14 Haziran 2011 Salı

ORUÇ TUTANLAR MI YOKSA TUTAMAYANLAR MI FİDYE ÖDERLER.?


RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

2/184- (Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.

Kuran üzerinde çalışma yapan bazı Kuran araştırmacı kardeşlerimizden bazılarının Oruç tutanların tuttukları oruçların şükrünü eda etmek için fidye ödedikleri anlayışını çıkardıklarını işittim. Ben ise oruç tutmaya sağlık durumu müsait olmayıp da gücü oruç tutmaya hiçbir zaman müsait olmayacakların tutamadıkları orucun karşılığı olarak fidye vermesi gerektiğine inanıyorum.

Bu da her oruç tutma çağına gelip de oruç tutmaya sağlık durumlarının müsait olmaması durumunda yoksula ve ihtiyaç sahiplerine tutamadığı günler sayısınca, kendi mali durumuna göre bedel ödemesi gerekir. Şimdi Kuran içerisinde bunların hangisinin doğru olduğunu aramaya koyulalım.

Fidye kelimesinin ne anlama geldiğini sözlüklerden değil, Kuran'da ayetler içerisinde ne anlamda kullanıldığını anlamak lazımdır. Şimdi Kuran'dan fidye kelimesi ne anlamda kullanılmış onu Kuran bütünlüğü içerisindeki ayetlerde aramaya çalışalım. Aramaya çalışalım ki oruç tutmayanlar mı, tutanlar mı fidye ödediklerine kanaat getirelim.

Fidye vermekle ilgili Kuran'da on altı adet ayet geçmektedir. Önce fidye ile ilgili Kuran'da geçen ayetlerin, Kuran bütünlüğü içerisinde kelimenin tanımını yapalım. Ve daha sonra da ayetler içerisinde fidye kelimesinin nasıl anlam andığına bakalım.

39/47- Eğer yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuş olsaydı, kıyamet günü o kötü azaptan (kurtulmak amacıyla) gerçekten bunları fidye olarak verirlerdi. Oysa onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah'tan kendileri için açığa çıkmıştır.

Bu ayette fidye Dünya hayatında Allah'a başkaldırmış olanların Allah'ın rabliği dışında hayat süren puta tapıcılar ve müşrikler için, ahiret hayatında kendilerini ceza olarak verilen cehennemden kurtulmaları için, dünyadaki kazandıklarını, hatta bir katı daha olsa vereceklerini anlatmaktadır. Bu ayette fidyeyi vermek isteyen yapılan yanlış davranışların bedelini ödemek için insanlar vermek istemektedir.

2/48- Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
'
Bu Ayete de Her insan ahiret âleminde kendi yaşamış olduğu hayatın veya ekmiş olduğu şeyin karşılığını ahirette alacaktır. Ahiret âleminde onların kurtarıcısının olmadığı sadece dünya hayatında yüzünü yerleri ve gökleri yaratan Allah'a yönelip dosdoğru güzel amel işleyenlerin ahiret âleminde onlara şefaatçi olacağını vurgulamaktadır. Yoksa ahiret âleminde dünyada olduğu gibi suç işleyenlerin dayısı amcası efendisi gelip onu kurtarmayacaktır.

37/107- Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.

Bu ayette de Allah kuranda sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sanata bağlayarak, bir anlatım sanatı yapmıştır. Erkek evlat isteyip de hasretle bekledikten sonra en sevdiği evladının Allah için kurban etmesi gerektiğini Allah emredip de daha sonra Hazreti İbrahim İsmail ile birlikte Allah'ın emrinin yerine getirilmesi konusunda birleşip emri yerine getirmişlerdir.Allah da Onları bu teslimiyetleri karşısında hayvanlardan bir kurban etmeleri için fidye verdiğini anımsatmaktadır.Fidyeyi burada Allah vermektedir.

10/54- Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir.

Bu ayette de Ahiret alemini kabul etmeyen dünyayı Karun gibi tabulaştırarak fakirin ve yoksulun hakkını vermeyen mal ve mülkü ilahlaştırmış puta tapıcılar ve ehli kitap olanları dünya hayatında iken bir uyarmadır. Onlar ahiret hayatına vardıklarında cehennemle karşı karşıya geldiklerinde Dünyada kazandıklarının hepsini O büyük azaptan kurtulmak için fidye verebileceklerini anlatmaktadır.

O zaman fidye kelimesinin bu ayetler ışığı altında tanımını yapmaya çalışalım.

FİDYE: Kişinin üzerine düşen bir görevi yapma zorunluluğu olup da çeşitli nedenlerden dolayı yapamayanların bir bedel olarak, ödeyerek yapamadığı bir görevin karşılığını başka bir iyilikle dünya hayatında kapatmasıdır. Bir başka anlamı da, Kişilerin işledikleri suçlara karşı bir ölçü içerisinde bedel ödemesidir. Bir başka anlamı Kişilerin sınav sonucunda Allah'ın sınavı başarı ile verenler için verdiği bir ödüldür.

O zaman Oruç ile ilgili geçen ayeti tekrar ele alarak oradaki geçen fidye kelimesinin ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.

2/184- (Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.

Bu ayette geçen cümleleri ayrı ayrı parçalara ayıralım.

a)-“Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun).”

Bu ayette Kuran bütünlüğü içerisinde ne anlatmak istediğini anlayabilmemiz için, önce Kuran'ın anlattığı bazı şeyleri bilmemiz gerekir. Oruç her Müslüman için senede bir ay farzdır. Müslüman olmak da kişilerin akıl baliğ çağına ermesinden sonra mümkün olur. Şimdi bu ayeti tutar da çocuklar için de geçerli diyebilirimsin. Diyemezsin neden çünkü sorumluluk kişilerin rüşte ermesiyle başlar. Bu ayette çocukları ayırt etmiyor deyip de çocukların üzerine de oruç farzdır denemez. Sayılı günler ramazan ayıdır.

2/ 185- Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.

Dikkat ederseniz bu ayette de orucun sayılı günlerde tutulmasının ne olduğu hakkında açıklama yapmaktadır.” Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun” Bu emir normal ve normal şartlarda olan her rüşte ermiş Müslüman için kadın ve erkek ayırmadan yerine getirilmesi gereken bir emirdir.

Ama dünya hayatı iniş ve çıkışlarla engebeli bir hayattır. Allah bu şartları da göz önünde bulundurarak ,” Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun).

Ramazan ayında oruçlu iken yapamadığı ve yapamayacağı bazı işler ve hasta olması nedeniyle tutamadığı günler sayısınca başka günlerde o orucu tutmayı sayıyı tamamlamalarını istemektedir. Şimdi başka bir ayette de oruçta ne yapılıp ne yapılması gerektiğini ve orucun bir gün içerisinde ne zaman başlayıp biteceği konusunda bilgi vermektedir.

2/ 187- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tövbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.

Burada beyaz iplik ile siyah iplikten kasıt gece ile gündüz kastedilmektedir. Geceyle gündüzü bir birinden ayıran çizgidir.

b)-“ Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır).

Bu cümlede zor dayanabilenler için ifadesini kişilerin oruç tuttukları zaman vücutlarında tahribat yapması anlamındadır. 

Mesela şeker hastalarında insilün kullanan insanlar sabahtan akşama kadar yemeden içmeden duramazlar. Sık sık yemeleri az az yemeleri germektedir. Elbette insanlar her ne şatta olursa olsun bir oruç tutacak zaman dilimi içerisinde tuttuğu zaman ölmez. Şekeri düşüp bayılsa bile vücut hareketsiz bir hale geçerek daha fazla şeker harcamaya fırsat vermeden dinlenmeye geçiyor. Ama Mükemmel yaptığı insana böyle zorlamıyor. Bunun bedeli olarak bir yoksulun bir günlük yiyeceği kadar fidye ödemekle bu hatasını kapatmasını istiyor.

58/8- 'Gizli toplantıların fısıldaşmalarında (kulis) men' edilip sonra men' edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve Peygamber�e isyanı (aralarında) fısılda şanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine: "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya." derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.

58/9- Ey iman edenler, kendi aranızda gizli konuşmalarda bulunacağınız zaman, bundan böyle günah, düşmanlık ve Peygamber�e isyanı fısıldaşıp-konuşmayın; birri (iyiliği) ve takvayı konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah'tan sakının.

Burada “Mal canın yongasıdır.” Dedikleri gibi peygamber aleyhinde atıp tutan münafıkların konumlarını ortaya çıkarmak Allahın iman eden insanlara onlar için bilgi vermektedir. İman etmeyen bir adam imanını kuvvetlendirmek için infak etmeye sadaka vermeye asla yanaşmaz.

Oruç tutmak tamamen Allah ile kul arasında yapılan bir ibadettir. İnsan toplumdan gizledikten sonra onun tutup tutmaması sadece kişinin kendisi ile ilgili bir ibadettir. Kişi orucunu tutamayıp da Allah ona bir yoksulu doyuracak kadar her tutamadığın gün sayısı kadar bedel (fidye) öde diyorsa bu zaten ödüyorsa onun iman ettiğinin bir göstergesidir.

Demek ki ayetlerden anlaşıldığı üzere Oruç tutan fidye değil Orucu sağlık durumu iyi olmayıp da tutamayan üstelik mali gücü yerinde olanlar fidye öderler. Sadaka almaya muhtaç olanlar nasıl sadaka ödeyebilirler. Allah kimseye gücünün üzerinde yük yüklemez.

2/286- Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevla’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."

c)- “Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır.”

Bu ayette de kişi oruç tutamadığı zaman fidye öder. İfadesinin ardından Bunların dışında oruç tuttuğu halde yine de yoksulu fakiri gözetirse işte o kendisi için gerekli olandır. O ameller onu ahret hayatında üzülmemesi için şefaatçi olacaktır.

d)-“ Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.

Buna rağmen her türlü zorluklara katlanarak oruçlarını tutabilenler için kendisinin dünya hayatındaki düzgün davranış kurallarının sabrın nefis terbiyesinin yapılarak dünyada onun düzgün olarak yaşaya bilmesinin eğitimini vermektedir.

Sonuç olarak Ayette bahsedilen fidye veren, vermesi emredilen kişi oruç tutanlar değil, iman edip de oruç tutmaya sağlık durumu engel teşkil edenler içindir. Bir başka ifadeyle oruç tutmaya hiçbir zaman sağlık durumu müsait olmayan ve olmayacak kişiler fidye olarak bir yoksulu doyuracak kadar tutamadığı günler sayısı kadar doyurması gerekmektedir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR.
Kameri aylar
1) Muharrem, 2) Safer, 3) Rebî'ül-evvel, 4) Rebî'ül-âhir, 5) Cemâziyel evvel, 6) Cemâziyel âhir, 7) Receb, 8) Şâban, 9) Ramazan, 10) Şevval, 11) Zilka'de, 12) Zilhicce. (M. Sıddîk Gümüş)
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

Hiç yorum yok: