14 Eylül 2008 Pazar

KUR’ANDA GEÇEN ASHAB-I KEHF OLAYI!






RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Halk Arasında Ashab-ı kehf ile ilgili uydurma olan, evrenin yasalarını delip geçen, bir anlayış olarak, üç yüz dokuz sene, mağarada uyuyup sonra uyanan Gençlerden bahsedilir.

Dünya hayatında insanların yaşayabileceği maksimum, ve minimum bir ömür vardır. Eğer bu ömür sınırlarını dışarı çıkarak bir din anlayışı oluşturulursa, bu devamlı bahsedip durduğumuz fıtrat dinini Hanif dinini, İbrahim Dinini kökünden parçalayıp söküp atar. Kuran gibi eğer Allah’tan orijinalliği bozulmamış bu güne kadar korunarak gelen bir kitap olmasaydı, İslam diye anlatılan dinin Tevrat ve İncil'deki Yahudi ve Hristiyan dinlerinden farkı kalmayacaktı.


72/99- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."

Kuran gibi bir hakikat belge ayet delil burhan ortaya çıkınca artık uydurma olan bütün sözleri delip parçalayıp yok ediyor. Ama Kuran'ı sahiplenenler olursa,Şimdi batılın üzerine hakkı fırlatılıp da onu kökünden darmadağın, param parça eden, Kur’an dan Ashab-ı Kehf olayını dinleyelim.


18/9- Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?

18/10- O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: "Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).

18/11- Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik).

18/12- Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık

Burada Kuran'dan kehf suresinden dört tane ayet naklettik Kuran'daki ayetlerin yorumunu düzgün bir şekilde yapabilmek için, Hem kendisinden önce hem de kendisinden sonra gelen ayetlerle bağlantılı olduğunu iyi bilmek, ve aynı zamanda  Kuran Bütünlüğüne ilme, akıla pratik hayata uygun olmasına dikkat etmek lazımdır.

Kur’an Burada Son Peygamber Hz Muhammed'e Geçmiş Kavimlerden iman edenlerin başına gelen Kıssalardan örnekler vererek, Dünya hayatında bir Müslüman olarak başına gelebilecekleri anlatarak bilgilendirmektedir. Ashab'ı Kehf ile ilgili ayetlere gitmeden önce gelen ayetlere, bir göz atarak olayın daha düzgün anlaşılmasını sağlamaya çalışalım.

18/6- Şimdi onlar bu söze (Kur'an'a) inanmayacak olurlarsa Sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi)?

18/7- Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.

18/8- Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz.

Yine kıssaya başlarken,Dokuzuncu ayeti tekrar ederek başlayalım.

18/9” Sen Yoksa kehf ve rakim ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın.”

Önce şunu iyi bilmek Lâzımdır ki Her avantajın bir dezavantajı her inişin bir yokuşu, Her Sıkıntının ardından da bir rahatlık vardır.Allah Dünya hayatında insanları imtihana tabi tutmaktadır. Bu imtihanı başarıyla kazananlar zorlu ve engebeli yolu aşarak cennete gidecekler, o sarp yokuşa göğüs geremeyip nefsinin tutkularına yenik düşenler ise cehenneme gideceklerdir.

Bazı ulamaların söylediği gibi İnsanlar inandım iman ettim diyerek Allah’ın Emirlerini pratik hayata dönüştürmeden cezası miktarınca cehennemde yandıktan sonra cennete gideceği inancı doğru değildir. İşte Dünya hayatında insanlar iman ettik dedikleri zaman Allah Onları Mutlaka denemeye tabi tutacaktır. 

Yeri gelecek karşısına bir ekmek bulamamış adam çıkaracak. ekmek verip vermeyeceğini deneyecek. Yeri gelecek. Annesi babası bakıma muhtaç kalacak ona bakıp bakmayacağını deneyecek, yeri gelecek üzerine savaş yazılacak savaşa katılıp katılmayacağını deneyecek vs. İşte kimin hangi safta yer aldığı belli olmadıkça ölmeyeceklerdir.Tabi ki buna çocuklar, deliler, bunaklar yaşları ne olursa olsunlar katılmayacaklardır.


Yeri gelmişken onu burada izah etmeye çalışayım Allah İnsanlara Mükafat ve ceza verirken imtihan ettikten sonra notunu verecektir imtihana tabi tutulmamış birinin Mükafat ve ceza alması Allah'ın sünnetine uygun değildir.

18/80”"Çocuğa gelince, onun anne ve babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk."

18/81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik

Bu Ayetler şu ayetin yorumu idi.

18/74”Böylece ikisi ( yine )" yola koyuldular.Nitekim bir çocukla karşılaştılar.O hemen tutup onu öldürüverdi (Musa) dedi ki Bir cana karşılık olmaksızın.Tertemiz bir canı mı öldürdün.? Andolsun sen kötü bir iş yaptın.

İşte Kur’an bir meseleyi anlatırken, Böyle edebi bir sanatla anlatmıştır. Eğer Olayları mecazi bir anlatım tarzıyla değil de gerçek anlatım tarzıyla anlamış olursak İçinde bir çok çelişkiler ortaya çıkardı. Bir defa Hz Musa'nın sığındığı kul Allah’ın Katından bir kuldur. Burada onun ayrı bir özelliği vardır. 

Peygamber olacak kişinin peşine düşüp de sığındığı bir kul, Nasıl bir kuldur? onu anlamak lazımdır. Eğer Bu kul peygamberliğe aday olan bir kişiye yol gösterecek kadar ileri bir seviyede  ki, Musa her itiraz edişinde karşı çıkmaktadır. Kul günahsız bir çocuğu öldürüyor. Musa itiraz edince verdiği cevap "olayın iç yüzünü kavrayamadığın bir şeyi kavrayıp kabul edemezsin" diyor. Bu kıssada işin doğrusu Musa'nın bir hayat yolculuğundan bahsediyor. Sığındığı kul da hayatın kendisidir. Yani hayatta başa gelmiş ve gelebilecek bütün  olayların hepsidir.

Burada Kuran Hayatta günahsız olan çocukların ölümünün hikmetlerini izah ederken Dünyaya gelme ve gelmeme arasında netice olarak hiçbir şey değişmediğini, Onlar dünya hayatında eğer uzun bir müddet Hayat yaşamış olsalardı, ve deneme sürecinden geçselerdi, İnkar edenlerin onun üzerine baskı ve zulüm uygulayarak Onun küfre gitmesine vesile olabilecekti. Böylece cehennem onun için bir yatak olacaktı. İşte çocuğun öldürülmesinin, Veya ölmesinin yorumunu yapan o bahsettiğimiz iki ayet cehenneme gitmektense. Toprak olmasını daha uygun anlamında kullanıyor.


Yoksa Onun Annesi babası mümin kimselerdi ifadesini kullanırken mecazi anlamında kullanmıştır.Değilse Hep ölen çocukların annesi babası mümin olması lazım ki Kafir olanların çocuğu ölmemesi gerekirdi.

Öyleyse ölen çocuklar cennete gidecek Anlayışı Kuran'a uygun değildir. Onlar erginlik çağına ermeden öldükleri için sevap ve günahları da yoktur. O zaman kâfir olanların Cehennem azabını gördükleri zaman ah keşke toprak olsaydım demeden, onlar toprak olmuşlardır. Bu daha iyi değil mi?

İşte Allah resul’üne Allah inkar edenlerin verilen davete karşı inkar edip baş kaldırmalarından dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirerek, üzülme! Çünkü Dünya hayatını onlara çok aldatıcı ve çekici kıldık. Onların yaratılışında doğruya ve yanlışa gidebilme eğilimi vardır. İnsanların yaratılışı böyle, Eğer Allah isteseydi İnsanların hepsini hidayete gidecek eğiliminde yaratırdı. Hepsi Müslüman olurdu. Ama ben onları denemeden geçirmek için böyle yarattım.

Burada konunun bir meseleyi izah etmek için dışına çıktık Şimdi tekrar konumuza dönelim. Allah resûlüne geçmiş kavimlerden Ashab- kehf ten örnekler vermeye başlayıp o kıssayı anlatıyor.

 Yine kıssaya dönecek olursak,

18/9” Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın.

Aslında Her Toplum, Bütün toplumların, özelliklerinden, her insan, bütün insanların özelliklerinden, her damla kan da bir insandaki, bütün özelliklerini taşıdığı gibi, taşır.

Önce insan ben Müslümanım dediği zaman, O konuda dik duruşunu kararlılığını gösterdiğinde, başına geleceklere katlanması gerekir. Zaten bunlara katlandığında sabır ve kanaat gösterdiğinde, Arkasından, Ödediği bedelden daha çok mükafat olarak geriye dönecektir.

111- Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddır. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.

İşte dünya hayatında batılla mücadele ederken, dik duruşunu gösterirken başına en büyük gelecek olan bela ölümdür. Dünyayı kaybetmektir. Karşılığında bir cennet vardır. Dünya bir an ahiret ise ebedidir. Akılını Kullanabilen herkesin seçenekli olay karşısında iyilerden mutlaka daha çok iyiyi, kötülerden mutlaka birini tercih yapacaksa daha az kötüyü seçmesi gerekir. Burada akıllı olan cenneti seçmesi lazımdır.

Cennete gitmek ben inandım iman ettim demeyle hemen kazanılacak olan bir yer değildir. Bir de bunun denenmesi vardır.

29/2”İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan -ayırt etmeden cennete bırakılacaklarını mı sandılar.

142- Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip ayırt etmeden, gireceğinizi mi sandınız?

Ben Müslüman'ım diyen Veya Allah’ın elçi olarak gönderdiği her peygamber, dövülmüşler,alay edilmişler, sürülmüşler ya  da öldürülmüşlerdir. Allah’ın Yanında olduğunu ilan ettikten sonra Yapmak ve yamamakla, yemek ve yememekle, yükümlü olduğu görevler vardır. İşte onu şu ayet nasıl izah ediyor?

2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru bunlardır.

İşte bunları pratik hayata uyguladığın zaman, insanın öz yapısında var olan takvanın ve fıskın yansımasından bir toplum meydana geliyor. Bir tarafta hayır işleyen, bir tarafta hayrı engelleyen, Bir başka deyişle, Müslüman ve Müslüman olmayan. İnsanlar ortaya çıkmaktadır.

İşte Allah resulüne Ashab-ı kehf olayını anlatarak bu olayların senin de başına gelebileceğini Bu Allah’ın bir sünneti olduğunu İzah ederek kedisine verilen görevi ve sorumluluğu hatırlatıyor ve şöyle buyuruyor.

2/214-Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.

Allah’ın gönderdiği peygamberler ve müminler için dünyada rahatça yaşamalarını sağlayan Allah’ın özel bir mucizesi yoktur. Eşyanın yapısı ile kim gerekli diyalogu (inansın veya inanmasın) kim gerektiği şekilde kurarsa dünyada güç ve iktidar onundur. Allah hiçbir zaman kafir ve Müslüman ayrımı yapmadan çalıştığının karşılığını tastamam verir.

17/18: Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.

17/19- Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.

Bu genel bilgilerden sonra Ashab-ı kehf ile ilgili ayetleri özetleyerek bir giriş yapmaya çalışalım birkaç tane genç Allah’ın dinini yaşamaya başladıkları zaman başta önde gelenler olmak üzere firavun örneğinde olduğu gibi, engellemeye çalışılıyorlar. Kralları onları cezalandırmak için harekete geçiyor. Onlar da krala karşı koyacak kendilerinde gücü göremeyince genelde peygamberlerin hicret ettiği gibi bunlarda hicret ediyorlar. 

Uzun bir müddet başka toplulukların içerisinde yaşadıkları halde kendi din ve yaşam biçimlerini kendi bulunmuş oldukları topluluklara anlatamıyorlar. ve anlatmaktan çekiniyorlar. Bu süre içerisinde Allah Kuran'da onların durumunu anlatırken kendi dinlerini dışarıya anlatamadıklarından dolayı bulunmuş olduğu konumları “Mağara” ifadesiyle izah etmiştir. Dinlerini açığa çıkarmamalarını  da uyku ile izah ederek bize anlatmıştır.

Uyku yarı bir ölümdür, ölüm ise gerçek anlamda dünya hayatının bitişidir. Ama burada onların kendi dinlerini açığa çıkaramama olayına “yarı ölüm” ifadesiyle yumuşak bir anlatım yapmıştır. eğer onlar vahye karşı duyarsız bir şekilde olsaydı Kuran buna ölü ifadesini kullanırdı. Bazılarının söylediğine göre üç yüz dokuz sene bu hal devam etmiştir.daha sonrada Allah onları uyandırdı anlayışı bize hikaye ve masal olarak anlatılıp durmuştur.

Ashab-ı kehfin uykudan uyanıp Allah’ın dinini anlatırken halkın kendi dinlerini sorgulamaya açtıklarını Ashab-ı kehf yanında olanlar ve ona muhalefet edenler olmak üzere ikiye ayrıldığını Kur’an bize sanatsal bir üslupla anlatmıştır. İşte bu sanatsal üslupla çok uzun anlatılması gereken olayı  kısaca özetlemiştir.
Şimdi Ashab-ı kehf ile ilgili olan kıssayı Kuran'dan kaldığımız yerden anlatmaya devam edelim.

18/13: Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.

Allah Kuran'da geçmiş kavimlerden biri olan Ashab-ı kehfin başına gelen olayı bir kıssa olarak anlatmaktadır. Onların yaşam biçimlerindeki örnekliği, onlardaki sabrı, onlardaki imanı ve kararlılığı, her çeşit gösterdikleri zulüm ve işkencelere rağmen dik duruşlarını bize örneklendiriyor.

18/14: Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; İlah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız."

İnsanların öz yapısında var olan, fısk fücurun ve takva kavgası gibi, insanlar arsındaki din ve yaşam kavgası insanoğlunun varoluşuyla beraber devam edip gelmiştir. Eşyanın yapısına baktığımız zaman buzu ortaya attığımızda,hemen bir hareket başlar. Buz soğukluk verir. hava da buza sıcaklık verir. Bu hareketlik o ortamdaki sıcaklık soğukluk farklılığı dengeleyene kadar devam eder. 

Aynen onun gibi batıl bir toplum içerisine hak girmezse o toplum o hallerini devam ettirir durur. Ama topluma hak girdiği zaman buz misalinde olduğu gibi toplumda alışveriş başlar. Bir taraftan Allah’ın gönderdiği vahyin kontrolünde iman eden ve salih amel işleyen toplum. diğer taraftan, Allah’ın gönderdiği vahiy toplumunu hazmedemeyip şeytanın yolunda toplum. Bunlar birbirlerine karşı ateşle barut gibidirler. Her an patlamaya hazır bir bomba gibidirler. 

Burada şunu izah etmeden geçemeyeceğim. İman etmeyenler şeytanın taraftarlarıdır. Bunları kuran iki kısma birincisi Rabbim Allahtır diyenleri yerinden yurdundan sürmeyen onların din ve yaşam biçimlerine karışmayan inkar edenler, diğeri ise, yerinden yurdunda sürüp ve bir birlerine destek olarak onlara zulüm ve işkence edenlerdir.  

Allah hiçbir zaman kendi dininde kimseye saldırmadan yaşayan gayri Müslimlere kesinlikle saldırmayanlara savaş yapmayı emretmemiştir. İşte Müslümanın asıl hedefi kendilerine din konusunda savaşmayanlar değil, kendilerine din konusunda birbirlerine destek olarak saldıranlardır. Bunlara birer ayetle örnek vermeye çalışalım.

60/8: Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

60/9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.

İslam: Allah’ın yeryüzünde inanıp teslim olanların nerede nasıl davranacağının yolunu yöntemini gösteren, Allah tarafından projelendirilmiş bir dinin bir yaşam tarzının  adıdır.Aslında fıtratını düşünen ve vicdanından gelen sesi dinleyen herkes o dini bulduğu zaman kabullenir ve teslim olur. Bilmeyenler ancak düşman olurlar. Yine burada İslam’ın asıl amacı eğer inananlar güç ve iktidar olurlarsa, ayrı ayrı dinlerdeki insanların dinlerini kendilerine vererek herkesin dinini kendi özgür iradesi ile yaşamasına zemin hazırlamaktır. 


Eğer başka dinden olalar,  başka bir dinden olanlara kendi dinlerini zulüm ve işkence olarak kullanırsa zalimin zulmü mazlum olanların üzerinden kaldırılarak, kendi dinlerini serbestçe yaşaması temin edilir. Rabbim Allah’tır diyen her Müslüman da kendi dinini kimse müdahale etmeden istediği gibi yaşama hakkına sahip olması gerekir. Ama beşeri sistemlerde olgun ve hoşgörü yoktur. her sistem kendi bulunmuş olduğu toplumları kendi Dinlerine uymadığı sürece onlara yaşama hakkı vermezler.


Bilindiği gibi Beşeri sistemlerden en önde gelenleri kominizim ve Kapitalizim dir. Kominizim de her şey maddedir onlar için Allah peygamber öte dünya diye bir şey yoktur. ilahları yol göstericileri sadece akıldır. Mal mülk hürriyetleri yoktur. her şey devletindir. Eşitlik( ne kadar eşitlikse ) ilkesinden hareketle Devlet yiyeceğini içeceğini giyeceğini verir. Onları köle gibi çalıştırır. Mal kazanma hürriyeti olmayınca Rekabet anlayışı da gelişmemiştir. Bu sebeple başarısız ekonomi tablosu ortaya çıkınca Rusya örneğinde olduğu gibi iflas ederek çökmüştür.


Diğer Önde gelen beşeri sistemlerden biride Kapitalizimdir. Kapitalizim de Aşırı bir mal serbestliği vardır. Rekabet alabildiğine gelişmiştir. Fakat fakirler ve yoksullar ihmal edilerek Herkes kedi kesesini düşünmüş, ben kazanayım ben yiyeyim , alta kalanın canı çıksın zihniyeti hakim olmuştur. Bu Da toplumda aşırı bir sınıf farklılığı oluşturmuş, Bir taraftan çöp bidonlarında ekmek deşeleyip karnını doyurmaya çalışanlar oluşurken, bir taraftan da yatları uçakları son model arabalarıyla övünen bir sınıf Ortaya çıkmıştır.

Bu Anlayış toplumların vahye karşı gözlerini köreltmiş kulaklarını sağırlaştırmış kalplerini de mühürleyerek Helak’ine sebep olmuştur..

İslam: İnsanları ve kainatı yaratan Allah’ın, Dünya hayatında insanlardan talip olanlarına , Kendileriyle Kendileri  arasında, kendileriyle Allah Arasında, Kedileriyle eşya arasında, ve kendileriyle insanlar arasında , nerede nasıl davranılacağını Her örnekten bir örnek vererek hiçbir eksik bırakmadan Allah’ın insanlara sunduğu bir yaşam projesi bir  Hayat tarzının adıdır.


Ben Müslümanım diyen her insan, Dünya hayatında bir rolü bir görevi olduğunu Bilincindedir. Dünyaya başı boş bir varlık Halinde yaşasın diye yaratılmadığını, Bu Dünya hayatının ardında bir de ahiret alemi olduğunu, Yaptığı her iyi veya kötü davranışlarının hesabını mutlaka ama mutlaka  verileceğini bilir ve hayata o gözle Bakar.

İnanıp iman edenlerin dünya hayatı, Tiyatro sahnesinde oynanan bir rol gibidir. Allah’ın Kişilere vermiş olduğu bu rolleri kişilerin oynayış derecesine göre ödülleri verilecektir . Bu Ödüller Bazıları dünyada bir kısmı verilecek büyük bir kısmı da ahiret alemine ertelenecektir. Onun İçin Kişilerin yaptığı her güzel davranış heba olup giden bir şey değildir.O Vaadinde mutlaka duran Allah tarafından karşılığı fazlalaştırılarak ödenecektir.

Bakınız Kominizim deki eşitlik anlayışını suistimal ederek ortaya çıkardıklarını İslam eşitliği nasıl  sağlıyor?


16/71- Allah rızkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar?


Dünya hayatı inanlar için imtihan yeridir , İnananlar kardeştir.
Hem de tek bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir yerde olan rahatsızlık vücudun her yerinde hissedildiği gibi, İslam toplumu içerisinde olan bir ferdin rahatsızlığı toplumun bütününü de rahatsız eder.Karşılıklı etkileşim başlar. Aynen buz parçasında olduğu gibidir. Alış veriş başlar fertteki rahatsızlık giderilinceye kadar devam eder.

İslam Toplumlarında da, Aslında buz olayında olduğu gibi Zengin olanların fakir olanlara kendi mallarından Zekat ve infak ederek fakir olanlara aktarırlar. toplum arasında  toplumu rahatsız edecek kadar zenginlik ve fakirlik farklılığı kalmaz.

2/272- Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak infak ederseniz -haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın- size eksiksizce ödenecektir.

2/215- Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir."

2/219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;

2/261- Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.

2/262- Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.

2/264- Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez.

2/265- Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir.

2/267- Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır.

2/270- Her neyi nafaka olarak infak eder ve adak olarak neyi adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.

2/271- Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat gizleyip fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. O, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

2/273- (Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.

2/274- Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.

3/92- Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
3/134- Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.

4/38- Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah'a ve ahiret gününe de inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o.

4/39- Allah'a ve ahiret gününe inanarak Allah'ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir.

9/53- De ki: "İsteyerek veya istemeyerek infak edin; sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. Çünkü siz bir fasıklar topluluğu oldunuz."

9/54- İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.

Bu İnfak ile ilgili ayetlerden sonra Ben Müslümanım Diyen herkesin Dünyada Allah’ın ona yüklemiş olduğu görev ve sorumluluk Rol bakımından hiç önemli değildir. Önemli olanı O Allah’ın vermiş olduğu görev ve sorumluluğu en güzel şekilde yaparak Allah’ın rızasını kazanabilmektir.

Aslında yaratılış gayesinin sırrına vakıf olan insanlar, Hangi rolde ve görevde olması pek önemli değildir. Zengin olursa ihtiyaç sahiplerinin üzerindeki yükü hafifletecek.Fakir olursa da sabır ve yokluk çekecek, Ama ne kadar? dünyada durduğu kadardır. Bunun gibi Diğer hangi konularda olursa olsun Sağlıklı olanlar hastalara sağlam olanlar sakatlara barınanlar barınmaya muhtaç olanlara.güçlüler zayıf olanlarla devamlı El uzatıp uzatmamakla denendiğini bilmelidirler.

9/91” Allah'a ve elçisine karşı 'içten bağlı kalıp hayra çağıranlar' oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk (günah) yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

9/92- Bir de (savaşa katılabilecekleri bir bineğe) bindirmen için sana her gelişlerinde "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum" dediğin ve infak edecek bir şey bulamayıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana boşana geri dönenler üzerinde de (sorumluluk) yoktur.

9/93- Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde (savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar, bilmezler.

Görüldüğü gibi hangi konumda bulunursan bulun, hiç önemli değildir. önemli olan, Bulunmuş olduğun konumda yapabileceğinin en mükemmelini yaparak Allah’a Teslim olmaktır.

Yine Ashab-ı kehf ile ilgili kıssamıza dönerek devam edelim.

18/15. "Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?"

İnsanlar yaratılırken sen bizim rabbimizsin diye söz vermişlerdi Fakat Dünya hayatı çekiçi ve süslü gelince o vermiş oldukları sözden vaz geçtiler

7/172 Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

Allah'ı Rab Edinmek, Dünya yaşamını Allah'ın koyduğu vahiylerle anlamlaştırmak demektir.  Hayatı Onun adına okumak onun adına yaşamak onun adına ibadet etmektir. Allah'ı Bilmek veya Allah’ın varlığını kabullenmek bir şey ifade etmiyor. Asıl önemli olanı Allah’ın rabliğini kabullenmek bir anlam taşıyor.

  
Doğru olanı da o değimli? Yerleri ve gökleri yaratan Ve Kâinattaki bütün varlıkları insanoğlunun emrine veren, Onlara ikramda bulunan, ellerini ayaklarını gözlerini aklını düşünmeyi veren, Bir Yaratıcı varken Onun yarattıklarından her hangi birine aynı sevgiyi ve ihtiramı göstermek haksızlık olur. Allah kendisine ortak koşulmasını istemez.Şirk Koşanı bağışlamaz da!


39/29 Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar”

Düşünüldüğü zaman toplumumuz içindeki insanlar öyle değil mi? Hem Allah’a İnandıklarını Söylerler hem de Allah ile beraber başka ilahlara ibadet ve kulluğu sürdürürler. Allah’ın Koyduğu haram ve helâller ölçüsünde yaşamazlar..

Evet Allah dünya hayatında kendi sofrasına Oturan insanlara neyin helal neyin haram, Neyin günah neyin sevap, Neyin iyi neyin kötü olduğunu, Orijinalliği bu güne kadar bozulmamış ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak.olan Kuran'la Her Örnekten vererek  bizlere yeterli bilgileri vermiştir.

İşte Bunu Hayatına rehber edinenlerin İlahı Allahtır. Yoksa Nefsini abisini, şeyhini mezhebini, meşrebini karısını kocasını kızını çocuğunu Toplumunu evlerini ilah edinenlerin, ilahı değildir. İnsanlar her hangi bir konuda Eğer bir iş yapacakları zaman, Nerede nasıl yapılacağını Allah’ın Kitabına göre değil de kedi akıllarına göre yapıyorlarsa. Onların ilahı Allah değil de kedi akılları dır.


Bakınız Kuran'ın ilk Ayeti!

96/1” Yaradan rabbinin adıyla oku” 

İfadesini kullanarak, İnsanları yaratıklara tapmaktan uzaklaştırıp, Küçük küçük dünyalık menfaatler uğruna taptıkları ilahları devirerek. Beyinlerde ve vijdanlarda silinmez bir yankı uyandıran 

96/3” Oku Rabbin en büyük kerem sahibidir. 

Ayetini göndererek asıl yönelinmesi gerekenin Allah olduğunu söylüyor. Gerçek olan da o değil mi?  Adam bir araba icat ediyor,araba onu bir yerden bir yere alıp götürdüğü zaman teşekkür Arabaya değil de arabayı yapana yapılması gerekiyorsa, Onun da ötesinde O arabayı icat edeni de yaratan. Ona icat edebilme becerisini veren Allah’a olması gerekmez mi?

İşte Hz İbrahim kavminde olduğu gibi Bize Allah'ın küçük küçük vesileler kıldığı ( Bize faydası oldu diye) Aracıları ilah edinmekten, Kendimizi uzaklaştırarak, Gerçek ilahı bularak sevgimizi ibadetimizi Kıvamımızı bel büküşümüzü secdemiz i ona yapalım. Gerçek din gerçek  doğru yol, Allah’ın yoludur.

18/16- (İçlerinden biri demişti ki:) "Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.

Daha öncede bahsettiğim gibi, Allah’ın dinine girdiğin zaman bir risk göze alıyorsun demektir. Bu Risk en son çare olarak ölümü göze alma riskidir. Dünya hayatın da da öyle değil mi? Risk büyüdükçe kazanma şansı artar risk küçüldükçe de kazanma şansı  da o oranda azalır.

Kumar oynayan birini düşünün ortaya koydukları meblağ kadar risk taşırlar. Büyük koyarlarsa büyük kazanır veya kaybederler Küçük Koyarlarsa küçük kazanırlar veya kaybederler.Yapılan her iyi veya kötü davranışın bir bedeli vardır.

Genellemesini düşündüğümüz zaman Dünya hayatındaki ceza Konulan kurallara uymama cezasıdır. Örneklendirecek olursak, Trafik kurallarına uymadığında kırmızı ışıkta geçerse,çarpışır, bedeli darp veya ölümdür. İçki yasağına uymaz ise vücudunu harap eder. Sosyal toplum içerisinde toplumun kurallarına uymaz bedeli kınama ve hapis cezasıdır. Ama Ahiret hayatındaki cezası ebedi cehennemdir.

Rahmanın yolunda İlerleyenler başına bu davadan dolayı gelen her bela ve nusubet her, acı her sıkıntı stres ona bedel olarak ahiret aleminde cennet olarak geri katlanarak geri dönecektir. Bu Bir taşla iki kuş vurmak gibidir. Güzel davranışlar yapmakla o kişiyi hem cehennemden kurtarıyor hem de cennet gibi bir ödüle sahip oluyor.

2/243 Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez.

Bize örnek olan topluğun hayat hikayesinin temeli Mekke'de atılmıştı. O vermiş oldukları ahide bağlı kalarak sadakat göstermeleri ve ölümü göze alan o Kuran'ın bahsettiği erkek adamlar olmasaydı, Allah bu dini kemale erdirip tamamlamazdı. Yani ahdinde durarak sadakat gösteren erkek adamlar türeyince ye kadar peygamberlik hayatı devam edip giderdi.

Allah o Müslüman topluluğa ölümü göze alarak, Allah'ın dinini yaşama ve tebliğ etme karşılığında Allah onlara hem dünya hayatında güzellik veriyor. Hem de ahiret hayatında güzellik veriyor.

9/52” 52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyeduran, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenlerdeniz.

Yine bu açıklamalardan sonra konumuza dönecek olursak Ashab-ı kehf’in Mallarını mülklerini yurtlarını terk ederek, Yaşadıkları hayat o kadar acılı ve zorlu geçtiği halde Kuran bunu sanatsal bir üslupla dar bir çerçeveyle özetleyerek mağara tabirini Kullanıyor.

18/17- (Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın.

Allah evrene bir yasa koymuştur. Bazı dönemler bolluk ve bereketlerle ortalık şenlenir. Bazı dönemlerde de ortalığı kıtlık ve yokluk sarar. İman edenler bu yokluk zamanında sabrederek Allah’a olan kulluklarından ödün vermeden Hayatlarını sürdürürken Bolluk zamanlarında da kibir ve gurur onları etkilemeden Allah’ın Kendilerine verdikleri nimetlerden sadaka ve infaklarını vererek hayatlarını sürdürürler. 

Çünkü Onlar Allah'tan gelene sevinmezler , gidene de üzülmezler Onlar bir şeyi neticesinin hayır mı şer mi olduğunu bilmezler sadece Onlar,” Biz ona inandık tümü rabbimizin katındadır derler.”  Ve Teslim olurlar.

İman ve sabır etmeyenler için dünya hayatı, başlarına gelen nusubetlere karşı onları ümitsizliğe sevk eder  O karabulut sandığı şey beklide onun için bir hayır olduğunu bilmez beklide onu intihara kadar sürükler. Ona bu hayatın olumsuzlukları ona bir yük gibi gelir.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

18/18” 18- Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.

Onlar Öyle acı ve sıkıntı içinde bir hayat yaşıyorlardı ki.İblisten gelen sesi tamamen susturmuşlar takva sesini kendilerine hakim kılarak Kararlı ve dik duruşlarını taviz vermeden, yanlışlıklara boyun eğmeden,Hayatlarını sürdürüp gidiyorlardı, Onların bu yaşayışı her insanın yapabileceği bir şey değildir. Eğer sen öyle bir ortamda bulunmuş olsaydın buna tahammül edemezdin öyle bir sorumluluk altına giremezsin. 

Ve oradan kaçar giderdin. Uyanık sanırsın ifadesiyle de Kuran’ın değişik yerlerinde,”Ölümün benzeri gösterildi,” “Ruhumuzu gönderdik o da düzgün beşer kılığında görüldü “ ifadeleriyle Gözlerin gördüğü dünyalık görünümünün arkasındaki sırrı sanatsal bir üslûpla bize anlatıyor. Onlar gerçek dünya gözüyle bakanlar için uyanık yaşıyorlar.

18/19” Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.

Daha öncede belirttiğim gibi uyku kelimesi. Burada  iman cevherlerini dışa vurmadan yaşadıkları bir kesiti bize aktarmaktadır. yıllarca müşrik toplum içeresinde yaşadıkları Bir hayatın tebliğ edilmeden İçlerde gizlendiği bir dönemdir. Ne zaman o vahiy hayatı dışarıya çıktı o zaman o diriltilmiş oluyor . Tohumun Toprak altından patlayarak yeryüzüne çıkışı gibi. Dirilme oluyor o tohum yer yüzüne çıkmadan önce ölü idi Yer yüzüne çıkınca dirilip, hayat canlı bir şekilde devam etmeye başlıyor.
Kıyamet günündeki olacak olan hadiseyi sanki hemen Olmuş gibi sanat yaparak anlatmıştır.


30/55- Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevreliyorlardı.

Allah’ın Dini Toplumda anlatıldığı zaman Kabul etmezler. Her İnsanın Kendisine ait bir dini Vardır. Kendi dinine uymayan bütün dinler onun yanında yanlıştır. Küfür ve müşrik toplumlarda kendi ilahına öyle bağlı olanlar var ki Onun Yanında başka dinlerde olanlara hayat hakkı bile tanımazlar. Allah Onları çok iyi tanıdığı için Onların hakkında bilgi edinmeden kendizi bildirmeyin. Yoksa sizin Müslüman olduğunuzu bilirlerse sizi sezerlerse sizi barındırmazlar veya sizi kendi dinlerine çevirirler.

18/20- "Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.

Eşyanın yapısında hiçbir zaman çelişki yoktur Doktora Bir Hasta gelse, onu tanımadan o hastalığı teşhis etmeden karar verse ilacını da yazsa doğru bir iş yapmış olur mu? Elbette olmaz çünkü önce hastayı bir muayene edip kan tahlilini yaparak nerde nesi var araştırdıktan sonra bir bulguya varıp karara varması gerekir.

İnsanlar da aynen öyledir Bakınız Allah Burada davranış metodunu da insanlara yaklaşırken nasıl olacağını tarif ediyor.

“Oldukça nazik davransın sakın sizi kimseye sezdirmesin”

18/21- Böylece, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler.

İman etmiş ve kendi kimliklerini ve dik duruşlarını göstermiş olan o gençler Her ne pahasına olursa olsun toplumda kendi Dinlerini tartışmaya açacak bir imkanı bulup ses getirmişlerdir. Allah Her Topluma bir elçi göndererek Bir Kıyamet gününün olacağını , İnsanlar öldükten sonra dirilip hesaba çekileceğini iyi yolda gidenlerin cennetle mükafatlandırılacağını, Kötü yolda yürüyenlerin de cehennemle cezalandırılacağını mutlaka insanlara duyuruyor. Buna kulak verip duyarlı olanlar nasibini alıyor kulaklarını tıkayanlar ise dünya hayatları sağır ve kör olarak bitip gidiyor. Zaten Allah Uyarıcı göndermediğimiz kavim helak edilmez buyuruyor.


15/4- Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmadık.

36/.6- Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin)

Kuran’ı Kerim,  Sayısı belli olmayacak kadar peygamberler ve elçiler gönderdiği halde yirmi beş tanesinin adı zikredilmiştir. diğerlerinin adı anılmamıştır. Sebebi ise Topluma anlattıkları zaman hemen öldürmüşler veya kabul görmemiştir Kuran bir kıssası olan,ve  toplumda ses getiren peygamberleri anlatmıştır. Üstelik en çok bahsedilen en çok ses getiren peygamberlerdir. Kuran'da da ses getiriş derecesi kadar yer işgal etmiştir.

İşte Ashab-ı Kehf’in Anlattığı din de toplum içinde masaya yatırılıp tartışılmaya başlanmış ki orada olaylar meydana gelmiş bu olay hem halk tarafından hem de Allah tarafından gündeme getirilmiş ki Farklı anlayış ve anlatış ortaya çıkmıştır Bakınız Kuran'ın anlattıklarıyla halktan gelen bilgiler biri birleriyle çelişkili olarak bize intikal etmiştir.

18/22- (Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.

Bakınız Kuran burada halktan gelen bilgilerin Sağlıklı olmadığını, herkes biri birlerine uymayan çelişkiler içerisinde bir şeyler söyleyip anlattıklarını. Fakat bunların hiç birisinin doğru olmadığını Allah bildiğini bize anlatıyor. Kur’an Burada bilinmeyen şeylerin peşine düşme Elinde belge olmadan konuşmayı yasaklayarak Devam ediyor.

18/23- Hiçbir şey hakkında: "Ben bunu yarın mutlaka yapacağım" deme.

18/24- Ancak: "Allah dilerse" (inşallah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir.”

İnsan Gelecek Hakkında şunu veya bunu yapacağım deme hakkına sahip değildir. Gayıbın anahtarı Allah’ın Elindedir Senin vaat ettiğin zamana kadar yaşatacak olan odur. O gerçekleştirmek istediğinin imkânlarını da verecek olan odur. öyleyse sen yöneleceksin Allah da sana o süreye kadar yaşama izni verip imkanları da önüne serdiği zaman sen ancak istediğini gerçekleştirebileceksin o zaman da Allah izin verirse inşallah demen gerekiyor, Allah izin vermezse yaprak bile kıpırdamaz.

18/25- Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar

18/26- De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz

Bakınız yıllarca asırlarca toplumların ağızlarında geveledikleri Üç yüz dokuz yıl kaldılar sözünü Kur’an değil Halk söylüyor. Halkının söylediği , bu güne kadar sanki Allah öyle söylemiş gibi bir imaj uyandırarak Bir mucize olarak anlatmışlar durmuşlardır.
“De ki ne kadar kaldıklarını Allah bilir” Sözüyle Onların görünmeze attıkları taşın yerine isabet etmediğini vurgulamaktadır."

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN -ANAMUR

Hiç yorum yok: