5 Mart 2014 Çarşamba

KURANDA ÇELİŞKİ YOKTUR- BÖLÜM-2





İNSANIN KENDİSİ İSTEMEDİKÇE ALLAH HİDAYET VERMEZ SAPTIRMAZ VE BAĞIŞLAMAZ. 


2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.

İslam toplumlarında yanlış anlaşılan konulardan birisi de Allah insanın yapmış olduğu yanlış ve büyük günahları dilerse bağışlar, dilerse azaplandırır anlayışıdır. Dünya hayatında insanlar arasında Allah’ın birilerine aşırı sevgi beslemesi veya birilerine aşırı nefret etmesi diye bir şey yoktur. Allah katında insan olarak herkes eşittir.Kişilerin Allah yanındaki değeri onun takva derecesine göre ölçülür.

Öyleyse insanlar arasından birisine gel kulum seni diliyorum saptırıyorum birine de gel Kulum seni diliyorum, hidayete getiriyorum ve ya bağışlıyorum demesi düşünülemez. Öyleyse ayetin kastetmek istediği mana nedir? Onu araştıralım. Bilindiği gibi Allah aklı olan ve akıl baliğ çağına ermiş olanları bunaklık ve ölüm anına kadar denemeye tabi tutmaktadır.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Bütün psikolok ve pisikiyatristlerin söyledikleri gibi İnsanın ana çatısını oluşturan ve denenmesinin asıl sebebini oluşturaan insana iki değişik seslerin gelmesidir. Birisi takvadan gelen ses diğeri de fısk ve fücurdan gelen sestir. Şems suresinde bakınız kuran nasıl anlatmaktadır

91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

İşte Kuran'da geçen Fücur ve ondan sakınma olayı sadece ve sadece insan oğluna ait olan bir olgudur. Bunu her aklı olan insan kendisini dinlediği zaman bu farklı seslerin olaylar karşısında kendisine geldiğini hisseder. O zaman Allah insana aklını takvasını ve fıskını veriyor. Ve yol gösterici olarak peygamberler. Kitaplar da gönderiyor. Önüne bu yollardan hangisini seçerse. Ona yönelmek ve o yolda ilerlemek için Donanımı da veriyor. Üstelik hangi yola giderse sonucunda başına gelebilecekleri de öğretiyor. Sonucuna katlanmak koşulu ile kişiyi özgür iradesiyle baş başa bırakıyor.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.


41/40- Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.


İşte bu kadar ayrıntılarla insanlara her şeyi açıkladıktan sonra kişilerin seçmiş oldukları Yolda Dünya hayatında kesinlikle Allah özel bir müdahalede bulunmuyor. Hatta inanan ve Salih amel işleyenlerin güç ve iktidar sahibi olduklarında Ayrı ayrı dinden olanları kendi dinlerini yaşamaları için imkan ve zemin hazırlamalarını istenmiştir.


4/75-Hem size ne oluyor da Allah yolunda ve: "Ey bizim Rabbimiz, bizleri halkı zalim olan bu memleketten çıkar, tarafından bize bir sahip gönder ve yine tarafından bize bir yardımcı gönder." diye yalvarıp duran o ezilmiş erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda çarpışmıyorsunuz?


Kuran'da geçen saptırma, hidayete getirme ve bağışlama ifadeleri kişinin kendi seçmiş olduğu ve kendi elinde olan kaderi ile ilgilidir. Bu olayı Başımdan geçen bir anı ile açıklamaya çalışayım. Lise yıllarında matematik dersinden yazılı imtihan olmuş idik. Öğretmen yazılı kağıtlarını okumaya başladığında arkadaşın bir tanesi kalktı. Öğretmenim! bana notu az vermişsin dediğinde, öğretmen de Hayır evladım ben sana notu az vermedim. sen az aldın dedi. 


Hakikaten bakıldığı zaman öğretmenin dediği çok doğru ve adilane bir söz idi. Öğrenci eğer verilmiş olan soruları tam olarak yapmış olsaydı Adilane görev yapan bir öğretmen için tam not vermekti. Öğretmen ancak öğrencinin verdiği cevap kadar not vermişti. Bu anlayışı Kuran'da bununla ilgili bir ayetle mukayese ettiğimizde tıpatıp uyuşuyordu.


17/13-Her insanın da kuşunu (nasibini) boynunda kendine takmışızdır. Onun önüne kıyamet günü kendisini şöyle karşılayacak açık bir kitap çıkarırız:


Her insan dünya hayatında neler yapmışsa onların yapmış oldukları iyi veya kötü olan davranışları kalplerinden geçenler de dahil olmak üzere Kayıt altına alınacaktır. Dünya hayatı Allah'ın Adalet dağıttığı yer değil, dünya hayatı, Allah'ın insanlara adaletli davranmayı emrederek denendiği, yerdir.


4/135-Ey iman edenler, hak ölçülerle hareket edip adaleti yerine getirmeye uğraşan hakimler,Allah için şahitlik yapan kişiler olunuz. Gerek kendileriniz veya ana-babanız yahut en yakınlarınız aleyhine olsun; gerek zengin, gerek fakir olsun. Çünkü Allah, ikisinden de önceliklidir. Bundan dolayı adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Şahitlik yaparken dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.


Eğer dünya hayatında her varlık eşit olarak yaratılmış olsaydı insanlar arasında ve doğada bir iletişim meydana gelmezdi. İletişimi ve etkileşimi meydana getiren farklı yaratılmışlardır. Rüzgarı meydana getiren sıcak ve soğuk farklılığıdır. Eğer her yerde soğuk veya her yerde sıcak hava olmuş olsaydı. Rüzgarlar, meydana gelmezdi. Sıcak ve soğuk havanın yer değiştirme sonucunda rüzgar meydana gelmektedir. 


Erkek organ veya dişi organ olmamış olsaydı üreme meydana gelmezdi. Akıllı insan veya daha az akıllı insan olmamış olsaydı veya zengin ve fakir diye insanlarda farklılıklar olmamış olsaydı insanlar arasında iletişim olayı olmazdı. Bunlar hep Allah'ın ayetlerindendir. Zengin olmak güçlü olmak akıllı olmak bir avantaj gibi görülse de bunlar Dünya hayatının çekici süslerinden başkası değildir. 


Eğer güçlü olanlar zayıf olanların haklarını koruyup onlara zulüm yapmazlarsa. Allah'ın onlara teslim ettiği emanetlere gereği gibi sahip çıkıp korurlarsa Allah katında değerleri vardır. Bilindiği gibi. Dünya hayatında herkes tiyatrodaki aktör ve aktiristlerin yüklendiği rol gibi rol üstlenmektedirler. İşte bu rolleri kim Allah'ın tarif ettiği gibi oynayabilirse kazançlı olan odur.


Kuran'ı Anlayıp da gerçek yaratılış gayesini kavrayabilen akıl sahipleri Dünya hayatında bolluk ve güllük gülistanlık içinde bir hayat yaşamaktansa o bolluk ona hantallık getirip ahiret hayatında ebedi bir cehenneme yuvarlana-cağına, Fakir veya sıkıntı çekerek her zaman Allah'ın sofrasından uzaklaşmadan kısacık dünyadaki hayatının sıkıntılı ve azap içinde geçmesini yeğler. 


Ve sefayı ebedi bir ahiret hayatında cennete saklardı. İşte dünya hayatı değişik türde farklı yaratılışta olan insanların imtihana tabi tutulduğu yerdir. Allah insanların biri birlerine ve evren yasalarının müdahalesi hariç özel bir müdahalede bulunmamaktadır.


22/40-Onlar: "Rabbimiz Allah'tır." demelerinden başka hiçbir haklı gerekçe olmaksızın yurtlarından çıkarıldılar. Allah, insanların bir kısmını bir kısmı ile def etmeseydi, şüphesiz manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescitler yıkılıp giderdi. Elbette Allah kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlü, çok izzetlidir. 


Ayetten de anlaşıldığı gibi İnsanlar biri birini yanlışlık yapmaktan engelliyorlar veya yanlışlığı insanlar biri birlerine yapıyorlar. Yoksa Allah insanlar yanlış yaptıkları zaman evrene koyduğu kurallara uymamanın sonucunda başına gelen belalar hariç İnsanları dünya hayatında cezalandırılmıyor. 


Evrenin yasalarında. Denize gireceksen yüzmek bileceksin diyor. eğer yüzmek bilmezse deniz onu boğar. Ateşin içerisine kendini atmayacaksın diyor. Eğer insan kendisini ateşe atarsa ateş onu yakar. Veya içkinin insana zarar verdiğini söylüyor.Eğer içerse başına sarhoşluklardan dolayı bir çok belalar gelmesi gibi Dünya hayatında evrenin kurallarına uymamanın cezasını dünya hayatında çekmektedir. 


Ama Allah'a ve onun göndermiş olduğu peygamber ve kitaplara inanıp Salih amel işleyenler yasalara uydukları sürece hem dünya hayatında hem de ahiret aleminde mutsuz olmayacaklardır.İşte İnsanlardan Allah'ın bağışladığı ve hidayete getirip veya saptırdığı dünya hayatında olmaktadır. Kişilerin denenmesi, bunaklık ve ölüm geldi mi Artık Onun Hakkında Karar verilip bitmiştir. Karnesi elindedir.Ahiret hayatında o karne değişikliğe uğratılmayacaktır. 


Cennette dereceler ve mükafatlar o karneye göredir. Cehennem de de cezalar ve dereceler de o karneye göredir.Dünya hayatında insanların özgür iradelerinin seçmesi sonucunda Yönünü nereye çevirirse kişilerin o yolda göstermiş oldukları performans onların gidiş yönündeki hidayete getirme bağışlama ve saptırmanın asıl nüvesini oluşturmaktadır.


Her insanın kendi yaşamında da bunları hissettiği gibi iyiliğe doğu attığı her adım , Onu daha çok iyilik yapmaya, Kötülüğe doğru attığı her adım da onu daha çok kötülük yapmaya sürüklemesi gibi. İşte insandaki nefsi arındırma veya fıskın boyunduruğuna girerek, onu felakete götürmek insanın kendi elindedir.


4/115- Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.


4/137- Gerçek şu, iman edip sonra inkara sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkara sapanlar sonra da inkarları artanlar… Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir.


Ayetlerden anlaşıldığı gibi, yukarıdaki birinci yazılan ayette kişi yolu biliyor doğru ve yanlış ortada, seçme hakkı kendisinin. Alttaki ayette kişi yolların hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu bildikten sonra yine de yanlışı seçip başına bu seçmiş olduğu yanlıştan dolayı gelecek olan felaketlerden kendisi sorumludur. 


İmanda tatmin bulmuş ve onun hazzını tatmış olan bir kişi bunu bırakıp da küfre sapar ve nefsinin vesveselerine kanarak, yanlışı seçerse Allah onu doğruya gelip bir sefer daha fırsat tanıyor. İmanda tatmin bularak ikinci bir sefer yine bağışlanıyor. Ve bundan sonra tekrar küfre girip ve küfür artarsa artık o yalama yapmış bir cıvatanın işlev görmediği gibi işe yaramaz bir hal alıyor. 


Allah artık onunla bir daha ilgilenmiyor Bunun Adı da, Kuran'da Helak olmayı tanımlamış oluyor. Allah İnsanlara iki Yol Göstermiştir. Onu Öyle donanımlı bir hale getirmiş ki, Her şeyden haberdardır. Elbette gösterilmiş olan bu iki yolda kişilik ve kimliğini koymuş olan insanlar için meşakkatler vardır. 


Bir defa inanan bir kişi için daha çok meşakkat vardır. Kuran buna sarp yokuş diyor. Kazandığı malları zorda kalan ve ihtiyaç sahipleriyle paylaşma, kendi bulunmuş olduğu dinini elinden almak isteyenlerle savaşma, hastalık be başına gerek insanlar tarafından gerekse kendi elinde olmadan başına gelen belalara sabır göstererek, Katlanma bunlardan birkaçıdır. 


İşte dünya hayatında ebedi bir cennetin, sahibi olabilmek için bazı güçlüklere karşı direnmek,ve elini taşın altına koymak gerekir. Terlemeden ekmek sahibi olunmaz, yorulmadan servet ve rahatlığa kavuşulamaz. Gözümüzü etrafa çevirip baktığımız zaman, o ilerlemiş ilimde teknolojide ileri gitmiş insanlar öyle kolay o mevkilere gelmemişlerdir. Uzun uğraş çaba ve kendilerini o konuya konsan tire ederek ulaşmışlardır. Yoksa Allah onlara imtiyaz da bulunmamıştır. İşte Kuran'da Geçen isteyene istediğinden verilmesi, Onu Anlatmaktadır.


17/18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.


17/19- Kim de ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.


17/20- Hepsine, onlara da, bunlara da Rab-binin ihsanından 'arttırarak-veririz.' Rab-binin ihsanı kesilmiş değildir.


Yani Allah bazılarına saptırma eğilimi verip bazılarına hidayete eğilimi vermemiştir.kişilerin kendi istekleri doğrultusunda bunları vermektedir.Öyleyse Sonuç Olarak bu kadar bilgi ve incelemelerden sonra Açık Yüreklilikle diyebiliriz ki, Kişi kendisi istemedikçe Allah Kimseyi hidayete getirmez, kişi, Kendisi istemedikçe Kimseyi saptırmaz. kişi Kendisi bağışlanma dilemedikçe kimseyi bağışlamaz. 


Bunlar dünya hayatında ölmeden önce yapılması gerekenlerdir Ölünce zaten artık hüküm ferman verilmiş. söz değişikliğe uğratılmayacaktır. Kimse Allah Belki Bağışlar diye Ümit etmesin Allah birini bağışlar birini Bağışlamazsa. O Allah'ın adalet sıfatıyla uyum sağlamaz..


Soru-8-Söylemeye gerek yoktur ki Tanri’nin insanlari, hem gözlerini ve kulaklarini mühürleyip kafir yapmasi ve hem de cezalandirmasi çelismeli ve tutarsiz bir davranistir. Fakat islamcilar bu hükümleri, sanki ortada çelisme yokmus gibi müslüman kisinin beynine sokusturuverir. Cevap-8-Evet yukarda makalede bunların cevabı verilmiştir. Soru-9-Bundan dolayidir ki islamcilar, 20.yüzyilin bitmek üzere bulundugu bu uygarlik döneminde dahi insanlarimiza, yemek yerken yemek kabina sinek düsecek olursa, sinegin disarda kalan kanadini yemegin içine batirip sonra çikarip atmalarini, ve çünkü bunun bir “Peygamber emri” oldugunu, “peygamberin söylemesine göre” sinegin iki kanadinin birisinde hastalik, öbüründe sifa bulundugunu ve “idrak sahibi” olan sinegin önce zehirli kanadini yemege soktugunu ve bu nedenle eger diger kanat iyice yemege batirilacak olursa hastalik olmayacagini belirtirlerken, bazi kimselerin: “Bir sinegin iki kanadinda nasil olur da hem da (hastalik) hem deva (hastalik giderici ilaç, çare vs…) olan iki zid hassiyet bir arada toplanmis? Sonra hakir bir sinek nasil olur da yiyecek içine önce zehirli kanadini sokmayi, deva olan kanadini geri birakmayi bilebilir?” seklinde soru sormalarini “günah” saymakta ve soranlari en azindan “inatci cahil” olarak tanimlamaktadirlar 192. Buna benzer daha nice örnekleri siralamak mümkün? 


Cevap-9- Biz Kuran'dan bahsediyoruz Kuran'da çelişki yoktur diyoruz. İnsanların vahyin dışında söylem ve eylemleri Kuran'dan değilse Kuran'ı ilgilendirmez. Ateistlerin yapmış olduğu bir yanlışlığı ateizme mal edemediğiniz gibi, Müslümanım diyenlerden bir tanesinin Kuran'a uymayan bir yanlışlığı olduğu zaman onu Kuran'a Allah'a mal etmek haksızlık olur. Yerlerin ve göklerin yaratıcısı Allah'tır onda hiç bir çelişki yoktur. 


67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum� (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk� (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? 


67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. 


Evrendeki varlıkların dilini çözmek onlardaki bilgilere ulaşmak her Allah'ı kabul edip ona yönelenler için bir ibadettir. Kuran'ı anlaya bilenler için söyledikleri, ilmin getirdiği verilere ters olan bir ayet yoktur. Kuran elbette bir matematik ve diğer ilim kitaplarından bir kitap değildir. Ama Kuran'da ilim ile ilgili verilen hiçbir bilgi ilimlerin ulaştıkları bilgilere ters düşmemiştir. 


Mesela Kuran her canlının sudan yaratıldığını söyler. 


21/30- O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? 


Var mı? bunun aksini söyleyen bir yiğit? İnsan kendisini bir keşfetse Allah'ın karşısında kibirlenip gururlanmaz. Yaratana karşı hemen secdeye kapanır. İşte Kuran evren bilgilerini çözen o konuda uzman olanlara evren hakkında bilgi edinmelerini sormayı istemektedir. Allah'ın insanlara sunduğu din kainattaki yaslarla vahiy yasalarının kucaklaşarak oluştuğu bir dindir.


30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler. 


Soru-10-Kisi özgürlügü bakiminda önemli olan sey sadece soru sormak degil fakat din emirlerini tartismak ve gerektiginde kinamaktir. Iste Islam’in, daha ilk anlardan itibaren önlemek istedigi sey, asil bu olmustur. Bundan dolayidir ki Kur’an’in Tanri sözleri olmadigini söylemek ya da Muhammed’in yasam ve davranislarini elestirmek ya da buna benzer görüsler öne sürmek, dehset verici cezalara baglanmistir ki bunlar arasinda ellerin ve ayaklarin “çaprazlama kestirilmesi” gibi olanlari vardir (Bkz. K. Maide: 5). Unutmayalim ki dünyevi nitelikteki bu çok korkulu ve dehset verici cezalari, bir de gelecek dünya Cehennem’lerinin kaynar ateslerinde yakilmak gibi olanlari tamamlar. Din adamlarimiz için bu tür cezalar sistemini ayakta tutmak kadar kazançli ve mutluluk yaratan baska bir sey yoktur. Oysa ki insanlik tarihi boyunca elestiri ve tartisma olasiligina yer vermeyen hiç bir sistem gerilikten çikarmamistir. 


Cevap-10- Yukarıda bahsettiğiniz sorgulama ve tahlil etme Kuran'ın temel yasalarını içerir. Elbette sorgulamayan neyin ne olduğunu testten geçirmeyen toplumlar bataklığın içerisinde boğulup kalırlar. İslam toplumlarının bu talihsiz bir İslama bakış açısının acısını daha önceleri yaşadıkları gibi yaşamaktadırlar. Kuran vahyin hükümlerinin pratik hayata uygulanmasının evren yasalarını çözerek bilginin gün yüzüne çıkaran zikir ehli ile istişare edilerek çözülmesini istemiştir. 


3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. 


Peygamberler Uzmanlık alanına girmeyen evren yasalarından olan kimya matematik fizik biyoloji tıp vs. konularda olan bilgileri yaşam hayatına ancak onlardan bilgi alarak uygularlar hayatlarını onlarla kolaylaştırıp, problemlerini çözerler. 


Süleyman peygamberin Belkıs ordusu ve tahtı hakkındaki bilgileri cinlerden bir ifrit veya kitaptan ilmi olan Müslüman bir alimden çözmesini istemesi, Firavunun Hazreti Musa peygamberin karşısına onun koyduğu ilkeler karşısına çıkabilecek bilginleri toplaması ilim adamlarına ihtiyacın ne kadar önemli olduğunun kanıtlarını bize göstermektedir. 


Soru-11-Kuran Ve Seriat hükümlerindeki çeliskiler, ve tutarsizliklar konusunda Islamcilar’in tutarsız tutumu: Seriat hükümleri içerisindeki çelismeler ve tutarsizliklar konusunda din adaminin bilim disi ve olumsuz bir tutumu vardir ki o da her seyden önce insan aklinin yetersizligini öne sürmek ve örnegin : “Celiskiler bize göredir, Tanri’ya ve Peygambere göre degildir” deyip isin içinden siyrilmaktir. Hani sanki “çelismeler”, insanlarin gözünde “serab” gibi bir seydir ve aslinda yoktur da insanlar “çelisme varmis” gibi görüyorlardir! Oysa ki çelismelerin varligi, daha islamin ilk anlardan itibaren farkedilmis ve gerek din bilginlerini ve gerek yöneticileri güç durumlara sürüklemistir. Ornegin Halife Osman, ya da Abdullah Ibn-i Amr gibi ünlüler Kur’an’daki ayet’lerin birbirleriyle çelisir olmasi yüzünden bazi hususlarda fetva veremez durumda kalmislardir Seriat verileri içerisindeki çelismelerin varligini inkar etmek üzere din adami’nin basvurdugu diger bir yol, Kur’an’in Tanri’dan gelen “son ve tek gerçek” Kitab olduguna, ve “geçmiste ve gelecekte onu batil kilacak olmadigina” (K. 41 Fussilat 41-2), ve Kitab’da bulunanlarin “kesin gerçekler olup bunun disinda baskaca gerçek olamayacagina” (K. Meariç 51), ve “yeryüzündeki her seyin apaçik Kitab’da tespit olunduguna” (K. Necm 75) dair ya da buna benzer hükümleri siralamaktir. Bunu yaparken sirtini özellikle su ayete dayar: “… Allah katindan gayri bir yerden gelseydi, (Kur’an’da) birbirini tutmaz bir çok seyler bulurlardi…” (K. 4 Nisa 82). Ote yandan Islamcilar, çeliskilerin ve tutarsizliklarin ortaya çikmasini önlemek üzere sunu hatirlatir ki Kur’an ve Hadis hükümlerini tartismak, yalanlamak ve bunlar üzerinde süpheci olmak ya da bunlarda çeliski ve tutarsizlik oldugunu söylemek “günahtir”, “dinsizliktir”, “Tanri’ya ve peygamberine karsi gelmektir”. Bu hükümler çeliskili görünse de, akla ve müspet ilme ters düsse de, bunlari hiç bir elestiriye ve tartismaya girismeden olduklari gibi kabul etmek gerekir.


Cevap-11-Ateist arkadaşımızın yukarıdan beri anlattıkları da kendisine ait önceden bir takım kurgulanmış ata dininin ona yüklediği temel üzerinde düşünmekte kurguladığı bir binayı bunun üzerine inşa etmektedir. 


Hadis kaynaklı bilgiler. Vahyin bilgilerini içermez hadis bilgileri sonradan peygamberi kalkan olarak büyük bir çoğunluğu uydurulmuş sözlerdir. Ama Kuran'ın hiçbir yerinde kainatın yasalarını altüst edecek hiçbir Ayet yoktur. Kuran'a iman edenler için, kainatı da yaratan Allah'tır onun yasalarını koyan da Allah'tır. Kuran'ı gönderen de odur. Onda çelişmezlik koyan da odur. 


İnsan kendisinin, yaratılışına bir baksın. Nasıl yaratıldığına bu ayet yetmez mi? yerleri ve gökleri yaratan Allah'ın büyüklüğüne ona teslim olmaya onun adına hayatı yaşamaya yetmez mi, Nasıl deli bir kadınla deli bir erkek evlense onlardan akıllı mükemmel dizayın edilmiş bir insan olabiliyor? Onlardan doğan çocuk, beni annem babam yarattı diyebilir mi? İnsan yaratılışındaki mükemmellik her organın kendisine has özellikleriyle insan yapısını meydana getirmesi Allah'ın ayetlerindendir. 


Aynen onun mükemmelliği gibi Allah insanların dünya hayatını dizayın eden kitaplar göndermiştir. Böyle bir kitap gelmedi diyenler gözleri kulakları kalpleri mühürlenmiş olanlardır. 


6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar. 


6/92- İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitap�tır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır. 


6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken �Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... 


Soru-12-Kur’an’da çeliski olmadigini savunmak maksadiyle Islamcilarin basvurdugu bir diger yol, bazi ayet’lerin bazi ayet’lerle kaldirildigini öne sürmektir. Oysa ki hangi ayet’lerin hangileriyle kaldirildigi hususundaki görüs ayriliklari bir yana ve fakat böyle bir iddia, hani sanki Tanri her seyi diledigi gibi önce’den düzenleyemezmis ya da bilmezmis ve bazi ayet’leri yanlislikla yerlestirmiste sonradan hatasinin farkina varip düzeltmis gibi bir anlam tasir ki Tanri’yi küçültmek sonucunu dogurur.Kaldi ki Kur’an’daki çelismeler, kaldirilmadigi kesin olarak bilinen ayet’leri kapsar ki bunlardan pek bariz olanlardan biri, Ebu Talib’in ölümü vesilesiyle Muhammed tarafindan Kur’an’a konmus olan su ayet’tir: “Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse… kalbini dar ve sikintili kilar. Allah inanmayanlari küfür batakliginda birakir” ( 6 En’am 125).Bu ayet’le anlatilmak istenen sudur ki Ebu Talib’in kalbini müslümanliga açmayan Tanri’dir ve Tanri onun müslüman olmadan ölmesini uygun bulmustur. Ancak gerçek bundan çok farklidir.Bilindigi gibi Muhammed, kendisini bir baba gibi yetistiren Ebu Talib’i müslüman yapmak istemis fakat yapamamistir. 


Cevap-12-Kuran: Bir ağacın topraktan tohum olarak çıkışından ağaç olup Meyve verişine kadar geçen süreç gibidir. Bu sebeple nasıl bir ağacın tohumunda o ağacın, gövdesini dallarını çapaklarını yapraklarını zedeleyecek bir çelişki yoksa, Kuran'dan önce gelen peygamberler aracılığı ile gelen kitaplarda da bir çelişki yoktur. 


İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah'ın gönderdiği dinin adı islam, bu gönderilenleri kabul eden ve onu hayatlarına uygulamayı, ilke edinenlerin adı da Müslümandır. Her peygamber kendisinden önce gelen peygamberlerin haramlarına haram helallerine helal diyerek tasdik etmişlerdir. ve kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelemişlerdir. 


Bunlar insanları acze düşürecek Allah'ın ayetlerindendir. Kuran; Vahiy orijinli toplumlardaki bozulan din anlayışlarını yeni bir peygamberle kaldırarak, yerine doğrusunu getirerek değiştirmiştir. Tıpkı öğrencinin yanlışlarını düzelten yanlış bilgilerin yerine doğrusunu yerleştiren öğretmen gibidir. 


2/105- Kitap Ehlinden olan kafirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir. 


2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti nesh etmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir. 


Bu ayette nesh olayı Allah'ın koyduğu bir hükmü değiştirmesi değil, burada bahsedilen nesh insanların yaptıkları yanlışların kaldırılarak doğru olanların anlatılması ve yerleştirilmesidir.


Soru-13-Yapamayinca sorumlulugu sirtindan atmak üzere Tanri’nin keyfiligini öne sürmüs ve amcasinin müslüman olmayisini bu keyfilige baglamak üzere yukardaki formülü bulmustur Ancak ne var ki ayet kendi içerisinde çeliskilidir, çünkü bir yandan Tanri’nin kisileri diledigi gibi saptirdigini belirtirken diger yandan saptirdiklarini Cehennem’e attigini anlatmaktadir.


cevap-13- Allah imseyi ne saptırır ne de hidayete getirir. Allah sapmayı ve hidayete getirmeyi yaratır. ve insanın önüne her ikisini de teklif olarak koyar kim hangisini dilerse onu diledim saptu-ırdım veya diledim hidayete getirdim der. Yani Allah Sapmak isteyeni saptırır hdayete gelmek isteyeni de hidayete erdirir. 

Hiç yorum yok: