KADER VE İRADE
KAVRAMI!
Rahman Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Eğer ortada bir icat Varsa,
Mutlaka onun bir mucidi olması gerekir. Eğer Ortada bir fotoğraf varsa, onun mutlaka bir aslı olması gerekir. Eğer
bir asıl varsa onun mutlaka bir gölgesi olması gerekir.
Öyleyse
Eğer Ortada bir kâinat varsa Mutlaka bu kâinatın da bir mucidi, bir başka
ifadeyle bu kâinatın bir yaratıcısı olması gerekir. İcat, Mucidin bir iradesi
ve tecellisidir. Mucit var ki icat olmaktadır. Biz burada kader ve irade
kavramını işlerken Elbette Yaratıcının İradesiyle yaratıcıyı temsil eden İnsanın iradesini birlikte düşünerek bir şeyler anlatmaya çalışacağız.
7/143- Musa tayin edilen sürede gelince
ve Rabbi onunla konuşunca: “Rabbim, bana göster, Seni göreyim” dedi. (Allah:)
“Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen
de Beni göreceksin.” Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa
bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: “Sen ne Yücesin (Rabbim). Sana tevbe
ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim” dedi.
Nereye
bakarsak bakalım Mutlaka karşımıza iki varlık çıkmaktadır. Eğer Bir kâinat
varsa Mutlaka onun bir mucidi vardır. O mucidin sanatını biz o kâinatın hangi
bir yerine bakarsak onda onu rahatlıkla görebilmekteyiz. Vermiş olduğum ayet
örneğinin bir başka ayetle nasıl izah edildiğini örneklendirmeye çalışalım.
67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat)
içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir
‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir;
herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz
(uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
Tabiri Yerindeyse
Biz, yaratan ve yaratılan varlıkları üçüncü bir şahıs olarak izlemekte ve
görmekteyiz. Haşa, Biz Ne bir Allah’ız, yani yaratıcıyız, ne de, insanların dışındaki varlıklarız. Biz bir
insan olarak Yaratan ile yaratılan varlıklar arasında sorular sorarak neden ve niçin
sorularına uygun cevaplar vererek varlıkların yerlerini ve konumlarını uygun
olan bir yere koymamız gerekiyor.
Kuran Bu kâinatı
yaratan Allah’ın Kendisine muhatap olarak Aldığı insana Kâinatı kullanma, yaratıcıyı
doğru anlama, ve ibadet ve kulluğu kime nasıl yapacağımızın yolunu yöntemini
gösteren kılavuzun adıdır. Biz, yaratılmış bir,
İnsan olarak ancak bilebildiğimiz görebildiğimiz kadar bir şeye tanıklık
ve şahitlik yapabiliyoruz. Biz bir icadı mucidin kadar algılayamayız. Eğer bu
kâinatı yaratan halk eden varsa ki vardır. Ancak o yaratanın tanımladığı
şekilde biz bu kâinatı kavrayabiliyoruz
Yukarıda üç ayet
örneği verdik. Araf/143, mülk/3,4 bu ayetlerde Kâinatı incelediğimiz zaman, Hangi bir varlığı incelersek, O varlıklarda Allah’ın sanatını tecellisini görmekteyiz. Bir sineğin yaratılışından tutun da, bir domatesin, bir
portakal ağacının bir karpuzun yaratılışına kadar hangi bir yaratılmışı
incelersek inceleyelim, onlardaki harikuladeliği rahatlıkla görebiliyor ve
anlayabiliyoruz.
İşte Allah’ın yaratılmış olan varlıklarda Allah’ın güç ve kuvvetini Gördüğümüz zaman onlardaki çelişmezlik ve mükemmellik karşısında düşünenler için bir ibret ve ders vardır. Şimdi biz Yaratıcı ve yaratılanlar hakkında Hayal dünyasında, beyin fırtınası yaparak Yaratan ile yaratılan varlıklar hakkında bilgiye ulaşmaya çalışalım.
İşte Allah’ın yaratılmış olan varlıklarda Allah’ın güç ve kuvvetini Gördüğümüz zaman onlardaki çelişmezlik ve mükemmellik karşısında düşünenler için bir ibret ve ders vardır. Şimdi biz Yaratıcı ve yaratılanlar hakkında Hayal dünyasında, beyin fırtınası yaparak Yaratan ile yaratılan varlıklar hakkında bilgiye ulaşmaya çalışalım.
ALLAH, KÂİNATIN YARATILIŞI VE ZAMAN KAVRAMI, NEDİR?
Allah Ezeli Ve
ebedidir. Ezeli ve ebedi olan bir varlık için, sonra ve önce diye bir ifade
kullanılması mümkün değildir. Öyleyse, Allah için zaman kavramı da yoktur.
Nasıl Kâinat Allah’ın bir eseri ve tecellisi ise, Sonradan yaratılmışsa Zaman
da sonradan yaratılmış olandır. Zaman Allah’a Göre değil insanlara göredir.
76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi
anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin)
gelip-geçti.
İlim adamlarının
tespitine Göre, insanlar yaratılmadan önce, Kâinatın yaratılışı ile insanların yaratılışı
arasında geçen zaman süresi, tahmini olarak yaklaşık on beş milyar yıl geçtiği
sanılmaktadır. Kuran’ın ifadesine göre Kâinat önce bir gaz bir başka ifadeyle
önce bir enerji olduğu söylenmektedir.
41/11- Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece
ona ve yere dedi ki: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” İkisi de: “İsteyerek
(İtaat ederek) geldik” dediler.
7/54- Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve
yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini
kovalayan geceyle örten, Güneş ve, Ay’a ve
yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir
de (yalnızca) O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir.
Burada bahsedilen
gün kelimesi Bizim anladığımız anlamdaki gün değil, Altı aşamada bu kâinatın
yaratılmasından söz etmektedir. Gün bizim anladığımız yirmi dört saat olan anlamında da değildir. Allah'a Göre gün ifadesi an olarak bildirilmiştir. Belki altı aşamada yaratılan kainat bizim için yaklaşık iki buçuk milyar yıl olarak tespit edilse de bu Allah'a göre bir an kadardır.
41/11- Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece
ona ve yere dedi ki: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” İkisi de: “İsteyerek
(İtaat ederek) geldik” dediler.
Kuran'ı Anlamak
ayrı bir ilim, Kâinatı Ve binlerce ilim dallarına ayrılmış kâinatı anlamak
ayrı bir ilimdir.
Mantık: Doğru
düşünmenin Kurallarını prensiplerini öğreten ilmin adıdır. Her şey Bir mantık
çerçevesi üzerinde yaratılmıştır. İşte Hazreti İbrahim Bu mantıkla tek başına
yerleri ve gökleri yaratan Allah’ı bulmuş Ve müşrik bir toplumdan kendisini
arındırarak tek başına bir ümmet olmayı başarabilmiştir.
6/75- Böylece İbrahim’e, -kesin bilgiyle inananlardan
olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.
Allah Kuran’da
Hazreti İbrahim’i Överken Boşuna övmemiş. Onun evren hakkındaki çelişkisizliği,
yakalayıp doğru bir sonuca varmasından dolayı övmektedir.
Allah’ın
Gönderdiği din, Göndermiş olduğu,
vahiylerle, Yaratmış olduğu kâinatın tam bir mutabakat içerisinde kucaklaşan
dindir.
Değişik bilgiler
vereceğiz derken konuyu biraz dağıttık. Tekrar konumuza dönelim. Biz Mucidin icadı olan kâinatı
görebiliyoruz. Ama Allah'ı Göremiyoruz. bir başka ifadeyle İcat ortada ama mucit gözükmüyor. İşte ilk girişte Hazreti Musa
peygamberin Allah'ı görmek istediği zaman,”
Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi onunla konuşunca: “Rabbim, bana
göster, Seni göreyim” dedi. (Allah:) “Beni asla göremezsin” Allah’ın ona
verdiği cevap o idi. Biz, Allah’ın yarattıkları varlıklardan Allah’ı
görebiliyoruz. Aklı selim ile kâinata bakan bir kişi gördüğü her varlıkta Allah’ın imzasını, görebilir ve hissedebilir.
Biz rüzgârı
Göremediğimiz halde Onun verdiği güzellikler ve yaptığı tahribatları hissedebiliyor
ve görebiliyoruz. Biz aklı göremediğimiz halde, İnsanlık tarihinin
başlangıcından bu tarafa gelişen teknoloji aklın bize varlığını gösteriyor. Biz iblis ve takva sesini göremediğimiz
halde İnsanlara ne güzellikler ne çirkinlikler yaptırdıklarını görebiliyor ve
hissedebiliyoruz.
Öyleyse Bir şeyin
varlığının olması illaki somut, müşahhas olarak görülmesi gerekmez. Onun
varlığının delili kendisi görülmese de onun tecellisi ile hissedilip
anlaşılabilir.
Allah Kâinatta
kendisine muhatap Aldığı ve onunla hesaplaşacağı bir varlık yaratmıştır. Onun
adı da Yeryüzünde bütün varlıklara üstün kılınan insandır. İnsan, Hem
kendisine sunulan varlıkların nasıl ve nice olduklarını sorgulayarak onların
yerini ve konumunu tespit etmekte, Hem de o varlıkları yaratan Allah’a ibadet
ve Kulluk yapabilecek donanımda yaratılmıştır.
6/161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola
iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine… O,
müşriklerden değildi."
6/162- De ki: "Şüphesiz benim namazım,
ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."
6/163- "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle
emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim."
Bu ayetler
Müslüman olanları tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde toplamaktadır. İnsanların Allah’a
kulluk yapıp yapmamaları Dünya hayatında denenmeleri için kendi özgür
iradelerine bırakılmıştır.
76/ 3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici
olur ya da nankör.
Kâinatta
Yaratılmış olan varlıklar, Temel olarak iki kısma ayrılmaktadırlar.
MELEKLER-
İNSANLAR
2/ 30- Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben,
yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz Seni şükrünle
yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar
akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin
bilmediğinizi Ben bilirim” dedi.
Kâinatta
yaratılmış olan varlıklar içerisinde en mütekâmil olanı insanlardır. İnsanlar
hakkında Allah Kuran’da şöyle buyuruyor.
95/ 4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde
yarattık.
Kâinata baktığımız
zaman, Kâinat içerisinde insan kadar mükemmel bir varlık Yoktur. Bakara
otuzuncu ayette bahsedilen“Muhakkak Ben,
yeryüzünde bir halife var edeceğim” ifadesi Meleklerle insanlar mukayese
edildiğinde, İnsanların, meleklerden
farklı olarak yaratıldığını izah etmektedir. Bir başka ayette de, Meleklerin görevinin insanoğluna secde etmek
için yaratıldıklarını anlatmaktadır.
2/34- Ve meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. İblis
hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece)
kafirlerden oldu.
Meleklerin Adem’e
secdesi Onlara Allah’ın kotlamış olduğu bilgi ve görevlerle insan oğlunun
yeryüzünde istedikleri şekilde dolaşmalarına hizmet etmeleridir.
Aslında Konumuz
melek kelimesinin tanımı üzerinde durmak değil Ama, Konumuzla ilgili olduğu
için ister istemez meleklerin durumlarını ve konumlarını da açıklamak
gerekiyor.
Melekler Halife
olan insanlara, kendi özgür iradeleriyle seçmiş oldukları yolda hizmet etmek,
onların emirlerine boyun eğmekle görevli olan varlıkların adıdır. Bu konuma
İnsanların sosyolojik, fiziki, ve psikolojik yapıları da dahil olmak üzere,
kainatta insanların dışında ne varsa yaratılmış olan varlıkların bütününün
adıdır.
Melekler İslam
müfessirlerinin anlattıkları gibi, sadece nurdan yaratılmış varlıklar değil, Kâinatta
İnsanların dışında, görebildiğimiz ve göremediğimiz ne kadar varlık varsa onların
genel adı melektir. Yani Güneş, ay yıldızlar, yeryüzünde var olan bitkiler,
hayvanlar hava su ne varsa hepsi melek konumuna girmektedirler.
KURAN’A GÖRE İNSAN
KİMDİR? NASIL BİR VARLIKTIR?
İnsan; Hem takva
yönüne eğilimli, hem de fısk ve fücur yönüne eğilimli nötr bir varlıktır. İşte
İnsan cinsiyetiyle, davranışlarıyla renkleriyle ırklarıyla değişik isimler
almaktadır. Şimdi bunları Kuran’dan örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve
kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah
bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran
da elbette yıkıma uğramıştır.
İnsanı diğer
yaratıklardan ayıran üç farklılık vardır. Yukarıda ayette de belirtildiği gibi,
Takva, fısk ve fücur, ve akıldır. Bunlar hakkında ayrı ayrı bilgi vererek
İnsanı tanımaya çalışalım.
Takva: Bir başka
ismi de vicdan olup, İnsanın yaratılışına güzellikleri iyilikleri Allah’tan
başka ilah olmadığını fısıldayan teklif sunan bir melektir.
16/2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden
olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının,
diye uyarın."
İşte, İnsan takva
sesine kulak verirse, vahiylerle hayatını
bütünleştirirse Muttaki insan konumuna girer. Bunları ilerledikçe genişleterek
anlatmaya çalışacağız.
Fısk ve fücur:
Kuran’da Bir adı iblis bir adı nefis olarak da
geçer. Bunun görevi de insanı isyana inkara, fahşaya kötülüklere gitmeyi
teklif sunan bir melektir.
7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz
dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden
olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin
yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki:
"Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız
veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
İblisin
kötülükleri teklif etmesinin ilke haline gelmesi ve insanın bu ilkeleri kabul
ederek o yolda ısrar etmesinin adı da şeytandır.
Akıl: İnsan
Takvadan veya iblisten gelen Tekliflerden, hangi yolda yürümeye karar verirse o
doğrultuda insana hizmet sunan bir melektir.
Öyleyse İnsanları
meleklerden ayıran Takva yönüne eğilim, fısk yoluna eğilim ve bu her iki yöne
eğilim sonucunda o yolda hizmet sunan bir akıl vardır.
İnsanın bir adının
da Halife olması Yeryüzünde Kendi özgür iradesiyle İstediği yönde, karar vererek, verdiği
kararla bütün melekleri de kendisine secde ettirerek sonucuna katlanmak koşulu ile her istediğini
yapmasıdır.
Teşbihte Hata
olmazsa, Allah insanlardan her birisine Dünya hayatında kendisine verilmiş bir
yaşam sürecinde insanları denemek için hükümranlığı insanlara vererek, kendisini temsilci olarak yaratmıştır.
67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından
hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.
O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
İnsanlar dilediklerini
diledikleri gibi yapma hürriyetlerine sahiptirler. Ama Bu özgürlük, ancak ya
insanların diğerlerinin eliyle, ya da evren yasalarıyla sınırlandırılmakta ve
durdurulmaktadır.
Genelde
Müfessirlerin anlattıkları gibi, Dünya hayatında İnsanlar ister takva yolunda,
isterse iblisin yolunda fiilleri işlesin Allah’ın onlar üzerinde özel bir
müdahalesi yoktur. Yukarıda bahsettiğim gibi İnsanlar dünya hayatında
fiillerini işlerken iki müdahale vardır. İnsanların birbirlerine müdahalesi ve
evren yasalarıdır.
22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır"
demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer
Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı,
manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı
mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin
olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
KADER VE İRADE KAVRAMI
33/38- Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i
yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip
geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir
kaderdir.
Kuran’a göre insanlara ait kader iki kısma
ayrılmaktadır.
1-İNSANIN KENDİ
ELİNDE OLMAYAN KADERİ
Bu kader Yerleri ve
gökleri yaratan Allah’a ait olan kaderdir. İnsanların erkek mi doğacağı kadın
mı doğacağı, hangi anne ve babadan olacağı zengin mi fakir mi doğacağı nerede
ne zaman öleceği hep bunlar insanların kendi elleri dışında olan kaderidir ki
bundan dolayı İnsanlar bu kaderlerinden dolayı sorumlu değildirler.
6/ 152- “Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye
kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak
yapın. Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz
zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah’ın ahdine vefa gösterin. İşte
bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”
Dünya hayatı,
Allah’ın adalet dağıttığı yer değil, ancak halife olarak yarattığı insanlara
adaletle davranmayı emrettiği yerin adıdır. Allah’ın adaletle davranacağı yer
ahiret, alemidir. İnsanların bazıları kadın, bazıları erkek, bazıları zengin
bazıları da fakir yaratılmışlardır. Eğer insanlar hep aynı seviyede yaratılmış
olsaydı, Hiç kimsenin hiç kimseye ihtiyacı olmaz. Tek düze bir hayat olurdu.
İnsanları ve kâinattaki yaratılmış olan canlı ve cansız varlıklar hep aynı konumda yaratılmış olsaydı durağan bir hal alırdı. Dikkat ederseniz Rüzgâr sıcak havayla soğuk havanın yer değiştirmesi neticesinde olmaktadır. Düşünün eğer rüzgâr olmamış olsaydı İnsanlar ne nimetlerden yoksun kalacaklardı. Bulutların sürüklenmesi yağmurların kurak bölgelere yağdırılması birçok enerji üretimlerinin rüzgârlardan elde edilmesi Yelkenli gemilerin hareket etmesi hep rüzgârlar sonucunda olabilmektedir.
İnsanları ve kâinattaki yaratılmış olan canlı ve cansız varlıklar hep aynı konumda yaratılmış olsaydı durağan bir hal alırdı. Dikkat ederseniz Rüzgâr sıcak havayla soğuk havanın yer değiştirmesi neticesinde olmaktadır. Düşünün eğer rüzgâr olmamış olsaydı İnsanlar ne nimetlerden yoksun kalacaklardı. Bulutların sürüklenmesi yağmurların kurak bölgelere yağdırılması birçok enerji üretimlerinin rüzgârlardan elde edilmesi Yelkenli gemilerin hareket etmesi hep rüzgârlar sonucunda olabilmektedir.
Yeryüzünde ve kâinatta,
yaratılmış olan varlıklar, iki ana çatıya ayrılmaktadır. 1- cansız varlıklar,
Bunlar dağlar denizler, ovalar güneş ay yıldızlar vs. Bunların asıl varlığı
insanoğlu var olduğu sürece onlardan insanların yararlanmaları içindir. Yaşam
süreleri insanlığın yaşam süresi kadardır.
İkinci yaratılmış
olan varlıklar, Canlı varlıklardır. Bunları üç ana çatıda incelemek mümkündür.
a)-bitkiler
b)- Hayvanlar
c)- İnsanlar
İNSANLAR
Kâinatın içerisindeki
Yaratılmış olan varlıkların yaratılış sırasını düzenleyecek olursak önce cansız
varlıklar, arkasından bitkiler, arkasından hayvanlar ve en sonunda da insanlar
yaratıldığı gözlenmektedir.
76/1 Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha
kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin)
gelip-geçti.
Yani İnsanlar
yaratılmadan önce insanoğluna gerekli olan bütün varlıklar yaratılmış Ve
insanlar yaratıldığı zaman her arzuladığı şey kendisini beklemektedir.
İşte Kâinatta
genel adı melek ismiyle tanımlanan bu varlıklar dünya yaşamında insanların
sermayeleridir. Dünya hayatı, insanlar için kendilerine verilmiş bu
sermayeler içerisinde dilediğini gerekli performansı gösterdiği takdirde Allah
onlara vermektedir. Kişilerin duası kişilerin seçtikleri yolda gerekli
gayretlerinin göstermeleri halinde kendilerine verilmesidir.
İnsanlar hayra dua
ettikleri gibi şerre de dua etmektedirler.
17/11 İnsan hayra
dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir.
İnsanoğlunun var
oluşuyla beraber başlayan maraton, bir taraftan insanın kötü yola eğilimi ve
malzemeleri önüne konarken bir taraftan da iyi yola gidebilecek donanımı ve
malzemeleri de önüne konmuştur.
Her insan
kendisine verilmiş zaman dilimi içerisinde, ergenlik çağına ulaştıktan bunaklık
ve ölüm dönemine kadar denenmektedirler. Bu sebeple insanlar diğer varlıklardan
temel olarak ayrılmaktadır. Yani insanların dışında yaratılmış olan bütün
varlıklar imtihana tabi tutulmaktan muaftırlar.
33/72 Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere,
yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya
kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Yani İnsanlar
dışında yaratılmış olan varlıklarda insanlara yüklenen görev ve sorumluluk
yoktur. Onlar Allah’ın kendilerine kotlamış, bir başka ifadeyle programlanmış bilgilerlerle
donatılmış ve bu program dışına çıkmamaktadırlar.
İnsanlara halife
denmesinin bir anlamı da budur. İnsan dünya hayatında yol seçme bakımından tam
özgür bir halde yaratılmışlardır. Hiçbir insan kendisi istemedikçe, bütün dünya
üzerindeki insanlar toplansa bir araya gelseler, Onu ne doğru bir yola ne de
yanlış bir yola asla götüremezler.
İllaki insanın kendisi karar vermesi gerekir.
Halife olarak
yaratılmış olan insanların Kendilerine verilen süreç içerisinde temel olarak, iki görevi vardır. Birincisi
Yerleri ve gökleri yaratan Allah’ı bulup onun göndermiş olduğu vahiyler
çerçevesinde hayatı anlamlaştırmak, İkincisi de, kendilerine verilen süreç
içerisinde Eşyanın bilgisine ulaşarak kendi yaşamını kolaylaştırarak yaratılmış
olan varlıkları kendi uhdesinde kullanabilmek için var gücüyle çalışmasıdır.
2/31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti.
Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana
isimleriyle haber verin" dedi.
Adem’e isimlerin
öğretilmesi, İnsan oğlunun var oluşuyla başlayan öğrenme, İnsanoğlunun yok
oluşuna kadar geçen süreç içerisinde evrendeki Allah’ın koyduğu bilgilere
ulaşma anlamındadır.
İnsanlara bilgi
var oluşla beraber iki kanaldan gelmektedir.
VAHYİ BİLGİLER-
EVRENSEL EŞYANIN YAPISINA ULAŞILAN BİLGİLERDİR.
VAHYİ BİLGİLER!
Allah insanlık
tarihinin başlangıcı ile beraber, kendisini takvanın yolunda olgunlaştırmış
olan insanlar içerisinden nebiler seçerek Dünya yaşamını inanan insanlara
kolaylaştırmıştır. Yani nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağını vahiylerle
belirlemiştir.
2/97 . De ki: "Cibril'e kim düşman ise,
(bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri
doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine
indiren O'dur.
2/97Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve
Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır."
Cibril; nebilerle
Allah’ın İletişim kurma olgusunun adıdır.
İşte bu olayı kabul etmeyenlerin Kuran’da adı, Müşrik, ümmi, Kafirler, bilmeyenler ve
puta tapıcılar olarak adlandırılmaktadırlar. Bunlar içerisinde Allah’ın varlığına
iman edenler olduğu gibi, Allah’a iman etmeyenler de vardır. Bunların genel
inanışı Öldükten sonra yeniden bir dirilişi, Peygamberliği, kitapları kabul etmezler.
Dünya yaşamını kendimiz düzenleriz derler. Bu sebeple Allah’ın rabliğini kabul etmediklerinden
dolayı Kuran’da bunların genel adı müşriktir.
İkinci tip
insanlar Müslüman olanlardır. Bunların yaşamı ölümü dirimi namazı ibadetlerini
hep yerleri ve gökleri yaratan Allah’a olduğunu bilirler.
41/33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan
ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü
kimdir?
İnsanlık tarihinin
başlangıcından bu tarafa gelen peygamberlerin getirdikleri dinin addı İslâm ve
teslim olanların adı da Müslüman’dır.
Bunlar hep
birbirlerinin zürriyetindedirler. Tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde
olanlar da bunlardır. Bunlar, Büyük
günahlardan kaçınırlar, ufak tefek günah işlediklerinde ise hemen tövbe
ederler.
Daha doğrusu
Müslüman olanların Dünya yaşamındaki kurlarının belirleyicisi Allahtır.
EŞYANIN BİLGİSİNE
ULAŞILARAK GELEN BİLGİLER.
İşte bu bilgiler
insanlar ister inansın ister inanmasın eşyaya yöneldikleri zaman ahenkli bir
şekilde bilgiler gelmektedir. Bunu bir ayetle belgelemeye çalışalım.
42/51-Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer
için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir
elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O,
Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette de
belirtildiği gibi, Allah insanlarla üç şekilde konuştuğu ifade edilmektedir.
Vahyetme: Bu
konuşma Allah’ın insanlarla kendi arasında seçtiği nebilerle konuşma şeklidir.
Vahyetme olayı nebilik olayının sona ermesiyle beraber kalkmış oluyor.
33/40 . Muhammed, sizin erkeklerinizden
hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin
sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.
Her örnekten bir
örnek verilen, ve hiç bir eksiğin bırakılmadığı Aynı zamanda Allah’ın insanlar
eliyle koruduğu, Kuran yerini almıştır. Artık bir daha vahiyle
muhatap olacak bir nebi gelmeyecektir. İnsanlar ne ararlarsa Bulabilecekleri ve
kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak olan bir kitap var ellerinde.
Perde arkasından
konuşma: Bu konuşma şekli İnansın veya inanmasın Bütün insanları kapsamaktadır.
Şairin ilham gelerek şiir yazması mucidin ilham gelerek bir şey icat etmesi Ve
bu gün tıpta, fizikte astronomide ve genellemesi bile sayılamayacak ilim
dallarındaki yeni buluşlar Allah’ın hep perde arkasından konuşmasıyla olmaktadır.
Bu olay insanoğlunun
var olmasıyla başlamış, Şu anda bilgisayar ve uzay çağına nesillerden nesillere
devreden kültür mirası günümüze kadar gelmiş ve kıyametin sonuna kadar insan
kendisine yüklenen görevi yerine getirecektir.
Nihayet insanlar
ilim ve teknolojide öyle sonuçlara varacak ki, Belki de kıyametlerini kendi
elleriyle kendileri koparacaklardır.
.
Elçi aracılığı ile
konuşma şekli: Bu konuşma şekli de nebilere gelen vahiyleri kabul eden ve
okuyanlar bu konuma girmektedir Yani şu anda Kuran okuyan ve kuranı insanlara
anlatan herkes Allah ile elçi aracılığı ile konuşmuş olmaktadır.
Erkeği kadını zengini
fakiri işçisi patronu, idarecisi idare edeni, Aklı olan ve ergenlik çağına
erişmiş olanlara karşı Allah eşit mesabededir.
Kimseye ne torpili, ne de özel bir garazı vardır.
İnsanlara verdiği
görevleri kim gerekli gayreti göstererek Allah’ın razı olacağı şekilde yapar ve
yapmaya çalışırsa Allah ona yakındır. Kim de kendisine yüklenen emaneti Allah’ın
istemediği şekilde yaparsa ve o konuda Allah’ın
razı olacağı dinin dışında din edinirse Allah da ondan uzaktır.
O zaman Kader
Allah’ın insanlar üzerinde çizmiş olduğu hayat planı değil, Kader İnsanlara
özgür iradelerini ve sapma ve hidayete
gelme malzemelerini ve donanımını insanlara vererek insanların kendi sapmasını
ve hidayete gelmesini Allah’ın bilmesidir.
Eğer Allah’ın Haşa,
İnsanlar yaratılmadan önce insanların nerede ne yapacağını bilmesi suç ise Allah’ı haşa gücümüz yetiyorsa aforoz edelim. Allah’ın Sapma ve
hidayete gelme yolunda hiçbir müdahilliği yoktur. Sadece Allah insanlar sapmaya
gitmek istese de hidayete gelmek istese de insanlara donanımını vermesi ve malzemelerini
önüne koymasıdır. Her insan yanlış yaptığında kendi öz yapısından ve gelen nebi
ve resullerden yanlış yaptığına dair uyarı gelmektedir. Eğer bu uyarıya insan
kulak vermezse Haşa Allah onu düzeltmez. Doğruya da ulaştırmaz.
Bazı ateistlerin
söylediği gibi, Allah oların kaderlerine ateistliği yazmamış. Allah bütün
insanlara hem ateistliğe gidecek yolu ve malzemeleri vermiş hem de hakka
hidayete gidecek yolu ve malzemeleri vermiştir. Ateistliği yazan kendileridir.
Allah değildir.
2/ 175 . Onlar, hidayete karşılık sapıklığı,
bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
Her akıllı olan ve
ergenlik çağına ermiş olan insan kendi ellerinin dışında olmayan kaderini
kendisi çizmektedir. Kimsenin hiç kimseye kendisi onaylamadıkça onu kendi
istediği istikametin dışında yola götürmeye yetki ve salâhiyeti yoktur.
42/ 30 . Size isabet eden her musibet, (ancak)
ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.
Bu ahiret alemi
ile ilgili bir hükümdür. Dünya hayatında
iki kanaldan müdahale gelir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi birincisi evren
yasalarından ikincisi de insanların birbirlerine karşı müdahalesidir.
Allah kimseyi
cennete cehenneme atmaz kimseye ne zulmeder ne de torpil yapar. Allah cenneti
ve cehennemi, torpili ve zulmü insanların önüne malzeme olarak koyar,
dilediğini insan sonuna katlanmak koşulu ile seçer.
Yani cenneti de
cehennemi de zulmü de bağışlanmayı da seçen insanların kendileridir.
Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.
Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder