RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN
ADIYLA!
Son
zamanlarda Bazı kişilerin Allah’ın insanların gelecekte ne yapıp yapmayacağını
bilmediğini söylemesi ve bu konuda epey kişilerin bu söylemi desteklemesi
Kurani anlayışa gölge düşürmektedir. Kanaatimce asıl mesele bu söylemin
muhatabı bazı ateistlerin sormuş oldukları şu sorunun altından
kalkamayışlarından kaynaklanmaktadır.
Soru:
Allah bizim cehenneme veya cennete gideceğimizi biliyorsa neden bizi yarattı?
Veya kaderimizde hangi yolda yürüyeceğimizi yazmışsa nereye gideceğimiz belli
ise bazılarının kaderini cehennem bazılarının kaderini de cennet yazması
haksızlık değil mi?
43/20- Dediler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı,
biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur.
Onlar, yalnızca 'zan ve tahminle yalan söylüyorlar.'
43/21- Yoksa Biz, bundan önce kendilerine bir kitap
verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?
43/22- Hayır; dediler ki: "Gerçekten atalarımızı
bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde
doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz."
Önce,
Kader nedir? Kuran’daki tarif edilen kaderi ve ateistlerin sormuş olduğu bir
soruya kuranın vermiş olduğu cevabı vermeye çalışalım.
Kader
Kuran’a göre iki kısma ayrılmaktadır. 1- insanın kendi iradesinin dışında olan
kaderi 2- insanın kendi iradesi ile çizdiği kaderi.
İNSANIN
KENDİ İRADESİ DIŞINDA OLAN KADERİ NEDİR?
Allah’ın
insanları ve kâinatı yaratması ve insanlara kendilerine ayrılmış bir zaman
dilimi içerisinde süre tanıyıp denemesi İnsanların kendi ellerinin dışında olan
bir kaderidir.
İnsanlar
içerisinde Allah bizi neden yarattı? Veya bizi neden erkek yarattı? Veya bizi
neden kadın yarattı? Veya bizi neden zengin yarattı veya bizi neden fakir
yarattı? Veya Bizi neden öldürüyor? Veya çocukları neden öldürüyor? gibi sorular
Bizim kendi irademiz dışındaki kaderimizle ilgilidir. Allah Bizi nerde ne
şekilde yaratmışsa bundan dolayı sorumlu olmadığımız gibi, kadın ve erkek
olarak yaratılışımızdan dolayı da avantajlı veya dezavantajlı değiliz.
Kâinatta
yaratılmış olan varlıklar içerisinde hiçbir varlık hiçbir varlığın aynısı
değildir. Bunda düşünen akıl sahipleri için birçok hikmetler vardır. Şu bir
gerçek ki; Eğer bitkiler tek cins olsaydı Bu kadar vitamin çeşitlerine ihtiyacı
olan insanlar bu ihtiyaçlarını nereden karşılayacaklardı? Devamlı hava bulutlu
olsaydı insanlar güneş ihtiyacını nereden karşılayacaklardı. Veya devamlı güneş
olup yağmur yağmasaydı insanlar su ihtiyaçlarını nereden karşılayacaklardı?
33/38- Allah'ın kendisine farz kıldığı
bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha
önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir
edilmiş bir kaderdir.
54/49- Hiç şüphesiz, Biz her şeyi kader
ile yarattık.
İNSANIN
KENDİ ELİYLE ÇİZDİĞİ KADERİ:
17/13- Biz, her insanın kuşunu
(işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için
açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
İnsan
haşa tabiri caizse yeryüzünde kendisine verilmiş zaman dilimi içerisinde akıl
baliğ çağına erdikten bunaklık ve ölüm dönemine kadar Allah’ın makamına
oturmaktadır. Hani bazen ilkokuldaki çocukları cumhurbaşkanı ve başbakan
koltuğuna oturtarak sen başbakan veya cumhurbaşkanı olsaydın neler yapıp veya
yapmazdın sorularını sorarak onun fikirlerini alırlar ya. İşte insan da aynen
öyledir. Kendisine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde Allah’ın makamına
oturtularak denenmektedir.
76/2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla
sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici
olur ya da nankör.
Allah’ın
yeryüzünde ve kâinatta yaratmış olduğu varlıkların en mükemmeli şüphesiz
insanlardır. İnsanın yeryüzünde ve kâinatta
Allah adına iş gören ve aynı zamanda Allah’ın vekili anlamında bir adı da
halifedir. Kâinat ve kâinatta bulunmuş olan bütün varlıklar insan için
yaratılmış ve hepsi insanın emrine amade kılınmıştır.
15/28- Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru
bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım."
15/29- "Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum'dan
üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."
15/30- Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.
Kâinatta temel
olarak yaratılmış olan iki varlık vardır. Birisi akıl ve iradesi olmayan
Allah’ın kendilerine kotlamış olduğu bilgilerle hareket eden melekler vardır.
Bunların yaratılış gayeleri sadece insanların kendilerine verilmiş zaman dilimi
içerisinde denenmelerine hizmet etmektir. Bir başka ifadeyle insanların seçmiş
oldukları yollarda inanan veya inanmayan diye ayırt etmeden onlara hizmet eden
varlıklardır.
İkinci yaratılmış
olan varlıklar da insanlardır. İnsanlar diğer varlıklardan hem takva yoluna
gitme ve hem de fısk yoluna gitme dürtü ve eğilimiyle ayrılmakta ve hangi yola
gideceğini kendi karar verebilen mekanizmasıyla kendi yolunu kendisi
seçmektedir.
Yani insan diğer
varlıklardan akıl takva ve fısk ve fücur yoluna gidebilme eğilimi ile ayrılmakta
kendi kararını kendisine verilmiş donanımla en güzel makama taşıyarak en güzel
bir yaratılış konumuna getirmektedir.
95/4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde
yarattık.
95/5- Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.
95/6-Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka;
onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır.
Allah hem
çelişkisiz bir kâinat, hem de insanlara doğru yolu gösteren çelişkisiz bir
kitap göndermiştir. Yeter ki insan kendisine verilmiş donanımla doğru bir
şekilde düşünsün ve Salih amellerle kendisine verilmiş zaman dilimi içerisinde kendisini
yaratan Allah’a kulluk yapsın.
Aşağıda bakara
suresinden 30- 37. ayetine kadar aktardığım ayetler bize kâinattaki varlıkların
konumlarını lisan-haliyle anlatarak bilgi vermektedir.
2/30- Hani Rabbin meleklere:
"Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da:
"Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk
çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:)
"Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.
Yukarda
da değinmeye çalıştığım gibi, melekler insanların kendilerine verilen bir zaman
dilimi içerisinde denenmelerine ortam hazırlayan insanlar kendilerine verilmiş
olan iradeyle dilediği yolda gitmek için almış oldukları karar yönünde hizmet
eden varlıklardır.
Kuran’ın
anlattığına göre kâinatta insan yaratılmadan önce insanların dünya hayatında yaşayabilecek
ortam hazır bir şekilde bulunmaktadır. Ve insan kendisinin dışında bütün
varlıklar yaratılmış olarak beklemektedirler. İnsanlar böyle hazır bir ortama
gelmişlerdir.
76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden,
daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre
(hin) gelip-geçti.
Bu
günküğü bilim adamlarının tahminlerine göre insanoğlu yaratılmadan önce
yaklaşık on üç milyar yedi yüz milyon yıl geçtiği tahmin edilmektedir. Yani insanlar
yaratılmadan önce gök cisimleri, yeryüzü
ve yeryüzündeki dağlar ovalar su bitkiler hayvanlar yaratılmış olarak
bekliyorlardı.
İşte
insanlardan önceki varlıkları lisanı- haliyle konuşturarak bir halife var
edeceğini anlatmaktadır. Kuran’ın melek diye bahsettiği varlıklar bunların
tamamıdır. Bu varlıklar kendilerine kotlanmış olan bilgilerle insanlar
yöneldikleri zaman onlara secde anlamında emirlerine amade olmaktadırlar. Başka bir ayette şöyle anlatılmaktadır.
33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri
göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan
korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Kuran
yine burada mecazi bir anlatım kullanmış. Emanet sorumluluk yüklenme demektir. Yetki
verilmesi demektir. O kendi kararıyla hükmedebilen bir konumda olması
demektir. İşte insanların hangisinin
güzel amel işleyip işlemeyeceği kendisine verilmiş donanımla gerçekleşmektedir.
O zaman meleklerden insanları ayıran temel özellik şunlardır.
1-İnsanlarda
takva olgusu vardır ama meleklerde yoktur.
2-İnsanlarda
iblis ( fısk ve fücur) olgusu vardır ama meleklerde bu yoktur.
3-İnsanlarda
akıl vardır ama meleklerde akıl yoktur.
Meleklerde
akıllı bir insanın uzun bir zaman dilimi içerisinde akıllarıyla
başarabilecekleri kotlanmış bilgiler vardır.
Şimdi
zaten ayetler inceledikçe konuların daha güzel anlaşılacağına inanıyorum.
2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra
onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana
isimleriyle haber verin" dedi.
Adem Kelimesi Kuran’da
iki anlama gelmektedir. 1-peygamber olan adem -2-insanların genelini kapsayan
ademdir.
Peygamber olan
ademe öğretilen bilgi de vahyi bilgilerin ona öğretilmesidir.
3/ 33- Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim
ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti;
Vahyi bilgilerle
öğretme şekli bir mucidin icadını gerçekleştirirken gelen ilham veya bir şairin
şiirini yazarken gelen ilham Peygamberlere gelen vahyi bilgiler katışıksız
değildir. Bir ayetle bunu perçinlemeye
çalışalım.
22/ 52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş
olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku
veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın
katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir.
Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Vahyi bilgiler ilk
peygamber olan ademle başlamış ve peş peşe dizilerek Her örnekten bir örnek
verilen ve hiçbir eksik bırakılmadan insanlar eliyle bütün peygamberlere gelen
vahiylerin kıssalarının kayda değer ve insanlara örnek teşkil edenleri Kuran
gibi bir kitapta toplayarak Peygamberlik dönemini noktalamıştır.
33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin
babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur.
Allah, her şeyi bilendir.
İkinci bilgi eşyaya
yerleştirilen bilgidir. Bu bilgi İnanlar var oldukça gelmeye devam edecektir.
“İşte ademe isimlerin hepsini öğrettik” ifadesiyle insan oğlu var oluşla yok
oluş arasındaki vahiy ve eşya bilgisini öğretilmesini murad etmektedir.
Meleklerde ise
böyle bir donanım yoktur. onlar kendilerine ne kotlanmışsa onun dışına çıkmayan
çıkamayan varlılardır. Meleklerin ademe secdesi de insan oğlu dünya hayatında
var oldukça insanlar küfre gitse de Allah yolunda gitse de isteklerini yerine
getirmeleridir. Bir örnek verelim.
Üzümü pekmez yapıp
yese de üzüm ona secde etmekte, üzümü rakı şarap yapıp içse de üzüm onun emrini
yerine getirmektedir.
2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden
başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet
sahibi olansın."
16/49- Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve
melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.
16/50- Üstlerinden (her an bir azap göndermeye kadir
olan) Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.
İşte burada melekler kendilerine verilen bilgilerin
dışında bilgileri olmadığını itiraf ederek Allaha teslimiyetlerini ifade
etmektedirler.
2/33- (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle
haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki:
"Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli
tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."
Adem diğer
meleklerden takva fısk ve akıl ile yaratılış bakımından ayrılmaktadır.
Meleklerde düşünme akıl etme takvaya veya fısk yolunda gitme diye bir seçenek
yoktur. Yaratılış olarak meleklerden üstün bir konumdadırlar. Bu sebeple
meleklerin ademe secde etmesi onun emrine girmesi demektir.
Bitkileri
hayvanları madenleri kendi istedikleri istikametinde evirip çevirmesi onu
anlatmaktadır. Madenlerden uçak yapmakta ve bu uçaklara emredip kendilerini
istedikleri istikamete götürmektedir. Madenlerden gemiler arabalar yapmakta
dünyada bunlarla bir takım işlerini görmektedirler. Bitkileri hayvanları
terbiye ederek onlardan dilediği şekilde istifade etmektedirler.
Ama meleklere
gelince Onlarda hiçbir şekilde kültür aşaması bilgide ilerleme diye bir şey
yoktur. Arı Yaratılalıdan bu yana bal yapıyorsa şimdi de bal yapmaktadır. Elma
ağacı yaratılalıdan bu tarafa elma veriyorsa şimdi de elma vermektedir. İnşaların
dışında olan varlıklar kendilerine ne görev verilmişse bu görevde insanlar onu
değiştirmedikçe değişmeyen varlıklardır.
22/18- Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde
olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan
birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azap hak olmuştur. Allah
kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah,
dilediğini yapar.
Meleklerin görevi
insanlara secde etmektir bu görevlerini yerine getirmekle de aynı zamanda
Allah’a secde etmiş olmaktadırlar.
2/34- Ve meleklere: "Adem’e secde edin"
dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi,
(böylece) kâfirlerden oldu.
Bu ayette kâinatta
yaratılmış olan iki varlıktan (melekler- insanlar) sanki farklı bir varlıkmış
gibi üçüncü bir varlık daha karşımıza çıktı.
Şunu aklımızın bir
köşesine yazıp hiç unutmamamız gerekir. Yerlere ve göklere baktığımız zaman
görebildiğimiz veya göremediğimiz varlıklar içerisinde bir varlık hakkında bize
bir bilgi geldiğinde ya bu varlık melekler kategorisindendir ya da insanlar kategorisindendir
başka bir varlık yok çünkü.
Bizim karşımıza
çıkan iblis adem ve meleklerden farklı gibi algılansa da melekler
kategorisinden olup, Görevi nüans farkıyla diğer meleklerden farklılaşıp sadece
insanı inkara isyana fuhşa ve haram yiyiciliğe,
bir başka ifadeyle yasak ağaca yönelmeyi teklif sunmakla görevli bir
melektir. Eğer İblis olmamış olsaydı, Yeryüzünde Allaha ibadet ve kullukla
sorumlu bir varlığın denenmesi diye bir olay olmazdı. Şimdi bu olayı bir ayet
örneği vererek daha güzel açıklamaya çalışalım.
7/ 20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin
yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki:
"Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız
veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
Sık sık
tekrarladığımız, insanlarda hem takva yoluna gitme eğilimi, hem de fısk yoluna
gitme eğilimi, bulunmasıyla insanlar diğer yaratıklardan ayrılmaktadır. Bu
ayette bahsedilen yasak ağaç insanın fısk yolunda gidebilecek malzemeleri temsil
eden ağaçtır. Bir başka ifadeyle iblisin insana sunduğu tekliflerdir.
Şeytan ise İblisin
tekliflerinin ilkeleşmesi ve bunu insanlar içerisinde kendisine yaşam kuralı
olarak seçmesidir. Yani insanlar iblisin teklifleri sonucu takvanın sesinin
onlar üzerinde artık kesilmesi ve anlamsız bir hale gelmesi onun
şeytanlaştırması olmaktadır.
Eğer insanlarda
İblis olgusu olmamış olsaydı insanlar da diğer melekler gibi olacaklardı. İşte
insanları halife kılan yasaklara ve güzelliklere karşı gidip gitmemekte denenmeye
tabi tutan ve bunların sonucunda ya ebedi bir cennete ya da ebedi bir cehenneme
götüren olgunun adıdır.
Demek ki iblis
melekler Kategorisinden olup İnsanın denenmesine vesile olan insanları Allah’ın
yasak ettiklerine karşı eğilimli kılan meleğin adıdır. Her melek insanlar için
vardır. Diğer melekler insanlar hangi yola gitmek isteseler o yolda hizmet
sunarlar ama iblis meleği sadece insanı saptırmayı teklif sunmakla görevlidir.
İnsan aslında
takvadan gelen bir başka ifadeyle vicdandan gelen tekliflerle iblisten gelen
teklifler arasında özgür bir yol seçme hakkına sahip bir varlıktır. İşte insanı
halife kılan ve her iki teklifi yapıp yapmama hakkı kendisinin olan bir
varlıktır.
Allah’ın “
dilediğimi saptırırım dilediğimi hidayete getiririm “ ifadesi sapma yolunu ve
malzemelerini veren aynı zamanda hidayete geme ve o yolda gitmek isteyenlere
malzemelerini veren insanlara her iki yöne gitme seçeneğini de yaratan Allah
olması sebebiyle ayetteki ifade yerini bulmaktadır.
Yani insan hangi
yola giderse Allah insanın seçtiği ve gittiği yolu açması onun yol seçmesinde
ne avantajlı ne de dezavantajlı bir konum getirmiyor.
Şu ayetler olayı
bariz bir şekilde izah etmektedir.
91/ 7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve
kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah
bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla)
örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
İblis olgusu
insanda anlamını bulur. İblisin inkâr etmesi ve kâfilerden olması insana
verdiği teklifin insan tarafından kabullenilip yapılmasıyla anlamlaşır. Yoksa
iblisin teklifini kabul eden insan çıkmamış olsaydı iblisin inkârının hiçbir
anlamı kalmazdı. Tıpkı canın ölü bedene girmesiyle, elektirik enerjisinin
ampule buzdolabına girmesiyle anlam kazandığı gibi. Can insandan gittiği zaman
bedenin hiç bir işe yaramadığı gibidir.
7/ 12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni
secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan
hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
7/13- (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda
büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük
düşenlerdensin."
7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne
kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.
7/15- (Allah:) "Sen
gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi.
7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından
dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu
kurup) oturacağım."
7/17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından,
sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici
bulmayacaksın."
7/18- (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve
kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi
sizlerle dolduracağım."
İblisin insanları
kandırmak için değişik yolardan insanlara yaklaşması ve insanların diriltilip
kaldırılacakları güne kadar süre verilmesi iblis olgusunun genetik olarak
insandan insana aktarılmasıyla ancak mümkün olabilir.
İblis ile Her
halde Allah pazarlık yapmaz. Burada iblis olgusunu lisanı- haliyle konuşturarak
Allah bize bilgi vermekte bizi iblise karşı uyarmaktadır.
35- Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette
yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca
yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
Tefsirlerde yanlış
anlatılan ve İslam toplumlarında
kavranmayan konulardan olan yasak ağaç ve cennet kavramı bu ayette kendisini tanımlamaktadır.,
Önce bu ayete
bahsedilen cennet ve yasak ağaç nedir onu anlatmaya çalışalım.
Cennet: Bu kelime kuranda iki anlama gelmektedir.
1-İnsanların
öldükten sonra yeni bir yaratılışla yaratılıp iman eden ve Salih amel
işleyenlerin ebedi bir saadet olan ahiret âlemindeki cennettir. Bu cenneti
kuran şöyle tanımlamaktadır.
Cennetle ilgili Kuran’da
yüz yirmi sekiz ayet geçmektedir. Ahiret alemi ile ilgili geçen cennet ancak
konu içerisinde ne anlama geldiği anlaşılmaktadır. Bunlardan bir tane örek
verelim.
2/25- (Ey Muhammed) iman edip salih amellerde
bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler
vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu
daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer
olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada
süresiz kalacaklardır.
2- İkinci anlamda
kullanılan ve bizim asıl konumuzu oluşturan cennet İnsanların imtihana
tutulmadığı konumdaki cennettir. İşte anlamakta güçlük çektiğimiz cennet bu
anlamdaki cennettir.
Bazıları bu cenneti
dünyada bir bahçe olarak tanımamışlardır. Bu tanım Kurani bir tanım değildir.
Dünya hayatındaki bahsedilen cennet bütün yaratılan insanların kendilerine
sorumluluğun henüz yüklenmediği bir dönemi kapsamaktadır. Genel anlamda
çocukluk dönemini içerisine aldığı gibi aynı zamanda sorumluluk yüklemeyen deli
ve bunaklar için de kullanılmaktadır.
Yani ademin cennetten
kovulması her akıllı olan insanların günah işleyebilen ve günahından dolayı tövbe
eden bir konuma gelmesi olarak tanımlanmıştır. Bir başka ifadeyle insanlara
takva olgusunun ve iblis olgusunun yerleştirilmesiyle bulunmuş olduğu günahsız
ortamdan günah işleyen ve günahından dolayı tövbe eden bir konuma gelmesidir.
Bu da bize gösteriyor ki her akıl baliğ çağına eren insan bu anlamı ifade eden cennetten
kovulmaktadır.
İşte ademin
cennetten kovulması bu anlamdadır. O zaman insanlar cennetten kovulmuş şimdi de
kovulmakta ve insanların ölüp de dirileceği güne kadar yine kovulmaya devam
edecektir. İşte bu da iblisin kendisine verilen yaşam süresini bize
anımsatmaktadır.
7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri
güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.,
Bütün insanlar ilk
yaratılışlarında tertemiz günahsız suçsuz masum olarak yaratılırlar ister
bunların soyları ateist ister deist isterse başka kirlenmiş dinlerden olsunlar
hepsi melek gibidirler Allah’ı rab olarak kabul edecek konumdadırlar. Bunu bir
ayetle perçinlemeye çalışalım.
7/172- Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından
zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı:
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet
(Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz
bundan habersizdik" dememeniz içindir.
İnsanlara bu
konumdan çıkmayı teklif sunan iblis olgusu yerleştirilince İnsanlar Allah’tan
başka kendilerine rab edinmeye başlamaktadırlar
Bazı insanlar yaratılışta vermiş oldukları “Rabbim Allah’tır “ Sözüne Dünya hayatında Allah’ın kendilerine yüklemiş olduğu emirleri yerine getirerek sadık kalarak ebedi istirahat olan cenneti hak etmişler. Bazıları da iblisin dolayısı ile şeytanın peşine takılarak cehennemi hak etmişlerdir.
Bu açıklamalardan
sonra tekrar konumuza mevzu olan ayeti hatırlayarak bir daha anlamaya
çalışalım.
2/35- Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette
yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca
yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
Bu Tavsiye
insanların ilk yaratılışından bu tarafa erkek ve kadın ayırdetmeden Her
yaratılan insanın çocukluk döneminden ergenlik dönemine geçiş anındaki bir
durumu anlatmaktadır. Artık İnsan çocukluk dönemindeki gibi sorumsuz günahsız
masum değil, attığı her adım konuştuğu her söz yaptığı her eylem ona sorumluluk
yükleyen ve bedelini sadece kendisi ödeyen bir konuma geçişi anlatmaktadır.
Sen ve eşin
ifadesi bir evliliğin başlangıcını hatırlatmakta kadın olsun erkek olsun her
ikisinin de verilen öğüde kulak verilmesi istenmektedir. Verilen asıl mesaj
bakınız sizin her ikinizde de hem fısk ve fücur( yasak ağaç) var aynı zamanda
takva ağacı da var. Sana gelen her iki sesten olan iblisin verdiği teklifleri
ve onun meyve olarak insanlar içerisinde şeytanlaşan insanların yaptıklarını yapma
yeme ve içme. Ama bunun yanında takvadan (vicdan) gelen seslere kulak ver onu dinle
o ağacın meyvelerinden dilediğin kadar ye iç ve yap denmektedir.
Şimdi Kuran’dan
Lokman’ın oğluna bu konuda verdiği vasiyeti dinleyelim. Bu bizim için
hayatımızda çok büyük anlam taşımaktadır.
31/13- Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki;
"Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir
zulümdür."
33/14- Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle
davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında)
taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem
anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır."
31/15- Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve
baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba
harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara
iyilikle (ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana 'gönülden-katıksız
olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, böylece Ben
de size yaptıklarınızı haber vereceğim.
31/16- "Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir
hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da
göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa
çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır."
31/17- "Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, marufu
emret, münkirden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü
bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.
31/18- "İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme)
ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp
böbürleneni sevmez."
31/19- "Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de
(yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin
sesidir."
İşte Allah
İsaların yeryüzünde böyle bir davranış ve yol tutturmasını istemektedir.
2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı
ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz
kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir
yerleşim ve meta vardır" dedik.
Şimdi dördüncü bir
varlık karşımıza çıktı. O varlığın adı şeytandır.
Şeytan: İblisin
tekliflerinin ilke haline gelip, o ilkeler şeytan olarak tanımlandığı gibi bu
ilkeleri kendisine yaşam biçimi haline getiren insanlara da şeytan ismi
verilmektedir.
Ayetten de
anlaşıldığı gibi, İçinde bulundukları neydi? Cennetti, Nasıl cennetten
çıkarılıyor O yaratılıştaki Rabbim Allattır sözüne muhalefet ederek
çıkarılıyor. Yani Günahsız suç işlemeyen bir konumdan iblisin tekliflerini
kabul etme eğilimiyle Günah işleyen ve günahından dolayı tövbe edebilen bir
konuma girerek Yeryüzünde kendisine verilmiş olan bir zaman dilimi içerisinde
imtihana tabi tutuluyor.
Her insanda
fıtratında var olan fısk ve takva olgusu ergenlik çağına ulaşmasıyla birlikte
aktif hale dönüşmektedir. Böylece İblisin yolunda giden ve şeytanlaşan
insanlarla takva yolunda giden muttakiler arasında bir düşmanlık ortaya
çıkmaktadır. İşte dünya üzerinde çıkan savaşlar hep iblis ağacından nemalanan
insanlarla takva ağacından nemalanan insanların hayata farklı pencereden
bakmalarının sebebi budur. Kuran bu iki tip insanın konumunu ademin
çocuklarıyla tiplemiştir.
5/27- Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini
oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki
kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti
ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak
korkup-sakınanlardan kabul eder."
5/28- "Eğer beni öldürmek için elini bana
uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü
ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
5/29- "Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı
yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası
budur."
5/30- Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik
edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana
uğrayanlardan oldu.
Kuran’da anlatılan bu kıssa Bütün insanlardaki var
olan bir gerçeğin temsili olarak anlatılmasıdır. İman edenlerin ve hayatını
vahyin rehberliğinde düzenleyenlerin Ölümü dirimi namazı ibadeti yerleri ve
gökleri yaratan Allah’ın adıyladır.
6/161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola
iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine… O,
müşriklerden değildi."
6/162- De ki: "Şüphesiz benim namazım,
ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."
2/37- Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler
aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri
kabul edendir, esirgeyendir.
İnsanı insan yapan
onu yeryüzünde halife kılan ve kendisine verilen bir zaman dilimi içerisinde
denenmesine vesile olan akıl, takva ve iblis olgusudur. Eğer bunlar olmamış
olsaydı insan diye bir varlık olmaz ve denenme imtihan diye bir şey de olmazdı.
Allah burada hüsnü
tahlil sanatı yapmaktadır. Yani sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe
bağlamaktadır. Bir başka ifadeyle Allah insanlara Aklını takvasını fıskını
vermiş, hem takva yoluna gidecek malzemeleri ve yol gösterici peygamberleri de
vermiş. Hem de fısk yoluna gidebilecek ve kılavuz olarak şeytanları ve
malzemeleri de vermiş insanları her iki yola gittiğinde sonuçlarına katlanmak
koşulu ile dilediği yolda yürümelerini kendi özgür iradelerine bırakmıştır.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici
olur ya da nankör.
Allah İnsanlar
dünya hayatında kendilerine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde yetkiyi ve
sorumluluğu vermiş ve denenmektedirler.
67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin
daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve
güçlü olandır, çok bağışlayandır.
ALLAH DÜNYA HAYATINDA KENDİ YOLUNDA GİDENLERLE
VE KENDİ YOLUNDA GİTMEYENLERE ÖZEL BİR MÜDAHALESİ YOKTUR.
22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır"
demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer
Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı,
manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı
mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin
olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
Ayette verilmek
istenen temel mesaj Allah Dünya hayatında insanlar kendi dinlerini veya yaşam
biçimlerini kendileri korurlar ve kendileri yıkarlar. Ben onların asla
yaşamlarına müdahale etmem benim asıl müdahale edeceğim yer ahiret alemidir.
1/3- Din gününün malikidir.
Kuran’da din günü
ahiret hayatı olarak belirtilmiştir. Allah insanları dünya hayatında her türlü
donanımı ve malzemeleri vermiş fakat hangi yola giderse de o yola gidecek
malzemeleri de vererek insanları kendi özgür iradelerine bırakmıştır.
Yani İnsanlar Allah’ın
göndermiş olduğu Peygamberlerin yoluna gitse de insanlar şeytanların yollarına
gitse de hiçbir zaman ne destekçi olmuş ne de yanlış yolda giderse köstekçi
olmuştur. Aksine kim hangi yolda gitmek isterse yolunu kolaylaştırmış önünü açmıştır.
Şu vereceğim ayet onu anlatıyor.
35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları
(azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı
bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda
ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.
Eğer Allah zalim
olmaların yaptıkları zulme müdahale etmiş olsaydı peygamberleri, adalet sahiplerini
Allah dostlarını öldürecekleri zaman engel olmaz mıydı? Ancak Kuran’da birçok ayetlerde
İman edenlere yardım ettiğini yardım edeceğini söyler. Bu yardım ahiret
hayatındadır. Dünya hayatında Allah’ın yardımı sadece vahiylerle iman eden ve
Salih amel işleyenlere yol göstermesidir
Ateistin birisi
Şöyle söyledi. Allah Müslüman olanlarla birlik olup kâfir olanlara savaş açıyor
neticesinde Allah ile Müslümanlar mağlup olarak geri dönüyorlar.
Şu anda İslam
toplumlarındaki anlayış bu değil mi? Eğri oturup doğru konuşalım Yağmur
yağmadığı zaman dağların başına yağmur duası yapılmaya gidilmesi Kâfir olanlar
saldırdığı zaman kâfirleri yenmek için Allah'ın yardıma çağrılması bunlara bir
örnektir.
Dünya hayatı bir
denenme imtihan salonudur. Allah asla ne Müslüman olanlara ne kâfir olanlara
özel ne bir yardımı ne de özel olarak bir zulmü vardır. Dünya hayatında Allah’ın
kendileri için yaratmış olduğu melekleri kendi lehlerine kullanırlarsa gerekli
donanımı gerekli gücü elde ederlerse Allah güç ve kuvveti ona vermektedir.
Görünen de o değil mi? Kâfir olanlar işini gereği gibi yapıp eşyanın konuşma dilini
çözerek onları kendi uhdelerinde kullanmayı başarabilmişler ve dünya hayatında
üstünlüğü sağlamışlardır.
8/53- Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı
değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici
değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.
İnsanların hak
yoldan sapması veya batıl yoldan hak yola gelmesi insanların kendi gidişatını
değiştirmesiyle geçekleşmektedir. İnsanlardan birisi birini öldürse veya
açlıktan dermanı kalmayan birisi ölmek üzere olsa Allah onun önüne yemek
indirir mi? Asla insanlardan mazlum olanları zalim olanlardan engelleyen
çıkmadıkça veya doğal yasalarla zalime bir felaket gelmedikçe Allah onlara
engel olmaz yemek de indirmez.
Allah zaten evrene
insanların istediğinden fazlasıyla nimetleri koymuştur insanlar bu rızkları
almaları için biraz gayret ve çaba göstermeleri gerekmektedir Hazır yemek bile
ağzına alındığı zaman en azından bir çiğnenmesi gerekiyor. Öyle hazır rızk yok
Usulüne uygun şekilde çalışmak çalışmak ve yoğunlaşmakla insanların isteklerine
Allah cevap vermektedir.
Aşağıdaki ayetler
dünya hayatında Allah insanlar isterse sapma yolunda isterse de hak yolunda gitmek
isterlerse yollarını açmakta ve kolaylaştırmaktadır.
1-Kolay olanı kolaylaştırması
(cennet)
92/5- Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa,
92/6- Ve en güzel olanı doğrularsa,
92/7- Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.
2-Zor olanın kolaylaştırılması (cehennem)
92/8-
Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse,92/9- Ve en güzel olanı yalan sayarsa,
92/10- Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız
.
Tabiri caizse iki
farklı milletlerden atlet yarışıyorlar. bu atletin birisi senden birisi de sana
düşman olan bir milleten ister senden olsun, isterse de sana düşman olan
milleten olsun. Atletler yarışırken bir
hakem önünde hiç birisine iltimas yapmadan onların yarışlarını adil olarak sonuçlarını
açıklıyorsa Allah da inanan veya inanmayan diye ayırt etmeden kim kendini dünya
hayatında hazırlar gerekli gayreti gösterirse Allah ona gücü ve iktidarı
vermektedir.
3/145- Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için
ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını
(sevabını) isterse ona ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan
veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz.
ALLAH İNSANLARIN
KİMİNLE EVLENECEĞİNİ DE BİLİR. NASIL AMEL İŞLEYECEĞİNİ DE BİLİR. ANCAK KİŞİLERİN
ÖZGÜRLÜĞÜNE MÜDAHİL OLMAZ
Konumuzun asıl
gündemi oluşturan ayet şudur.
9/16- Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan
ve Resûlü’nden ve müminlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip
(ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
Kuran’da geçen yalnız
bir ayetle hüküm verilemez. Kuran’da geçen onunla ilgili bütün ayetlerin
bilinmesi ve o ayete anlam verirken Kuran’a ilme akıla ve pratik hayata ters
düşmeden açıklanmalıdır. Eğer bir ayete doğru bir yorum yapabilmişsen o yorumu
destekleyen mutlaka başka ayet veya ayetler bulmak gerekir. Bir başka ifadeyle
ayetin ne dediği değil ne demek istediğinin yalanması gerekir.
Bir de en önemi
olanı doğru anlamanın metotlarından birisi de ayeti konu içerisinde
değerlendirmek gerekmektedir. Şimdi konu içerisinde ayetin anlatmak istediği anlam
neymiş onu yakalamaya çalışalım.
9/13- Yeminlerini bozan, elçiyi (yurdundan) sürmeye
çabalayan ve sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz
mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer inanıyorsanız, Kendisi'nden korkmanıza
Allah daha layıktır.
9/14- Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin
ellerinizle azaplandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer
versin, müminler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun.
9/15- Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah
dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
9/16- Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan
ve Resûlü’nden ve mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip
(ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
Konuda inkâr eden
bir topluluğun anlaşma hükümlerini bozarak rabbim Allah’tır diyen iman edip
Salih amel işlemek isteyenlere bir saldırı ve savaştan söz edilmektedir.
Surenin Medine’de
indiği anlaşılıyor. Münafık olanlar İslam’ın güç ve otorite haline gelmesiyle
Müslüman olduklarını söyleyerek İslam’ın nimetlerinden istifade etmeyi planlıyorlardı
Konu içerisinde de belirgin halde görülmektedir. Ki Eğer bir kişi iman ettim
diyorsa onun riskine de katlanması gerekmektedir. Yoksa iman ettim demekle
denenmedikten sonra onun iman etmesinin gerçek olup olmadığı beli olmaz. Bir ayetle
bu söylediklerimizi belgelemeye çalışalım.
2/214-Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza
gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle
dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi,
beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu.
Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.
Eğer bir kişi
ahiret yurdunu istiyorsa dünyadaki iki tercihten birisini seçmekle karşı
karşıya kalırsa ya cennet ya da dünya denilirse Cenneti tercih edenler ancak
teslim olanlardır. Bir kişinin samimi olup olmadığı ancak dünyalık menfaatleri
Allah için ahiret için riske atabiliyorsa onun samimiyeti test edilmiş
olmaktadır.
Tövbe suresi, on
altıcı ayette Allah’ın İman edenlerle inkâr edenlerin kim olduğunu bilmemesi
değil, Ahiret hayatında yargılanabilmesi için onun nasıl bir inançta ve eylemde
olduğunun bir belge olması için dünyada değişik testlerden geçirilmektedirler.
Ben Müslüman’ım diyen bir kişi Müslüman’san haydi cepheye savaşa dendiği zaman
inanmayan bir insan bilebile kendisini ölüme atabilir mi? Sonra başlar
kıvırmaya başlıyorlar da ayette onu anlatmaktadır.
Belki konuyu
anlatırken uzunca olması okuyucuları biraz sıkacak ama belgeleri vermeden de
konu anlaşılmıyor bakınız konumuzu şu ayetler nasıl güzel açıklıyor?
9/41- Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah
yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için
daha hayırlıdır.
42- Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı,
onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç
yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah
adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların
gerçekten yalan söylediklerini biliyor.
9/43- Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana
açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin
verdin?
9/44- Allah'a ve ahiret gününe iman edenler,
mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler.
Allah takva sahiplerini bilendir.
9/45- Senden, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe
inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin
ister.
9/46- Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi, herhalde ona
bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de
ayaklarını doladı ve; "(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun"
denildi.
9/47- Sizinle birlikte çıksalardı, size 'kötülük ve
zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere
içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah,
zulmedenleri bilir.
9/48- Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve
sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak
geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı.
Bu ayetler Bana
üniversite yıllarında ülkücü milliyetçi olanlarla, solcu sosyalist olanların
kavgalarını hatırlattı. Bir gurup solcu ve ülkücü sokaklarda kendilerine destekçi
toplamak için çıktıklarında, ülkücü gurup, sokakta gördüklerinde soruyorlar.
Sen ülkücü müsün solcu musun eğer solcuyum derse onu eşek sudan gelinceye dövüp
onun üzerinde korku salıyorlar. Eğer ülkücüyüm derse gel bakalım sen de bizimle
solcularla savaşacaksın diyorlar. Eğer hiçbir taraftan değilim derse kendi
guruplarında savaşmaya davet ediyorlar gelmezse onu da dövüyorlardı. Aynı durum
solcular için de geçerliydi. Sanki onların bir simetriği idi bu olay!
Hayatın her
alanında insanlar devamlı taraf tutması gereken testlerden geçmektedirler.
Şimdi kâfir olanlarla Müslüman olalar arasında savaş başlamış. Müslüman olanlar
tarafında olalar eğer inanmadığı halde Müslüman’ım diyorsa Ya savaşa katılmamak
istemeyecek ya da kâfir olanlar güçlü bir konumda ise inkârını gösterecek kâfir
olanlar tarafına kaçacak tarih boyunca hep öyle olmamış mı?
İman edip etmediği
testten geçirilen Müslüman’lar savaş başladığında Peygamberden savaşa çıkmamak
için izin istediklerinde peygamberin izin veresini Allah eleştirmekte ve
nebisini tabiri caizse fırçalamaktadır. Şu ayet onu anlatmıyor mu?
9/43- Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana
açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin
verdin?
Eğer Burada Allah
onların inanıp inanmadığını bilmemiş olsaydı neden peygamberini izin verdiği
için azarlarsındı. Burada kimin inanıp inanmadığını kimin inancında samimi olup
olmadığını Allah bilmekte fakat insanlar onu bilmemektedirler. İşte kişilerin
test edilmesini onlara izin vermek ve onların almış oldukları tavır belli olmaktadır.
Oysa Allah kalplerden geçenleri ve kalplerinden geçenleri açığa vuranları bile
bilmektedir.
2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır.
İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker.
Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç
yetirendir
Eğer Allah bir
insan kalbinden iyilik yapmayı ve kötülük yapmayı planlayan birisinin içinden
geçenler biliyorsa ve bunu ertelediğini bile biliyorsa Allah’ın bilmediği bir
şey olabilir mi?
İşte Allah Ahiret
hayatında kötülük, inkâr, şirk koşmak isteyenlerin fiillerini
gerçekleştirmediği halde bile onların yaptıklarını ve yapacaklarını kendilerine
itiraz etmeleri mümkün olmayan belge olsun diye dabbe olarak karşılarına
çıkarmaktadır.
27/82- O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden
bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle
inanmadıklarını onlara söyler.
Bu inkâr edenlerin
inkâr ettiklerini ahiret âleminde belgeleyen müthiş bir ayettir kameralı bir
sistemdir. Öyle bir kamera ki, insanın yaptıklarını ve yapmayıp da yapacak
oldukları şeyleri bile okuyan bir kamera sistemidir. Kuran’da bahsedilen dabbe
bu anlamdadır. Şu ayetler bunu açıklayan bir belge değil mi?
17/13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini,
yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak
önüne konacak bir kitap çıkarırız.
17/14- "Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap
sorucu olarak sana yeter."
O zaman şöyle bir
soru sorsak, Bir kişi iman etmiyor ama hiçbir zaman insanlara kötülük de
yapmıyor. Böyle inanıp inanmadığını açığa çıkaracak savaş da olmadı Ve böylece
adam öldü. Bu adam cennete mi cehenneme mi gidecek?
Allah bu adamın
inanıp inanmadığını bilmez mi diyelim. ve bundan dolayı bu adamın gideceği yer
neresidir? Bu adamın dünya hayatında dünyayı besleyecek gücü olsa beslese bile
Allah’ın rabliğini tanımadıktan sonra Allah onun yaptıkları güzel amelleri boşa
çıkaracaktır. Şu ayet onu anlatmaktadır.
2/264- Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe
inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve
eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde
toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağanak bir yağmur düştü
mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç
yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
Allah’ın Her şeyi
bildiği bilmediği bir şeyin olmadığını vurgulayan ayetleri aktarmaya devam
edelim
49/14- Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De
ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk
deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü’ne itaat
ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir."
49/15- Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar,
Allah'a ve Resûlü’ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah
yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru)
olanların ta kendileridir.
57/29- Öyle ki, Kitap Ehli (Yahudi ve Hıristiyanlar)
Allah'ın fazlından hiçbir şeye 'güç yetirip-sahip olmadıklarını' ve fazlın
muhakkak Allah'ın elinde olduğunu, onu dilediğine verdiğini bilip-öğrensin.
Allah, büyük fazl (üstün lütuf ve ihsan) sahibidir
3/154- Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik
(duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup
da, canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla
zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki:
"Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi
içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada
öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine
öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu)
Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için
(yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
Önce şunu anlamak
lazım, bir kişinin inanıp inanmasının kendisinin dışında kime ne zararı ve
yararı var? O insanlara zulmetse de Onun
yapmış olduğu zulümden Allaha bir zarar gelmez, o insanlara hayır işlediği
zaman Allah onun yapmış olduğu hayra ihtiyacı yoktur. Kim dünya hayatında
güzellikler işlerse kedi lehine kötülükler yaparsa da kendi aleyhinedir.
6/104- Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler
gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek
istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim.
Allah’ın kişilerin
sapmadan önce sapacağını hidayete gelmeden önce hidayete geleceğini bilmesi
insanların kendi çizmiş oldukları kaderi üzerinde ne değiştirir?
2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır.
İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker.
Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç
yetirendir.
9/114- İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi,
yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a
düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu,
yumuşak huyluydu.
İbrahim’e
Babasının kendisine düşman olduğu nasıl açıklanmış? Babasının İbrahim’e karşı
almış olduğu inancına karşı düşmanca aldığı tavırlarla açıklanmış Allah babasının
putçu inkârcı olduğunu biliyordu ama İbrahim bilmiyordu İbrahim’e açıklaması
onun davranışlarıyla karşı çıkmasıyladır.
9/115- Bir topluluğa Allah, hidayet verdikten sonra,
korkup-sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar, onları sapıklığa
sürükleyecek değildir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir.
ZAMAN NEDİR? ALLAH
ZAMANA MAHKÛM-MUDUR?
Bazı sorular
sorarak zaman kavramını anlamaya çalışalım.
Zaman nedir? Zaman
dünyanın kedi miğferi etrafında dönerek gece ve gündüzün meydana gelişi,
dünyaanın güneş etrafında dönerek dönüşüne başladığı yerden aynı yere gelmesi
bir zamanı çağrıştırır. Saatin yelkovan ve akrebinin yirmi dört saate
ayarlanmış zaman dilimini bitirdikten sonra tekrar başladığı yere dönmesi bir
zamanı çağrıştırır. her günün bitip tekrar başlaması her haftanın biterek yeniden
haftaya başlanması, her ayın biterek yeniden aylara başlanması her yılın biterek
yenden yıllara başlaması bir de en acı ve gerçek olanı insanlara ait ayrılmış olan zaman sürecinin
biterek insanların ölmesi bize her olayın bir zaman dilimi içerisinde
seyrettiğini göstermektedir.
76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi
anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
Ayette de
bahsedildiği gibi nisan yaratılmadan önce yaratılmış olan bir şeyler var ki
Allah bunu anlatmaktadır. Elbette
yaratılan kâinattır. Bu kainatın yaratılışından bu tarafa ilim adamlarının tahmine
göre yaklaşık on üç milyar yedi yüz milyon yıl geçtiği sanılmaktadır. Demek ki
bu zamandan önce ne vardı desek? Aklı olalar diyecekler ki bu kâinatın bir
Yaratıcısı Vardır. Diyecekler.
Yaratılış hakkında
bir kaç ayet daha verelim
57/3- O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, her
şeyi bilendir.
57/4- Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa
istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir.
Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.
7/54- Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve
yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini
kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş
eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur.
Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.
57/3- O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, her
şeyi bilendir.
Kâinatın
yaratılışı üzerinden bir zaman geçtiyse zaten buna itiraz eden yok. O zaman bu kâinatın
yaratılışının bir başlangıcı olması gerekir. İşte zaman da kâinatın başlangıcı
ile beraber ortaya çıkmaktadır. Başlangıcı Başlatan Allah’tır
“O, Evveldir,” Başlangıcı
olmayan bir Allah için bir başka ifadeyle evvel olan Allah için zaman kavramı
diye bir şey düşülebilir mi? O halde kâinatı da insanları da zamanı da yaratan
Allah’tır. Allah geleceği bilmez demek veya insanların kiminle evleneceğini
nasıl bir amel işleyeceğini bilmez demek yerleri ve gökleri yaratan insanların
kalplerinden geçenleri ve ertelediklerini ve yere yaş kuru gireni çıkanı da
bilen Allah’a Karşı haksızlık olmaz mı?
Zamanı yaratan
Allah ise Ki Allah’tır. Kâinatın yaratılış anı ile kâinatın sonu arasında olup
bitenleri Allah’ın düzenlemesi ile Allah için bir zaman var mı? Elbette yoktur.
O zaman insanların fiilleri işlemesiyle işleme anındaki veya işleyecek olduklarının
da Allah'a göre zaman farkı yoktur. Bir ayet örneği ile bunu biraz daha açmaya
çalışalım
67/ 1- Mülk elinde bulunan (Allah) ne Yücedir. O, her
şeye güç yetirendir.
67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından
hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.
O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
“ölümü ve hayatı
yarattı” Ölüm ve hayat Allah’a göre zaman yoksa kişilerin güzel amel işlemesi
ve kötü amel işlemesi Allah’ın gözlemlemesi altında olmuyor mu?
Demek ki İnsanlara
göre gelecek olan zaman Allah'a göre andır. Bir başka ifadeyle sıfırdır. İşte Kuran’da
“ol” dedik mi oluverir ifadesi bunu anlatmaktadır.
2/ 117- Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin)
yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL"
der, o da hemen oluverir.
6/ 73- O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun
"ol" dediği gün (herşey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a
üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O,
hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.
Allah’ın
İnsanların iyi amel mi kötü amel mi işleyeceğini bilmesinden neden
hayıflanıyorsunuz? İnsanların gelecek olmadan kendi ilimleriyle deneme yanılma
sonucunda bazı şeyleri bilmeleri vaki değil mi?
Hava tahmin
raporunda eğer gerçek bilgiye ulaşabilirlerse hava durumunun ne olacağını
tespit edebilmekte ve bir kaç gün önceki söyledikleri zamanı geldiğinde
söylendiği şekilde tutmaktadır. Güneşin ne zaman tutulacağını güneş tutulmadan
önce bilmeleri vaki değil mi? Ay tutulmasının yıllar önce tutulacağını
söylemeleri ve o an geldiğinde ayın tutulduğuna şahit olmadık mı?
İnsanlar kendi
ilimleriyle gelecekteki bir olayın daha gelmeden bilmelerini kabul ediyoruz da
Allah’ın gelecekteki bir olayı daha gelmeden önce bilmesini neden yadırgıyoruz
“Allah geleceği bilmez “ diyebiliyoruz bu yaratana karşı haksızlık değil mi?
Sonuç olarak
diyebiliriz ki; Allah insanların daha yaratılmadan önce cennete gideceğini
cehenneme gideceğini hangi anadan babadan meydana geleceğini nerede ne zaman öleceğini
daha sayamadığımız nice şeyleri bilir. Ancak Allah’ın insanların sapması ve hidayete
gelmesi konusunda sapıp sapmamaları hidayete gelip gelmemeleri konusunda
müdahil değildir.
Yani Allah insanlara
aklını sapma ve doğru yola gitme maharetini insanlara verir hangi yola gitmeye
insan karar verirse o yöndeki o yola gidebilecek sermayeyi de verir ve
insanları kendi özgür iradeleriyle sonucuna katlanmak koşulu ile baş başa
bırakır. Allah kişilerin cehenneme gideceğini bilir ama Kişilerin Allah’ın bu
konudaki bilgisinde insanların bir haberi yoktur, insanların cennete gideceğini
Allah bilir ama kişilerin cennete gideceğinin bilmesinden insanların haberleri
yoktur.
O zaman İnsanlar
kendi amellerini kendileri kurguluyorlarsa Hangi amel işlerlerse Allah onlara
müdahale de etmiyorsa insanlar kendi kaderlerini kendisi çiziyor demektir. İşte
yeryüzünde bir adı Halife olan insan bu demektir. İman ediyor Allah’tan bir ses
yoksa inkâr ediyor yine Allah’’tan bir ses yoksa anasını babasını yakınlarını
öldürüyor yine Allah’tan dünyada bir karşılık yoksa o zaman insanlar özgürce
kendi amelini başka insanlardan bir müdahale eden gelmedikçe insanlar kendi
hayatlarını kendi kaderlerini kendileri düzenliyor demektir.
İşte tek Allah'ın insanlarla
hesaplaşma yeri ahiret alemidir. Orada insanlar Allah’tan gelecek emre karşı
ses hırıltı çıkmadan sonucu beklemektedirler. Eğer Allah dünya hayatında ceza
verecek olsaydı bu kadar zulmeden kavimler ayakta kalabilirler miydi?
35/ 45- Eğer
Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı,
(yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş
bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz
Allah Kendi kullarını görendir.
O zaman
diyebiliriz ki kendisini cehenneme hazırlayan da insanın kendisidir. Cennete
hazırlayan da insanın kendisidir. Allah kimseye zulmetmez insanlar ancak
kendilerine zulmederler demek ki Allah kimseyi cennete de atmaz cehenneme de
atmaz diyerek konumuzu burada noktalayalım
Biz elimizden
gelen çabayı göstererek Kuran’daki konumuzla ilgili anlayışı ortaya koymaya
çalıştık yanlışlarım bana doğrularım ise Allah'a aittir selam ve dua ile!
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN- ANAMUR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder