31 Ekim 2011 Pazartesi

18.KAFİRUN SURESİNİN TEFSİRİ.





Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla!

Kâfir un suresi nüzul sırasına göre on sekiz, Kuran sıralamasına göre de yüz dokuzuncu sure olup, altı ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur.

109/1- De ki: "Ey kâfirler."

Kâfir kelimesi gerçeği örten vahiylere karşı kulakları tıkalı gözleri kör, kalpleri de hissetmeyen Allah'tan gelen kitapları, peygamberleri ahret âlemini kabul etmeyenler için kullanılan bir kelimedir. Dikkat ederseniz Kuran'da direk ey kâfirler diye bir hitap şekli yoktur. Ancak kendisine muhatap olan nebiler aracılığı ile hitap vardır.

Allah en direk olarak bütün kâinatta bulunan varlıklarla konuşur. Ancak tek direk muhatap olarak konuştuğu varlık insanlar içerisinden kendisine elçi olarak seçtiği nebilerdir. Nebi kelimesi vahye direk muhatap olan resullerdir. 

Nebi vahye muhatap alınan, resul ise kendisine gelen vahiyleri insanlara götüren elçi demektir. Bu anlamda her nebi bir resuldür ama her resul bir nebi olacak diye bir kayıt yoktur. Kurandan vahyin kimlere ve nasıl geldiği hakkında ayetlerden örnekler vererek kısacık da olsa bilgi vermeye çalışacağım.

42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahy etmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

ALLAH İNSANLARLA ÜÇ ŞEKİLDE KONUŞUR.

“Kâfirlerin kendilerine gönderilen nebilere karşı çıkmalarının tek nedeni Allah'ın kendilerine vahiy göndermeyip küçümsedikleri zenginliği olmayan, çarşılarda pazarlarda dolaşan, evlenen yiyen içen birisinin peygamber olmasına karşı çıkışlarından dolayı bu ayet inmiştir. Bu itirazlardan kuranda verilen birkaç tane örnekten aktarıldıktan sonra vahyin kimlere nasıl geldiği konusunda biraz açıklama yapmaya çalışalım.

17/90- Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız."

17/91- "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın."

17/92- "Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin."

17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?"

17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

41/2- (Bu Kur'an,) Rahman ve Rahim'den indirilmiştir.

41/3- Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) 'fasıllar halinde açıklanmış' Arapça Kur'an (veya okunan) Kitap'tır;

41/4- Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak. Ama çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.

41/5- Dediler ki: "Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. Artık sen, (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz."

41/6- De ki: "Ben ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin İlahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunur. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin."

İki sureden gelen nebilerin evsafları hakkında ayetler aktarmaya çalıştım. Bu gün ehli kitap ve İslam toplumlarında da olduğu gibi bir peygamber profili çizerlerken on parmağından su akıtan, kuru çeşmeyi sulandıran, göklerde Cebrail ile beraber Burak’la seyahat eden, gökten her istediği zaman mucizeler ortaya koyan bir peygamber fotoğrafı gözlenmektedir.

Kuran ise mucizelerin sadece ve sadece Allah'a ait olduğunu nebilerin diğer insanlardan farkının sadece Allah'tan vahiy bilgisi alışında başka bir farkı olmadığını anlatmaktadır.

“De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?"İşte peygamberleri diğer insanlardan ayıran tek fark onlara vahiy gelmesidir. Başka bir mucizeleri ve farklılıkları yoktur.

Şimdi vahyin gelişi ile ilgili bazı açıklamalarımıza devam edelim. Şura elli birinci ayette bahsedildiği gibi insanlara vahiyle konuşmanın üç şekilde olduğundan söz etmektedir.

a)- “ancak bir vahiy ile “Birincisi vahiyle Allah'ın konuştuğu insan olan Nebilerdir. bizim kültürümüze peygamber olarak yansımıştır. Bu anlamda Allah peygambere kendi vahiylerini direk vahiy ederek konuşur, klasik olan tefsirlerde yazdığı gibi Cebrail vahiy getirmez. Kuran'da Allah nebilere Cebrail aracılığı ile vahiyleri gönderdiğine dair, hiçbir ayet yoktur. Mealcilerin ve tefsircilerin hatasından kaynaklanmaktadır.

Bu anlamda Allah'ın nebiler göndererek insanlara vahiy göndermesi olayı bitmiştir Onun yerini Allah'ın insanlardan duyarlı olanlardan kuranı ezberlemesi ve belgelemesi sonucunda korunmuş bir kitapla nebilik ayetini nesh ederek kuran ayetini getirmiştir.

33/ 40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

b)- .” perde arkasından” Allah’ın Perde arkasından konuştuğu insanlar kâfirler ve müşriklerdir. Bu konuşma hem Kuran'da “ de ki” İfadesiyle isimlendirilirken, hem de evren yasalarına Allah'ın koyduğu bilgilere ulaşmak la da insanlar Allah ile konuşmaktadır.

Yani Kâinatta insanların fiziki yapıları da dâhil olmak üzere insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklara Allah kendi bilgilerini kotlamıştır. O bilgilere ulaşan insanlar eğer gönderilen vahiyleri inkâr ediyorlarsa perde arkasında konuştuğu diye ifade edilmektedir.

Olayı biraz daha açacak olursak Allah'tan insanlara iki yolla bilgiler ulaşmaktadır. Birinci bilgi Allah'ın insanlar aracılığı ile insanlar içerisinden nebiler seçerek ulaştırdığı vahyi bilgilerdir. ikincisi de Allah'ın evrene yerleştirdiği eşyanın yapısına koyduğu bilgilere ulaşanlar da Allah ile konuşmaktadırlar. Evrensel bilgilere hem inananlardan iman edenler, hem de inanmayanlardan kim isterse onlara ulaşabilirler.

c)- bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahy etmesi (durumu) başka.” Üçüncü Allah'ın konuştuğu insan tipleri, vahyi bilgileri kabul edenlerin gelen vahiyleri okuması yaşaması ve anlatması Allah ile Allah'ın izni ile konuşan iman eden insanlardır. kendisini arındırmak isteyenlere izin verdiği ifadesi kullanılmaktadır. Hangi bir şey Allah'a ait değil ki sapma da hidayete erme de bağışlanma da Allah'a aittir insanlar kendi özgür iradeleriyle yönelenler Allah'ın izin verdiği kimselerdir.

Bu insanlar kuranı okumakla kurandan önce peygamberlere gelen bilgilere karşı beyin antenlerini açmakla Allah ile konuşmaktadırlar.

109/2- "Ben sizin taptıklarınıza tapmam."

7/7/ 70- Dediler ki: "Sen bize yalnızca Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarınızı bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru isen, bize vaat ettiğin şeyi getir, bakalım,

Kim kendisine yaşam biçimi hayat tarzı olarak hangi dini hangi ideolojiyi ." Referans olarak almışsa o dini o ideolojiyi koyanları kendisine ilah olarak kabul etmiş ve ona tapmış demektir. Sık sık vurgulayarak bahsettiğim gibi insanlar ya yerleri ve gökleri yaratan Allah taparlar. 

Onun koymuş göndermiş olduğu dini kendilerine referans alırlar, hayatlarını onun adına yaşarlar. Ya da Allah'ın dışındaki bir takım varlıkları rejimleri ideolojileri kendilerine referans alıp o ideolojiler çerçevesinde yaşamlarını düzenlerler onları kendilerine Rab ilah kabul ederler. Başka bir alternatif yoktur.

Allah’a tapmak demek, Allah'ım sen ne büyüksün sen ne yücesin demek değildir sadece. Allah'a tapmak onu rap kabul etmek, onun nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiyler ölçüsünde yaşamayı kabul edip ve yaşamaktır.

Her putun arkasında bir ideoloji ve bir din yatmaktadır. Tapmak da hayatı o ideoloji çerçevesinde yaşamakla ona tapış anlamlaşmaktadır. Bir puta senenin belirli günlerinde bel büküp eğilmek ona tapmak değil, o putun yaşam ilkesi olarak koyduğu emirleri yerine getirmek ona tapmaktır.

Müslüman olanları ilahı rabbi taptığı tek varlık yerleri ve gökleri yaratan ve genellemesi bile sayılamayan sayısız canlıları rızıklandıran Allah iman edip onun gönderdiği vahiylerle hayatı bütünleştirmek o hayatı bahşeden Allah'ın rabliğini ön plana çıkarmaktır.

Allah'ın dışındaki yaratılmış olanlar kendilerine bile hayrı olmayan yaratıklar nasıl insanları terbiye edip onların rabbi konumuna geçebilir?

109/3- "Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz."


İnkâr edenler gelen vahiyleri kabul etmemekle Allah'ın rabliğini kabul etmemektedirler. İş gelip vahyin kontrolünde olan bir yaşamla vahyin kontrolünde olmayan bir yaşamı dile getirmekte düğümleniyor. 

Hazreti İbrahim peygamberin yıldıza, aya güneşe tapması bütün düşünen insanlarda akli melekelerini çalıştırmasıyla, Allah'ın dışında tağutların müşriklerin ortaya koyduğu kuralları aşarak, mezheplerin meşreplerin fetvalarını delerek sadece ve sadece Allah'ın koyduğu kuralları yaşamın ilkesi haline getirmektir. 

He şeyin bir doğrusu olduğu gibi, her şeyin bir yanlışı da vardır. İşte ilim ve hikmet sahibi olan insanlar, Allah’a inanıp onun gönderdiği vahiylerin çerçevesinde hareket etmek o yolda yürümektedirler.

109/4- "Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim."

Evet, bir peygamber aynel yakin hakkel yakin ilmen yakin doğru yolu bulmuşken puta tapıcıların yoluna gidecek değildir.

18/14- Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) raptetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; İlah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız."

Bu Ayetleri verirken, Allah'ın tanımlamış olduğu yolda dosdoğru yürümek bedel olarak canı malını ne varsa ortaya koymak demektir. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah'ın insanlara korkutucu ve müjdeci olarak gönderdiği bütün nebiler ve resuller işkence ve zulüm görmüşlerdir. 

Onların büyük bir kısmını öldürmüşler, bir kısmın da yerlerinden yurtlarında sürmüşlerdir. Dünya hayatı bir imtihan ve denenme salonudur. Allah’ın insanlara vahyin gönderilmesi dışında özel bir yardımı yoktur. İnkâr edenlerin karşısında ben sizin taptıklarınıza tapmam demek her baba yiğidin harcı değildir. Bu sözü söyleyebilmek için her şeyini ölüm de dâhil kozları paylaşmak için ortaya koymak gerekir.

3/194- "Rabbimiz, elçilerine vaat ettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, vaadine muhalefet etmeyensin."

3/195- Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevap verdi: "Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah Katından bir karşılık (sevap)tır (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun Katındadır."

Bu gün dünya üzerinde devletlerin başında olanlar, ya ateist deist, ya da ehli kitap konumunda olanlardır. Allah'ın koyduğu kurallar çerçevesinde yönetilen bir tek devlet yoktur. 

Rabbim Allah diyen her Müslüman mutlaka ya hapse atılıyor, ya da yerinden yurdundan sürgün edilip öldürülüyor. Nüfus cüzdanında dini İslam yazan ülkelerde sansür uygulanmadan Allah'ın emirlerinin camilerinde mescitlerinde anlatılmasına müsaade edilmez ve edilmemektedir de.

Kafirun suresi mekki bir suredir. Müslümanlar daha ilk adımlarını vahyin sesini orada haykırmaya başlamışlardı. "Ben sizin taptıklarınıza tapmam." Demek her halde kolay bir iş ve söylem değildi. Düzene bu ifade ile kafa tutmak onların halkı köleleştirme-sine zaafa uğratılarak bir takım yapmacık ilahlara kul köle olmaya karşı kıyam etmek baş kaldırmak demekti. Allah tan başka ilah yok demek ben sizin koyduğun kuralları tanımıyorum ben ancak yerlerin ve göklerin yaratıcısı olan Allah'a kul ve ibadet ediyorum demektir.

Bunları söyleyebilmek de yürek ister. Vahyi getiren Allah'ın resulünü etten duvarla örerek onu canları pahasına Müslüman olanlar korumamış olsalardı. Allah resulü de mesajını yayamadan insanlara örnek alacakları bir hayatı sergileyemeden öldürülür giderdi. Din gününün maliki Allah ahiret âleminde iman eden ve Salih amel işleyenlerin karşılığını haksızlığa uğratılmadan tas tamam verecektir.

Mekke toplumunda bir tane insan çıkıp da la ilahe illallah dediği zaman öldürülüyordu. Ama şimdi la ilahe illallah diyen insanlara neden kılına bile dokunmuyorlar? Asıl korku Allah'ın emirlerinin söylemden eyleme geçtiği zaman çatışma kavga başlamaktadır. Ne kelimeyi söyleyende ne de bu kelimeyi duyan otoritede şuur vardır.

3/20- Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.

109/5- "Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz."

Evet, ben sizin taptıklarınıza tapmam çünkü beni yoktan var eden yerleri ve gökleri yaratan Allah'ın rabliğini kabul etme ferasetin vermiş iken, kendisine de başkalarına da faydası olmayan yaratıklara mı tapayım? Siz de o basit basit ilahları kendinize rab olarak kabullenmişsiniz sizin beyin antenleriniz kapanmış doğruyu göremediğinizden dolayı siz de benim rabbime tapacak değilsiniz.

109/6- "Sizin dininiz size, benim dinim bana."

İman edenlerle iman etmeyenlerin dünya hayatındaki yaşam profilini kuran şu ayetlerle ne güzel izah etmiştir.

10/41- Eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki: "Benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarımdan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım."

10/42- Onlardan seni dinleyecekler vardır. Ama hiç duymayan -sağırlara -üstelik hiç akılları ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?

10/43- Ve sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın?

10/44- Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.

10/45- Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete ermiş (kimseler) değildi.

10/46- Onlara vaat ettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya senin hayatına son veririz (de görmen Ahirete kalır.) Onların dönüşleri bizedir, sonra Allah işlediklerine şahiddir.

Allah, “Sizin dininiz size, benim dinim bana." Diye söyletmekle dünya hayatında insanların sonuçlarına katlanmak koşulu ile istedikleri dine girme ve yaşama özgürlüğü tanımaktadır.

Bu gün dünya insanlarının vahyin özünü kavrayamadıklarının altındaki hikmet burada yatmaktadır. İslam ayrı ayrı dinlerdeki insanlar başka dinlerdeki insanların özgürlüklerine saldırmadıkları sürece onların dinlerini korumayı bir ibadet telakki eder. Kuran'ın emirlerinin rafa kaldırıldığı çağda talihsizdir ki dünya Kuran gibi bir nimetin kadrini kıymetini bilememişlerdir.

İslam’ın temel hedefi halife olarak yaratılan insanları Müslüman etmek değil, kendi din anlayışlarını kendilerine verilerek esenlik içerisinde insanların doğru ile yanlışlarının mukayese edebilme imkânın oluşturulduğu Selma ermesidir.

O zaman bu dünya hayatı bir denenme bir sınanma yeridir. Allah size de akıl fikir vermiş bana da akıl fikir vermiştir kimse kimsenin yaptığından dolayı sorguya çekilmeyecektir. Benim üzerime düşen görev yükümlülük size bu haberi duyurmaktır. Sizin üzerinize düşen görev de bu haberi işittikten sonra sizin de onu hayatınıza uygulamaktır.

2/272- Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır, olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak Allah'ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz -haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın- size eksiksizce ödenecektir.

Kuran insanların kendi özgür iradeleriyle din seçen insanlarla asla mücadele etmeyi onlarla savaş yapmayı emretmez. Ancak mustazaf olanların dinlerini elinden alarak onları köleleştiren ve özgürlüklerini elinden alarak kendi zulümlerini onlara üzerine uygulayanlarla mücadele edilmesini ister.

Evet, sizin dininiz size, benim dinim bana derken Allah bunu murat etmektedir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

30 Ekim 2011 Pazar

17-MAUN SURESİNİN TEFSİRİ




Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla!

Maun suresi nüzul sırasına göre on yedinci Kuran sıralamasına göre de yüz yedinci ayet olup. Yedi ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur.

Maun suresinde iki tip insanlara dikkat çekilmektedir. Birincisi Ahiret âlemini yalanlayan yeryüzünde bungunculuk çıkaran ekini ve nesli yok eden insan tipleri. Bu tip insanların günümüz toplumlarında karşılığı ateistler ve deistlerdir.

İkinci tip insanlar ise namaz kıldığı halde namazlarını kendi kötülüklerini örtmek için kullanan insan tipleridir. Bunların günümüz toplumlarında karşılığı da, Ehli kitap ve münafık olan insanlardır.

Görüldüğü gibi, insanların söylemlerinden ziyade onların söylediklerinin pratik hayatla uyum sağlayıp sağlamadığı önem arz etmektedir.

107/1- Dini yalanlayanı gördün mü?

Buradaki bahsedilen din Allah'ın nebiler aracılığı ile gönderdiği vahiy orijinli dindir. Din bilindiği gibi; Yaşam biçimi hayat tarzıdır. Temelde iki kısma ayrılmaktadır. Birincisi Allahın dünya hayatında insanlar için önerdiği peygamberler aracılığı ile gönderdiği yaşam biçimi hayat tarzıdır. İkincisi ise insanları vahiy orijinli dinin dışında yüzlerce binlerce birbirlerinden farklı yaşam biçimi hayat tarzı olan dinlerdir.

Dünyayı ve evreni Allah yaratarak nasıl bir düzen koyup fesat çıkmadan sürekli bir düzen içerisinde seyir izliyorsa, insanların da kendi aralarında bozgunculuk çıkarmadan peygamberlerle göndermiş olduğu din ile hayat bulsalardı insanlar arasında mükemmel bir düzen içerisinde intizamlı bir yaşam oluşacaktı. 

Maalesef insanlar Allah’ın gönderdiği dini yalanlayarak kendi akıllarından bir takım kanunlar çıkararak dünya hayatında insanlar arasına din oluşturmaya çalışmışlardır. Bu da ne kadar insanlar bildim dese de gerek akili zaaflarından gerekse de nefsanî arzulara yenik düşerek bir takım arazlar ortaya çıkmakta yeryüzünü insanlar kendi elleriyle fesada uğratmaktadırlar.

O zaman iki yol iki din vardır. Demekle haksızlık yapmış olmayız herhalde. Birincisi Allah’ın insanlara sunduğu din bu dinde olanlara rabbani yolda olanlar denmektedir. Bu dinin adı İslam’dır. Allah katında hüsnü kabul görecek ve insanların kurtuluşlarına vesile olacak din de budur.

5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) 

Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

“size din olarak İslam'ı seçip-beğendim.” Bu dinin kurallarını yalanlayanlar Müslüman olmayanlardır. Bu dinin kurallarını çiğneyen yetimi itip kakan açları doyurmayan sadece kendi zevklerini ilah edinen insanlardır. Bu gün İslam’ın dışında bir takım insanların yaşam biçimlerini düzenleyen toplumlar deneme yanılma yoluyla bir takım evrelerden geçerek son aşaması olan demokrasi adı altında ortaya attıkları din kuranla karşılaştırıldığı zaman ne kadar basit ve gerilerde kaldığını akledenler rahatlıkla fark ederler.

Vahiy ehli olan insanlarla vahiy ehli olmayan münafık ve kâfirlerin fotoğrafını kuran şöyle ortaya koymaktadır.

2/ 2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

2/3- Onlar, gayb’e inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve Ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.

2/5- İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
***
2/6- Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar.
2/7- Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlaradır.
****
2/8- İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir.

2/9- (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller.

2/10- Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır.

2/11- Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler.

2/12- Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.

2/13- Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.

2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz."

2/15- (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.

2/16- İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alış-verişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır.
****
Bakara suresinin ikinci ayetinden altıncı ayete kadar olan bölüm İman eden ve Salih amel işleyen Müslüman olanların konumunu bize tasvir etmektedir. Onlar Allah’ın rabliğine iman etmiş ölümü dirimi hayatı yerlerin ve göklerin rabbi olan Allah'a ait olduğunun şuuruna müdrik olanların yaşam tarzlarıdır.

Bakara suresi altı ve yedinci ayetlerde bahsedilen ateist ve deist olanları tasvir etmektedir. Onlar Allah’a peygamberlerine kitaplarına meleklerine iman etmeyen sadece yaşamın dünyadan ibaret olduğunu sanan inkâr edenlerdir.

Ahiret âlemine iman etmemeleri nedeniyle’de Allah’tan nebiler aracılığı ile gelen vahiyleri, ahiret alemi olduğunu kabul etmemektedirler. Bu sebeple onların müşrik hali bir türlü kendi çeperlerini yarıp dışarı çıkamadıklarından gözleri olduğu halde görmeyen kulakları olduğu halde işitmeyen kalpleri olduğu halde hissetmeyen ve mühürlenmiş olan insan olarak Kuran'da tanımlanmışlardır.

Bakara suresi sekizinci ayetten on altıcı ayete kadar da münafık olanların tasvirini yapmaktadır. Onların namaz kılışları sadece kendilerini ve iman edenleri kandırmak ve Müslümanların nimetlerinden istifade etmek için Müslüman kılığında kâfir ve şeytan olanlardır. Dikkat ederseniz ayette ifade edilen tanım bunu en güzel bir şekilde açıklamaktadır.

“İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz” Peygamberimizin Mekke döneminde iman edenler içerisinde münafık olan yoktu. ve olamazdı da. 

Çünkü Müslüman kelimesini kullanmak ölümü riske almak demekti. Müslüman olanlar orada kızgın kumlara gömülüyor. Bacakları zıt yönde gitmeye kılavuzlanmış develere bağlanarak gövdelerinden ayrılıp öldürülüyorlardı. Sadece rabbim Allahtır demeleri yüzünden bu eziyet ve işkence onlara reva görülüyordu.

22/ 40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

“Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar.”burada kuran bir meseleye dikkat çekmektedir. Allah'ı Kabul etmekle Allah’ın rabliğini kabul etmek ayrı şeylerdir. 

Allah'ın rabliğini kabul etmek onun nebiler arcılığı ile gönderdiği vahiylerin gözetiminde hayatı yaşamaktır. Mekke müşrikleri genelde Allah'ı kabul ediyorlardı. Ama Allah'ı Rab ilah olarak kabul etmeyip Allah'ın dışında kendilerini yöneten ideolojilere inanıp onları kendilerine din ediniyorlardı.

43/ 7- Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.

43/8- Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.

43/9- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler.

Bu gün bu tip insanların karşılığı deist olanlardır. Yani Allah vardır. Ve büyüktür. Yerleri ve gökleri yaratandır. Ama Allah insanlar içerisinden bir nebi seçmez kitap göndermez ahiret alemi diye bir olay da yoktur. Biz sadece dünya hayatında yaşarız ve ölürüz yeniden dirilecek değiliz derler. Din insanların vicdanlarıyla Allah arasında olan bir olgudur. 

Onu yaşamla alakası yoktur demektedirler. İşte bunun sonucu olarak laiklik, demokrasi türemiştir. Allah'ı yerlerin ve göklerin yaratıcısı olarak kabul ederler ama Allah'ın insanlara yaşam kılavuzu olarak sunduğu kitapları kabul etmezler. Daha doğrusu Allah'ı kendi işlerine karıştırmazlar. Tabiri caizse Allah Allahlığını yapsın derler.

Bu gün batı toplumlarında Hristiyan ve Yahudilik ne kadar yanlış bir din olsa da toplumun yaşamından uzaklaştırılmış, çok az bir kısmı dışında yozlaşmış olan ehli kitabı kabul eden batılı yoktur. Zaten onların dünyaya bakış tarzını Hristiyanlığın ve Yahudiliğin anlattığı din anlayışı tatmin etmemektedir.

Din deyince akla sadece semavi dinler akla gelmemelidir. Her mezhep her ideoloji her dinsizlik bile dindir. Ama doğru olan insanlara dünya ve ahiret mutluluğu saçan din rabbin insanlara gönderdiği dindir. O dinin adı da Allah katında İslam’dır. O dine tabi olanların adı da Müslüman’dır.

107/2- İşte yetimi itip-kakan;

Rabbin ortaya koyduğu dinin dışında din edinenler, hayata bakarken de rabbin penceresinden bakamayan olayları kısa vadelerde çözmek isteyen gelecekleri göremeyen insanlardır. Onlar yeni bir yaratılış ve hesaba çekilişi kavrayamadıkları için o anlık zevkleri lüks hayat peşindedirler. 

Bu sebeple lüks hayat peşinde olanlar kendilerine dünyalık zarar verecek olanlara selamlaşmayı bile keserler. Bu gün insanlara değer verirken makamı mevkisine göre değer verilmektedir. Ne zaman onların kendi ellerinin öne sürdüklerinden dolayı tepe taklak gitseler. Etrafında dostları kalmaz. Asıl dost kara günde belli olur. İnsan eğer Müslümanım sözünde samimi ise bir dostunun başına gelen bir felaketten dolayı ondan uzaklaşmaz aksine ona yaklaşırlar. Yaklaşırlar ki, ona zorluklarına destek olarak o zorluklarını aşmasında ona güç katarak onları rahatlatırlar.

Ama şu anda toplumlarda makam mevki zenginlik varsa hürmet ve destek de vardır. Makam mevki zenginlik gitmişse sevgi ve hürmet de kaybolmuştur. İşte iflas edenler çocuklarını kaybedenler toplumların bu tutum ve davranışları yüzünden psikolojik bunalıma girerek intihar etmektedirler.

Nasrettin Hocanın kürküyle yemeğe gittiğinde ona yapılan hürmet ve iltifatın kendisine değil onun kürküne olduğunu anlatmak için kürkünün bir ibriğinden tutarak “ ye kürküm ye!” Demesi olayı ne kadar güzel anlatmaktadır.

107/3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.

2/ 83- Hani İsrailoğullarından, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hala) yüz çeviriyorsunuz.

Dünya hayatında iman eden ve Salih amel işleyenler Allah'a teslim olanlardır. Allah'a teslim olanların ise malları canları Allah’a aittir. Onlar kendi reylerine göre hareket edemezler. Onlar ancak Allah’ın tanımladığı şekilde hayat yaşarlar ve yaşamak zorundadırlar. Kâfir ve müşrik olanlar ise onlar mallarının ve canlarının kendilerinin olduğunu sanırlar. Ve böylece yanında birisi açlıktan dolayı ölse onun umurunda bile olmaz. Onlar için mal ve can ölümsüzleştirilmiştir 

hiç ölmeyeceklerini Allah’ın verdiği bu nimetlerden hiçbir zaman hesaba çekilmeyeceklerini sanırlar. Hem yoksulu hem yetimi itip kalkarlar. Onlarla alay ederler. Onlar Allah'ın kendilerine mal verilip denenmeleri ve onları doyurmak için gönderildiğini fark etmezler. Yaratılmış olan insanlar, Allah'a kulluk yapmakla görevlidirler. Yetimi itip kakmak değildi. onları kollayıp gözetlemekle onlardan sorumlu idiler. Bakınız insanlara örnek olarak gönderdiği nebilerden Allah ne istemektedir.

6/161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine O, müşriklerden değildi."

6/162- De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."

6/163- "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim."

Şimdi sıra geldi namaz kılıp kıldıkları namaz gırtlağından aşağı gitmeyen kâfir olup da Müslüman görünmek isteyen münafıklara.

107/4- İşte (şu) namaz kılanların vay haline,

Nisa suresinde münafıkların profilini kuran şöyle çizmektedir.

4/139- Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır.

4/140- O, size Kitapta: "Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kâfirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır.

4/141- Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah'tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: "Sizinle birlikte değil miydik?" derler. Ama kâfirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı, müminlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kâfirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.

4/142- Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları alda tandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar.

4/143- Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla, Allah kimi saptırırsa, artık sen ona yol bulamazsın.

Aklıma lise yıllarında ülke solcularla milliyetçiliğin cirit attığı dönemlerde (1970) herkes safını belirlemiş ortada kalan neredeyse kalmamış durumdaydı. Solcu olanlar kendilerine göre kurtarılmış bölge olarak ilan ettikleri yerde yoldan geçen birisini çağırarak o da o çağıranların safının ne taraf olduğunu bilmezse kendisini kurtaracak en ideal çözüm yolunu hiçbir tarafta olamadığını söylemesiydi. 

Onlar da gel bakalım bizim safa katıl dediklerinde kendi diniyle uyuşmayan bir gurup içerisinde bulunmak istemediğinde eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyordu. Eğer o kendi saflarına almak isteyen milliyetçi gurup ise onlar kendi saflarına gelmek istemezse onlardan dayak yiyordu. Yani ya onlardan olacaksın bir safta onlarla beraber çarpışacaksın ya da öldürülecek veya dayak yiyeceksin orta yolda kalmak yoktur.

Ya rabbani yol vardır. ya da gayri rabbani yol vardır. Bunların yaşam biçimleri hayata bakış tarzları tamamen bir birine zıttır. Negatif ve pozitif gibidirler. Yaşamla ölüm arasında bir denenme sonucunda insan kendi safını belirlemeden Allah onu öldürmeyecektir. 

Bir vücutta iki kalp yoktur. Ya insan iman eder ya da iman etmez. İman ederse hayatta onu bir takım sorumluluklar beklemektedir. İman etmezse de kendi yolunda onu bir takım sorumluluklar beklemektedir. İman edenler Allah yolunda hayatlarını düzenlerler. İnkâr edenler de şeytan yolunda hayatlarını düzenlerler.

4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

107/5- Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar,

Namaz; Dünya hayatında insanların yaşamlarının attığı her adımdan konuştuğu her sözden yaptığı her davranışın Allah'a karşı sorumluluğun bilincinde olarak yaşanan hayatın Allah adına koyduğu kurallara uyarak anlam kazanmasıdır. Günün belirlenmiş vakitlerde de doğru kılavuz lanmış bir hayatı da ritüel olarak tekmilini vermektir.

Namazı ile uyum sağlamayan bir yaşamın Allah katında hiçbir anlam ve önemi yoktur. Bir adam hem namaz kılıp hem de fuhuş içki kumar gibi Allah’ın yasakladığı davranışları yapamaz. Bunları yaparken namaz kılıyorsa onun başka bir amacı olduğunu gösterir.

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

Eğer kıldığı namaz onu kötülüklerden kirlenmiş bilgi ve davranışlardan uzaklaştırmıyorsa onun namaz kılışı Allah katında yürek acısı olacaktır. Çünkü namaz kötülüklerden alıkoyar.

29/45- Sana Kitap'tan vahy edileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür Allah, yaptıklarınızı bilir.

Demek ki bir adam namaz kılıp da namazla uyuşmayan hal ve hareketlerde bulunuyorsa o adam yanılgıdadır.

107/6- Onlar gösteriş yapmaktadırlar.

Namazı gösteriş için yapanlar münafık olanlardır.

2/264- Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.

107/7- Ve ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemektedirler.

Abdestli kapitalizmim sözü bu tip insanlara ait olanlardır. İnançlarını dünya hayatında mazlum insanları ezmek onların güçlerinden istifade etmek için kullananlardır. İnandım diyorsa yetimlerin yoksulların onun varlığından kazanmış olduğu mallardan harcamaması gerekir. İman edip cimrileşip, yiyicilik biriktirme yaparsa Allah bunlardan hiç hoşlanmamaktadır.

57/24- Ki onlar, cimrilik ederler ve insanlara cimriliği emr (tavsiye) ederler. Her kim yüz çevirirse, artık şüphesiz Allah, Ğaniy (hiçbir şeye muhtaç olmayan), Hamid (övülmeye layık olan) O'dur.

Allah malları kendi mülkünden insanları denemek için vermiştir. Fakirin yoksulun hakkını verip vermeyeceğini gözlemektedir. Kim kendi eliyle verirse kendisiyle gidecek olan sadece odur.

Çalışmak bizden Tevfik Allah’tandır. Doğrular Allaha yanlışlar ise bize aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

28 Ekim 2011 Cuma

16-TEKASÜR SURESİNİN TEFSİRİ.


Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla!

Tekasür suresi nüzul sırasına göre on altı, Kuran sıralamasına göre de yüz ikinci sure olup, sekiz ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur

102/1- (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.'

Allah insanları dünya hayatına kendisine ibadet ve kulluk yapmaları için göndermiştir. Yine ayette Allah’ın insanların yanlış gidişatına bir sitemi var.” Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.'” Allah dünyada ve kâinatta ne varsa hepsini insanoğlu için yaratmıştır. Ama her yaratılmış olan varlığın kendisine göre bir yeri değeri ve ölçüsü vardır. 

İşte insanların Allah’ın varlıklara koymuş olduğu değeri, İnsanlardan o varlıklara verilen değerin altında ve üzerinde bir değer vermesi, o varlığı konulduğu yerinden kaldırarak, yeryüzünde düzenin bozulmasına zemin hazırlamış olmaktadır. Allah ise Dünya hayatını emanet ettiği insanlara kâinatı bozmamalarını eşyanın değerini yerinden oynatmamalarını kelimeleri konuldukları yerden kaldırmamalarını istemektedir.

5/ 12- Andolsun, Allah İsrailoğulları'ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."

5/13- Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.

5/14- Ve: "Biz Hıristiyanlarız" diyenlerden kesin söz (misak) almıştık. Sonunda onlar kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. Böylece Biz de, kıyamete kadar aralarında kin ve düşmanlık saldık. Allah, yapa geldikleri şeyi onlara haber verecektir.

Konu içerisinde vahyin kontrolüne girmiş olan Müslümanlar ve ona uyanlarla Allah ahitleştiğini söylüyor. Ve onlara şu şartlara uydukları takdirde cennet vaat ediyor.

“Ve Allah onlara: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."

Bu şartlara uymayanlar için kelimeleri konulan yerden oynatma olarak söz ediliyor.

“Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular.”

Genelde kibirlenen ve gururlananlar toplumların önde gelen müstekbirlerdir. Peygamberler toplumlara uyarıcı olarak geldiklerinde dinin önde gelenleri karşı çıkmışlardır. Asıl bozgunculuk yapanlar onlar ve onları takip eden yandaşlarıdır.

17/16- Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.

Helak; kibir ve gurur sahibi olanların Allah'ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiylere karşı gözleri olduğu halde göremeyen kulakları olduğu halde işitmeyen ve kalplerinin de tamamen hissetmemesi kendi kendileri kalplerini mühürlemesi anlamında kullanılmıştır.

7/179- Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.

Dünya hayatında Allahın özel bir cezası yoktur. İnsanlar doğumla ölüm arasında kendilerine verilen zaman dilimi içerisinde en son vermiş olduğu kararla hangi yola gitmişse o gittiği yol üzerinde ahiret âleminde karşılık görecektir. Ya iman eden Salih amel işleyen olarak, ya da inkâr eden ve zulmeden olarak yerini alacaklardır.her insanın gitmiş olduğu yollar netleşecek ve ahiret âleminde kişilerin kendi ellerinin yaptıkları sonucunda vermiş oldukları karar değişikliğe uğratılmayacaktır.

102/2- "Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü."

Dünya hayatında kâfir ve zalim olanların yanlış davranışları onları öyle hale getirdi ki, Boyunlarına takılan tasmalar onları ölünceye kadar doğru yola gelemediler.

Mal tutkusu ve çokluğu onları öyle bağımlı hale getirmektedir ki, Dünya hayatında açlar susuzlar kendi yüklerini taşıyamayanlar olduğu halde, bunların sorumlulukları varlıklı insanların verildiği halde maalesef onlara karşı duyarsız kalmaları onları asla rabbani yola gelmelerine o davranışları engel olmaktadır.

102/3- Hayır; ileride bileceksiniz.

İnsanlar yanlış gidişlerinin yanlışlıklarını mutlaka ahiret âleminde görüşlerin keskin olduğu zamanda bileceklerdir.

50/ 22- "Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir."

İnsanlar iman etmedikler, ahiret âlemi ile ilgili bilgiler, gözlerinin üzerindeki perde kaldırılarak artık açık ve net olarak göreceklerdir.

102/4- Yine hayır; ileride bileceksiniz.

Mananın anlam ve önemine dikkat çekmek için ifadeyi tekrarlamaktadır.

102/5- Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız,


Eğer İnsanlar ahiret âlemi ile ilgili bilgileri kesin bilgi ile bilmiş olsalardı, Dünya hayatında yapmış oldukları yanlış davranışlardan kaçınarak kendilerine çeki düzen verirlerdi.

102/6- Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz.

2/ 212- İnkâr edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.

102/7- Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne'l Yakîn) görmüş olacaksınız.

Nebiler Vahye muhatap olan insanlardır. Onlar gelecekte insanların başlarına gelmeden önce felaketleri Allah'ın bilgilendirmeleriyle uyarıp, dünya hayatında o felaketlere karşı insanları tedbir almaya davet etmektedirler. Dünya hayatını da ahiret hayatını da yaratan Allahtır. Allah için yaratılıp da bilinemeyecek hiçbir şey yoktur. Allah'a göre zaman yoktur. Zaman bize göre geçmiş an ve gelecek olarak algılanır. Bu sebeple insanların yaratılıp belki milyarlarca yıl geçmesine rağmen Allah'a göre o zaman sıfır hükmündedir.

Kuran bize Dünya hayatında Allah'a kulluk görevini yerine getirmeyen insanların karşılaşacakları sonuçları bize anlatırken şöyle bir fotoğraf çizmektedir.

74/ 40- Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.

74/41- Suçlu-günahkarları;

74/42- "Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?"

74/43- Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler.

74/44- "Yoksula yedirmezdik."

74/45- "(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik."

74/46- "Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk.

İnsanların bir şey hakkında bilgi sahibi olabilmeleri için onların da o belalara uğratılması gerekmez. Şu andaki Van’daki depremde binaların 7,2 şiddetine dayanamayıp yıkılmaları sonucunda altına kalarak öldüklerini gören insanlar bu şiddetten daha büyük şiddete dayanıklı binalar yaparak ders almalarını bilmelidirler. İllaki yakınları çocukları öldüğü zaman bundan ders alması gerekmez. 

İnsanlar hangi sağlıksız beslenme sonucunda başlarına gelen hastalıklardan kendilerini nasıl koruyacaklarını uzman diyetisyenlerden öğrenerek rahatsız olmadan buna çare bulabilirler. Aynen onun gibi, insanlar illaki geri dönüşü mümkün olmayan ahiret âleminde başlarına gelecek olan azabı gördükleri zaman ahiret hayatındaki bilgiyi öğrenmeleri yerine işte yerleri ve gökleri yaratan Allah öyle bir durumla karşı karşıya gelmeden bize nebiler aracılığı ile bilgileri vermektedir.

Azabı gördüğün zaman kurtulmak için isteklerde bulunmak için alternatifler sıralayacağıma, o konuma gelmeden önce dünya hayatında tedbirlerini alarak oraya girilmesi herhalde aklını kullananlar için en ideal olanıdır.

6/ 130- Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şahadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler.

6/131- Bu, halkı habersizken, Rabbinin ülkeleri zulüm ve helak edici olmadığındandır.

Hiçbir insan akli melekeleri olup da bu uyarıları işitmemiş olsun. Bu mümkün değildir. Ama bazı insanlar nebiler ve resuller aracılığı ile gelen bilgilere kulaklarını açarlar. Ve onlardan yapılması gerekenleri yaparlar. Kaçınılması gerekenlerden de kaçınırlar. Büyük bir çoğunluk ise nebilerin getirdikleri bilgilere karşı kulaklarını tıkarlar. Ve üstelik bu bilgileri getiren nebilere karşı alay ederler. onların bu hakikatleri yaygınlaştırmalarına engel olurlar.

Allah uyarıcı göndermediği bir kavme kesinlikle azap etmez. Uyarılmış bunu duymuş fakat iman etmemiş ve gereğini yerine getirmemiştir. Azap bunlaradır. Aklı olmayan uyarıları algılamayanlara Allah böyle bir ceza vermeyecektir.

Doktor kendisine tedavi için gelen hastasıyla oturur önce söylediklerini ve verdiği reçeteye uymadığı zaman başına gelebilecek sonuçları sıralar. ve neticesini hastanın kendisine bırakır. Eğer hasta kendisini düşünüyorsa doktorun verdiği ilaçları ve tavsiyeleri dinler. Ve rahata erer. bu kendi lehinedir. Ama doktorun verdiği ilaçları ve tavsiyeleri dinlemezse de dertten kurtulamaz. bu da kendi aleyhinedir.

Dünya hayatında Alimlerin alimi, uzmanların uzmanı olan Allah sana bir yaşam reçetesi sunmuştur. Bu reçeteye uygun olarak yaşadığın zaman Dünyada ve ahirette senin kendi lehinedir uymasan da kendi aleyhinedir.

6/ 104- Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim.

102/8- Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz.

İşte ilahi bir mesaj ve ilahi bir tehdit, Ahiret âleminde her insan verilen akıl beden sağlık varlık kadın çocuk makam mevki koltuk şan şöhret aklına ne gelirse Allah'ın sana dünya hayatında vermiş olduğu nimetlerden yerinde kullanıp kullanmadığından hesaba çekilecektir. Dünya yeyip içip yatma yeri değildir.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Ayette bahsedilen emanet dünya hayatında sorumlu ve yükümlü olan tek varlık insandır. İnsanların dışındaki yerler ve gökler Kuran'a göre melek konumuna girmektedir. Onlar dünya hayatında insanların emrine Allah'ın bilgileri kodlayarak, verilmiş varlıklardır. 

Onlar insanlar iyi yola kötü yola da gitseler emirlerine amade olan varlıklardır. İşte o varlıklarda yol seçme şansı ve özgürlüğü yoktur. Yol seçme ve Özgürlüğü inana verilerek insan imtihana tabi tutulmuştur.

İnsanlar öyle ya da böyle hangi yola giderlerse gitsinler denenmektedirler. Allah'a gönderdiği nebilere, kitaplarına ve ahiret gününe iman ettim diyenlerde dünya hayatında inanıp inanmadığını Allah o koşulları yaratarak onları testten geçirmektedir. Savaş yangın kıtlık açlık, ihtiyarlık hastalık bir takım sebepler sunarak her an her koşulda insanlar denenmektedirler. Allah yolunda savaş emredilirse ben savaşa giderim deyip de savaş yazıldığı zaman bakıp duranlar denenmeyi kaybetmiş olanlardır.

3/ 142- Yoksa siz, Allah, içinizden cihat edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

İnsan; konuşlandığı yer olarak bütün davranış biçimleri renkleri cinsleri ırkları ne olursa olsun tabiri yerindeyse ham maddesidir. İmtihana tabi tutulan kâfiri münafığı ve Müslümanı ile hepsinin kaynağı ve ham maddesidir. Bunların hepsi insanların kendi yönelmeleriyle kendilerine sıfat kazandırmışlardır.

Yani Allah kâfirliği münafıklığı Müslüman olmayı yaratmış kimin ne olacağı konusunda insanları özgür iradesine bırakmıştır. Allah kişinin kendisi istemedikçe kimseyi kâfir münafık ve Müslüman yapmaz. O zaman yol seçimini insan kendisi yapmaktadır. Kaderine kimsenin Müslüman kâfir münafık yazılmamıştır. O din seçimindeki kaderini kendisi çizmiştir.

Velhasıl kelam Dünya hayatında insan hangi konuma hangi makamda ise makamına gücüne yapabileceği her ne ise yapıp yapmamasından sorguya çekileceklerdir hiç kimseye bir hurma çekirdeğinin dışındaki lifler kadar haksızlık yapılmayacaktır. Bu yerleri ve gökleri yaratan Allah'ın bir vaadidir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

http//kuranianlamametodu.blogspot.com