3 Kasım 2011 Perşembe

19-FİL SURESİNİN TEFSİRİ.


Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla!

Fil suresi; nüzul sırasına göre on dokuz, Kuran sıralamasına göre de yüz beşinci sure olup Mekke’de nazil olan bir suredir. Beş ayetten ibarettir.

105/1- Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi?

2/258- Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah Güneş'i doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o inkârcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

Kuran kendi içerisinde kullandığı kelime ve ayetlerin ne anlama geldiğini kendisi içerisinde açıklar. Aynı zamanda bir ayetin kastettiği mana kuranın başka ayetleriyle açıklanmıştır. Bunları kavraya bilmek için Kuran’ın anlatım dilini Kuran’dan iyi takip etmek ve o mantığı yakalamak gerekir.

Belki fil suresinin tefsirini yaparken, kuranın kendi içerisindeki gizemli anlatışını yakalayamayan insanlar anlatılanların ne anlama geldiğini de kavramada güçlük çekeceklerdir. 

Devamlı üzerine basarak ve altlarını kalın çizgilerle çizerek anlatmak istediğim bir şey vardır. Bir binayı ayakta tutan ana çatılar olduğu gibi, Kuran’ı anlamak ve onu ayakta tutabilmek için ana çatıları oluşturan ayetleri iyi bilmek lazımdır. Hiçbir ayete yüklenen anlam ve mana bu ana çatıyı oluşturan ayetlere tezat teşkil etmez ve edemez.

Fil suresinin tefsirinde müfessirlerin, bakış açısının, Kuran’ın anlattığı bakış açısıyla yakından ve uzaktan bir alakasının olmadığını altını çizerek vurgulamak istiyorum. 

Allah'ın gönderdiği din ile Allah'ın yarattığı kâinattaki uyumluluk pratiğe de aynen yansıması gerekir. Bir taraftan Allah gönderdiği vahiyler arasında bir çelişki çarpıklık olmadığını söylerken, bir taraftan da Allah yaratmış olduğu evrenin yaratılışında da bir çelişkinin olmadığını vurgulamaktadır.

4/82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Kuran’ı Kuran’dan anlamak suyu kaynağından temiz ve berrak olarak içmek gibidir. Kuran’ın dışına Kuran’ı anlamak için saptığınız zaman suyun kaynağından uzaklaştıkça kirlendiği gibi, Kuran’ın berraklığı gitmekte ve yozlaşmaktadır.

Kuran’dan örneklendirdiğim üç tip ayette verilmek istenen temel mesaj şunlardır. Hem Allahtan gelen vahiy orijinli dinde bir çelişki yoktur. Hem Allahın yarattığı kâinatta bir çelişki yoktur. Hem de Allah'ın gönderdiği din ile Allah'ın yarattığı kâinat yasalarında bir çelişki tutarsızlık yoktur. 

Hepsinin birbirleriyle tamamen uyum halinde olduğu görülmektedir. O zaman akıl kelimeler ve ayetlerin kıssaların anlattıkları olayları kuran ve evren yasalarına uygun bir görünümü onaylaması gerekir. Doğru anlaşılan kuran da bu iki çatıya ters olmaması lazımdır.

Kuran’da anlatılan kavimlerle ilgili kıssaları anlamak için Kuran’ın ısrarla üzerinde durduğu çelişkisizlik ilkesine uygun olup olmadığına bakarak anlamalıdır. Yoksa kuran masal ve hikâyelerden ibaret bir kitap olmaktan öte gidemez.

Kuran kıssaları anlatılırken hem çağdaşlarına hem de gelecek nesillerin aklını kullananların ders alması için anlatılmaktadır. Yoksa süs ve edebiyat olsun diye değildir.” Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi?” Şimdi bu ifadeyi anlamak için kurandan bazı bilgileri bilmek gerekir. Mesela insanların bilmediği daha yaratılmadığı bir zaman diliminde kâinatın yaratılış evresinde bir yaratma biçimine dikkat çekilmektedir.

14/ 19- Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmüyor musunuz? Dilerse sizi giderir-yok eder ve yeni bir halk getirir.

İnsanların düşünme akıl etme ve düşündüklerini hayata geçirme kabiliyetlerini insanlara vererek onların hem kendilerinden öce gelmiş geçmiş toplumların yaşadıkları medeniyeti ve tarihi kalıntılarla keşfedebildikleri gibi, daha insanlar yeryüzünde yaratılmadan önce kâinatın yaratılış şekli nasıl olduğunu eşyanın yapısına bilgileri kotlanmış olarak yerleştirmiştir. Eğer insanlar sadece gördükleri ve yaşadıkları zaman dilimi içerisindeki bilgilerle yetinmiş olsalardı bu gün insanlar ilimde ve teknolojide bu kadar bilgilere ulaşamazlardı.

3/ 190- Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.

3/191- Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."

76/ 1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

“Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler.”İşte bu ifade insanları Kuran’ın doğru anlaşılmasını sağlar. Bu ifade aynı zamanda everendeki eşyanın bilgilerine ulaşmayı tetikler. Zikir ehlinin anlamı da budur. Hiçbir şey sebepsiz değildir. Ağaç yağmura suya muhtaçtır. Meyve ağaca muhtaçtır. Kadın erkeğe erkek kadına muhtaçtır. Gece gündüze gündüz geceye muhtaçtır.

Bu açıklamalardan sonra Allah fil sahiplerine neler yapmış onları bir görelim. Konu içerisinde neler yaptığını özet olarak bize anlatmaktadır. Fil suresi beş ayetten ibarettir. Fil sahipleri de kuranda geçen diğer kavimler gibi yaptıkları yanlış davranışların cezasını dünyada insanlar eliyle, vermekte, ya da ahiret âleminde Allah kendi eliyle cehennemle azaplandır maktadır.

Allah insanları dünya hayatında denemekte özel olarak bir ceza ve mükâfat vermemektedir. Yalnız haramları helalleri saymakta haramlara yaklaşanları trafik işaretlerine uymadığı zaman insanın başına ne gelirse evren yasalarına uymadığı zaman başına daha büyük felaketler gelmektedir.

Allah sarhoş edici şeyleri yasaklamış içtiği zaman başına felaketler gelmesi onun dünyadaki cezasıdır. Yoksa sarhoş oluşun ve ona bağlı olarak başlarına gelenlerin dışında Allahın özel bir cezası yoktur. Kuran’da kavimlerin helaki ile ilgili kıssalar yanlış anlaşılan önemli konulardan birisidir.

Nuh, ad, semud, Lut ve diğer kavimlerin helaki nasılsa fil sahipleri de bu helak olanlardan birisidir. İnsanlar kıyameti bekleyeceklerine kendilerinin ölümlerini beklesinler. Kendi ölümleri de bir kıyamettir. Artık denenme bitmiş sonucunda hesap görülmeye gelinmiştir.

Helak edilme olayı insanların tabiat kuvvetlerinin suç işlemelerinden dolayı deprem sel felaketleri fırtına suda boğulma değil. Bunlar geldiği zaman inanan ve inanmayan diye ayırım yapmaz hepsi etkilenir. Burada mecazi bir anlatımla helak olmanın dünya hayatında suç işlemeye giden yolların açılması hakka karşı duyarlılığın kaybolmasıdır. Yani ahiret âleminde cehennemde kendi yerini kendi elleriyle hazırlaması demektir.

Suç işleyenler dünya hayatında ya insanlardan karşılığını görürler. Onlar iman edenlerle savaştıkları zaman güçlerini kaybederek yenilmişlerse aşağılanırlar esir düşerler. Ya da iman edenler, savaşı kaybederlerse saltanatlarını ancak bir ömür boyu sürdürebilirler. Ölümden sonra inanmadıkları Ahiret aleminde onları yeni bir yaratılışla Allah dirilterek cehennemle suç işleme oranına göre cezalandırılacaklardır.

9/ 52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.

Evet, dünya hayatında insanlar birbirlerine engel ve destek olarak zulümlerini ve hayırlarını sürdürürler. Allah’ın dünya hayatında hiç birisine özel olarak ne bir desteği ne de bir kösteği vardır. Yalnız Allah insanlara yolu gösterir. İnsanlar ister şükretsin isterse nankörlük etsin, yapılan her davranışları kaydeder. Cezasını ve mükâfatını ahiret âlemine erteler.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

35/ 45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

Fil sahipleri , daha bir çok mal ve servet sahipleri olan kavimlerin helak edilişini başka bir boyuttan bakarak anlamaya çalışmak gerekir.

Fil suresi ile ilgili tefsirlerde Mevdudi’nin tevfimil- kuranda anlatılan bir kesiti buraya nakletmeye çalışayım.

Bu dualardan sonra Abdulmuttalib ve arkadaşları dağa çıktılar. Ertesi gün Ebrehe Mekke'ye girmek üzere hareket etti. Ama onun en öndeki özel fili olan Mahmud birdenbire oturdu. Fili harekete geçirmek için o kadar kamçıladılar ki fil yaralandı. 

Ama buna rağmen onu hareket ettiremediler. Güneye, kuzeye veya doğuya yönlendirildiğinde fil hemen koşuyor ama Mekke'ye döndürüldüğünde oturuyor ve kesinlikle o tarafa gitmiyordu. Bu sırada kuşlar gaga ve pençelerinde küçücük taşlarla sürü halinde geldiler ve Ebrehe'nin askerleri üzerine yağmur gibi taş yağdırdılar. Bu taşlar kime vurduysa cismi hemen çürümeye başlıyordu. 

Muhammed b. İshak ve İkrime, bunun çiçek hastalığı olduğunu ve Arap ülkelerinde bu hastalık ile ilk kez o gün karşılaşıldığını rivayet ederler. İbn Abbas'ın rivayetine göre, bu taş kime dokunsa onda kaşınma başlıyor ve kaşıntıdan sonra cildi patlayarak eti dökülmeye başlıyordu. 

İbn Abbas'ın diğer bir rivayetine göre, et ve kan su gibi akmaya başlıyor ve kemikleri dışarı çıkıyordu. Ebrehe de aynı akıbete uğradı. Onun bedeni parçalanarak düştü ve düşen her parçanın yerinden irin ve kan akmaya başladı. Ebrehe'nin askerleri telaş içinde Yemen'e doğru kaçmaya başladılar. Herkes, rehber olarak onlara katılan, düşman kabileden Nufeyl b. Habib'i, geri dönüş için yol göstersin diye arıyordu. 

O, onlara yardım etmeyi reddederek şöyle dedi:

"Allah sizi takip ettiğinde kaçacak yer nerede?

Burunsuz Ebrehe mağluptur, galip değil."

Bu telaş içinde Ebrehe'nin askerleri her yerde ölüyor ve yere düşüyorlardı. Ata b. Yesar'dan hepsinin aynı anda helak olmadıkları rivayet edilmiştir. Bazıları, hepsi aynı yerde helak oldu derken, bazıları kaçarken yolda öldüler demektedir. Ebrehe, Hasm isimli kabilenin bölgesinde öldü. Allah (c.c) Habeşîlere sadece bu cezayı vermenin dışında, dört sene içinde Yemen'deki iktidarlarına tamamen son vermiştir.

*************************************************************
Daha anlatılmaya devam ediyor. Ama biz bu anlatımla dersimizi aldık. Hayvanlar akıl etmezler kuşlar ve fil hakkında söylentiler asla kurana uygun değildir.

22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

Genelde müfessirler bir surenin veya bir ayetin tefsini yaparken birbirlerinden etkilenerek tefsir yapmaktadırlar. Yukarda ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalıştığım Dünya hayatında Allah insanların gidişatında zorlayıcı bir tavır takınmamıştır. Ceza; insanların başka insanlara zulüm veya yardım etmesiyle olmakta, ya da zulmedenlerin cezası ahiret âlemine ertelenmektedir.

“Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi”

Fil suresinde odaklanılan temel olay fil ve ebabil kuşlarının kıssada aktif rol oynamasıdır. Oysa kuran hayvanları akıl etmeyen düşünmeyen varlıklar olarak tanımlamaktadır.

25/44- Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.

Surede geçen filler ile ebabil kuşları kuranın tabiriyle birer melektirler. Yani onlara kendi konumlarında Allah kendi bilgilerini kotlayarak yüklemiş ve insanları dünya hayatında her biri hangi yola giderlerse gitsinler onların hizmetine verilmişlerdir.

45/12- Allah; Kendi emriyle gemiler akıp gitsin ve O'nun fazlından ararsınız diye, sizin için denize boyun eğdirdi. Umulur ki şükredersiniz.

45/13- Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

Onlar Kâbe’nin Allahın evi olduğunu bilmezler. Ebrehe ordusu kabeye saldırı amacıyla gittiklerinde fillerin Kâbe yönüne gitmeyip o yönün dışındaki yönlere koşarak gitmeleri ne kadar saçma ve uydurmadır. 

İkinci olarak ebabil kuşlarının ayaklarına aldıkları nohut büyüklüğündeki taşları Ebrehe ordusuna atıp yenik ekin haline dönüştürmesi Kuran’da mecazi bir anlatımla anlatılmıştır. Dünya hayatında yanlış davranış yapanların cezası insanlar eliyle olur. Bir gün insanların vicdanlarında kin oluşturularak onlara karşı fırsat kollayıp bu zulümlerine kendi aralarında birleşerek son vermeleriyle ancak mümkün olabilir. Kuran’dan kavimlerin helaki ile ilgili kıssalardan örnekler vererek helakin nasıl olduğu konusunda düşünelim ve anlamaya çalışalım.

Kuran'da kıssalar anlatılırken peygamber ve onu destekleyen onun yolunda yürüyen iman eden kavimlerin kurtulup, iman etmeyen peygambere ve taraftarlarına zulmedenlerin helak olduğundan söz eder.

11/93- "Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azap gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizinle birlikte gözetleyeceğim."

11/94- Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb'ı ve Onunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.

41/17- Semuda gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.

41/18- İman edenleri ve sakınanları ise kurtardık.

Tabiat olayları, hayvanlar, depremler, sel afetleri, kasırgalar yıldırımlar inanan ve inanmayan diye ayırt etmeden hepsini geldiği zaman yıkar öldürür. Dünyanın neresine giderseniz gidin, depremlerin olduğu yerlerde insanlar ölürken iman eden ve iman etmeyen diye ayırmaz. 

Binaların sağlam olup olmayanları ayırır. Çürük binaların göçmesiyle ve insanlar altında kalmasıyla ölürler. Sağlam yapılmış depreme dayanıklı binalar içerisinde olanlar ister inansın isterse de inanmasınlar binanın altında kalmayınca da ölmezler.

O zaman dünya hayatı bir deneme ve bir imtihan salonudur. Deneme yapılan bir yerde denenme bitmeden Allah’ın ceza ve mükâfat vermesi de düşünülemez.

11/66- Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Salih'i ve Onunla birlikte iman edenleri o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, Aziz olandır.

11/67- O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.

Fil suresinde geçen fil sahiplerine yapılanlar da ondan önceki geçen kavimlere yapılanlardan farklı değildir. Kuranda rabbani yolda yürüyenlere o yolda istikrarlı bir şekilde yürüyerek ibadet ve kulluklarını yapanlara helak ettik diye hiçbir ifade kullandığını gördünüz mü? 

Üstelik hazreti İsa peygamberi çarmıha gerip Yahudi olanlar öldürdükleri halde Allah onu öldürme kelimesini kullanmamıştır.”katımıza yükselttik” tabiriyle onu şereflendirdiğini söylemiştir. Bir başka örnek de Allah yolunda ölenler ya da öldürenlere de ölüler demeyin ifadesi kullanırken bu şerefi onuru onlara vermektedir.

4/157- Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.

4/158- Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

2/154- Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.

Görüldüğü gibi Müslüman için ölüm sadece bir hal değiştirmektir. Ölüşü ile dirilişi ve Allah'ın ona vereceği cennet nimetleri karşısında zaman bile kaldırılmaktadır.

Ama Kâfir ve zalim olanlar dünya hayatında ölmeseler bile onların Allah’ın gönderdiği peygamberleri kitapları ahiret âlemini kabul etmemeleri onların dünya hayatında yaşayan ölü olarak olduğunu anlatmaktadır. Onların bu halleri de kendilerini ağır ağır cehenneme giden bir yolda kılavuzlamışlardır. İşte helakin adı budur. Geri dönüşü mümkün olmayan bir yanlış yolda yürüyüşleridir.

105/2- Onların 'tasarladıkları planlarını' boşa çıkarmadı mı?

Fil sahiplerinin doğruya hakka Allahın emirlerine karış bir tavır aldığı bir gerçektir. Büyük bir ihtimal Ebrehe ve ordusunun da ehlikitap anlayışında olduğu anlaşılıyor ki; ümmilere karşı onların ezeli bir düşmanlığı vardı. Yani burada savaş açan ehli kitabın Hıristiyan olanlar, savaş açılanlar ise puta tapıcılar ümmilerdir. Bir ayetle bunu biraz daha açmaya çalışayım.

3/ 75- Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.

Ümmi kelimesi okuma yazma bilmeyen anlamında değil, semavi kitaplara peygamberlere ahiret gününe iman etmeyen puta tapıcılar için kullanılan bir kelimedir. Güya kendileri Allaha onun gönderdiği peygamberlere kitaplara ahiret gününe iman ediyorlar da iman etmeyen Mekke müşriklerini kendilerine düşman olarak görüyorlar. Kâbe aslında Müslüman olanların ilk insanların yaratılışından bu tarafa Rab yolunda yürüyen peygamber ve peygamberleri takip eden Müslümanları yaşam biçimini temsil eder.

Zaman zaman Kâbe putlarla doldurulup asaletini kaybetmiş zaman zaman da asaletini tekrar kazanmıştır. Hazreti İbrahim zamanında doruk noktasına ulaşan tevhit akidesi Mekke müşrikleri tarafından işgal edilerek tekrar müşrik olan bir konuma getirmişlerdi. Tarihi rivayetlere göre de üç yüz altmış tane put olduğu söylentiler arasındadır.

Allah ümmi bir peygamberi ümmi bir toplum içerisinden çıkararak onlar içerisinde duyarlı olanlardan yirmi üç yıllık bir yaşam serüveninde kabeye karşı olanların kökünü kurutarak oraya hazreti İbrahim’in oğlu İsmail ile birlikte yükselttiği tevhit abidesi fıtrat dinini tekrar ehli kitap’ın ve müşriklerin zihniyetinden temizleyerek tekrar eski asaletine kavuşturmuştur.

Tarihi rivayetlere bakıldığında bu olay peygamberimizin doğumundan kırk beş elli sene önce vuku bulmuştur.

62/ 2- O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.

62/3- Ve henüz kendilerine ulaşıp-katılmamış olan diğerlerine de (peygamber gönderilmiştir); O (Allah), üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

105/3- Onların üzerine ebabil (sürü sürü) kuşlarını gönderdi.

2/258- Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah Güneş'i doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o inkârcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

Dünyada mal ve mülk sahibi olanların şımarıklığının bir gün eninde ve sonunda biteceğini fil sahiplerinin de böyle bittiğini, Mekke müşrikleri içerisinden Çıkan ümmi nebi ve resulün kendisinin anlattıklarına duyarlı olanları örgütleyerek bir zaman dilimi içerisinde güç ve kuvvet sahibi olarak fil sahiplerini Ebu cehilleri Ebu leheplerin güçlerin keserek onların hem dünya hayatında zulümlerini insanlar eliyle vermesini hem de Allah'ın yaptıkları zulümlere karşı ahiret aleminde perçemlerinden tutarak cehenneme sürüklenmelerini Allah ebabil kuşlarıyla mecazi bir anlatımla anlatmıştır.

Allah'tan büyük övülmeye hamd edilmeye layık olan hiçbir varlık olmadığı halde, Allah'ın kendisine mülk verdi diye şımaran mazlum olanları ezen yok eden onları köleleştirerek malına mülküne el koyan nice topluluklar, o hükümranlıklarını asla ilelebet sürdürememişlerdir Nice imparatorluklar nice zengin topluklar nice kendinden üstün milletler yok olup gitmişlerdir. İşte kuranın yeryüzünde gezin dolaşın ifadesiyle Allah'ın dışında büyüklenen zalimlerin yok olup gittiğine dikkat çekmektedir.

20/127- İşte Biz ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli ve daha süreklidir.

20/128- Kendilerinden önceki nesillerden nicelerini yıkıma uğratmamız, onları doğruya yöneltmedi mi? (Oysa bugün kendileri) onların kaldıkları yerlerde (tarihi kalıntıları üzerinde) gezinip duruyorlar. Şüphesiz bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.

20/129- Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve adı konulmuş (belirlenmiş) bir süre (ecel) olmasaydı muhakkak (yıkım azabı) kaçınılmaz olurdu.

Onlar kibirlendiler gururlandılar yeryüzünde büyüklük taslayıp Allah’ın gönderdiği peygamberleri ve ayetlerini inkar ettiler. Zulüm yaptıkça zulüm yaptılar. Allah da dünya hayatında iman edenlerin kalplerine kıyam etme onların zulümlerine karşı rıza göstermeme dürtüsü vererek onları birleştirdi.

8/42- Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.

8/43- Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

8/44- Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, 'olacağı olan işi gerçekleştirmek' için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işler Allah'a döndürülür.

105/4- Onlara 'pişirilip-sertleştirilmiş balçık taşları' atıyorlardı.

Bu ayette bazı kavimlerin dünya hayatında helakinden söz ederken sayha tuttu, diz üstü çöktü veya taş yağdırdık ifadeleriyle mecazi anlatımla anlattığı gibi burada da “Onlara 'pişirilip-sertleştirilmiş balçık taşları' atıyorlardı” İfadesiyle onların tarihi bir süreç içerisinde yok oluşunu sembolize etmiştir..

105/5- Sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı.

Artık onların kökü kurutulup insanlara zulüm yapacak güçleri takatleri kalmamış, adalet sahibi Müslümanlara karşı müşrik kâfirlere karşı sert ve caydırıcı nebi ve resulün iktidarı ortaya çıkmıştır.

Fil suresinde anlatılmak istenen temel mesaj, zenginlik ve mal mülk ile şımarmış olan fil sahiplerinin bir gün gelip de ümmi bir toplum içerisinden ümmi bir peygamberin yirmi üç yıllık bir serüveni anlatılmaktadır. 

Yani hiçbir kitaba tabi olmayan bir peygamberle Allahın gözetiminde insanlara yaklaşarak onları eğitip örgütleyip bir güç haline gelmeleri ve zulmedenlerin zulümlerine son vererek onları tarumar edip seslerinin güçlerinin kesildiğini anlatılmaktadır. Ebabil kuşlarını Müslümanların az fakat korkusuzca sanki ölüme susamış gibi zulmün karşısında dik duruşunu ve kararlılığını göstererek az bir güçle büyük güçlerin nasıl yenildiğini temsil etmektedir.

Kâfirler iş başına geçtikleri zaman yeryüzünde bozgunculuk yaparlar ekini ve nesli yok ederler. Ama Müslüman olanlar iş başına geçtikleri zaman adalet dağıtırlar herkesin dinini kendi özgürlük alanına bırakarak teslim olanların rahat bir nefes almasını sağlarlar.

Son nebi ve resul ile birlikte iman edenler Medine’de güç ve kuvvet topladılar çağdaşlarında görülmeyen bir örnek bir yaşam sergilediler. Hıristiyanlardan Yahudilerden ve müşriklerden goraf goraf Müslüman oldular ve zulüm bitti yerine hak ve adalet kardeşlik geldi. İşte onlar arasındaki kardeşlik duygusunun pekiştirildiği ve düşmanlığın sona erdirilerek ortaya çıkan fotoğrafı kuran şöyle çizmektedir.

5/5- Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Müminlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardır.

Ayette bahsedilen Hıristiyanlardan Yahudilerden sabiilerden müşriklerden iman edenler ve Salih amel işleyenler artık kendi aralarındaki husumet kalkmış ve rab olan Allahın gölgesinde insanlar birleşerek tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde birleşmişlerdir. Onların bu görkemli hali artık kâfir ve müşrik olanları kendi inlerine kendi kabuklarına çekilerek zulmünü kusacağı bir ortam kalmamıştır.

9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkâr edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.

9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resulünden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resulü de Eğer tövbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azapla müjdele.

9/4- Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah Muttaki olanları sever.

Rabbim Allah’tır dedikleri için yeryüzünde sürülenleri dövülen ve öldürenleri Allah iktidar ve güç sahibi yapmış. Kovulup sürülen yerlerine güçlü ve onurlu olarak dönerek Müslüman olanlara karşı Müşvik kâfir olanlara karşı sert ve caydırıcı tavrını ortaya koyarak onları sus pus ettirmiştir.

48/29- Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rükû edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. 

Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir vaat etmiştir.

İşte fil suresinin bize ders alabilmemiz için verdiği temel mesaj budur. Kim yeryüzünde mal ve mülk verildi diye şımarmaya kalkarsa Allah gerek insanlar eliyle dünya hayatında hesabını görüyor. gerekse de kendi eliyle ahiret âleminde hesabını görüyor. Bu Allah'ın kesin olan bir vaadidir. Asla Allah vaadinden dönmez.

Fil sahiplerinin yenik ekin haline dönüştürülmesini Allah böyle sanatsal bir üslupla anlatmıştır.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
Doğrular Allah’ yanlışlar ise bize aittir.
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

Hiç yorum yok: