12 Mart 2013 Salı

ZÜMER SURESİ KIRK İKİNİCİ AYET NE ANLAMA GELİYOR?





RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!



لَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا ۖ فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَىٰ عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَىٰ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿42

39/42- Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. 

Bu ayeti doğru olarak  açıklayabilmemiz için,  ayetin geçtiği konuyu, Ayette geçen ölüm kelimesinin ne olduğunu, ve uyku kelimesi hangi anlamda kullanıldığını bilmek gerekir. Önce Kuran’da bir tarama yaparak bu kelimelerin hangi anlamlarda kullanıldığını bulmaya çalışalım.

KONU İÇERİSİNDEKİ AYETİN KONUŞLANDIĞI YER.

39/38- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."

39/39- De ki: "Ey kavmim, üzerinde bulunduğunuz duruma göre yapın-edin; elbette ben de yapıp-ederim. Artık yakında öğreneceksiniz."

39/40- Kendisini aşağılık kılan azap kime geliyor ve kesintisiz azap kimin üzerine çöküp-kaçınılmaz oluyor?
39/41- Şüphesiz, sana Biz Kitab'ı insanlar için hak olmak üzere indirdik. Artık kim hidayete ererse, bu kendi lehinedir; kim saparsa, o da kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.

39/42- Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

Uyku, ölüm kelimesinin geçmiş olduğu ayet,  Konu içerisinde Allah’ın rabliğini kabul etmeyen bir toplumun durumunu konu edinmektedir. Şimdi Bu kelimeler Kuran’da hangi anlamlarda kullanılmış, onu anladıktan sonra bunları açıklamaya çalışalım.

UYKU KELİMESİ KURAN’DA HANGİ ANLAMLARDA KULLANILDIĞINA BAKALIM.

Kuran’da uyku kelimesi iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi Günün belirli bir vaktinde dinlenme olarak vücudun işlevsiz halde  bekleyerek yatma anlamındaki uykudur. İkinci anlamdaki kullanılan uyku ise, Yaşadığı halde yaşamasının anlam ve önemini kavrayamama anlamında kullanılmıştır.

25/47- O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.
78/ 9 Uykunuzu bir dinlenme yaptık.

Buradaki bahsi geçen uyku her insanın günün belirli zamanını yatarak ve dinlenmeye çekilen uykudur. Pratik hayata bakıldığı zaman bir insan uyumadan kaç gün durabilir? Belki aç ve susuz kaldığı kadar uykusuz kalamaz. Bu ayette bahsedilen uyku bu anlamda kullanılan uykudur.

8/43- Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

Burada Kullanılan uyku mecazi anlamda kullanılan bir uykudur.  Karşıdaki düşman güçlerinin gücünün gerçek gücünden farklı görülerek ona karşı savaşabilme cesaretinin kendisinde görebilme durumundan söz edilmektedir. Kuran’da mecazi anlamda kullanılmış başka ayetlerde bulunmaktadır. Onlardan bir kaç tane örnek vermeye çalışalım.

18/18- Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.

Bu ayette bahsedilen uyku ashabı Kehf’in Kendi içlerinde bulunan kıyam ve iman cevherinin belirli bir zaman diliminde askıya alınarak şartların elverişli oluşuna kadar bekletilmesi anlamında kullanılmıştır.

ÖLÜM KELİMESİNİN KURAN'DA KULLANILIŞ ŞEKİLLERİ!

Ölü kelimesi Kuran’da yine iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında kullanılan ölü. Bu ölü bir daha dünya hayatına geri gelmeyen ve gelmeyecek anlamında ölüdür.

2/94- De ki: "Eğer Allah Katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin."

2/180- Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması -Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size yazıldı (farz kılındı).

Kuran’ın ikinci anlamda kullanılan ölü ise, Yaratılış gayesine aykırı yaşayan ve kendisine yüklenmiş olan göreve karşı duyarsız veya duyarlılığını kaybetmiş anlamında kullanılan ölüdür. Birkaç tane ayet örneği de bundan vermeye çalışalım.

2/259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona:) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir."

Dünya hayatında Allah’ın kitaplarına peygamberlerine ve ahiret alemine iman etmeyen ateist veya deist olan bir insanın profilini bize çizerek vahye karşı duyarlılığı olmadan, yaratılış ve gönderiliş gayesinden uzak bir şekilde yaşayıp ahiret aleminde diriltilerek bize onunla geçen bir konuşma sahnesini tasvir etmektedir.

21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

Şimdi Konumuzu oluşturan ayeti tekrar yazarak kastedilen manayı bu açıklamalar ışığında anlamaya çalışalım.

39/42- Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. 

Allah, ölecekleri zaman canlarını alır;  

Bu İfade Her canlının doğup büyüdüğü ve zamanı gelince öldüğü gibi, insanlar da doğup büyüyüp zamanı gelince ölmesini anlatmaktadır.  Ölecek olanların ,canlarını alır.

Burada bahsedilen ölüm hayati fonksiyonlarını yitirme anlamındaki ölümdür. Hiçbir zaman uyku kelimesi ölüm anlamına gelmez. ve kuran uykuyu gerçek anlamında ölüm kelimesi olarak kullanmamıştır da. 

Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı tutar, “ 

Yukarıda konu içerisinde inkar edenlerin profili çizilirken, İnkar edenler vahye kaşı gözlerinin kör oluşu, kulaklarının sağır oluşu, ve kalplerinin de mühürlenmesi Kuran’da mecazi anlamda ölü olarak anılmışlardır.

İşte Hazreti İsa peygamberin Allah’ın izniyle dirilttiği ölüler bu tip ölülerdir. Samiri’nin peşini takip edip buzağıya tapanların ve sonra da Hazreti Musa’nın telkinleriyle diriltilen halkın durumu gibi. ve kendilerinin destekleyerek buzağıyı ilahlaştırmalarına yardımcı olmalarından dolayı manen öldürmüş oldukları samiri’yi ineğin bir parçası ile vurup da dirilmesi de bu anlamda ölülerdendir.

Yine ayette, “Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı,” Yüz yıl ölü bıraktı ifadesi mecazi anlamda ölüdür. yani vahiyden nasibini almamış yaşayan ölü olarak kullanılmıştır.

Yoksa gerçek anlamında ölü olmuş olsaydı Yukarıda enbiya suresi/95, ci ayetine ters düşerdi. Gerçek anlamında ölenler sadece ahiret  aleminde diriltileceklerdir.
Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar,

Her İnsan akıl baliğ çağına erdikten bunaklık ve gerçek anlamındaki ölüm dönemine kadar geçen süreç içerisinde imtihana tabi tutulmaktadırlar. İşte Kuran’da yaratılış gayesinden uzak  bir yaşayışla yaşayanları Allah imana gelip, vahye karşı duyarlı hale gelinceye kadar mühlet vererek onlara fırsat tanımaktadır.   


Ama, bir türlü o cehalet hayatından kendini arındıramamış olanlar manen ölü olarak beklemektedir. Bu süreç içerisinde hala o fırsatları değerlendiremeyip hala küfür yolunda yürümeye devam edip giderse eceli gelenler,müşrik olarak  ahiret alemine ebedi azap çekmek üzere gidecektir.


Kendisine verilmiş bu zaman dilimi içerisinde aklını kullanarak vahyin kontrolüne girip yaşamını ona göre düzenlemeye çalışırsa ve bu şekilde hayatını noktalayıp ölürse işte onlara mükaafat olarak ebedi bir cennetle ödüllendirileceklerdir.

ECEL!

Nihayet Bazıları Allah’ın rabliğini kabul ederek dünya yaşamını İbadet ve kulluk ölçüleri içerisinde yaşayarak ölmektedirler. Bazıları da kendilerini şirkten pisliklerden arındıramadan ölmektedirler. Birisi için ebedi mutluluklar içerisinde bir cennet, diğeri ise de azap ve işkence içerisinde olacakları ebedi bir cehennemdir. Bunlar  her ikisi de dünya hayatında kısacık bir zaman dilimi içerisinde  yaşadılar denendiler ve öldüler. Hangi tip insan karlı onu siz düşünün.

İşte zümer suresinin kırk ikinci ayetinin vermek istediği mesaj ve anlam budur.  En doğrusunu Allah bilir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN-ANAMUR









Hiç yorum yok: