması için onlar adına ölümü göze alarak kıyam ederek,diğer insanların göze alamadığı hak uğruna mücadelesini başlatmıştır.

Muhammet peygamberin Mekke müşrik toplumlarında kölelere fakirlere mazlum olanlara karşı onların haklarını koruma onların üzerinden zalim olanların zulmünü üzerlerinden çektirmek için verdiği mücadelesi onları halkın gözünde büyüterek onları iktidara devlet başkanlığı sıfatına taşımıştır.


9/128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz Onun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.

Dünya hayatında İster inanan isterse de inanamayan toplumlar nezdinde bu ve buna benzer insanlar toplumların gönüllerinde taht kurarak onları iktidara taşımışlardır. 

İşte ihsan eli açık susunca başlıklı bir makaleden onlar şöyle anlatılmaktadır.

İhsan Eliaçık 

Susunca…


“Onbeş gündür kuru ekmek yiyorum. Odamda ateş yok. Kitabımın kopya masraflarını karşılamak için elbiselerimi sattım. İnsanlığı mutluluğa kavuşturma arzusu beni bu hale düşürdü. Niçin yüzüm kızarsın, eserimi tamamlamak için yardım istiyorum.”

Bu satırlar Sosyalizm’in kurucusu Saint Simon’a ait. Emile Faguet’in “Asır ağaç. Saint Simon o ağacın tohumu” diye tarif ettigi koca çınar, zengin dostlarına gönderdiği kitabın ilk sayfasına düşürmüştü yardım çığlığını. 

Yazan, düşünen veya sanatla iştigal edenlerin ortak kaderidir yoksulluk, kimse yadırgamaz ancak “açım!” diye feryat eden adam bir Malta şövalyesi, bir aristokrat, kont, dolayısı ile atadan zengin bir asilzadeyse ve bütün mal varlığını davası uğruna harcadığı için sefalete sürüklenmiş ise durup düşünmek gerekir.


Saint Simon sadece sahip olduklarını harcamakla yetinmez. 1789 yılında kendisini seçim kurulu başkanı seçen köylülerin huzurunda kont unvanından feragat eder ve “vatandaş olmak, kont olmaktan çok daha şereflidir” der. 

Fedakârlıkları bu kadarla da bitmez. Borçlanarak satın aldığı geniş milli emlak topraklarını parçalayarak köylülere devreder. Alacaklılar kapıya dayanınca bir emanetçide kâtip olarak iş bulur. Günde dokuz saat çalışır ve ayda bin frankla borçlarını ödemeye ve hayatta kalmaya gayret eder. Malta şövalyesi bir köylü gibi yaşar, bir köylü gibi ölür.


Michelet’in, yüz ifadesi ve burnuyla Don Quichotte’a benzettiği efsane isim, tıpkı Don Quichotte gibi savaştı, bir köylü gibi yaşadı ve ebediyete intikal etti. Bugün hatırası saygıyla ve sevgiyle yâd ediliyorsa, nedeni feragat ve fedakârlıktır.

Saint Simon gibi kendini davasına adamış soylu yüreklerin gönül titreten hayat hikâyeleriyle doludur Avrupa tarihi. Sadece “Intelijansiya“ nın doğuşunu anlamak üzere Rus tarihine şöyle bir bakacak olsanız; zengin isimlerin, burjuvalı kimliklerin verdiği insanlık mücadeleleri ile karşılaşırsınız. Avrupa tarihinde haksızlığa, eşitsizliğe, zülme karşı isyanı mağdurlar degil, mağrur soylular başlatmıştır. 

Rusya‘ da ilk olarak ezilen sınıfların sesi olan “Dekabristler“ in tamamı soylu ve zengin insanlardı. Dekabristler’den bayrağı alan Nihilistler de burjuvalı aydınlardan oluşuyordu. Nihilistlerin bir devamı sayılabilecek anarşistlerin birçoğu Çarlık’a yakın ailelerin çocuklarıydılar.


İşte bu isimlerden birkaç örnek;

Tolstoy Rusya’nın ileri gelen soylu ailelerinden birinin çocuğuydu. Asalet unvanını hiç kullanmadı ve bir köylü gibi yaşadı. Hayatını köylülere, kölelere, yoksul ve çaresiz insanlara vakfetti. Malikânesini okula çevirerek köyündeki çocukların eğitim almalarını sağladı. Bir tren istasyonunda vefat eden büyük insan, arkasında dev eserleri dışında hiçbir şey bırakmamıştı.

Dostoyevsky doktor bir babanın oğluydu ve sonradan yoksulluğa düşmüş soylu bir aileye mensuptu. Çar’ın çelikten kontrolünü dele dele toplantılar düzenlemeye devam eden intelijansiya üyelerine düzenlenen bir baskında tutuklandı ve kurşuna dizilecekken affedilerek Sibirya’ya sürüldü. Davası için yaşadı, borç ve sefalet içinde öldü.

Kropotkin bir prensti. Askeri okuldan mezun olduktan sonra yaşadığı çağda bir sürgün yeri olan Sibirya’ya tayinini istedi ve burada on yıl görev yaptı. “Çevremdeki her şey sefaletten ve bir parça ekmek mücadelesinden ibaretse, mutlu olmaya ne hakkım var? 

Beni neşelendirecek şeyler, buğday yetiştiren ama çocuklarına götürecek ekmek bulamayan insanların sofralarından abartılmışlarsa, keyiflenme hakkını kendimde bulabilir miyim?” diyerek bütün asalet unvanlarını yakmış, kendini ve sahip olduğu her şeyi davasına vakfetmiştir. “Biz ki caniyiz! Herkes için ekmek, iş ve her türlü bağımsızlık ve adaleti istiyoruz” sözleriyle tarihe geçen muhalif prens çok mütevazı yaşadı ve bir köylü gibi öldü.

Ezilenleri; zorbalığa, sömürüye karşı ayaklanmaya teşvik ederek isyanın kitabını yazan Bakunin de zengin ve soylu bir ailenin çocuğuydu. Bütün mal varlığını; her türlü tahakkümün ve köleliğin ortadan kaldırılması için harcadı. Çağdaşı olan bütün diğer çilekeş öncüler gibi Bakunin de ömrünün büyük bir kısmını zindanlarda ve sürgünlerde geçirdi.

Turgenyev, Herzen, Lavrov ve diğerleri… İpek kundaklar içinde, altın beşiklerde kuğuların şarkılarını dinleyerek büyüdüler. Servetlerinin rehavetine kapılmadıkları için, çevrelerinde olup bitene bigâne kalmadıkları için, tarih kadar insanlar da vefa duygularıyla bağlandılar onlara ve isimlerini unutmadılar.

İnsanlık tarihinde kısacık bir şerit sayılabilecek Rus devrim tarihindeki büyük fedailerin hayatlarını okurken, içimde bir yerlerin ince ince sızladığını hissediyorum. Dünümüzü, bugünümüzü yokluyorum. 

Konforlu bir hayatı elinin tersiyle iterek ömrünü kâh parmaklıklar ardında, kâh karanlıklarda geçiren; fani tahtından inip mağdurların, mazlumların gönül tahtına gömülmeyi tercih eden bir isim getirmeye çalışıyorum aklıma. Hayır, bulamıyorum. Varidatını idealinin hizmetine vermiş, yoksullar için tüketmiş bir gönül adamı, bir rehber, bir mücahit yok aramızda.

Biz miydik sahi kuşların refahını bile düşünen ve tarihin en görkemli kuş saraylarını inşaa eden? Fukara insan bulamadığı için zekatını ağaca asan bir milletin, sadaka taşlarını icat eden bir milletin torunları mıydık gerçekten? 

Böyle bir geçmişe sahip insan yığınlarının, İhsan Eliaçık’ın “infak“ konusundaki ısrarlı tebliğleri karşısında öfkeye kapılıp, hezeyan içinde saldırmalarını, kaybettikleri hangi hikmetle veya hikmetlerle izah edebiliriz? Nelerimizi kaybettik biz, kaç hazinemizi hangi kara deliklere gönderdik?

İhsan Eliaçık “infak farzdır“ diye haykırıyor bir televizyon programında. Aynı saatlerde yayın yapan bir başka programda İslam’ı fıtri bir imtiyaz gibi kendi irfanıyla sınırlandıran zengin ve sarıklı bir Müslüman “yerim, içerim, şişerim ve helal olan her şeye de binerim” pervasızlığıyla küf tutmuş vicdanları eğlendiriyor. Yine aynı saatlerde bir başka zengin Müslüman efendimiz saten şilteler içinde uykunun sıcacık kollarına yuvarlanıyor. 

Onun sadece birkaç metre ötesindeki bir gecekondudan aç bir bebeğin ateşli çığlıkları soğuğu tutmayan pencere pervazlarını yara yara sokaklara dağılıyor; bir sokak çocuğu, kulağında bebeğin çığlıkları, elinde tiner torbası küçük bedenini donmadan sabaha ulaştırabilecek bir çatı altı arıyor.


İhsan Eli açık susuyor, akıl susuyor, vicdan susuyor ama kalem susmuyor ve kaybettiğimiz değerlerden yalnızca birini hatırlatan rahmani fısıltılardan birini daha iliştiriyorum beyaz cama;

“Hani su küçüğündü bu ülkede? Dedim.

Kaldırımdaki mendilci çocuğun çatlak dudaklarına değince gözlerim”
******
Evet, ihsan eli açık susunca makalesinden bir alıntı sunduk. Devleti başına geçenlerin gökten oraya zembille gelmediklerini halk kendi içlerinden çile çeken kendileri uğruna riskini halk için harcamaya cesaret edenler olmuşlardır.

Eğer bir ideoloji bir yaşam biçimi varsa ortada mutlaka o yaşam biçimini ortaya koyabilecek yaptırımlar uygulayabilecek mutlaka bir otoriteye ihtiyaç olmaktadır. İşte kuranda anlatılan islamın devlet haline gelmesi şöyledir.

KUR’ANDA DEVLET ANLAYIŞI

 

Devlet: Sınırları belirlenmiş toprak üzerinde bulunan toplumların çoğunluğunun siyasi görüşü etrafında teşkilatlanmış olanıdır.

Kurana Göre devlet: Allah'ın Peygamberler aracılığı ile getirmiş oldukları kitaplarda ön görülen, kanunlar çerçevesinde devlet başkanı ve onun gurubunun hem o kanunlara kendilerinin uyması hem de halka o kanunlara uymaya çağırmasıdır.

Biz burada Allah'ın insanlara sunduğu bir devlet modelinden söz edeceğiz. Şuna inanıyoruz ki, Allah İnsanları ve kâinatı yaratandır. Kâinatı yaratılmış olanlardan çok daha iyi bilen olduğunu kabullenmekteyiz. Bu sebeple de Dünya hayatındaki Allahın insanlar için çizdiği bir projeyi, kabullenenlerin iktidar olduğu bir toplumda uygulamayı pratik hayata götüren devlet modelinden söz edeceğiz.

Allah yeryüzünde ve kâinatta var olan varlıkların en mükemmel olarak yaratılanları âdemoğlu şemsiyesi altında olan insanlar olarak tanımlamıştır. Bu sebeple Her insan başlı başına bir devlettir. O kendisine nasıl değişik iki yerden gelen seslerden herhangi birisini tercih ederek yol seçmede yetkili ve sorumlu ise, Devlet de iki temel düşünce etrafında toplanmış olan insanlardan ya takva yönünün ya da fısk yönünün iktidarı olmaktadır.

Bir başka deyişle Ya Allaha teslim olmuş rab olarak Allah’ı Kabul edenlerin iktidarı vardır. Ya da şeytan’a teslim olanların iktidarı vardır. Dünya üzerinde Bulunan ve aklı olan her insan dünya hayatında istediği yolda yürümek, Allah tarafından kendisine verilmiş bir haktır. 


Bütün dünyada olan insanlar bir araya gelseler bir kişi herhangi bir yola gitmeyi seçmişse, onu kimse seçmiş olduğu yoldan alıkoyamaz buna gücü yetmez. Sonucuna Katlanmak koşulu ile istediği yolda yürümeyi kendi özgür iradesine bırakmıştır.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

Ama Allah Kendisine iman edenleri, Tiyatrodaki bir suflör gibi, yanlış yaptıkları zaman uyarmış onlara veli olmuştur. İşte Allahın veliliği altına girerek yaşayanlar hem bu dünyada hem de ahret hayatında asla mutsuz olmamışlar ve olmayacaklardır.


20/123- Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size Benden bir yol gösterici gelecektir; kim Benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz."

Allah İnsanlara öyle bir hayat biçimi önermiş ki, Hiçbir zaman aklı olan insanın kaçamayacağı yaşadığı hayatın her bölümünde yapması gerekenleri gücü yettiği oranda yapmakla mükellef olduğu hayat biçimidir. Hiçbir zaman Allah insanlara gücü üzerinde yük yüklememiştir.

6/152- "Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (Emir) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz."

Şimdi İnsanın nasıl bir yapıya sahip olduğunu neleri yapıp neleri yapmamakla görevli olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalışalım. Şimdiye kadar dünya üzerindeki bilginler ve filozoflar insanı tanımlarken, Bazıları insan düşünen bir hayvandır demişler, bazıları insanları diğer yaratıklardan ayıran özellik akıldır demişlerdir.

Kuran Bakınız İnsanı nasıl tanımlamaktadır.

91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (Andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Bu Ayetler İnsanın nasıl bir varlık olduğunu tanımlarken, her Akleden insanların hissettiği gibi, biri birlerine zıt iki sesin gelmesidir. Kuran bu sesin birisine fısk ve fücur diğerine ise takva kelimesi kullanmıştır. 


Aklını takva yolunda yürümeye kullanıp nefsin azgın tutkularından kendisini arındırmış olan insana muttaki ismini vermiştir. Hani vicdan dedikleri şeydir. Her insan yanlış yaptığında ve yapmak istediğinde kendisini uyaran bir sestir.

O zaman İnsanı tanımlamaya çalışalım.

İnsan: Dünya hayatında yaratılmış olan varlıkların en üstünü olması hasebiyle aklı olan ibadet ve kullukla sorumlu fakat iblis olgusunun insanın yaratılışında var olan hem doğru yola hem de yanlış yola gidebilecek nötr bir varlıktır. 


İnsanın almış olduğu iyi yönde ve kötü yönde eğilimleri ve yaşam tarzları onun sıfatlarıdır. İnsan dışındaki bütün varlıklarda böyle bir haslet yoktur. Bu sebeple Allahın halife diye isimlendirdiği diğer yaratılan insanların dışındaki varlıklar insana hizmet etmek onun emirlerine boyun eğmekle görevidirler.

95/4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Dünya üzerinde bulunan hiçbir varlık insan gibi mükemmel yaratılmamıştır. Kâinatta bulunan bütün varlıklar insanoğlunun emrine amade olarak yaratılmıştır. İnsan Var oluşuyla beraber eşyanın esrarını çözerek bu günkü bilgisayar ve uzay çağına ulaştığı halde diğer varlıklarda böyle bir ilerleme yoktur. Onlar insanoğlunun kendilerini hizmete davet edenlerine cevap vermektedirler

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

2/33- (Allah:) "Ey Âdem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Burada insanın dışında olan bütün varlıkların insana hizmet etmek için yaratıldığını ve hizmet ettiklerini vurgularken, insanların da cinlerin de kendisine ibadet ve kullukla görevli olduklarını söylemektedir.

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.
Buraya kadar insan Allah ve kâinat hakkında biraz da olsa bilgi verdikten sonra, şimdi devletin temelini oluşturan insandan başlayarak nasıl devlet haline gelir onun kurandan profilini çizmeye çalışalım.

Kuran'da geçen Halife temel olarak iki Anlam taşımaktadır.


İNSAN OLAN HALİFE

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.”

Burada bahsedilen halife Allah adına Dünyada en mükemmel yaratılış nedeni ile kâinata hükmedebilen insandır. Daha önce bahsettiğimiz gibi meleklerin âdeme secdesi onun emrine girmesi anlamındaki secdedir. Yani Allah Kâinatta yaratmış olduğu bütün varlıkları insanlar için yaratmıştır. İnsanlar kâinat var oldukça kâinattaki gizli sırları bilinmeyenleri gün yüzüne çıkarıncaya kadar, kıyamet kopmayacaktır.


İnsanoğlunun ömrüne eşdeğer olan kâinat insan ömrü bitiği zaman kâinat da yok olacaktır. Ve kıyamet kopmuş olacaktır. Yeniden bir yaratılışla tekrar yaratılan insanlar ceza ve mükâfat görmek için ayrılmış olan yerlerine gidecekler. Asıl bizim konumuz İman edenlere Allahın proje olarak sunduğu dini ayakta tutmak için var olan halifeliktir.

DİN ADINA GÖNDERİLEN HALİFE

5/92- Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir.


Kendilerini Allaha yöneltmiş ve takva iktidarını kurmuş olanların, Yol Göstericisi Allah tır. İnsanlar kendi akıllarına göre dünyada yaşamak için kanun vazetme insanları kendi akıllarından çıkarmış oldukları kanunlarla yönetme hakkı, Allaha göre yoktur.

Dünya hayatında kendisine iman edenlerin kesinlikle itiraz hakkı olmayan yanıldıkları zaman düzeltilen ölçü örnek alacakları peygamberler göndermiştir. Her peygamber kendisine gelen vahiyleri önce kendisi kabullenmek ve yaşamak daha sonra da diğer İnsanlara tebliğ etmektir. Peygamberlerin getirdikleri Allah'tan vahiy olması sebebiyle yanılma payları yoktur.


Bu sebeple peygamberin getirdikleri konusunda sıkıntıya düşme ve itaatsizlik doğrudan doğruya Allaha itaatsizlik demektir. Bu sebeple her peygamber, Başlı başına itaat edilmesi gereken örnek olan bir halifedir.

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

Bu itaat tabii ki peygamber ve Allaha iman edenler içindir. Allah ve resulüne iman ettim diyenler, artık Allahtan gelen bütün hükümler kendi aklına ters düşse bile Hatta onun söylediği bir söz, kendi ve yakınlarının aleyhine olsa bile ona muhalefet etme hakkı yoktur. Kabullenmek zorundadır. Hatta kalbinden bile verilen emre itaat konusunda rahatsızlık duyma hakkı da yoktur.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine Andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

Allah iman edenleri kadın olsun erkek olsun tek bir ümmet olmasını istemektedir. Nasıl bir fabrikada her bir görev için yerleştirilmiş parçalar ve parçacıklar biri birlerine hiçbir muhalefet yapmadan bir bütünlük içerisinde kendi görevlerini yapıyorlarsa. Müslüman’ım diyenler de kendi bulunmuş oldukları konumda kendi üzerlerine düşen bir reise bir peygambere bir lidere bağlı kalarak, görevlerini sürdürmektedirler.

Organizmaların tümüne baktığımız zaman da öyle değil mi? Aynen bir insanın organizmasının işleyişi gibi, İnsanda bir beyin vardır. O beyinin haberi olmadan deyim yerinde ise kuş bile uçmaz. Vücudun bir yerinde bir arıza olsa bütün vücut rahatsızlık çeker. Onu tedavi etmek için bütün vücut seferber olur. O acıyı önce beyin hisseder daha sonra da diğer yakınlık derecesine göre vücudun diğer organları hisseder. İşte İslam toplumları da öyle olması gerekir.

9/128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz Onun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.


O elçi, çiftlikte bir horozun diğer dıştan gelecek tehlikelere karışı tavukları koruması, Hayvanların yavrularına karşı duydukları hassasiyet gibi müminlere karşı hassasiyet duymaktadır.

Allah, peygamber ve ona bağlı olduğunu kabul eden Müslümanların nasıl dünyada yaşamaları gerektiğini örnek olarak kuradan göstermiş ve peygamberlik olayını kaldırarak, kendisinden sonra gelecek olan toplumların nerde nasıl davranacaklarının örnek bir yaşam çizgisinden bize bir kesit sunarak bizim de öyle davranmamızı öyle yaşamamızı bozulmayan kuranı hayatımıza ölçü almamızı emretmiştir.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

İşte Örnek bir lider, örnek bir toplum budur. Bir taraftan insanlar önlerindeki hayatın nasıl olacağını bilmezken onların önlerinde Allah ile irtibatlı bir önderleri var. O lider. Bir mesele hakkında sıkışıp kaldığında ona vahyeden o problemleri tek tek çözen Allah’ı vardı. Ve ona suflörlük yapıyordu.

75/16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.

75/17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.

75/18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.

75/9- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.

İşte Peygamberin peygamber oluşuyla başlayan, problemler peygamberlik tarihi sona erinceye kadar, karşısına çıkan problemleri Allah tek tek nerde ne yapacağını izah ederek hayatı Allahın yol göstericiliğinde okuyarak, peygamberini yönlendirmiştir.Ve peygamberlere Allah kılavuzluk yapmıştır.

İnsan yaratılış olarak eksik ve hatalıdır. Peygamberler de Hayatlarında yer yer yanlışlıklar yapmışlardır. Kuran’da Bu peygamberlerin yapmış oldukları yanlışlıklardan söz ederek, onlar düzeltilmişlerdir.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İşte peygamberlerle diğer insanları ayıran özellik budur. Bu sebeple peygamberlere kesin bir itaat vardır. O ne söylemişse kendisinden değil Allahın emirlerini iletmiştir. Ama peygamberler dışındaki devlet başkanlarına veya ulul emre itaat ince bir ayrım farkıyla ayrılmaktadır.

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahret gününe iman ediyorsanız, Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Ayette geçen,” Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün” peki Allah ve resulü hayatta iken bu anlaşmazlığı Allaha ve resulüne götüreceğiz de öldükten sonra kime götüreceğiz?


Bu Allah da resulü de gönderilmiş olan kurandır. İnsanoğlunun var oluşu ile başlayan peygamberlik ayeti insanoğlunun olgunlaşması ve yazı kültürünün de gelişmesi ile nesih edilerek yerini kuran ayeti almıştır.

33/ 40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Kuran hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmayanlar veya kalplerinde maraz olanlar. Peygamberliğin devam ettiğini, her peygamber gönderilen topluluğun, kendi peygamberlerinin son peygamber olduğunu söyledikleri gibi İslam toplumları da son peygamber olduğunu söylediklerini söylemişlerdir diyorlar.


Vahiy orijinli dinlerin dışında insanların söylemleri hakkı örtemez.

61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmet" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.

Kurandan önce gelmiş geçmiş ve kıssaları oluşmuş her peygamber, mutlaka kendilerinden önce gelmiş olanları tasdik edip doğrulamış ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelemiştir. Bu Büyük bir mucizedir. 


En son gelen peygamber de kendisinden sonra bir daha peygamber gelmeyeceğini peygamberlik hayatının noktalandığını vurgulayarak yeni bir dönemin başladığının işaretini vermiştir. Bir başka deyişle yeni bir çağın başlangıcını oluşturmuştur. Her şeyin bir başlangıcı bir gelişmesi ve bir bitişi olduğu gibi peygamberlik de bitmiştir.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.

Bazılarının söylediği gibi, nesh etmek ayetin hükümlerini kaldırmak anlamında değil, daha güzeli varken öncekinin kullanılmaya gerek kalmamasından kaynaklanmaktadır. 



Bu Güne kadar yazılan kitaplar kalemlerle defterlerle bir sürü masraf ve zaman harcanarak yapılıyor ve basılıyordu. Elektronik ortama gelinince artık matbaa dönemi kapanacak bilgisayar dönemi ile insanlar iletişimini daha kolay sağlayacaktır.

İşte Allah matbaa ayetini silerek veya feshederek bilgisayar ayetini göndermesi gibidir.

Aklını kullanan insanılar için de öyle olması gerekmez mi? Her örnekten bir örnek verildiği ve hiçbir eksiğin bırakılmadığı insanlar için yeterli açıklamanın yapıldığı kuran gibi bozulmamış ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak olan kitap varken başka söze gerek var mı?

Bütün dünyadaki her insan isterse bu kitaba ulaşması mümkündür. Peygamberler aracılığı ile gönderilen dinin her meselesi onda mevcuttur bu daha güzel değil mi? İşte Kuran Bütün Peygamberlerdeki Hayat kısalarını özetleyerek nerde ne yapılması gerekenleri içerisinde toplamış ve kendisine sahip olanlara dosdoğru yolda götürmüştür.


Ve insanlar eğer önyargısız ve kalpleri marazlanmadan okuyup anlayanların hepsini kendisine büyüleyerek evrensel bir din olduğunu kanıtlamıştır. Öyle olması da gerekirdi. Kuran Allah tarafından gönderilmiş çarpıklığı olmayan bir kitaptır. Elbette insanı insanlardan daha iyi bilen, onlara nerde hangi hastalıkta nasıl bir ilaç vereceğini en güzel bilen Allah’tır.

O zaman bu ilahi mektubun ilahi reçetenin ne demek istediğini anlamak ve oradaki hangi hastalığa nasıl ilaç verileceğini tespit ederek onu kendimiz için kendimize uygulamamız gerekmektedir. Bugün dünyanın hastalığı budur.


İnsanlar kuranı keşfedememişler. Onun için kuranın dışındaki tarif edilen verilen ilaçlar onların hastalığını iyileştirmeye gücü yetmiyor. Bu Hastalığın ilacının kuran olduğunu bilenler çıksa da, onların sesi kesilmeye, insanoğlunun var oluşuyla beraber başlamış ve yok oluşuna Kadar da devam edip gidecektir. 

Ne zaman hakkı hâkim kılma mücadelesinde ortaya çıkan peygamberler ve elçiler ortaya çıktığı zaman onu destekleyenler olursa o hak yeşermiş toplumda iktidar olmuş ve rahat bir nefes almışlardır.


2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Allah son peygamberi, gelecekteki, devlet başkanı sıfatıyla devlet başkanlarına model olarak seçmiştir. Kurandan onun insanlarla iletişimini gerek Müslüman halk ile gerek gayri Müslimlerle iletişimini nasıl kuracağını tanımlamıştır.


Allah inananlara devlet kurmayı emretmemiş. Çünkü devlet kurmak aynı tevhit akidesi etrafında insanlar toplanırsa oluşması gereken bir olaydır. Kuran'ın da belirttiği gibi İnsanoğlunun var oluşundan buyana Kuran'da bahsedilen yirmi beş peygamber geçmektedir. 


Binlerce peygamber gelip geçtiği halde onlar tarih sahnesine çıkamamışlardır. Bunun sebebi onlar görevlerini düzgün yapmadıklarından mı? Elbette hayır. Onlar Allah'tan gelen emirleri toplumlara ulaştırmışlar. fakat dinleyenler olmamıştır. Ve öldürülmüşler dövülmüşler ve sürülmüşlerdir.

O peygamberlerin, bu gün İslam ve ehli kitap toplumlarının anladığı gibi ellerinde sihirli bir değnek veya olağan üstü harikulade vahyin dışında bir mucizeleri yoktu. Onların ellerindeki malzeme sadece vahye karşı duyarlılık antenleri açık olup kendilerini destekleyen hanif Müslümanlardı.

3/52- Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.

Kurandaki ayetleri, yalın olarak ele alıp bu ayet şöyle diyor demek yanlıştır. O Ayet orada bütün kurandaki ayetlerin içerisinden süzülerek gelen hiçbir ayetin sınırını ihlal etmeden bir yorum çıkararak bütünlüğün zedelenmeden bir yere oturtturulması gerekir. 


Allah isterse Kendisi Hz. İsa peygamberi destekleyemez mi idi? elbette ona gücü yeterdi. Ama Allah dünyayı düzenlerken böyle düzenlemiş, biz Allahın dünyayı ve kâinatı neden böyle düzenledi diye Allah’ı sorgulamak yerine düzenleme şeklindeki hikmetleri kavrayarak anlamak için yol almamız gerekmektedir.

Allah Akleden kendisine teslim olan insanlara dünyada yaşarken, İman edenlere velilik ettiğini, Allahın peygamberler aracılığı ile ulaştırdığı insanların iman edenlerine şöyle söylemektedir.

Ey İman eden Kullarım. Sizi dünya hayatında birçok imtihanlar zorluklar beklemektedir. Ben sadece dünya hayatında elçilerle nerde ne yapacağınıza suflörlük yaparım. Siz eğer dünya hayatında gerekli gayreti göstermezseniz karşıda sizin iman etmenize düşmanlık eden kâfirler ve şeytanlar var. 


Onlar eğer güçlü olurlarsa sizi sizin dininizden güç kullanarak alıkoymak isteyecekler. Eğer onlara karşı size saldırdıklarında gerekli savaş hazırlıkları yapmazsanız o kâfir ve şeytanlar sizi mağlup ederler.

Size elçi olarak gönderdiğim o resule bağlılığınızı gösterin. Ve sabırla çalışın yılmayın üzülmeyin her zorluğun arkasında bir kolaylık vardır. Sabredenler ancak kurtuluşa ererler. Belki siz size verilen mallardan fakirlere öksüzlere yolda kalmışa dilenenlere vermekle mallarınızdan eksilebilir. 


Bu eksilme sizi hayra doğru yolda yürümede karalı kılacaktır. Cimrilik ederek kedisi yığdıkça yığarak ihtiyaçlı olanlarla da alay ederek şımaranlar asla hidayet onlara ulaşmaz. onların bu tutum ve davranışları kendilerini helake götürecektir. Onlara imrenmeyin Onların sadece bu dünyada yaşarız ölürüz. Demelerinden dolayı böyle cimrileşerek mallarından vermek istemezler. 

Eğer İman edenler, Kâfir olanlara imrenecek olmasalardı Onlara dünyada malı yığdıkça yığardım. Ama ben öyle yapmadım kim bu dünyada gerekli gayreti gösterirse ona veriyorum siz durmadan çalışın üzülmeyin gevşemeyin İmtihan olduğunuz şu dünya hayatında ne kadar ömrünüz var ki? O zaman zarfında çekmiş olduğunuz sıkıntılar ve sabrınız size ebedi bir cennet kazandıracaktır.

Örnek bir peygamberin devlet otorite haline geldiği zaman kuranda tanımlanan görevleri incelemeye çalışalım.

1-Peygamberin Müslüman olan halkla münasebetleri

2-peygamberin gayri Müslim halkla münasebetleri

3-peygamberin devletin dışında bulunan devletlerle münasebetleri

PEYGAMBERİN MÜSLÜMAN OLAN HALKLA MÜNASEBETLERİ

Asıl İslam toplumunun ana çatısını oluşturan Müslümanlardır. Peygamber kendisine bağlı Müslümanlarla ancak Allahın tanımladığı yaşam biçimlerini pratik hayata götürebilir. Bu toplumda direksiyon peygambere aittir o Allahın haram kıldığı bir şeyi helal kılamaz Allahın helal kıldığı bir şeyi de haram kılamaz o Allahın ona yüklediği görevler çerçevesinde hareket etmek zorundadır.

53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.

İşte bu ayetler bir peygamberin profilini çizerek diğer insanlardan ayrı bir konuma taşıdığını göstermektedir. Onun yaptığı her davranış Allahın gözetimi altındadır. Yanıldığı zaman düzeltilen bir konuma gelmektedir.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İşte kuran peygamberin yerini ve konumunu böyle tanımlamaktadır. Onun İçin peygamberin peygamberliğini kabul edip ona iman ettim diyenler bazı kuralları Bilmeleri gerekir. Her ne şartta olursa olsun peygamber herhangi bir konuda bir hüküm verdiği zaman ona itaat etmesi ve hatta kalbinde bile isteksizlik bir sıkıntı duymaması gerekmektedir.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine Andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

İşte Allah ve resulüne böyle bağlılık gerekiyor. Onun söyledikleri vahiy ise o söylerken vahiy çizgisinden sapamaz ise Ona itaat Allaha itaat ona itaatsizlik de Allaha itaatsizliktir. Zaten o Kurana uymayan bir hal ve harekette bulunamadığını ve bulunamayacağını Allah söylüyor.

69/43- Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

Peygamberi tutup da Allahın tanımladığı yerden kaldırıp sanki kuran yetmiyormuş gibi veya kuran eksik de peygamber onun eksiklerini tamamlayan bir konuma götürmek zalimliktir. Peygamberler Gönderilen vahyi hem insanlara bildirir hem de onun nasıl hayata uygulanacağını örnek olarak örnek bir yaşamı ile ortaya koyar. Yoksa peygamber kendi kafasından kanunlar çıkarıp yaşam ortaya koyamaz.

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

Allah Emri verir peygamberde insanlardan olan kendisine iman edenlere o emri uygulayarak nasıl yaşanacağını gösterir.

İnsanlar güllük gülistanlık ortamda iman ettim diyerek amellerini süslü gösterebilirler. İnsanların asıl denenmelerine sebep olan Hayatın zorluk anlarındaki tutum ve davranışlarındaki tutarlılık ihlâs ve samimiyettir. Peygambere iman ettiğini Allah savaş anlarında deneyerek kimin samimi kimin samimi olmadığını denemektedir.

2/214-Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.

İşte Allah Dünya hayatında böyle bir düzen kurmuş. Bir kimsenin peygamber olması evliya olması sahabe olması veli olması onun dünya hayatında kurallara uyma dışında bir ayrıcalığı yok. Ancak onlar Allahın emirlerine uyduğu zaman evrenin yasalarına uyarak kendilerine vahyin yol göstericiliği vardır. Allahın onlara yaptığı sadece suflörlüktür. Kâfirler gerekli gayreti gösterip teknolojik yönden saldırdıkları zaman onlara özel bir yardımı olmamış sadece onlara psikolojik destek vermiştir.

Peygamberler kendisine iman edenleri devamlı eğiterek sıkıntılı ve zor zamanlarda, onların sağlıklı düşünmelerini, sabır göstermelerini gevşek durdukları zaman başlarına bir sürü felaketler geleceğini bildirerek. Onları olgunlaştırmaya çalışmıştır. En zorlu deneme savaş zamanlarında geçmiştir. İman edenleri samimi olanlarıyla samimi olmayanları savaş ayırmaktadır.

2/216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

Bakıldığı zaman savaşa gitmek kesin olarak ölmek değil ama Ölmekle kalmak arasında bir çizgide bulunmak demektir. Yani Kabullendiğin din ve kişilik uğruna namusunu şerefini vatanını milletini korumak adına canını riske atmak demektir. İman edenler için ölüm yok olup gitme değildir. Onlar için dünya hayatında Allahın insanlar için, emrettiği kurallara gereği gibi uyanlara bir de ebedi cennet vardır,


İşte Ölüm Müslüman’ım diyenler için dünya hayatından daha cazibeli ve daha güzel bir yere gitmenin adıdır. Müslüman Bu sebeple Ya zalim olanın sana dayattığı hayat tarzını, sana yaptığı zulmü ortadan kaldıracak, ya da onun vahşice zulmüne boyun eğip çarpışmayacak onun sultası altında şerefsizce yaşamayı kabul edecektir. Savaşı kazanırsa dünyada güzellik kaybedip ölürse de ahrette güzellik ortaya çıkacaktır.

9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.

Ayette; ceza, ya Allah katından derken Ahret âleminde zulmedenler için cehennem, ya da bizim elimizle derken dünyada iken Müslüman olanlar galip geldiklerinde onların aşağılanır bir konuma düşmesi savaşı kaybetmeleri anlamındadır.

8/70- Ey peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."

Allahın İnsanlara verdiği her emir, inansın ya da inanmasın insanların hayrınadır. İnsanlar bazı bilmedikleri şeyleri başlarına nusubet geldiği zaman anlamaktadır.” Bir nusubet bin nasihat “ demeleri ondan kaynaklanmaktadır. İşte kâfir olanlar Rabbim Allah’tır diyenlere zulmettikleri zaman onlarla savaşıp kaybettikleri zaman kendileri zayıf düştüklerinde zayıf düşenlerin hallerini ancak anlayabilmektedirler. 


Bu sebeple dünyada iken savaşı kaybedip esir olduklarında görmeyen gözler görür. İşitmeyen kulaklar iştir hale gelerek ahret âlemini görürler de ebedi hayatları belki kurtulur.

İslam’ın otorite olduğu Medine de Müslüman olanlar ganimetler içerisinde olunca, Yahudilerden Hıristiyanlardan, müşriklerden ve diğer din mensuplarından goraf goraf Müslüman olmuşlardır. İşte Münafıklık burada türemişti. Allah da Elbette onları denemeye tabi tutmadan öldürmez.

3/166- İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) müminleri ayırt etmesi;

3/167- Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.

3/168- Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse."

İman ettim diyenler mutlaka denenecek iman edip etmediği yaşadığı hayatına inancını uygulamasıyla ortaya çıkacaktır. İşte yürekten iman etmediği halde münafık olanlar. İster bu ehli kitap anlayışında olanlar olsun isterse puta tapıcılardan olsun iman etmediği halde inadım dediğinde onun bedelini ödeyecek bir davranış ortaya çıktığı zaman kıvırtmaya ve bahaneler aramaya başladığı görülür. İşte kendilerine uydurdukları bahaneler.

Müslüman’ım diyenlerin iman edip etmediği sadece savaş anında değil hayatın her Alanında deneniyor ve denenmeye devam edecektir. 


Anne ve babanın çocukları ile denenmesi, Çocukların anne babasıyla denenmesi Komşunun komşularıyla denenmesi Devletin toplumla toplumun devletle denenmesi, işçinin patronlarıyla patronların işçilerle denenmesi, yoksulun zenginle zenginin yoksulla denenmesi devam edip gitmektedir. İşte Burada, Her alanda insanlar Bulunmuş oldukları konumda yapabilecekleri kadar kendi üzerlerine düşen görevleri yapmak zorundadırlar.

Bir Örnekle Bunların hepsini anlatmış olalım diğerlerinde hep bu örnekteki duruma benzer. Anne Baba çocuklarını, Küçük iken doğurup yedirip içirip giydirerek, eğitimlerini de kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar. Sağlamak zorundadırlar. Genelde Toplumlarda bazı istisnalar hariç bu kurallara uyulmaktadır. Ama Anne baba ihtiyarlık ve bunaklık dönemine geldikleri zaman çocuklarda aynı duyarlılık bulunmamaktadır.


Normalde Bir Anne babanın Bir tane evladı varsa, onlar bunaklık ve ihtiyarlık dönemine geldiklerinde o bir çocuk onlara şefkat kanatlarını gererek öf bile demeden Bakmakla yükümlüdür. Eğer Bunlar birden çok evlat iseler o anne ve babalarına ait yükümlülüğü paylaşarak yapmak zorundadırlar. Eğer bunlardan herhangi birisi bu kendisini eften püften bahanelerle kendi üzerindeki sorumluluktan kaçıyorsa Bunun Savaştan kaçması ile ne farkı vardır?

Bizim beldede, Kocası ölmüş birkaç tane evladı olan bir kadın vardı. Evladının birinin yanında kaldığı sırada, Başka bir evladına telefon ediyor. Oğlum ben sizi özledim biraz da sizin yanınızda kalmak istiyorum diyor. Oğlu cevap veriyor. Ana Ben eşime bir danışayım izin verirse, tamam olur kabul edeyim diyor. Eşine danışıyor. Bu İşin çokluğunda başına bela mı arıyorsun getirme diye kocasına bağırıyor.


Ve Annesi tekrar telefon açıyor. Ne oldu oğlum eşin izin verdi mi diyor. İzin vermedi ana seni getiremeyeceğim diyor.

Her insan olanları vicdanının sesini dinlemeye davet ediyorum sizce bu nasıl bir tablo. Bu davranış sizce doğru mu? Elbette insan yaratılırken Allaha sen bizim rabbimizsin dediği sözle bu yaptıkları uyuşmaz. Allah da Böyle olan insanlara asla hidayet vermez. 


İşte Allah İman edenlerle, İman etmeyenlerin arasını böyle ayırmaktadır. İman edenler. Her bir güzel amel işlediklerinde onları Allah kalplerini daha da yumuşatarak onlara şefkat rahmetini daha da güçlendirerek, ebedi bir mutluluğa doğru götürmektedir.

İman etmeyenleri de her yanlış bir davranmış yaptıklarında onların yanlışlarını şeytan süsleyerek kurtuluşu mümkün olmayan bir bataklığa doğru götürmektedir.

Huzur evi yapan ve ona destek verenleri kutluyor ve tebrik ediyorum. Bu Toplumda kimsesiz kalmış duyarlılığını yitirmiş olan evlatların bulunduğu bir toplumda olmazsa olmazlardandır. İşte burada kınanacak birisi varsa o da huzur evine anne ve babalarını gönderenlerdir. O Allahın Kendilerine yüklemiş olduğu sorumlulukları yerine getirmeyenlerdir.

46/15- Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın Salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tövbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım."


Her İnsan önce kendi evinin önünü temizlemekle yükümlüdür. Her insan başlı başına kendi yükünü gücü yettiği zaman kendisi taşımakla görevlidir. İşte asıl sorun Gücü yettiği halde başkalarına hangi konuda olursa olsun yük olmaması gerekir. Ama güçsüz ve başkalarının desteğine ihtiyacı olma durumu başka, işte İlk önce ona destek olması gereken en yakın olanlardan bu yükü yüklenmek en yakınlarından başlamaktadır.


Bu Konuda Aile başlı başına kendileri arasında birbirleriyle kenetleşerek aile içerisinde herhangi birinin sıkıntıları diğerlerini kuranın tarif ettiği miras hukukundaki anlattığı gibi yakınlık derecesine göre sorumludurlar. Eğer bunu aile içerisinde çözülemeyecek bir sorun oluşursa bu sorun en yakın akraba ve yakınlarından başlayarak komşulardan uzak komşulara kadar genişleyerek devam etmesi gerekir. Çözüm bitmiş değil bu köye beldeye ve devlet yönetimine aktarılarak devam eder.

Böyle bir toplum bu ölçüler içerisinde hareket ederse Allah o topluluğa Kendi ellerinden olan davranışlar yüzünden Rahmet kanatlarını germez mi? İşte devlet başkanı Bu sorunların çözümünde hem yetkilisi hem de sorumlusudur. Kendi Tebaasından aldığı destekle toplumuna eşit uzaklıktadır. Devlet başkanı Allahın koyduğu sınırlar içerisinde Topluma adalet dağıtarak yönetmesi gerekmektedir.


Dünya hayatı Allah'ın Dünyada adalet dağıttığı yer değil, Dünya hayatı Allah'ın kendi dinini temsil edenlere Adaletle Davranmayı emrettiği yerdir. 
Eğer devlet başkanı Müslüman değilse Nasıl nerden kurallarını alıp halka adalet dağıtacak?

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.


Müslüman olmayanlar iş başına geçtikleri zaman ekini ve nesli yok ederler Onun için Devlet adil bir davranış sergileyebilmesi için Allahtan korkan ona ibadet ve kulluğu ilke edinenler tarafından yönetilmesi gerekir.


Eğer Bir devlet Takva iktidarının oluşturduğu güç ile iktidarsa Toplumda bozgunculuk çıkaran hakkı ihlal etmek isteyen kötülüğü yaygınlaştırmak isteyenlerle nasıl mücadele etsin?

3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

Allah O İktidar sahiplerinin önce kendi kendilerini takva yönünde eğitmiş olanlardan olmasını istemektedir. Allah Müslüman olanların güç kuvvet olansını o güçleri ile başkalarına zayıf bırakılmış olanlara zulmetsin diye değil onlara zulmedenleri ortadan kaldırmak onların zulümlerini engelleyerek toplumda refahı huzuru sağlamak için vardır.

Devlet Başkanı Adil olarak yaşayacak önce kendisi bu yaşayışın öncülüğünü yapacak daha sonra bu adil yaşayışın güzelliğinin tebaasına emredecek. İşte Peygamber ve onun yaşam biçimini devam ettiren Allah dostları hariç iş başına geçtiklerinde Mal yığmaya nüfuslarını kullanmayla çalışmışlardır.

Kuranı inceleyenler iyi bilirler. bütün peygamberler gelirlerken önce kendileri taşın altına ellerini koymuşlardır. Açlık çektilerse önce kendileri açlık çekmişler. ve iman edenlere merhamet kanatlarını germişler ölürlerken de servet bırakıp geride kalanlara mal kavgası yaptırmamışlardır. Normal bir vatandaşın yiyip içtiğinden fazla yiyip içmemişlerdir. Vasat bir yol izlemişlerdir. Kuranda ensara muhacirin durumu anlatılırken bize ibret olacak sahnelerden bahsetmektedir.

9/100- Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.


Devletin içerisinde bulunan iki tip topluluk vardı

1-MÜSLÜMAN TOPLULUK

2-GAYRI MÜSLÜMAN OLANLAR.

Devletin ayakta durmasını ve gelirlerini bu iki topluluktan karşılıyordu

MÜSLÜMAN OLANLAR

İslam toplumunda vergi Müslüman olan halkta zekât diye geçmektedir. Eğer Müslüman tebaa zekâtını vermezse Onlardan zorla alınır. Zaten dikkat ederseniz zekât kavramı namazla beraber anılmaktadır. Eğer kişi ben Müslüman’ım diyorsa Devletin kendisine vergi olarak belirlediği zekâtı vermek zorunda eğer ben Müslüman değilim deyip de kendisini başka dinden olduğunu söylemişse onlar da devletin bir takım işlevleri yapmaları için onlardan cizye ve haraç almaktadır.

ZEKÂT

İslam toplumlarında bu gün zekât kavramı yanlış anlaşılmaktadır. İnfakla karıştırılmaktadır. Zekât. İslam toplumunda Ben Müslüman’ım diyenlerin devletin kendisinin maddi durumuna göre günün şartlarına uygun belirlediği verginin adıdır. Bunun Oranını devlet yönetimi belirler. Ve değişken olandır.


Günün koşullarına göre şartlara göre değişken olan bir vergidir. Kendi devleti ayakta kalamazsa kendi güvenliği de tehlikeye düşmektedir. Onun İçin takva sahibi her Müslüman’ım diyen kişilerin namazını nasıl kılıyorsa mallardan eksilen zekâtının verilmesinde yüzü ekşimez bozgunculuk çıkarmaz.

Belirtildiği gibi zekât 1/40 diye bir sınırlama yoktur. Onun için kuranda böyle bir oran belirlenmemiştir. Onu devlet yönetimi beliler.

İslam toplumunda bulunan gayri Müslimler O toplumun içerisinde bulundukları sürece O devletin nimetlerinden istifade etmektedirler. bu sebeple Allah onları diğer Müslüman toplumdan ayırarak onlar İslam devini ortadan kaldırmak için biri bilerine destek verip çeteleşmedikçe onlarla güzel geçinmeyi onlar cizye ve haraçlarını ödedikleri sürece onlarla savaşmayı yasaklamıştır.

9/7- Mescidi-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resulünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.


Müslüman Olduğunu söyleyip de İslam’da devlet yok diyenlere soruyorum Müslüman olanları Müslüman olanlar yönetir. Devletin başındaki kişi ya Müslüman’dır. Ya da garı Müslüman’dır. 


Bir kişi hem Müslüman hem de gayri Müslüman olabilir mi? İslam’ı öyle yozlaştırmışlar ki dinin ve devletin birebirinden ayrılması diyerek Kurandaki muttaki olanların iktidar olmasını söz sahibi olmasını kelime oyunları ile o saygın değerler kuranın emirleri örtbas edilmeye çalışılımıştır.

Bu toplumu Müteşabih ayetlere çekilmeye çalışarak laik kelimesi ile en büyük Kuran anlayışını darbelemeye çalışılmıştır. Bu sebeple Laiklik ve laikliğe karı olan kelimeler üzerinde durmadan geçemeyeceğim.

LAİKLİK

Laiklik kelimesi bize Avrupa Hıristiyan dünyasından ithal edilen bir kelimedir. Hıristiyan dünyası 1789 Fransız İhtilalı’na kadar devleti din adamları papazlar yönetiyordu. Ama ihtilal ile birlikte din adamlarıyla devlet yönetimi birbirinden ayrılarak Devlet işlerine dinin karışmaması ve din işlerine de devletin karışmaması anlamında laikliği getirdiler.

Hıristiyanlık dini ile İslam dini birebirlerinden tamamen farklıdır. Zaten kuran anlayışının ortadan kaldırılması İslam’ı İslam toplumlarını Hıristiyan dinin anlayışı ve yaşamı etkileyerek yozlaştırmayı başarmışlardır.

İslam da kurana göre devlet Bedenle ruh nasıl biri birinden ayrıldığı, zaman hiçbir anlam taşımıyorsa veya iman eden bir kişi yaşam biçimini imanının yaşam biçimini şekillendiren kurandan almıyorsa onun inançlı olmasının bir anlamı yoksa. Devletin başındaki kişiler de toplumu yönetirken Allahtan aldığı emirleri toplumuna uygulamıyorsa bir anlamı yoktur.

İnsan hayatını yaşamını şekillendirmeyen bir inancın ne önemi var ki? Senin inandığın yasalar seni hayata bağlar yoksa bir anlam taşımaz. İslami devletlerin idarecileri genelde topluma uyguladıkları yasaları eğip büktükleri için gizleyip ve kendi menfaatleri uğruna sattıkları için inanan ve inanmayan toplumlarda haklı olarak İslami devlete karşı çıkılmıştır.

İslami devlet: Bütün Halka eşit uzaklıktadır. Allah insanları kendi dininde dünyada özgür iradesine bırakmışsa, İslami devlet de bunu pratik hayata uygularken kişilerin inançlarına bakmadan onlara adil ölçüde davranmayı emreder. İşte Bu Anlamda Kişilerin inancı Allah ile kendisi arasındadır. O dünya hayatında kendisine ait olan davranışlarda devlete ait yükümlülükleri hariç istediği gibi yaşama hakkına sahiptir.

2/256- Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağut’u tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulp’a yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.


İslam devletleri sanılıp da kuranın ön gördüğü yaşam biçiminden uzaklaşarak Allahın tanımladığı yönetim biçiminden uzaklaşmışlardır. Bir taraftan Allah Bir insanı öldürmek bütün dünyadaki insanlar öldürmek. Derken

5/32- Bu nedenle, İsrail Oğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.


Devletin bekası için kardeşini öldüren devlet başkanları bir taraftan normal halkın yiyeceğinden içeceğinden fazla yemeyi yasaklayan kuran Saraylarını köşklerini altın musluklar altın banyolar yaparak lüks hayat yaşamışlardır.


Bir köyde bir mahallede bir beldede bir ihtiyar inliyorsa, O ihtiyarın iniltisinden o ihtiyarın derdinden o devlet başkanı sorumludur. Doğru Olanı Devlete ait malları kendi özel bir mülkiyetine geçiremediği gibi özel mülkiyetinde olan devlet başkanları ellerinde bulundurduğu daha önceki mal varlığını ihtiyaçlı olanlara dağıtması lazım ki. Şaibe oluşmasın.



PEYGAMBERİN VEYA DEVLET BAŞKANININ DİĞER GAYRİMÜSLİM OLANLALA İLİŞKİLERİ

Herkesin bildiği gibi Medine’de Müslüman olanlar iktidar sahibi olduklarında Yahudi ve Hıristiyanlardan Müslüman olan olduğu gibi, Yahudi ve Hıristiyanlardan hatta müşrik olanlardan Müslüman olmadığı halde İslam toplumu içerisinde bulunuyordu.

Kuran Peygamber ve devlet başkanı sıfatında olan bütün iman eden emir sahiplerine Müslüman olan toplumlarla anlattığımız diyalog gibi. Gayri Müslim olanlarla da nasıl iletişim kurulacağını belirtmiştir.

60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.


Daha önce de belirttiğim gibi, İslam toplumunda bulunan gayrı Müslimler aslında o topluluğa yabancıdırlar. Kendi dinlerinde serbest kalmak koşulu ile Otoritenin kendileri üzerinde koyduğu kurallara uymak zorundadırlar. Ama bunlar içerisinde uyanlar olduğu gibi uymayanlarda bulunmaktadır. Bunları kuran iki kısma ayırmaktadır.

a)- Anlaşmalı olanlar

BU tip gayri Müslimler, cizye ve haraçlarını verip de otoritenin kendilerine kendi dinlerinde yaşama özgürlüğü vererek, İslam toplumlarında bulunmalarıdır. Bunlar bu tutum ve davranışlarını değiştirmediği takdirde onlara bir zorlama yoktur.

9/7- Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.

b)- İslam otoritesini yıkmak için çeteleşenler.

Bütün Vicdanının sesini dinleyenler de iyi bilirler ki; Yabancı olarak senin yanında bulunan birisi senin iktidarını, ortadan kaldıracak davranışta bulunsun Kurana göre bu bir zulümdür. İşte İslam devletinin mücadelesi bunlarladır. Ya İslam otoritesine teslim olacak onlara itaat edecek. kendi dininde kalmak koşulu ile,ya da İslam otoritesini ortadan kaldırmaya çalışırsa da o zaman Allah onlara karşı caydırıcı olan tedbirin alınmasını bildirmektedir.(Ayet)
    

İSLAM OTORİTESİNİN DİĞER DEVLETLERLE MÜNASEBETLERİ

İslam devletinin, Temel amacı hem kendi sınırları içerisindeki halkın güvenliğini sağlamak, hem de İnsanlar arasında

Güzelliği ve hayrı yaygınlaştırmak, helal ve temiz olan şeyleri emretmek murdar ve pis olan şeyleri de yasaklamak yaygınlaşmasına vesile olmamaktır. Fakir olanları ihtiyaç sahiplerini zor ve güç durumda olanlar İslam otoritesinin koruması altındadır.

8/60- Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

Dış devletlerde Olanlar da halkına zulmeden ve kendisi içerisinde yardım bekleyen onların zulümlerinden kurtulmak isteyenleri de yardım ellerini uzatarak onlar kurtarmaktır.

4/75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?


Bu Yardım Halkı Müslüman olan bir devletin, halkının o devlet başkanına verdiği bağlılık ile doğru orantılıdır. Bir memleketi ayakta tutan adalet ilkeleridir. Adalet mekanizması çökmüş bir devlet ayakta duramaz.


Kuran bir toplumun dinini İslam etmek için savaşmayı emretmez. Bir toplumun dini kendisine verdirmek için savaş yapmayı emreder. İşte ayette din Allahın oluncaya kadar savaş edin dediği budur.

2/193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.

Dünya üzerinde eğer lider olan ülke Allahın tanımladığı gibi, Müslüman olan bir devlet olmuş olsaydı, Dünyada savaş ortadan kalkar, insanlara zulüm işkence kalkar. Herkes zulüm yapmadığı sürece kendi dininde istediği gibi yaşama hakkına sahip olacaktı.
Bellerine Bombalar dolayarak mazlum günahsız insanların üzerine intihar bombaları atmak Allahın tanımladığı İslam değildir. Dünya üzerinde Kuranın anlayışı ve anlatışı yaygınlaştırılarak, İslam ülkeleri Kafasını iki elinin arasına alarak, biz nerde yanlışlık yaptık diye düşünmeleri gerekir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım isee bana aittir.


ALİ RIZA BORAZAAN

MERSİN -ANAMUR
Kuranianlamametodu.blogspot.com
Mersin-

Hiç yorum yok: