10 Haziran 2011 Cuma

ALLAH'A VE RESULÜNE İTAAT ETMEK NE DEMEKTİR?




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


48/33- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Resul’e itaat edin ve kendi amellerinizi geçersiz kılmayın.

2/285- Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, müminler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak sanadır" dediler.

Önce Allah ve resulüne itaat edin ayetinden, sanki Allah iki tane, kanun mercii olduğunu vaaz etmiş. Bunlardan birisi Allah diğeri ise Muhammet peygamberdir. Bu gün Hadislerin ve sünnet kelimesinin yüklendiği anlam İslam toplumlarına bu değil mi?

Kuran bir topluma mesaj verirken, üç dönem ile bilgi verir Birincisi nebi ve resullerin kendilerinden önceki dönemler. İkincisi nebi ve resullerin Hayatlarında bizzat yaşadıkları dönemle ilgili bilgiler. Üçüncüsü de nebilerin öldükten sonraki dönemlere ait bilgilerdir. Kuran'da bir ayet hakkındaki bilginin ne anlatmak istediğini anlayabilmek için bunların ayırt edilmesi gerekmektedir.

Kuran'ın her söylediği her nebi ve resuller için bir anlam taşıdığı gibi, aynı zamanda müminler için de bir anlam ve önemi vardır. Ama resule itaat resul canlı iken hayatta rehberlik ederken ona itaat vardır. Yoksa mezarda olan bir nebi ve resule nasıl itaat edeceksin? Şimdi kuranda bahsedilen üç dönemle ilgili ayetlerden bu konu ile ilgili bilgileri kuran bütünlüğü içerisinden anlamaya çalışalım.

NEBİLER KENDİLERİNDEN ÖNCEKİ KAVİMLERDEN SÖZ EDEN AYETLER.

14/9- Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."

Bu hitap Allah resulünün yaşadığı dönemde iman edenlere nebi ve resulün Allah'tan aldığı bir mesajı duyurması ve onlara geçmiş ümmetler hakkındaki bilgi verişidir. İnsanların, ilk yaratılışından bu tarafa kendilerine gelen nebilere ve resullere iman edenler olduğu gibi, inkâr edenler de mutlaka olmuştur. 

İnkâr edenler de devamlı çoğunlukta olmuş iman eden ve imanını Salih amele döken insan sayısı her dönemde genelde yok denecek kadar az olmuştur. Nebi ve resule Allah böyle bir bilgiyi verirken onlara hayatlarında başlarına gelebilecek kafirlerden ve inkâr edenlerden kötülüklere karşı uyarmaktadır. Bu Allah'ın bir devam ede gelen toplumsal bir sünnetidir.

17/77- (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.

48/23- (Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.

Kuran'da öteden beri süre gelen sünnet konunun içerisinde anlatılan olayla ilgili bilgi vermektedir. Sünnet kelimesinin ne anlamda orada kullanıldığı anlaşılır. Sünnet kelimesinin anlam kazandığı bir konuyu, aktararak kısacık izah etmeye çalışalım.

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

33/37- Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: "Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, Kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.

33/38- Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.

33/39- Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.

Kuran, Resul döneminde bir olaya açıklık getirmektedir. Mümin olanlar için kesin bir uyarı olarak Allah ve resulü bir işe hükmettiği zaman her ne olursa olsun, ona itiraz etmeleri onun verdiği bir hükmü kalbinde dahi bir isteksizlik veya rahatsızlık bulunursa o gerçek iman etmiş olmadığını anlatarak 4/65 bir meseleyi onlara açarak izah etmektedir.

Burada evlatlıkların hanımları boşandıkları zaman ve evlatlıkları öldüğü zaman, nikâhlanıp evlenilebileceğinden söz etmektedir. Kuran'dan önce gelen toplumlarda örf ve gelenek olarak evlatlıkların hanımlarıyla bu şartlar altında evlenmek haramdı.

 Zaten günümüzde de bu konu ateist ve deist toplumlarda eleştiri konusu olarak güncelliğini korumaktadır. Konumuz evlatlıkların hanımlarıyla evlenme konusunun nedeni konusundaki tartışma olmadığı için detayına girmeyeceğim. Fakat bu olay bir peygamberin kendisine ait kanun koyma hüküm koyma anlamında bir yetkisinin olmadığını vurgulamak için bir sünnet konusundaki konuyu gündeme getirdim. İşte burada resulün ait olduğu yerini ve konumu kendisinden önceki nebiler-deki ve resuller deki gibi ait olduğu yere koymaktadır.

33/38- Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.

Bu peygamberlerde kendisine ait seçme hakkı olmadığı gibi kendisine iman eden müminler içinde Allah'ın gönderdiği vahiyler karşısında seçme hakkını da ortadan kaldırmaktadır.

Kendisinden önce gelmiş olan bütün nebi ve resullerde bulunmuş olduğu konumda ne yapması gerektiğinin vahiyle yönlendirilmesidir. Peygamberlik olayı ile Allah'ın yaptığı bir sözleşmedir. Bu sözleşme ile resullerde kesinlikle korkma ürkme ölüm dahi olsa gerektiği zaman Toplumlar içerisinde vahyin belirlediği bir davranış ve bir zaman dilimi içerisinde usulüne uygun olarak tebliğ mücadelesini sürdürmektir.

Eğer nebiler ve resuller bu mücadelelerini Allah'ın tanımladığı şekilde usulüne uygun olarak yapmışlarsa toplumlardan kendilerini destekleyen onları etten duvarla ören müminler olmadıkça onlar öldürülmüşler dövülmüşler kovulmuşlardır. Bu sebeple insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa kuranda kıssa oluşturabilen ve adını tarih sahnesine çıkarabilen nebi sayısı yirmi beşi geçmemiştir diğerleri öldürülmüşler dövmüşlerdir.

40/78- Andolsun, Biz senden önce elçiler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve kimini anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.

Bakan gözler işiten kulaklar hisseden kalpler için şu ayet neleri anlatmaktadır. Anlatılmayan isminden bahsedilmeyen nebiler ve resuller, İnsanların onlara rağbet göstermediği elçilerdir. Yoksa Allah bazı elçileri neden birbirinden farklı kılsın? Her nebi ve resulde Allah ile kesin bir ahitleşme vardır.

3/81- Hani Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de "Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım" demişti.

İşte söz alma peygamberlerde kesinlikle yerine getirilme konusunda bir sıkıntı yoktur.” Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur.”

Kuran’da Hiçbir peygamberin peygamber olduktan sonra değişerek sözünden dönerek inkârcı olduğuna dair bir ayet yoktur. Ama iman edip sonra değişen şeytanın peşine takılan çok insanlar vardır. 

İşte diğer insanlardan nebi ve resulleri ayıran özelliklerden birisi de budur. Şimdi hemen itirazların başlayacağını da biliyorum. İşte al sana yunus işte alsana Musa peygamberin yaptıkları yanlışlar diyeceksiniz. Musa peygamber bir adam öldürmüştü. Ama peygamber olmadan o adam öldürmüştü. Burada da kuran önemli bir mesaj vermektedir.

28/ 15- (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orada kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) "Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır" dedi.

Burada dikkat çekmek istediğim nokta şudur. İslam toplumlarındaki temel inanç peygamberlerin önceden peygamber olduğu inancın doğru olmadığı konusunda uyarı yapmak istedim. Demek ki peygamber olmadan peygamberler de yanlışlık yapabiliyorlar. Kuran'da büyük günahlardan sayılan suları işleyip yanlış davranışlar, yaptıkları anlaşılıyor. 

Peygamberler önceden peygamber olarak yaratılmaz. Peygamberler de diğer insanların başından geçen toplumlar içerisinden inişli çıkışlı yollardan deneme yanılma sonucunda bir takım doğruları bulma konusunda sıkıntı çekerler. Ama onlar ne zaman Allah tarafından nebi ve resul koltuğuna oturtuldu, artık o yeni bir hayatı yeniden vahyin kontrolü ile yaşamaya aday olarak karşımıza çıkmaktadır.

Onların bize örnekliği resul olduktan sonradır. Yoksa nebi ve resul olmadan diğer insanlardan farkı yoktur.Nebiler eğer kendilerinden sonra nebi ve resul gelecekse onu müjdeleme ve kendilerinden önce gelen nebi ve resullerin de getirdikleri mesajları kabullenme ve tasdik etme durumundadırlar. Kuran'da kıssa oluşturmuş her nebi ve resulün geçmiş bir sünnetidir. Eğer nebi ve resul gelmeyecekse de artık nebi ve resullerin yapmış oldukları mesajları daha güzeliyle yenileyerek peygamberlik ayetini nesh ederek yeni bir dönemin başlangıcını ortaya koymaktadır.

33/40-Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Kuran'ın inişi ve insanlar tarafından zaptı raptı altına alınarak onun belgelenip korunması ile bir taraftan da onu hafızların aralıksız ezberlemesiyle Kuran yeni bir dönemde her örnekten bir örnek verildiği ve hiçbir eksiğin bırakılmadığı sorulan her sorunun cevabının bulunduğu düşünen insanlara bir ayet olarak önümüzde beklemektedir. Artık peygamberlik dönemi kapanmış yerine peygamberlerin mesajlarının bir bütünü olarak insanların yol göstericisi yanıldıkları zaman düzelticisi Kuran gibi bozulmamış ve kıyamete kadar da bozulmayacak olan bir kitap, elde, beklemektedir.

NEBİ VE RESULÜN İNSANLAR İÇERİSİNDE YAŞAYAN BİRİ OLARAK GELEN AYETLER.

Nebiler ve resuller, yaşayan bir fert olarak kendileri, nebi olduktan sonra toplum içerisinde diğer insanlar gibi onlarla hayatı beraber paylaşmışlardır. Kıtlıkta savaşta yangında depremlerde ve doğal afetlerde bizzat onlar gibi acı ve sıkıntılar çekmişlerdir. Nebilerin devam ettiği dönemlerde, bilmedikleri bir konuda karşılarına çıkan problemlerde danışma merci direk Allah idi. Bu olgu Allah'ın ayetlerindendir. Yani onlar Allah'tan aldıkları vahiyle hareket tarzlarını düzenliyorlardı. Bir başka deyişle Kuran'ın tamamlanmamış bir halindeydiler.

Vahiylerin Nebiler aracılığı ile insanlara nasıl yol gösterdiğine Kuran'dan bir kesit aktaralım.

75/16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.

75/17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.

75/18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.

75/19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.

Her peygamber için bunlar geçerlidir.

Eğer onlar kendisinden önce gelmiş peygamberlerin toplumlardan toplumlara aktarılmış hikaye ve masallarla anlatılan peygamber kıssalarından hadisler olmuş olsaydı nebilere vahiy gelmesine gerek kalmaz kendisinden önceki gelen peygamberlerin hadisleriyle hayatlarını düzenlerlerdi. Hazreti İsa'nın hazreti Musa'nın ve ondan önce gelen bütün nebi ve resullere hadisler aktararak kendisinden sonra gelecek olan nebi ve resullerin yollarına yön verdiğine rastladınız mı?

Eğer Muhammet peygamber hadislerle amel edecek olsaydı, İsa peygamberin hadisleriyle toplumda örnekliğini sürdürürdü. Ama Muhammet peygamberin İsa peygamberden aldığı hiçbir söz ve hadis yoktur. İsa peygambere ait gelen vahiyleri yine Allah Kuran'la indirmiştir. Kuran’ın inişinden sonra Kuran'ın karşılığı peygamberlere inen vahiyle peygamberler rotaları çiziliyor. Ve düzenleniyorsa, Peygamberlerin son bulmasından sonra da gelen ümmetler ancak Kuran'ı doğu olarak anlayıp ve onu doğru olarak hayatlarına uygulamayla anlam kazanır.

2/ 2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

Kuran'ın hiçbir yerinde hadisler muttakiler için yol göstericidir diyen bir ayet yoktur. Kuran hem peygamber döneminde tamamlanmadan tamamlanıncaya kadar, iman edenlerin karşılarına çıkan her problem nebi ve resulün vahiy almasıyla çözülmüştü. 

Ve o çağda insanların ürettikleri takım takla vatlar ve teknoloji ile çağa ait hayat kesitinde peygamber onu yaşamına geçiriyordu. İman eden o günkü toplumda vahiyler gökten bir mucize olarak kâğıtlara yazılı olarak halkın önüne düşmüyordu. O vahiyler nebi olan Muhammed’e kalbine ilka ve vah yedilerek ağzından süzülerek çıkıyordu.

Peygamber ayeti anlama ve uygulama konusunda Bir taraftan daha önce gelmiş ayetlerden, bir taraftan da daha o konu ile ilgili ayetler gelmemişse yeni ayetler gelerek Allah onu bilgilendiriyordu. İşte peygamberlere ilim ve hikmet verdik ifadesi bunu anlatmaktadır. İlim vahiy bilgi anlamındadır. Hikmet ise doğru bir ferasetle ayetleri anlama konusundaki duyarlılıkları ve Yetenekleridir.

Bu Gün Evreni iyi kavrayan ve eşyanın bilgisine ulaşanlar ancak taklitçilikten kendisini arındırarak yeni yeni buluşlara imza atarak onlara mucitlik makamı verilmektedir. O günkü nebilerin dışında iman edenler, bir müşkülleri hakkındaki sorularını kendi içlerinde olan resullerine soruyorlardı.

2/ 67- Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.

2/68- "Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi.
Hazreti Musa toplumun yanlış yaptığı bir davranıştan dolayı Allahtan onlar için bir uyarı geldiğini açıklıyor. Onlar da Bu olay hakkında kendilerinin mutmain olacak şekilde bilgilendirilmeleri için Musa peygamberden tekrar Allahın vahiy göndererek onları bilgilendirmelerini istemektedirler. Hazreti Musa da o konuda yeni gelen o konuyla ilgili bilgileri Allah’tan alıp onlarla paylaşıyordu.

47/ 32- Şüphesiz inkâr edenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra 'elçiye karşı gelip zorluk çıkaranlar', kesin olarak Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. (Allah,) Onların amellerini boşa çıkaracaktır.

47/33- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Resul’e itaat edin ve kendi amellerinizi geçersiz kılmayın.

47/34- Şüphesiz, inkâr edenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar, sonra ölenler; işte Allah, onlara kesinlikle mağfiret etmeyecektir.

Kuran'dan bir tane ayeti alıp da Allah'a itaat edin resulüne itaat edin derken Allah'a itaat Kuran'a itaat resulüne itaat da peygamberlerin hadislerine itaattir diye bir yargıya varmak gerçekten şeytanın büyük bir tuzağına düşmek demektir.

Peygamber zaten Allah'ın emirlerini söylem ve yaşamla  pratik hayata uygulayandır. Vahiyler kanun peygamber de vahyin uygulayıcısıdır.

4/150- Allah'ı ve elçilerini (tanımayıp) inkar eden, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen, "Bazısına inanırız, bazısını tanımayız" diyen ve bu ikisi arasında bir yol tutturmak isteyenler.

Nebilerin ve resullerin hayatını yönlendiren vahiy olduğu gibi nebilerden sonra bütün çağlara hitabeden her çağda iman edenlerin yaşam biçimlerine cevap veren vahiydir. Kuran kendisinden önce gelmiş kavimlerin nebiler aracılığı ile gelen vahiylerin ve yaşamlarındaki kesitlerin bir hülasasıdır. 

Kuran'la insanlık yeni bir döneme ve yeni bir çağa girmiştir. Artık nebi olan resuller yoktur. Bozulmamış kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak olan sorunların çözümüne her asırda Kuran cevap verecektir. Nebi olan resuller son peygamberle beraber sona erdi. bir daha Allah'tan vahiylerle yönetilen nebiler gelmeyecektir. Allah o ayeti nesh ederek artık sadece kuran ayetiyle insanlara yol gösteren ayeti sağlamlaştıracaktır.

Şu anda Allah'a itaat edin, resulüne de itaat edin ayetini tutup ta sanki resul bizimle yaşıyor onun bir komutan olarak yaşayan resule değil bizim için, nebi ve resul olan, Muhammed öldü onlar artık yeryüzüne bir daha geriye gelmeyecektir. 

Şu anda son nebi ve resulden sonra ona itaat insanlara yaşamın doğru kaynağı olan Kuran'a bağlı kalarak hayatı Kuran'la düzenlemektir. Kuran'ı anlayan ve kurana göre hayatını dizayn eden komutanlara ihtiyaç var ve ona itaat olması gerekir. Devamlı söylemek istediğim de oydu. Bir şeyin doğru olması için dört tane delilin birbirleriyle çatışmaması gerekir.

Kuran, ilim akıl ve pratik hayat, Bunlar birbirleriyle kucaklaştığı zaman doğru bir sonuç ortaya çıkar. Bir Başka deyişle Kuran'la kuranın kâinatla kâinatın ve Kuran'la kâinatın çatışmadığı bir din yakalandığı zaman bilin ki ilk de son da insanlar için hayırlı olacaktır.

Eğer bu günkü İslam toplumlarının inandığı gibi inanç ve yaşam doğru olmuş olsaydı, binlerce şeriate ayrılarak bölük pörçük parçalanarak firavunlara yem olmazlardı. Yerleri ve gökleri yaratan ve insanlar için kendi içlerinden nebiler ve resuller gönderen bir tane Allah vardır. İnsanlar içerisinden seçilmiş olan nebiler ve resuller. Sadece o Allah'ın vermiş olduğu emirlerle hareket ederler. Bu anlamda dünyanın en ücra köşesinde olan bir insanın takip edeceği yol ve metot ile nebiler ve resullerin takip ettikleri yollar arasında hiçbir fark yoktur.

Allah itaat Allah'ın verdiği emir ve yasaklara itaattir. Allah'ın emir ve yasakları sadece nebi olan resuller tarafından diğer nebi ve resul olmayan insanlara ulaştırılır. Bu sebeple resule itaatsizlikle Allah'a itaatsizlik aynı şeylerdir. Devletin bir polisi devletin çıkardığı yasalara göre insanlar arasında asayişi sağlarlar. Polis yasama ve yürütme organının çıkardığı yasaları bize tebliğ ederler ve bu yasaya göre insanlar arasında görevlerini icra ederler. Bir polise itaatsizlik devlete itaatsizliktir bir polise itaat da devlete itaattir.

Bu gün Kuran'ı Bütünsel olarak kavrayıp da onu insanlara günün şartlarına göre ilimlerin ve teknolojilerin getirdikleri verilerle yorumlayıp insanlara sunabilenler de birer elçi konumundadırlar. Nebiler bilemedikleri zaman problemlerin çözümünde meseleleri Allah’tan öğreniyorlardı. 

Şimdi Kuran üzerinde detaylı bir feraset anlayışına sahip olanlar da bunu Kuran'a sormakla Kuran'dan öğrenmektedir. Kuran Yaşam hakkında her örnekten bir örnek verilmiş ve insanların hayatlarında yaşanmış ve yaşanabilecek hiçbir eksik bırakılmadan her şeyin yeterli bir açıklaması yapılmıştır. Yeter ki o anlaşılmak için masaya yatırılmış olsun, ve insanlar onu kendisine dert edinebilsin.

Kuran Allah'ın insanlara sunduğu en büyük mucizelerden biridir. Allah'ın ilmiyle ortaya konulmuş bir kitaptır. Bu bir iddiadır. İnanmayanlar araştırsın. Ve görecekler ki İnsanların böyle bir kitabı ortaya koymalarının mümkün olmadığını anlayacaklardır. Son nebi ve resul bize böyle Allah'ın izni ile eşsiz bir kitap bırakmıştır. 

O dönemdeki yaşamın her alanında insanlar için yeterli bir açıklamasını kendilerine lazım olanı o günkü şartlarda almışlarsa, Kuran'ın inişinden sonraki dönemlerde de yaşamın her alanına okunup anlaşıldığı zaman yeterli açıklamalarıyla insanlar her çağa ait ilgili ayetlerle nasipleneceklerdir. 

Peygamberlerin yaptığı kendi dönemlerine ait gelen vahiyleri zamanın şartlarına göre uyarlamalarıdır. Tıpkı bir terzinin elbiseyi insanın kabına kalıbına göre düzenleyerek dikmesi gibidir. Yeni doğan bir çocuğa diktiği elbisenin annesine ve babasına diktiği elbiseden farklı oluşu gibidir.

Çimento demir çıkmadan önce insanlar binaların yapımında köprülerin projesinde ana çatıyı oluşturan kilit taşı yöntemi ile kubbeleri ve köprüleri yapıyorlardı Ama bu gün kilit taşı yöntemi ile bina yapılmasına gerek yoktur. ondan daha modern çimento demirin icat edilmesiyle binalar ve köprüler yapılmaktadır.

İstanbul da boğaz içi ve Fatih köprüsü bulunmaktadır. Eğer insanlar bu günkü o köprüyü yapacak teknolojiye ulaşmamış olsalardı Boğazın üzerinde bin beş yüz metreye yakın uzunlukta direksiz bir köprü yapmaları mümkün olamazdı.

Kuran Her çağda ve her dönemde insanların yaşam alanı içerisinde istisnasız her şeyle ilgili İnsanlara gerekli olan yolun yöntemin sistematiğini vererek insanlara hayata düzgün bakmasını ve dünya hayatından ebedi bir hayat geçişi olan ahiret hayatındaki ölümsüz bir yaşamın iksirini sırrını insanlara öğretmektedir.

Kuran'ı detaylı günün şartlarına uygun anlamış bir kişi, Ancak şunu diyebilir Allah'a itaat edin ve Kuran'a uyan emir sahiplerine de itaat edin demelidir denmesi gereken de o olmalıdır. Nisa elli dokuzdaki ayet de onu anımsatmaktadır.

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Peygamberin yaşadığı dönemde mümin olanlara hitap Allah'a ve Allah'tan vahiy alan peygambere itaat edin Ama peygamberlik son bularak peygamberlik görevinin üstünde insanların yollarının pusulası olan kurana ve kurana uyan devlet başkanlarına ve yöneticilerce itaatin gerekli oluşuna dikkat çekmektedir.

Şimdi Pratiği olmayan ama bizim bakış ve yaşam hayatımızın yolunu yöntemini ortaya koyan bir resul hayatta yoksa o ölmüşse ona nasıl itaat edilir?

3/144- Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

Ölen bir insanın mezarına itaat edilmez Onun hayatta bıraktığı yaşam biçimi ve getirdiği mesajlara itaat edilir. Onlar da diğer insanların öldüğü gibi ölürler. Onlar ölünce diğer ona bağlı olanlar yollarına o çizgide yürümelerine devam ederler.

3/146- Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever.

O zaman Allah'a ve resulüne itaat etmek, anlatılanlar gibi değildir. Allah'a itaat Kuran'a itaat etmek, resule itaat etmek hadislere sünnete peygambere itaat etmek anlayışı iki tane Allah olgusunu ortaya çıkarır. Bu anlayış Kuran ve peygamberi ayırmak demektir. Kuran peygamberin Yaşamının projesidir. Onu hayata Uygulamak da onun sünnetidir. Bir başka deyişle onun kendi çağında olan emirlerini yaşamla açıklamasıdır.

Elbette peygamber bir problem hakkında bir şeyler söylemiştir. Ama söylediği her söz yaptığı her davranış Kuran'ın o konuda ona verdiği bir davranış emrinin bir yansımasıdır. İşte o hevadan konuşmaz onun söyledikleri vahyolunmakta olan vahiydir ifadesiyle bunu anlatmaktadır.

NEBİ VE RESULLÜĞÜN SONA ERMESİYLE İNSANLAR NASIL BİR YOL İZLEYECEKLER?

Allah hiçbir zaman doğru yolu bulmak için çaba gösterenler için, doğru yola gidebilecek malzemeleri eksik etmemiştir. Kuran'ın inişinden önce ve Kuran'ın inişi döneminde iman edenlerin nebileri ve resulleri yanında iken onlar hayatta yol çizgilerinin bizzat mimarları Yanlarında iken bunları gerçekleştiriyorlardı.

Nebiliğin sona ermesiyle kâğıt kalemin yaygınlaşarak nebilere inen mesajlar belgelenmeye korunmaya başladı. Bir inanan kişi kafasına takılan bir problemi nebi ve resulden arayıp bularak öğrenebiliyordu. Ama Kuran'ın yazılıp ezberlenmesiyle beraber nebilere inen vahiylerin aynısı dünyanın öbür ucunda olsa bile onu yanında taşıyabiliyor her insan elindeki kitapla isterse doğru bir yolu bularak o yolda yürüyebilmektedir. İşte Kuran'da bahsedilen nesh ilgili ayet buna dikkat çekmektedir.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.

İslam toplumlarında yanlış anlaşılan bu ayet kuranın verdiği mesajı kökünden kaldırmaktadır. Ayette bahsedilen nesh etme olayı Allah'ın nebilerle insanlara gönderdiği mesaj değil bu mesaja uygun yaşamayan halkın söz ve davranışların kaldırılarak yeniden vahyin çizgisine çekilerek yanlış olanlarının kaldırılmasıdır.

Bir örnek verecek olursak enam suresinde Allah Yahudi olanlara Müslüman olanlara helal olanların yiyeceklerinden bazılarının haram edildiğinden söz etmektedir.

6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.

Bu ayette bahsedilen.

”Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık.” 

Haram kılma olayı sanki Allah bu haram kılınanları hazreti Musa'ya vahiyle onlara haram ettiğini sanmaktadırlar. Bu anlayış Kuran'ı anlayıştan büyük bir sapma olur. Allah bir peygambere Haram ettiğini başka bir peygambere helal etmez. Ve zaten kendisinden önce gelen ayet bunu açıklamaktadır.

6/ 145- De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah'tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.

Burada Son nebiye gelen vahiyde neyin helal neyin haram olduğunu net bir şekilde açıklamaktadır. Kuran'da İman edenler için hiçbir çelişki ve tutarsızlık yoktur. Tutarsızlığı ve çelişkiyi biz yanlış anlamakla ortaya çıkarıyoruz. Bakınız Kuran'ın başka bir ayetinde bunu nasıl açıklamıştır.

16/ 118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlar.

Nedir son nebiye aktarılanlar onu kurandan öğrenelim.

6/ 145- De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah'tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.

Demek ki Yahudi olanlara Allah onları haram etmemiş onlar bunu zan ve tahminle kendilerine haram olanı helal helal olanı da haramlaştırmışlardır. Her nebi ve resulün kendilerinden önce gelen nebi ve resulün getirdiklerini doğrulaması ve tasdik etmesi bunu anlatmaktadır. Yoksa birinin haram dediğine diğeri helal derse nasıl doğrulama ve tasdik  etme olabilir?

Nebi ve resuller aracılığı ile gelen din Allah'ın tanımladığı dindir. Bu dinde olanlar tek bir ümmet ve tek bir şeriat içindedirler. Bunun adı Kuran'da rabbani yoldur bu yolda yürüyenler rabbani yun diye tanımlanırlar. Bunun dışındaki yollar dinler Allah'ın dini değildir. Onlar ayrı şeriatlar içerisindedirler.

İslam toplumlarında her peygamberin getirdiği şeriatların farklı oluşundan Hazreti adem şeraitinde kardeş evliliğinin helalleştirmeleri. Hazreti İsa peygamberin kavmine domuz ve içkinin serbestleştirilmesini Musa peygamberin kavmine de yukarıda ayet örneğinde verdiğimiz gibi helal olan yiyeceklerin haram kılması  yanlışını, doğurmuştur.

23/51- Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun; çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.

23/52- İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse Benden korkup-sakının.

Âdeme yasaklanan yasak ağaç neyse Muhammed’e yasak ağaç da odur. Allah bütün temiz ve güzel şeyleri helal etmiş. Pis ve murdar olan şeyleri de yasaklamıştır. Bu âdem de de Musa’da da Yusuf’ta da aynıdır. Hiç fark etmez.

5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

"Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı;"

Buradaki ifade peygamberlerden her biri için ayrı bir şeriat değil peygamberlerin dışındaki diğer insanlar için ayrı yol yöntemdir. şeriattir. Bu anlayış değişmedikçe Kuran'daki tevhidi bir anlayış asla yakalanamaz.

45/ 18- Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku)larına uyma.

Ehli kitap ve İslam toplumlarının yüzlerce yola şeraite ayrılması Kuran'daki tevhidi anlayışın ve yolun bozulduğunu göstermektedir. Bu anlatımdan sonra inandım ve iman ettim diyenlerin tek kaynağı Kuran'dır. 

İnsanlar ilk yaratılıştan bu tarafa temel olarak iki kısma ayrılmışlardır. Birisi Allah'ın nebilere gönderdiği vahiyler yoluyla iman edip Salih ameller işleyenlerin yolu bunlar rabbin terbiyesi altında hayat bulanlardır. Bunlar tek bir ümmet tek bir şeriat tek bir yoldadırlar. Bunların dışında olanlar ise yüzlerce binlerce yola ayrılarak ayrı şeriatlar ve ümmetlerdir.

42/ 13- O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vah yettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi'ne yöneleni hidayete erdirir.

Sonuç Olarak Allah'a ve resulüne itaat etmek demek Farklı bir anlam taşıdığının bilinmesi gerekir. İman edenler için Allahın gönderdiği vahiyler nebiler ve resuller tarafından bize aktarılmaktadır. Nebiler ve resulleri Aradan kaldırdığımız zaman bizim Allah ile konuşmamız da kalmaz. Biz Allah ile nebiler aracılığı ile konuşuyoruz. O zaman Allah'a itaat ondan gelen emir ve yasaklara itaattir. Kendi içlerinde bulunan onlara şefkat kanatlarını geren resul’ de itaat onun Allah'tan aldığı vahiyleri insanlara iletmesinden dolayıdır.

Yani peygamberlerden vahiyleri kaldırdığın zaman o da diğer insanlardan bir farkı kalmaz. Onları kutsal yapan onların Allah'tan aldıkları emir ve yasaklardır. 

İşte o emir ve yasakları bize getirdiğinden dolayı onlar onları yaşamlarına götürdüklerinde onların yaşadığını örnek almamız ve sözünü dinlememiz ona itaat olmaktadır. Yoksa Allah başka bir emir nebiler ve resuller başka bir emir vererek Allaha ve resullerine itaat değildir. Hele hele ayet ve hadisler adı altında bunları ayırarak Ayetlere uymak Allah'a itaat hadislere uymak resule itaat hiç değildir.

Şu anda ve bundan sonraki çağlarda Artık bu Kuran'ı bize emanet eden resul öldü. O resul hayatın her alanında yaşamış olduğu hayatın o Kuran'dan bütünüyle izleri varsa onun yaşadığı hayat Kuran ise kendisinden sonra gelen ve gelecek olan kuşaklar da o Kuran'ı doğru anlayıp onun emirlerini hayata geçirmekle yükümlüdürler. Hayatta olmayan bir resul savaşta barışta okulda bahçede yolda bize nasıl yoldaşlık etsin? nasıl emir versin? ki biz ona itaat edelim bizim ona itaatimiz Kuran'ı hayata geçirmemizdir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR.

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

2 yorum:

baryam_43 dedi ki...

selamlar.ali rıza hocam.çok güzel bir çalışma yapmışsın,Allah razı olsun.''Ayetlere uymak Allaha itaat hadislere uymak resule itaat hiç değildir.''demişsiniz.bence bu cümlenin ilk cümlesi isabetsiz olmuş veya yanlış anlaşılmaya zemin hazırlayacak bir cümle kurmuşsun.ayetlere uymak tabiki Allah'a itaat olur.hadislere uymak ise rasüle itaat olmadığı gibi rasüle isyandır.selametler ilerim.

Ali Rıza Borazan dedi ki...

Bayram kardeş Sen konuyu bölerek aktarıp yanlışlığını söylemişsin. Orada benim ne demek istediğim konu bütünlüğünde anlaşılması gerekir o da şöyledir.
Yani peygamberlerden vahiyleri kaldırdığın zaman o da diğer insanlardan bir farkı kalmaz. Onları kutsal yapan onların Allahtan aldıkları emir ve yasaklardır. İşte o emir ve yasakları bize getirdiğinden dolayı onlar onları yaşamlarına götürdüklerinde onların yaşadığını örnek almamız ve sözünü dinlememiz ona itaat olmaktadır. Yoksa Allah başka bir emir nebiler ve resuller başka bir emir vererek Allaha ve resullerine itaat değildir. Hele hele ayet ve hadisler adı altında bunları ayırarak Ayetlere uymak Allaha itaat hadislere uymak resule itaat hiç değildir.