21 Aralık 2014 Pazar

BAKARA İKİ YÜZ ELLİ DOKUZUNCU AYETİN YORUMU;



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
Konumuz bakara suresinin iki yüz elli dokuzuncu ayetin tefsiri idi. Ancak bir ayetin doğru anlaşılmasına Önemli olan etkenlerden birisi de Ayetin kendisinden önce ve kendisinden sonra gelen ayetlerle beraber düşünerek anlaşılmalıdır. Bu sebeple iki yüz elli sekiz, iki yüz elli dokuz ve iki yüz altmışıncı ayetleri bir araya getirerek anlamaya ve anlatmaya çalıştık.
2/258- Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür” demişti; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim” demişti. (O zaman) İbrahim: “Şüphe yok, Allah Güneş’i doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir” deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
2/259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?” Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir.”
2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Önce Ayetin yorumu veya tefsirine geçmeden önce, Kuran’da geçen ayetlerin veya konuların doğru olarak anlaşılması için Kuran’da kullanılan kelimelerin Kuran’daki karşılığının Kuran tarafından o kelimeye konu içerisinde ne anlam yüklendiğinin bilinmesi ve anlaşılması gerekir.
Devamlı üzerine basa basa vurgulayarak anlatmak istiyorum. Kuran’da geçen bir ayetin ne dediğinden ziyade ne demek istediğinin anlaşılması gerekir. İkinci olarak da, edebi sanatlarda anlatılanlar gibi bir gerçek anlatım vardır, bir de mecazi anlatım vardır. Gerçek anlatım, Bir kelimenin veya bir cümlenin farklı anlamlara gelmeyen, anlatım şeklidir. İkinci anlatım da şekli de mecazi anlatım şeklidir. Yani kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelebilen anlatım şeklidir.

Bir örnekle edebi sanatlarda anlatılan bir deyimi anlamaya çalışalım.

Adamın kolu uzun, Bu cümle kullanıldığı yere göre birkaç anlama gelmektedir. Adamın kolu uzun canım, nereye varsa işini halledebiliyor. Bu cümlede geçen kolu uzun kelimesi adamın makam mevki güç yönünden toplum içerisinde önemli bir mevkii ve saygın olduğunu anlatır.

Maşallah adamın kolları öyle uzun ki, Adam bahçede elma toplarken merdivene bile ihtiyaç kalmadan ağacın dallarındaki elmaları toplayıp kolayca sepete koyabiliyor. Bu cümlede geçen kolları uzun kelimesi, fiziki anlamda kollarının uzunluğundan söz edilmektedir.

Filan adama çok dikkat edin kolu uzun ha! bir markete veya bir mağazaya varsa hemen kıymetli eşyaları çantasına aşırıverir. Buradaki kolu uzun deyimi de adamın hırsız olduğunu anlatır.

Demek ki Türk edebiyatında Arap edebiyatında veya başka dillerin kullanıldığı edebiyatlarda kullanılan kelime ve ayetlerin ne anlamda kullanıldığını tespit  edebilmek için o kültürü bilmek ve kullanıldığı yerde anlamlaştığına bakmak gerekir.

Edebi sanatlarda kullanılan bir deyimi anlayabilmek için nasıl o toplumun kullandığı kültürü bilmek gerekirse ve o konuda bilgi sahibi olmadan o deyim anlaşılamıyorsa Kuran’da geçen kelimelerin de Kuran kültürünü bilmeden O kelime ve ayetlerin hangi anama geldiği anlaşılması mümkün değildir. Bu sebeple Kuran kelime ve ayetleri iki farklı anlama geldiğini bize anlatmaktadır. Muhkem olanlar, müteşabih olanlar.

Konumuz Muhkem ve müteşabih nedir ne değildir, değil ama, ister istemez Tefsirini yapacak olduğumuz ayeti Kuran bütünlüğü içerisinde doğru bir şekilde anlayabilmek ve doğru bir yere koyabilmek için bunların mutlaka bilinmesi ve çözümlenmesi gerekmektedir.

Şimdi ilgili ayeti vererek Konunun anlaşılması açısından ayetin ne demek istediğini anlamaya çalışalım.


3/7- Sana Kitab’ı indiren O’dur. Ondan, Kitab’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: “Biz ona inandık, tümü Rabbimiz’in Katındandır” derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.

Edebi sanatlarda kullanılan kelimenin veya deyimlerin gerçek anlamının Kuran’daki karşılığı muhkem olan ayetlerdir. Mecaz anlamında kullanılan kelime ve deyimlerin Kuran’daki karşılığı da Müteşabih olan ayetlerdir.

Müteşabih olan ayetler Kuran bütünlüğü ve konu içerisinde ne anlama geldiğini anlayabilmek için Kuran içerisinde hiç olmazsa konu ile alakalı olan bütün ayetlerin bilinmesi gerekir ki, O konuda hangi anlamda kullanıldığı bilinebilsin. İşte Ayette İlimde derinleşenler bilir derken, Kuran onu kastetmektedir.

Şimdi kısa bilgilerden sonra Bakara iki yüz elli dokuzuncu ayetin tefsirini bu bilgiler çerçevesinde anlamaya çalışalım. Konumuzu ilgilendiren ayeti tekrar naklederek analiz, ve tahlil  yaparak anamaya çalışalım.

2/259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?” Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir.”

Şimdi ayeti parçalara ayırarak O parçalarda geçen kelimelerin Kuran bütünlüğü içerisinde ilgili ayetlerle kelimelerin ne anlama geldiğini arayarak maddeler halinde sınıflandırıp, anlamaya çalışalım.

1-“Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?”

Ayetin birinci şıkkını anlayabilmek için eskilerin siyak ve sibak dediği, bizim de kendisinden önce ve kendisinden sonra gelen ayetler dediğimiz, ayetlerle bağlantsını beraber düşünerek kastedilen anlamı yakalamamız gerekir. Bu sebeple üç ayeti beraber ele alarak anlamaya çalışalım.

2/ 258- Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür” demişti; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim” demişti. (O zaman) İbrahim: “Şüphe yok, Allah Güneş’i doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir” deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
2/259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?” Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bo zulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir.”
2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Bakara suresinde arka arkaya gelen bu üç ayet Biri birlerini anlayabilenler için çok güzel tefsir etmektedir. Bakara iki yüz elli sekizinci ayette İbrahim’le ölüp de dirilmeyi inkâr eden zengin ve mülk sahibi birinin tartışmasını gündeme getiriyor. Özet olarak Kuran bütünlüğü içerisinden süzülüp gelen Peygamberlerin insanlara anlatmış oldukları temel mesaj insanların öldükten sonra diriltilip hesaba çekilmesi olayıdır. Dikkat ederseniz arka arkaya gelen bu üç ayet değişik misallerle Ölüm ve öldükten sonra dirilme olayını evire çevire anlatarak bizlere mesaj vermektedir.
Allah Kuran bütünlüğü içerisinde gezip dolaştığımız zaman Öldükten sonra dirilme ve hesaba çekilmeyi insanlara anlatabilmek için evire çevire düşünebilenler için misal vermektedir.  Eğer Ölümden sonra diriliş ve hesaba çekiliş olmamış olsaydı, Ne Hâşâ Allah’ın bir anlamı, ne Allah’ı rab edinmenin bir anlamı, ne de imtihan edilmenin bir anlamı kalırdı.
Furkan suresinde Peygamberlere ölüp de dirilmeyi inkar eden kafirlerin durumunu Kuran bize şöyle anlatmaktadır.
25/30- Ve elçi dedi ki: “Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar.”
25/31- İşte böyle; Biz, her peygambere suçlu-günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
25/32- İnkar edenler dediler ki: “Kur’an Ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?” Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ‘belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup’ okuduk.
25/33- Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.
25/34- O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından sapmış olanlardır.
35- Andolsun, Biz Musa’ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun’u yardımcı kıldık.
25/36- Böylece onlara: “Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin” dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.
25/37- Nuh’un kavmi de, elçileri yalanlandıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulmedenlere acıklı bir azap hazırladık.
25/38- Ad’ı, Semud’u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri (yok ettik).
25/39- Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.
25/40- Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.
25/41- Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: “Allah’ın, elçi olarak gönderdiği bu mu?”
25/42- “Eğer onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı.” Azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, öğreneceklerdir.
25/43- Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
25/44- Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.
Furkan suresinde zikredilen bu ayetler düşüne bilenler için muhteşem mesajlar vermektedir. İnkâr edenlerle iman eden ve Salih amel işleyenler arasında olan düşmanlığın temel sebebi İman edenler için bir ahiret hayatı ve orada hesaba çekiliş ve amellerin karşılığının eksizce ödenerek ceza ve mükâfatın karşılığı verilecek olan yerdir.
İşte İnkâr edenler, Ahiret hayatı ve orada diriltilip hesaba çekileceğine,  inanmamaktadırlar.
27/66- Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri ‘ard arda toplanıp pekiştirildi,’ hayır, onlar bundan bir kuşku içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler.
27/67- İnkar edenler dedi ki: “Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip-çıkartılacakmışız?”
27/68- “Andolsun, bu (azap ve dirilme tehdidi), bize ve daha önce atalarımıza va’dolunmuştur. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir.”
27/69- De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkarların nasıl bir sona uğradıklarını görün”
Demek ki, İnkar edenlerin hayata bakış tarzları Ölen insanlar dirilmez, şimdiye kadar ölüp de geriye gelenler var mı? Allah yıkılıp giden yerleri nasıl diriltecekmiş ifadeleri ile Dünya yaşamlarındaki hayata bakış şekilleri böyledir.
Yine Mümi’nun suresinden bir alıntı yaparak inkâr edenlerin profilini netleştirmeye çalışalım.
23/35- “O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?”
23/36- “Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…”
23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”
İşte Konumuz olan bakara iki yüz elli dokuzuncu ayette bahsedilen inkarcı bir kişinin, Ölümden sonra dirilişin olmayacağını sorular sorarak kanaat getirmektedir. Allah da Öldükten sonra bir dirilişin olduğunu ve orada inkâr edip de diriltilen bir kişinin gaybi bir haberi bize nebiler aracılığı ile bildirerek bilgilendirmektedir.
2-“Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı,”

Burada Ölen ve yüz yıl ölü bırakılan tefsirlerde anlatıldığı gibi, ne Üzeyir’dir ne de meshtir. Burada yüz yıl ölü bırakılan şahıs inkârcı bir kâfirdir.

Ayette geçen “onu yüz yıl ölü bıraktı,” İfadesini anlayabilmek için Kuran içerisinde ölü kelimesinin hangi anlamda kullanıldığını ve hangi anlamlara geldiğini yakalamak gerekir.  Ölü kelimesini Kuran’da iki farklı anlamda kullanıldığını görmekteyiz. Birinci anlamı hayati fonksiyonlarını yitirmiş olanlar anlamında kullanılan ölüdür. Bu ölü bir daha yeryüzüne  gelip diriltilmeyecek anlamında ölüdür. Bu ölenler ahiret âleminde diriltilecek olanlardır.

21/ 95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

Yine Kuran’da ikinci anlamda kullanılan ölü de asıl yaratılış gayesinden nasibini almamış insanlarda kullanıldığında vahiylere karşı duyarsız hayvanlarda kullanıldığında eğitilmemiş anlamında kullanılan ölüdür.

İki farklı örnek vererek bunları açıklamaya çalışalım.

2/ 73- Bunun için de: “Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun” demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.

Kesilip de ineğin bir parçası ile vurmakla ölen insan Allah’ın sünnetinde gerçek anlamda dirilmez. Kuran buradaki ölüyü Hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında kullanılan ölü değil, Yaratılış gayesinden uzaklaşmış, gelen vahiyi bilgilere karşı duyarsız anlamında kullanılan bir ölüdür. Yoksa “Ölüp diriltenin Allah olması” ayeti ile uyum sağlamazdı. Aynı ifade İsa’nın dirilttiği ölü de bu anlamdadır.

5/ 110- Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, “Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir” demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm.”

“Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun.” Bu ifade İsa’nın hayati fonksiyonlarının yitirmiş anlamında ölüler değil vahye karşı duyarsız olanların diriltilmesi anlamında kullanılan ölüdür. Yoksa bakara iki yüz elli sekizde geçen ayetteki şu ifadeye ters düşerdi. “ Benim Rabbim diriltir ve öldürür”

Şimdi insanları dışında olan varlıklardan bitkilerden ve hayvanların veya kuşların diriltilmesinden Kuran örnekler vermektedir. Bitkilerin diriltilmesine bir örnek verelim.

41/ 39- O’nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşu içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, herşeye güç yetirendir.

Şimdi de Asıl bizim konumuzu ilgilendiren ayetle bağlantılı olarak Allah’ın diriltme konusunda İbrahim’e gösterdiği Kuşların diriltilmesi neymiş onu anlamaya çalışalım.

2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Bu ayette” “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.”

Kuş bu ayette hayvanlara ait işlevlerin eylem ve fiil haline geçmeleri anlamındadır. Eğer Tefsirlerde anlatılanlar gibi horoz, hindi ördek, keklik gibi kuşların parçalanarak kesilip doğranarak kıyma yapılarak her bir parçasını ayrı ayrı dağlara konulmuş anlamında olmuş olsaydı Hem Kurani yasalara hem de Sünnetullah yasalarına ters düşerdi. Kuran’ın doğru anlaşılmasına fesat çıkarırdı. Buradaki kuş değişik hayvan cinslerinin eğitilerek duyarlı hale getirilip onlardan istediğin istikamette hizmet alman demektir.

Köpeğin eğitilip insanların bilemeyeceği anlayamayacağı yerlerdeki eroin esrar bonzai gibi insanlığa zehir saçan uyuşturan zararlı maddeler köpekleri eğitilip kendilerine insanların alıştırılmaları ile ne hizmetler sunduklarını görebiliyoruz. Güvercinler eğitilip mektup taşıyarak, kargoların olmadığı zamanlarda hizmet verdiklerini biliyoruz.

Atların eğitilerek seni savaşlarda düşmanlara karşı koruduklarını senin istediğin istikamette hizmet sunduklarını biliyoruz. Arıları eğitip alıştırdığın zaman ballarını dağlarda ağaç koğuklarına yapmalarını bırakıp senin yaptığın kovanlara gelip yapmaları onların dirilmeleri ve sana hizmet vermeleridir. Bakara iki yüz altmışıncı ayette anlatılmak istenen mesaj budur.

3-“sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın,”

Bu diriltme ahiret âlemini inkâr eden ve ahiret hayatına iman etmeyen inkârcının ahiret âleminde diriltilmenin bir sahnesi gösterilip, Allah’ın bildiği ve bu bilgilerini nebilerle paylaştığı diriltilme olayıdır. Şimdi bu diriltilme ile ilgili Kuran’dan örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
İman eden ve Salih amel işleyenlerin profili ile, inkâr eden ve zulüm edenlerin profilini Kuran şöyle anlatmaktadır.

79/34- Ancak o, ‘herşeyi batırıp gömen büyük-felaket’ (kıyamet) geldiği zaman.
79/35- O gün, insan, neye çaba harcadığını düşünüp-anlar.
79/36- Görebilenler için cehennem de sergilenmiştir.
79/79/37- Artık kim taşkınlık edip-azarsa,
79/38- Ve dünya hayatını seçerse,
79/39- Şüphesiz cehennem, (onun için) bir barınma yeridir.
79/40- Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (istek ve tutkular) dan sakındırırsa,
79/41- Artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir.
79/42- “O ne zaman demir atacak?” diye, sana kıyamet-saatini soruyorlar.
79/43- Onunla ilgili bilgi vermekten yana, sende ne var ki…
79/44- En sonunda o (ve onunla ilgili bilgi), Rabbine aittir.
79/45- Sen, yalnızca ondan ‘içi titreyerek korkanlar’ için bir uyarıcısın.
79/46- Onu gördükleri gün, sanki, bir akşam veya bir kuşluk-vaktinden başkasını yaşamamış gibidirler.
Nazi at suresinden aktarmış olduğum son ayetinde” Onu gördükleri gün, sanki bir akşam veya bir kuşluk-vaktinden başkasını yaşamamış gibidirler.”
Bakara iki yüz elli dokuzdaki ifade de aynısı değil mi?
-“sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım””
İşte Kuran’ın anlatım sanatı budur. Buradaki gün de bizim anladığımız yirmi dört saati içerisinde barındıran gün değil, Allah’a göre sadece bir an anlamında kullanılan bir gündür.
22/47- Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va’dine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.
Deme ki diriltilme olayı dünyada değil ahiret âleminde imiş. Tefsirlerde anlatılan Üzeyir hikâyesinin Kuran ile zerre kadar, Kuran ile yakından uzaktan alakası yoktur. O sadece bir israiliyattır. Diriltilme dünyada değil ahiret âlemindedir.
4-“böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış;”

Yiyecek ve içecek ahiret âlemine kişilerin dünya hayatında işlemiş oldukları ameller anlamındadır. Bunu da birkaç ayetle açıklamaya çalışalım.

12/37- Dedi ki: “Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim.”

Haşa insan veya bir peygamber Allah mı ki, yrtmış olduğu gaybi bilgileri bilebilsin? Buradaki, “Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm.”””
Peygamberlerin Allah’ın bildirmesi ile bildikleri ahiret âleminde inkâr edenlerin, cehennemle haşır neşir olduklarını blmesidir.

17/13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

İnsanların yapmış oldukları bütün amellerinin eksiz olarak küçük büyük demeden kayıt altına alınarak orada o amellerine göre derecelerle yargılamalarıdır.

18/48- Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi Bize gelmiş oldunuz. Hayır, Bizim size bir kavuşma-zamanı tespit etmediğimizi sanmıştınız değil mi?
18/49- (Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: “Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp herşeyi sayıp-döküyor?” Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
 27/82- O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.

Dabbe Dünya hayatında inkâr edenlerin inkârlarını, kalplerinden geçenleri ve ertelediklerini bile kayıt altına kamera kayıt sistemine alınması anlamındadır.

5-“eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi.”

Burada eşek kelimsini Kuran inkâr edenlerin bedeni anlamında kullanmıştır.

62/5- Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.

İnkâr edenler şöyle diyorlardı. Şu erimiş çürümüş kemikler mi diriltilecekmiş?

36/78- Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: “Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?”

17/98- Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkâr etmelerine ve: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” demelerine karşılık cezalarıdır.

6-“O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.”

50/20- Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
50/21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
50/22- “Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.”
50/23- Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: “İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.”
İşte Ahiret âlemine inanmayan ölüp de dirilişini orada gördükleri zaman artık inkârları mümkün olmayacaktır. Görmeyen gözleri görür hale gelecek. İşitmeyen kulakları iştir hale gelecek. Kendi istekleri ile mühürledikleri kalpleri de mührü açılarak olayı net bir şekilde görecekler ve şöyle diyecekler.
6/27- Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.
6/28- Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir.
6/29- Onlar dediler ki: “Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. Ve bizler diriltilecek değiliz.”
6/30- Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen: (Allah:) “Bu, gerçek değil mi?” dedi. Onlar: “Evet, Rabbimiz hakkı için” dediler. (Allah:) “Öyleyse inkar edegeldikleriniz nedeniyle azabı tadın” dedi.
32/12- Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, Salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız” (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen.
Nebe suresinde inkar edenlerin ahiret âleminde diriltilip o azabın dehşetini hissettikleri zaman şöyle diyeceklerini Kuran bize anlatır.
78/38- Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman’ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.
78/39- İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen Rabbine bir dönüş yolu edinsin.
78/40- Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kâfir olan da: “Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim” diyecek.
Sonuç olarak bakara iki yüz elli dokuzuncu ayetteki verilmek istenen mesaj, bir inkârcının dünya hayatında  inkarla bakıp yüz yıl yaşadığı halde,  O yaşamış olduğu hayatı Kuran ölü hayat olarak tanımlayıp ahiret hayatında diriltilince, Ölüp de dirilmeye iman etmeyen bir inkarcının diriltilerek başına gelen felaketleri dünyada olanlara o hayata varmadan Kuran dileyenlere öğütle anlatarak kendilerine çeki düzen vererek vahiyle yaşayıp Müslüman olarak ölmelerini Allah  istemekte, Son pişmanlığın fayda vermeyeceği öğüdünü, mesajını vererek bizi bilgilendirmektedir.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN -ANAMUR

Hiç yorum yok: