23 Haziran 2010 Çarşamba

KURAN DİYEN TOPLUMLARIN HALA KAVRAYAMADIKLARI MESELELER



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Uzun uzadıya günümüze kadar, Kuran'ın inmeden önce toplumlardaki sapmalardan bahsetmeye çalıştım. Çok şükür Allah'a ki insanlar unutulmuş olan Kuran'a yönelmeye başladılar. Ve asırlardır. Terk edilmiş Kuran tekrar gündeme gelmeye başladı. Ama şimdi de Kuran'daki geçen kelime ve ayetlerin ne demek istediğinin anlaşılması problemleriyle karşı karşıyayız.

Otuz Yıllık Kuran'ı anlama konusundaki ısrarlı çalışmalarımdan tekrar örnekler vererek Kuranda geçen kelime ve ayetlerin nasıl anlaşıldığını, Kuran'dan örnekler vererek anlatma ihtiyacı hissettim.

Şimdi bunları başlıklar halinde Kuran'ı anlamada engel teşkil eden engellerden bahsetmeye çalışayım.

KURANDAKİ AYETLERİ MEALLENDİRİRKEN YAPILAN YANLIŞLIKLAR..

Önce Kuran'ı anlamak Arapça bilmek demek değildir. Arapça bilmek ayrı bir ilimdir.Kuran'ı anlamak ayrı bir ilimdir. Nasıl Türkçe bilmekle edebiyatı anlayamıyorsak veya Türkçe bilmek matematik biyoloji, kimya ve tıp ilmini anlamak olmuyorsa, Arapça bilmekle de Kuran anlaşılmıyor.

Kuran: Peygamberimizin peygamber oluşu ile başlayıp, peygamberlik tarihinin bitişi arasında kullanılan bir edebi anlatım sanatını yansıtır. Kuran'da geçen bir kelimenin ne anlama geldiğini veya kıssalarda anlatılan olayları anlatırken nasıl bir anlatım sanatı kullandığını anlamak gerkir. Biz kıssaları,dışarıdan alatılnlardan değil, Kuran'ın kendi Bütünlüğü  içerisinde anlamamız çözmemiz gerekiyor.

İşte Meal yapan mütercimler Kuran'da geçen kelime ve ayetleri tercüme ederken, Geçmiş olan yanlış din anlayışı onların Ayetleri tercüme ve  meallerine yansıtmışlardır.

Bir Dilde yazılan eserlerin başka dillere tercüme edilirken, tercüme edilen dilde karşılığı olmayan kelimlerin aktarmak mümkün olmamaktadır. Hele o dilde kullanılan deyimlerin ne anlatmak istediği anlaşılmamışsa tercüme ederken çok büyük sorunlar çıkarmakta kelime ve ayetlere tamamen kendi anlatmak istediği anlamlar dışında anlamlar yüklenmektedir.

Mesela Türk kültüründe kullanılan bazı sanatsal üslupla kullanılan kelime ve deyimler eğer onun kullanılış amacı ve anlatmak istediği mana yakalanmadığı zaman tamamen yanlış bir anlam ortaya çıkmaktadır. Bir örnek verecek olursak,

” Orta doğu ısınıyor” bu deyim İngilizce veya başka bir dile çevrilirken kelime kelime tercüme edilir. Cümlede geçen “0rtadoğu ısınıyor” Türk kültüründe bir savaş hazırlığı Anlamında kullanılmıştır. Ama bu cümlenin başka bir dile çevrilirken aynen orta doğu ısınıyor.” Olarak tercüme edilir. Burada savaştan filan söz edilmez. Biz ancak bu deyim sık sık bizim kültürümüzde yer ettiği için, biz rahatlıkla anlayabiliyoruz.
 
İşte Her dilde Anlatım sanatı kullanıldığı gibi Kuran'da da bu anlatım sanatları kullanılmıştır. Mütercimler Kuran'ı tercüme ederlerken, ayeti moto mot tercüme etmesi gerekir. Orada kendi yorumu varsa kendi yorumunu kısacık parantez içerisinde kullanması gerekir. Kelimelere verilen yanlış yorum ayetlerin ve kısaların Yanlış anlaşılmasına neden olmktadır. 

 Kuran'da geçen kelime ve  ayetler yanlış meallendirilirse onunla ilgili geçen bütün ayetler ve kıssalarda tercümenin  yanlışlığını hissettirmiştir.

Şimdi Kuran'da bir kelimenin yanlış meallendirilmesi sonucunda ne arızalar ortaya çıkardığını bir örnekle izah etmeye çalışayım.

Şimdi iki tane mütercimin meallerine nasıl tercüme ettiklerine bir bakalım.

15/27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

15/27-Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.

Bir de buraya Ayetin orijinal olan metinde geçtiğine bakalım.

15/27-Velcânne ḣaleknâhu min kablu min nâri-ssemûm(i)

Velcânne Ayetin orijinal metninde geçen canne kelimesi insan edenini ayakta tutan diri tutan enrji olan can'dan bahsetmektedir. Ayette geçen can kelimesini cin kelimesi olarak kullanıldığında Ayette anlatmak istenilen mana tamamen değişmektedir. Can kelimesi enerjidir enerji dumansız ateşten yaratılmıştır. Ama bu tanım Kuran'da anlatılan cin keimesi ve  tanımı ile kesinlikle uyum sağlamamaktadır. Şimdi Kuran'da geçen cin kelimesine örnek vermeye çalışalım.

34/ 14- Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.

 
34/14- Felemmâ kadaynâ ‘aleyhi-lmevte mâ dellehum ‘alâ mevtihi illâ dâbbetu-l-ardi te/kulu minseeteh(u)(s) felemmâ ḣarra tebeyyeneti-lcinnu en lev kânû ya’lemûne-lġaybe mâ lebiśû fî-l’ażâbi-lmuhîn(i)

Bakınız cinler kelimesini burada Cinnü olarak aktarılmış eğer cin kelimesi can anlamında kullanmış olsaydı burada da canı diye geçmesi gerekirdi. O zaman cin kelimesi ile can kelimesi tamamen bir birinden farklı kelimelerdir.

Allah, Anlaya bilenler için, Kuran'da geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Yani Kuran'da bir kelime geçsin ki başka bir kelime onun yerine kullanılsın. Bu asla olmamıştır. Bir kelime başka başka ayetlerde başka bir meseleyi izah etmek için kullanılmış ama aynı kelimenin yerine başka bir kelime kullanılmamıştır.

Bu Yanlış tercüme yapılmasını Kuran anlayışındai yapmış olduğu tahribatına bakalım.

İslam toplumlarında genel olarak anlaşılan cin: Beş duyularla anlaşılamayan gözle görülmeyen fakat Allah'a ibadet ve kullukla sorumlu varlıklar olarak anlaşılmıştır.

Ama Kuran'da geçen kelimeler Kuran'ın tanımladığı gibi anlaşılırsa, Her insanın yaratılışta vermiş olduğu "Rabbim Allah'tır" sözünden cayarak ilisi teklifleri ile rabbin yolunundan çıkmış olan insanların genel bir adıdır.

 Kuran'da geçen "Cin" kelimesi doğru anlaşılmış olsaydı, onunla ilgili geçen  ayetler ve  kıssalar da doğru anlaşılmış olurdu. Ve insanların müteşabih olan ayetler peşine takılarak insanların maddi kaynaklarını sömüren bir araç olmaktan çıkardı.

Kurana göre kâinatta temel olarak iki varlık vardır. Bunlardan birisi Halife olan ve yaptığı her davranıştan Allah'a karşı dünya hayatında sorumlu olan kendi kendisine gidecek olduğu yolda yetki ve sorumluluk sahibi insanlar vardır. İkinci varlık da İnsanların fiziki ve psikolojik yapısı da dahil olmak üzere, yerlerde ve göklerde ne varsa insanoğlunun emrine amade olarak verilmiş melekler vardır.

36/36- Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir.

Nereye bakarsanız bakın kâinatta yaratılmış olan varlıklar içerisinde halife olan ve dünya hayatında yaratanına karşı ibadet ve kulluğunun farkında olan aklıyla takvasıyla diğer yaratıklardan ayrılan âdemoğlu şemsiyesi altındaki insanlar vardır. Diğeri de âdemoğlu şemsiyesi altındaki varlıkların hizmetine, sunulmuş  olan melekler vardır.

Eğer kâinatta var olan varlıkları bu anlamda tanımlayamazsak onun üzerine bina edecek olduğumuz konuları yanlış yere koyarız ve kâinat anlayışı fesada uğrar.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Bu Ayetin içeriği Kuran bütünlüğünde iyi anlaşılabilirse kâinatta var olan varlıkların iki ana çatıda olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Yani kâinata hükmedebilen Allah adına dünya hayatında diğer varlıklara yön verebilen insanlardır. diğer varlıklar da meleklerdir.

Kuran' da geçen diğer isimler ya insanlardan sıfatlar alarak isimler alan  varlıklardır. Yâ da meleklerden sıfatlaşarak simler alan, varlıklardır. Bunların hangi konumda olduğunu konu ve Kuran bütünlüğünde anlamak gerekiyor.

Şimdi Bu tarife göre, Cinler insanlardan olan,varlıklar mı? yoksa meleklerden olan varlıklar mı? olduğunu birkaç ayetle izah etmeye çalışayım.

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.

Burada İki Ayette de İnsan kelimesi geçmektedir. Kuran'da geçen kâfirler Müslümanlar, münafıklar, şeytanlar, cinler, de insan olduğu halde neden insan kelimesini burada özellikle ayırmıştır? Eğer bu kavranamazsa Kuran'da geçen insan kelimesi ile ilgili ayetler anlaşılamaz.

İnsan: Kuran'ın diğer ayetlerini de bir araya getirip düşündüğümüz zaman Allah'a ibadet ve kullukla yaratılmış takva yönüne ve  fısk ve fücur yönüne gitme eğilimi ile, İbadet ve kullukla sorumlu  nötr bir varlıktır.

Öyleyse İnsan olan varlıktan, Yola giderken tercihini, hem Allah'a ibadet ve kulluk etme hem de  şeytnın ylunda tercihini kullananlar da bulunacaktır.  İşte Kuran'da geçen Allah'a ibadet ve kulluk ile sorumlu olan varlıklar, yaptığı davranış biçimlerine göre kimliklere göre isimler almıştırlar. Öyleyse Halife olan insanları ve melekleri tanımlarken Dünya hayatında insan oğluna sınırsız bir özgürlük vererek İstediğini istediği gibi yapma serbestîsiyle Bütün kâinatı insanların emrine vermiştir.

45/13- Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

Tekrar, Zari at suresi elli altıncı ayetinde bahsedilen insanlar ve cinler insanlardan başka ayrı ayrı varlıklar olmadığını bakara suresi doksan altıncı ayette bahsedilen Yahudiler şirk koşanlar ve insanlar da aynı Allaha ibadet ve kullukla sorumlu varlıklar oldukları halde ayrı ayrı zikredilmişlerdir. 

Bu da gösteriyor ki, bunların da insan olduğu anlaşılmaktadır. Öyleyse cin beş duyularla algılanamayan varlıklar değil, insanın dünya hayatında Yaratılışta verdiği "Rabbim Allah'tır." sözünden cayarak, ilim ve teknolojide genelde ileri giderek insanları hayrete düşüren varlıklar kategorisinde değerlendirmek grekir.
 
KURAN KISSALARINDA GEÇEN ANLATIMLARININ KAVRAMA YETERSİZLİĞİ!

Kuran'da anlatılan kıssaların kastettikleri manaların ne anlama geldiğini yine Kuran'da geçen kelime ve ayetlerin doğru anlaşılıp doğru algılanması ile ancak Mümkün olabilmektedir.

Kuran'da geçen kelimeler çift anlamlı kullanılmışlardır. Gerçek anlamında ve mecazi anlamında olmak üzere. İşte kıssalarda ve konular'da bu kelimelerin ne anlamda kullanıldığını konu ve kuran bütünlüğüne akla ilme ve pratik hayata vurduğumuz zaman onu anlayabiliyoruz. Kuran'da geçen bir kıssayı örnek olarak verelim ve ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.

7/159- Musa'nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır.

7/160- Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

7/161- Onlara: "Bu şehirde oturun, ondan istediğiniz yerden yeyin, 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin ve kapısından secde ederek girin, (Biz de) hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanların (armağanlarını) artıracağız" denildiğinde,

7/162- Onlardan zulmedenler, sözü kendilerine söylenenden başka bir şeyle değiştirdiler. Biz de bunun üzerine zulmetmeleri dolayısıyla gökten 'iğrenç bir azap' indirdik.

7/163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

7/164- Onlardan bir topluluk: "Allah'ın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği diye bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dediğinde "Rabbinize karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler " dediler.

7/165- Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, Biz de kötülükten sakındıranları kurtardık. Zulmedenleri yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azap ile yakaladık.

Kuran'da geçen Hazreti Musan'ın kavmi ile ilgili bir kıssa anlatılmaktadır. Biz burada asıl konumuzu oluşturan ayeti tekrar naklettikten sonra ayette anlatılmak istenileni yakalamaya çalışalım.

7/163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

Kıssada geçen bundan önceki ayetlere baktığımız zaman, Hazreti Musan'ın kavmi yer yer vahiy çizgisinde hareket tarzını düzenledikleri gibi yer yer de vahyin rotasından saparak samiri örneğinde olduğu gibi insanlar Allah'tan başka ilah olarak taptıkları buzağıyı örnek vermektedir.

Kuran burada bize geçmiş kavimlerin yapmış oldukları davranış biçimlerinden son peygamber aracılığı ile kesitler sunarak onların yapmış oldukları yanlış davranışı yapmamamızı doğru olan davranışları ise örnek olarak almamızı istektedir.

Araf yüz atmışüçte bahsedilen cumaertesi yasağı ile ifade edilen Hazreti musa peygamberde Allahın ortaya koyduğu helal ve haramları temsil etmektedir. Yani Allahın Hazreti musa peygamer aracılığı ile göndermiş olduğu vahiylere toplumların uyup uymama konusunda başlarına gelen feleketlerden ve güzelliklerden bahsetmektedir.

Şimdi kuranda geçen diğer peygamberlerden örnekler vererek bunların ne demek istediğini yakalamaya çalışalım.

ADEM VE EŞİNDE

Adem ve eşi sözcüğü ile İnsanların genelini temsil eden yasaklanan ve serbest edilen bütün yapması helal ve yapması haram olanlardan bahsetmektedir.

7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

LUT KAVMİ İLE İLGİLİ HARAM VE HELAL OLANLARIN ANLATIMI!

11/78- Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. "Ey kavmim" dedi. "İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah'tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?"

Burada bahsedilen “işte benim kızlarım “ derken lut peygamber kendi kızlarını ahlak bozukluğuna uğramış olan kavimlere peşkeş çektiği anlaşılırsa yanlış olur. Bu anlayış ne peygamberlerin gönderiliş gayesine uygun düşer ne de kuranda tanımlanan helal ve haram ölçülerine uygun düşer.

Ayette anlatılmak istenen ey kavmim Allah size her şeyin helal olanını ve haram olanını ortaya koymuş ama haram olanları yapmamanızı helal ve temiz olanlardan yemenizi ve içmenizi emrediyor. Anlamında anlaşılması gerekir.

SALİH PEYGAMBERİN DEVESİ İLE İLGİLİ HARAM VE HELALLER

7/73- Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi.

Nedir? Salih peygamberin deveye kötülükle yaklaşmaları

91/14- Fakat onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla 'onları yerle bir etti, kırıp geçirdi'; orasını da dümdüz etti.

Bu Ayette anlatılmak isteneni geniş geniş anlatmayacağım. Önceki anlattıklarımı biliyormuş gibi kabul edip burada Allahın murat ettiğini anlatmaya çalışacağım.

Deve Müfessirlerin anlattıkları gibi Salih peygamberin dağdan doğurttuğu mucize bir deve değil. Oradaki anlatılan deve Allah'ın bir ayet olarak bilinen bir deveden bahsetmektedir. Kâinatta yaratılan ve vahiy olarak Allah'ın gönderdiklerinin hepsi ayet beyine delil burhandır. Bizim anladığımız dille mucizedir.

Kâinatta yaratılmış bütün varlıklar daha önce de anlattığım gibi insanoğlunun emrine verilmiştir. Deve de insanın emrindedir. Deve de insanların hizmetleri için etinden sütünden gübresinden yükünden istifade edilmesi için Allah bize vermiştir.

İnsanları helake götüren olayların en başında Allah'ın evrene koyduğu varlıklara koymuş olduğu değerin üzerinde ve altında bir değer biçmek onları öldürmek oluyor.

91/13- Allah'ın elçisi onlara dedi ki: "Allah'ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin."

Bu ayette anlatılmak istenen devenin su içme hakkına riayet edin derken onlara Allahın koyduğu değer kadar değer verin demektir. Allah insanları Allaha ibadet ve kulluk için yaratmış ve dünya hayatında onları halife konumuna yerleştirmiştir. Hayvanları ve kâinattaki bütün varlıkları da insanların emrine amade kılmıştır.

İnsanların ibadet ve kulluk edeceği ona tapacağı tek varlık Allah tır. Eğer insanlar Allah'a olan sevgiyi ve ihtiramı Allah'a olan sevgi ve ihtiramdan çok varlıklara verirse onlara tapmış onları kendilerine ilah edinmiş olurlar.

Burada Kuran'ın vurgulamak istediği insanların deveye saygıyı sevgiyi aşırı boyutlara ulaştırarak Şirke düşmeleridir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bna aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR.
kuranianlamametodu.blogspot.com

Hiç yorum yok: