2 Ekim 2011 Pazar

ADALET EŞİTLİK İNFAK ÖZGÜRLÜK





RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Bu dört kavramı ayrı ayrı inceleyerek Kuranın anlatmak istediği anlamı yakalamaya çalışalım.

ADALET

4/135- Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

4/136- Ey iman edenler, Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.

Adalet: Farklılıklar halinde yaratılmış olan insanlardan, her mustazaf olan kişinin güçlü bir konuma geldiği zaman kendisine nasıl davranmasını istiyorsa öyle davranış düzenlemesidir. Bir başka deyişle Allahın denemek için dünya hayatında yaratmış olduğu insanları Allahın yarattığı varlıklar arasında her varlığa ait olduğu değeri vermek ve layık olduğu yere yerleştirmektir.

Adaletli davranmak Güçlü olanlara yüklenmiş olan bir sorumluluktur. Kâinat üzerinde hiçbir varlık yoktur ki! İki varlık Birbirinin aynısı olsun, Yağan kar tanelerinden tutun da ağaçların yapraklarından hayvanların erkekli dişili oluşlarından ve her yaratılmış olan varlıkların hangisine bakarsak bakalım mutlaka yaratılışları birbirinin aynısı değildir. Dünya üzerinde bu güne kadar gelmiş geçmiş insanlar da dâhil olmak üzere kıyamete kadar gelecek ve ölecek olan insanların bile Allah parmak uçlarını farklı kılmıştır.

75/3- İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?

75/4- Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.

İnsanların parmak uçları bile aynı ikizler olduğu halde farklı ise, Dünya üzerindeki hangi bir yaratılmış olan iki varlık birbirinin tamamen aynısıdır? Hiç biri hiçbirinin tamamen aynısı değildir. O zaman Allah Yeryüzünde ve kâinatta farklıklar halinde yarattığı insanları güçlü olanların zayıf olanlara karşı adaletli davranmaya, davet ederek denemeye tabi tutmaktadır.

Dünya hayatı Allahın insanlara adalet dağıttığı yer değil, dünya hayatı farklıklılar halinde yaratılanlara karşı, Allah’ın halife olan insanlara adaletli davranmayı emrettiği yerdir.

Pratik hayata baktığımız zaman Zorba olanlar insanlara zulmedenler adaleti ortadan kaldıranlar, hep müstekbir kibirlenmiş gururlanmış servet ve mal çokluğunda boğulmuş olan insanlar arasından çıkmaktadır. Firavunlar, nemrutlar, Ebu cehiller, hep kuranda bu insanların tiplemelerini anlatmaktadır.

17/16- Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.

Allah Katında zengini ile fakiri ile kadını ile erkeği ile beyazı siyahî ile her insan yaratılış olarak hepsi eşittir. Hiç birinin hiç birine karşı üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük insanın sadece bulunmuş olduğu konumda nerde nasıl davranacağını tarif ettiği şekilde davranmasıyla değer kazanmaktadır. Bir başka ifadeyle üstünlük sadece takvadadır.

49/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

“Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır.”

İşte İnsanların denemeye tabii tutulduğu dünyada Allah’ın insanlardan istediği budur. Kesilen kurbanlar, insanların makamları koltukları zenginlikleri cinsiyetleri insanları Allaha ulaştırmaz insanlardan sadece Allaha ulaşan onların güzel davranışlarıdır bir başka deyişle takvalarıdır.

22/ 35- Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.

22/36- İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşçasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkâra ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.

22/37- Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver.

Kişinin kendisinden başlayarak Allah’ın kendisine verdiği emaneti Allah’ın tanımladığı şekilde kendisine zulmetmeden bir ömür boyu ölse de hastalansa da sıkıntılar içerisinde kıvransa da, kendisi üzerinde o konumda ne yapabilecekse insan ondan sorumludur.

2/ 194- Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir.

2/195- Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.

Kuran kişilerin bulunmuş olduğu konumdaki davranış biçimlerinin nasıl olacağını ifrat ve tefride kaçmadan orta bir yol olarak dzayın eder. Kişinin kendisini tehlikeye ateşe atması; ölmek gerektiği zaman ölmemesi, infak etmek gerektiği zaman infak etmemesi, aç kalmak gerekiyorsa aç kalmaması, yerine göre de Allahın verdiği nimetlerden istifade ederek yiyip içmemesi de kişinin kendi kendisini tehlikeye atması demektir.

ADALETLİ DAVRANMAK İNSANLAR İÇİNDİR.

Yeryüzünde ve kâinatta insanlar dışında yaratılmış olan bütün varlıklarda akıl ve irade yoktur. Onlar hayatta kalabilmek için her bir güçlü varlık kendinden zayıf olanlarla hayatta kalmaktadırlar. Otlar ve bitkiler kendi aralarında güçsüz olanların güçlü olanlar karşısında aciz kalışı, güçlü olan bitkiler onun üzerini kaplayarak güneş almasını yağmur almasını engelliyorlarsa, bitkilerin de kendisinden üstün yaratılmış havyalar karşısında yenik düştüklerini görmekteyiz.

Bir taraftan otçul hayvanlar olduğu gibi bir taraftan da hem otçul hem de etçil hayvanlar da olduğunu görmekteyiz. Otçul hayvanlar bitkilerle hayatlarını sürdürürler. Onlar olmasa yaşayamazlar. Bazı hayvanlar da etçildirler. Kendisinden güçsüz zayıf olan hayvanları avlayarak hayatlarını idame ettirirler.

Hayvanlar âlemini incelediğimiz zaman her hayvanın gücünün üstünde hayvanlar olduğunu görürüz. Hani derler ya büyük balık küçük balığı yutar. İşte insanların dışındaki varlıklar bu esas üzerine hayatları bina edilmişlerdir. Ve Programlanmışlardır. Hayvanlar ve bitkilerin bu hayatları akleden insanlar için bir ayettir.

Onlar yapmış oldukları hiçbir davranıştan dolayı sorumlu değillerdir. Onlarda akıl ve irade yoktur. Sadece onlar insanlara hizmet secde için yaratılmışlardır. Ama şu bir gerçek ki insanların dışında yaratılmış olan hiçbir varlık kendisine verilmiş olan bilgiler dışına çıkmazlar her yaratılan varlık kendi görev alanı içerisinde görevlerini eksiksiz idame ettirirler. Bu sebeple Allah onlar için şöyle söylemektedir.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

O zaman attıkları her adımdan konuştukları her sözden yaptıkları her davranıştan sorumlu olan tek varlık insanlardır. İnsanlar kendilerine verilmiş belirli bir zaman dilimi içerisinde imtihana tabi tutulmaktadırlar. Ve Allah halife olarak yarattığı insanları dünya hayatında kendilerine iki yol iki amaç göstererek ve her iki yola gidecek hem eğilimi hem de hizmetkârları da vererek kendi özgürlükleri içerisinde istediği yolda sonucuna katlanmak koşulu istediğini istediği şekilde yapmakla serbest bırakılmışlardır.

Doğru yolda yürümek isteyenlerin yol gösterici olarak kendi bilgilerinden, insanlar arasından nebiler seçerek onlara vahy etmesi sonucunda insanların kendi içlerinden kendilerine örnek olabilecek peygamberler göndermiştir. İşte o peygamberlere uyanlar ile peygamberlere düşman olanları birbirlerinden ayırt etmek için denenmektedirler.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

İnandım diyenleri gerçekten inanıp inanmadığını denemek için Allah dünya hayatında testlere tabi tutmaktadır. Kuranda şeytan ve şeytan izimin misyonu olan inkârcılığı başkaldırıyı zulmü adaletsizliği yaygınlaştırmayı kendisine ilke edinenlerle adaleti rahmanın gönderdiği vahyin ışığında yürüyenleri adeta bir birlerine düşman ederek iki birbirine taban tabana zıt yol karşımıza çıkmaktadır.

Asıl insanlar yaratılış olarak ilk yaratılışlarında meleklerle aynı konumda iken onlar yaratana karşı saygıyı ihtiramı yaparken düşünmeye akletmeye başlamasıyla birlikte bir taraftan rabbin gönderdiği nebi ve resuller, bir taraftan da iblis şeytan ve dostları, ona teklifler sunmaktadırlar. Ama insan öyle bir donanıma sahip ki; kendisi istemedikçe hem rahmanın hem de şeytanın tekliflerine karşı asla onun kararını bozabilecek, gitmek istediği yoldan alıkoyabilecek, hiçbir güç yoktur. Bu sebeple her insan dünya hayatında kendi yolunu kendisi çizmektedir.

Allahın rabliğini kabul edenler, kendilerine nebiler aracılığı ile gelen kitapları rehber olarak kabul ederler. ve etmek zorundadırlar. Akıl sadece onlar için nebilerin getirdikleri mesajları doğru anlayarak hayatına uygulama konusunda gereklidir. 

Yoksa iman etmiş ve teslim olmuş bir Müslüman gelen mesajın doğruluğu ve yanlışlığı konusunda kafa yormaz sadece onu hayatına uygulama konusunda doğru anlayıp anlamadığını test ederek yaşamaya çalışır. Nebilerin ve gönderilmiş olan kitapların Müslüman’ım diyenler için ayrı bir önem ve değeri vardır. Hiçbir söz o mesajın önüne geçemez. Her Müslüman o söz karşısında şapka çıkarmak zorundadır. Değilse inandım demenin bir anlamı yoktur.

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

Hem şoför mahalline bineceksin hem de aynı para, Bu olmaz. İman ettim diyorsan, Artık sen Muttaki yolda yürüyebilmek için, senin yolunu, nasıl yürüyeceğini kuran belirlediğinin bilinmesi gerekir.

6/161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhit) dinine, O, müşriklerden değildi."

6/162- De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah'ındır."

67163- "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim."

Adalet İnsanların kendi kafalarından çıkardıkları tartıları ölçüleri bırakarak yerleri ve gökleri yaratan Allahın koyduğu teraziyle tartacaklarını tartmak, ölçmek demektir. Onun ölçüleriyle tartmak ölçmek de onun gönderdiği kitabı anlamak ve kavramakla ancak mümkün olacaktır. 

İşte asırlardır dünya toplumlarından gizlenerek saklanarak çarpıtılarak kuranın dışındaki kuran tanımlamaları ve buna paralel olarak yanlış din anlayışları kurana saygının kurana imanın fiili olarak ortadan kalktığının göstergesidir.

25/30- Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kuran’ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar."

İnsanlığa ve İslam toplumlarına baktığımız zaman kuranın cisim olarak fotoğrafı ortada olduğu halde, içerik olarak ortadan kaybolmuştur. Kuran diriler için geldiği, iman edenleri doğru bir yöne kılavuzlamak için var olduğu halde, maalesef ölülerin arkasından okunan bir kitap haline getirilmiştir.

36/69- Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kuran'dır.

36/70- (Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kâfirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).

Kuran insanlara bir problemle karşılaştıkları zaman, o problemini çözmek için o konunun uzmanlarına yönelttiği halde, insanlar maalesef kurandan bazı ayetleri muska haline getirerek ilgi ve alakası olmayan hastalıkların devası için boyunlara asarak ondan kurtuluş beklemişlerdir.

Elbette kuran müminler için şifa kaynağıdır. Çünkü senin karşına çıkan problemler karşısında senin nasıl bir yol izlemen gerektiğinin yolunu yöntemini gösterir. Ama bel fıtığına veya şeker hasatlığına veya çıkıklara kuran ayetlerini muska haline getirip asarsan sana hiçbir faydası olmaz.

Her insan beden ve ruh sağlığı yerinde ise sağlıklı insandır. Zaten ruh sağlığı yerinde olmayan insanlar beden sağlığını da kaybetme riski ile karşı karşıyadırlar. Bunların mutlaka birbirleriyle yakından ilişkileri vardır. Hastalıkların iki tip tedavi yöntemi vardır. Ruhsal psikolojik hastalıkların tedavisi psikolog ve psikiyatri’ler tarafından yapılmakta, bedensel arızalar da her vücuttaki organların değişik uzman doktorları vardır. 

Her uzman Doktor, Kendi sahasındaki rahatsızlığı giderdiği, problemi çözdüğü zaman, hasta hala iyileşmemişse, diğer uzmanlar ile hasta bütünsel olarak inceleme altına alınmalıdır. Çünkü organizma bütün insan üzerindeki arızalar kalktığı zaman tekrar görevini düzgün yapmaya başlar. Gerçi bunlar o konun uzmanlarıyla ilgili konular ama konumuzu ilgilendirdiği için yalan yanlış da olsa değinmeye çalıştık.

Kuran Demek ki insanlara şifa oluşundaki hikmet hastalıklara ilaç oluşunu değil, hastalıklardan nasıl kurtulman gerektiğinin yolunu göstermesinde bir şifadır.

41/44- Eğer Biz onu Acemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, Acemi (Arapça olmayan bir dil)mi?" De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir."

“De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır.” Burada kastedilen şifa kalplerdeki rahatsızlıklara şifadır. Yoksa bedeni bir arızaya şifa değildir. Bakınız şifa ile ilgili başka bir ayeti nakledersek ne anlamda kullanıldığı ortaya çıkacaktır.

9/ 13- Yeminlerini bozan, elçiyi (yurdundan) sürmeye çabalayan ve sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer inanıyorsanız, Kendisi'nden korkmanıza Allah daha layıktır.

9/14- Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin ellerinizle azaplandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, müminler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun.

Demek ki; Şifa kuranda kullanırken kalplerdeki marazlardan kurtulmanın ifadesini insanlara sunmaktadır.

Bazı kavramlara açıklama getirmek için bazen böyle dalıp gidiyoruz. Adalet kavramı düşünmede adil, söylemde adil, yaşamda adil, okumada adil, yazmada adil, v.s. olabilmek için yaşamın kuran penceresiyle bakılması gerekir. Allah hem yarattıklarında hem de göndermiş olduğu kitaplarda adaletin en ince ayrıntılarını koyarak o bakışla bakıldığı zaman ancak adil bir bakış yakalanabilir.

Kelimeleri bozmak ve yerinden oynatmak, Allah'ın kâinata yerleştirdiği ve değer verip ölçtüğü bir şeyi, Allah'ın koyduğu değerin altında veya üzerinde bir değer vererek kelimeleri yerinden oynatmak demektir. Bir ayetle örneklendirecek olursak.

5/ 13- Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.

4/ 46- Kimi Yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.

“Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar.” Kelimeleri yerinden oynatmak Allah'ın hem kâinata yerleştirdiği varlıklara hem de Allah'ın gönderdiği vahiylere Allah'ın tanımladığının dışında bir değer verip zan ve tahminde bulunmalarıdır. Bir başka ifadeyle Allah'ın koyduğu bir değeri değiştirmek demektir.


3/ 20- Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.

3/21- Allah'ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.

EŞİTLİK

Kâinat üzeride Allah’ın yarattığı hiçbir şey birbirinin aynı değil ki eşitlik olsun. Bir portakal bahçesinde veya bir elma bahçesinde Aynı toprak aynı tohum aynı gübreleme yapılmış olsa dahi, fidan ve ağaçlar birbirlerinden farklı gelişmekte ve farklı farklı meyveler vermektedirler.. Hatta aynı toprakta yetişen ağaçların meyvelerinde bile farklılıklar oluşmaktadır.

Bir aile içerisinde Aynı Baba ve anneden meydana gelmiş çocuklar arasında cinsiyet farklılıkları olduğu gibi karakter ve davranış farklılıkları da olmaktadır. Hatta aynı aile içerisinden birisi rabbani yolu seçebildiği gibi diğer birisi de şeytani yolu seçebilmektedir. Tıpkı Âdem’in iki oğlu gibi, Biz eşitlik kavramı üzerinde dururken insanlar arasındaki yaratılış ve davranış açısından ele alacağız.

Allah Bütün insanlara yaratılış olarak eşit mesabededir. Herkes zengin olsun fakir olsun kadın olsun erkek olsun kör olsun topal olsun herkes eşittir. Ama onlara yüklenen görev herkesin kendi gücü kadardır. Allah hiç kimseye kendi gücünün üzerinde yük yükleyip yapmalarını emretmemiştir. 

Dünya üzerinde herkes bir tiyatrodaki oyuncular gibidir. Allah her insana birer rol sunmuştur Kim gereği gibi bu rolü onarsa Allah onların ödüllerini eksiksiz olarak ahiret âleminde verecektir. Adalet herkese gücü kadar yük yüklemektir. Eşitlik ise herkesten gücü oranında hizmet beklemektir. Ve notunu da gösterdiği performansa göre vermektir.

HUKUK ÖNÜNDE EŞİTLİK!

İnsanlar erkek kadın, zengin fakir beyaz siyah renk ırk gözetmeden herkes kanun önünde eşit haklara sahiptirler. Bir kişi ödüle layık görüldüğü zaman hangi insan tipinde olursa olsun ayırt edilmeden ödülü verildiği gibi, cezası uygulanması gerektiği zaman hangi insan makamında olursa olsunlar, hak ettiği cezayı sınıf farkı gözetilmeden uygulanması gerekir. Aynı suçtan devletin en üst makamında olan birisi ile bir vatandaş olarak sıradan bir insana uygulanan ceza arasında farklılık olmaması lazımdır. 

“Adalet mülkün temelidir” Sözü bir milletin kalplerindeki rahatsızlıkları kin ve nefreti kaldıran adalettir. Ve insanlara muamele ederken eşit muameledir. Bu iki kelime bir toplumdan kalmadığı sürece o toplum ayakta kalabilir. Konunun demokratik ve laik ülkelerde uygulanan eşitlik kavramını ben hâkim savcı ve yargıçlara bırakıyorum. Ben asıl Allah'ın verdiği adalet ve eşitlik kavramı üzerinde durmak istiyorum.

ÖZGÜRLÜK
İnsanların kendilerine ait olan din ve yaşam biçimlerini, Başkalarının din ve yaşam biçimlerinin sınırını ihlal etmeden, istedikleri gibi ifade edebilme ve yaşayabilme hürriyetidir. Ama insanlar içerisinde kendi hürriyetlerini başkalarının hürriyetlerini ihlal ederek onun dinine yaşam alanına girerek yerlerinden yurtlarından sürecek kadar bayağılaşmakta ve saldırmaktadırlar.

İşte asıl sorun burada başlamaktadır. Rab olan Allah insanlara dünya hayatında nebiler ve resuller aracılığı ile dünyayı kullanma kılavuzu göndermiştir. Rabbin yolunu seçenler ise bu Kılavuza göre hayatlarını düzenlemek ve yaşamak zorundadır. Hak ve adalet duygusu her insanın kendi öz yapısında olduğu gibi, hak ve adalet duygusuna düşman olan onun yeşermesine engel olan bir nefis ve iblis olgusu da her insanın yapısında bulunmaktadır. 

Bu iki yaşam farklılığı insanın kendi içerisinde savaşarak herhangi birisinin üstünlüğü ile sonuçlanmaktadır. Nefsin iblisin kontrolünde olan insanlar başka dinlerde olan insanların kendi özgürlük alanları içerisinde yaşamalarına tahammül edemezler. Bunların işleri güçler bozgunculuk çıkarmak ve ekini ve nesli yok etmektir.

Takva sahibi olan insanlar yaşamın ilkelerini yerleri ve gökleri yaratan Allah'tan alırlar. Onlar kendi nefislerine karşı takva iktidarını kurmuşlar vahyin eğitimi altında hayatlarını yönlendirmede karar almışlardır. 

Onlar bir davranışta bulunacakları zaman vahye uygun olup olmadığının testini yaparlar. İşte Allah onlara kesinlikle başkalarının ekinlerini ve nesillerini yok etmeyin yeryüzünde bozgunculuk yapmayın, adam öldürmeyin kan dökmeyin zina etmeyin namazlarınızı kılın yetime kötü davranmayın kazandığınız mallardan ihtiyaç sahiplerinin de hakkı vardır. Onlara ihtiyaç fazlası olan mallarınızdan verin diye daha birçok görevler vermektedir.

Kişinin veya kişilerin bu güzellikleri yaşaya bilmeleri için güçlü olmak iktidar sahibi olmak zorundadır. Bazı kardeşlerimizin İslam’da devlet yoktur anlayışlarına üzülüyorum. Neden şeytani düşüncede olanların devleti oluyor da rahmani yolda yürüyenlerin devleti olmasın. Hakkı yaşayabilmek için şeytanın saldırılarına karşı korunabilmek için kötülüklere karşı net ve saf duruşunu göstererek güç ve iktidar olunmasın?

Devlet olmak, iktidar sahibi olmak, başka mustazaf insanları köleleştirmek onların zaafından istifade etmek için değil, bilakis onları zalim olan firavunlara karşı özgürlüklerini korumak içindir. Allah devleti iblisin şeytanın yolunda gidenlerin şerrinden kurtulmak onlara karşı güç ve kuvvet olmak için gerekeli olduğunu vurgulamaktadır.

17/59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.

Ayette verilmek istenen temel mesaj bozgunculuk yapanları dize getirmek onların yanlışlık yapmalarına fırsat tanımamak içindir. Allah hiçbir zaman kuranda savaş açmaya insanları asla teşvik etmemiş Rab yolunda olanların da savaşı ilk başlatan olmalarını da istememiştir. 

Hiç kimse başkalarının yaşamlarına karışmasın. İnsanlar hangi dinden hangi ırktan hangi meşrepten hangi tarikattan olurlarsa olsunlar edeplice terbiyelice kendi dinlerinde beğendikleri gibi yaşasınlar düşünsünler. ama asla başkalarının düşünme ve yaşam biçimlerine müdahalede bulunmasınlar. İşte özgürlük budur. İşte insanların ortak istedikleri budur. Kim kendi hayatına karışılmasını ister?

İslam zaten barış ve esenlik dinidir. İslam adı altında kimse İslamı savaş ve zulüm dini haline dönüştürmeye hakkı yoktur. Kuran yeryüzündeki bütün insanları Müslüman etmek için cihat etmeye değil, kuran yeryüzündeki bütün insanları emin ve esenlik içerisinde yaşamlarını güven altına almak için cehde davet eder. 

İnsanların elbette Allah ile kullar arasında yapmaları uymaları gereken kurallar vardır. İşte bu kurallar kendileri içindir kim. bu kurallara uygun olarak hayat sürerse onların kendi kazandıkları kendi lehlerine, kaybettikleri de kendi aleyhi nedir. Muttaki olan bir insanın veya devletin görevi, ayrı din ve yaşam biçiminde olanlara kuranın o güzel hayat projesini söylem ve eylemleriyle teklif olarak sunmaktır.

Kuranda “sen onlar üzerinde bir vekil değilsin senin görevin sadece onlara sana gelen mesajı duyurmaktır” Peygamberlerin insanlar üzerinde zorlayıcı bir güçleri olmadığı gibi zalim olanların da insanlar üzerinde yol seçmede zorlayıcı bir güçleri yoktur. Allah her insana, doğruyu yanlışı ayırıp hangi yolda gidip gitmeyeceği kararını kendisine vermişse, başkalarının onu tercih ettiği yolda yürümesine saldırgan olmadığı sürece cebri olarak müdahale etme hakkı yoktur.

Muttaki olanlar ister şahıs olarak isterse de örgütlenmiş teşkilatlanmış bir devlet olarak Güç ve iktidar olduklarında Allah'ın koyduğu ilkeleri Allah'ın istediği gibi uygulama alanına sokarak kendi otoritesi altında bulunanları kötü davranış ve zalimlerin zulümlerinden tebaasını korumak zorundadır.

Kuran; örnek bir peygamberle İslam devletinin nasıl uygulandığını pratik olarak göstermiş. Ve kendisinden sonra Gelecek olan toplumlara modellik teşkil etmiştir.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Kabe’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Laiklik ve demokratik rejimlerde halkın devletle, devletin halkla, devletlerin devletlerle, halkın kendi aralarındaki iletişim kanunlarını insanlar kendi tecrübe sonucunda, deneme yanılma yollarıyla ortaya koyarlar. Ama İslamı devlette kanun koyucu hüküm koyucu sadece ve sadece Allahtır. Allah'ın koyduğu bir hükme iman eden kadın ve erkek için, asla muhayyerlik hakkı yoktur.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

İnsanların koydukları kanunlarla Allah'ın koyduğu kanunlar arasındaki bazı farklılıkları ortaya koyduktan sonra, dünya yaşamında hayatı bütünsel olarak ele aldığımız zaman pratikteki sonuçlarına bakarak aradaki farklılığı görmeye çalışalım.

Muttaki olanlar iktidar sahibi oldukları zaman onların yaşamının kuralları kuranla belirlenir. Kuran kan dökmeyi savaş yapmayı adam öldürmeyi zina yapmayı Şirk koşmayı içki içmeyi kumar oynamayı insanları aldatmayı yasak kılar. 

Otorite olmuş ve Allah'ın hükümlerini Allah’ın istediği gibi uygulamaya yetkili olan devlet başkanına da bu kurallara uymayanlara da onları disiplin altına almak asayişi sağlamak için bir takım ceza yöntemlerini uygulamayı emreder. Ve üstelik bu cezayı uygularken de kesin olarak acıma tutmamasını cezası neyse onun verilmesini ister. İşte insanların uygulamaya götüremedikleri ceza hükümlerinden bazıları şunlardır.

KISASTA HAYAT VARDIR.

Yerleri ve gökleri yaratan ve onları bir düzen içerisinde devamını sağlayan Allah insanların da dünya hayatında bir düzen içerisinde yaşamalarının bir prospektüsünü hazırlamıştır. İnsanların haklı bir nedeni olmadıkça başka bir insanı öldüremez. Hükmünü koymuştur. Bu kesin bir talimattır. Eğer haklı bir nedeni olmadan bir insan başka bir insanı öldürmüş ise o insanın da öldürülmesi gerekir.

4/93- Kim bir mümini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır.

2/179- Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.

17/33- Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da öldürmede ölçüyü aşmasın. Çünkü o, gerçekten yardım görmüştür.

İlk bakışta bu tüyler ürperten bu emir, insanlara pek hoş gelmemektedir. Ama bu emrin yerleri ve gökleri yaratan Allah tan geldiğinin bilinmesi ve orada onu eleştirmek yerine düşünülmesi gerekir. Birçok hikmetler olduğunun anlaşılması gerekir.

Allah’ın bu emri uygulanan bir toplum ile Allah'ın bu hükmü uygulanmayan toplumlardaki öldürme oranı azalıp azalmadığına bir bakalım. Adam öldürenlere daha esnek kanunlarla onları hapisle beslenen bir yere atarak belirli bir zaman dilimi içerisinde af çıkararak Salı verilen toplumda mı öldürme ölüm çok, yoksa Kısas cezası uygulanan yerde mi çoktur. 

Başka ülkeleri bırakalım. Kendi ülkemizdeki cinayetlere bir bakalım. Öldürenin ne kadar kolaylaştırıldığını caydırıcı ve yaptırım olmayan müeyyidelerin olmayışı nedeniyle insan canının ne kadar ucuzladığını örnek bir adam öldürme cinayetini aktarmaya çalışalım.

Tecavüz edip diri diri yaktı

Güncelleme : 01 Temmuz 2011 03:16
Kırşehir
Kırşehir'in Mucur ilçesinde 24 yaşındaki Kadir K., amcasının 73 yaşındaki eşine tecavüz etti, daha sonra kolonya dökerek canlı canlı yaktı. Yaşlı kadın yanarak can verdi, şahıs polis tarafından yakalanarak gözaltına alındı.

Mucur'un Acıöz Mahallesi'nde geçen pazar günü saat 22.00 sıralarında Elmas K. isimli kadının evinde yangın çıktı. Yangını söndüren ekipler evin içerisine girdikten sonra yaşlı kadının yanmış cesediyle karşılaştı.


Olay yerine çağrılan ekipler, şüpheli yangınla ilgili incelemelerini derinleştirdi. Ankara Adli Tıp Kurumu'ndan gelen raporda yaşlı kadının tecavüz edildiği ve yanmadan önce üzerinde boğuşma izi olduğu belirtildi.


Harekete geçen ekipler, Elmas K.'nın evinin yanında bulunan kaynının oğlu Kadir K.(24)'yı gözaltına aldı. Eli, yüzü çizilmiş durumda olan Kadir K., sorgusunda suçunu itiraf etti. İşlediği cinayeti soğukkanlılıkla anlatan Kadir K. amcasının eşi olan Elmas K.'yı tecavüz ettiğini söyledi. Kadir K. yengesinin başına sert bir cisimle vurup bayılttıktan sonra üzerine gazete örtüp kolonya dökerek evi ateşe verdiğini anlattı.


Yoğun güvenlik önlemi altında yanan eve getirilen Kadir K.'ya tatbikat yaptırıldı. Tatbikat sırasında Elmas K.'nın çocukları şahsa saldırmak istedi. Emniyet güçleri vatandaşları güçlükle sakinleştirdi. Olayı gören bir komşusu ise yangından şüphelendiklerini söyledi.


Cinayet zanlısı Kadir K. mahkemeye çıkarılmak üzere adliyeye sevk edildi.

YAKTIĞI YENGESİNDEN HARÇLIK ALMIŞ

Kırşehir'in Mucur ilçesinde amcasının 73 yaşındaki eşini kolonya dökerek yakan şahısla ilgili detaylar ortaya çıkmaya başladı. Yaşlı kadının, emekli maşını aldıktan sonra cinayet zanlısına sigara parası adı altında harçlık verdiği bildirildi. Yaşlı kadının komşuları, zanlının içine kapanık biri olduğunu belirtti.
Komşular, Elmas K.'nın, cinayet zanlısı yeğeni Kadir K.'ya emekli maaşını aldıktan sonra harçlık verdiğini aktardı.


Öte yandan cinayet zanlısı şahsın birçok suçtan poliste kaydı olduğu öğrenildi.

****************************************************************
İşte kısas cezasının kaldırılarak öldürene ödül dağıtılanın sonuçları burada görülmektedir. Bu olayı herkes kendi vicdanında düşünsün, tartsın ve ölçsün. Bu yakınlarına yapılsaydı o kişi o adam hakkında ne yapılmasını isterdi? 

Vicdanını doğru dinleyen herkes onun da öldürülmesi gerektiğine karar verirdi. Efendim bir insan öyle ya da böyle öldürülmüş. Onu da öldürdüğün zaman daha çok insan ölümüne sebep olunacaktır. gibi anlayışlar, doğru değildir. Onun af edilmesi veya belirli bir zaman dilimi içerisinde hapsedilerek Salı verilmesi toplum vicdanında derin yaralar açtığı gibi, öldürme eylemlerini de tetiklemektedir. Ve daha da çoğaltmaktadır.

Her şeyin bir ilacı vardır. Allah adam öldürülmesinin ilacını öldüren kişiye kısas uygulanması olarak tavsiye etmiştir. Bu kısası uygularsanız kasıtlı adam öldürme oranı düşer ve sıfırlanır diye bildirmiştir.

Yukarıda vermiş olduğum tecavüz etme gasp hırsızlık, gibi basit sebeplerle adam öldürme suçları her gün her saat her dakika bile geçmeden duyulan hadiselerdendir. Herkes bu çirkin vahşetin kendilerine de bir gün gelmeyeceğinden kimse emin değildir.

Daha bunun gibi ay gün saat dakika geçmeden onlarca yüzlerce cinayet haberiyle sarsılıyoruz. Bu korkunç bela bizim de kapımızı ne zaman çalacak diye endişeye kapılıyoruz. Devlet halkın canını, dinini namusunu, malını, nesebini aklını korumak için vardır. İnsanların en değerli varlığı canlarıdır. 

Deseler ki sana milyarlarca dolar ödül vereceğim canını vermek koşuluyla, hangi akıllı bir insan bunu kabullenebilir? İnsanın canı her şeyden daha önemlidir. Onun için Allah İnsan canını korumak için çok caydırıcı yaptırımlar uygulamayı önermiştir. “Haklı bir nedeni olmadan bir insan başka bir insanı öldürürse onun da öldürülmesi gerekir.”

Yukarıda anlattıklarımı Bir anıyla süslemek istiyorum.

Bir gün bir avukatın yanına bir vatandaş gelir. Ve avukata sorar. Avukat bey bir adam öldürmenin cezası kaç yıl? Avukat da vatandaşa bunu neden sordun diye sorar. O da derki bana birisi belirli bir miktar para teklif etti. Birini öldürmem için teklif ettiği para kurtarıp kurtarmadığına bakacaktım der. Bu bakış öldürme olayını tetiklemez mi? Eğer o kişi birisini öldürdüğü zaman mutlaka kendisinin de öldüreceğini kesin bilseydi böyle bir düşünce ve eylem oluşabilir miydi?

Dünya maalesef idam cezasını kaldırmakla sivrisineğin çoğalması için an bataklık üretmek gibi bir öldürmeyi çoğaltmaya zemin hazırlamışlardır. Öldürme öldürülmenin kaldırılmasıyla çığ gibi büyümekte ve halkın huzuru ortadan kalkmaktadır.

Elbette insan kendi yolunu ve yaşam biçimini kendisi seçmekle yetkili ve sorumludur, Ama bulunmuş olduğu çevre ve toplum onun yanlışa veya doğruya gidişinde etken bir rol oynamaktadır. Firavunların yapmış olduğu zulümleri ayakta tutan onun destekçileri olan halk olduğu gibi, Musa’ların ve diğer peygamberlerin adalet ve hakkı ayakta tutan adil davranışları da hakkı destekleyenlerle ayakta durmaktadır.

Gidilen her iki yolun da avadanlığı bineği silahı temel olarak insandır. İnsanlar desteğini çektiği zaman iktidarlar gücünü kaybeder yıkılır. İnsanlar destek verdiği zaman iktidarlar iktidar olmaya devam ederler. 

Muttaki iktidarlar güçlerini vahyin eğitiminden geçmiş, damarlarında, hücrelerinde, yaşamında vahyin ağırlığını hisseden Allah’ın boyasıyla boyanan iktidarlardır. Onlar İblis ve şeytani güçlerden gelen bütün fısıltılar eylemlere karşı duyarlılığını kapatmış, yanlışların yanında olmayan ama doğru ve güzel davranışların destekçisi olan insanların destekleriyle ayakta durmaktadırlar.

Demokratik ve laik toplumlarda doğruluk hak adalet halkın çoğunluğunun kabullendiği dir. Ama kuran toplumlarında üzerine basarak vurgulayarak söylemek istiyorum. Kuranın tanımladığı kuran toplumlarında Hak adalet doğruluk Allah'ın tanımladığı ve önerdiği şekilde olandır.

Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu? Demokratik toplumlarda kimin iktidar olacağı konusunda uzman bir sosyologla akli melekesi doğru dürüst yerinde olmayan bir kişinin birer oy verme hakları vardır. Bilgi sahibi olanların seçme yetenekleriyle bilgi sahibi olmayanların seçme yetenekleri aynı olabilir mi? Bununla ilgili bir olayı konuyla yakından ilgili olduğu için buraya aktarmak istiyorum.

Bir köyde içki içen, kumar oynayan, ahlaki davranışlarında bozukluk olan birisi, arkadaşına muhtar olmak için adaylığını koyacağını bildirir. Ve onun görüşünü almak ister. Arkadaşı da ona der ki; senin gibi ahlaksız olanı kim muhtar seçecek der. Muhtarlığa adaylığını koyacak olan da sorar. Köyde ahlaksız mı çok dürüst mü çok der. O da ahlaksız çok deyince o da ben bu köye muhtar olurum der ve muhtar olur.

Vicdan sahibi olanlar ve adalet isteyenler için böyle bir yöntem doğru olabilir mi? Onların ortaya koyduğu meclis ve çıkarmış oldukları kanunlar ne dereceye kadar doğru olabilir?

Bir gün televizyonda çocuksuz olanların nasıl çocuk edinmeleri gerektiği ve onların duygusal anlarını yansıtan bir program izliyordum. Çocuğu olmayan bir bayan daha beş günlük iken bir kız çocuğunu yetim haneden evlatlık olarak aldığını belirtti. Ve bu konuda uzmanla çocuğa evlatlık olup olmadığının bildirilme konusunda hiçbir zaman bilgi vermeyeceğini düşündüğünü kendi öz kızı olduğu imajını bozmayacağını bildirdi.

Uzman doktor, ona dedi ki, İlerde hayatın ne getirip ne götüreceği konusunda biz bilgi sahibi değiliz, Bir gün gelir ki çocuğun yaşamının devam edebilmesi için DNA testi yapılması ve çocuğun gerçek anne ve babasına ihtiyaç duyulması zarureti ortaya çıkabilir. O zaman kendisini öz kızı gibi kabul eden evlatlık o durumu anladığı anda yıkılır. 

ve size karşı güveni tamamen sarsılır dedi. Belki ki sadece gözünü evlat edinme hırsıyla bürümüş bayan bu olayları bilebilecek kapasitede değildi.

Kuranda zikir ehli bizim kültürümüzde uzman profösyenel diye adlandırılan olay eşyanın bilgisine ulaşmak demektir. İnsanların bilgi sahibi olmadıkları bir konuda o sahada bilgi sahibi olanlara sormakla bu konudaki eksiklerini insanlar gidebilmektedirler. Eşyaya o bilgiyi koyan ve insanlara o aklı ve o bilgiye ulaşma gücünü veren Allah mı daha iyi bilir? yoksa insanlar mı daha iyi bilirler?

Yukarıda vermiş olduğum bu bilgilerden sonra kan dökülmemesi masum yavruların ölmemesi için acilen haklı bir nedeni olmaksızın öldürene idam cezası yeniden gelmesi gerekir. Bu ölümü öldürmenin bir ilacıdır.

DÖRDE KADAR EVLENMENİN YASAKLANMASI KALDIRILMASI GEREKİR.

Hukuken birden fazla evlenenler kanunlara göre yasak olunca imam nikâhı altında gizlice bu evliliklerini meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu da hukuken evli eşin dışındaki eşler, eşine ait yasal haklardan mahrum kalmaktadır. 

Eğer bir kadın eşine ait görevleri yerine getiremiyorsa veya müzmin bir hastalığa yakalamışsa hukuken bir erkek başka bir kadın ile evlenebilmesi için o kadını işe yaramaz diye dışarı atıp boşaması gerekir. Bu insan haysiyetini zedeleyen insana insanca değer verilmemesinin bir göstergesidir. Bu davranış otoritenin kişilerin meşru olan özlük haklarına bir müdahale ve bir saldırıdır. Allah ise şöyle buyurmaktadır.

4/ 3- Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmamanıza daha yakındır.

Evlenme karşılıklı icap ve kabulden ibarettir. Bir erkeğin bir iki veya üç evli olduğunu bile bile dördüncü kadın o erkekle evlenmek istiyorsa, kadının bulunmuş olduğu konum o şartlardan daha kötü olmalı ki üçüncü bir kadın yanına gelebilsin.

Allah bir iş yapılacağı zaman iki iyiden en iyisinin yapılmasını, iki kötüden mutlaka biri tercih edilecekse daha az kötü tercih edilmesi gerekir. Her insan yaparken bu ölçüler içerisinde yaşamlarını sürdürürler. 

Bir kadın Aynı kalitede üç kadınla evli olan bir erkekle mi yoksa aynı kalitede olan bir erkekle mi evlenmek ister dersen herkes tek erkekle evlenmeyi tercih ettiğini muhakkak söyler. Ama bir kadına bekâr kalmayı mı yoksa üç kadınla evli bir erkekle mi evlenmeyi tercih edersin desen hiçbir kadın bekâr kalmayı istemez.

Dünya hayatı insanların istedikleri gibi güllük gülistanlık olmuyor her zaman, İmtihanın adı da bu oluyor. Eğer elmalar ve armutlar yol üzerinde yuvarlansaydı ağaç dikmeye lüzum kalmayacaktı. ama öyle olmuyor. Sen çalışıp çaba göstermekle onları elde edebiliyorsun.

Devletin acilen tek eşliliği kaldırıp dörde kadar insanlar diledikleri zaman evlenebilme haklarını tekrar iade etmeleri gerekir. Yoksa birden fazla evlenen veya evlenmiş olan masum kadınların hakları ihlal edilmiş onlara zulüm yapılmış olmaktadır.

ZİNA İKİ KARŞI CİNSİN KENDİ ARZULARIYLA YAPILMASI SUÇ OLMAKTAN KALDIRILMASI DOĞRU DEĞİLDİR.

Suç Bir eylemin yapılması sonucunda ister kendisinin isterse toplumun zarar görmesi demektir. Zinanın suç unsuru olmaktan çıkarılması onun meşrulaştırılması anlamına gelmektedir. Hukuk devleti hiçbir zaman kötü olan ve insanlara zarar veren hiçbir şeyi meşru olarak gösteremez.

Zina: namahrem erkek ile namahrem olan bir kadının hukuk ve toplumun bilgisinden uzak bir şekilde cinsel ilişkiye girmesi demektir. Bu da onlardan doğan çocukların babasının belli olmamasını gündeme gelmesine neden olmaktadır. 

Toplumun bozuluşu nesebin ortadan kalkışı da aile mefhumunun kalkmasına sebep olmaktadır. Kim kimin babası kim kimin evladı belli olmayan toplumda kızın erkek kardeşiyle mi erkek kardeşin kız kardeşiyle mi evlendiği de karışmakta toplum bozulmaktadır. Zinanın serbest edilmesi hem toplumsal hem de ilahi mesaja uygun olmayan bir davranıştır. Bu da acilen düzeltilmesi gerekmektedir.

Allah ister gönül rızasıyla isterse de zorla olsun zina asla Allah tarafından hoş görülmemektedir. Bu kesinlikle haram görülmekte, haram da kesinlikle insanın kendisine ve çevresine zarar kabul edilen veya zarar olan şeyler demektir.

Evliliğin topluluk huzurunda veya en az erkeklerden iki kişi veya erkeklerden iki kişi yoksa bir erkek ve iki kadının şahitlik etmesi zorunlu olmaktadır. Nikâh toplum tarafından bilinmesi ve onun hukuki yönden haklarının korunması için kayıt altına alınarak belgelenmesi gerekmektedir. Yoksa ahit Allah katında ve toplumda eksik demektir.

Zina yapanlar ister erkek isterse de kadın olsun özgür olanların cezası kurana göre yüz değnektir. Recim cezası ne kurandan önceki vahiy orijinli dinlerde ne de peygamberimiz döneminde uygulanmamıştır. Kim zina edene recim uygulanır diyorsa o Allah'a iftira ediyor demektir.

Her yiyeceğin bir helali ve haramı varsa her davranışın da bir helal ve haram yönü vardır. Allah insanlara cinsel istek vermişse onun helal meşru yönlerini de ortaya koymuştur. Evlenmek nikâhlanmaktır onun meşru yönü eğer evlenme imkânı yoksa sabretmektir. insan cinsellik yapmadan da yaşayabilir ölmez.

LAİKLİK VE İSLAM

Laiklik; kabaca bir tabirle Allahın hükümranlığını kabul etmemek Allahın emir ve yasaklarını tedavülden kaldırarak dünya hayatındaki yaşama Allah'ın emirlerini karıştırmamak demektir. Klasik olarak da tanımlanan devlet işleriyle din işlerinin birbirlerinden ayrılması dinin devlete devletin de dine müdahalesinin olmaması demektir.

İslam; Teslim olanların yaşamın her alanında vahyin ve ilahi emirlerin çıkarılmadan onun tanımladığı şekilde hayatı düzenlemektir. Bu gün ve bundan önceki dönemlerde İslam toplumları kendi anladıkları şekilde dini hayata uygulamaları devlet ve hilafetin uygulamalarının vahyin güdümünden çıkarak insanların güdümüne girmesiyle bir takım arazi uygulamalar olmuştur. Bu yanlış uygulamalar da haklı olarak deist ve ateist toplumların tepkisini çekmiştir.

Laiklik ve İslam’ın Ortaya koyduğu yaşam biçimini ilerde inşallah detaylarıyla ortaya koymaya çalışacağım.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
0324 814 78 85

Hiç yorum yok: