2 Ocak 2011 Pazar

İNEK BACAĞI VURMAKLA ÖLEN İNSAN NASIL DİRİLİR?


RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

2 /73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.

ÖNCE HAZRETİ MUSA KISSASINDA BU OLAY SEYYİT KUTUP NASIL AÇIKLAMIŞ?
67- Hani Musa, kavmine: "Allah size bir sığır kesmeyi emrediyor" dedi de kavmi kendisine: "Bizimle alay mı ediyorsun? " deyince, o da onlara: "Cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.
68- Onlar: "Rabbine dua et de bize o sığırın nasıl olduğunu açıklasın" dediler. Musa da: "Rabbim `o sığır ne yaşlı ve ne de körpe olup bu ikisi arasında orta yaşlıdır' diyor, haydi size emredileni yapın" dedi.
69- Onlar: "Rabbine dua et de bize o sığırın rengini bildirsin" dediler. Musa da: "Rabbim, `o sığır görenlerin gözüne hoş gelecek parlak sarı renktedir' diyor." dedi.
70- Onlar: "Rabbine dua et de bu sığırı bize iyice tanımlasın. Biz sığırları birbirinden ayırt edemez olduk. Allah dilerse bu karışıklığın içinden çıkarız" dediler.
71- Musa: "Rabbim, `o, boyunduruğa koşulup toprak sürmemiş, toprak sulamada kullanılmamış, özürsüz ve alacasız bir sığırdır' diyor" dedi. Bunun üzerine onlar "İşte şimdi hakkı ile anlattın" diyerek tanımlanan sığırı kestiler, neredeyse bunu yapmayacaklardı.
72- Hani bir adam öldürmüştünüz de bu suçu birbirinize atmaya kalkmıştınız. Oysa Allah gizlediğinizi ortaya çıkaracaktı.
73- Bu amaçla "Kesilen sığırın bir parçasını o öldürülen adamın cesedine değdirin" dedik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size ayetlerini gösterir.
Bu küçük kıssa, az önce okuduğumuz ayetlerden anlaşılabileceği gibi, birkaç bakımdan incelenebilir. Bu ayetlerde dikkatimizi çeken ilk husus, yahudilere atalarından miras kalan karakterlerini açığa vurmalarıdır. Yine bu ayetlerde yaratıcının gücü, ölümden sonra dirilme gerçeği, hayatın ve ölümün özelliği kanıtlanmaktadır. Ayrıca bu kıssanın başlangıcı, sonucu ve konumu bakımından sergilediği ifade sanatı da dikkatimizi çeken noktalar arasındadır.
Yahudi tabiatının temel karakteristik özellikleri bu sığır kıssasında açıkça görülür. Bu özelliklerin en başta geleni kalpleri ile yüce Allah arasındaki ilişkinin kopuk oluşudur. Ki bu ilişki, ipince şeffaflığın, görünmeyene inanmanın, Allah'a güvenin ve peygamberlerin getirdiği mesajları onaylama yeteneğinin kaynağını oluşturur. 

Bu özelliklerin diğerleri de; yükümlülükleri üstlenmekten kaçınma, çeşitli bahaneler ve mazeretler uydurma, kalp bozukluğu ile dil kabalığından kaynaklanan alaycılıktı!
Sebebine gelince; peygamberleri kendilerine: "Allah size bir sığır kesmeyi emrediyor" dedi. Bu söz, bu biçimi ile içeriğini onaylayıp yerine getirilmesi için yeterlidir. Çünkü sözü söyleyen peygamberleri aynı zamanda kendilerini yüce Allah'ın rahmeti, gözetimi ve direktifi ile onur kırıcı bir işkence hayatından kurtarmış olan liderleridir. 

Üstelik bu peygamber, bu direktifin kendi emri, kendi görüşü olmadığını, bu emrin kendilerini hidayeti doğrultusunda ilerletmek isteyen yüce Allah'dan geldiğini belirtiyor. Buna karşılık verdikleri cevap, küstahlıktan, edepsizlikten ve şanlı peygamberlerini alaycılıkla, dalgacılıkla suçlamaktan ibaret oldu. Sanki peygamber olması bir yana, yüce Allah'ı tanıyan sıradan bir insanın bile yüce Allah'ın adını ve emrini alay ve maskaralık malzemesi yapması düşünülebilirmiş gibi Peygamberlerine şöyle soruyorlar:
"Bizimle alay mı ediyorsun?"
Hz. Musa'nın bu küstahlığa karşı cevabı Allah'a sığınmak; onları tatlı dille sitemli ve dolaylı bir üslupla yüce Allah karşısında takınılması gereken edebe çağırmak, Onun hakkındaki asılsız düşüncelerin ancak bu edebi bilmeyen ve takınamayan cahillere lâyık olduğunu kendilerine anlatmak olmuştur.
"Cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım."
Aslında bu sitemli ifade onları kendine getirmeye, Rablerine döndürmeye ve peygamberlerinin emrini yerine getirmelerini sağlamaya yeterli idi. Fakat unutmayalım ki, Yahudiler ile karşı karşıyayız!
Evet.. Onlar peygamberlerinin bu yalın sözü üzerine ellerini herhangi bir sığıra uzatıp onu kesebilirlerdi; bunu yapmalarında herhangi bir güçlük yoktu. Böyle yapsalar Allah'ın emrine uymuş ve peygamberlerinin sözünü tutmuş olacaklardı. Fakat itirazcı ve kaypak karakterleri hemen depreşiverdi. Bunun sonucu olarak peygamberlerine şu soruyu yönelttiklerini görüyoruz:
"Rabbine dua et de bize o sığırın nasıl olduğunu açıklasın, dediler."
Bu soru bu biçimi ile şunu ortaya koyuyor: Onlar, Hz. Musa'nın, bu emirle kendileri ile alay ettiğinden halâ kuşku duyuyorlar. Sebebine gelince; her şeyden önce, "Bizim için Rabbine dua et" demekle, yüce Allah'ın sadece Hz. Musa'nın Allah'ı olduğunu, aynı zamanda kendilerinin de Rabbi olmasının söz konusu olmadığını, meselenin kendilerini değil, sadece Hz. Musa ile onun Allah'ını ilgilendirdiğini söylemek istiyorlar. 

Ayrıca Hz. Musa'dan boğazlanacak sığırın "nasıl" olduğunu Rabbinden öğrenmesini istiyorlar. Burada sorulan bu soru her ne kadar hayvanın niteliğini öğrenmeye dönük gibi görünüyorsa da aslında karşı gelme ve alay etme anlamı taşır. "Nasıl bir şeydir o?". O bir sığırdır. Peygamberleri bunu onlara işin başında hiçbir nitelik ve özellik belirtmesine yer vermeksizin söylemişti. Bir sığır. O kadar!
Burada Hz. Musa'nın onları doğru yola döndürmek amacı ile sorularına soruyla cevap verme yoluna başvurmamaya özen gösterdiğini görüyoruz. Eğer böyle yapıp onların sapık soru sorma üslubunu benimsemiş olsaydı, kendileri ile kelimelerle oynamak anlamına gelebilecek biçimsel bir tartışmaya girme tehlikesi ile karşılaşabilirdi. Hz. Musa, bunun yerine onlara, Allah tarafından sapıtmış aptallarla başa çıkmakla görevlendirilmiş eğitici bir öğretmene yakışacak bir ağırbaşlılıkla cevap veriyor:
"O sığır ne yaşlı ve ne de körpe olup bu ikisi arasında orta yaşlıdır."
Yani söz konusu sığır ne çok yaşlı ve ne de körpe bir danadır, bu ikisi arasında bir yaştadır. Hz. Musa, bu kısa açıklamanın arkasından onlara şu kesin ifadeli nasihati yöneltir:
"Haydi (artık) size emredileni yapıverin"
Sözü uzatmak istemeyenler için bu kadar açıklama yeterli idi. Yeterli idi, çünkü peygamberleri onları iki kere doğru yola çekmiş, kendilerine soru sormanın ve emir almanın gerekli edep kurallarını tanıtmıştı. Artık ne çok kocamış ve ne de körpe olmayan orta yaşlı herhangi bir sığırı yakalayarak omuzlarına bindirilen yükümlülükten arınmaları, bu hayvanı keserek Rablerinin emrini yerine getirmeleri, kendilerini karmaşıklığın ve baskının sıkıntısından kurtarmaları beklenirdi. Fakat Yahudi bildiğimiz yahudidir! Nitekim yine sorularına devam ediyorlar:
"Rabbine dua et de bize o sığırın rengini bildirsin, dediler:'
Yine "Bizim için Rabbine dua et..." teranesi, Yahudiler bu soru ile konuyu didiklemeye giriştikleri ve ayrıntıya girmeyi istedikleri için kendilerine verilecek cevabın da ayrıntıya girmesi kaçınılmazdı. Okuyoruz:
"Rabbim `o sığır görenlerin gözüne hoş gelecek parlak sarı renktedir' diyor."
Böylece kendi elleri ile kendi tercih alanlarını daralttılar. Daha önce, istedikleri herhangi bir sığırı kesebilecekleri halde şimdi sıradan bir sığırı kesmekle işleri bitmiyordu. Bunun yerine ne kocamış ve ne de körpe olmayan orta yaşlı bir sığır bulmak zorunda idiler. 

Üstelik bu sığır, alacasız sapsarı renkte olmalı idi. Ayrıca ne zayıf ve ne de şişman olacak, "Görenlerin gözlerine hoş gelecekti." İnsanların gözleri ancak sağlıklı, canlı, hareketli, gürbüz ve parlak tüylü bir inek görünce hoşnut olabilirdi. Çünkü insanlar genellikle canlı ve ölçülü görüntülerden hoşlanır, buna karşılık sünepe ve uyumsuz görüntülerden nefret ederler.
Artık işi inatla kurcalamaları fazlası ile yeterli idi. Fakat yollarına devam ederek meseleyi daha karmaşık ve kendileri için daha zor hale getiriyorlardı. Yüce Allah buna karşılık işlerini daha da zorlaştırıyordu. Şimdi bir kere daha sözkonusu sığırın "nasıl" olması gerektiğini soruyorlardı:
"Rabbine dua et de bu sığırı bize iyice tanımlasın."
Bu anlamsız ve inatçı sorularını, meselenin kendileri için içinden çıkılmaz hale gelmesine, zira sığırları birbirinden ayırdedemez duruma düşmelerine bağlıyorlar: "Sığırları birbirinden ayırdedemez olduk."
Üstelik bu defa cahilliklerinin farkına varmış olacaklar ki, şöyle diyorlar:
"Allah dilerse bu karışıklığın içinden çıkarız."
Ama artık bu işin kendileri için daha karmaşık ve daha zor bir hale gelmesi, serbest tercih alanlarının daha da daraltılması ve sınırlandırılması, kesecekleri sığırda daha önce aranmayan ve öngörülmeyen yeni nitelikler aranması kaçınılmazdı. Okuyoruz:
"Rabbim: `O, boyunduruğa koşulup toprak sürmemiş, toprak sulamada kullanılmamış, özürsüz ve alacasız bir sığırdır' diyor dedi."
Görülüyor ki, artık kesilecek sığır sadece orta yaşlı, sapsarı, parlak görüntülü olmakla kalmayacaktı. Hatta bunlara ek olarak zayıf, çift sürmede kullanılmamış ve sulama işlerinde hizmet görmüş olmaması da yeterli değildi. Bütün bunlar yanında beneksiz ve alacasız olması da gerekiyordu.
Ancak şu anda, yani iş iyice karmaşık hale geldikten, aranan şartlar üst üste yığıldıktan ve serbest tercih alanı iyiden iyiye daraldıktan sonra akılları başlarına gelir gibi olduğunda şöyle diyorlar:
"İşte şimdi hakkı ile anlattın"
"İşte şimdi" imiş. Sanki o ana kadar kendilerine anlatılanlar hakk, gerçek değilmiş. Ya da o ana kadar anlatılanların gerçek olduğunun farkına varamamışlardı da akılları şimdi başlarına gelmiş!
"Sonunda tanımlanan sığırı kestiler. Az kalsın bunu yapmayacaklardı."
İşte o zaman, yani kendilerine verilen emri uygulayıp yükümlülüklerin gereğini yerine getirdikten sonra, yüce Allah sözkonusu emrin ve yükümlülüğün amacını kendilerine açıklıyor:
"Hani bir adam öldürmüştünüz de bu suçu birbirinize atmaya kalkıştınız. Oysa Allah gizlediğinizi ortaya çıkaracaktı.
Bu amaçla `Kesilen ineğin bir parçasını öldürülen adamın cesedine değdirin' dedik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size ayetlerini gösterir."
Burada kıssanın ikinci yönüne, yani yüce Allah'ın kudretini, tekrar diriliş realitesini, ölüm ile hayatın mahiyetini kanıtlayan kısmına geliyoruz. Kıssanın bu bölümünde hitap üçüncü şahıstan ikinci şahısa yöneltiliyor.
Yüce Allah burada sığır kesmenin hikmetini Hz. Musa'nın kavmine açıklıyor. Onlar aralarından birini öldürmüşlerdi. Herkes bu cinayetten kendini uzak tutarak suçu bir başkasına atıyordu. Ortada bir şahit yoktu. Bu yüzden yüce Allah gerçeği doğrudan doğruya öldürülen adamın dilinden açıklamayı murat etti. Sığırın kesilmesi bu adamın diriltilmesine vesile kılınmıştı. Kesilen hayvanın bir parçası cesede değdirilince adam yeniden canlanıverdi. Böylece kendisini kimin öldürdüğünü haber verme, öldürülüş olayının etrafını saran kuşku bulutlarını dağıtarak en güvenilir kanıtla gerçeği açığa çıkarma fırsatı doğmuştu.
Acaba böyle bir vesileye niçin gerek duyulmuştu? Çünkü yüce Allah vesilesiz olarak da ölüyü diriltebilirdi. Sonra kesilmiş inekle yeniden diriltilen ölü arasında ne gibi bir ilişki vardı? Sığır eski Yahudiler arasında da adet olduğu üzere kurban olarak kesiliyor ve bu kurbanın bir parçası aracılığı ile ölen adamın cesedine yeniden can geliyor.
Aslında kesilen hayvanın vücudundan alınan parçada ne hayat var ve ne de yeniden canlandırma gücü. O sadece yüce Allah'ın gücünü o adamlara gösteren zahiri bir vesileden ibarettir. O Allah'ın gücü ki, insanlar onun nasıl işlediği hakkında hiçbir bilgiye sahip değildirler., Onlar bu gücün etkilerini ve sonuçlarını görüyorlar, fakat ne mahiyetini ve ne de nasıl işlediğini kavrayamıyorlar.
"İşte Allah böylece ölüleri diriltir"
Yani, burada bizzat gördüğümüz fakat nasıl olduğunu bilemediğiniz bu diriltmede olduğu gibi yüce Allah hiçbir zorluk ve sıkıntı çekmeden ölüleri diriltiverir.
Ölümün tabiatı ile hayatın tabiatı arasında insanların başlarını döndürecek derecede korkunç bir mesafe var. Fakat ilahi kudretin yanında böyle "uzaklık" gibi kavramlara yer yoktur. Nasıl olur? Bunu hiç kimse anlayamaz; hiç kimsenin bunu kavraması mümkün değil. Bu şaşırtıcı realitenin özünü ve biçimini kavramak ilâhi sırlardan biridir ve bu niteliği ile biz faniler âleminde buna imkân yoktur. İnsan aklı sadece bu sırrın kanıtladığı realiteleri kavrayabilir ve oradan ders alabilir.
"O, size düşünesiniz diye ayetlerini gösterir."
Şimdi de bu kıssanın sergilediği edebî güzelliğe ve daha önceki ayetler ile arasında bulunan uyuma sözü getirelim.
Hikâyemiz kısacıktır. Onun baş tarafını okurken kendimizi bir meçhulün, bir bilinmeyenin karşısında buluyor arkasından ne geleceğini bilmiyoruz. Yani kıssanın baş tarafını okurken, yüce Allah'ın Yahudilere niçin bir sığır kesmelerini emrettiğini anlayamıyoruz. Nitekim Yahudiler de işin başında bu emrin sebebini bilmiyorlardı. Yüce Allah böylelikle onların itaat, söz dinleme ve teslimiyetlerinin derecesini ölçmüş oluyordu.
Sonra kıssanın akışı içinde Hz. Musa (selâm üzerine olsun) ile kavmi arasında ardı ardına karşılıklı konuşmalar oluyor. Fakat bu arada Hz. Musa ile Rabbi arasında neler cereyan ettiğini belirtmek üzere bu karşılıklı konuşmalara ara verildiğini görmüyoruz. Oysa bu konuşmaların her defasında Yahudiler, Hz. Musa'dan, Rabbine bir soru sormasını istiyorlar. 

O da istenen soruyu gerçekten soruyor ve aldığı cevabı onlara iletiyordu. Fakat kıssanın akışı içinde "Musa, Rabbine sordu" ve "Rabbi, Musa'ya cevap verdi" şeklindeki ifadelere rastlanmıyor. Doğaldır ki, Allah'ın yüceliğine yakışan bu sükût, bu lâfa karışmama ve karıştırılmama üslubudur. Bu üslubun Yahudilerce benimsenen bir inatçı polemik üslubu ile aynı paralelde olması, tabii ki, söz konusu olamazdı!
Kıssanın sonu bir sürprizle, beklenmeyen bir olayla noktalanıyor. Nitekim Yahudiler de böyle bir gelişme beklemedikleri için sürprizle karşılamışlardı. Bu sürpriz gelişme, boğazlanan bir sığırın vücudundan koparılmış bir parçanın, başka bir deyimle ne canlı olan ve ne de hayat unsuru içeren bir vücut parçasının basit bir dokunuşuyla ölmüş bir cesedin dirilmesi ve konuşmaya başlamasıdır!
İşte bu özellikleri dikkate alınca Kur'an'ın ilginç kıssalarından birini oluşturan bu kısacık kıssada edebi ifadenin güzelliği ile konunun anlatım hikmetinin buluştuğunu görürüz.
Gerek yahudilerin kalplerinde hassasiyet, ürperti ve korku uyandırması gereken bu son kıssanın tasvir ettiği canlı manzaranın arkasından ve gerekse daha önce gözler önüne serilen canlı tabloların, olayların, ibretlerin ve derslerin arkasından bütün beklentilere ve öngörülere ters bir sonuçla karşı karşıya geliyoruz:
SEYİT KUTUP BÖYLE TEFSİR ETMİŞ NE KADAR HAYATTAN KOPUK BİR KURAN ANLAYIŞI
İNEK PARÇASI VURMAYLA ÖLEN ADAM DİRİLMEZ
Böyle bir ifade şekli klasik din anlayışa sahip olanları ayağa kaldıracak. bunu iyi biliyorum. Ama uzun yıllar kuranın anlaşılması konusundaki gayretlerim Kuranı doğru anlamanın bazı kuralları olması gerektiğini bana öğretti. (Kuran, ilim akıl ve pratik hayat) bu dört hasletin asla çelişmeyeceği bir anlayış bizi kuranı doğru anlamaya götürür.
Önce kuran bilgilerin bir vücut gibi ağlarla örüldüğü hiçbir kelime ve ayetin yalnız başına kullanılmadığı ve her kelime ve ayetin bir başka kelime ve ayetlerle bağımlı olduğunun bilinmesi gerekir.
Bakara suresinde geçen 67-73 arasında geçen ayetlerin ne anlatmak istediği manayı yakalayabilmek için kuranda onunla ilgili kıssa ve konulardan haberdar olunması gerektiği gibi evren yasalarıyla da tartarak konunun ait olduğu yere konulup ne anlatmak istediğinin düzgün bir şekilde anlaşılması gerekir.
Asıl olayın kökü Musa peygamberin kavmini bırakarak Allah ile diyalog kurmasıyla başlamıştır.
2/ 142- Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi.
Harun Musa peygamberin kardeşi olup, Musa peygamberi gittiği yolda ilk destekleyen Musa peygamber adına toplumda konuşan onun tercümanı olan kişidir. Musa peygamberin kavminden ayrılmasıyla kendisine inanan kavim yolunu şaşırarak samirinin önderliğinde buzağı heykeli yaparak halk buzağıya tapmaya başladı. Fakat Musa peygamber kavminin karşısına tekrar döndüğünde kavminin bu yanlış gidişinden rahatsız olarak vahyin kontrolünden çıkarak elindeki levhaları attı ifadesiyle anlatılan olay şöyle gelişmeye başladı.
2/ 150- Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi.
Burada musa peygamberin yapmış olduğu hareket yanlıştı. Ve kuran bu yanlışlığı” Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:)” Levhalar Allahtan aldığı vahiyleri temsil ediyordu. Vahyin güdümünden çıkarak Harun’un yakasından tutup ona hakaret etmesi sanki kavminin yanlış gidişinden Harun’un sorumluymuş gibi davranması şeytanın işlerindendi. Çünkü Harun kavminin bu yanlış gidişinin uyarısını yapmış kendi üzerine düşen görevi yerine getirmişti. Ve daha sonra Musa öfkesi yatışınca tekrar vahyin kontrolüne giriyor.
2/ 154- Musa kabaran öfkesi (gazabı) yatışınca Levhaları aldı. (Onlardan bir) Nüshasında "Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve bir rahmet vardır" (yazılıydı).
Okuyucular musa peygamberin vahyin kontrolünden çıkma ifadesini belki yadırgayabileler diye peygamberlerin hepsine kovulmuş şeytanın musallat olduğunu belgeleyen bir ayeti hatırlatmak yerinde olacak kanaatindeyim.
22/ 52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Dikkat ederseniz kuranda bir konuyu anlatabilmek için kuranın bütün surelerine serpiştirilmiş olan malzemelerden derleyip toplayarak o konunun kuranda ait olduğu yere koymaya çalışıyoruz. Aynen evrende serpiştirilmiş malzemelerle bir mamulün icat edilmesi gibi. Şimdi Yine konumuza kaldığımız yerden devam edecek olursak olay şöyle gelişiyor.
20/ 83- "Seni kavminden 'çarçabuk ayrılmaya iten' nedir ey Musa?"
Bu Ayet kavmi ile Musa peygamberin bir müddet ayrı kaldığını hastalık yalnızlaşma itikâf dünyalık işler olabilir. her halde şah damarından insana yakın olan Allahın yanına gidecek hali yoktur.
20/84- Dedi ki: "Onlar arkamda izim üzerindedirler, hoşnut kalman için, Sana gelmekte acele ettim Rabbim."
İnsanları en çok Allaha yaklaştıran olay yalnız kalarak bütün dünyalık zevk ve arzulardan uzaklaştığı andır. Ressamın resmini icra etmesi mucidin icadını gerçekleştirebildiği an o yoğunlaşma anıdır. Muhammet peygamberin ve ashabı kehf’in yoğunlaşarak Allah ile yakınlaşmasını Yusuf peygamberin atılan zindanda kendisini teskiye ederek Allaha yakınlaşması kurandaki örneklerdendir.
20/85- Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı."
Bu Ayette bahsedilen fitne Allahın tanımladığı gerçek yolun dışına çıkarak insanlara Allah’ı bırakıp da peygamberi de yolun gidişine malzeme olarak kullanarak halkı mala mülke tapmaya çağıran ve bunun bir sembolik olarak altından heykeli dikilen buzağıya destek vermeleridir.
20/86- Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"
Ayette Musa peygamberin belirli bir müddet kavminin yanından ayrılmasıyla kendisiyle beraber ilahi bir vahiy yolunda sözleşerek halkın bu sözleşmeden caymaları ilahi yolu terk ederek dünyalık bir takım eğlence süs eşyalarına dalarak verdikleri sözden vazgeçmeleri Musa peygamberi çok üzmüştü. ve üzüş onu öyle boyutlara çıkarmıştı ki; o da bir an vahyin kontrolünden çıkarak nefsinin esaretine yenik düşürmüştü.
20/87- Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."
Her yoldan sapanın mutlaka yanlış yola gitmesi için bir tetikleyicisi ve önderi vardır. Kuran bütünlüğünde olayı değerlendirdiğimiz zaman firavun halkını zayıflatarak onları ilahi yoldan uzaklaştırıp kendi dinine ve yoluna sürüklemesi Salih kavminde deveye tapan halkın ilahı bırakarak kendi önderlerinin izini takip ederek yoldan sapmaları, gibi burada da samiri’nin insanları dünyalık zevklere çağırarak halkın da bu davete icabet etmeleriydi.
20/88- Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler.
Her dönemin kendisine ait bir putu bir ilahı vardır. Musa döneminde Dünyalık süs zevk buzağının sevgi ve ihtiramda halkın onu aşırı boyutlara çıkararak onu tapınılır hale getirmesidir. İnsanların dikkati ilahi yoldan uzaklaştırılıp dünyalık zevk ve süslere çekiliyorsa onu günümüze taşıdığımız zaman bu günün buzağısı markalı arabalar dayalı döşeli evler, kuş sütünün dahi eksik edilmediği sofralar, Zenginliklerinin üzerine zenginlik katarak ilah haline gelen seralar makamlar mevkilerdir. Musa kavminin buzağıya tapışından onu ilahlaştırıp heykelini dikmelerinden hiç bir farkı yoktur.
Put İnsanların tahtadan tunçtan betondan heykeller yapıp ona senenin belirli günlerinde saygılarını göstererek tazimde ihtiramda bulunup, bel büküp eğilmeleri değildir. Asıl puta tapmak o putu oraya diktiren onun ilahlaşmasına sebep olan bir zihniyetin sembolize edilmesidir. İnsanların gelip o yapmış oldukları putların karşısında eğilmeleri onların dünya hayatındaki bakış açılarının ne olduğunu temsil etmektedir.
20/89- Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı?
Aklını kullananlar, bilirler ki; Allah’ın yarattıklarının hiç biri Allaha eş olamazlar ve onlar insanı öldüremezler diriltemezler öldürmeyi Allah yaratmasaydı insanlar ölmeyecekti Allah diriltmeyi yaratmasaydı insanlar diriltilmeyecekti. Dünya hayatında ne varsa Allahın insanlara sunduğu bir ikramdır. Tutup da Allaha olan bu ham’dı övgüyü yaratıklardan olan herhangi bir varlığa vermek şirktir. En büyük zulümdür. Allah ise şirk koşanı ve zulüm yapanı asla bağışlamaz.
20/90- Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
Gördüğünüz gibi Harun, Kavmine karşı kendi üzerine düşen görevi yerine getirmiştir. Allahın insanlardan istediği de budur. İnsanlar yola gitmede ister menfi isterse müspet kendi özgür iradeleri ile baş başa bırakılmıştır. 

Asla ne peygamberin ne de şeytanın insan üzerinde zorlayıcı engelleyici bir gücü yoktur. Halka; samiri teklif sunmuş samiri’nin teklifini kabul etmiş çünkü ahret onlara uzun gelmiş ama Harun Allahın yoluna davet etmiş. o buzağıyı ilah edinmemelerini teklif etmiş halk da bu teklifi kabullenmemiştir. İşte Musa peygamberin Harun hakkındaki bu yanlış davranış vahiyden değil şeytanın onu kışkırtmasıdır.
20/91- Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız."
Demek ki halk Musa peygamberin kendisine vekil olarak tayin ettiği Harun’u pek önemsememişler onun telkinlerini de dinlememişlerdir. Kuran burada halkın söylemek istediği bir olayı lisanı haliyle anlatma sanatı yaptığı hatırlanmalı ve düşünülmelidir. Musa peygamber halkın karşısına geldiği zaman yanlış bir davranış olan puta tapma olayını değiştireceklerini nerden bilsinler ki böyle geleceği okuyabiliyorlar? Bu sanatı kuran başka bir ayette de kullanmış.
33/37- Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: "Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, Kendisi'nden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyit ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
“Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;” Bu ifade hâşâ Allahın koruduğu şeytanın katmalarından uzaklaştırdığı güvenilir olan bir peygambere yakışmaz. Ancak Allah peygamberin gelecekte olması gereken bir olguyu sanki peygamber bunu biliyormuş gibi bir anlatımla anlatmıştır. Yoksa peygamber birisinin karısını boşasa da onu ben alsam diye düşünmez. Düşünemez de. o zaman Allah onu peygamberlik makamından indirirdi.


20/92- (Musa da gelince:) "Ey Harun" demişti. "Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (Onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?"
Bakınız Musa’nın kuranda levhaları attı diye bahsetmenin nedenini oluşturmaktadır Allah hazreti Musa peygamberin yapmış olduğu bu davranışı onaylamıyor. Harun’a karşı haksız davranışı levhaları elinden attı ifadesiyle tatlı bir dille yapılan yanlışlığı bize izah ediyor.
20/93- "Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?"
Aşağıdaki ayette zaten Harun bunun cevabını vermektedir.
20/94- Dedi ki: "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: "İsrail oğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden endişe edip korktum."
Harun’un bu cevabından sonra Musa peygamber sakinleşiyor. Öfkesi gidiyor. Ve attığı levhaları tekrar alarak yani, vahyin kontrolüne girerek, yaptığı yanlışlığın farkına varmıştı.
2/ 154- Musa kabaran öfkesi (gazabı) yatışınca Levhaları aldı. (Onlardan bir) Nüshasında "Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve bir rahmet vardır" (yazılıydı)
20/95- (Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?"
Artık Harun’un verdiği cevap onu yatıştırmış. Musa yaptığı yanlışın farkına varmıştı. Şimdi asıl hesaplaşma; halkı saptırmada önderlik eden samiri’ye sıra gelmişti. 
20/96- Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi."
Kuranda bu ifade şeytanlar için kullanılmaktadır. Samiri de tam bir şeytandı. Halkı ahret âlemi için malını mülkünü gerektiği zaman canını dahi vermeye söz alan Musa peygamber, samiri’nin dünyalık vaatlerle kandırması onların eksen kamasına neden olmuştu.
3/14- Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır.
Ancak bu olayı aklını kullanan kısacık hayatta bazı zorluklara sabır ederek uzun bir gelecek vadeden Allah ile yapılan sözleşmeye gönülden inanlar kabullenir.
9/111- Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran’da O'nun üzerine gerçek olan bir vaadidir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur

20/97- Dedi ki: Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azap dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız."
Kuran burada Musa peygamber ile samirinin mücadelesinde ince bir noktaya temas etmektedir. Musa peygamberi asıl kavgası savaşı insanların teklifleri sonucu kendi yoluna çağırdığı halkın kabul etmesiyle zorlama olmadıktan sonra kâfir olanlara değil asıl savaş Allaha eş koşmaya zulüme adaletsizliğe karşı savaş vardır. Samiri dünya hayatında kendi yolunu bu yönde seçmesi onun dünya hayatında denenmesidir. 

Halkı da şeytanın yoluna çağırabilir bunda da bir problem yok. İşte Musa peygamberin asıl mücadele vermesi gereken fitnenin halka ne olduğu anlatılarak halkı fitneden korumaya onlara teklif sunmasıdır.” "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir.” Bu ifade onun kendi kendisine bırakılarak ona yanlışlıkla uyan halkın bilgilendirilmesi yönünde çarpıcı açıklamalarda bulunularak halkı puta tapmaktan uzaklaşmaya vesile olmaktır.
Samiri ile bu hesaplaşma yapıldıktan sonra Halkın karşısına Musa peygamber çıkıyor. Ve hitapta bulunuyor.
2/67- Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.
Burada Hazreti Musa peygamberin yukarıdan beri kuranın anlattıklarını anlatmaya çalıştığımız samirinin önderliğinde hazreti Musa kavminden ayrılarak dünyalık süsler ve zevkler onları sarhoş ederek ilahi sözleşmeyi bozarak ahret âlemindeki verilecek olan bir bedeli uzak saymışlardır. 

Dünya hayatında mala mülke zevke eğlenceye düşmeyi hepsini içinde barındıran buzağı heykeli sembolleştirmesiyle bize anlatıyor. Aslında “ Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti.” Diye bahsedilen sığır mecazi anlamda kullanılan samirinin önderliğinde yapılan buza heykeline tapmaktan men etmeye çalışıyordu.
İnsanların dünya hayatına geliş gayeleri Allaha ibadet ve kulluk içindi. 

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. Fakat halk bu görevi unutmuş. Allaha kulluktan uzaklaşarak, Dünyalık bir takım zevkler uğruna Allah’ın haram kıldığını kendilerine helal Allahın helal kıldığı baz şeyleri de kendilerine haramlaştırması Allahın insanların bu yaratış biçimine uygun yaşamasına gölge düşürüyordu. Aşağıdaki ayetlerde yanlış yolda gidenlerin fotoğrafını bize kuran görüntüleyerek ders veriyor.
9/41- Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
9/42- Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helake sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.
9/43- Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin?
Bu Ayetlerde Ahirerte iman etmeyen veya inanmadığı halde inandım diyerek İslam’ın nimetlerinden nemalanmaya çalışanların fotoğrafını bize göstermektedir.
Harun’un uyarılarına karşı aldırmayan halk Musa peygamber gelerek halkın karşısında etkili çarpıcı bir anlatımla halka tekrar doğru yolu anlatarak onları ikna etmeye çalışıyordu. Gittikleri yolun yanlış olduğunu kanıtlamaya belgelerle izah etmeye çaba gösteriyordu.
Musa peygamber ortaya bir inek problemi attı ve bunu halkın düşünerek çaba göstererek çözmesini istiyordu. Problem İnek kesmeyi. Halk nedir ne değildir diye bunu sorgulamaya başlıyor. Tıpkı bir öğretmen ve bir öğrenci ilişkileri gibi.
Öğretmen bir problem soruyor öğrenciler de takıldıkları yerde öğretmenin önderliğinde problemi çözmeye çalışmaları gibi.
Halk Musa’nın sorduğu problemi takıldıkları yerde sorarak cevabını bulmaya çalışıyorlar.
ALLAHIN KESİLMESİNİ EMRETTİĞİ İNEK NEDİR

68- "Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi.
69- (Bu sefer) dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi.
70- (Onlar yine:) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşallah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler.
71- (Bunun üzerine Musa, Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.
Musa peygamber’in sormuş olduğu bu problemi Halkın Musa’ya Musa’nın da Allaha sorarak peygamber halk diyalogu ile çözüyorlar.
Meğer Musa peygamber halka sanatsal bir üslup ile halkın anlayacağı dilden Samirinin önderliğinde Allah’ı bırakarak Harun’un uyarılarına karşı aldırış etmeden böğüren yani kusursuz ünü her tarafa duyulan halkın nefsine hoş gelen yakın bir seferi tercih eden dünyalık zevkler onları sarmıştı. Ahret Allah peygamber tamamen unutulmuş ve zenginlik sarhoşluğu içerisinde doğruyu göremez olmuşlardı.
İşte Musa peygamberin halktan Allahın istediğini böyle sanatsal bir üslupla anlatarak halkın tapmakta oldukları buzağı heykelinden vazgeçip Allaha tapmalarını istiyordu. Fakat onlardaki bu yanlışlığı güzel bir dille uzun bir zamanda anlatabilmişti. 

Böylece onlara Allahın kesmelerini emrettiği inek samirinin önderliğinde kendilerinin de destekleyerek hakkın karşısında batılı tercih edişleriydi. Yani Halktan hazreti Musa peygamberin istediği inek kesme diye sorduğu problemin cevabı taptıkları buzağıydı. Kesin dediği olay ineğe buzağıya tapmamalarıydı onlar da bunu kavradılar. Ve buzağıya tapma eğiliminden kurtularak Allaha tapmayı başardılar ve vahiyle dirildiler.
DİRİLTİLEN ÖLÜ NASIL BİR ÖLÜDÜR?
Ölü kelimesinin kuranda iki anlamı vardır.
Birinci ölü: Hayati fonksiyonlarını yitirerek bir daha dünya hayatına gelmeyecek olan ölüdür. İşte kuranda onunla ilgili ölüye ayet örneği
2/180- Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması -Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size yazıldı (farz kılındı).
Buradaki bahsedilen ölü hayati fonksiyonlarını yitirmiş olup da bir daha dünya hayatına geri dönmeyecek olan anlamında ölülerdir.
21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Kuranın gerçek anlamında ölen fakat onların yaşadıkları hayatı taltif etme ve onlardan hoşnut olma anlamında hazreti İsa peygamber için onu öldürmediler onu katımıza yükselttik ifadesiyle gerçek olarak öldüğü halde öldürmediler asmadılar ifadesi kullanılmıştır.
4/ 157- Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
4/158- Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Gerçek olarak hazreti İsa peygamber öldüğü halde onu katımıza yükselttik ifadesiyle mecazi anlatım kullanarak izah etmiştir. Aynen şehitler öldüğü ve hayati fonksiyonlarını yitirdiği halde diridirler ölü değildir ifadesi kullanması gibidir.
2/ 154- Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.

İkinci Anlamda kullanılan ölü ise; Dünya hayatında asıl yaratılış gayesini unutarak veya rabbim Allah’tır sözleşmesini bozarak vahyin kontrolünden çıkarak dünya hayatında yaratılış dışında bir hayata girerek gözleri gördüğü halde görmemesi kulakları olduğu halde işitmemesi ve kalbinin de duyarlılığının kaybolması anlamında kullanmıştır.
2/171- İnkâr edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.
İşte Kuranda Hazreti İsa peygamberin dirilttiği ölüler 5/110, Hazreti İbrahim peygamberin dirilttiği kuşlar,2/260, köhne bir köye varıp da yüz yıl ölü kalıp da dirilen o adam /259 dünya hayatında dirilen gerçek anlamında ölüler değil onların gerçek yaşamdan uzaklaşıp dünya hayatını tabulaştırarak duyarsız anlamında kullanılan ölülerdir. Yoksa kuran çelişkili bir kitap değildir. Bir yerde ölüler dirilmez desin bir yerde dirilir desin bu olacak şey değildir. Kuranda çelişki yoktur.
4/82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
HALKIN BİR KİŞİ ÖLDÜRÜP DE DİRİLTTİĞİ ÖLÜ KİMDİR.

2/72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
Musa peygamberin halktan ayrıldığı zaman samirinin teklifi ile bir buzağı heykeli yaparak halkın ve samirinin bel Büküp eğilerek taptıkları buzağı onları ilahi mesajın tanımladığı hayattan uzaklaştırarak kısacık dünyalık zevkler uğruna onları sağılaştırmış dilsizleştirmiş ve manen öldürmüştü burada öldürülen samiri gerçek anlamında öldürülmüş anlamında değil rabbani yoldan ayrılması onun ölümüdür.
2/73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.
Yukarıda anlattıklarımız kıssanın ana çatısını oluşturan olay; samiri ve halkın doğru olmayan ve Allahın kesinlikle onaylamadığı bir davranışı yapmışlardı. Bu yanlış davranış halk ile beraber samirinin altından yaptıkları buzağı heykeli idi. Musa peygamber halkı ikna etmiş taptıkları buzağı heykelinin ne olduğunu öğreninceye kadar sorgulama devam ederek en nihayet olayı tam olarak ayet tanımlayınca çözmüşlerdi.
2/ 71- (Bunun üzerine Musa, Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.
a)O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan,
b)salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi.
c)O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır.
d)Bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi.
Musa peygamberin kesilmesini emrettiği inek neymiş? Samirinin önderliğinde kendilerinin de destek vererek altından yaptıkları buzağı heykeli imiş. işte gerçekten inekler insanların istifadesi için Allah onlara sunmuştu. bunlar buzağıyı kendilerine etinden sütünden çift sürmesinden su çektirilmesi için kullanılması gerekirken, onlar anlamsız altın ve lüks masraflarla bomboş duran bir heykel yapıp tapmışlardı. O put üzerinden sinek bir şey alıp kaçsa yakalayamayan veya söz dinlemeyen duymayan bir heykele tapmaları doğru değildi.
Samiriyi buzağıya tapmak ve onun putunu yapmasıyla destek veren halk samiriyi manen öldürmüşlerdir. Nasıl destek verilerek onun manen dünya hayatında ölümüne sebep olmuşlarsa, bunun tam aksine ona desteğini çekerek, onun yalnızlaştırıp dirilmesine vesile olacaklardır. 

Buzağıyı ilah edinen baş aktör rolünde oynayan samirinin yanlış yolda gidişini Musa peygamberin Anlattığı vahiy diyalogu ile halk ile samri arasındaki ilişki bozulmuş Yoksa hayati fonksiyonlarını yitirme anlamında dirilme olmuş olsaydı isra suresinin doksan beşinci ayetiyle çelişki arz ederdi.
73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.
İneği kesmenin buzağıya tapmaktan vaz geçmek anlamındadır. Bakınız bu olay Salih peygamberin devesi ile ilgili kıssada da geçmektedir.
26/154- "Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim."
26/155- Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."
26/156- "Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.
26/157- "Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular."
26/158- Böylece azap onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
İki Kıssada bir benzerlik var ama olay farklı anlatılmaktadır. Allah Yerlerde ve göklerde canlı ve cansız ne varsa insanoğlunu istifadesine sunmuştur. Bütün varlıklar insan içindir. Eğer İnsanlar için yaratılan bir varlığı tutarda tapınılır hale getirirsen Allahın verdiği bir değeri yerinden kaldırmış olursun. 

Burada ki Salih kavmi deveyi bir bozguncu önderin rehberliğinde deveye tapmaya başlamışlar. Deveyi öldürdüler. Deveyi kestiler demesi ondan kaynaklanmaktadır. Deve insanlar için etinden sütünden tüyünden yükünden üremesinden yararlanılması için vermişti insanlar deveyi kendi ihtiyaçları alanlında kendi menfaatleri doğrultusunda istedikleri gibi kullanma hakları vardır.
İsterlerse keserler sucuk salam yaparlar isterlerse yük taşırlar kimse böyle yaptı diye onu kınayamaz Allahın kınadığı deveyi konulduğu ait olduğu yerden kaldırılarak ona tapmalarıdır. Bakınız başka bir ayette develerin kesilmesini Allah nasıl övüyor.
22/36- İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşçasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkâra ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.
Kavmin birisi deveyi kesiyor helak oluyor. Birisi de deveyi kesip muttaki Allahın onayladığı bir davranış oluyor.
İşte Salih kavminin helakini yani Allahın sözünden uzaklaşmasını arttıran devenin kesilip yenmesi değil deveyi konulduğu yerden kaldırmalarıdır. Yani Allaha olan saygıyı Allaha olan sevgiyi Allaha olan kulluğu yapmaları gereken yerden kaldırıp, deve sevgisini ön plana çıkarmalarıdır. 
4/46- Kimi Yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.
Burada başrollerde oynayan Musa peygamber, yerine kendisi ayrıldığı zaman vekil bırakılan Harun peygamberdir. Harun o zamanlarda peygamber değil fakat Musa peygamberin yardımcısıdır. Samiri ise vahyin kontrolünden çıkan halkın baş aktörlüğünü yapan kişidir. 

Halkın desteği ile şeytani yolda bir buzağının ilahlaştırılmasında baş aktörlüğü oynayandır. eğer o halkın Allaha tapmaktan kendisi ve diğer halkı vaz geçirip buzağıya tapmaya teklif sunmasaydı belki de buzağı heykeli yapılıp insanların dünya yaşamını puta tapmakla işgal etmeyecekti.
Allah insanlara aklını takvasını fıs kını da vererek önüne doğru yola ve yanlış yola da gidebilecek malzemeleri de koyarak insanları tek başına yola gitmede yetkili ve sorumlu kılmıştır. İster vahiy getiren insanları doğru yola çağıran peygamberler olsun isterse de şeytan ve şeytani yolda giden adamlar olsun kişilerin yolunu kendileri istemedikleri sürece zorla değiştirme gücüne sahip değildirler.
16/ 98- Öyleyse Kuran okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.
16/99- Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur.
16/100- Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir.
Kuranda anlatılan Salih kavminin kestiği deveyle, samirinin önderliğinde Musa kavminin kestikleri inek arasında bir benzerlik vardır. Salih kavminde deveyi kesmenin deveyi ait olduğu yerden kaldırmak ve ona tapmaktır. 

Musa kavminde buzağıyı kesmek altından döktürüp put haline gelmiş inek sevgisini bağırlarına sindirmiş olan halkın bundan vazgeçerek sevgiyi ihtiramı buzağıdan uzaklaştırarak Allaha yöneltmektir. Yani Salih kavmi deveyi kesiyor helak oluyor. Ama Musa kavmi buzağıyı kesiyor ve kurtuluyor. Yani buzağıyı ait olduğu yere koyuyorlar.
İşte Buzağıyı ait olduğu yerden kaldırıp da onu tapınılır hale getiren halkın bu davranışlarından vaz geçmesiyle dirilmişlerse. Hala Samiri bu buzağı sevgisini kalbinde taşıyıp o davranışından vazgeçmediği sürece ölüdür. Bu sebeple kulağı olduğu halde işitmeyen gözü olduğu halde görmeyen kalbi de hissetmeyen anlamında o ölüdür. 

Halkın kendisini destekleyerek nasıl onu Allahın yolunun dışında bir yolda manen onu öldürmüşlerse. Musa peygamberin telkinleriyle vahye karşı duyarlı hale gelen halk O telkinlerle Sam iri’ye yaklaşıp onu vahyin kontrolüne getirmeleri kesilen ineğin bir parçasıyla vurun ifadesiyle özetlenen dirilişi sembolize etmektedir.
Oradaki ölünün dirilmesi gerçek anlamında dirilme olarak anladığımız zaman hem evrenin yasalarına hem de vahyin yasalarına ters olmaktadır.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
Kuranianlamametodu.blogspot.com

10 yorum:

Adsız dedi ki...

s.a. Hocam Allah razı olsun biraz uzun ama anlaşılır çok açık bir şekilde yazmışsınız Allah azminizi arttırsın

Adsız dedi ki...

Selam Ali Riza abi,
Ben, Metin Şekerci, inseaktaki erbaali60.
Hakkı Beye atfederek verdiğiniz HURİ yazısı tamamen şahsıma aittir ve Hakkı Bey ile uzaktan yakından alakası yoktur.
Bir yanlış anlaşılmamaya mahal vermemek adına bu gerçeği ifade etmek istedim.

Ali Rıza Borazan dedi ki...

teşekkür atsız kardeşim sizden de Allah razı olsun

Adsız dedi ki...

slmkum. çalışmanızı takdir ediyor ve allahdan ilminizi ve ilmimizi artırmasını istiyorum.

Unknown dedi ki...

s.a
allah razı olsun

Ali Rıza Borazan dedi ki...

teşekürler.

metafizik19 dedi ki...

Bak kardeşim bu konuda o kadar çalışmam var ve konuya hakim olduğumu düşünüyorumki. çelişkilerinizi KURANDAN kanıtlarla ortaya koyacağım. umarım öğüt alır ve bunları araştırısınız 1) Kuran öncelikle koronolojik (yani tarih) vermez yani şu olay oldu ondan sonra bu oldu yada şu yılda böyle oldu demez. <<rivayetçiler bu olayı Samiriye dayandırmışlar sizlerde bu yoldan gitmişsiniz. PEKİ BU olay ne zaman oldu samiri den hemen sonframı yoksa gittikleri ve yerleştikleri yerde yada Musanın yaşlılık çağındamı gerçekleşti buna kanıtınız varmı . yok bulamassınızda. Bu olayda Musanın etrafındaki insanlar aslında Musaya ve allaha inann insanlar lakin ayetin başında (alay edildiğini sanacak bir mana var ) ve bunu anlamadıklafrı için böyle söylüyor desem bana kanıtınız nedir dersiiz. söyliyeyim : 70. ayeti açın bakın hatta sayfanıa taşıdığınız meale bakın o palvracı rivayetçileri yalanladığını görecek ve anlıyacaksınız kuran . bakın 70 ayet ne diyor :. İnşallah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler. Şimdi bu ayeti düşünün İnŞALLAH diyorlar yani allahın izni ile biz bu işi yaparız. Yani musanın etrafındaki insanlar allaha ve musaya inanan insanlar bu işi yapacaklar yanlız ayetin başındaki ( zbh) anlam verememişler. ZBH( arapça moda mod anlamı = boğazın yarılmasıdır. yani ayetin tam açılımını yazsalar ( size bir dişi sığır boğazını yarmanızı emrediyor ) olduğunu yazacaklardır. hayvanlarda boğazları yarılarak kesildiği boğazlandığı yada kurban edildiği için ZBH kelimesini gören mfessirler ineği kesin olarak çevirmişler. yani hep DIŞ BOĞAZIN YARILMASINI almışlar.. oysa BOĞAZ anotomik olarak nedir gösterin desem İÇ BOĞAZ olduğunu göstereceksiniz. İşte hata burda başlıyor. bu ayette İÇ BOĞAZIN YARILMASI: yani esnetilerek iç boğazın yarılması istenmiştir. İNEKler esnemediği içşinde (biolojik olarak ) alay edildiğini sanmışlardır. ayrıca : bütün mealleri araştırın burada geçen sığır DİŞİ SIĞIR yani ya inek yada DÜVE dir. peki şimdi 71. ayeti açın bakın: çift sürmeyen İNEK isteniyor . Allah bilmiyormu İNEKLERİN ÇİFT sürmediğini , yüzyıllardır koca MME leri ile zaten inekler değil ÖKÜZ ler çift sürer ? Bu konuda çalışmam olan MÜTEŞABİH böyle olur çalışmamaı okumanızı tavsiye ediyorum.

Ali Rıza Borazan dedi ki...

Durali Kardeş Allah razı olsun emek harcamış bir eleştiri getirmişsiniz. Kuran Kendi içerisinde kullanılan kelimelierin anlamını kendisi açıklar. Olayda Özet olarak halkın vahyin kontrolünden sapıp yaratıklardan bir ineği kendilerine ilah olarak kabul edip onu sevgide allah sevgisinin önüne geçirmeleridir. İşte hem sevgiyi hem de bu sevginin temsili heykelini yaparak ona tapmaları gündemde tutulmaktadır. Orada buzağyı kesmek tapmaktan vazgeçmek anlamında kullanılmıştır senin dediği ve anlatmaya çalıştığı şeylerin konu ile alakası yoktur selam ve dua ile.

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

mutaşebih ayetlere farklı bir yorum acıklama yapılmış ama ben aliriza beyin muhkem ayet yorumlarını daha gercekci biluyorum...