13 Mart 2009 Cuma

KURANDA GEÇEN HARUT VE MARUT NEDİR?




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Bakara suresinin yüz ikinci ayetinde harut ve marut adlı iki melekten söz edilmektedir.

2/102- Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi. 

Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân(suleymâne) ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses sihrâ, ve mâ unzile alel melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût(mârûte), ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcih(zevcihî), ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum ve lekad alimû le menişterâhu mâ lehu fîl âhireti min halâkın, ve le bi’se mâ şerev bihî enfusehum lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).

Kuran'daki ayetler içerisinde geçen kelimelerin ne anlama geldiği anlaşılmadan, Ayetin anlatmak istediği mana yakalanamaz. Asırlardır Kuran'daki kıssaların yanlış tefsir edilmesinin asıl nedenlerinden birisi de budur, kanaatindeyim. Burada kastedilen manayı yakalayabilmek için, şu kelimelerin bilinmesi gerekmektedir.

1-Melek:İnsanların fiziki ve psikolojik yapısı da dahil olmak üzere, Allah’ın insanlara hizmet etmek için yarattığı insanın dışındaki bütün varlıkların adıdır.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

2/31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

2/33- (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

2/34- Ve meleklere: "Ademe secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.

Dikkat edildiği zaman melekler insanların hizmetine verilmiş, İnsanlar iyiye veya kötüye yöneldikleri zaman yöneldikleri istikamette hizmet eden varlıklardır. Bazılarının söylediği gibi insanların iyi halleri anlamında değillerdir.  Veya melekler nurdan yaratılması diye bir ayet de yoktur. Yani, insan şeytanın yoluna gitse de insanlara hizmet sunarlar. Rahmanın yoluna gitse de hizmet sunarlar. Yukarıda Ayetlerde ifade  edilen Meleklerin Ademe secdesi bu anlamdadır.

Harut ve Marut ile ilgili ayette masaya yatırılıp düşünülmesi gereken kelimeler öz olarak şunlardır.

1- Süleyman peygamberin Mülkü!

2- Şeytanlar. İnkar etti.

3- Harut ve marut

4- Öğrendikleri kadınla erkeklerin arasını açan şey.(sihir)

5- Fitne Nedir.

1-SÜLEYMAN PEYGAMBERİN MÜLKÜ

27/17- Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.

Dikkat edildiği zaman toplumların genelinde devamlı yanlış anlaşılmış hurafelerle dolu beyinler kirlenmiş, bilgi birikimi vardır. Aynı bilgi kirliliği Şimdiki toplumlarda  da var. Bakınız Kuran geçmiş toplumlardaki bu yanlış bilgilenme ve kirliliği şöyle izah etmektedir.

18/22- (Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.

Aynen onlar gibi, O toplumlar da Süleyman'ın mülkü ifadesini Kuran kullanırken  Süleyman'ın  nebi ve resullüğünden söz etmektedir. Peygamberliği inkar edenler Şeytan ve şeytanın yolunda giden insanlardır. Bütün peygamberlere  söylenen şu sözler Süleyman'a da söylenmiştir. Deli cinelenmiş büyülenmiş, sapmış ifadeleridir.

7/9-Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: 'Bu gerçekten bilgin birbüyücüdür.';

51/52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: 'Büyücü ve cinlenmiş' demişlerdir.

Sihir bazılarının söylediği gibi, cinlerin müsbet veya menfi yönde kullanılaarak insanlara yarar ve zarar sağlaması değildir.  sanki bunlar gerçekmiş gibi toplumlar arasında yaygınlaştığı görülmektedir. Ve o konuda inanan din alimleri bile sihir vardır ama yapmak ve yaptırmak günahtır demektedirler.

Süleyman peygamber Allah’ın bir nebisi ve resulüdür. Babası Davut peygamberden büyük bir mülk devralmıştır. Kendi bulunmuş olduğu toplumda öyle devlet otoritesiyle ilgili bilgi ve sırlara ulaşmış ki. İlim ve teknolojik yönden devamlı önde giden cinleri bile kendi tasarrufu altına almasını ve onlara heykeller ve havuz büyüklüğünde kazanlar yaptırdığını anlatmaktadır. 

Cinler bilindiği gibi şimdiye kadar anlatılan, beş duyularla algılanamayan görülmeyen varlıklar değil, onlar da insandan Sıfatlaşarak tercihini iblis yönünde yaşam biçimi olarak seçen insanlardır. bir başka ifadeyle gayrı rabbani yolda olan insanların  genel adıdır. Kalplerinde kayma olanlar, ayetlerin müteşabih olanlarına uyduğu ve Süleyman'ın mülkünün sihir yoluyla cinleri kendi tasarrufunda kullanma inancını yaygınlaştırmaktadır. Ve Kuran'da, Bu Olayın gerçeğini bize anlatarak. Süleyman'ın böyle sihirle büyü ile alakası olmadığını Allah’tan gönderilmiş olan bir resulün. İnsanların aralarını açacak bir şey yapmayacağını vurgulamaktadır. Bunu Ancak şeytan ve taraftarları yapabileceğini bildirmektedir.

ŞEYTANLAR İNKAR ETTİ!

Şeytan kelimesini daha önce ne anlama geldiğini izah etmeye çalışmıştık. Şeytan, İnsanın yaratılışında  var olan iblis olgusunun tekliflerinin ilke haline gelerek kabul eden ve geriye dönüşü mümkün olmayan yanlış yolda yürüyen insan ve insanlara verilen isimdir. Şeytanın görevi zaten insanları doğru olan yoldan alıkoymaktı. Bütün Peygamberler Allah’tan aldıkları vahiylerle insanlara hep vermiş oldukları talimatlar iyileri yapmak ve kötülüklerden de sakındırmaktır. 

Ama şeytan tamamen bunun tersini insanlara emretmektedir. Süleyman'ın peygamberliğini ve Allah’tan gelen haberleri inkar eden şeytanlardır. Onlar ancak insanlara doğru olmayan şeyleri öğretmenin peşine düşerler. İşte Babil'deki insanlara sihri ve kadınla erkeğin Arasını Açan kuralları şeytan olanlar yapmaya adım atıyor ve melekler de onların kötüye doğru attıkları adımlarda onlara hizmet ederek yanlışları onlara öğretiyorlardı.

HARUT VE MARUT.

Dünya hayatı bilindiği gibi iki türlü yola gidebilen insanların barındığı bir yerdir. İman eden ve salih amel işleyenler de bu dünyadan rızıklanmaktadırlar. İman etmeyen inkar eden ve isyan edenler de bu dünyada rızıklanmaktadırlar. Ama Allah Dünya hayatını özgür bir ortamda denemeye tabi tutmuş ki isteyene istediği yönde giderse istediklerini vermektedir.

17/18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.

17/19- Kim de ahreti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böyleler için çabası şükre şayandır.

İşte kişilerin istedikleri yönünde Allah’ın vermesi meleklerle olmaktadır. Melekler insanlar kötülüğü isterlerse kötülüğü öğretirler iyiliği isterlerse de iyiliği öğretirler. Dikkat Edildiği zaman,

“Biz fitneyiz demedikçe onlara öğretmezlerdi.” 

Yani burada insanlar  yönünü  fitneliğe yanlışlığa insanların arasını açmaya, kadınla erkeğin arasını ayırmak için yönelmek isteyenlere  o konuda bilgi verdikleri anlatılmaktadır.

Dünya hayatında denenmenin adı budur. Allah insanlara aklını takvasını fıskını vermiş dilerse fitne yolunu dilerse de doğru yolu seçsin, Allah onlara diledikleri yönde yolları açmaktadır. İşte Harut ve Marut fitne çıkarmak isteyene çıkarmak istediği yönde bilgileri öğretmektedir.

İnsanları kandırmalara sebep olan ve insanların olayları tahlil ve incelemeleri neticesinde onların yanlışlarını anlayabiliyorlar. Yeri gelmişken bu konu ile ilgili aklıma bir hikaye geldi.

Bir Köyde bir ağanın köpeği çok kıymetli imiş. Köpeği iyileştirebilmek için elinde ne kadar varlığı varsa verebilecek kadar kıymetli. Sormuş soruşturmuş filan köyde nefesi kuvvetli bir hoca var. Bir muska yazarsa. Senin köpeğin iyileşir, demişler. O da almış köpeğini hocanın yolunu tutmuş. Hoca benim köpek hastalandı. Köpeğimi iyileştir. Ne istersen vereyim der. Hoca da fazla bir şeye gerek yok. Sen bir kıvırcık kuzu getir. Ben de muskayı yazayım der. Adam kıvırcık kuzuyu getirir. muska da köpeğin boynuna asılmıştır. Adam evine döndüğünde. Birkaç gün sonra köpeğin iyileştiğini görür. Ve merak eder ne yazmış bakayım der. Adam muskayı açar.

Muska yazdım Ahmet beyin itine
Ben kavuştum kıvırcık kuzunun etine
İyi olursa da neyime
İyi olmazsa da neyime

Diye yazılı, Bütün canlılarda Allah’ın onun yaratılışında yerleştirdiği koruyucu melekler (hücreler ) vardır. Onlar doktor müdahalesi olmadan bile bazen iyileşmektedirler. İnsandaki ve hayvanlardaki bu hasleti dışarıdan olur olmaz ilaçlarla müdahale ederek bağışıklık sistemini çökertmektedirler.

Kadınla erkeğin arasının açılması. Ve düşmanlık baş göstermesi. İman etmemiş kıskanç insanlar tarafından bozulmasını istemekle oluşmaktadır.Mümin Olanlar yeryüzündekileri. Bozmak için değil bozulan yeryüzünü düzeltmek için gayret ederler. Ancak kelimeleri konuldukları yerlerden kaldıranlaar, ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar, kafir ve şeytan olanlardır. Onlar girdikleri yerde ekini ve nesli yok ederler. Halbuki Allah. İnsanlara bozgunculuk yapmamayı ekini ve nesli yok etmemeyi emrederken. Onların böyle yanlış davranışta bulunmalarını eleştirmektedir. Bunlar ahiret hayatını kaybedenlerdir.


 Asıl sorun, Kuran'da geçen kelimelerin Kuran'ın kastettiği anlamın dışarısına çıkılarak, başka  mana yüklenip, düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Genelde ortak görüş olarak, bir beş duyularla algılanamayan bir yaratıktan söz ederek, büyü ve sihirin ana maddesini oluşturmaktadır.

İşte cin Kelimesini Kuran Tamamen Bunların Anladıkları ve anlattıkları dışında anlatmıştır. Şimdi Kuran Cin Kelimesini kendi bütünlüğü içerisinde akla ilme Kuran'a ve pratik hayata ters düşmeden detayı ile açıkladıktan sonra olayların daha güzel Anlaşılacağı kanaatindeyim. Aslında Kuran'ın Anlaşılmasına doğru sayfam içerisinde cin ile ilgili Açıklamaları detayına kadar inceleyip yazmış idim. Şimdi Onu buraya tekrar aktarmaya çalışayım.

CİN 
Bu güne kadar, bize klasik olarak anlatılan dinde Cin: beş duyularla algılanamayan. Dumansız ateşten yaratılan görülmeyen varlıkların adıdır diye tarif ediyorlardı.

Şimdi Kuran'daki anlatılan cin neymiş onu incelemeye çalışalım.
Kuran’ı okuyup Cin ile ilgili ayetleri tahlil ettiğimizde cinin de Adem şemsiyesi altında olan aklıyla takvasıyla fıskıyla onunda bir insan olduğu onun da Allah’a karşı ibadet ve kullukla sorumlu ve görevli bir varlık olduğu anlaşılacaktır.

51/56” Ben insanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım”

Daha öncede bahsettiğim gibi Kuran'daki bir ayetin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için Kuran'da onunla ilgili geçen bütün ayetler kafada bir projektör gibi şavkarmalı. Kastettiği manayı konu ve Kur’an bütünlüğüne, o konunun ilmine, akla ve pratik hayata ters düşmeden anlayarak yorumlamak gerekiyor.

Edebi anlatım sanatı sadece Kuran'da değil bu anlatış insanın yapısında ve özünde var olan ve her milletin dilinde ve edebiyatında bulunan bir gerçektir.

Bizim dilde de Kullanılan deyimlerin ve edebi sanatların bazılarına bir bakalım.

Açık kapı bırakmak: Eğer gerçek anlamında anlamış olsak kapılardan birin açık kalması anlamında anlaşılır.

Ama mecazi anlamını düşündüğümüz zaman ; Bir iş yada sorunla ilgili olarak,son sözü söylemeyip.biraz daha elverişli davranışta bulunma olanağı vermek anlamındadır.

Göz yummak: Gerçek anlamı da anlarsak Gözleri kapamak anlamındadır. Mecazi anlamına baktığımız zaman , ise hoş görmek,bağışlamak ,kusurları görmezlikten gelmek anlamındadır.
Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz Kuran'daki ayetleri de anlarken Kuran'daki anlatım sanatını iyi kavramak lâzımdır.

Yine cin konumuza dönelim, Örnek verdiğimiz ayette, Cin ve insan ikisi de adem şemsiyesi altında olduğu halde sanki ikisi ademden farklı ayrı ayrı yaratıklar olduğu sanılmıştır.

Bakınız başka bir ayette hepsi adem şemsiyesi altıda olduğu halde başka başka isimlerle zikredilmiştir.

2/96”Andolsun onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (onlardan) her biri bin yıl yaşatılsın ister. Oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah onların yapmakta olduklarını görendir”

Bakınız Kuran “ ben insanları ve cinleri” İfadesini kullanırken iki değişik ademden söz etmektedir.” Onları,insanlardan ve şirk koşanlardan” İfadesiyle de üç değişik yaşam biçimine sahip ademden söz etmektedir.

Ayette geçen onlar ifadesiyle Yahudilerden söz ederken insanlar ifadesiyle de yolu belirlenmemiş adamlardan, şirk koşanlar ifadesiyle de puta tapıcılardan söz etmektedir.

Soru 1-Neden Allah orada Cin de insanda adem olduğu halde İbadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlıktan bahsetmektedir?

Bakara suresinin 96. ayeti kerimesinde şirk koşan, onlar, ve insanlar adem şemsiyesi altında insan olduğu halde sanki insandan ayrı ibadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlık olmadığını bunların hepsi davranış biçimleriyle birbirlerinden farklılaşarak insan oluyorsa “ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım “ ayetinde cin kelimesi neden insandan ayrı bir varlık olarak algılanıyor?

Öyle ise adem şemsiyesi altında sadece davranışlarda farklı olarak ibadet ve kullukla görevli varlıkların hepsi insanın cinslerindendir .

İşte cinle ilgili kafaya takılan soruların insanı rahatlatacak ve kalpleri mutmain edecek cevabı alabilmek için ayetleri sıralamaya çalışalım.

72/1- De ki: "Bana gerçekten şu vahy olundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik"

72/2- "O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız."

72/3- Elbette, Rabbimiz'in şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."

72/4- "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler."

72/5- "Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık."

72/6- "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı."

72/7- "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı."

72/8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."

72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."

72/10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?"

72/11- "Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz."

72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık."

72/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."

72/14- "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır."

72/15- “Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.”

72/16- “Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı', mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik.”

Cin suresinden buraya kadar ayetleri nakletmeye çalıştık.

Biz iddia ediyoruz ki yer yüzünde adem şemsiyesi altında insanlardan başka ibadet ve kullukla sorumlu hiçbir varlık yoktur.

Önce şu soruyu sorarak Kuran’da çelişkisiz olarak yerine oturan bir cin anlayışını ortaya koyalım.

Cinler adem değilse nasıl olur da ademden olan bir peygamberden Kuran dinler?

17/94Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Bu ayetlere göre insandan peygamber ancak insanlara peygamber olarak gönderildiğini eğer melek olsaydı meleklerden bir peygamber gönderileceğini vurgularken cinler beş duyu ile algılanamayan varlıklar ise beş duyu ile algılanamayan varlıklardan peygamber gelirdi. Öyleyse adamdan bir peygamberin beş duyu ile algılanamayan varlıklara elçi olarak gelmesi veya vahiy aktarması Kuran’a ters, ilme ters, akla ters ve pratikte de böyle bir şey olmamıştır.

Ademlerin dışında bütün varlıklarda akıl ve irade olmadığı halde cinlerin “doğrusu bizim beyinsizlerimiz Allah’a karşı saçma şeyler söylemişler” ifadesiyle aklı olduğu halde aklını kullanmayan cinlerden söz etmektedir. “ rabbimizin şanı yücedir o ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk”.

Bu sözü söyleyen cinlerdir. Kuran’ın bütünlüğünde bununla ilgili başka ayetlere baktığımız zaman bu sözü söyleyenlerin Yahudi ve Hıristiyan oldukları anlaşılmaktadır.

9/30:” Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?”

bazı cinlerin Allah çocuk edindi demesiyle Yahudi ve Hıristiyan olanların Allah’ın oğlu demesi arasında ne fark vardır?. “insanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki onların azgınlıklarını arttırırlardı.

Kuran’ın anlatım sanatına bir bakın sığınma olayı, ilah edinme rab edinme anlamında kullanılmıştır. Bu da Allah’ın yarattıklarından herhangi birine olan sevgi ve ihtiramı Allah’a denk veya Allah’ın üzerinde sevgi ve saygıya sebep oluyorsa Kuran bunu müşriklikle suçluyor bu da şirkle giden kişinin asla bağışlanamayacağını söylüyor.

4/48:” Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.

Daha önce de bahsettiğim gibi cini; Kuran Yaratılışta vermiş olduğu "Rabbim Alah'tır" sözünden cayan iblisin teklifleri yolunda yol seçme tercihini kullanan Rabbani yolun dışında olan insanların genel adıdır.  İnsanlardan bazı aklını kullanamayanlar yabancılaşmış olan insanları gözlerinde öyle büyütmüşler ki her şeyi bilen gayb dan haber veren onları kontrol eden bir anlayışa sahip olduklarından dolayı Allah’tan daha çok korkma ve sığınma ile onlara sığınmışlardır. 

Eğer, bir adam yanlış bir yolda giderse onun yanlışını destekleyen bir toplum da oluşursa, onun yanlışlarını daha çok yanlışa götürerek azgınlaştırır. Samirinin buzağı heykeli yapıp onu destekleyenlerin onu azgınlaştırarak vahiylere karşı duyarlılığının kaybolarak helak olması gibi.

Bugün İslam topluluklarındaki hastalık ilim ve teknoloji de ileri gitmiş Avrupa ve Amerika’nın halkına bağlanması gibi. Batının kültür ve medeniyetini Allah’ın koymuş olduğu medeniyetin yanında adı bile anılmaya değmezken, onların medeniyetini tapınılır hale getirmişlerdir.

Yerleri ve gökleri yaratan insanlara aklını takvasını, fısk ve fücurunu Allah verdiği halde ihtiram, saygı, ibadet ve kulluk, hamd ona layık iken maalesef kendileri de yaratılıp dururlrken, ölmelerini bile engelleyemeyen cinlere yabancılaşmış adamlara ibadet ve kulluğu ön plana çıkarmışlardır.

İşte Kuran'ın insanlardan bazı adamların cinlerden(yabancılardan) bazılarına sığınıp onların azgınlıklarını arttırmasının anlamı budur.

Asıl genelde mütercimlerin ve müfessirlerin yanıldığı nokta ayette geçen (cannı) kelimesini cinni diye tercüme etmelerinden kaynaklanmaktadır.

15/27:” Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.”

Kuran’ın metninde cannı kelimesi geçtiği halde onu cinni diye tercüme etmeleri onunla ilgili bütün ayetlerin yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Cin yabancı insan can ise insanı ayakta tutan ruhtur enerjidir.

Kuran’ı kerimin hiçbir yerinde cinni dumansız ateşten yarattık diye bir ayet yoktur. Şeytan, cin, can, iblis kelimelerini Kur’an’ın anlatış biçimine göre kavrayamadıkları için kavram kargaşası çıkmaktadır.

Bakınız Kuran, İblisin dışında secde etmişlerdi. O cinlerdendi” ifadesiyle insana fısıltı veren, İnsanı Allah’ın yolundan alıkoymaya çalışan, bir cinden söz ediyor. Ama o adem olan yabancı değil, O insanın asıl yapısına , yaratılışına yerleştirilmiş , takva yolunu bozmak için, var olan bir yabancılaşmış olan, bir sestir.

Dağdan gelip bağdakini kovma “Ata sözüne yakışan bir anlatımdır.

Buradaki “ iblis cinlerdendi ifadesi Özgür bir iradeye sahip olan insana yanlışları teklif eden fısıldayan sesi eğer insan kabul eder o yaşamı tercih ederse,bu insanın adı yeni bir sıfat alarak cin ismini almaktadır. Yani asıl Allah’a ibadet ve kullukla görevli insanı kuşatarak hakkı olmayan yeri işgal edip insanı doğru yoldan alıkoyuyor.

Muttaki olanların hayatta yaşarlarken iki amaçları vardır. Birincisi kimseye zulüm yapmamak, başkalarına olan hakları ihlal ederek onları yurtlarından çıkarmamak. İkinci amacı ise hem kendisi hem de kendisinin dışındakilere yapılan haksızlık ve zulümlere rıza göstermemektir.

İşte iblisin görevi Muttaki olan yolu engellemektir. Bu anlattığım meseleler. Ailelerin toplumları milletleri devletlerin ve bütün dünyanın öz yapısında  var olan kanayan bir yaradır.

Kendi iktidarını iblisin eline teslim etmiş insanlar, başkalarının yurtlarını işgal ederek onlara zulüm yapmışlardır. Dünyada zulüm makinesinin başı olan Amerika iyilik vaatleriyle binlerce kilometre uzaklardan gelerek Afganistan’ı ve Irak’ı işgal ederek mazlum halkı öldürerek yerleşmesi gibidir.

Can, dumansız ateşten, İblis ise ateşten  yaratılmış enerji olan varlıklardır. Adamdan olan cin ise yabancılaşmış insandır. İnsanın yaratılışı nasıl ise cin de öyle yaratılmıştır.

6/130” Ey insan ve cin topluluğu içinizden size ayetlerimi aktarıp okuyan,ve size bu karşı karşıya kaldığınız gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar nefislerimize karşı şahadet ederiz derler. Dünya hayatı onları aldattı.kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler,”

Beş duyularla algılanamayan gözle görülemeyen varlıklar insanlardan olan bir elçi bir peygamber tarafından nasıl uyarılabilir.?

17/93”Yahut altından bir evin olmalı,veya gökyüzüne yükselmelisin üzerimize bizim okuyabileceğimiz,bir kitap indirinceye kadar, senin yükselişine de inanmayız. De ki:Rabbimi yüceltirim. Ben elçi olan bir beşerden başka mıyım.? “

17/94 “ Kendilerine hidayet geldiği zaman ,insanları inanmaktan alıkoyan şey.onların : “Allah elçi olarak bir beşerimi gönderdi ? Demelerin den başkası değildir.”

17/95”Deki: Eğer yeryüzünde (insan değil de) Tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı ,bizde elçi olarak elbette melek gönderirdik.”

Ayetlerden de anlaşıldığı gibi akıl eden düşünen ve her yaptığı iyi veya kötü davranışlardan yetkili ve sorumlu bir varlık kendi cinsinden olan bir elçiyle uyarılıp korkutulduğunu söylüyor.

Cinler beş duyularla algılanamayan varlık Olsaydı, ayetlere göre Allah peygamber olarak kendi içlerinden beş duyularla algılanamayan peygamberler göndermesi gerekirdi. Öyleyse cinlere peygamber Kur’an anlattığına göre, cinlerin insan cinsinden varlıklar olduğu muhakkaktır.

46/29” Hani cinlerden bir kaçını ,Kur’an dinlemek üzere sana yönlendirmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, kulak verin sonra bitirilince,kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.”

46730” Dediler ki gerçekten biz Musa’dan sonra indirilen kendinden öncekileri doğrulayan, bir kitap dinledik. Hakka ve doğru olan yola yöneltip iletmektedir.”

Peygamber,  Hristiyan ve Yahudilerden bir gurup has bel kader geliyorlar. Kuran’ı dinlediklerinde Kuran’ın yol gösterici bir kitap olduğunu, kavrayıp kabullenip, kendi kavimlerine uyarıcılar olarak kendi yakınlarına uyarıcı olarak dönüyorlar. 

Eğer cinler beş duyularla algılanamayan varlıklar olmuş olsaydı insan olan bir peygamberden nasıl Kuran dinleyebilirlerdi?

Yine cinlerle ilgili ayetleri aktarmaya devam edelim.

34/12” Süleyman içinde, sabah gidişi bir ay akşam dönüşü bir ay olan rüzgâra (boyun eğdirdik)Erimiş Bakır madenlerini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında rabbinin izniyle bir kısım cinler vardı,Onlardan kim bizim emrimizden çıkacak olsa.ona çılgın ateşin azabından tattırırdık.”

34/13” Ona dilediği şekilde Kaleler heykeller,havuz büyüklüğünde çanaklar,ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. Ey Davut ailesi Şükrederek çalışın. Kullarımdan şükrederek çalışan azdır.

34/14” Böylece onun ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü onlara asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası Haber vermedi. Artık o yere yıkılıp düşünce açıkça ortaya çıktı ki,Şayet cinler, gaybı bilmiş olsaydı,Böylesine aşağılatıcı bir azap içinde kalıp yaşamazlardı.”

Buraya sebe suresinden aktarmış olduğumuz ayetleri yorumlayacak olursak, Süleyman peygamber babası Davut peygamberden Öylesine güçlü bir devlet mirası teslim almış ki:Çağdaş toplumlara karşı, teknolojik yönden büyük bir üstünlük sağladığı anlaşılıyor. Rüzgârları kullanıp onlardan istifade etmesini başarabiliyor. Kendisinin ihtiyacı olan sahalarda yabacı küfür toplumlarından uzman bilgin ustalar çalıştırarak ve bakır madenini kullanmasını keşfederek, muazzam bir devlet otoritesi kuruyor.

Doğru olan odur ki, Akıllı olan insan başkalarının aklından istifade edebilen insandır. Süleyman peygamber, hem kendisine bağlı olan Müslüman kesimden yapabileceklerini yapıyor yapamadıklarını ise İhtiyaç duydukları konularda ise yabancı toplumlarda (cinlerden) uzman o konuda ehliyeti bilim adamlarını çalıştırmasını başararak Çağdaş düzeyde müreffeh bir, devlet oluşturuyor.

Nasıl her şeyin bir başlangıcı bir gelişmesi bir de sonu varsa,Süleyman peygamberinde,sonu yaklaşmış, Artık otorite sarsılıp, Yavaş yavaş imparatorluk çökmeye başlayınca, Bakanlıklar genel müdürlükler laçkalaşmış, hiyerarşi bozulmuş disiplin de ortadan kalkınca, Cinler Süleyman peygamberin kendi üzerlerinde bir gücü olmadığını görünce istemeyerek çalıştırıldıkları ordudan çekip gidiyorlar.

Kuran sanatsal bir üslûpla anlatarak, İnsanların ,” cinlere ait gaybı bilgiler bildikleri ile ilgili inançlarını yıkarak, Otoriteyi bir asaya , Kurdu da, iç ve dış düşmanların istilasıyla, Saltanatın yok oluşunu özetliyor.

Yoksa Süleyman peygamber hem devletin komutanı, hem de bir insanın ağaçtan yapılmış bir deyneğe dayalı kalarak ölmesi ,ve yıllardan sonra asaya dayalı kalarak. Orada kimseden haberi olmadan kurtlar asayı yiyinceye kadar beklemesi, eşyanın yapısına uygun değildir. Kuran'a uygun değildir, salim akıl sahibi de bunu kabul etmez.

Böylece Kur’an bir mesaj daha vermektedir. Sizin tapındığınız o cinler yani gözünüzde büyütüp ilahlaştırdığınız yabancılaşmış olan  insanlar, Süleyman’ın tahtı çökmeden tahtın yıkılacağını fark edemediler.

Eğer bunu daha önce fark etselerdi istemeyerek çalışmazlar çeker giderlerdi.

Herhalde Kuran’dan cinlerle ilgili yeteri kadar örnekler verdik sanırım. Aklını kullanıp, olayları inceleyen insanlar, üfürükçülerin ve cincilerin azizliğine uğrayarak kendilerini bu yaptıkları hilelerin pençesine kaptırmazlar.

İşte cin ile ilgili detaylı araştırma neticesinde Kuran Onu yabancı insan anlamında kullandığı halde. Her türlü şekle giren ve dumansız ateşten yaratıldığı inancı ile yapmış oldukları yanlışlıklara kılıf olacak malzemeyi bulmuş oluyorlar.

Daha öncede bahsettiğim gibi. Kainatta Kuran'ın Anlattığına Göre Varlıklar iki ana çatıda toplanmaktadırlar.Ya secde edilen ibadet ve kullukla sorumlu olan varlıklar. Bunlar adem şemsiyesi altında. Renklerine dillerine cinslerine, rollerine din ve yaşam biçimlerine göre isimlendirilmişlerdir. Erkek, adın Adem insan. Cin. Şeytan, kafir, Kızıl derili vs. 

Bir de Adem şemsiyesi altındaki varlıklara secde eden melekler vardır. İşte Kainata bakıldığı zaman. Görülen ve görülmeyen zerreden küreye kadar yaratılmış olan bütün,varlıklar ya Adem şemsiyesi altında, ibadet ve kullukla sorumlu olan insanlardır. Ya da secde eden insanoğlunun emirlerine amade olan meleklerdir.

Olayları bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman Melekler sihir yapmazlar. İnsanların istedikleri istikamette emirlerine amade olur hizmet ederler. Cinler ve şeytanlar da adem şemsiyesi altında olan varlıklardandır. O halde. Tanımladıkları gibi insanların içine girip insanları kandıran döndüren bir varlık yok. İnsanları kandıran döndüren. Ve insanların aralarını açan insan ve cin şeytanlardır.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki. Süleyman’ın Mülkü Hakkında tartışmaya giren ve inkar edenler insan şeytanlarıdır. Kadın ile erkeğin arasını açan ve bu konuda.kendilerine zarar ve faydası olmayan bilgiyi De öğrenip insanların arasını açanlar yine insan şeytanlardır. 

Eğer Allah İstemese derken kendilerini uyanık tutanlar uyanık durduğu müddetçe aralarının kimse tarafından açılamayacağını vurgulamaktadır. Onlar kötülüğü istedikleri için de melekler kötülüğü öğretiyorlar. Bıçak bir melektir. İnsan isterse bıçakla soğan doğrar yemeğini pişirir isterse de, Adamı bıçaklar öldürür. bu iki eylemin ikisini de bıçakla yapılmaktadır. Birisi insanlara faydalı helal. Diğeri de insanlara zararlı haram dır. Sihir diye anlattıkları gibi bir olay yoktur.

Doğruların Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMU

3 yorum:

Adsız dedi ki...

büyü sihir ve cinlerle ilgili yapmış oldugunuz alıntılı kısımlar alt alta tam 3 kere yazılmış ve konuyu epey bi uzatmış,bilginize

Adsız dedi ki...

2/102 ...Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı...

peki bu kısımda meleklerin isimleri neden harut ve marut?
yani ayette direk isimleri ile zikredilmelerini yorumlayamadım,kelime anlamı olarak ne demek ki bunlar,birde bunu açıklayabilirseniz cok sevinirim saygılar:)

Ali Rıza Borazan dedi ki...

Selamün aleyküm adsız kardeşim. Melek kelimesi genel bir isimdir. İnsan kelimesinin genel olması gibi. Nasıl insan olduğu halde kafir mümin türk kürt ingilz vs aklına ne gelirse hepsi insan olduğu halde bulunmuş olduğu konuma göre onlar anlamlaşıyorlarsa burada da kuran tipleme yaparak konuyu anlatmıştır. Yani insan iyilik yaparsa da onun emrinde olan melekler olduğu gibi kötülük yaparsa da onun emrinde melekler vardır. Aynen adem ve eşi ile ilgili anlatılan kıssada bir tipleme yaparak bütün insanlardaki özellikleri orada yansıtarak tipleme yapmışsa melek kelimesi ile ilgili de öyle tipleme yapmıştır.Burada önemli olan melek ve insanlara kuranın yüklediği anlamı kavramaktır. onu anladığın zaman konular kavranmış demektir.
Tekrar yazıyorum.
Melekler: Sadece kendilerine verilen bilgiler çerçevesinde hareket ederler. onlarda yol seçme yoktur. İnsanlar ise iki yola gidebilme eğilimi ile önündeki seçeneklerden istediğini seçerek karar vermesi sadece insanlara ait bir olgudur.