17 Haziran 2011 Cuma

ADEME YASAKLANAN AĞAÇ BUĞDAY MI YOKSA ELMA AĞACI MI İDİ?





RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

Kuran'da Önce ağaç kelimesin ne anlamda kullanıldığını Kuran bütünlüğünde ayetlerden örnekler vererek anlamaya çalışalım.

7/22- Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?"

28/30- Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Âlemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi.

22/18- Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azap hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.

14/24- Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.

14/25- Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler.

14/26- Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır.

Yukarda vermiş olduğum ayet örneklerinden ağaç kelimesi iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi; İnsana dünya hayatında yapılmasını ve yapılmamasını yenilmesini ve yenilmemesini ilkelerle kurallarla belirlenen simgelenen ağaçtır. İkincisi ise Allah'ın yeryüzünde insanların hizmetine verilmiş genellemesi bile sayılamayacak kadar çok olan meyve ve insanların bir takım ihtiyaçlarını karşılayan bitkiler anlamındaki ağaçtır.

Bir ayette geçen ağaç kelimesini bitki anlamında mı yoksa insanların yapmaları ve yapmaları gereken kurallar vahiyler anlamında mı kullanılmış önce onun tespit edilmesi gerekir.

Ayette geçen bir kelimenin kastettiği anlam eğer doğru ise hayatta da o kelime ile ilgili yaşam doğru yere oturmuş olur.

Âdem ve eşine yasaklanan ağacı tefsirlerde geçen buğday ve elma ağacı olarak nitelersek hangi birimizin elma veya buğday yediğimiz zaman üzerimizdeki elbise sıyrılıp çıplak halde bırakıyor? O zaman ayette bahsedilen ağaç,” Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar.”O zaman bahsedilen ağaç bitki anlamında değil başka bir ağaç olduğu gözlenmektedir.

Kuran'da geçen her bir kelimenin Konularda ve ayetlerde farklı anlamlarda kullanıldığı görülmektedir. Edebiyatta değişmeceli Kuran'da ise müteşabih anlamına gelen anlam farklılığı anlaşılmazsa pratik hayatta karşılığı olmayan hayalî bir anlayışa sebep olur.

Kuran'da Allah insanın yaratılışı hakkında bilgi vererek insanın dünya hayatında nasıl bir hayat sürmesi gerektiği konusunda uyarılmaktadır.

İnsanı incelediğimiz zaman insanda bir olay karşısında birisi pozitif bakışlı birisi negatif bakışlı iki ses gelmektedir. Bir başka ifadeyle birisi insanın denenmesinin temelini teşkil eden insanı diğer varlıklardan ayıran sadece insana has bir olgu olan iblisten gelen ses, diğeri ise takvadan gelen bir ses gelmesidir.

Musa’ya Kutlu yerden seslenilen,

” o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Âlemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi.” 

Bu ses takva kimliğinin olgunlaşarak insanı iblisin vesveselerinden arındırarak olgunluğun doruk noktasında olana gelen bir sestir.

Kuran, bizim asıl konumuzu oluşturan fısktan, iblisten gelen sese karşı uyarmış dünya yaşamımızı onunla sürdürmeyi yasaklamıştır. Bunun tamamen zıddı olan  takvadan gelen seslerle hayat sürmemizi öğütlemiştir. O zaman İnsanların bildiği bitki anlamının dışında iki ağaç vardır. Birisi iyiliklerin güzelliklerin oluşmasının ilkeleştiği sistematikleştiği  hayatın yaşamın ağacı, diğeri ise kötülüklerin inkarın isyanın,  pislikleri ilkeleştiği, hayatın ağacıdır.

İşte Âdem ve eşinin şahsında Bütün insanlara bir tiplemeyle Tabiri caizse kızım sana söylüyorum gelinim sen anla misali, Allah'ın yasakladığı haram kıldığı bütün şeylerin adı yasak ağaçtır. Allah'ın insanların yapması zorunlu olan Allah'ın helal kıldığı, yenmesi ve içilmesi yapılması serbest olan helal ağaçtır.

“o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Âlemlerin Rabbi olan Allah Benim;

Burada kullanılan ağaç Bitki anlamında olmayan ağaçtır. Yani Her insanda var olan iki sesten takva kimliği ile bütünleşmiş olan insanların asıl kılavuzluğunu teşkil eden insanı doğru bir yola kan alize edilmesini sağlayan yönlendiren ağaç anlamındadır. 

Bir başka deyişle nebilere ve resullere vahiyle hayatlarına yön veren rabbani yolun ağacıdır. Bir başka deyişle peygamberleri peygamber yapan onları Allah'ın boyası ile boyatan onları Allah'ın bilgileriyle bilgilendiren ağaçtır. Bir başka ifadeyle Allah'ın istediği istikamette yönlendirilen Allah'ın kelimesi olan Allah'tan bir ruh olma olgunluğuna erişmenin ilkeleştiği vahiy ağacıdır.

O zaman,Allah'ın yapılmasını ve yapılmamasını emreden iki ağaç vardır. Birisi iblisin insan üzerinde yasak ağacı meşrulaştırarak süsleyip çekici kılarak sistemleştirdiği ilkeleştiği batıl yolların hepsinin adıdır. Bir başka ifadeyle Haram olan insana yasaklanan ne varsa  hepsi yasak ağaçtır.

Diğer ağaç da Musa’ya ve bütün nebiler aracılığı ile insanların doğru yolda gidebilecek hem vahyi bilgiler hem de bunların pratik hayatta helal olanların hepsidir. İşte âdem ve eşine yasaklanan ağaç buğday elma ağacı değil, Kuran'ın edebi sanatla kısacık cümle ve ayetlerle izah ederek insanlara yasaklanmış olan kötü davranışlar, haram olan yiyecekler ve içeceklerdir. İblisin teklifleri ilke haline gelmişse, ilkelerin ve bu ilkeleri kabul edenlerin adı da şeytandır.

İnsanların anlamasına engel olan Kuran'da kullanılan kelimelerin pratik hayatla uyumunu göz ardı ederek hayali bir kuran anlayışını ortaya çıkarmaktadır. Kuran'ın söyledikleri bütün emirler Ahiret âlemi ile ilgili gayıp haberleri hariç bizzat insan hayatının bir kısmı yaşanmış bir kısmı yaşanan bir kısmı da dünya hayatında çağlar ilerledikçe yaşanacak olan emirler ve bilgilerdir.

6/ 91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.

“De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi?”

Ayette geçen “açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi?” bu ifade açıklanmayan konular zamanla Allah'ın evrene koyup da daha çözüme kavuşturulmamış yasalar ve olaylardır. Kuran evrenin konuşan dilidir. Evren çözüldükçe Kuran'ın söyledikleri anlaşılmaktadır. Düzgün olan duvarın düzgün olmasının testi çir pi ve çeküle uygun yapılmışsa düzgün olduğu anlaşılır. Evrendeki bulgularla Kuranın söyledikleri uyum halinde olursa onun doğruluğu anlaşılır.

Âdem ve eşinin cennetten kovulmasının sebebi Yasak ağaçtan tatmalarıdır. Peki âdem ve eşi yasak ağaçtan tatmamış olsalardı cennette kalmaya devam mı edeceklerdi? Allah âdem ve eşine yasak ağaçtan tatma dürtüsü verdiği için yasak ağaçtan tattılar. Yoksa eğer âdem ve eşinde temsili olarak anlatılan olay, bütün insanlarda var olan bir gerçeği ortaya koymaktadır. Eğer insan yasak ağaca karşı duyarlılığı olmamış olsaydı. Onlar da melekler konumunda olacaklardı. Ve böylece verilen emirlerin dışına çıkmayan denenmeye gerek kalmayan bir varlık olacaklardı.

7/ 20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Bu ayette Allah hem şeytanın konumunu insanlara bildirmekte hem de İnsanları meleklerden ayırarak onlardaki farklılıkların neler olduğunu anlatmaktadır.”

“Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

İşte meleklerle insanları ayıran fark budur. Meleklerde seçenek yoktur. Onlar kendileri hangi görevle görev yüklenmişse o görev alanı dışına çıkmadan hem Allah'a hem de insanlara secdelerini yaparlar.

2/ 31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

İşte bu teslimiyet sadece meleklerde vardır. Ve melekler kesinlikle kendi görev alanları içerisinde kusur işlemezler. Onların yol seçme hakları da yoktur. Her meleğin kendisine verilmiş bir görev içerisinde secdelerini icra ederler. Tıpkı fabrikadaki bir dişli gibidir. Tıpkı bir vücuttaki bir böbrek kalp gibidir. Kendi görev alanı içerisinde sadece hareket ederler.

Âdem ve eşinin meleklerden farkları hem günaha eğilimli hem de tövbe etmeye eğilimli bir seçenekle meleklerden ayrılmaktadır. Allah insanları onun için imtihana tabi tutmaktadır. Yoksa melekler gibi günah işlemeyen bir konumda olmuş olsaydı insan imtihan edilmeyecekti. Ve imtihan edilse de sonuç yine değişmeyecekti.

Âdem ve eşinin cennetten indirilmesini lisanı haliyle yaratılış kuralına göre insan günah işlemeyen bir konumdan günah işleyen ve günahından dolayı tövbe edebilen bir konuma gelmesini anlatmaktadır. Bir insan günah işlemeye ne zaman başlar desem kuran üzerinde az çok bilgisi olanlar rüşde erdiği zaman cevabını verebilirler. İşte imtihan da insanda kendi kararlarını kendileri verebilen ve vermiş olduğu karar neticesinde başına müspet veya menfi gelebileceklere karşı sorumlu bir konuma geldiği dönemdir.

Cennet kavramını Kuran iki anlamda kullanmıştır. Birisi insanların bir zaman dilimi içerisinde denenerek vahyin ışığında yol alanların öldükten sonra yeni bir yaratılışla diriltilip yaratılarak Allah'ın onları güzel bir yerde konukla nacağı ve nimetlerle donatılacağı, ahiret âleminde olan yerdir.

Diğer cennet de bu gün insanların işlemiş oldukları iyi ve kötü davranışlardan sorumlu olmadığı veya günah ve sevaba insanların eğilim göstermediği bir konumu cennet ve bu konumdan denenme sürecine geçişi de cennetten inme olarak kuran tanımlamıştır.

2/ 35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.

2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

2/38- Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."

“Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

Cennet kelimesi bu ayette Ahiret hayatındaki cennet olmadığı kesindir. Çünkü insanlar dünya hayatında denenmenin sonucunda imtihanı kazananların ahiret hayatında yeniden bir dirilişten sonra Allah'ın mükâfat olarak verdiği yerdir. O zaman buradaki cennet kavramı Meleklerin kendi görev alanı içerisinde görevlerini icra etmeleri gibi insandan dünya hayatında günah işlemeden yaşanan bir hayat fotoğrafını temsil etmektedir.Bu dönem her insanın yaratılışı ile erginlik dönemi arasındaki iblis ve takva olgusunun olmadığı günahsız ve sevapsız olarak yaşadığı bir kesittir. 

Ne zaman insanlar iblis olgusuyla karşı karşıya geldiler. Artık melek konumundan ayrılarak iki yol iki amaca insanları sürüklemektedir. Dikkat ederseniz Kuran'da ne zaman iblis ortaya çıktı şeytan da onun arkasından gelmektedir. Allah iblisin ilkesini misyonunu insanlar kabul etmemelerini şeytanın adımlarına uymamalarını insanlardan istemektedir.

24/ 21- Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah'ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir.

7/ 27- Ey Âdemoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.

O zaman iblisin görevi İnsanın takva elbisesini ortadan kaldırmak ve kendi ilkesine insanları çağırmaktır. İblis insanda insanlar var oldukça var olacak olan bir olgudur. İşte kuran bunu şöyle anlatmaktadır.

7/ 12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

7/13- (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."

7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.

7/15- (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi.

7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."

7/17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."

7/18- (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım."

İBLİSİN İNSAN ÜZERİNDEKİ HÂKİMİYETİ NEYİ DEĞİŞTİRİR?

Her insan bu anlattıklarımıza kulak versin. Çünkü bu anlattıklarım insanın yol istikametini belirler. Ya insan doğru yoldadır. Bunun karşılığı olarak Allah onun ödülünü ahiret hayatında cennet ile verecektir. Ya da insan yanlış yoldadır onun cezasını ahiret âleminde cehennemle verecektir. Bir vücutta iki kalp bulunmaz. 33/4 

Yani insan ya rabbani yoldadır. Ya da gayrı rabbani yoldadır. Başka bir yol yoktur. İnsanlar kendi kendilerinin hangi yolda olduğunu yaşamlarıyla ortaya koyup, belirlenmeden insanlar ölmeyeceklerdir.

47/ 31- Andolsun, Biz sizden mücahit olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız).

Yukarıdaki ayetlerde izah edildiği gibi, İblis insanı takva yoluna karşı insanı saptırmakla görevli bir melektir. İnsanların herhangi bir olay karşısında kızmaları, isyan etmeleri kibirlen meyi, gururlanmaları insanlara zulüm yapmayı Allah'a başkaldırmayı inkâr etmeyi Toplum içerisinde öyle ya da böyle sebeplerden dolayı Cinslerindeki yaratılış ve toplum içerisindeki konumlarını beğenmeyerek isyan etmesi hep iblisin insana teklif etmesi sonucunda kargaşa meydana gelmektedir.

Allah fakiri ile zengini ile kadını ile erkeği ile insanları bir yere oturtmuştur. Kim kendi bulunduğu konumu beğenmeyerek kendisinden farklı yaratılanlara karşı isyan etme baş kaldırma meydana getirirse o bilsin ki iblisin rolünü oynuyor demektir. Allah herkese farklı karakterler ve farklı şekilde erkekli dişili insanları yaratmıştır. Erkeğin kendisine ait üstlendiği bir görev varsa, Kadının da kendisine ait bir görevi ve rolü vardır. Allah her ikisinin de ecrini kendi görev alanları içerisinde Allah'ın tanımladığı şekilde yaparsa her ikisine de eksiltmeden arttırarak ayırım yapmadan karşılığını verecektir.

4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

İnsanlar arasındaki farklı yaratılış onun üstün olduğunu göstermez. Önemli olanın insandaki takvasını ön plana çıkararak iblisin vesvesesine kanmasın. Bir kadın Ey Allah’ım beni neden erkek yaratmadın? Diyerek isyan etmesine baş kaldırmasına gerek olmadığı gibi bir erkek de ey Allah'ım beni neden kadın yaratmadın diyerek de isyan etmesine gerek yoktur.

Eğer eşitlik isteniyorsa dünya hayatında Allah böyle bir kural koymamıştır. İnsanlar yaratılırken kimin hangi cinsten hangi ırktan hangi renkten hangi ülkede hangi cemaat içerisinde yaratılacağını kendisi karar vermez. Farklı cinslerde farklı renklerde yaratılış Allahın takdiridir. Ama her farklı yaratılan insan kendi üzerine düşen görevi götürebileceği yük kadar Allah ona yük yüklemiştir. Kimseye Allah götüremeyeceği yükü yüklememiştir.

2/286- Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlasızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."

İnsanların hangilerinin daha güzel amel işleyeceğini denemek için Allah ölümü ve hayatı yaratmıştır. Her yaratılış farkı ve konumunun kendisine göre avantajlı yönü, olduğu gibi, dezavantajlı yönü de bulunmaktadır. Bir kişi zengin oldum diye makam koltuk sahibi oldum diye sevinip gururlanmasın Onların o makamları zenginlikleri ve güçlü olmaları beraberinde aklını kullanan insanlar için bir takım sorumluluklar getirmektedir.

9/91- Allah'a ve elçisine karşı 'içten bağlı kalıp hayra çağıranlar' oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk (günah) yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

9/92- Bir de (savaşa katılabilecekleri bir bineğe) bindirmen için sana her gelişlerinde "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum" dediğin ve infak edecek bir şey bulamayıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana boşana geri dönenler üzerinde de (sorumluluk) yoktur.

9/93- Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde (savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar, bilmezler.

Demek ki Zengin olmak ne kadar, dezavantajlı ise fakir olmak da o kadar dezavantajlıdır. Veya zengin ve güçlü olmak ne kadar avantajlı ise fakir ve güçsüz olmak da o kadar avantajlıdır.

Dünya hayatında gerçekten Allah’a Kulluk ve ibadet yapma bilincine ulaşanlar için hiçbir insanlar arasındaki farklı konumda oluş onu rahatsız etmez etmemesi de gerekir.

Bu olayı hayat yaşamımızdan bir örnekle süslemeye çalışalım. Rahmetli babam hayatta iken eskimiş olan evimizi yenilemek istedik. Ama yeni yapacağımız evin sadece malzemelerini alacak kadar paramız vardı. Usta ve işçiye verecek paramız yoktu. Düşündük taşındık bu evi kendimiz yaparız. Beşkardeş bir de babam toplam altı kişi evi bir ramazan günü ağustosun sıcağı altında oruç tutarak yapmaya başladık. 

Duvar yapmaya eli yatkın olanlar babam da dâhil dört kişi ustalık görevini üslendik. Geri kalan iki kardeş de işçilik amelecilik görevini üslendiler. Bir ara işçi olarak çalışan kardeşin birisi dedi ki; Baba beni neden amele olarak çalıştırıyorsun? 

Da diğerlerini usta olarak çalıştırıyorsun? deyince, babam da oğlum gel sen de diğerleri gibi duvarı düzgün yapıyorsan sen de usta olarak çalış dedi eline babam bir taş aldı şu taşı duvara münasip bir yere düzgün olarak koy bakayım dedi. O da taşı düzgün koyamadı. Taşın duvara düzgün konması için hem çeküle hem de çirpiye hem de üzerine kendisinden sonra konabilecek taşa uygun olarak yerleştirilmesi gerekirdi. Bunu yapamadı.

Babam da dedi ki Oğlum seni neden usta olarak görevlendirmediğimi anladın mı? Deyince o konuda kabiliyetinin olmadığını o da anlayınca sesini kesmek zorunda kaldı.

Onu dürten ona o makama da gelmek istemesini söylemesini isteten iblisti. Kendi bulunmuş olduğu konumu ona beğenmeyerek onu üst makamlarda olmasını ona vesvese veriyordu.

Bazı Kuran okuyucu kardeşlerimin Allah Kura'da infak edin diyor. İnfak etmeyenler fakirin malını mülkünü elinden alıyor. O abdestli kapitalistlere karşı örgütlenelim onlarla savaşalım anlayışları iblisin insanları kışkırtarak bozgunculuk çıkartmaktan başka bir şey değildir. 

Kuran insanlara iman edip etmemekle dünya hayatında özgürlük vermişse, Kendinin Müslüman olduğunu iddia edip de fakat imanı gereği infak etmeyerek kendi zevk ve saltanatı için ciplere de biner mersedeslere de biner. Tutup da onlara eğer kuralına göre kazanmışsa hırsızlık olarak yapmamışsa onlar da kendi özgür iradelerini kullanarak inandığı halde böyle özgürlüğü seçmişlerdir.

Elbette her gücü yerinde olan mazlumu koruyup desteklemekle görevli olduğu gibi her zengin olan da İhtiyaçtan arta kalanı ihtiyaç sahiplerine vermekle imtihan edilmektedir. Burada zenginin suçu varsa fakir olanın hiç mi suçu yok?

Bir ticaret sahibi veya bir fabrikatör, Çalıştırdıkları işçilerin ücretlerini alınlarının teri kurumadan örfe uygun olarak ödemelidirler. Tabi ki o patron İşçi alımı yaparken karşılıklı anlaşarak sözleşerek işçi alımını gerçekleştirmektedirler. Eğer patronundan memnun değilse işçi oradan çıkar kendisine daha iyi bir iş daha iyi bir patron bulma özgürlüğüne sahiptir. 

Bu gün Ne fabrikalar ne ticaret haneler iflas ederek işlerini yürütemedikleri görülmektedir. Bir işçi ister ki sınırsız ücret ödensin. bir fabrikatör de ister,ucuz ve kaliteli işçi bulabilsin. Bunu dengelemek gerekir. Daha doğrusu İblisin telkinlerine uymadan fabrikatör de işçi de bulunmuş olduğu konumdaki edebini hayâsını bilmelidir. Ne karşıdakini ezmek için uğraşmalı ne de kendisini ezdirme melidirler.

2/273- (Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.

Dünyanın düzeni budur işte, Allah mal mülk verdiği zengin olanlara emrediyor, İhtiyaç sahibi yoksul olan , ve yoksulluklarını bir isyan etme meselesi haline getirmeyenleri arayıp bulacaksın onlar da edeplerinden dolayı yüzsüzlük ederek zengin olanlara karşı saldırıp verin benim hakkımı demeyecekler. Allah böyle bir denge kurulmasını istemektedir.

Adalet davranışta vermede söylemde oturuşta kalkışta her şeyi ait olduğu yere koymak demektir. Eşitlik de herkese aynı payı vermek değil, herkese layık olduğu yere koymaktır.

Yeryüzü Allah'ın Adalet dağıttığı yer değil, Ama yeryüzünde halife olan insanlar, güçlü olanların zayıf olanlara karşı adaletli davranmayı emredildiği yerdir. Farklı cinslerde farklı karakterlerde yaratılmış insanların farklılıklar halinde yaratılmasını iblis kendisine malzeme olarak kullanarak insanları kışkırtmaktadır. Güçlü olan her bir insan zayıf olanlara karşı gücünü kullanmaya kalkarsa onu kınamaya onula alay ederse insan denenme sürecinde iblisin kontrolüne girmiştir, demektir.

49/11- Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakablarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tövbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.

Eğer yeryüzünde yaratılış farkı olmamış olsaydı, Yeryüzü durağan donuk bir şekilde kalakalırdı. Fakirlik olmamış olsaydı zenginliğin zenginlik olmamış olsaydı fakirliğin hiçbir anlamı kalmazdı. Düşünün yeryüzünde sadece soğuk veya sadece sıcak bir ortam olmuş olsaydı rüzgâr denen bir varlık olmayacaktı.

Yeryüzü hep erkekler veya hep kadınlarla dolu olsaydı evlilik diye bir olgu olmayacaktı ve insanlar çoğalıp üremeyeceklerdi. İnsanlar hastalanmamış olsalardı bilgi edinme diye de bir olay olmayacaktı. İnsanların hayatlarında karşılarına yaşamaları için problemler çıkınca onun çözüm yollarını arayarak bilgilendirmektedirler. İyilikler olmasaydı kötülükler, kötülükler olmasaydı iyilikler bir anlam taşımazdı.

Her şeyin bir doğrusu bir de yanlışı vardır. Yeryüzünde yaratılmış olan ne varsa hepsi çiftleriyle beraber yaratılmıştır. İşte iblisin malzemesi zayıf olanı güçlü olana fakir olanları zengin olanlara karşı kışkırtma malzemesi olarak kullandığı gibi, Güçlü ve zengin olanları da zayıf ve fakir olanlara karşı ezme malzemesi olarak kullanmaktadır.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR
HTTP//KURANİANLAMAMETODU.BLOGSPOT.COM
alirizaborazan@hotmail.com

Hiç yorum yok: