14 Ocak 2015 Çarşamba

CİNLERİN GÖĞÜ YOKLAMASI VE İNSANLARIN OTURMA YERLERİNE OTURMASI NE DEMEKTİR?




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
72/8- “Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.”
72/9- “Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.”
Bu ayetler inkâr eden cinlerin, Yerlerin ve göklerin yaratılışı hakkında detaylı bir araştırma yaptıklarını ve ne kadar da insanları kandırmak için yerlerin ve göklerin yaratılışı hakkında bazı yanlışları onlara aktararak insanları kandırdıklarını söylemektedir. Kuran gelince, artık bu söyledikleri yanlışların yanlış olduğunu ortaya koyan bir ayet olduğunu itiraf ederek teslim olduklarını vurgulamaktadır.
Kuran içerisinde iki yerde şihab kelimesi geçmektedir. O kelimeler de vermiş olduğum iki ayette bulunmaktadır.
Şihab; konu ve kuran bütünlüğü içerisinde Kuran’ın bu kelimeye yüklediği anlam muhkem kılınmış korunmuş başka anlamlar yüklendiği zaman onun yerini ve çehresini değiştirerek bozması anlamını taşımaktadır.
Kuran kendi içerisinde geçen ayetleri sınıflandırarak muhkem ve müteşabih olarak ayırmaktadır. “Muhkem olan ayetler- müteşabih olan ayetler “ Müteşabih ayetler farklı anlamlara gelebilen ayetlerdir. İşte inkar eden cinler kendi yollarının doğruluğunu müteşabih ayetlerin arkasına sığınarak kanıtlamaya çalışıyorlardı.
3/7- Sana Kitab’ı indiren O’dur. Ondan, Kitab’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: “Biz ona inandık, tümü Rabbimiz’in Katındandır” derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Kuran içerisinde geçen bir yetin konu içerisinde bir tek anlamı vardır. Ancak bir ayet farklı anlamlara gelebildiği halde o bir tek anlamı yakalamak ancak derin ilim sahipleri ve Allah o ayetin hangi anama geldiğini anlayabileceği, vurgulanmaktadır. Yoksa müteşabih olan ayetler anlaşılmaz anlamında değildir.
Konumuzu ilgilendiren ayetlerde inkâr eden ve aklını kullanarak inkârlarından dönerek iman ettiklerini, Kuran bize haber vermektedir.
Kuran yaklaşık olarak, on beş yerde aklını kullanma ilgili ayet geçmektedir.
16/12- Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O’nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır.
Kuran’ı doğru anlamak için evreni doğru anlamaya, evreni doğru anlamak için de Kuranı doğru anlamaya ihtiyaç vardır. Kuran’da bir taraftan evrendeki çelişkisiz bir yaratılıştan söz ederken bir taraftan da Kendi içerisindeki çelişkisizlikten söz etmektedir. Aklını kullanabilen bir insan için sorular sorarak hem Kuran’daki çelişkisizliği hem de evrendeki çelişkisizliği yakalamak ve doğru dini bularak inanmak ve yaşamak düşer.
4/82- Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Yukarıda peş peşe vermiş olduğum ayetler, düşünen aklını kullanan insanlar için, imanı inanmayı test eden inancının doğru olup olmadığını ölçen ayetlerdir. Eğer bir söylemin veya bir eylemin doğru olup olmadığı hakkında ihtilafa düşerseniz, Onu Kuran ayetleri ile, evren yasaları ile ve hem de Kuran ve evren yasalarının uyum sağlayıp sağlamaması ile test ettikten sonra onların hiç biriyle tezat teşkil etmiyorsa o söylem ve eylem doğrudur demektir.
Kuran apaçık kitaptır deyip de her kendi diline tercüme edilmiş kitabı önüne alarak ayetler arasında bağ kurmadan şu ayet böyle diyor bu ayet şöyle diyor deyip de hüküm çıkarmaya kalkarsa ortalıkta dolaşan bir dinde yüzlerce din anlayışları çıkması gayet doğaldır.  Elbette Kuran da apaçıktır evren de apaçıktır. Allah kimseye her ikisini de insanlara anlamayı öğrenmeyi kapamamıştır.
Ama Allah bilenlerle bilmeyenleri ayırmıştır.
39/9- Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler.” 
Kuran’da geçen bir ayeti veya evrendeki bir maddeyi doğru anlamak ve onu ait olduğu yere koymak için, hem Kuran hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmak hem de evren yasaları hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmak gerekir. Şimdi inkar eden cinlerin oturma yerlerine oturup da, kuran geldiği zaman onu izleyen şihab neymiş onu anlamaya çalışlım.
72/8- “Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.”
72/9- “Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.”
Gök kelimesi, ayet içerisinde hem insanların etrafa baktıkları zaman bitkileri hayvanları dağları ovaları tarlaları bahçeleri içerisine aldığı gibi aynı zamanda yıldızları ayı güneşi de içerisine almaktadır.
20/80- Ey İsrailoğulları, andolsun, sizi düşmanlarınızdan kurtardık. Tur’un sağ yanında sizinle vaadleştik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
Kudret helvası ile bıldırcın her halde yıldızlardan güneşten gelmedi. İnsana nimet olarak gelen ister vahiyler olsun ister sarımsak acur soğan olsun hepsine indirdik diye Kuran ifade kullanır. O zaman ayette geçen cinlerin göğü yoklamaları yıldızları ayı güneşi yoklamaları değil dağları bitkileri hayvanları incelemeleri ve onlardaki mükemmel yaratılışı izlemeleri ve anlamaları anlamındadır.
İslam toplumlarının Cinler hakkındaki yanlış bilgilerinin ster istemez Kuran’da Cinlerle ilgili geçen ayetlerin de yanlış anlaşılmasına neden olmuştur. İslam âlimlerinin hemen hemen tamamı cinlerin beş duyularla algılanamayan dumansız ateşten yaratılmış varlıklar olduğu hakkında görüş birliği içerisindedirler.
Konumuz cinlerin yaratılışı ve mahiyeti hakkında bilgi vermek değil. Ancak Cinlerin Kuran’da beş duyulurla algılanamayan dumansız ateşten yaratılmış olduğuna dair hiçbir ayet yoktur.  Cinlerin yaratılışı Dumansız ateş olunca ister istemez ışıkla ilişki kurulmakta ve cinlerin ışık hızı ile hareket ettiklerinden haşa yedinci kat semada Allah algısının oluşu ve Cebrail peygambere Allah’tan vahiy getirirken cinleri bilgi hırsızlığına kadar işi götürmektedirler.
15/ 16- Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.
15/17- Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.
15/18- Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da parlak bir ateş izler.
Kulak hırsızlığı yapmak Cebrail ile hâşâ Allah konuşurken veya Cebrail’e Allah vah yederken onu dinleyip çalma anlamında değil, Kulak hırsızlığı yapmak eşyanın hakikatinin doğru olan yönlerini gizleyerek yanlış yönlerini açığa çıkararak insanları kandırmaları anlamında kullanılan bir ifadedir. Bir başka ifadeyle Müteşabih olan ayetleri kendi hevalarına göre anlayarak insanları kandırmalarıdır.
Bu ayetlerde Anlaşılması zorunlu olan burç kelimesine kuranın hangi anlamını yüklediğini yakalamaktır. Kuran’da dört yerde Burç kelimesi geçmektedir. Burç kelimesine Kuran’ın yüklediği anlamı yakalamak için dört ayeti de buraya nakletmek istiyorum.
7/ 46- İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A’raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: “Selam size” derler, ki bunlar, henüz girmeyen fakat (girmeyi) ‘şiddetle arzu edip umanlardır.’
15/ 16- Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.
25/ 61- Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne Yücedir.
85/ 1- Burçları olan göğe andolsun,
Burçlarla ilgili ayetler üzerinde Kuran bütünlüğü üzerinde tefekkür ettiğimiz zaman İki farklı yolların her ikisine de gidecek tırmanış ve hem sapacak hem de hidayete gelecek malzemelerin olduğuna Kuran dikkat çekmektedir. Yiyeceklerin haramları olduğu gibi helalleri de vardır. İçeceklerin haramları da vardır helalleri de vardır. Yapılması gereken davranışların haram olanları da vardır helal olanları da vardır. Yolun hak olanı da vardır batıl olanları da vardır. İnsanların şükredenleri de vardır nankör olanları da vardır.
İşte Cinlerin bir başka ifadeyle batıl yolda olan insanların insanları yanlış yollara sürükleyebilecek yolları seçerek kendilerinin yollarına insanları kandırarak davet etmektedirler. Oysa insanlar tefekkür edip düşünselerdi yolun doğru yolu da olduğunu ve doğru yolda gidebilecek malzemeleri de görebileceklerdi. Allah Onun için “aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırırız “ ifadesini kullanarak öğüt almak isteyenler üzerine dikkat çekmektedir.
10/100- Allah’ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.
21/18- Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı) Nitelendire geldiklerinizden dolayı eyvahlar size.
Bu açıklamalardan sonra, Cinlerin İnsanların oturm yerlerine oturarak insanları kandırması aldatması yanlış yollara saptırası ve Allah’ın dışında bir takım putlar ilahlar türeterek saptırmaları Kuran gelince artık her yanlışın yanlış olduğunu belgeleyen bir ayetin olduğunu anlatmaktadır. Cin suresinde aklını kullanan cinlerin Kuran gibi bir kitap gelince aradıkları her şeyin onda var olduğunu gördüklerinde şu itirafı açık ve net bir dil ile ifade etmektedirler.
72/12- “Biz şüphesiz, Allah’ı yeryüzünde asla aciz bıraka mıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bıraka mayacağımızı anladık.”
72/13- “Elbette biz, o yol gösterici (Kur’an’ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından.”
Bu açıklamalardan sonra, Artık iki yol farklılığı açık ve net bir şekilde belli olmuştur. “Batıl yol – hak yol” Hak yolda bir konuda bir tek doğru vardır. Ama batıl olan yolda bir konuda birçok doğrular olduğu sanılmaktadır.
Hangi yolda olan insana sorsan, hepsi kendi yolunun dosdoğru olduğunu söyleyecektir. Oysa eğer yol doğru ise onun bir elde bir belgesi bir delili olması gerekmektedir.
35/40- De ki: “Siz, Allah’ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.
Belgelenen ve doğru yolda olduğunu iddia edip de gerçekten doğru yolda olanlar vahiy orijinli din üzerinde olan Müslümanlardır. Diğer dinlerde ve yollarda olanlar ne kadar da kendilerinin doğru yolda olduklarını iddia etseler de Kuran’a göre onların yolları yanlıştır.
43/36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.
43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
Dünya üzerinde ne kadar meşrepler mezhepler tarikatlar ve ayrı din mensupları ve hatta deist olanlar ve ateist olanlar da dâhil olmak üzere hepsi kendi yollarının dosdoğru olduğunu zan ederler ve iddia ederler.
Hatta Kuran okuyanlar Kuran insanları en doğru yola götürdüğünü iddia edenler bile farklı farklı yolların fırkaların adamları olmuşlardır. Bunu âcizane söylerken üzülerek söylüyorum. Evet, Kuran insanları en doğru yola yöneltip iletir. Kuran kendisine halis niyetle yöneleni asla sapıtmaz. Ancak kalbi marazlı olanları Kuran sapıtır.
Şimdi, Kuran gelmezden önce batıl yolda olanlar, bir başka ifadeyle cinler nasıl insanların oturma yererine oturup da insanları sapıtıyorlarsa şimdi de kuran olduğu halde Kuran’daki ayetleri çarpıtma yaparak Kuran’daki ayetleri inkâr etme ve başka anlamlarla insanları yanıltmaktadırlar. İslam dışı güçler, Müslüman olanların ellerinden Kuranı alamadılar. Ancak onların Kuran’ı anlama konusundaki yeteneklerini gerek tarikatlarla gerek mezheplerle gerek cemaatlerle fırkalara ayırarak biri birlerine düşürerek bölerek parçalayarak, Kuran’dan insanları uzaklaştırmışlar haşa Kuran zeytin yağı yazan bir teneke kutusunun içerisindeki yağı boşaltarak boş bir Kuran olarak bize sunmuşlardır.
Bu konu ile ilgili yapılan bazı yanlışlara dikkat çekmek istiyorum.
İki farklı şeyhin iki farklı müridi kendi şeyhlerinin kerametlerini anlatırlar.
Birisi der ki Benim şeyhim sabah namazını Cidde’de, öğle namazını Çin’de, ikindi namazını Bağdat’ta, akşam nazmını Berlin’de yatsı namazını da sultan Ahmet’te kılar der. Öbür mürit de derki o benim şeyhimin yanında hiç kalır, oralara gitmeye gerek kalmadan oradaki mescitleri ayağına getirir der.
Kuran, şeyhleri havada uçuran ölenlerin ruhlarını konuşturan peygamberleri Burak’la havada gezdirerek Allah ile buluşturan el işareti ile ayı ikiye ayıran şeyh ve peygamber fotoğraflarını asla ve asla kabul etmez. Bunların söylediklerinin ne evrensel yasalarda bir yeri ve değeri vardır, ne de Kuran’da geçen ayetler içerisinde yeri ve değeri vardır.
Allah Hiçbir peygambere Gönderilen vahiyler dışında ayetler, bir başka ifadeyle mucizeler vermediği gibi şeyhlere kerametler, inkârcılara istihraç da  vermemiştir.
29/50- Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca Allah’ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
Bu açıklamalardan sonra, kendilerini kuran okudukların zan eden bazı kişilerin Kuran’da namaz yok, Kuran’da oruç yok, Kuran’da örtünme Yok Kuran’da hac yok söylemleri ile Kuran’dan bazı ayetlerden örneklerLE Kuran ayetlerini nasıl çarpıtarak insanları yanıltmak istediklerini göstereceğim. Yukarıda başlık olarak verdiğimiz cinlerin insanların oturma yerlerine oturdukları gibi oturmaktalar ve Kuran’da onların yanlışlarını delip yok eden ayetlerle onların uydurduklarını param parça etmektedir. Bunlardan en önemli olanlardan birisi salât konusudur. Eğer salât insanlardan kalkarsa İslam diye ortada bir din olmaz. Ben inanıyorum ki bu dış güçlerin bir oyunudur.
KURAN’DA SALAT (NAMAZ) KAVRAMI VE ÇARPITMALAR.

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Son Zamanlarda namaz konusunda epey değişik anlayışlar gelmektedir. Bazıları namazın salât olduğunu Allah'ın güzel emirlerinin pratik hayata fiilen yansıtılması, yaşanılması, olduğunu söylerken, şekillenmiş veya mekanik bir namazın olmadığını anlamışlar ve anlatmaya çalışmışlardır. 

Bazıları da Kuran'da namazın tarifi kılınış şekli yok onu peygamberimiz tarif etmiştir. Deyip, geleneksel olan peygamberin sünneti ile Allah'ın emrettiği namazı hadislerden anlayabiliriz namazın kılınış şekli ve tarifi Kuran’da yoktur, biz ancak peygamberden öğrenebiliriz demişlerdir. Bazıları namazın vakitleri konusunda üç vakittir beş vakittir diyerek değişik görüşlerini ortaya koymuşlardır. 

Âcizane otuz dört yıl gibi bir zamandır. Kuran'ı Kuran'la anlamaya çalışan birisi olarak Kuran'da tanımlanan salatın şekillerini ritüel salatın kılınışı ve vakitlerini anladığım kadarıyla Kuran’dan ayetlerle anlatmaya çalışacağım inşallah.

KUR’ANDA MEKANİK VEYA ŞEKİLSEL NAMAZIN OLMADIĞINI SÖYLEYENLERE CEVAP!

Öncelikle Kuran'ın bir masal veya hikâye kitabı olmadığını bilmemiz gerekiyor. Kuran okuyanların da bildiği gibi Kuran’da hem müteşabih hem de muhkem olan ayetler vardır. Müteşabih kelimesini Kuran'ın anlaşılmasına doğru isimli Web, sayfasında değişik yerlerde anlatmaya çalışmıştım. Burada sadece konunun anlaşılması açısından tanımlayıp geçeceğim. 

Müteşabih; karmaşık ikişerli kendi anlamı dışından farklı anlamlara gelebilen ayetler demektir. Bir başka ifadeyle Müteşabih bir ayetin Anlaşılması inceleme ve tahlil yapıldıktan sonra o konunun uzman olanlarının kararı ve yorumu ile ne anlama geldiği anlaşılabilen. Ayetler demektir.

Aynen Dağdaki madenleri ayrıştırarak insanların önlerine yemek tabaklarının gelişi, araba  uçak gemi olarak yorumlanması, tıpkı Kuran'da müteşabih ayetlerin açıklaması onun gibidir. Bu sebeple Kuran'da ne bazılarının dediği gibi onu sadece peygamber anlar onu da hadislerle açıklamıştır, Anlayışı, doğru olmadığı gibi, ne Kuran'daki ayetler kolay anlaşılır açıktır. Deyip de Kuran'da şu yoktur bu yoktur demeleri kesinlikle doğru değildir.

Kuran'dan bazı kardeşlerimizin söylediği hayatın pratiğini kuşatan salâtı veya hayat namazı tanımlamalarına kesinlikle yürekten katılıyorum. Asıl olan bu namaz toplumlardan kaldırılmış, yüzeysel şekilsel olan namaz yerini almıştır. Bu da Toplumlarda, aç, fakir, borçlular, köleler, daha nice ihtiyaç sahipleri unutulmuş, kapitalist bir sınıfı doğurarak yığdıkça yığan bir sınıfın doğmasına sebep olarak güç yetiremeyenler toplumda rezil rüsva haline düşmüştür.

16/71- Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?

Yerleri ve gökleri yaratan Allah’tır. İnsanları da yaratan Allah’tır. Allah kişilerin bazılarına güç ve yetenek vermişse o gücünden ve yeteneğini verilmeyenlerle paylaşmalarını istemektedir. Ama insanlar azgınlık yapıp Allah'ın paylaşmak için verdiği malları paylaşmayan topluluğa da hidayet vermiyor.

Kuran asıl bunları Allah adına yaptıktan sonra güçleri olanlar bu yükü omuzlarına aldıklarında, kimin adına bu yükleri omuzladığını belirginleştirmesini, İstemektedir. Ve asıl namazın doğuya ve batıya yüzü dönmeden daha çok bunların yapılmasının, yaşanmasının önemine dikkat çekmek istemektedir.

2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.

Kuran, burada Müslüman’ım diyenin tam bir fotoğrafını çizmektedir. Bir taraftan çalışarak yeryüzünde kendi üzerine düşen görevi yapmaya eşyanın esrarını çözmeye davet ederken, bir taraftan da ihtiyaç sahiplerine kazanmış olduğu mallardan onu dağıtmayı ifade ederken, bir taraftan da Allah'ın Kuran'da tanımladığı inanç esaslarını ortaya koyarak yaşadığı hayatla kıldığı namazın bütünleşmesini istemektedir. Bu ayete göre Kazandığı mallarından, başkalarına dağıtırken namaz kılmanın bir gereği iken, Namaz kılmayan tarafından dağıtılan malların Allah katında hiç bir anlam ve önemi olmadığını vurgulamaktadır. 

İman etmeyenler yakınlarını yetimleri Allah'a yöneldiği, yaptıkları güzel davranışları Allah adına yaptığını belirginleştirmeden yaptıkları güzel amellerin boşa gideceğini söylemektedir.

2/264- Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.

9/54- İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.

107/1- Dini yalanlayanı gördün mü? 

107/2- İşte yetimi itip-kakan;

107/3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.

107/4- İşte (şu) namaz kılanların vay haline,

107/5- Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar,

107/6- Onlar gösteriş yapmaktadırlar

107/7- Ve ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemektedirler.

Maun suresinde bahsedildiği gibi, namaz kılıp da bu yaptıkları eylemlerin hiçbir anlamı olmadığı gibi bunlar ahiret âleminde yaptıkları bu davranışlar yürek acısı olacaktır. Kuran Hem güzel işlerin Allah adına yapılmasını emrederken hem de yapılan eylemin Allah adına yapıldığını namazla göstermesi gerekmektedir.

Diyelim ki, Bir kişi gidiyor. İhtiyar dünyada kendi yükünü taşıyamayan birinin yükünü omuzlayıp onlara yardım ettiği halde, Allah'ın gönderdiği peygamberlere kitaplara ahiret âlemine iman etmediğini söylüyorsa, Allah böyle güzel amellerin ahiret âleminde kendilerine hiçbir yararı olmayacağını söylemektedir. Bu yapmış oldukları davranışlar Allah için değilse, Allah kendi katında bunları kabul görmemektedir.

Aynı davranışı Allah'a ve ahiret gününe iman eden gönderilmiş olan peygamberlere kitaplara ahiret güne inanan bir kişi olursa bunları Allah kendi katında yaptıkları güzel amelleri, ancak kabul edeceğini söylemektedir.

Allah insanların yapmış oldukları güzel olan davranışların kimin adına yaptığını bildiği gibi kalplerden geçenleri de bilmektedir. İnsanların yapmış olduğu güzel davranışların kime ait olduğunu belirginleştirmesi gerekir. Allah inananları bir arada bulunmayı şekilsel olarak Hıristiyanların kilisesi Yahudilerin havraları müşriklerin de senenin belirli günlerinde putlarının önünde bel büküp eğilmeleri onların din ve yaşam biçimlerinin farklılığı ile onlar bilinmektedir. Müslüman olanlar da namazları ve mescitleri ile diğer din mensuplarından ayrılmaktadırlar. Dünya üzerinde hangi insana sorsan namaz kılan birisinin hangi dinden olduğunu sorsan Müslüman olduğunu söyleyecektir

Namaz Müslüman olanların parolasıdır. Müslüman olanların tek komuta mercii Allah’tır. Eğer o Müslüman olduğunu söyleyip de insanları kandırmaya kalkarsa mutlaka Allah’ın ona yüklemiş olduğu emirleri yaşamına götürürken İnançları ile yaşamlarının testten geçirilmesini Allah inanlara bilgi vermektedir. Aşağıdaki ayet onu bize çok güzel açıklamaktadır.

60/10- Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Allah Kuran’da değişik yerlerde kimin münafık kimin Müslüman kimin kâfir veya müşrik olduklarını yaşam biçimlerinden söz ederek bize bilgiler vermektedir. Biz o verilmiş olan bilgilere göre o gelen kadınları test edip imanlı olup olmadığı konusunda samimi mi değil mi konusunda karar vermemizi istemektedir.

Bu Kısa açıklamalardan sonra, iman edenlerin, Kuran’a iman ettiğini söyleyen ve tek Kuran diyen kardeşlerimizin. Yaşanan hayatın salât olduğunu, hayat namazı olduğunu söylediklerini ve bu hayatın bütün yaşamlarında kendilerine boyunları çözmeğe, aklına gelen ne varsa güzel olan davranışların hepsine namaz veya salât dediklerine istisnasız katılıyorum. Bunu kabullendik. Ancak bu salâtlardan Allah hangisi için salata kalktığınız zaman abdest almağa çağırmaktadır?

5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.

Köleyi Özgürlüğe kavuşturmak namaz veya salât, bahçe çapalamak salât, okumak salât birilerine yardım yapmak salât, evlenmek salât savaşa çıkmak salât, zekât oruç salât peygambere destek vermek salât, zihinsel eğitim salât toplanıp kuran okumak salât vs. bunların hangisi için abdest alınacak?

İşte burada cinlerin oturma yerlerine oturduğu zaman dinleyecek olsa hemen arkasından onu izleyen şihab bulur derken kurandan hemen bir ayet söylenilen bir şeyin yanlış olduğunu başka bir ayet onu bize anlatmaktadır.

Eğer abdesti temizlik olarak kabul edenlere sesleniyorum. Su bulunmadığı zaman teyemmüm etmeğe çağırıyor. Toprağa elleri sürüp onu yüze sürmek insanın nesini temizler?

Kuran İnsanlar için yaşamlarında her örnekten bir örnek vermiş hiçbir eksik de bırakmamıştır.

17/89- Andolsun, bu Kuran’da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler. Kurana uygun olmayan bir söz söylediklerinde hemen o sözün yanlışlığını ortaya koyan mutlaka bir ayet vardır.

72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."

Şimdi Kuran’da şekillenmiş olan namaz yok diyen kardeşlerimin, bu görüşleri eğer doğru olmuş olsaydı. Şu arazlar ortaya çıkmazdı.

1- Eğer namaz olmasaydı İman eden ve Salih amel işleyenlerle, iman etmediği halde aynı ameli işleyenler arasında kimin Müslüman kimin Müslüman olmadığı ayırt edilmezdi.

2- Namaz Kılanları Allah Bir disipline sokmaktadır. Eğer o yürekten namaz kılıyorsa onun veliliğini Allah kendisi üslenmekte ve o namaza ihlâsla devam ettiği sürece onu fahşalardan korumaktadır.

29/45- Sana Kitap'tan vah yedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.
3- Namaz Vücutta iki kalpten birini işgal eder. İnsan ya müslümandır Allah yolunda ölümü dirimi Allaha aittir. Ya da şeytan yolundadır ölümü dirimi tağutlar içindir

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir. Namaz kılanlar kendilerine şeytandan bir kışkırtma geldiğinde hemen Allaha sığınır Allah adına kılmış olduğu namaz onu diğer kötülüklerin gelmesini engeller kişi ya namazı Allaha olan yönelişini kaldırır ya da tağuta olan yönelişini kaldırır kişi aynı anda hem tağuta hem de Allaha kulluk edemez. Bu insanın yaratılışına terstir.

4- Allah Kâinatta yarattığı bütün varlıkları çift yaratmıştır. salat da çifttir bir hayat namazı bir de şekilsel namaz.

13/3- Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.

Öyleyse Namaz gerçekten müminin Allaha olan bağlılığının, bir göstergesi bir terazisidir. Kötülük yapmamayı Allah Müslüman’a böyle bir silah vererek koruma altına almıştır. İmanın fanusudur. Şimdi Kuranda geçen namaz ile ilgili ayetlerden bir kaçını nakletmeye çalışalım.

2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

2/43- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin.

2/110- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.

2/125- Hani Evi (Ka'beyi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.

4/77- Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız."

Şimdi de namazın kuranda beş vakit olduğunu ispat etmeye çalışalım.

KURANDA TARİF EDİLEN NAMAZ BEŞ VAKİTTİR;

Bazı Kardeşlerimiz namazı kabullendikleri halde namazın üç vakit olduğunu söylemektedirler. Namaz Kuran’da beş vakit olarak anlatılmaktadır. Sadece Peygambere ait olan namaz da ekenince altı vakittir. Şimdi bunları tek tek anlatmaya çalışalım.

4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.

Bu ayet hem Kuran’da mekanik olarak günün belirli vakitlerde kılınması gereken bir namaz olduğu gibi, hem de belirli vakitlere hasredilmesi ile diğer salatlardan ritüel salatı ayırmaktadır. Denizde boğulmak üzere olan birisini boğulmaktan kurtarmak için harekete geçmek bir salâttır. Bunun vakti bir iki dakika içerisinde yapılması gerekir değilse bir can kaybedilir. Bu salat bile ritüel salatın farklılığını bize anlatmaya yeter ve artar bile.

SABAH NAMAZI:

50/39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile teşbih et.

Burada önemli olan bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Vakitleri belirlenmiş bir zaman dilimi içerisinde yapılması gereken bir salâttan bahsediyorsa Bunu hamd, tespih veya başka ifadeler kullanılması hiç önemli değildir. Onun vakitleri tanımlayarak o vakit içerisinde olması onun ritüel bir salat olduğunun bir delilidir. Çünkü Kuranda hiçbir namaz salâtının dışında olan salâtlar için böyle bir ifadeye rastlanılmaz.

Güneşin doğuşundan önceki namaz sabah namazıdır. Buna sanmıyorum itiraz edecek olanı. Sabah bilindiği gibi Kuranda tarif edilirken zamanı şöyle tanımlanır.

2/187- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.

Bakara yüz seksen yedinci ayete baktığımız zaman gören gözler için burada üç vakti tarif ediyor., Gece kelimesini güneşin batışı ile doğuşu arasındaki karanlık bölgeyi tanımlamaktadır. Karanlık bölgenin gündüze yakın olan iki vakitten söz etmek mümkündür. Birisi güneşin batışından sonra gelen akşam diğeri güneşin doğuşundan önce gelen sabah kelimesidir. İşte sabah namazını tanımlarken, “Rabbini güneşin doğuşundan önce” ifadesini kullanmaktadır. Dikkat edilirse namaz vakitleri, ardı arkası kesilmeden bir namazın bitişi ile diğer namazın başlaması arasında kalan vakitler için geçerlidir. Eğer güneş doğmadan önce sabah namazı kılınamamışsa o namaz ertelenmesi veya kılamaması gerekmez. Ne zaman fırsat bulunmuşsa o namaz güneş doğduktan veya öğleye erdikten sonra kılamadığı sabah namazını kılıp daha sonra öğleyi kılman gerekir. İşte namazın kazası yoktur anlayışı da burada çözülmüş oluyor.

Öyleyse Allah’ın sınırladığı sabah namazının vakti sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, İşte kuranda gecenin tanımı beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar. Sabah namazı da bu zamandan güneşin doğuşuna kadar olan bölümdür. Sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın ne zamana kadar? Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. İşte orucun tutuluş sınırları, Gece kelimesi eğer güneşin batışından sonra başlayıp beyaz iplikle siyah ipliğe kadar kalan bölge ise gündüz de diğer kalan zaman dilimidir. Şimdi onları tanımlayalım.

ÖĞLE NAMAZI:

30/18- Hamd O'nundur; göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de.

Kuran okuyucuların kuranda yok dediği vakitlerden birisi de öğle namazıdır.

30/ 17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin).

Kuran gördüğünüz gibi namaz vakitlerini tanımlarken sabah ve akşamdan bahsediyor daha sonra gelen ayette de öğleye erdiğiniz vakit de ifadesini kullanıyor bu tabii ki namazı kabullenip üç vakit diyenler içindir. Namaz yoktur diyen kardeşlerimize diyeceğim bir şey yoktur. Öğle namazının oluşunu destekleyen bir ayet daha var.

20/ 130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tespih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tespihte bulun ki hoşnut olabilesin.

Bu Ayet anlaya bilenler için dört vakit namazı tanımlamaktadır. Sabah, öğle ikindi, yatsı, namazlarıdır. Buradaki,” gündüzün uçlarında “ ifadesi zeval vaktini işaret ediyor. Yani her yokuşun son anını ve daha sonra inişe başladığı yeri gösterdiği gibi güneş de gündüzün zirve yaptığı yer demektir. Bu namazın süresi de ikindi vaktine kadardır. Bunu da bu konuyla ilgilenen uzmanlara bırakıyorum.

Öğle namazını destekleyen bir ayet daha nakledelim.

24/ 58- Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İKİNDİ NAMAZI:

Yine burada dört namaz vaktini de içine alan bir ayeti vereceğim.

20/ 130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tespih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tespihte bulun ki hoşnut olabilesin.” batışından önce Rabbini hamd ile tespih et (yücelt bu ayette batışından önce diye bahsedilen namaz ikindi denilen namazdır.

Bu Namaz diğer namazlarla beraber devamlı anıldığı için uzun uzadıya bahsetmeye gerek yok. İkindi namazını tanımlamaktadır.

AKŞAM NAMAZI:

30/17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı teşbih edip (yüceltin).

Akşam namazının da nasıl gecenin bitişi ile güneşin doğdu arasındaki kalan bölüm ise akşam namazının vakti de güneşin batışı ile gecenin başlangıcına kadar geçen zamandır. Yine bu zamanının sınırlarını dakikasını koyan ilim adamlarına bırakıyorum. Ama şu gerçek var ki sabah namazı vakti kadar da akşam namazı olduğu kesindir.

YATSI NAMAZI:

20/130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tespih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tespihte bulun ki hoşnut olabilesin.

Burada bahsedilen” Gecenin bir bölümünde” dediği namaz yatsı namazıdır. Bu namazın vakti de. Akşam namazının bitişi ile başlar. Sabah namazının başlangıcına kadar devam eder.

SADECE PEYGAMBERE HAS NAFİLE NAMAZI:

17/79- Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.
Bu namaz da peygamberlere emredilen diğer Müslümanlar üzerinde sorumluluk olamayan bir namazdır. Ama diğer peygambere ait olan namazı kılanları da Allah övgü ile bahsetmiştir.

Bazıları ayetlerde geçen teşbih edin zikredin kelimelerini namaz olarak görmeyebilirler ama namazın Müslüman’ım diyenler üzerindeki vakitleri belirlenmiş farzdır ayeti başka türlü nasıl açıklanabilirdi?

Sonuç olarak, Cinlerin veya batıl yolda olanların söylemiş ve yapmış oldukları yanlışları kuran kendi bütünlüğü içerisinde anlatarak her yanlış söylem ve yorumun yanlış olduğunu söyleyen bir şihab izler veya bir ayet onu izler ayetinin anlamı budur.

Daha Kuran’da sayılamayacak konularda insanların söylem ve eylemlerde yapmış oldukları yanlışlıkları aklını kullanan vahiyleri düzgün olarak anlamak isteyenler için açıklamaktadır.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN –ANAMUR.


Hiç yorum yok: