29 Nisan 2011 Cuma

KURAN'DA ANLATILAN DİN GÜNÜ NEDİR?



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!
Kuran'da kullanılan bir kelime veya bir ayeti alarak o ayet hakkında kuran bütünlüğü ve evren yasalarını da katarak kelimenin ve ayetin konu içerisinde konuşlanmasına da bakarak ne anlamda kullanıldığı anlaşılması gerekir.

Şunu iyi bilmek lazım ki, Kuran'da kullanılan hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Bir kelime farklı anlam ifade eden ayetlerde kullanılarak konulduğu yerde anlamlaşmıştır.

Din Günü Kelimesini Kuran sadece Ahiret âleminde Dirilişten sonra yeni bir yaratılışla insanların yaratılarak Dünya hayatında dilediğini dilediği gibi yapan, namaz kılmayan, yoksulu itip kakan malları yığdıkça yığan  ekini ve nesli yok eden, zalim, olanların mazlum olanlar üzerindeki zulmünün son bulduğu, Bir hurma çekirdeğinin etrafındaki lifler kadar herkese yapmış olduğu iyi ve kötü olan davranışlarının karşılığını tastamam ödeneceği, sevk ve idarenin sadece ve sadece Alla'ha ait olan,İnsanların diriltilip kaldırılacağı Ahiret aleminden bahsedilmektedir.

Kuran'da dikkat edilirse İki Hayattan söz edilmektedir. Birisi dünya hayatıdır. her insan bu dünyada bir zaman dilimi için denenip bir hayat sürerek ölmektedir. İkinci hayat ise bu dünya hayatında denenen insanların Ahiret hayatında Allah'ın huzurunda toplanıp, ne yapıp ettiklerinin önlerine bir kitap haline konularak hesaba çekilmesidir.

İman edenlerle iman etmeyenleri Temel olarak ayırmıştır. Öldükten sonra insanların dirilip hesaba çekilmeyeceğini ancak ahiret hayatına din gününe iman etmeyenler kabul etmezler. Şimdi Kuran'dan önce iman edenler ile iman etmeyenlerin fotoğrafını ortaya koyan ayetlerden söz ederek daha sonra din gününün Kuran'da geçen ayetlerden ne demek istediğini,öğrenmeye çalışalım.

İMAN EDEN VE SALİH AMEL İŞLEYENLERİN FOTOĞRAFI!

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

2/3- Onlar, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahrete de kesin bir bilgiyle inanırlar.

2/5- İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.

Kuran insanları temel olarak yaşam biçimi ile birbirinden ayıran özelliklerini anlatırken İman edenlerin ve Salih amel işleyenlerin tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde olduğundan söz etmektedir. Onların yol göstericisi Allah'ın kendisi ile insanlar arasında elçi olarak seçtiği nebilerdir. Kendi bilgilerini Allah nebileri aracılığı ile insanlara duyurmuştur. Bu sebeple Allah'ın nebileri diğer insanlardan ayırarak onlar yanlış yaptıkları zaman düzeltilmişlerdir.

22/52 İşte her nebinin kendilerinden önce gelmiş olan nebileri tasdik edip doğrulaması ve kendilerinden sonra gelecek olan nebileri de müjdelemesi tevhit akidesini gündemde tuttukları anlamına gelmektedir. Tek bir ümmet tek bir şeraittir.


23/51- Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun; çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.

23/52- İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse Benden korkup-sakının.

23/53- Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.

Her nebi bu anlamda Allah'tan bir ruh ve Allah’ın bir kelimesidir. Onlar konuştukları zaman vahiy konuşurlar onlar söz ve eylemle vahyin dışına çıkmazlar. Bu tip insanların özelliklerini yukarıda bir bilgi olarak Allah bize vermektedir. Onlar Allah'a iman ederler Allah'ın rabliği terbiyesi altında hayatlarını düzenlerler. 

Bu insan sayısı Kuran'da çok az kişi olduğunu vurgulamaktadır. Onlar yaşadıkları hayattan mutlu Allah'tan razı Allah da onlardan razıdır. Allah katında Ahiret âleminde onlar güzel bir konuk olarak, ağırlanacağından  söz etmektedir.


Şimdi de kuranda iman etmeyenlerin tablosunu fotoğrafını ortaya koyalım. Kuran bunları temel olarak iki kısma ayırmakta bir kâfir olanlar bunlar din gününü Allah'ın rabliğini peygamberliği ahiret gününü inkâr edenlerdir.

KÂFİR OLANLARIN FOTOĞRAFLARI!

2/6- Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyar masanda, onlar için fark etmez; inanmazlar.

2/7- Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlaradır.

Onlar peygamberlerin getirdikleriyle alay ederek şöyle söylemektedirler.

23/33- Kendi kavminden, inkâr edip ahrete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."

23/34- "Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz."

23/35- "O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va'dediyor?"

23/36- "Heyhat, size va'dedilen şeye heyhat..."

23/37- "O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz."

23/38- "O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah'a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz."

Bunlar Kâfir olanların fotoğraflarıdır. Şimdi de iman etmediği halde iman edenlerin nimetlerinden yararlanmak için iman edenlerle beraber oldukları zaman iman ettik fakat kafirlerle beraber oldukları zaman da biz onlarla alay ettik diyen münafıklardan söz etmektedir. Kuran'daki münafık olanların tablosunu da şöyle anlatmaktadır.

MÜNAFIK OLANLARI FOTOĞRAFLARI

2/8- İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir.

2/9- (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller.

2/10- Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır.

2/11- Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler.

2/12- Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.

2/13- Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.

2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz."

2/15- (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.

2/- İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alış-verişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır.

2/17- Bunların örneği, ateş yakan adamın örneğine benzer (ki onun ateşi) çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir.

2/18- Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.

Münafıklar da kafirler gibi iman etmezler. inanmadıkları halde insanları,inandım demekle aldatmaktadırlar. Yani iki kişilikli kimlik taşımaktadırlar. Kafir olanlar ve münafık olanlar iman etmedikleri, ahiret hayatına vardıkları zaman Allah kendilerine yerden bir debbe çıkaracağını dünya hayatında iman etmediklerini kendilerine göstereceğini vaat etmektedir.

AHİRET ÂLEMİ İLE İLGİLİ KURANDAN BİR TABLO!


27/66- Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri 'ard arda toplanıp pekiştirildi, hayır, onlar bundan bir kuşku içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler.

27/67- İnkâr edenler dedi ki: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip-çıkartılacakmışız?"

27/68- "Andolsun, bu (azap ve dirilme tehdidi), bize ve daha önce atalarımıza va'dolunmuştur. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir."

27/69- De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkârların nasıl bir sona uğradıklarını görün"

27/70- Sen, onlara karşı hüzne kapılma ve kurdukları tuzaklardan dolayı sıkıntı içinde olma.

27/71- Derler ki: "Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu va'dolunan (azap) ne zaman?"

27/72- De ki: "Belki de acele etmekte olduğunuzun (azabın) bir kısmı size yetişmiştir bile."

27/73- Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.

27/74- Ve şüphesiz, senin Rabbin, sinelerinin gizli tuttuklarını ve açığa vurduklarını kesin olarak bilmektedir.

27/75- Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın.

27/76- Gerçek şu ki, bu Kur'an, İsrailoğulları'na hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp anlatıyor.

27/77- Ve gerçekten o, müminler için bir hidayet ve bir rahmettir.

27/78- Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında Kendi hükmünü verecektir. O, güçlü ve üstün olandır, bilendir.

27/79- Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.

2/80- Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.

2/81- Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin, işte Müslüman olanlar bunlardır.

2/82- O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.

2/2/83- Ve her ümmetten ayetlerimizi yalanlayan bir grubu toplayacağımız gün, artık onlar 'tutuklanıp (azap yerine) dağıtılırlar.'

2/84- Nihayet geldikleri zaman, (Allah) der ki: "Siz Benim ayetlerimi, bilgi bakımından kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz?"

2/85- Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır, artık konuşmazlar.

2/86- Görmediler mi, Biz geceyi onda sükûn bulmaları için, gündüzü de aydınlık(la görsünler) diye yarattık. Şüphesiz, iman eden bir kavim için bunda ayetler vardır.

2/87- Sur'a üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri 'boyun bükmüş' olarak O'na gelmişlerdir.

DİN GÜNÜ

Din günü Kuran'da Ahiret âlemi için kullanılmıştır. Şimdi Kuran'da din günü ile ilgili geçen bir kaç tane ayeti naklettikten sonra ihsan beyin söylediği gibi din gününün dünya hayatında Müslümanların zafere ulaştığı zaman için kullanılıp kullanılmadığını bir görelim.

1/1- Hamd* Âlemlerin Rabbinedir.

1/2- Rahman ve Rahimdir.

1/3- Din gününün malikidir.

1/4- Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz.

Düşünülmesi gereken bir ifadedir. 

1/3- Din gününün malikidir.


Allah dünya gününün maliki değil mi ki, Ahiret günü anlamında söylenen din gününün malikidir. Şimdi ihsan beyin din günü ifadesinden çıkardığı yorum şudur.

İHSAN Beyden iki paragraf aktararak aradaki anlam farklılığını yakalamaya çalışalım.
******************************************************

1- “Hamd, Âlemlerin Rabbi’nedir. O Rahmân ve Rahîmdir. DİN GÜNÜ’NÜN mâlikidir.”
(Fatiha; 2-4)

Hepimizin çok iyi bildiği Fatiha suresinde “Din gününün maliki” (Mâliki yevmu’d-din) ifadesi “din gününde mülkün tek sahibi” demek oluyor.


Demek, bir “din günü” var ve bu günde mülkün tek sahibi bir mâlik/melik olacak.


Demek, bu gün, Yunus’un “Hani bunun ilk sahibi?” ifadesinde geçen “İlk sahib” in ortaya çıktığı ve bütün sahte ve yalan mülk (servet ve iktidar) sahipliklerinin sona erdiği gündür.

Demek ki din günü esas itibariyle “mülk” ile ilgilidir.
Lehu’l-Mülk demeden bu dine giremezsiniz.

Peki “din günü” bu dünyada mı öbür dünyada mı olacak?
Baktığımızda “dini günü” geçen ayetlerin hep Mekke döneminde geldiğini, Medine döneminde geçmediğini, özellikle de Mekke’nin Fethi’nden sonra bu tür tehditlerin tamamen sona erdiğini görüyoruz.


Yani din günü Mekke’nin Fethi günü oluyor.



Gerçekten de o gün, mülkün tek sahibi Allah (halk) olmuş, efendi ile köle aynı hizaya gelmiş, zulmedenler nasıl bir inkılap ile devrildiklerini görmüş, toplanan, yığılan, yoksullardan kaçırılan malların hesabı sorulmuş, zülmedenler ateşin yoluna sürülmüş, tutulmuş, bağlanmış, bütün konumlarını kaybetmiş, defterler açılmış, yolsuzlukların hesabı bir bir sorulmuş, kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri elim azabı tatmış, siyahî köle Bilal Kabe’nin damında ezan okuyarak “Bugün emr Allah’ındır, mülkün yegane sahibi O’dur, O’ndan başka otorite yoktur” diye “din gününü” haykırarak ilan etmiştir.

************************************************************************
İhsan beyin makalesinden iki din günü kavramı ile ilgili paragrafını aktardık. Eğer din gününün maliki ifadesinden anlaşılan Muhammet peygamber ve onun taraftarlarının otorite olduğu bir dönemi oluyorsa ,Allah'ın din günü ne kadar kısa sürmüş oluyor. Muhammet peygamber ölür ölmez Allah'ın mülkü elinden alınmış insanlar kendi aralarında paylaşmışlardır. zenginler güçlü olanlar yine iktidarı ele geçirmişler.

Yerlerin ve göklerin sahibi mülkü ve de ahiret hayatının mülkü de Allah'a aittir. Dünya hayatında Yerlerin ve göklerin emanetini insanlara devretmiştir. Ama insanlara demiştir ki ey İnsanlar, yeryüzünde yiyin için ama benim haram kıldıkları-mı, yemesini içilmesini ve yapılmasını yasakladığım şeylerden kaçının.

Yoksa Ahiret âleminde bir yardımcınız destekçiniz yoktur. dünya hayatında kazanmış olduklarınız ne kadar mal mülk varsa o cehennem ateşinden kurtulmak için fidye olarak verseniz bile kabul edilmez. Dünya hayatında herkese birer rol verdim. Kim kendi bulunmuş olduğu rolde Allah'ın koyduğu kurallar içerisinde hayatlarını düzenlerlerse Allah katında üstün olan odur.


Sizin dünya hayatında kazandığınız mallar yarış haline getirerek kestiğiniz kurbanlar Allah'a ulaşmaz. sizden Allah'a ulaşan tek şey takvadır. Dünya hayatında size emanet edilen malları fakirlerden yoksullardan kaçırarak saçıp savurarak israf etmeyin. ihtiyacınızdan arta kalanı yetimlere yolda kalmışlara isteyip dilenenlere verin.

Biz dünya hayatında hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için yarattık bu dünya hayatında ne ekersen ahiret hayatında da onu biçeceksin.  Yerlerde ve göklerde ne varsa onlar Allah'ını tespih etmektedirler onlar sizin gibi iki eğilimli yaratılmadıkları için verilmiş olan görevlerinde saygı ve kusur etmezler. Onlara size yüklediğim emanetleri kabul etmediler.

33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Allah kâinatta yaratılmış olan insanların dışındaki varlıkların görev ve sorumluluklarını insanlardan farklı olduğunu İnsanın ise önünde hem kirli bir yol hem de nurlu bir yol bulunduğunu insan bu yollardan hangisinde yürürse Onlara gidecekleri yollarda malzemeler hizmet edicilerin olduğunu anlatmaktadır. Ama insanlardan büyük bir çoğunluğu ne yazık ki o kirli yolu tercih etmektedirler.

Bu da Ahiret hayatını uzun bir gelecek olarak kabul edenlerin işine gelmektedir şeytan onların amellerini süsleyerek doğru yolda gidişlerini engellemiştir. Ve kendi yollarının dost doğru olduğunu sanmaktadırlar.

43/ 36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.

43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

43/38- Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)."

Dünya üzerinde Rabbin yolunun dışında binlerce yola gidenlerin hangisine sorsan hepsi kendi yollarının en doğru olduğunu söylerler. İnananlardanım diyenler de, inanmayanlar da aynı sözü söylemektedirler. Peki, bir dinde veya dünyada binlerce aynı konuda birbirini tutmayan farklı sonuçlar çıkan yollar nasıl doğru olabilir? Aynı anda birisi kapı açık dese birisi de kapalı dese bunun ikisi de doğru olabilir mi? Kapı aynı anda hem kapalı hem de açık olamaz. Kapı ya kapalıdır ya da açıktır bunun başka alternatifi yoktur.

Eğer Kuran'daki bir kelime veya bir ayet veya bir ayette kullanılan bir cümle o konuda uzmanlaşanlar tarafından aynı anlamı çıkaramamışlar-sa mutlaka bunda bir yanlışlık vardır, hükmü konması gerekir. Eğer kalpte bir maraz yoksa o konuda kuran okuyanlar uzmanlaşmışlar-sa bir ayetin konu içerisinde yerleştiği yerde kastettiği anlam konusunda da birlik olması gerekmektedir.

Kelimelerin kökleri ve çapakları ile uğraşanlar gövdelerden dallardan yapraklardan meyvelerden nasip almayı unutmuşlardır. bir takım Kuran'ın anlatış esprisinden uzaklaşarak Kuran'a farklı anlamlar yüklemeye başlamışlardır. Evet, Kuran'da kullanılan hiçbir kelime kendi kendisine bağımsız olmadığı gibi, hiçbir kelime de hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Kâinatta yaratılmış olan canlı ve cansız varlıkların yaratılış biçimleri de öyledir.

İnsan: Kâinatta yaratılmış olan varlıkların hepsinin özelliklerinden alınarak hepsine hitap edecek onlara halife olacak bir konumda Allah'ın yarattıkları içerisinde en mükemmelidir.

38/ 75- (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?"

Dünya hayatında İnsan iki amaçlı olarak yaratılmıştır. Ve iki amaçlı insanın karşısında besleneceği yürüyeceği yolda da iki amaçlı malzemeler hazırlanmıştır. İnsanlara Aklını takvasını ve fıskını vermiş ve sonucuna katlamak koşulu ile hem dünya hayatındaki hem de Ahiret hayatındaki sonuçlarına katlanmak koşulu ile dilediği şekilde yaşamaları için süre tanınmıştır. İstediği yolda kendi özgür iradesiyle istedikleri gibi yaşamaları hakkını kendilerine vermiştir.

90/ 10- Biz ona 'iki yol-iki amaç' gösterdik.

76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

76/4- Doğrusu Biz kâfirlere zincirler, demir halkalar (tomruklar) ve çılgınca yanan bir ateş hazırladık.

DİN GÜNÜ
Din günü ifadesi eğer dünya hayatı için de kullanılmış olsaydı, o zaman bu cümlenin hangi hayat için kullanıldığını nereden bilecektik? Kuran'da din günü ile ilgili geçen ayetlerden birkaç tane örnek vererek dünya için mi Ahiret için mi kullanıldığına siz karar verin.

26/ 79- "Bana yediren ve içiren O'dur;"

26/80- "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;"

26/81- "Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur,"

26/82- "Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;"

26/83- "Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni Salih olanlara kat;"

DİN GÜNÜ GEÇEN KONULAR

37/ 16- "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?"

37/17- "Veya önceki atalarımız da mı?"

37/18- De ki: "Evet, üstelik boyun bükmüş kimseler olarak (diriltileceksiniz).

37/19- İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibarettir; artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp duruyorlar.

37/20- Derler ki: "Eyvahlar bize; bu, din günüdür."

37/21- "Bu, sizin yalanladığınız (mü'mini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür."

37/22- "Zulmedenleri, eşlerini ve taptıklarını bir araya getirip toplayın."

37/23- "Allah'tan başka (taptıklarını); artık onları cehennemin yoluna yöneltip götürün."

37/24- "Ve onları durdurup-tutuklayın, çünkü sorguya çekileceklerdir."

37/25- (Onlara seslenilir:) "Ne oluyor size, birbirinizle (dünyada olduğu gibi) yardımlaşmıyorsunuz?"

37/26- Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.

37/74/ 41- Suçlu-günahkârları;

37/42- "Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?"

37/43- Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler.

37/44- "Yoksula yedirmezdik."

37/45- "(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik."

37/46- "Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk."

37/47- "Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı."

37/48- Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz.

37/49- Buna rağmen, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çevirip duruyorlar?

37/50- Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler;

37/51- Arslandan korkup-kaçmışlar.

DİN GÜNÜ GEÇEN AYETLERDEN BAŞKA KONULAR

70/22- Ancak namaz kılanlar hariç;

70/23- Ki onlar, namazlarında süreklidirler.

70/24- Ve onların mallarında belirli bir hak vardır:

70/25- Yoksul ve yoksun olan(lar)için.

70/26- Onlar, din gününü tasdik etmektedirler.

70/27- Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar.

70/28- Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz.

70/29- Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar;

DİN GÜNÜ GEÇEN AYETLERDEN BAŞKA KONULAR

83/ 1- Eksik ölçüp tartanların vay haline,

83/2- Ki onlar, insanlardan ölçerek aldıklarında noksansız alırlar.

83/3- Kendileri onlara ölçtüklerinde veya tarttıklarında eksiltirler.

83/4- Yoksa onlar, diriltileceklerini sanmıyor mu?

83/5- Büyük bir günde.

83/6- İnsanların, alemlerin Rabbi için kalkacağı günde.

83/7- Hayır; facir olanların kitabı şüphesiz "Siccîn" dedir.

83/8- "Siccîn"in ne olduğunu sana öğreten nedir?

83/9- Yazılı bir kitaptır.

83/10- O gün, yalanlayanların vay haline.

83/11- Ki onlar, din gününü yalanlıyorlar.

83/12- Oysa onu, 'sınır tanımaz, saldırgan', günahkâr olandan başkası yalanlamaz.

SONUÇ OLARAK: Diyebiliriz ki İhsan beyin söylediği gibi (DİN GÜNÜ) Dünya hayatında değil ahiret hayatı için kullanılmıştır.

Mekii ayetlerde inmesinin sebebi de Mekke’de ahiret hayatına iman etmeyen puta tapıcılar, müşrikler ve kitabi olmayanlar vardı da ondan genelde mekki surelerde çok kullanılmıştır. Medine’ye gelince orada kitap ehli bulunmakta idi. kitap ehli olanlar Ahrete iman ediyorlardı fakat onlardaki sorun Allah'tan gelen vahiy orijinli din bozulmuş Allah'ın bazı haram dediklerini helal bazı helal dediklerini de haram kılmışlardı. İşte son nebi olan resul onların yanılışlarını düzelterek doğru olanları toplumlarda yaygınlaştırmıştır.


Allah Dünya hayatında İman edenlere de iman etmeyenlere de asla müdahale etmemiş. Kim dünya hayatında gerekli gayreti göstermişse Allah onları iktidar sahibi yapmıştır. Eğer Allah insanlara kendi katından özel bir yardım etmiş olsaydı. Dünya üzerinde hiçbir zaman peygamberler yenik düşmez sürülüp öldürülmezlerdi. Dünya hayatında zulmedenlerin cezasını Allah kesin olarak kurallara ummamanın sonucu dışında sinirlenip insanlara gazap yağdırıp helak etmemiştir.

35/ 43- (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.

35/44- Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler; üstelik onlar kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah'ı aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Şüphesiz O, bilendir, güç yetirendir.

35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

Dünya hayatında insanlar birbirleriyle mücadele ederler Allah onlarda merhameti adaleti ihsanı ayakta tutanlar mazlum olanların üzerindeki zulmü ortadan kaldırarak mücadele ve gayretini gösterirlerse küfre karşı galibiyet kazanırlar.

22/ 40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

Eğer dünya üzerinde Allah insanları denemeyip de suç işleyenlerin cezasını vermiş olsaydı. Dünya üzerinde süper güçler, zalim olanlar kâfirler, bu zulümlerini devam ettirebilirler miydi? İşte Allah bunların yaptıkları adalet sahibi insanların gücü yetmemişse Allah din gününde bunları tutuklayıp cehenneme atacaktır. Dünya gözetleme yeri Ahiret ise tutuklanıp ceza verme yeridir.

Din günü tabirini kuran ahiret âlemi için kullanmıştır. verdiğim ayet örneklerinden anlaşıldığı kanaatindeyim .

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.


ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN- ANAMUR

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

26 Nisan 2011 Salı

ZİNA EDENLERE YÜZ DEYNEK VURUN AYETİNİN YORUMU


AYŞE TOPRAK SORUYOR


ben bu 100 sopa kime nasıl ne zaman uygulanırı bi türlü çözemiyorum...tövbe eden affolunuyor ki 100 sopa cezasıyla karşılaşan kişi zaten korkudan tövbe ettim dicektir..ben tevbe etmiyorum diyen çıkmaz...


dört şahit nerden bulunucak iki kişi arasında geçen bi olaya nasıl şahit olunur..kimse çıkıp itiraf etmez sanırım...

evlendikten sonra aldatılan eşlerle dolu ortalık..ve kadınlar çoğunlukla aile yıkılmasın diye sessiz kalıyor....zina ile nikah düşüyordur herhalde...böyle ailelerin durumu nasıl olucak...boşanmalı mı yoksa 100 sopayı yer ve aileye kaldığı yerden devammı edilir...temizlenme durumu tövbeyle mi cezanın uygulanmasıylamı oluyor....


CEVAP;

Ayşe Kardeşim. İslamın kanunları islam toplumlarında uygulanır. nebiler Halife veya emirel mü’minin Allah'ın emirlerinin bizzat yeryüzünde uygulayıcısıdırlar.

Allah bir peygamberi mekke toplumunda bir fert halinden başlayarak medinede bir otorite oluşturulan süreç içerisinde o dönemde ve ondan sonraki dönemelere örnek olma açısından her örnekten bir örnek verildiği hiçbir eksiğin bırakılmadığı yaşam tarzını bize örnek olarak sunmuştur. Ki ahiret aleminde İnkar edenlerin inkarlarına karşı yaptıklarının yanlışlığını ortaya koyan bir belge olsun.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

İşte örnek bir lider, işte örnek bir halife işte örnek bir toplum budur. Bu toplumda Allah’ın dini Allah'ın gözetiminde dört dörtlüktür. Hiç bir gevşekliğe meydan verilmeden yaşanmış ve o yaşanan hayat Ondan önce gelmiş geçmiş peygamber kıssalarından örnekler verilerek, kuran gibi bir kitapta toparlanmıştır.

Allah'ın insanlar için uygulanmasını istediği ceza İslam toplumlarında tekrarını önlemek ve fesadın önünü kesmek içindir. Kuran'da geçen bir ayetin ne anlama geldiğini kuranda onunla ilgili ayetlerin içerisinden seçerek konunun içerisinde uygun olarak yerleştirildiği zaman anlam kazanır. Bir ayeti Konun'un içerisinden alarak bu ayet şöyle diyor demek insanı doğru bir anlayışa götürmez. Şimdi konumuzun nedenini oluşturan zina ile ilgili konuyu kuranın bütünündeki ayetler içerisinden bir duvar örer gibi örmeye çalışalım.

ZİNA NEDİR?

17/32- Zinaya yaklaşmayın, gerçekten o, 'çirkin bir hayâsızlık' ve kötü bir yoldur.

Zina meşru olmayan yollardan namahrem olan bir erkekle namahrem olan bir kadının (evli veya bekâr olsun önemli değil) Gayri meşru bir şekilde cinsel ilişkiye girmesidir.

Allah temiz bir toplumun oluşabilmesi için Toplum huzurunda evlenecek olan erkek ve kadının hukukunun korunabilmesi için sözleşerek sözleşmelerinin kayıt altına alınmasını şart koşmaktadır. Ölüm, boşanma ve doğan çocukların hakkının korunması gibi sebeplerle çocuğun kime ait olduğunun bilinmesi zarureti vardır.

33/5- Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın; bu, Allah Katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Dikkat ederseniz Allah Kâinatta var olan ne varsa bir düzen ve intizam içerisinde yaratmıştır. Ve her varlığı ait olduğu yere koymuştur. İşte kim bu kurulmuş düzeni bozarsa o gerçekten zalimdir.

4/46- Kimi Yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.

Zina olayında Toplum tarafından onaylanmış olan ve bir aile kavramıyla sınırları çizilmiş olan haslet kayboluyor. Kimin kime ait olduğu belli olmayan toplumlar ortaya çıkıyor. Bu sebeple Allah'ın aile kavramına yüklediği toplumsal ekonomik sosyal hukuk da buharlaşıp gidiyor.

Zina büyük bir günah ki kendilerinde zerre kadar fıtrat ve ahlak anlayışı olan insanlar bile ister İslam toplumlarında isterse gayri İslam toplumlarında gizlenerek bu fiilleri gerçekleştirmektedirler.
Zina Kuran'ın saydığı büyük günahlar içerisinde zikredilmektedir.

25/68- Ve onlar, Allah ile beraber başka bir İlah'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır.

Dünya hayatı insanların günah işlediği ve günahından dolayı tövbe edilerek değiştiği yerdir. Tövbe etmek dil ile söylenen değil kişinin gitmiş olduğu yanlış yolu terk ederek doğru yola girmesi ve o yolda karar kılmasıdır. Yoksa ölüm anında yapılmış olan tövbe asla kabul edilmeyecektir.

4/18- Tövbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tövbe ettim" diyenler, ne de kâfir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.

İster kâfir isterse şirk olarak gitsin bunları Allah bağışlamayacağı insanlar içerisinde zikretmektedir. Yoksa şirk bataklığına girip de tevhidi bir anlayışı yakalayarak kendisini Salih amellerle süsleyenler için Allah'ın kapısı her zaman açıktır. Yeter ki O değişmeye kendi kendisinde karar versin. Allahın bağışlamadığı kişilerin şirkle gidişidir. Artık onun için sınav bitmiş söz değişikliğe uğratılmadan o hak ettiği yerde kendisini bulacaktır.

4/17- Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tövbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tövbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tövbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

Zina suçu elbette alenen yapılan suçlardan değildir. İslam otoritesinde zina suçu oluşup oluşmadığı kesin olarak belgelendiği zaman da ceza hukuku uygulanır. Onun da karşılığı dünyada iken bir daha tekrarlanmasını önlemek için onun engellenmesi ve yüz değnektir.

4/15- Kadınlarınızdan fuhuş yapanların aleyhinde olmak üzere içinizden dört şahid tutun. Eğer şahadet ederlerse, onları, ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun.

Kadınların fuhuş yaptıkları belirli bir zaman dilimi içerisinde eğer şahitler yoksa tıp ilminin gelişmediği dönemlerde eğer evli değillerse fiziksel değişmelerden ve bir zina çocuk meydana getirmelerinden belli olmaktadır. Kameraların olmadığı belgelenerek kayıt altına alınamadığı dönemlerde Bu belgeleme olayları insanların şahitlik etmesi ile ancak sağlanabiliyordu. Bunun için ya dört kişinin şahitlik yapması ile olmaktadır.

Bu Ayet aynı zamanda ehli kitap ve İslam toplumlarının zina edenlerin rejim edilmesi hukuk anlayışını buharlaştırıp havaya uçurmaktadır. Zina edenlere yüz değnek vardır. Allah bu hükmü koymuştur. Bu ceza Musa’da da İsa’da da ondan öce gelen peygamberlerde de aynıdır. Eğer bunun dışında zina suçu işleyenlere bir ceza hukuku önerirse o kelimeyi oynatarak zulmetmiş demektir.

24/2- Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya müminlerden bir grup da şahit bulunsun.

Kuran'ın bu hukukunu uygulamak kolaydır. Eğer bir kadın ve erkek zina yapmayı yaygınlaştırmışsa onun bu fiilini engellemek için bariyerler hazırlamak lazımdır. Ki toplumda fesadı yaygınlaştırmasın anasız babasız kimin kimden olduğu belli olmayan nesil, türemesin.

KORUNAN KADINLARA İFTİRA ATMANIN CEZASI;

24/4- Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan, sonra dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların Şahinliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır.
Kuran hem bireyi iftiralardan korumak onu ıslah etmek için emirler yağdırmakta hem de toplumu bireylerin yapmış oldukları yanlış davranışlardan koruyarak bir takım önlemler almayı öğütlemektedir.

Bir kişi Namuslu bir kadına iftira atıp da hemen kurtuluvereceğini sanmasın. O bugünkü anlamda kameralarla yaptığı suçu belgelemesi lazım ya da bu şartlara haiz olmayan toplumlarda ise dört tane şahit tutması lazım. 

Şahit ifadesi kullanırken rabbim Allah’tır sözüne sadık olarak sözünü yerine getirenlerin şahitliğinden söz ediyoruz. Eğer bu söylenilenler anlamında kadına zina suçu atıp da ispat edemeyenlere de kuran seksen değnek vurulmasını yalan söylemesinden dolayı da onun ebedi olarak şahitliğinin kabul edilmemesi konusunda uyarmaktadır.

24/5- Ancak bundan sonra tövbe eden ve sahihçe davrananlar hariç. Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Müslüman olan namuslu bir kadına iftira yapamaz. Eğer iftira değilse onu ispat edene kadar böyle bir şaibeyi ortaya çıkarmaması gerekir eğer zina suçunu kadın işlememişse de iftira atmışsa bu zina yapan erkek ve kadının işlediği suça yakın bir suç işlemiş demektir.

Eğer her insan yapmış olduğu her yanlış davranışı ne olursa olsun terk eder de kendisini düzeltirse Allah onu bağışlayandır. Esirgeyendir. Yoksa aynı suçu işlemeye fırsat bulduğu zaman işlemeye devam edecekse, kalbinden bunu geçiriyorsa bile Allah onu kalbinden geçirip de yapamadıklarından dolayı da hesaba çekecektir.

Burada Kalbinden zinayı yapmak için kararlaştırıp da elverişli bir ortam bulamadığı veya zina suçunu yapmak için harekete geçip de engeller çıktığından dolayı yapamayanlar anlamında olduğunu anlatmak istiyorum. Her insana kovulmuş şeytan mutlaka vesvese verir ama insan onun verdiği vesveseyi kendisine karar alma olarak almaması gerekir.

2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.

Her insan günün yirmi dört saatinde yaptığı her davranış kalbinden iyi veya kötü geçirdiği her şey Allah'ın melekler diye bahsettiği kameralara alınmaktadır.

24/6- Kendi eşlerine (zina suçu) atan ve kendileri dışında şahitleri bulunmayanlar ise, onlardan da her birinin şahitliği, Allah adına dört (kere yemin) ile kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna şahitlik etmektir.

İslam toplumunda ister kadın isterse erkek olsun eşlerden herhangi biri diğerine zina suçu atar da onu ispat edecek elinde herhangi bir belgesi ve dört tane şahidi yoksa Zina suçu atan kişinin ona dört defa zina yaptığını Allah adına söylemesi gerekir. Söylediğimde kesinlikle yalan yok demesidir.

24/7- Beşinci (yemini) ise, eğer yalan söyleyenlerdense, Allah'ın lanetinin muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi)dir.

Eşlerden zina suçu atan kimse eğer söylemiş olduğunda yalancılık iftira varsa Allah'ın lanetinin kendisinin üzerine olmasını kabul etmesidir.

24/8- Onun (kadının) da dört kere Allah adına (yeminle) onun (kocasının) hiç şüphesiz yalan söyleyenlerden olduğuna şahitlik etmesi kendisinden cezayı uzaklaştırır.

24/9- Beşinci (yemini) ise, eğer o (kocası) doğru söylüyor ise, Allah'ın gazabının muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi)dır.

Evli Eşlerin Biri birlerine karşı hiçbir başka şahidi olmadan zina suçu atanların Sadece şahidi kendileri ise onların yargıç karşısında her birisinin dörder kere bu suçu işlemediğini tekrarlaması gerekmektedir. Eğer zina suçunu kocasına ait kadın atmışsa beşinci kez kocası eğer karım benim zina yaptığıma dair sözü doğru ise “, Allah'ın gazabının muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi)dır.”

Yine zina suçunu karısına ait kocası atmışsa Kadın böyle bir suç işlemediğini, eğer böyle bir suçu işlediysem Allah'ın gazabının muhakkak kendisi üzerinde olması gerektiğini kabul etmesiyle islam hukukunda her ikisi de toplum huzurunda ceza almaktan kurtulmaktadırlar.

Ama Kadın ile erkek arasında ve Allah huzurunda bu daha bitmedi Onlar dünya hayatında İslam toplumunda böyle bir ceza almaktan kurtuldu ama kendileri ve Allah arasında hesaplaşma bitmedi. Allah huzurundaki hesaplaşma yaşadığı sürece zina yaptığı halde yapmadım diyerek otoriteyi yanıltabilir.

Ama, Allah'ı asla yanıltamaz. Eğer yapmaya devam eder. Ve kimseye de bu suçu işleyerek devam eder de en sonunda bu yaşam biçimi ile ölürse Allah katında asla bağışlanma yoktur. Veya zina işlevini yapma eğiliminde olup da bunu hukuktan ve toplumun baskısından dolayı bunu fili olarak gerçekleştiremiyorsa Allah onun kalbinden geçirip de ertele diklerinden ve yapamadıklarından dolayı da hesaba çekecektir.


2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.

Gelelim evli çiftlerin dünyadaki yapacaklarına. İster evli isterse bekâr olsunlar her insan dünya hayatında yolu yürümede ve sonuçlara katlanmaya kendileri sorumludurlar. Evli çiftlerden kadın bu zina fiilini işleyip erkek bunu dünya hayatında gerçekten biliyor da ispat edememişse erkek onu boşaması gerekir. eğer erkek bu zina suçunu işleyip de kadın bunu ispatlayamamış sa kadın o erkeği terk etmesi gerekmektedir. Bunların bir arada kalmalarını Allah haram kılmıştır.

24/3- Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikâhlayamaz; zina eden kadını da zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikâhlayamaz. Bu, müminlere haram kılınmıştır.

Dikkat ederseniz Ayette zina suçunu Allah müşriklikle eş değerde göstermektedir. Allah'ın hiç bağışlamayacağı günahlardan olan şirkle gidiştir. .Müşrik de Allah'a şirk koşan demektir. Şirk gerek nefsini ilah edinerek Allah'ın ufak tefek günahlar dışında kendisini büyük günahlardan arındıramamış insanlar Allah’a şirk koşmuşlardır.

Allah ister ehli Kitaptan olsun isterse de puta tapıcılar olan kâfirlerden olsun, Bir Müslüman kadın ve Müslüman bir erkeğin evli kalmasını yasaklamaktadır.

60/ 10- Ey iman edenler, mümin kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mümin kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kâfir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mümin kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikâhlamanızda size bir güçlük yoktur. Kâfir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mümin kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

60/ 12- Ey Peygamber, mümin kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Zina Allah'ın yasakladığı büyük günahlar içerisinde zikredilmektedir. Günahın büyüğünü işleyecek kadar uzaklaşanlar artık vahyin çizgisinden çıkarak şeytanın yoluna girenler demektir. Zina yapan bir kişi artık o kendisini değiştirmedikçe bu yapmış olduğu yanlışlıktan vazgeçmedikçe Allah onu bağışlamaz. Daha doğrusu bağışlanmayı nasip etmez. Helak olmanın bir adı da budur. Artık o vücutta kangren olmuş bir uzuv gibidir. İşte zina yapan erkek ve kadından herhangi birisi Müslüman olan zina yapmayan vahyin çizgisinde hareket eden biriyle asla evli kalamazlar.

65/ 1- Ey Peygamber, kadınları boşadığınız zaman, iddetleri süresinde (temizlendiklerinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar; ancak açık 'çirkin bir hayâsızlık' göstermeleri durumu başka. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını çiğnerse, gerçekte o, kendi nefsine zulmetmiş olur. Sen bilmezsin; olabilir ki Allah, bunun arkasından bir iş (durum) oluşturur.

Talak ile ilgili makalemi web sayfamda yayınlamıştım. Normal şartlar altında boşama dokuz talak ağızdan sen benden boşsun diyerek kadını boşayamaz bu bir belirli süreç içerisinde olarak boşama gerçekleşebilir. 

Ama ayette geçen “ancak açık 'çirkin bir hayâsızlık' göstermeleri durumu başka.” Bu suç işlediği zaman ve süreç tanımadan boşama gerçekleşmesi gerekir. İşte Zina suçu kadında ve erkekte Çirkin hayasızlıklardan birinin içerisine girmektedir. Evli çiftlerden bu suçu işleyen kadınsa erkek onu boşaması erkekse kadın o erkeği terk ederek ayrılması gerekmektedir.

Yukarıda Ayşe torak kardeşimizin sormuş olduğu soruları şöyle sıralayacak olursak.

1-zina suçunun cezası olan yüz sopa nasıl uygulanacak?

2-tövbe ne demektir. Zaten suçu işleyen korkusundan dolayı tövbe ettim der.

3- dört şahit getirmek nasıl olacak.

ZİNA SUÇU İŞLEYENLERE 100 SOPA NASIL UYGULANACAK?

24/ 2- Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya müminlerden bir grup da şahit bulunsun.

İslam hukukunda ceza alacak kadar, Suç İşleyenlerin dikkat ederseniz Toplum huzurunda cezasının verilmesi gerekmektedir. Allah'ın insanların suç işleyenleri toplum huzurunda cezalandırmasının başlıca sebeplerinden birisi Topluma bu mesaj verildiğinin bilinmesi gerekir. Ey Ahali ey Müslümanlar eğer siz de bu suçu işlerseniz biliniz ki bu ceza size de toplum huzurunda verilecektir. Deist ve ateist toplumların kavrayamadığı ve kavramakta güçlük çektiği konu insanların toplum huzurunda rencide edilmesidir.

Kuran Cezayı verirken haklı nedene dayanmayan bir sebeple adam öldürene veya zina suçu işleyenlere ceza verilmesini istemektedir. Verilen cezanın hem toplumu ıslah etmek, hem de öldürülme dışındaki suçların cezası bizzat toplum içerisinde verilerek kibirlenmiş gururlanmış ve kendilerinden büyük kimse olmadığını sananların böyle aşağılık bir konuma düştüklerinin farkına varmaktadırlar. kör olan gözleri sağır olan kulakları hissetmeyen kalpleri artık duyarlı hale gelmeye başlamaktadır.

Mazlum birisini öldürenlere kısas zina suçu işleyenlere yüz değnek, zina suçu işlemediği halde seksen değnek vurulması asıl itibariyle şahısları cezalandırmaktan öte öldürmeyi yok etmek zina işlemeyi yok etmek iftira suçunu yok etmek için uygulanmaktadır. Eğer Suç işleyenlere kuranın anlattığı gibi caydırıcı olarak cezalar verilmemişse toplumlarda bu suçlar alabildiğince artmakta ve bütün insanlar kendilerini güvende hissetmeyerek mutsuz tedirgin bir hayat içerisinde kendilerini bulmaktadırlar.

Ceza işlenen suçun misliyle dir. Eğer bir kişi adam öldürmüşse haklı bir gerekçesi de yoksa hak ettiği ceza misli olan kendisinin de öldürülmesidir. Kendisinin de kesin olarak birisini öldürdüğü zaman öldürüleceğini bilen bir kişi kolay kolay bu riski göze alamaz. 

Vahyin mesajından nasibini alamayan toplumlar, deneme yanılma yoluyla toplumlarda hukuk kuralları işletmektedirler. Ve koydukları kurallar toplumları disipline etmeyince değiştirip bir başkasını getirmektedirler. Hatta namahrem kadınla namahrem olan erkeğin kendi rızası ile cinsel ilişki kurmaları bile serbest hale geldi.

Lüks hayat dünyalık zevkler, insanların birbirlerine karşı saygıyı sevgiyi ziyareti tamamen ortadan kaldırarak maddenin içerisinde her ihtiyacının olduğu halde intihar eylemlerine insanların sürüklendiğini görmekteyiz.

Kuran bir taraftan kazanacaksın kendi ayakların üzerinde kendin duracaksın mesajını insanlara verirken, bir taraftan da kazandığın mallardan arta kalanı vermekle insanların hayra ulaşacağından söz etmektedir. İnsanların küçümseyerek baktıkları namaz insanların dünya hayatında kendilerine Kötülüklere karşı koruyucu bir antibiyotik tesiri yapmaktadır. Namazın kesilen kurbanların verilen infakların Allah'a hiçbir yararı yoktur. onlara Allah'ın ihtiyacı da yoktur. İnsanların dünya hayatında Allah'ın emirlerini yerine getirmekle kendileri fahşadan kötülüklerden korunabilirler.

29/45- Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyüktür. Allah, yaptıklarınızı bilir.

Bir adam hem namaz kılıp hem de meyhaneye ve fuhuş haneye gidemez. Eğer gidiyorsa ya toplumu aldatıyordur ya da kendisini aldatıyordur. Küfrün yolu ile hakkın yolu asla bir insanda birleşemez. Küfür girerse hak çıkar hak girerse küfür çıkar bir vücutta iki kalp bir arada olmaz.

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN -ANAMUR

24 Nisan 2011 Pazar

İSA'NIN DURUMU ADEM'İN DURUMU GİBİDİR..AYETİNDEN NE ANLIYORUZ?




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

3/59- Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.

Kuran'da geçen müteşabih bir ayetin veya bir kelimenin ne anlama geldiğini anlamak dağdaki madenlerden bir uçak, bir araba, bir gemi icat etmek gibi zordur. Kuran'da geçen o kelimelerin ve ayetlerin diğer kelime ve ayetlerle mukayese edilerek kastettiği mana konu ve kuran bütünlüğü içerisinde evren yasalarına ters düşmeden anlamak ve açıklamak gerekmektedir.

Hıristiyan ve İslam toplumlarında âdem ve İsa’nın yaratılışı Haklındaki yanlış anlayış kurandaki konuların ve ayetlerin de yanlış anlaşılmasına neden olmuştur. Kuran kuranla anlaşılmalıdır. Kuranda geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Fakat bir kelime değişik ayetler ve konular içerisinde kullanılarak ayete başka bir anlam kazandırmıştır.

Kuran'da geçen bir kelimeyi farklı iki ayette kullanışına bir örnek vermeye çalışalım.

42/52- Böylece sana emrimizden bir ruh vah yettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

Bu Ayette ruh peygambere gelen vahiylere Ruh ifadesi olarak kullanılmış Kitaplaşarak Kuran anlamını Kazandırmıştır. Yani Allah'ın vah yettiği ruh Kuran'dır.

4/171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (OL kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa o’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

Bu Ayette de ruh kelimesini İsa için kullanmıştır.” Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (OL kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur.

İsa Allah’ın bir peygamberi ve resulüdür. Bütün peygamberler Vahyin kontrolünde olmakla Allah peygamberler için de ruh kelimesi kullanılmıştır.

O zaman Ruh Allah'ın kendine ait bilgileri kitap haline gelecek şekilde peygamberlere göndermesiyle Kitaplara Allah’ın ruhu ifadesi kullandığı gibi İblisin vesveselerinden insanlar içerisinden kendisine yönelenlerden bazılarını arındırarak söyledikleri ve yaşadıkları vahyin dışına çıkmaması nedeniyle peygamberlere de ruh ifadesi kullanmıştır.

4/ 172- Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır.

4/173- Ama iman edenler ve Salih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara Kendi fazlından ekleyecektir de. Çekimser davrananlar ve büyüklenenler, onları acıklı bir azapla azaplandıracaktır ve kendileri için Allah'tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır.

Kuran'ın bir kelimeyi farklı yerlerde kullanması sonucunda bulunmuş olduğu bir cümleyi bir ayeti veya bir konuyu nasıl farklılaştırdığını anlatmaya çalıştım.

İşte Kuran'da geçen İsa’nın yaratılışı Âdemin yaratılışı gibidir. Diye bahsedilen Âdem nasıl bir âdem kelimesi konu içerisinde nasıl bir yere yerleştirilmiş onu anlamaya çalışalım.

İSA’NIN YARATILIŞI HAKKINDA KURAN'IN ANLATTIKLARI.

Kuran'ın içerisinde geçen ve insanların anlamasını oldukça zorlayan konulardan birisi de İsa'nın yaratılışı ile ilgili Kuran'ın anlattıklarıdır. Bu da insanların Kuran'ı anlamak için yaptıkları egzersizin yetersizliği ve ön yargılardan arına-mamalarından kaynaklanmaktadır. Şimdi kuranda geçen İsa ile ilgili her ayetin anlamına bakarak orada İsa'nın nasıl yaratıldığını kurandan anlamaya çalışalım.

19/16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.

19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

İsa’nın yaratılışı hakkındaki yanılgıyı ayette geçen şu ifade oluşturmaktadır.” Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.”

Ruh kelimesi genelde bu ayette mütercimler tarafından yanlış tercüme edilmiştir. Ruh burada Cebrail değil Allah tarafından yanıldığı zaman düzeltilen ve konuştukları zaman vahiy konuşan ve yaşadıkları vahyin dışına taşmayan ve yanlış söz ve eylemde bulundukları zaman düzeltilen nebi olan bir elçidir. İşte mütercimlerin kendi ön bilgi ve yargılarının sonucunda ruh kelimesini parantez içinde Cebrail diye göstermişlerdir.

Kâinatta yaratılan bütün varlıklar, bir sünnet çerçevesi içerisinde yaratılmışlardır. Bulutsuz yağmurun yağmaması, denizsiz geminin yüze-memesi, kör olanların görememesi veya ölenlerin dünya hayatında geri dönmemesi gibidir. Hani atalarımız Ateş olmayan yerden duman çıkmaz demişler ya tıpkı onun gibidir.

Allah her şeyin yaratılışını mutlaka sebep ve sonuç ilişkilerine göre yaratmıştır. İlk yaratılış hariçtir. Bu konudaki Vahiy dinlerini kabul etmeyen deist ve ateist olanların bulgularını kabul ediyor, objektif olarak evrendeki yasaları bilimsel olarak incelemelerine yapılan testler sonucundaki bulgulara katılıyorum.

Buna alternatif olan ve Allah'ın yarattıklarını ince ince düşünmeyen ve kendilerinin Allah'tan geldiği dinlere inandığını zanneden ehli kitabın da ortaya koydukları orijinal vahiyden uzaklaştıkları zan ve tahminle ortaya koydukları din anlayışlarına da katılmıyorum.

Allah’ın insanlara sunduğu din; Allah'ın göndermiş olduğu vahiylerle yaratmış olduğu kâinatın yasalarının birbirleriyle çatışmadığı dindir. Allah her şeye bir sünnet koymuştur. Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik yoktur. Dönüşüm değişiklik de yoktur.

Deistlerin Allah insanlara kitap peygamber göndermez. Ve ahi ret âlemi de yoktur. İnancının doğru olmadığı gibi sofistlerin de evren yasalarını çiğneyen şeyhlerini göklerde uçuran Allah’tan olmayan fakat Allah’tanmış gibi sundukları din anlayışları da doğru değildir.

7/ 185- Onlar, göklerin ve yerin 'bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete (melekût) Allah'ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar?

35/ 43- (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.

Allah’ın insanlara gönderdiği din Allah’ın Kâinatta koyduğu yasalarla göndermiş olduğu vahiy yasalarının bütünleştiği örtüştüğü çelişkiye düşmediği dindir.

30/ 30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir Hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Allah Bir taraftan yaratmış olduğu kâinatta çelişki bulunmadığını söylerken, Bir taraftan da nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu, vahiylerde de çelişki bulunmadığını söylemiştir.

67/ 3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

Bir taraftan da nebiler aracılığı ile gönderdiği kitaplarda çelişki olmadığından söz etmektedir.

4/ 82- Onlar hala Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

18/1- Hamd, Kitap'ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir.

O zaman İsa’nın yaratılışı âdemin yaratılışı gibi ayetten ne anlamamız gerekir?

a)-İsa Babasız ve anasız yaratıldı

b)- İsa’nın Anası var, fakat babasız yaratıldı.

c)- İsa da diğer insanların yaratılışı nasılsa bir anadan bir babadan yaratıldı.

Doğru olan şıkkın c şıkkı olması daha uygun değirmidir? Bakınız Kurandan insanların yaratılış biçimini Allah şöyle açıklamaktadır.

22/5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa objektif olarak gözlenen yaratılma böyle olmuştur. Böyle olmaktadır. Ve böyle yaratılmaya devam edecektir. Tabi ki insanlar doğayı bozmadıkları sürece Doğal şartlar altında Bir baba ile bir anadan yaratılacaktır.

Bu açıklamalardan sonra, İsa'nın yaratılış biçimini onunla ilgili geçen ayetlerden anlamaya çalışalım. İsa Eğer Âdem gibi yaratılmışsa İslam ve Hristiyan toplumlarının kafasında fotoğrafladıkları babasız ve anasız yaratılmadığı, bir gerçektir. Çünkü İsa'nın bir anası olduğu bellidir. Bunu hiç inkâr eden de yoktur. Ama âdem ise ilk insandan bahsediliyorsa, hem anasız hem babasız yaratılmıştır.

Tekrar İsa’nın yaratılış biçiminden başlayarak âdem gibi nasıl yaratılmış onu yakalamaya çalışalım.

19/16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.

19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Önce Ayette ifade edilen “Böylece ona ruhumuz göndermiştik,” Cümlesinden Gönderilen ruh nedir? Ya da kimdir? Şöyle şıklarıyla sorgulaya çalışalım.

a)- Gönderilen Allah’ın kendisidir. Hristiyanlar böyle düşünmektedir. Çünkü İsa’nın babası Allah’tır diyorlar. Bu Anlayış kurana göre doğru değildir.

b)Gönderilen ruh Cebrail’dir. Vahyin orijinalinden sapmış anlayışa sahip İslam toplumları da böyle inanmaktadır. Kurana göre Bu da doğru değildir.

c)- Gönderilen ruh nebi ve resuldür. Çünkü Düzeltilmiş bir beşer ifadesi kullanılmaktadır. Kurana Göre doğru olan bu olması gerekir.

Üçüncü c şıkkına inanan insan sayısı yok denecek kadar azdır. Yukarıdaki kuranın anlaşılması konusunda örneklendirmiş olduğum ayetlerde Ruh kelimesi nebiler için kullanıldığı gibi bunun dışında da kullanılmıştır ben sadece kuran nebi elçi için kullanılan ruh ile ilgili ayetleri örneklendirdim. Konumuz ruh kelimesinin detaylı bir açıklaması olmadığı için derinlere inerek vakit kaybetmek istemedim.

Kurana Göre Allah'ın gönderdiği ruh nebi ve resul olduğu bir gerçektir. Doğru olan Meryem'e gelen elçi bir peygamber olması gerekir. Hâşâ Hristiyanların söylediği gibi ruh Allah anlamında ise hâşâ baba Allah ise Allah çocuk edinmemiştir. O yaratmıştır. Yarattığı şeylerde de onunla ilgili ayetlere baktığımız zaman bir anadan bir babadan olduğunu görmekteyiz. Tıp ilmine ve kurana göre yaratılışın gerçekleşebilmesi için erkeğin sperması ile kadının ana rahmindeki yumurtanın alaka ilgi kurması gerekiyor. 22/5

Eğer Âdem ilk insan olarak algılanıyorsa İsa ilk insan değildir. İsa’ya gelinceye kadara milyarlarca insanlar yaratılmış. Allah bunların hepsini bir sünnet çerçevesinde yaratmışsa İsa’ya gelince bu sünnetini değiştirmiş midir? Kurana göre Allah'ın sünnetinde bir değişiklik yoktur.

35/43- (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.

48/23- (Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.

Evet, sünnet kelimesi kuranda kavimlerin helaki yaratış biçiminin sürekli tekrar ede gelmesi sosyal toplumlarda devamlı önde gelenlerin gelen elçileri inkar etmeleri hep Allah’ın sünneti olarak anlatmaktadır.

Kuran’da geçen Meryem hakkında Allah'ın söylediklerini doğru anlamaya çalışalım. Meryem Kuran’da iki övülmüş kadından birisi olarak zikredilmektedir.Ayrıca kuran iki yerilmiş kadını da örneklendirerek insanlara mesaj vermektedir.

3/42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve âlemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.

66/10- Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan Salih olan iki kulumuzun nikâhları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi.

66/11- Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana Kendi Katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar."

66/12- İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.

Top of Form
Bottom of Form
Vermiş olduğum ayet örneklerinde Meryem hakkında Allah övülmüş kadın olarak bahsetmektedir. O zaman Hâşâ Meryem bir fahişe değil. Peki bu çocuğu babasız mı meydana getirdi. Onu aramaya çalışalım. Meryem suresinde zikredilen ve İsa’nın doğumuna kadar geçen süreci incelemeye çalışalım.

19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Kuran’da anlatıldığına göre Meryem ile kavmi arasında büyük bir uyumsuzluk görüldüğü anlaşılıyor. Bütün peygamber ve Allah dostlarında olduğu gibi müşrik ve kâfir olan kavimler Allah'ın bir sünneti olarak Meryem’e işkence ve zulüm çektirmişlerdir. Kuranda geçen perde kelimesi İman edenlerle iman etmeyenler arasındaki hayata bakışın yaşamın tamamen birbirlerine zıt bir anlam ifade ettiğini sembolize etmektedir. Yoksa kumaştan satenden perde değildir.

17/45- Kuran okuduğun zaman seninle ahir ete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.

Yukarıda Meryem hakkında ayetlerden anlaşıldığı gibi, Meryem Kavminden din ve yaşam biçimi ile ayrılarak Allah'tan bir elçi ile karşılaşıyor. Ruh ve düzeltilmiş bir beşer. Nebilerin dışında kullanılmaz burada da nebiler peygamberler için kullanılmıştır. Ruh kuranda Allah'tan gelen bilgi anlamında ise de bu kitaba evrene tecellisi, peygamberlerdeki diğer insanlardan farklılaşarak konuştukları ve yaşadıkları vahiy ve vahye uygun yaşaması sebebiyle Ruh olarak da geçmektedir.

4/171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (OL kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa o’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

Bakınız ayette Elçi, Allah’ın kelimesi, Allah’tan bir ruh ifadeleri ile bütünleşmektedir. Demek ki Ayette Meyreme Allah'ın gönderdiği ruh bir nebi bir elçi olan bir kelimeyi ifade etmektedir. Düzeltilmiş bir beşer Hiç bir zaman nebiler dışında kullanılmamıştır. Nebilere de şeytan musallat olur. Ama Allah Onların katmalarını kaldırır Kendi ayetlerini sağlamlaştırarak onları düzeltir. İşte nebileri diğer insanlardan farklı kılan özellik budur.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İşte Meryem’e Gelen elçi İslam toplumlarının anladığı gibi bir Cebrail değil Allahın kendi katından insanlara elçi olarak gönderdiği insanların kendi içlerinden insan olan bir peygamber olduğu muhakkaktır. Konu içerisinde ayetleri incelemeye devam edersek umarım ön yargısız besmeleyle Kuran’a yaklaşanlar anlayacaklardır. Konu içerisinde Allah'tan gelen ruh’un Meryem’le şöyle bir aralarında konuşma geçmektedir.

19/18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."

Bu İfade Meryem’in takva sahibi bir kadın olduğunun kanıtıdır.

19/19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."

Bu İfadede Meryem’e gelen elçinin takva sahibi birisi olduğunu, öyle kendiliğinden gelmediğini bunu Allah dilediğini Allah'ın bir elçisi olduğunu gelecekte olan bir erkek çocuğu müjdelemek için burada olduğunu üstüne basa basa anlatmaktadır. Üstelik Ayette geçen çocuk armağan etmek için ifadesi de ayette dikkat çekmektedir. Gelen elçi bir peygamber değilse nereden bilsin gayıptan bir haberi İşte peygamberlerin bir özelliği de gelecek olayları tıpkı olmuş gibi Allah'tan bilgi alarak bilmeleridir.

19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.

Evet, doğru Meryem’e hiçbir beşer dokunmadı. onunla evlenmedi. O azgın utanmaz bir kadın da değildi. Çünkü halkın Meryem hakkında düşündükleri, Meryem’in Namusunu yitirme anlamında değil, Meryem’in Toplumun örfünden ananelerinden yaşam biçiminden farklılaştığı için böyle söylemektedirler.

19/28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."

Burada Kuran'ın anlaşılması konusundaki hassasiyete dikkat çekmek istiyorum Kuran aile kelimesini aynı din bağı olanları aynı aile olarak kabul etmiştir. Harun Musa peygamberin kardeşidir. Musa kavmi milattan önce takriben bin üç yüz yıllarında filan yaşamışlardır. Meryem ise miladın başlangıcındadır. Aradan bin iki yüz bin üç yüz sene geçen biriyle gerçek anlamda nasıl kardeş olabilir? Bunu da düşünmeniz için örnek olsun diye verdim.

Asıl burada halkının bahsettikleri ve Meryem hakkında söyledikleri Meryem’in din ve yaşam biçimidir. Onların rahatsızlıkları Meryem’in dinidir. O kendi müşrik inançlarından değildi. Ondan dolayı Meryem hakkında atıp tutmaktadırlar.

19/21- "İşte böyle" dedi. "Rabbın, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.

Elçi Meryem’e cevap veriyor. "Rabbin, dedi ki” Bu Benim için kolaydır. Nasıl Allah için kolay mümin’un suresinde nasıl kolay olduğunu şöyle anlatmaktadır.

23/ 13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.

23/14- Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.

Bir de hac suresinde aynı olay tekrar edilmektedir. 22/5

İşte Allah'a göre kolay olan yaratma böyledir. İnsanlar sanıyorlar ki; ol dendi mi bir süreç sünnetini kaldırarak sanki gökten zembille iner gibi algılıyorlar. Peki, olup bitmiştir ifadesinin arkasından neden İsa’ya Meryem hamile kalarak onu dokuz ay karnında taşımaktadır?

19/ 22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.

Burada Meryem’e gelen elçi kimdir? Sorusuna iki cevap vardır. Birinci şık Meryem’e gelen elçi melek Cebrail diye düşünürsek Cebrail İslam ve Hıristiyan inançlarına göre peygamberlere vahiy getiren bir melektir. Meryem’in bir peygamber olması asla düşünülemez. Çünkü peygamberleri Allah kuranda erkeklerden seçtik ifadesi kullanmaktadır. O zaman Meryem’e gelen elçinin Cebrail olması düşünülemez.

16/43- Biz senden evvel kendilerine vah yettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.

16/44- (Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.

Bu ayetlere göre Meryem’e gelen elçi Cebrail olamaz. Çünkü Meryem bir kadın o bu ayetlere göre Meryem bir peygamber değildir.

İkinci seçenek Meryem’e gelen elçi bir peygamberdir. Meryem’le konuşan ona erkek bir çocuk armağan eden gelecekteki bir peygamber olacak olan İsa’yı müjdeleyenin bir peygamber olması kuranın bütünlüğüne göre daha uygun olması gerekir.

Çünkü Her peygamber kendirlerinden önce gelenleri doğrulamış ve tasdik etmiş kendisinden sonra gelecek olanı da müjdelemişlerdir.

61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmet" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.

7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkiri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.


Bu Ayetlere göre peygamberlerin iki özelliği vardır birincisi kendilerinden önce gelmiş olan peygamberleri tasdik etmeleri ve doğrulanması ikincisi de kendilerinden sonra gelecek olan peygamberin de müjdecisi olmalarıdır. Bunlar iki gayıp haberidir. Bu ifade Onların bir peygamber olduklarının kanıtını gösterir.

12/102- Bu, sana (ey Muhammed) vah yettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.

3/42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve âlemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.

3/43- "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rükû edenlerle birlikte rükû et."

3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vah yediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.

Kuran hayalî bir kitap değildir. Söylemle eylemin buluştuğu ve insan olan insanlar içerisinden insanlara örneklik teşkil edebilecek birini Allah insanlara elçi olarak göndermektedir. İşte kâfirlerin melekten bir peygamber beklemelerine Allah şöyle cevap vermektedir.

17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Evet, Allah insanlara insanlar içerisinden insanlara söylediklerini ilk olarak kendisi uygulayan örnek nebiler göndermiştir. Bakınız insanlar şaşırtan anlamalarında güçlük çektikleri ayet şudur.

19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.

Meryem’e evet hiçbir erkek eli değmedi. O güne kadar toplumların onun hakkında söyledikleri sadece zan ve tahmindi. Ama Allah diledi mi kendi katından temiz bir elçiyle bir peygamberle evlendirmesi Allah'a göre zor bir iş değildir. İşte Allah bani sana bir çocuk armağan etmem için gönderdi. Ve bu olacak olan çocuk Allah'ın bir kelimesi Allah'tan olan bir nebi olmakla insanlara bir belge insanlara bir ayettir.

19/19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
Eğer kuranda geçen elçi kelimesini Cebrail’e hasrederseniz böyle deist ve ateist toplumları güldürecek alay konusu edecek anlamlar ayete yüklersiniz. Burada o elçinin kim olduğunu konu içerisinde anlatmasa da kuranın başka yerlerde başka konularda bunun kim olduğunu anlatmaktadır.

KURAN'DA PEYGAMBERLERE VAHYİ CEBRAİL GETİRDİĞİNE DAİR AYET YOKTUR.

Kuran’da Vahyin nebilere Cebrail aracılığı ile geldiğine dair hiçbir ayet yoktur.

Nebiler için kullanılan elçi kelimelerini hep Cebrail diye anlamışlar ve çevirmişlerdir. Bu Konunun da konumuzla ilgili olduğu için aydınlatmak istiyorum.

2/ 97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren odur.

2/98- Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır."

Ayette geçen Cibril Allah'ın peygamberlere kendi vahyini ilka ederek insanlardan dileyenlere kendi yolunda yürümeleri için vahiy iletme olgusudur. Gerçeğidir. İşte iman edenlerle iman etmeyenleri bir birinden temel olarak Allah'ın insanlar içerisinden seçtiklerine vahiy iletmesi ve onlarla konuşmasıdır. Şu ayet de peygamberlerle Allah arasında bir aracı olmadığına işarettir.

42/ 51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahy ettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

“Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile”

Allah'ın peygamberlerle işte vahiyle direk konuşmaktadır. Kuran nebi ve resul olan bu elçileri Diğer insanlardan ayırarak onu farklı bir konuma taşımıştır. Kuranda geçen elçi kelimesini nebiler için Allah kullandığı halde O kelimeleri Cebrail için meallere ve tefsirlere yansıtmaları konuların anlayışı tamamen çarpık bir hale dönüşmektedir. Bunları Kuran'dan örneklendirmeye çalışalım.

Kuranda iki surede detaylı olarak geçmektedir. Bu iki surede geçen nebi anlamında kuran söz ettiği halde onu Cebrail anlamında mealler'deki yanlışlığa örnek verelim.

HAKKA SURESİ

69/ 40- Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.

69/41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?

69/42- Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?

69/43- Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.

69/47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.

69/48- Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.

TEKVİR SURESİ

81/ 19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;

81/20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.

81/21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.

81/22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.

81/23- Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür.

81/24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)

81/25- O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.

Hakka ve tekvir suresinde geçen iki ayette kuranın Allah tarafından gönderilen elçinin sözü olduğunu anlatmaktadır.

81/ 19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;

69/ 40- Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.

İki Konuyu da dikkatlice okuduğunuz zaman onur sahibi ve şerefli bir elçinin kim olduğunu konunun devamında söylemektedir Allah tarafından kalbine vah yedilen elçi Muhammet peygamberdir Allah katında önemli bir yeri olan şerefli elçinin getirdiği kuran bir şairin sözü değildir. Siz onu kabul etmeseniz de Allah onu onur sahibi bir makama yükseltmiştir onun getirdikleri vahiyler. Kendi havasından değildir onun söyledikleri vahyolunmakta olan bir vahiydir.

53/2- Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.

53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Yine adem ile ilgili konumuza devam edelim.


3/42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve âlemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.

3/43- "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rükû edenlerle birlikte rükû et."

3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vah yediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.

3/45- Hani melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahi rette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır."

3/46- "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O Salihlerdendir."

3/47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."

3/48- "Ona Kitapı, hikmeti, Tevratı ve İncili öğretecek."

3/49- İsrail oğullarına elçi kılacak. (O, İsrail oğullarına şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."

Kuranı anlamayı kendisine dert edinmeyen nasıl bu olayları kavrayabilir ki? İnsan hangi işe yönelirse ve yöneldiği şeylere değer verdiği kadar onlardan değer olarak geri döner. sadece bunlardan insanlar nüans farkıyla ayrılmaktadır. İnsanların kendileri hangi yola gidecekse o yolda yürümeyi kendisi istemesi gerekir. Ama insanların dışındaki varlıklara sen yöneldiğin onlarla gereği gibi ilgilenirsen mutlaka karşılığını tastamam alırsın.

Kuran'ı anlamak da öyle Sen dini inançlarını geleneksel olarak ata dininden öğrenir hayatını onun üzerine bina edersen Allah sana doğru olan bir dini nasip Asla etmez.

3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vah yediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.

Kalemleriyle kura atmak ne demek? Sanki bunlar tombalamı oynuyorlar? da Meryem’i sorumlulukları altına alacaklar? İşte bu ayetin de yanlış anlaşılmasına sebep olan bir ön yargı da sanki Meryem Zekeriya’nın yeğeni veya yakın biriymiş de Zekeriya Meryem’i koruyuculuğu altına almış. Zekeriya’nın yanında büyümüş o anlamda sorumlu kılındığını anlatmaktadırlar.

Kuran'ın hiçbir yerinde akıl baliğ çağına ermiş ve akıllı olan bunak olmayan bütün insanların sorumluluğunu bir başkasına yüklememiştir. Herkesin sorumluluğu kendisine aittir. Sadece kadının sorumluluğunu evli kaldıkları sürece erkeğe yüklemiştir.
Bakınız Meryem ve Zekeriya ilişkilerinden kuran şöyle söz eder.

3/35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.

3/36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."

3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti. ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.

3/38- Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi.
Şu iki ayeti karşılaştıralım ve iyi düşünelim. Kura çekmek ve Meryem’in kura sonucunda sorumluluğun Zekeriya’ya verilmesi ne demektir?

3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vah yediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.

3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.

Elbette bunlar insan hayatına yaşam biçimlerine müdahale sonucunda olan olaylar değildir. Ama olayları Allah anlatırken sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlama sanatı yaparak bize anlatmaktadır. Biz ayette geçen sorumluluk neyi ifade ediyor onu düzgün anlayabilirsek konuyu kavramamız kolaylaşacaktır.

4/34- Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allaha), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah Yücedir, büyüktür.

Allah yaratılış olarak insanları farklı farklı yaratmıştır. Onların farklılıklar olarak yaratılması onların Allah katında sadece verilen rol ve görev taksimi nedeniyledir. Yoksa Allah katında insan olarak yaratılanların hiç birinin hiç birine karşı üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvadadır. 

Yani Allah'ın sana verdiği görevi hassasiyetle üstlenerek onu yerine getirme çabasıdır. Allah iman edenlere dünyada yarışmaya davet etmektedir. Kadın yaratılış ve görev farklılığı olarak farklı bir konumda olması onun Allah katında aşağı bir konumda olduğunu gerektirmez.

4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

Bu Konularla ilgili web sayfamda Kuranda Tanımlanan Erkek ve kadının yeri konulu makalemde anlatmıştım. Burada asıl bizim konumuzu ilgilendiren Allaha gönül vermiş erkek ve kadınların dünya hayatında düzgün olarak vahyin gölgesinde yürüyebilmenin kuran bize yolunu nasıl çizdiğini anlamaktır.

Evet Müslüman bir erkek ister nebi olsun isterse elçiler dışındaki erkekler olsun kadınlarına karşı ayette ifade edildiği gibi “erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.”

Elbette her insan özgür olarak kendi yolunu istediği gibi seçer ve istediği yolda yürüyebilir. Ama Allah evlilik hayatında Müslüman bir erkeğin karısının doğru yolda gidip gitmediğinden sorumludur. Ve onu evli kaldığı sürece vahyin gölgesinde barınma ve barındırma zorunluluğu vardır. Eğer vahyin gölgesinden kadın veya erkekten herhangi birisi saparsa ikisinin evlilikleri haramlaşır..

Yani Müslüman olan bir erkek ile Müslüman olan bir kadın ancak evlilik hayatlarını sürdürebilirler. Onlar evli kaldıkları sürece birbirlerinin velileridirler.

9/ 71- Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

Yoksa Müslüman Olan bir erkek Müslümanlıktan vaz geçen bir kadını yanında barındırması haram olduğu gibi onun velilik hakkı da kalmaz Müslüman bir kadın için de aynıdır. Müslümanlıktan vaz geçen evlilik akdini fesih etmiş hükmündedir. Öyle bir erkeğin yanında evli olarak kalmasını Allah yasaklamaktadır.

60/ 10- Ey iman edenler, mümin kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mümin kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mümin kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikâhlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Bu Ayetlere göre Zekeriya’nın sorumluluğu altına Meryem’in girmesi onların evlilik sözleşmelerini imzalamaları şartı vardır. Yoksa eğer baba oğuldan sorumlu olsaydı Nuh oğlunu yola getirirdi.

11/ 45- Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin vaadin de doğrusu haktır. Sen hâkimlerin hâkimisin."

11/46- Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, Salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."

Eğer oğlu anasını babasını kurtarabilseydi İbrahim peygamber anasını babasını kurtarabilirdi.

6/ 74- Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum."

9/ 113- Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.

9/114- İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.

Vermiş olduğum ayet örnekleri İnsanların evli olan karısı hariç buluğ çağında ise onlara karşı hiçbir sorumluğu yoktur. Onları peygamberler de olsalar yola getirme görevleri de yoktur. Ama kendi kadınlarına karşı her Müslüman erkek sorumlu ve gözeticidir.

İşte Kuran'ı okurken Kuran bütünlüğü içerisinde bir kelimenin veya bir ayetin veya bir ayet içerisinde geçen cümlenin ne anlama geldiğini başka kelimeler ve ayetlerin yerini değiştirmeyecek onların sınırlarını ihlal etmeyecek şekilde anlamak kuranı ancak doğru anlamaya götürür.

İsa’nın Yaratılışı ile ilgili ayetlerden İsa’nın babasız olmadığını sanırım öğrenmiş olduk İsterseniz İsa’nın babasız olduğu konusunda bir kardeşimizin makale hazırlarken benim makaleme rastlayınca şu itirafta bulunmuştur.
*
Arif Aydoğmuş diyor ki:

Ekim 12, 2010, 22:00
Merhaba sevgili Ali Rıza Bey;

bu yorumumu yazdıktan bir süre sonra, gelen yorumlardan birinde bir arkadaş sizin sitenizi ve konuyla ilgili yazınızı önermişti ve ilgiyle okumuştum yazdıklarınızı. Sitenizdeki yazınızın giriş cümlelerinde önemli bir şeyi farkettim. Gerçekten de İsa peygamberin “babasız olduğu” ön yargısına sahip olduğumu fark ettim ve ayetleri hep bu ön yargı ile değerlendirdiğimi gördüm.


Tekrardan buraya yazma gereği duymadım ancak belirttiğiniz bakış açısıyla ayetleri kafamdan tekrar gözden geçirince gerçekten de İsa peygamberin “babasız olduğuna” dair herhangi bir ifade olmadığını gördüm.

Değerli katkılarınız ve düşünceleriniz için teşekkür ederim. Kendi adıma daha önce okuduğum yazınızda da bu yazdıklarınızda da hissemi aldım.Tekrar teşekkür ederim. Konu üzerinde yoğunlaşan kuranda kafasına takılan bir ayetin ne demek istediğini anlamak isteyene Allah yolunu gösteriyor.

Asıl konumuzun anlaşılmasında önemli bir yer işgal eden âdem kelimesinin ne anlama geldiğini konu içerisinde geçen İsa nasıl âdemin yaratılışı gibi olur onu anlamaya çalışalım.

ÂDEMİN YARATILIŞI KURAN'DA NASIL ANLATILMAKTADIR.

Kuran'da Âdem hakkında iki kelimenin farklı olarak farklı yerlerde kullandığını görmekteyiz. Birincisi insanların yaratılış biçimini lisanı haliyle varlıkları konuşturarak insan olma haline kadar geçen süreç içerisinde bahsedilen âdem’dir. Bu bütün insanlığın yaratılış biçiminin temelini oluşturmaktadır.

İkinci âdem ise İnsanlar içerisinden kendisiyle insanlar arasında elçi olarak seçtiği ve kendi vahyini aktardığı peygamber olarak kullanılan bir Âdem’den söz ettiğini görmekteyiz.

Yine İslam toplumlarında ve ehli kitap toplumlarında anlaşılan âdem ilk insandır. Olayın detayına girmek istemiyordum ama bu konu kuran okuyucularının ve ıslama sempati duyanların beyinlerinde devamlı soru işareti olarak beklemektedir.

İslam toplumlarında Âdem ve Havva hakkındaki bilgi genel olarak Tevrat’tan aktarılmadır. Allah ilk olarak âdemi yaratır. Daha sonra Havva’yı Âdem’in sağ kaburga kemiğinden yaratır. İkisi evlenirler. Her doğan çocuklar ikiz olarak doğarlar. periyodik olarak doğan çocuklar her batında biri kız diğeri erkek olarak doğarlar. Âdemin şeriatında bir batında doğanlar kendi aralarında evlenemezler ama başka batından olanlar birbirleriyle evlenerek bu güne kadar insanların ilk çoğalmasının kardeş evliliği ile başlatılıp Kuran'a muhalefet eden bir çoğalma inancı genel olarak hâkimdir.

KURANA GÖRE YARATILIŞ VE ÂDEM

29/19- Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah'a göre kolaydır.

29/20- De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahi ret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

Kuran iki yaratılıştan bahsetmektedir. Birincisi dünya hayatındaki insanların yaratılması ikincisi de ahi ret hayatındaki yaratılmadır. Bizim bilgi sahibi olmadığımız yaratılış Ahret hayatı ile ilgili yaratılışla Dünya hayatında insanların ilk yaratılışıdır. Ama şu anda yaratılış biçimimiz bu güne kadar ilk yaratılıştan sonra bir sünnet çerçevesinde devam edip gitmektedir.

Ama ilk yaratılışın tek bir Âdem ve tek bir Havva’dan olmadığı kesindir. Çünkü Allah gönderdiği kitap ile yarattığı kâinat yasaları ile ters düşecek bir şey yapmaz ve söylemez. Eğer insanlar bir tek Âdem’den yaratılmış olsaydı. Karşımıza iki doğru olmayan Kurana göre engel çıkmış olurdu.

Birincisi Allah kardeş evliliğini yasaklamıştır. Bir tek âdem ve bir tek Havva’dan yaratılmış olsaydı, insanların çoğalması için Kardeş evliliği ile çoğalması zorlanmış olacaktı.

İkinci engel dört tane kan gurubu ve değişik cinslerde değişik renklerde ve değişik dillerde bu kadar insan türleri meydana gelmezdi. Nitekim kuran şöyle buyurmaktadır.

49/ 13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

Kuran okuyup kuranla olayı kavramaya çalışanlar, (Onları kutluyorum ) Kuranın bütünlüğünde ayetlerin ne söylemek ne anlatmak istediği konusunda sıkıntı yaşadıklarından sanki bu ayetten bir tek âdem ve bir tek Havva anlamaktadırlar. Bu anlayış da onların belleklerinde insanların yaratılış biçiminin âdem ve Havva’dan yaratılma ön yargısını oluşturmuştur.

Devamlı şunu vurguluyor ve vurgulamak istiyorum. Kurandan bir kelime ve bir ayeti veya bir ayet içerisinden cümleyi çıkarıp da kuran böyle diyor demek Bektaşi’nin sarhoş iken namaza yaklaşmayın ayetinden namaza yaklaşmayın cümlesini alıp kuran namaza yaklaşmayın dedi demesi gibidir. Şimdi Kuranda nefis kelimesi ne anlamda kullanılmış onu yakalamamız gerekir ki ayette ne demek istendiğini anlayalım. Bununla ilgili birkaç tane ayete bakalım.

4/ 1- Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.

Ayette bahsedilen tek bir nefisten yaratılma Gerçekten bir âdem ilk insan yaratılıp da ondan insanların çoğalması mı Kastediliyor? Yoksa Bütün insanların yaratılış biçimlerinin bir erkek ile bir kadındaki özelliklerin aynı olmasından mı söz ediyor? Şimdi kuranda geçen nefis kelimesi hangi anlamlarda kullanılmış ona bir bakalım.

Kuranda Nefis kelimesini iki anlamda kullanıldığı gözlenmektedir. Birincisi, insanın kendisi anlamında olan nefistir. Bir ayet örneği verelim.

29/ 57- Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra Bize döndürüleceksiniz.
İkinci anlamı ise insan yapısında bulunan ve insanı isyana Allaha karşı başkaldırıma ve haramlara karşı insanlara dürtü veren teklif sunan nefistir. Bunun adı kuranda bir adı iblis bir adı fıskfücur olarak geçer. Bir ayet örneği verelim.

12/ 53- "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir."

İnsanlar erkek olsun kadın olsun Hem Allah'ın yoluna gidebilecek hem de nefsin yani tutkularının yoluna gidebilecek iki eğilimde yaratılmış olan bir varlıktır. Yusuf suresinde bahsedilen nefis her erkek ve kadında bulunan yasaklara karşı insanı kışkırtan ve insanı doğru yola karşı gitmesini engellemeye çalışan bir olgudur. İnsanları meleklerden ayıran onların imtihan edilmesine vesile olan budur. Bu nefis olmamış olsaydı insanlar sadece melekler gibi olurlardı. Allah'ın emrinden dışarı çıkma seçenekleri olmazdı.

Yusuf Allah'ın kendisine verdiği takva olgusunu kişiliğinde sembolleştirmiş vezirin karısının nahoş tekliflerine karşı kendisinde var olan bu teklif eğilimine karşı isteklerini gemleyerek ondan korunmak için hapse atılmayı göze alacak kadar erkek adam olduğunu orada kanıtlamıştır. Yani yaratılışta verdiği söze sadık kalmıştır.

12/ 24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

Eğer kuranda geçen tek bir nefis ifadesini tek bir âdem peygamber olarak anladığımızda çelişkili olmayan kuranı çelişkilerle dolu bir kitap haline getirmiş oluruz. Eğer gerçekten insanlar bir tek âdem peygamberden ve onun sağ kaburga kemiğinden yaratılmış olsaydı şu ayeti nereye koyacaktık.

7/ 189- O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize Salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız."

7/190- Ama O, onlara (Âdem’in çocukları erkek ve kadınlara) Salih (bir çocuk) verince, kendilerine verdiği şey konusunda Ona ortaklar kılmaya başladılar. Allah, onların şirk koştuklarından Yücedir.

Eğer Âdem gerçekten peygamber anlamında âdem ise peygamberler asla Allah'a ortak koşmazlar onlar gönderilmiş olan vahyin çizgisinde hareket ederler. Üstelik kendileri Allah'a ortak koşmadıkları gibi kavimlerine de Allah’a ortak koşmamaları için telkinde bulunmazlar. Bakınız kuranda geçen ve insanlara peygamber olan âdemden şöyle söz eder.

3/ 32- De ki: "Allah'a ve elçisine itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez.

3/33- Gerçek şu ki, Allah, Âdem’i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti;

3/34- Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir.

Bu ayetlerde bahsedilen âdem insanlar içerisinden vahye muhatap olan nebi olan âdem’den söz etmektedir. Bu âdem asla Allah'a karşı ne ortak koşar ne çocuklarına tapar ne mal sevgisini kendisine ilah edinir onlar vahyin güdümünde hareket ederler.

ASIL BİZİM KONUMUZUN ÖZÜNÜ TEŞKİL EDEN İSA’NIN YARATILIŞININ AYNI OLAN ÂDEM KİMMİŞ ONA BİR BAKALIM.

2/ 30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Kuran’da bakara otuzuncu ayetten otuz dokuzuncu ayete kadar sıralanmış olan ayetleri eğer kuranın anlattığı gibi anlamış olsaydık kuranın bütünde geçen ayetlerin anlaşılması kolaylaşacaktı. Şimdi bu ayetlerin ne anlama geldiğini kurandaki geçen diğer ayetler ve kâinat yasalarından da yararlanarak beraberce düşünerek anlamaya çalışalım.

Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti.” Ayette geçen bu ifade mutlaka doğru bir yere konulmalıdır. Şu anda hiç başka bir ayet ve hiç bir bilgiye sahip olmasak bile bize bu ifade şunu öğretir. Yaratan, var eden bir Allah, yaratılmış var olan varlıklara yani meleklere bir halife var edeceğinden söz ediyor.

Allah yaratılanlara bir şey danışmaz ve onlardan hiç birine ne yağacağını sormadığı gibi yaptığından kimseye hesap da vermez. Ama Allah burada bir şeyler anlatmak istiyor. Önce kafamızda şimdiye kadar oluşturduğumuz ön bilgilerden arınarak sözlüklerden ve insanların bize aktardıkları bilgilerden doğru ve yanlış kendimizi kurtararak sadece kuranda geçen ifadelerden RAB, MELEK VE HALİFE, Sözcüklerinin ne anlama geldiğini aramaya çalışalım.

MELEKLER

2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

MELEK: İnsanın fiziki ve Psikolojik yapısı da dahil olmak üzere İnsanların dışındaki, İnsanların hizmetine amade olarak yaratılmış bütün varlıkların adıdır.

Ayette ifade edildiği gibi Meleklere bilgiler kotlanmış o bilgiler çerçevesinde çeperleri taşmadan her bir melek kendi görev alanları içerisinde vazifelerini ifa ederler. Melekler Allah'ın vermiş olduğu Görevi yerine getirmekle hem secdesini Allah'a yapmaktadır. Hem de insanlara yapmaktadırlar.

17/ 44- Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tespih eder; O'nu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tespihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.

2/34- Ve meleklere: "Ademe secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

O zaman meleklerle insanlar arasındaki temel farklılık meleklerde akıl yok takva yok ve fısk ve fücur da yoktur bu sebeple onlar kendi üzerlerine düşen görevi yapmakla görevlidirler. Ama insanlarda hem aklı hem takva yani güzellikleri fısıldayan bu gün insanların vicdan dedikleri olgu aynı zamanda insanlara inkârı kötülüğü başkaldırmayı fısıldayan fısk ve fücur vardır. Bunun ad yine toplum dilinde nefistir.

İnsanlar iki seçenekle karşı karşıyadırlar. Yani bir insanin aynı zamanda rabbin yolunda yürümekle hem peygamber hem Muttaki insan hem de Allah’ın hoşnut olduğu bir kul olabilmekte hem de aynı zamanda kâfir zalim şeytan da olabilmektedirler.

İşte melekler Bu iki tip insana evrene yöneldiği zaman hangi yolda insan giderse gitsin Müslüman ve kâfir ayırt etmeden meleklere gösterdiği ilgi kadar melekler onlara karşılık verirler. İşte insan bu anlamda kendi kararını kendisi vermekle ve meleklerin kendi verdiği kararlara dünya hayatında hizmet etmekle bir halife unvanı taşımaktadır. Halife hem dünya hayatında Allah’ın vekili anlamında Allah adına iş görme hem de Allah'ın bilgilerini topluma ve kendisine yaptırım olarak uygulamakla da halife özelliği taşımaktadır.

33/ 71- Ki O ( Allah), amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla kurtulmuştur.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Kuran burada sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak hüsnü tahlil sanatı yapmıştır. Yerler ve gökler Bir melektir Onlarda akıl irade ve takva yoktur bu sebeple onlar yanlış yapmazlar. 

İnsan ise hem doğruya hem de yanlışa gidebilme eğiliminde yaratılmış olan bir varlıktır, İnsanın halife olması ve bu iki seçenekten birisini kabul ederek yol seçmesi kendi özgür irade alanı içerisindedir. Burada ifade edilen, onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. Sözü fısk yolunu seçen insanlar için kullanılmış olan bir ifadedir.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.

2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

2/38- Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."

2/39- "İnkâr edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır."

Buraya kadar bakarada geçen ayetler Yaratılmış olan varlıkları bize lisanı haliyle konuşturarak yaratılmış olan her varlık hakkında bize kuran bilgi vermektedir. Melek kavramı içerisinde ister istemez insan ve halife kavramına da değindik. Ama Halifenin biraz daha detayına girerek ne anlama geldiğini toplumların halife sözcüğünden ne anladıklarını kısacık da olsa kuran gözüyle anlatmaya çalışalım.

HALİFE

Halife kelimesi Kuran'da iki anlamda kullanılmıştır.

Birincisi İnsanların yeryüzünde ve kâinatta en mükemmel olarak yaratılmasıyla bütün varlıklara hükmedebilme onlar üzerinde tasarruf sahibi olmak bakımından yetkili ve sorumluluk alma açısından kullanılan halifedir.

39/ 39- Yeryüzünde sizi halifeler kılan O'dur. Öyleyse kim inkâr ederse, artık inkârı kendi aleyhinedir. Rableri Katında kâfir olanlara kendi inkârları gazaptan başkasını arttırmaz ve kâfir olanlara kendi inkârları kayıptan başkasını arttırmaz.

İkinci Anlamda kullanılan halife İse Nebi ile ve nebilerin getirdiklerini kabul edenlerin güç ve iktidar sahibi olduklarında iyilikleri emreden ve kötülüklerden insanları sakındıran Mazlumun üzerindeki zalimin zulmünü bertaraf eden anlamda kullanılan halifedir.

38/26- "Ey Davut, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır."

Bazı İslam toplumlarında Halifelik adı altında kurulan devletlerin büyük bir çoğunluğunun Aslında halife olmadıkları onlar kendilerinin anladıkları dini ve yaşam biçimini tebaasına dikte ettikleri bir gerçektir. Bazı kuran okuyucuların ve din adına fetva verenlerin Kuran'da devlet ve halifelik olmadığını öne sürmeleri doğru değil, bu yanlış uygulamalara karşı onların bu söylemleri kur ani değildir. 

Allah örnek bir peygamber ve örnek bir toplumla hem fert hem de toplum devlet halinde Allah'ın yeryüzünde emirlerinin nasıl uygulanacağına ait bir halifelik örneğini kendisi ve kendisinden sonraki dönemlerdeki insanlara örnek bir model olarak yaşamalarını istemiştir.

2/ 142- Birtakım beyinsiz insanlar: "Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da. O dilediğini doğru yola yöneltir."

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Kuran bu toplumun yaşam biçimini tarihe bir belge olarak koymuş ve insanlar içerisinde Allah'ın dininin nasıl yaşanacağını örnek bir peygamberle kılavuzlanarak kendisinden sonra geçen Kuşaklara model olması açısından pratik bir kuran anlayışının tatbikatını yaptırmıştır.

İşte Yeryüzünde takva sahipleri iktidar olduklarında eşyaya ve insanlara nasıl davranılacağını ve vahyin kurallarını kabul edenler güç ve iktidar sahibi olduklarında onu diğer insanlara nasıl uygulayacaklarını anlatmaktadır. Yeryüzünde Müslüman olmayanlar iktidar sahibi olduklarında onlar ekini ve nesli yok ederler.

2/ 204- İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır.

2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

2/206- Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.

Ama Müslüman olanlar yeryüzünde iktidar sahibi olduklarında ise adaleti ve ihsanı emrederler.

3/ 102- Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.

3/103- Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.

3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.

Müslüman olanlar eğer bir devlet olarak teşkilatlanıp onların başlarında olan bir reis Allah'ın hükmüyle hükmeden olmamış olsaydı, nasıl insanlar arasında zulmü yapanlarla ve dünyada mücadele edilebilecek?

4/ 75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?

4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

İsa Âdem in Yaratılışı gibidir konumuzdan belki biraz sapar gibi olduğumu düşünebilirsiniz. İnanın kuranda bir kelime ve bir ayeti anlamak için hani laf lafı açar diye bir söz var ya aynen onun gibi 

Kuran'da söylenen bir ayet ve bir kelime de diğer ayet kelime ve konuları açmaktadır. O konular ve ayetler anlaşılmasıyla hedeflenen konu ancak anlaşılabiliyor. Keşke insanların hepsi kuran üzerinde belirli bir anlama ferasetine sahip olsalar da detaylarına girmeden konuyu başlıklar halinde söyleyip geçebilsek. 

Şu anda bizim Asıl konumuzu teşkil eden Âdem kelimesinin Kuran'da konulduğu yeri ve konulduğu yerdeki asıl kıssayı nasıl anlaşıldığını  yakalayabilmemiz için yukarıda izah etmeye çalıştığım Rab, melek ve halife kelimelerinin anlaşılmasından sonra konunun anlaşılması biraz daha iyi kavranabileceği kanaatindeyim.

Şimdi Artık Rahatlıkla kâinatta Allah'ın yarattığı varlıkları temel olarak iki kısımda var ettiğini söyleyebiliriz. Birisi âdemoğlu şemsiyesi altında olan insanlar, bunlara kuran âdem, halife ve insan vasfına giren bütün sıfatlarıyla renkleri yaşam biçimleri cinsiyetleri davranış biçimleriyle sınıflara ayrılmış olan ve Allah'a karşı ibadet ve kulluk için yaratılmış olan varlıklardır. Bir ayetle bunu tescillemeye çalışalım.

51/ 56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

51/57- Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum.

İkinci bir varlık da Hem Allah'a secdelerini yapan hem de âdemoğlu şemsiyesi altında bulunan bütün varlıklara secde eden onların hizmetlerine verilmiş meleklerdir. Bu Anlamda çevreye ve kainata baktığımız zaman mutlaka görebildiğimiz veya şu anda göremediğimiz bütün varlıklar ya adem şemsiyesi üst kimliği ile şekillenmiş olan varlıklardır. ya da melek şemsiyesi üst kimliği altında şekillenmiş olan varlıklardır.

ÂDEM
2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Demiştik ki Yerlerde ve göklerde Allah'tan başka yaratıklar melekler ve âdem şemsiyesi altında toplanmış insanlar diye tanımlamıştık. Fakat üçüncü bir varlık karşımıza çıktı. İblis Eğer olayı doğru kavranır hale gelmişse ya meleklerden ya da insanlardan bir varlık olması gerekiyor. 

 Ayette iblisten bahsedilirken âdeme secde etmeyen bir varlık olduğu kesindir. Eğer iblis âdem kategorisinden bir varlık ise neden meleklerle beraber anımsanarak âdeme secde etmesi istenmektedir. Yok, eğer melek kategorisine giriyorsa neden bütün melekler secde ettiği halde iblis secde etmiyor?

Kuran'da konumuzla ilgili melekler ve insanlar ile ilgili biraz bilgi sahibi olmuştuk. Şimdi de iblis hakkında Kuran'dan bilgi toplayarak onu tanımaya çalışalım. Tanıyalım ki dostumuzu düşmanımızı bilerek ondan korunmasını ve yardım alınmasını bilebilelim. Kuranda iblisin yaratılışı ile ilgili Allah'ın intak sanatı yaparak iblis ile konuşmalarını bir dinleyelim.

38/71- Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti.

38/72- "Onu bir biçime sokup, ona Ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın."

38/73- Meleklerin hepsi topluca secde etti;

38/74- Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

38/75- (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?"

38/76- Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

38/77- (Allah) Dedi ki: "Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın."

38/78- "Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir."

38/79- Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı."

38/80- Dedi ki: "O halde, süre tanınanlardansın."

38/81- "Bilinen vaktin gününe kadar."

38/82- Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım."

38/83- "Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç."

38/84- (Allah) "İşte bu haktır ve Ben hakkı söylerim" dedi.

38/85- "Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım."

Verdiğim iblis ile ilgili konuda geçen ayetlerde, İblisin ateşten yaratıldığını, İnsanların dışında yaratılmış olan bütün varlıkların âdeme ve eşine insana secde ettiği halde sadece iblisin secde etmediğini bunun sebebi sorulunca da kendisinin ateşten yaratıldığını âdemin ise topraktan yaratıldığını bahane ederek Allah'ın emrine muhalefet ederek baş kaldırdığın anlatmaktadır. 

Kuran yaratıkların tanımını lisanı haliyle anlatırken asıl görevinin yaratmış olduğu kullarını saptırmak olduğunu bu sebeple kıyametin sonuna kadar da süre istediği anlatılmaktadır.

Bu nasıl bir varlık ki insan desek insan değil melek desek melekler secde ettiği halde iblis secde etmemektedir. Ama bildiğimiz bir şey var ki; Yerlerde ve göklerde yaratılmış olan bütün canlı ve cansız varlıkların yaratılış itibariyle Allah’ı tespih ettiğini bu sebeple de secde ettiğini bilmekteyiz. Bu sebeple iblis de bir görev için vardır. o görevini yapmaktadır. Görevini yapmakla da eğer melekler familyasındansa insan ve Allah’a secde etmekte eğer iblis insanlar familyasındansa inkâr etmekte ve isyan etmektedir.

18/50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.

Burada iblis hakkında önemli bir olguya şahit olmaktayız. Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. İblis ile cin’i Kuran aynı kategoriye yerleştirdiği görülüyor.

O zaman insanlar yaratılırken ilk yaratılışlarında insanların hepsi birden istisnasız rabbim Allah’tır demişlerdi.

7/ 172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

Cin konusunu burada işlemeyeceğim ama cinlerin  Kuran'a göre ibadet ve kulluk için yaratıldığına göre onlardan Müslüman ve Müslüman olmayanlar olduğu için âdem şemsiyesi altında isimlendirilen bir varlıktır. Ama Asıl insanın yaratılış biçimine uygun olmayan bir yaşam biçimi sergileyerek yaratılışta verilen söze sadık kalmayarak dünyayı kendilerine ilahla haline getirip ahi ret âlemini unutmalarından dolayı yabancılaşması anlamında cin tabiri kullanılmıştır.

Aynen iblis de insanda var olan iki olgudan birisi olan insanın denenmesine vesile olan Kibir gurur, nefsanî duyguların körüklenerek insanları inkâra başkaldırmaya teşvik eden bir dürtüdür. Her insan içinde var olan bir sestir.

Bu insan var olduğu ve yaşamaya devam ettiği sürece var olacak olan bir haslettir. Psikoloji dilinde bunun adı alt ben ve içimizdeki çocuk olarak tanımlanan bir olgudur. Kuran'da ise bu olgunun adı iblis, fısk fücur ve nefis olarak anılmaktadır.

Öyleyse iblis melekler familyasından olup, İnsanların dünya hayatında denenmesinin asıl sebebe bini oluşturması nedeniyle meleklerden ince bir nüans farkıyla ayrılarak Cinler gibi bir misyonun görevini üslenmeleriyle cinlerden insanları sapmaya teşvik etmekle görevli bir varlık oluşuyla yaptı görev dışında bir görev yapmamakla da melek olmaktadır.. 

Dikkat ederseniz melekler insan iradesinin karar verme aşamasından sonra insan hangi yola giderse melekler o yolda insanlara hizmet verdiği halde iblisin görevi ondan farklılaşmakta sadece insanı sapmaya teşvik etmekle görevli oluşundan dolayı Allah’ın lanetlediği bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyleyse İblis insanın denenmesinin asıl nüvesini oluşturan sapma eğiliminin tetikleyicisi olan bir melektir.

38/77- (Allah) Dedi ki: "Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın."

Her insanda var olan ve insanları diğer yaratıklardan ayıran ve iki seçenekle karşı karşıya kalan insanın seçeneklerden iblisin tekliflerini asla insanlara kabul etmemesini emrederek iblis ve iblisin teklifi sonucunda şeytanlaşmış insanların yoluna uymamalarını emretmektedir. 

Dolayısı ile hem insanın iblisin teklifine uymamasını hem de iblisin tekliflerinin ideoloji haline getirilmemesini Allah insandan istemektedir. İşte bu ideoloji insanlar durdukça yaşadıkça var olacak bir olgudur. Bu açıklamalarımızdan sonra tekrar konumuza dönerek iblisin âdem ve eşine etkisini anlamaya devam edelim.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

Dikkat ederseniz bakara otuzdan itibaren Yaratılmış olan varlıkları Allah kuranda lisanı haliyle konuşturarak iblisin ortaya çıkışıyla beraber sadece âdeme meleklerin secdesinden söz ederken burada Her insanda iki yöne gidebilme eğiliminin ortaya çıkmasıyla beraber bir de âdemin yanına eş çıktı. İblisin kandırmayı aldatmayı teklif ettiği ikinci bir varlık olarak Âdemin eşi de dâhil edilmiştir.

Kuranda insanı Allah tanımlarken insan temel olarak iki parçadan iki kişiliğe sahip bir varlıktır. Ayette bahsedilen bol bol yenilmesi gereken daha doğrusu insanların güzel amellere götürmeye teşvik eden onu tetikleyen bir takva duygusu olduğu gibi onu kışkırtan haramlara karşı vesvese veren bir de iblis olgusu bulunmaktadır. Kuran bunu şöyle açıklamaktadır.

91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Her olay karşısında insanlara mutlaka iki ses gelir. Her şeyin de bir haramı bir de helali vardır. İşte o iki sesten helal ve güzel olanları yapmayı insan istiyor ve onu yapmaya karar vermişse bu ses takvadandır. Eğer kötü olan ve Allah’ın yasakladığı şeyleri insan yapmaya karar vermişse o da mutlaka iblisten fısktan nefistendir. İşte ayette bahsedilen fücur ve ondan sakınma olgusu gündeme gelmektedir. Bu da sadece insanlarda vardır.

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

İblisin görevi fücura insanları yöneltmeyi teklif etmektir takvanın görevi de insanları fücurdan korumak ve onları doğru olan davranışlara yöneltmektir.

İşte âdem ve eş durağanlıktan çıkarak hem iblisin hem de takvanın teklifleri arasında gidip gelmektedir. Yedi kocalı Hürmüz yerine iki kocalı deyim yerindeyse teklif sunulmaktadır. İşte burada karar insanındır hangi yola gidecekse onu kimse engelleyemez sadece teklif sunabilirler.

Âdem gördüğünüz gibi insanı topraktan yaratan Allah bir süreç içerisinde özene bezene yaratılırken daha iblis ve takvanın ortada görülmediği ve insanın günah ve sevaba karşı meylinin olmadığı bir konumdaki durumunu anlatmaktadır.

Tabiri caizse Allah âdem ve eşi ile şöyle konuşmaktadır. Bu mesaj aynı zamanda âdem ve eşi şahsında bütün insanlara verilmektedir. Ey âdem ve onun eşi Havva Ayşe Fatma neyse. Bakınız size istediğiniz güzellikleri yapabileceğiniz arzı yarattım. Orada hem sizin için temiz ve güzel olan nimetler verdim aynı zamanda pis ve haram olan nimetler de verdim hem güzel davranışlar ve hem de kötü davranış yolları da yarattım. 

Siz dünya hayatında adam gibi yaşarsanız yasaklamış olduklarımdan kaçınır serbest ve helal ettiklerimi yaparsanız yerseniz, siz hem dünya hayatında mutlu olursunuz hem de ahir et hayatında mutlu olursunuz bu benim vadi-m'dir. Ben vadimde dururum vadimden asla caymam demektedir.

İblis bu tekliflerini misyonlaştırarak insanların karşısına şeytanlaşarak bu yolu ilkeleştirerek insanları kandırıp şeytan konumuna düşürmektedir. Şeytan iblisin yolunun ilkeleştirilmesidir. Bakınız devam eden ayette şöyle anlatılmaktadır.

2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.

Günahsız durağan bir halden, Kuran bunu cennet ifadesi ile tabir etmektedir.  Erginlik yaşına gelince günah işleyen ve tövbe eden bir konuma gelişini  cennetten çıkarılışı olarak anlatmıştır.hem günah işleyen hem de günahından dolayı tövbe edebilen  İnsanlar denemeye tabi tutmaktadır. Nitekim kuran şöyle buyurmaktadır.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Konun'un devamında ayette bunu zaten güzel bir şekilde dile getirmektedir.

2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

2/38- Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."

Bütün insanlar ilk yaratılırken bu evreden geçmektedirler. Günah ve sevap işleme olayı iblis ve takvanım oluştuğu zaman başlamaktadır. Bütün insanlarda takva ve fıskın tesiri akıl baliğ çağında başlamaktadır. İşte yukardan beri izah etmeye çalıştığımız âdemin yaratılışı bu aşamalardan geçmektedir. İsa da yaratılırken bu aşamalardan geçmesi anlamında İsa’nın yaratılışı âdemin yaratılışı gibidir ifadesi kullanılmaktadır.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki Kuranda bahsedilen,

3/59- Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.

Bu ayette geçen âdem insanların yaratılış biçimindeki bahsedilen âdemdir yoksa insanların ilk yaratılışında anlatılan bir tek âdem anlamında olan adem değildir. Bir de Kuran'da bahsedilen peygamber olan âdemden söz etmektedir.

3/32- De ki: "Allah'a ve elçisine itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez.

3/33- Gerçek şu ki, Allah, Âdem’i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti;

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN-ANAMUR

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotail.co